Üçüncü nesil Şeyhler ve AKP…

Üçüncü nesil Şeyhler ve AKP… Kürtlerden ve Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinden söz edildiğinde, şeyhlerden ve şeyhlik kurumundan bahsetmek bilimsel bir zorunluluktur…Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi ve şeyhlik kurumu; öylesine içiçe geçmiştirki, birinin varlığını anmadan diğerinden söz etmek neredeyse imkansızdır… Modern çağda; ilk Kürt ulusal kurtuluş hareketi olarak kabul edilen Şeyh Ubeydullah Nehri hareketi(1880) ve buna benzer hareketlerin tümüne yakın bir bölümü şeyhlerin önderliği altında gelişmiştir. Bu hareketler, Kürt ulusal aydınlanmasında yapıcı ve önemli işlevler görmüştür… Türkiye'de yapılan genel seçimlerden sonra AKP’nin oy oranını yükseltiği kuzey Kürdistan’da; şeyhlik kurumunun yeniden öne çıkarması, meseleyi yakından izlemeyi zorunlu hale getiriyor…Aslında bu konu, kısa bir yazının sınırları içinde ele alınmayacak kadar geniştir, ancak bazı genel tasnifler yaparak konuyu tartışmakta fayda vardır…. Birinci Nesil Şeyhler… Kürt milletinin ulusal kurtuluş mücadelesinin, bağımsız bir devletle sonuçlandırma uğraşı 1880 yılında, Şeyh Ubeydulah Nehri, tarafından başlatılmıştır…Şeyh Ubeydullah, İran ve Osmanlı devletleri boyunduruğunda tutulan Kürt milletini, kurtarmak ve bağımsız bir Kürt devleti kurabilmek için bayrak açmıştır…Kürt milletinin ve Kürdistan’da yaşayan diğer azınlıklarında toplu desteğini alan Şeyh Ubeydullah; başlangıçta büyük başarılar elde etmesine rağmen, İran ve Osmanlı devletlerinin kurduğu itifak sonucunda, yenilmiştir… 1900’lı yılların başında, Osmanlı devletinin dağıldığını gören, Kürtler 1914 -1915’te, Bitlis’te; Şeyh Şahabetin, Seyit Alican ve Mele Selim önderliğinde yeniden ayaklanmışlardır…Türk tarihçiler tarafından dini (islami) olarak gösterilmek istenilen bu ayaklanma, aslında milli bir direniştir…Direnişin önderleri, siyasal şiarlarında; Girit’i; Rumlara,(1898), Yemen’i; Araplara (1912), Libya’yı; bedevilere (1914) teslim eden Osmanlı yönetiminden, Kürdistan’ın da, Kürtlere bırakılmasını talep etmiştir. Yurtsever şeyhlerin bağımsızlık çabaları; güney Kürdistan’da Şeyh Abdulselam Barzani tarafından sürdürülmüştür (1914)…Bitlis direnişi ile aynı döneme tekabul eden Şeyh Abdulselam Barzani’nin direnişi sonuçsuz kalınca, Şeyh Mahmud Berzenci güney Kürdistan’da bağımsızlığını ilan etmiştir (1918)…. Kemalist ırkçı cumhuriyetin kurulduğu yıllarda; Kuzey Kürdistan tarihinde en köklü dönüşüm ise, 1925 yılında Şeyh Sait Efendi tarafından yapılmış ve Kürt milleti yeniden bağımsızlık savaşına başlamıştır..1925 direnişi, Kemalist ırkçı cumhuriyetin deşifresi ve 1515’lerde İdris’i Bitlisi’den bu yana gelen Kürt -Türk itifakının anlamsızlığını göstermek bakımından da bir dönüm noktasıdır…Bu direniş, kuzeyli Kürtlerin ulusal bilincini pekiştimiş ve direnişlerine süreklilik kazandırmıştır…( Ağrıdağı ve Dersim direnişlerinde 1925 direnişinin etkileri büyüktür…) İkinci nesil Şeyhler… Şeyh Sait, Ağrıdağı ve Dersim direnişlerinin yenilgisinden sonra, Kürdistan’da şeyh, seyit ve ağalara uygulanan amansız baskılar, şeyhlik kurumunu negatif olarak etkilenmiştir... İkinci nesil olarak ta adlandırabileceğimiz şeyhler den bazıları öz benliklerini kaybetmemek kaydıyla, süküneti tercih ederken, diğerleri; ırkçı Kemalist rejimle bütünleşme yolunu seçmişlerdir… Bu dönemlerin en olumsuz örneği Xerzan şeyhlerinin temsilcisi Kamuran İnan’dır…Uzun ömrünü ırkçı bir cumhuriyete hizmet etmekle geçiren Kamuran İnan, bununla yetinmeyip açıkça Kürt düşmanlığına yönelmiştir… Kürt benliğini koruyarak siyasal islama ya da sükünete yönelen şeyhlerin sayıları oldukça kabarıktır. Şeyh Abdurrahman Zapsu (Hakkari), Şeyh Ahmet Arvasi (Van), Şeyh Abdulkadir Kotan (Ağrı), şeyh Halid Gürpınar (Siverek), bunlardan bazılarıdır… Bu konuda; Şeyhlik kurumuyla biyolojik bağı olanların, bireysel özelikleri, karekterleri ve siyasal tercihleri, kimlikleri konusunda daha belirleyici olmuştur.. Mesela Şeyh Giyasettin Emre, türk ırkçılığına karşı açıktan mücadele yöntemini seçmemiş olsa da, Kürtlüğünden hiç ödün vermemiştir…Yine Şeyh Sait Efendi’nin torunlarından, A.Melik Fırat’ın tüm riskleri göze alarak, Kürt milletinin yanında yeralmasına karşılık, aynı aileden Ali Rıza Septioğlu, uzun yıllar görev yaptığı TBMM’de Kürt olduğunu beyan edebilme cesaretini gösterememişti.(Daha doğrusu herkesin bildiği bir gerçeği, ifşa edememişti…) Üçüncü nesil şeyhler... 1950’lerden sonra siyasal arenada bulunan ikinci nesil şeyhler, artık yerlerini üçüncü nesil şeyhlere bırakıyor…Günümüzde AKP’nin Kürdistan’da topladığı oy potansyelinin arkasında yatan etkenlerden birisi de, modern bir biçime dönüşmüş olan şeyhlik kurumunda aldığı destektir… AKP’nin Ağrı, Adıyaman, Bingöl, Elazığ, Urfa, Van ve Hakkari gibi Kürt illerinden çıkartığı milletvekillerinin büyük bir çoğunluğu, köklü şeyh geleneğinden gelen ailelerdendir…TBMM’ine seçilen bu milletvekillerinin tavır ve durumları konusunda analiz yapmak henüz erken…Ancak Türkiye’de siyasetin hassas olduğu, yeni Anayasa’nın yapılandırıldığı bu günlerde, Kürdistan illerinden meclise seçilen vekillerin tutum ve tavırları; Kürt milleti tarafından ilgi ile izlenmektedir… Bu vekillerin; Kürtlerin gaspedilen ulusal-kültürel hakları konunusunda takınacakları tutum, Kürt milleti tarafından merakla beklenmektedir… Üçüncü nesil şeyhler; Kamuran İnan gibi; ırkçı ve zalim bir rejimden yana mı olacaklar yoksa Kürt milletinin; yeniden ezilip tartaklanmaması için, kürt kimliğinin, kürt dilinin, kürt kültürünün; Anayasal güvenceye kavuşturalmasından yana mı ?... Kürt milleti, ulusal kurtuluş mücadelelerine önderlik eden kutsal şeyhlerin kanlarının;Kürdistan topraklarında olduğunun bilincindedir…. Ama AKP’nin; Ağrı, Adıyaman, Bingöl, Elazığ, Urfa, Van milletvekilleri; dedelerinin, mezarlarının nerede olduğunu biliyorlar mı?... Bekleyip göreceğiz… 15-Eylül-2007 Battal Aziz.

'Musul'daki saldırıların arkasında Türkiye var'

Musul Vali Yardımcısı Xesro Goran, Musul ve çevresindeki saldırıların Türkiye ve Suriye tarafından bölgenin Kürtlerden arındırılması için yapıldığını söyledi. Güney Kürdistan'da yayın yapan Rojname Gazetesi'ne konuşan Goran, Musul Kürtlerinin bitirilmek istendiğini söyledi. Goran, kentte yaklaşık 800 bin Kürdün yaşadığını belirtirken, 'Ancak son dönemde giderek artan saldırılar ve çeşitli özel savaş yöntemleriyle Musul'daki Kürtlerin yüzde 4'ü bölgeden ayrılmak zorunda bırakıldı' diye konuştu. Musul Vali Yardımcısı Goran, kentteki söz konusu saldırıların arkasında Türkiye ve Suriye devletleri olduğunu söyledi. Bu konuda ellerinde kesin bilgiler olduğunu kaydeden Vali Yardımcısı, iki devletin de amacının Musul ve çevresini Kürtsüzleştirmek olduğunu belirtti. 'Türkiye bazı Türkmen gruplar, Suriye'de bazı Arap aşiretler aracılığıyla Musul'da Kürtlere karşı çeşitli saldırı ve özel savaş yöntemlerini geliştiriyor' diyen Goran, bu durumu kabul edemeyeceklerini ve gerekli güvenlik tedbirlerini alacaklarını bildirdi. MUSUL

TC YALANININ GERCEGI:5000 ISGALCIYE KARSILIK 22.000 KUZEY KURDISTANLI SEHIT VAR!

'Askerler, hamile kadınların karnını deşiyorlardı'

Ercan Öksüz - Oktay Candemir  Van'ın Erciş ilçesinde yer alan Zilan Deresi'nde 1930 yılında yaşanan katliamın 94 yaşındaki tanığı Kakil Erdem, vahşetin gün yüzüne çıkmayan boyutlarını DİHA'ya anlattı.  Katliamda askerlerin 35 yakınını öldürdüğünü belirten Erdem, 'Askerler, hamile kadınların karnını deşiyorlardı. Gözümün önünde 3 akrabamın kafa derisini yüzdüler. İki kardeşi ağaçlarla döverek öldürdüklerini gördüm' dedi. Zilan Deresi'nde 1930 yılında meydana gelen ve tarihe Zilan Katliamı olarak geçen olaylar sırasında 15 bin kişi yaşamını yitirdi. Katliamın yaşandığı dönemde 45 köy ateşe verilerek yakıldı. O dönem devletin yarı resmi gazetesi durumunda olan Cumhuriyet Gazetesi, 16 Temmuz 1930 tarihindeki sayısında katliamı şöyle veriyordu: 'Ağrı eteklerinde eşkıyaya katılan köyler yakılarak, ahalisi Erciş'e sevk ve orda iskan olunmuştur. Zilan harekatında imha edilen eşkıya miktarı, 15 binden fazladır. Buradaki harp, pek müthiş bir tarzda cereyan etmiştir. Zilan Deresi, lebalep cesetlerle dolmuştur.'  Katliam tarihinde 17 yaşında bir genç olan, Kündük köyünde oturan 94 yaşındaki Kakil Erdem, katliamın sağ kalan ender tanıklarından biri. O günleri ömrü boyunca hiç unutamadığını belirten Erdem, 'Askerler, hamile kadınların karnını deşiyorlardı. Hamile kadınları öldürüp, çocuklarını karınlarından çıkarıyorlardı. İnsanları gözlerimin önünde kesiyorlardı. Benim gözümün önünde 3 akrabamın kafa derisini yüzdüler. İki kardeşi ağaçlarla döverek öldürdüklerini gördüm' dedi. Katliamın başladığı sırada dağlara kaçtığını ve saklandığı yerden olup biteni izlediğini belirten Erdem, 'Günlerce dağlarda aç kaldık. Askerler gittikten sonra köye geri döndük. 35 akrabamı öldürmüşlerdi. Birçok insanı gözümün önünde kestiler. Benim en büyük ağabeyim de sağ, o da bu olayları gördü' diye konuştu. Katliam emrini İsmet İnönü'nün verdiğini anlatan Erdem, 'O katliamı hiç unutamadım. Esir alınanları da öldürdüler. Bu katliamda ölenlerin çoğu Kurtuluş Savaşı'nda savaşmış insanlardı. Bu ülke için de savaştılar' dedi. Öldürülenlerin silahsız sivil insanlar olduğunu da belirten Erdem, 'Bugün de Kürtleri öldürmeye devam ediyorlar' şeklinde konuştu.  VAN / DİHA 

TÜRKÇE DİYE BİR DİL YOK

Haberin eklenme sebebi 80 yildir Ataturkcu, dinci, tarikatci, milliyetci, solcu, isgalci, inkarci, darbeci, erbakanci, turkesci, demirelci, gazeteci, turkcu, ulkucu, islamo fasistci, sozde devletci, isgalcibasici, talanci, soykirimci, iskenceci, nurcu, suleymanci... gibi "malesef" irkci kesimlerin tahrik edercesine KURDCE YOKTUR UYDURMA BIR DILDIR YADA KURDLER KART KURT SESLERINDEN GELEN UYDURUK FAKAT DEVLET KURMAK ICIN DILLERINI DEGISTIREN MILLETTIR gibi akla, hayale, bilime, insanliga uymayan provakatorluklerine cevaben eklenmis bir haberdir... Gercekler irkci olmayan butun insanlarin huzurundadir... Bu arada en kisa surede Kurd ve Kurdce ile ilgili haberlerde yapmaya calisacagim bekleyin:) Türk dil bilimci Orhan Hançerlioğlu’na göre: «C», «F», «H», «I», «J», «L», «M», «N», «P», «R», «Ş», «V», «Z». harfleriyle başlayan Türkçe kelime yoktur.  (Bakınız: Türk Dili Sözlüğü, Remzi Kitabevi…) Bu harflerin içinde bulunduğu kelimelerde çoğunlukla Türkçe değildir.  Türkçe’de kullanılan 29 harften 13’ünün köken olarak Türkçe olmadığını söylüyor ve geriye kalıyor 16 harf. Bu 16 harfle başlayan kelimelerin içinde Arapça, Farsça, Fransızca, Yunanca, Rumca, İngilizce, Latince, Rusça, Bulgarca, Sırpça, Arnavutça, Çince, Moğolca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Kürtçe, Pehlevice, Ermenice, Sanskritçe, Aramice, İbranice, Sümerce ve 30 dilden daha kelimeleri toplarsanız inanılmaz bir rakama ulaşılıyor ve geriye çok çok az Türkçe kelime kalıyor.  Bunların içinde uydurulmuş %5 kelimeler vardır, birde kökeni kaybedilmiş kelimeler. Geriye ise %10’dan az Türkçe kelime kalıyor, yani %90-95’inden fazlası “yabancı” kökenli kelimelerden oluşuyor. Gördüğünüz gibi Türkçe dünyanın en fakir dilidir. Türkçe diye bir dil hemen hemen yok gibi. TÜRKÇE HARF ÖZÜRLÜSÜ BİR DİL Türk dil bilimcileri genellikle milliyetçi ve sübjektif olur dolayısıylada Hançerlioğlu artniyetli ve sübjektifdir. Orhan Hançerlioğlu’na göre: «C», «F», «H», «I», «J», «L», «M», «N», «P», «R», «Ş», «V», «Z» Türkçede yok. Bu saydıgımız harflerle başlayan ve bugün Türkçe denilen dilde kullanılan kelimelerin tümü yabancı dillerden alınmıştır. Türkçe değildirler. Fakat Türkçede olmayan bu harflerin daha çok sayıdada olduğu diger dil bilimciler tarafındanda söylenir. Hançerlioğlundan daha az sübjektif olan bir etimologun dedikleri ise daha çok çarpıcıdır. Etimolog ve dil uzmanı Ali Karduxos’a göre ise «B», «C», «Ç», «F», «G», «Ğ », «H», «I», «İ», «J», «L», «M», «N», «P», «R», «Ş», «V»,«Z» harfleri ile başlayan ve köken olarak Türkçe olan kelime yoktur”. Türkçe = Fakir ve harf özürlü TÜRKÇE UYDURMA DİL İşte toplama olan Türk dilinin yapaylığını gösteren ispat.TDK Başkanı kendisi itiraf ediyor hemde. Türk Dil Kurumu Başkanı Şükrü Halûk Akalın: “1935 yılına gelindiğinde, yine herkesin anlayamadığı bir dil ortaya çıktı. Zaten Osmanlı Türkçesinden şikayet şuydu: Yazılıp da konuşulamayan bir edebi Türkçe, bir de konuşulup yazılmayan halk dili vardı. Bunun birleştirilmesi gerekiyordu.Yeniyi anlıyoruz; ama eski metinleri anlayamıyoruz.” Orta Asya Türkçesininde çok yetersiz olduğu dil bilimciler tarafından söyleniyor. Uygur Alfabesi'nin tümü 14 harfden ibaretdi. Ki 14 harfin hepside Uygurcaya ait değildir. Orhun yazıtlarıda soğdacadan alınmıştır. TÜRKÇE FAKİR VE TOPLAMA DİL  Daha Kapsamlı bir yazıyla devam ediyoruz.  Türk Dil Kurumunnun hazırladığı Türkçe Sözlüğün 2006’de yayımlanan 10. baskısında 100 bine yakın sözcük yer almaktadır. Türkçe’de bu kadar sözcük olmadığını, olamayacağını yine Türkçe’nin kendi kurallarıyla ıspatlayalım.  1. Türkçe’de büyük ünlü uyumu ve küçük ünlü uyumu olarak bilinen iki ünlü uyumu vardır. En yaygın ve kapsamlı olan , diğer Türk lehçeleri için de geçerli olduğu için bu şekilde adlandırılan , büyük ünlü uyumudur. Bu kurala göre Türkçe’de bir sözcüğün ilk hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) varsa takip eden hecelerde de ince bir ünlü (e, i, ö, ü) varsa takip eden hecelerde de ince ünlüler yer alır. Ve bu kurala uymayan sözcükler kesinlikle Türkçe değildir.  Örneğin;çiçek, gözlük, dolma, dokuz gibi kelimeler bu kurala uyduğu için Türkçe’dir. Ama kitap, kalem, beraber, gazete gibi sözcükler kurala uymadığı için Türkçe değildirler. Bu kurala her uyan sözcüğün Türkçe olduğu sonucu çıkarılmasın. Örneğin; nihilist, madam, radyo, mutlak, meclis, satır gibi sözcükler kurala uyduğu halde Türkçe’ye başka dillerden giren yabancı sözcüklerdir. Bu kurala uymadığı halde sonradan ses değişimlerine uğrayan birkaç orijinal Türkçe sözcük de vardır. Kardeş (kardaş), elma (alma) gibi.  Sonuç: TDK’nın Türkçe Sözlüğünü açın ve büyük ünlü uyumu kuralına uymayan bütün sözcükleri çıkarıp atın.  2. Türkçe’de minimum «C», «F», «H», «I», «J», «L», «M», «N», «P», «R», «Ş», «V», «Z» ünsüzleriyle başlayan hiçbir sözcük yoktur.  Başka bir etimologun söylediğine görede «B», «C», «Ç», «F», «G», «Ğ », «H», «I», «İ», «J», «L», «M», «N», «P», «R», «Ş», «V», «Z» ünsüzleriyle başlayan hiçbir sözcük yoktur.  Doğadan yansıma (taklit) yoluyla oluşmuş birkaç sözcük hariç: Vızıltı (vız), zırlamak (zır) şırıltı (şır) cik (kuş sesi) gibi.  Bu haflerle başlayan çok az sayıdaki kelime ya doğadan gelen bir sesin taklitidir, yani ONOMATOPE’dir. Ya da başka bir dilden alınmış olmasına rağmen uğradığı fonetik ve anlam değişiklikten dolayı tam ve doğru kökünü çıkarmak zorlaşmıştır. Başka dillerde bazı ünlü harflerle başlayan sözcük olmayabiliyor ama bu kadar ünsüzle başlayan anlamlı bir tek sözcüğün olmadığı başka bir dil yoktur herhalde. Bu harflerle başlayan sözcüklere birer örnek verelim:  Cinayet(A.), Jale(Fr.) Lamba (Yun.) Milli (A.) nabız (A) Rapor (Fr.) Şans(Fr.) Valiz (İt.) Zaman (A.)  İlginçtir ki ’r’ ünsüzüyle başlayan ne yansıma ne de anlamlı tek bir sözcük olmadığı gibi halk söyleyişinde bu ünsüzle başlayan yabancı sözcükler, başlarına getirilen bazı ünlülerin yardımıyla söylenebilmektedir: Recep>İrecep , resmi>iresmi , Rıza>Irıza gibi. Sonuç: TDK’nın Türkçe Sözlüğünü açın ve yukarıda belirtilen ünsüzlerle başlayan sözcüklerin yer aldığı bölümlerin hepsini yırtıp atın. Çünkü bunların hiçbiri (yansıma sesler hariç) Türkçe değil.  3. Türkçe kelimeler b, c, d, g ünsüzleriyle bitmezler. Bu ünsüzlerle biten yabancı sözcüklerin hepsi b yerine p, c yerine ç , d yerine t ve g yerine k sesleriyle bitirilir. Örneğin; kitab>kitap, muhtac>muhtaç, derd>dert, reng>renk, cild>cilt gibi. Sonuç: p, ç, t, k ünsüzleriyle biten sözcüklere dikkat edin. Türkçe olmayabilirler.  4. Geniş yuvarlak ünlüler (o, ö) Türkçe kelimelerin yalnız birinci hecelerinde bulunabilirler.  Sonuç: İkinci veya diğer hecelerinde o veya ö ünlüsü bulunduran sözcükler Türkçe değildir. Örnek: Horoz, doktor, otobüs, külot, anot, katot, azot, kolon, alkol, traktör, varoş vb.  5. J ünsüzü Türkçe’de hiç yoktur. Bu yüzden Türk köylüsü jilete cilet, jandarmaya candarma, japona capon der.  Sonuç: Bir sözcüğün ister başında , ister ortasında , ister sonunda j ünsüzünü gördünüz mü bilin ki bu sözcük Türkçe değildir.  6. Eski Türkçe’de J’nin yanı sıra f ve h ünsüzleri de bulunmuyordu. Bu harflerin keşfi Güneybatı Türkçesinin ilk yüzyıllarından itibaren bazı sözcüklerdeki ses değişmeleriyle gerçekleşmiştir. öbke>öfke , uvalt>ufalt gibi.  Sonuç: İçinde f ve h ünsüzleri geçip de Türkçe olan sözcükler iki elin parmaklarını geçmez.  7. Türkçe’de bir hece ya da kelime içinde iki ünlü yan yana gelmez. Örneğin şiir, şair, saat gibi sözcükler Türkçe değildir.  8. Türkçe’de kelime köklerinde iki aynı ünsüz yan yana gelmez. Örneğin hissetmek (hiss), affetmek (aff) gibi aynı cinsten çift ünsüz bulunduran sözcüklerin yalnızca yardımcı eylem olan etmek” kısımları Türkçe’dir.  9. Kökeni Türkçe olan kelimelerde uzun ünlü yoktur. Uzun ünlü, Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerde görülür: şair (şa:ir), numune (numu:ne), iman (i:man). Bu örneklerde iki noktadan önceki harfin gösterdiği ses uzun ünlüdür ve uzun söylenir. Ancak, birçok kelimede uzun ünlü kısalmıştır: beyaz, hiç, rahat, ruh. Bu örneklerdeki koyu harflerle belirtilen sesler, alındıkları dilde uzun oldukları hâlde Türkçede kısa söylenir. 10. Türkçe kelimelerin başında iki ünsüz yan yana bulunmaz. Tren, grup, stasyon, spirto, traş gibi sözcükleri halk tiren, istasyon, ispirto, gurup, tıraş şeklinde telaffuz etmektedir.  Ünsüz Uyumu 11. Türkçede tonsuz (sert) ünsüzle biten kelimelere gelen ekler tonsuz (sert) ünsüzle başlar: aç-tı, aş-çı, bak-tım, bas-kı, çiçek-ten, düş-kün, geç-tim, ipek-çi, seç-kin, seç-ti, süt-çü. Böyle başlamayanlar Türkçe değildir. Sonuç:  7, 8, 9, 10, 11 maddeleri de göz önünde bulundurarak zaten iyice zayıflamış olan Türkçe Sözlüğünü bir daha elden geçirin. Aşağıda verilen bilgileri de dikkate aldığınızda, geriye elinizde 4000-5000 kelimelik bir sözlük kalacaktır.  Yukarıda sayılan bu kurallara başkalarını da eklemek mümkündür. Bu gerçeğin farkında olan Türkçe dilbilimciler üniversitelerin “Türk Dili ve Edebiyatı” ve “Türkçe öğretmenliği” bölümlerinde öğrencilere her zaman ‘’Bir dilde önemli olan sözcük sayısı değil; o dilin ifade ve anlatım gücüdür” argümanını empoze etmeye çalışırlar.  TDK’nın Türkçe sözlüğünde dikkat çeken bir diğer husus fiillerin yazımıyla ilgilidir. Birazcık olsun Türkçe gramerini bilen bir kişi, Türkçe’de fiillerin mastar şeklinin me(ma), mek(mak), ış(iş, uş, üş) ekleriyle yapıldığını bilir.  Ama TDK özellikle sözcük sayısını fazla göstermek ve sözlüğünü hacim olarak kabartmak amacıyla her fiil için bu üç şekli de ayrı ayrı maddeler olarak göstermiştir. Bak- fiilini örnek olarak ele alalım. Sözlüğün bu fiil için yaptığı tanımlar şöyle:  Bakma: Bakmak işi  Bakmak: Bakışı bir şey üzerine çevirmek.  Bakış: Bakmak işi veya biçimi.  Dikkat edilirse bu maddelerin her birinin tanımı bir diğerinin yardımıyla yapılmıştır. Kuşkusuz bunların her biri cümle içinde değişik anlamlarda kullanılabilir. Ama sözlük anlamları aynı olduğu ve bak- fiilinin mastar biçimleri olduğu için bunları ayrı maddeler saymak ve sözcük sayısına katmak ancak TDK’nın yapabileceği bir iştir. Bundan yola çıkarak TDK’nın Türkçe sözlüğünde yer alan fiillerin sayısını tespit edip sayısal olarak üçte ikisini çıkarmamız gerekecek.  Sözlükte, Türkçe sözcük olarak gösterilen ve yukarıdaki kuralların dışında kalan ama ancak etimologların tespit edebileceği birçok yabancı kökenli sözcük de vardır. Sözlüğe önsöz yazan ve kurumun sözlük kolunda yer alan Prof. Dr. Hasan Eren’in bizzat belirttiği yabancı kökenli şu sözcükler güzel bir örnek teşkil etmektedir: şölen (Moğolca) , inci (Çince), pirinç, çeltik, peynir, armut (Farsça), soba (Macarca), kapuska (Rusça) vb.  Arapça, Farsça, Fransızca, Yunanca, Rumca, İngilizce, Latince, Rusça, Bulgarca, Arnavutça, Çince, Moğolca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Kürtçe, Pehlevice, Ermenice, Sanskritçe, Aramice, İbranice, Sümerce vs. dillerdeki kelimeleride Türkçeden çıkartırsak geriye pek birşey kalmıyor. Başka Kelimeleride inceleyelim Günler: 1- Pazar: Farsça, 2- Pazartesi: Pazar-ertesi, Farsça, 3- Salı: Farsça, 4- Çarşamba: Kürtçe, 5- Perşembe: Kürtçe, 6- ***a: Arapça, 7- ***artesi: Arapça ***a-ertesi, 8- Hafta: Yedi sayısı, İrani dillerden. Aylar ve Zamanlar: 1- Ocak: “Ocak” (ateş yakılan yer, ev yuva), 2- Şubat: Süryanice, 3- Mart: Latince, 4- Nisan: Süryanice, 5- Mayıs: Latince, 6- Haziran: Süryanice, 7- Temmuz: Sümer ve İbranice, 8- Agustos: Latince,  9- Eylül: Süryanice,  10- Ekim: Türkçe "ekme" Tarlaların sürülüp ekildiği ay,  11- Kasım: (Eski Türkçe) - Tartışılır, 12- Aralık: Türkçe'deki "aralık" sözünden geliyor. Tartışılır. 13- Mevsim: Arapça, 14- Sene: Arapça, 15- Saat: Arapça, 16- Sabah: Arapça, 17- Şafak: Arapça, 18- Takvim: Arapça, 19- Dakika: Arapça, 20- Devir: Arapça, 21- İklim: Yunanca,  22- Bahar: Kürtçe. Renkler: 1- Siyah: Farsça, 2- Kahverengi: Anlamı açık, 3- Gri: Fransızca, 4- Kurşuni: Kürtçe 5- Kırmızı: "Kırmıs" Arapça olabilir. Böcek ismi, 6- Bordo: Bordeaux; Fransa'da bir şehir, 7- Turuncu: meyve renginden; Turunc-u, 8- Pembe: Farsça, Kürtçe, 9- Yeşil: Türkçe'deki "yas" (diri) sözcügünden geliyor. Tartışılır, 10- Turkuaz: "Turkuaz" taşının rengi: Fransızca, 11- Mavi: Arapça , 12- Lacivert: Farsça, 13- Yavruağzı: kuş yavrularının ağız rengi, 14- Menekçe: Kürtçe; Binevş,  15- Mor: Arapça, 16- Leylak: Çiçek rengi; Arapça, 17- Bej: Fransızca, 18- Kara: Diğer dillerde o kadar çok anlamı var, en iyisi hiç bulaşmamak, 19- Kaki: Kürtçe, 20- Eflatun: Arapça, 21- Sarı: İrani dillerden, 22- Kestanerengi: Yunanca; Kastano. Aile, fert, evlilik vb. alanla ilgili bazı yabancı kökenli kelimeler: Amca: Arapça, Anne: Hititçe, Avrat: Arapça, Baba: Farsça, Bebek: Arapça, Çoban: Kürtçe Dadı: Arapça, Damat: Farsça, Dayı: Arapça, Düşman; Kürtçe Erkek: Arapça, Evlat: Arapça, Evlilik: Arapça, Fert: Arapça, Gerdek: Farsça, Hala: Arapça, Hamile: Arapça, Kız: Kürtçe, Nesil: Arapça, Peder: Farsça, Teyze: Farsça, Valide: Arapça, Zevce: Arapça, Devam ediyoruz: Çiçek: Farsça (Çeçek), Nebat: Arapça, Sebz: Farsça; yeşil anlamında, Hububat: Arapça, Bakla: Arapça, Bakliyat: Arapça, Baklava: Kürtçe; Peqlewe (Pel: Yaprak, Keva: Yufka) Gül: Kürtçe, Müge: Fransızca; Muguet, Menekçe: Kürtçe, Sümbül: Kürtçe, Glayöl: Fransız-İngilizce, Lale: Farsça, Kakûle: Farsça, Zencefil: Arapça; Zencebil, Tarçın: Kürtçe, Domates: Meksika yerlilerinin dilinden, Çay: Çince, Kahve: Arapça, Şeker: Hint-Avrupa dillerinden, Reyhan: Arapça-Farsça, Turunç: Farsça, Portakal-Mandalin: Hint-Avrupa dillerinden, Narenc-Narenciye: Farsça, Greyfurt: İng; Grape-fruit, Brokoli: İtalyanca, Şebboy: Farsça (Şeb: Gece kelimesinden mülhem), Kaktüs: Amerika yerli dilinden, Safran: Farsça, Nişasta: Farsça, Limon: Hint-Avrupa dilleri’nden, Kivi: Avustralya yerli dili, Avokado: Güney Amerika yerli dili,  Hoş, güzel gonca anlamında, Gonca: Farsça, Şeftali: Farsça (Şeftalû), Gülnar: Farsça; Nar çiçeği anlamında, Zeytin: Arapça; Zeytûn,  Ve daha onlarcası yabancı. Yunanca’dan Türkçeye geçmiş olan Meyve, Sebze ve Bitki isimleri: Açelya Azalea, Ananas Ananas, Anemon Anemonis, Bamya Bamia, Barbunya Barbunia, Biber Piperi, Bulgur Bligouri, Fasulye Fasoulia, Fulya Fulia, Ispanak Spanaki, Karanfil Karafilli, Kayısı Kaisi,  Kestane Kastano, Kiraz Kerasi,  Krizantem Krisantemi, Köknar Kukunari, Lahana Lahano,  Limon Lemoni, Hint Avrupa dilinden Mandalina Mandarini,  Manolya Manolia,  Mantar Manitari,  Marul Maruli,  Maydanoz Maidanos,  Muşmula Mousmoula, Ökaliptus Ev-Kalips, Papatya Papadia, Patates Patates, Pırasa Praso, Hint Avrupa dilinden Portakal Portokali,  Yasemin Yasemi, Hayvan isimleri:  Akbaba: Farsça-Arapça: Uqab, Akbın: Ermenice, Akreb: Arapça, Beygir: Farsça-Kürtçe: Bergir, Boğa: Mançuca - Güney Amerika yerli dili, Bülbül: Farsça/ar.-kd, Çakal: Farsça,  Camus: Arapça,  Canavar: Farsça,  Ceylan: Moğolca,  Civciv: Farsça,  Ejder: Farsça,  Engerek: Yunanca,  Fâre: Arapça, Fil: Arapça, Folluk: Yunanca,  Gazel: Arapça,  Gergedan: Farsça,  Guguk: Sanskritce,  Hayvan: Arapça,  Horoz: Farsça,  İnek: Sanksritce, Jaguar: Güney Amerika yerli dilinde “Orman’ın Hayâleti” anlamında, Kanarya: İspanyolca, Kancık: Latince, Katır: Pehlevice, Kaz: Farsça, Kedi: Rumca ve Hint-Avrupa dillerinden, Kertenkele: Farsça, Krokodil: Yunanca,  Kukumav: Yunanca; Kukuvaya, Kuğu: Farsça, Kumru: Arapça/Farsça.-kd, Leylek: Arapça, Manda: Sanskritce, Maymun: Yunanca, Meral: Moğolca, Öküz: Hint-Avrupa dillerinden, Papağan: Latin Amerika yerli dilleri,  Piton: Yunanca, Şahin: Farsça,  Salyangoz: Rumca./Yunanca.-kd, Sansar: Sanskritce, Timsah: Arapça, Zürafa: Arapça, Balık isimlerinin hepsi: Yunanca, Yemek-tatlı-içki isimleri: Cacık: Ermenice Çerez: Rumca Çorba; Farsça; Zırbe (Sarmısak çorbası anlamında), Yahnî: Farsça, Lahmacun : Arapça, Kebab: Arapça, Biryan-Büryan (Püryan): Farsça; Kebab, pişmiş et anlamında, Lokum: Arapça, Peş Melba: Fr; Pêche Maelba (Melba Şeftalisi anlamında, Avusturya’daki Maelba düşesine ithaf edileb şeftalili bir tatlı), Lalanga: Yunanca; Lalaga (Kızartma anlamında), Nuriye: Arapça, Şŭbiyet: Arapça, Makarna: İtalyanca Makaroni, Spagetti: İtalyanca, Pizza: İtalyanca, Pasta: İtalyanca, Hamburger; İng-Alm, Bira: İtalyanca, Şarab: Kürtçe, Konyak: Fransızca, Whisky: İngilizce, Keşkül: Farsça (dilenci kabı anlamında), Milföy (Mille-feuilles): Fr (Bin yaprak, bin tabaka anlamında), Şerbet: Kürtçe, Şurub: Kürtçe, Şıra (Şire): Kürtçe, Şirden (Şirdan): Kürtçe, Likőr (Liqueur Fr, Liquor-Lat), Krem Karamel: Fr, Gulaş (Guyaş); Macarca. En Sık Kullanılan Yunanca-Rumca Malzeme, Eşya ve Alet isimleri: Anahtar Anahtari, Balyoz Balios, Cımbız Tsimpida, Çengel Tsingeli, Çember Tsemperi, Fener Fanari, Fırın Fournos, Fincan flitzani, Fıçı Foutsi, Fırça Fırtsas, Gübre Kopria, Halat Halati, İskemle İskemle, Istaka Steka, Izgara Skara, Kavanoz Kavanos, Kerpeten Karfi Kiler Kelari, Kilit Klidi Kiremit Keramidi, Kova Kouvas, Kümes Koumesi, Kutu Kouti, Lamba Lampa, Makara Makaras, Masa Maso, Mangal Mangali, Olta Olta, Pabuç Papoutsi, Patik Patiki, Sünger Sfungari, Semer Samari, Tuğla Toublo, Vernik Verniki, ve binlerce böyle kelimeler. Yunanca isimler: Açelya Azalea, Akasya (Yeniden doğuş), Ata-Athan (Ölümsüz), Bora Bora, Defne (Bir ağaç), Delfin (Yunus balığı), Demet Demati, Dilara Diara Eda (Jenerasyon), Eflatun (Açık mor), Esmerelda (Zümrüt), Elmas (Kıymetli taş), Fidan (Yeni yetişen körpe ağaç), Fide: (sebze veya körpe çiçek), Filiz Filizi, Fulya (Bir çiçek),  Funda Funda, İdil (Kır hayatını konu edinen yazı veya şiir), İlay-İlke (Işık), Kiraz (Meyve ismi), Manolya Manolia, Melinda (Nazik), Melisa (Bal arısı),  Menderes (Akarsu yataklarının dolanbaçlı kısmı), Merve-Merme (Parlayan), Methe (Nazik-İnci), Papatya Papadia, Pelin Pelini, Poyraz (Kuzeydoğudan esen soğuk rüzgar), Saba (Sebalı), Selen-Selin (Ay), Sibel (Kahin-Nasihatcı), Talya (Neşeli), Temel (Yapıt için açılan çukur, Dayanak), Yasemin Yasemi, ve daha onlarca böyle isimler. Bu isimler Anadoluda en sık kullanılan isimlerdir hemde.  Günlük bazı Yunanca kültürel sözcükler: Asparagas, Bre, Despot, Efendi, Faso fiso, Felek, Fiske, Gaf, Hovarda, İzmarit, Kalpazan, Kaparo, Karavana, Katakulli Kerata, Külüstür, Manav, Namus Paçavra, Paydos, Zevzek. Şok edici Farsça-Kürtçe kelimeler: Bari, Çünkü, Eğer, Eyvah, Gerçi, Her, Henüz, Herkes, Hiç, Hemen, Hep, Kâh, Ki, Keşke, Meğer, Meğerki, Naçizane, Ne, Peşin, Parça, Sade, Ta, Ya, Tek. Şok edici Arapça kelimeler: Acaba, Ama, Alaka, Asıl, Asla, Aynen, Amma, An, Bazen, Bazı, Bizzat, Cümle, Daima, Dahil, Dair, Defa, Dikkat, Ebediyen, Ekseriyet, Elbet, Ezel, Fakat, Falan, Filan, Fazla, Galiba, Hakikaten, Hakiki, Hâlâ, Hâlbuki, Hâlen, Harbi, Hülasa, İlla, İsim, İstisna, İzah, Kadar, Kelime, Kere, Keza, Külliyen, Lakin, Lütfen, Mesela, Misal, Rağmen, Şey, Tabii, Tamam, Tesadüf, Vallahi, Ve, Vesaire, Yahu, Yani, Zaten, Daha ne Türkçenizden bahsediyornuz  Türkçe diye bir dil yoktur.