Kriz sadece PKK'yle ilgili değil HALID SALIH/ (Lübnan'da İngilizce yayımlanan gazete, Bölgesel Kürt Yönetimi sözcüsü, Güney Danimarka Üniversitesi Ortadoğu Politikası Bölümü'nde öğretim üyesi, 5 Kasım 2007) 'Türkiye'deki en son kriz gerçekten sadece PKK'yla mı ilgili?' diye sordu geçenlerde bir dostum ironik bir şekilde. Bu soruya mantıklı bir yanıt hem evet hem hayır olacaktır. Bunun kendi içinde özel karmaşıklıklar taşıyan bir mesele olduğu muhakkak; Türkiye'de sivillerle ordu arasında yaşanan derin bir çatışma ve bölgesel hâkimiyet arzusu da buna dahil. Son haftalarda PKK'yla Türk ordusu arasındaki askeri çatışma yeni bir düzeye ulaştı. Türkiye içinde gösteriler, talk-şovlar, kapsamlı haberler ve genel bir savaş hissiyatı Başbakan Tayyip Erdoğan'ı bazı yorumcuların 'kışkırtmaya çalışan memurlar' gibi davranmasıyla ilgili kaygılarını dile getirmeye sevk etti. Soru, bu şahısların neyi kışkırttığı? Erdoğan'ın korkusu PKK'yla bir savaşın kışkırtılmasıysa, bu savaş zaten var. Erdoğan, "Türkiye için terörizme karşı daha yoğun bir askeri süreç başlatmanın kaçınılmaz hale geldiğini ve bölgede operasyonların yürürlüğe girdiğini" de söyledi. Kıbrıs örneğine bakmak gerek Niyet PKK'yla mücadelenin sadece bir unsur veya bahane olduğu daha geniş ve kapsamlı bir savaşı kışkırtmaksa (ki Kürt yorumcuların ve siyasetçilerin kuşkusu bu yönde), Türk ordusunun güç gösterisinde çözüm aradığını (1998'de Suriye'ye karşı güç gösterisi yapıp PKK lideri Abdullah Öcalan'ın sınır dışı edilmesini sağlamıştı) söyleyemeyiz. Bunun yerine Türk ordusunun kalkıştığı daha önceki bir maceraya bakılmalı: 1974'te, Türkiye, Yunanistan ve Britanya arasındaki 1960 tarihli Garantörlük Anlaşması uyarınca Kuzey Kıbrıs'ın işgal edilmesi. Türkiye'nin o dönemdeki mantığı, anayasal düzeni yeniden tesis etmek ve Kıbrıs'ın bağımsızlığını ve egemenliğini garanti altına almak için tek yanlı askeri harekât hakkını kullandığı yönündeydi. Ancak varılan noktada Türkiye adayı böldü, toprağın yüzde 37'sini işgal etti ve 160 bin Kıbrıslı Rum'la 50 bin Kıbrıslı Türk'ü yerinden etti. Türkiye'deki yerleşik siyasi ve askeri yapılardaki bazı çevreler bölgesel hâkimiyet için daha geniş çaplı bir savaşı kışkırtarak, Irak'taki Kürdistan bölgesine uzun dönemli bir işgalle sonuçlanacak bir müdahaleyi görmek istiyor. Irak kesin olarak bölünürse, işgalin nihai aşaması ilhaka varacaktır. Birçokları Türk propagandasında, bu yöne sapacak ikinci bir senaryo hazırlandığına dair herhangi bir işaret görmediğimizi söyleyecektir. Ne var ki Türkiye Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt bir ay önce Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmada meseleyi şu sözlerle açık seçik ortaya koydu: "Irak hızla bir konfederasyona doğru gidiyor. Irak'taki bölünme çok yakın. Kuzeyde bağımsız bir devlet sadece siyasi değil askeri bir tehdit olacaktır. Türkiye, Irak'ın kuzeyine siyasi, askeri ve psikolojik bir perspektiften bakmalıdır." Bir müdahale yapılırsa, bunu takip eden istila, işgal ve ilhak aşamalarında, Kürt bölgesinin Türkiye Cumhuriyeti için siyasi, askeri ve psikolojik bir tehdit olarak nitelenmesine ilave olarak, iki sav daha duymamız son derece muhtemel. Birincisi Musul'un Türkiye'ye geri verilmesi gerektiği; zira Musul'un, Milletler Cemiyeti kararı temelinde Irak'ın bir parçası haline geldiği 1926 tarihli Britanya-Türkiye anlaşması hiçbir Türk hükümeti tarafından hiçbir zaman kabul edilmedi. İkincisiyse şu: Kerkük bölgesindeki Türkmenlerle Kürtler arasında, Türkiye'nin askeri macerasının sonucu olarak artan gerilimler, Türk ordusu ve 'kışkırtma memurları' tarafından Kerkük'ün işgalini (ve mümkün olursa ilhakını) haklı göstermek için kullanılacaktır; amaçlarının kendi soydaşlarını korumak olduğunu söyleyeceklerdir. Erdoğan'ın geniş çaplı bir savaşla ilgili korkusunu kimse Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin başkanı Mesud Barzani'den daha iyi izah etmedi. Barzani geçenlerde şunu söylüyordu: "Türkiye'nin Kürt bölgesine karşı daim, doğrudan tehditleri.. kuşku yaratıyor ve bizi hedefin Kürdistan bölgesi olduğu kanaatine yaklaştırıyor." AKP-ordu çatışması da isteniyor Erdoğan aynı ölçüde güçlü şekilde 'kışkırtma memurlarının' ılımlı İslamcı hükümeti zor duruma düşürüp orduyla bir üçüncü çatışmayla (ilk iki çatışma cumhurbaşkanı seçimi yüzünden yaşanmıştı) yüz yüze bırakmak istediğini de ima ediyor. Erdoğan, Kürt bölgesine yönelik büyük bir harekâtı (3-4 bin PKK savaşçısına karşı 100 bine yakın Türk askerinin yapacağı bir harekât) engelleyemezse, Türkiye'yi Irak'taki Kürtler, ABD, NATO, AB ve BM'yle son derece müşkül bir konuma sokmakla kalmayacak, sivil hükümetin askerleri kontrol etme mücadelesi dahilinde patlak veren üçüncü çatışmayı ordunun kazanması riskine de girecektir. Bu noktada AB'nin demokrasiyi ve barışçı çözümü teşvik ve Avrupa dış politikasını Türkiye'yle koordine etme çabaları da ciddi bir zorlukla karşı karşıya kalacaktır.
"Türkiye'nin Kürt bölgesine karşı daim, doğrudan tehditleri.. kuşku yaratıyor ve bizi hedefin Kürdistan bölgesi olduğu kanaatine yaklaştırıyor."
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007Kürt liderleri sadece genel olarak işgali püskürtmekten söz ediyorlar ancak talimat:'Sivil köylülere yönelik saldırılara sert karşılık verilir.'
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007Peşmergerlerin sınırda "Maginot Hattı" oluşturdukları bildirildi. New York Times gazetesi, Türkiye'den büyük çapta operasyon pek beklenmediğini belirtirken 'Ancak büyük bir saldırı olacaksa, Türk askerleri, Matin Dağları boyunca Türk sınırı paralelinde bir çeşit gevşek Maginot hattını oluşturmuş olan binlerce Peşmerge ile karşı karşıya gelir" diye yazdı. New York Times gazetesi, Peşmergelerin Türk sınırında, Fransa'nın Birinci Dünya Savaşı'nın ardından tekrar işgalini önlemek üzere kurduğu, ancak başarılı olamadığı Maginot savunma hattına benzer bir hat oluşturduklarını öne sürdü. ABD'li gazete, Dohuk kaynaklı haberinde dışarından bakıldığında Kuzey Irak'ın savaş eşiğinde gibi göründüğünü, sınırda on binlerce Türk askerinin yığıldığını, binlence Peşmergenin de karşı saldırı için mevzilendiğini belirtti. Buna karşın Kuzey Irak'ta çok yoğun Türk yatırımlarının olduğuna, bölgedeki yabancı yatırımların yüzde 80'inin Türkiye'den kaynaklandığına dikkat çekerken Dohuk'ta en büyük yedi altyapı projesinin Türk şirketlerince üstlendiğini kaydetti. 'Türkiye, geleneksel olarak Kürtlerden tedirgin olmakla birlikte bu bölgede yoğun yatırımlar yaptı' yorumunu yapan gazete, Dohuk'ta yaşanan tüketim patlamasının büyük ölçüde Türkiye sayesinde gerçekleştiğini de kaydetti. NYT, Türkiye'nin büyük çapta bir sınır ötesi operasyon istemediğine ilişkin işaretlerin arttığını belirtirken de Türkiye'deki çoğu analistlerin yapılabilecek herhangi bir operasyonun 'sınırlı' olmasını beklediklerine dikkat çekti. Gazete şunları yazdı: 'Ancak büyük bir saldırı olacaksa, Türk askerleri, Matin Dağları boyunda Türk sınırı paralelinde bir çeşit gevşek Maginot hattını oluşturmuş olan binlerce Peşmerge ile karşı karşıya gelir. Kürt liderleri sadece genel olarak işgali püskürtmekten söz ediyorlar ancak siyasi ve askeri komutanların belirli talimatları var: 'Sivil köylülere yönelik saldırılara sert karşılık verilir.'
Barzani'nin bir işaretiyle Sivas'a kadar bir çok bölge karışabilecek. PKK'yı devreden çıkarıp Kürtlerin kaderini Barzani'nin elinde toplama stratejisi
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007PKK artık Türkiye'yi değil İran'ı vuracak! İbrahim Karagül Yenisafak-Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyaretinden çıkan sonuçlar şunlar: Washington PKK'ya karşı sıcak takip, operasyona ilişkin anlık istihbarat verecek. Dar anlamda askeri operasyonlar yapılacak. PKK'nın üst yönetimine dair bazı sürpriz gelişmeler olabilir. PKK'nın Türkiye topraklarına yönelik saldırı girişimleri ortaklaşa engellenecek... Türkiye'nin kazancı bunlar. ABD'nin kazancı ise, Türkiye'nin tek taraflı operasyonunu şimdilik durdurabilmiş olmak. Kuzey Irak yönetimine bir anlamda güvence sağlamak. Barzani yönetimini rahatlatmak. K. Irak yönetimi şimdilik rahatlamış görünse, Türkiye'nin tehditlerinden kısmen kurtulmuş gibi görünse de, PKK ile mücadele Barzani'yi iki ateş arasında bırakabilir. Şu iki ihtimal önemli: ABD Barzani yönetimini tamamen işin dışında tutup, Kürtler arasında çatışmaya neden olabilecek gelişmeleri önleyebilir. Ya da Barzani'den de, PKK'ya yönelik mücadeleye katılması istenebilir. İkinci seçenek geçerli olursa Barzani zor durumda kalacaktır. Bugüne kadar sakındığı sonuçlarla yüz yüze gelebilecektir. Bütün bunların nasıl uygulanacağını önümüzdeki birkaç hafta içinde şekillendirecek. Beyaz Saray'ın taahhütlerine ne kadar uyacağını, Türkiye'yi oyalayıp oyalamayacağını bu süre içinde göreceğiz. İşbirliği yaparsa ne ala... Bütün bunlar gerçekleşebilir. PKK Türkiye için en azından yakın dönemde tehdit olmaktan çıkarılabilir. Buna rağmen Barzani üzerindeki Türkiye baskısı hafifletilebilir. Sonra ne olur? PKK Türkiye yerine İran'a yönelir? Eğer Beyaz Saray'da konuşulanlar gerçekleşirse olacak olan budur. Gerçekleşmezse, Türkiye'nin ABD'den beklentisi bu sefer tamamen son bulur. İran ve Suriye önerileri devreye girer. Bölgede üçlü bir dayanışma hattı oluşur. Washington'ın bunu göze alması zor görünüyor. Alırsa kendisi kaybedecektir, bunu çok iyi biliyor. Kamuoyu beklentileri çok yüksek tutuldu. Dolayısıyla ziyarette kararlaştırılanlardan daha çok, önümüzdeki günlerde neler yapılabileceği önemli. Ankara tezkereyi, ekonomik yaptırımları elinde tutmaya devam ediyor. Eğer ABD'nin aklındaki “Türkiye'yi şimdilik oyalayalım” ise, bunun Türkiye'yi komşuları ile yakın dayanışmaya zorladığını iyi bilmeli. Böyle bir dayanışmanın, ABD'nin bölgesel çıkarlarını nasıl bir felakete sürükleyeceğini de. Bundan sonra, en azından bir süreliğine, PKK PJAK olacaktır. PKK militanları PJAK saflarında çatışacaktır. Kime karşı, Tabi ki İran'a karşı. Hafızamızı tazeleyelim. PJAK, bizzat ABD tarafından İran'a karşı kuruldu. Irak'taki ABD ordusu ve istihbaratı bu örgütü eğitti, kadrolaştırdı, silahlandırdı, finansal desteğini sağladı hatta İran içlerinde nerelere saldıracaklarına, kimleri hedef alacaklarına, neler yapacaklarına ilişkin ellerine listeler bile verdi. Washington'ın İran'la ilgili hesapları ortada. Bölgede asıl çatışma İran-ABD arasında yaşanıyor. Coğrafyaya asıl şeklini verecek olan da bu çatışmanın sonuçları olacaktır. Öyleyse bundan sonra PKK'nın ilgi alanı Türkiye'den çok İran'a yönelecektir. Yani Kürt meselesinde, hep iddia ettiğim gibi; Türkiye masaya İran cepheye çekilecektir. Önümüzdeki günlerde İran'a yönelik terör saldırılarına dikkat edersek bunu görebiliriz. Bu satranç oyununun Kürt sorunuyla ilgisi yok. ABD-İran, ABD-Türkiye ve İran-Türkiye arasında Kürtler üzerinden yürütülen bir mücadeledir bu. Son PKK saldırılarının arkasında Türkiye'ye verilmek istenen tez şuydu: “Kürtlerle masaya otur, İran'a karşı birlikte savaşalım.” Bu tezin birinci maddesi önemli. Eğer Türkiye, Kürtlerle masaya oturur ancak İran'a karşı cephede yerini almazsa, yine aynı sonuçlarla yüzleşecek. İran'a karşı cephede yer almayı reddettiği müddetçe, Kürtlerle masaya oturmaya çalışsa da bu engellenecektir. Peki diyelim ABD PKK'nın Türkiye'ye karşı tehdit olmasının önüne geçti. İşbirliği yaptı. Sonrası ne olacak? İddiam şu: Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu sorunu, sadece PKK, sadece güvenlik, sadece terör gibi dar alana hapsetmesi, sağlıklı bir bakış açısı değil. Dar anlamda güvenlik sorunlarına karşı geliştirilecek dar kapsamlı güvenlik stratejileri, sorunu çözmeyecek daha da karmaşık hale getirecektir. Evet, ABD PKK'yı himaye ediyor, Ama çok kolay tasfiye eder, edecektir de… Türkiye o zaman ne yapacak? Bunun cevabı yok. O zaman Kuzey Irak'tan Türkiye'ye, Karadeniz kıyılarına kadar yayılabilecek saldırıya karşı Ankara ne yapacak? Hiçbir şey... Kuzey Irak'a müdahale gücü olsa bile edemeyecek. Çünkü PKK o zaman Kandil Dağı'nda olmayacak. Türkiye'nin hiçbir gerekçesi kalmayacak. Çünkü o zaman K. Irak yönetimi tamamen ABD yönetiminde olacak. Barzani'nin bir işaretiyle Sivas'a kadar bir çok bölge karışabilecek. PKK'yı devreden çıkarıp Kürtlerin kaderini Barzani'nin elinde toplama stratejisi.O zaman “ABD PKK'yı niye tasfiye etti bir türlü anlayamadık” diyenler bile çıkacak bu ülkede.
Tesso’nun, 1989 yılında Kürt mültecilere insani yardımda bulunduğu ve çalışma yürüttüğü belirtildi.
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007FRANSA HEWLER’E KÜRTÇE BİLEN KONSOLOS ATADI... PNA-Fransa, Federal Kürdistan Bölgesi (FKB)’nin başkenti Hewler’deki konsolosluğu için Kürtçe bilen Dr. Frederick Tesso’yu konsolos olarak atadığını açıkladı. Fransız basınında yer alan bir habere göre, Fransa Dışişleri Bakanlığı Kürdistan Bölgesi’ndeki konsolosluğu için Kürtçe bilen Dr. Fridirick Tısso’yu konsolos olarak atadığını bildirdi. Habere göre, Dr. Frederick Tesso’nun Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’ın yakını olduğu belirtildi. Tesso’nun, 1989 yılında Kürt mültecilere insani yardımda bulunduğu ve çalışma yürüttüğü belirtildi.
Büyükelçi, Kürdistan Bölgesi’ndeki ilerlemenin göze çarptığını ve Bölgenin kendi hakkıyla bu noktaya ulaştığını belirtti.
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007BAŞKAN BARZANİ DANİMARKA’NIN IRAK BÜYÜKELÇİSİNİ KABUL ETTİ: TÜRKİYE İLE PKK ARASINDAKİ SORUN ELE ALINDI. PNA-Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başkanı Mesut Barzani, FKB’ye ziyarette bulunan Danimarka’nın Irak büyükelçisini Selahaddin kasabasındaki makamında kabul etti. Görüşmede,Türkiye ile PKK arasındaki sorun ele alındı. Selahaddin kasabasında biraraya gelen Başkan Barzani ve Danimarka’nın Irak büyükelçisi, Türkiye ile PKK arasındaki sorunun uygun bir çözüm yolunun bulunması konusunu ele aldılar. Federal Kürdistan Bölgesi’nin konuya ilişkin tutumu hakkında Başkan Barzani, ‘’Bu sorunun barışçıl yollarla çözüme kavuşturulmasından yana olduklarını’’ belirtti. Danimarka’nın Irak büyükelçisi de, Bağdat ve Anbar eyaletinin güvenliğinin sağlanmasında ilerleme kaydedildiğini söyleyerek, ‘’Başkan Barzani’nin Irak’taki siyasi süreçte olumlu ve çok önemli bir rol üstlendiğini’’ söyledi. Büyükelçi, Kürdistan Bölgesi’ndeki ilerlemenin göze çarptığını ve Bölgenin kendi hakkıyla bu noktaya ulaştığını belirtti.
...Kürtler özgürlük elde edemezse Ortadoğu'da hiçbir halkın kendi demokrasisini kuramayacağı uyarısında bulundu...
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007ARAP YAZAR ’KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNÜ DIŞARDA ARAMAK BÜYÜK HATA.’’ PNA-Türkiye Kürt sorununun çözümünü bizzat kendi sınırlarında aramalı. Kürtlerin haklarının genişletilmesi ve genel af ilanı gerginliği hafifletir Kimse Türkiye Kürtlerini Türk 'kardeşleriyle' barış ve adalet içinde yaşadıklarına ikna edemez. Zira Türkiye 1984'ten bu yana onlara bir grup terörist, asi ve isyancı olarak bakıyor. Hiçbir Kürt ve hiçbir canlı yaşadığı yeri kendisi seçmedi. Birey olarak dilediğiniz yere yerleşebilirsiniz ancak insanlar gruplara dönüştüğünde etkileşim kurdukları coğrafyadan ayrılamaz. Müslümanlar tarih boyunca etnik bir sorun yaşamadı. Fakat milliyetçiliğin İslam âlemini sarmaya başlaması nedeniyle, bu yeni gerçekle mücadele etmek gerekti. Fakat, yönetici olanların yeni baskıcı yöntemleri vardı. Doğu'daki milliyetçi ideolojilerin baskı yöntemleri, bazı Batılı rejimlerin 20. yüzyıldaki 'model insan yaratma girişimleri'nden farklı değildi. Türkiye'deki Kürtlerin 'Avrupalılaşmış' devletin kölesi olmaktan başka bir hakları olmadı; onlara düşen, ulusal bütünlük için genlerinden vazgeçmelerinden başka bir şey değildi. Türk yetkililer AKP'nin Kürt oylarının yarısını almasına rağmen Kürt sorununun niçin çözülmediğini sorgularken, çözümü Kandil'de aramak hata olur. Türkiye'deki sistem 84 yıldır, ABD dünyada bile yokken Kürtlere huzur vermedi. Kürtçeye dair basit bir anayasal değişiklik bile istikrarı bozup Türk milletinin varlığını tehdit ediyorsa, Türkiye bu sorunla nasıl mücadele edecek? Çoğu Türk'ün adını duymak istemediği eski Kürt milletvekili Leyla Zana Diyarbakır'da açıkça, Kürtlerin köklü çözüm için ne düşündüğünü anlattı. Zana Kürtlerin 20. yüzyılda çok şey kaybettiğini ancak bu yüzyılda kazanacaklarını belirtti. Kürtler özgürlük elde edemezse Ortadoğu'da hiçbir halkın kendi demokrasisini kuramayacağı uyarısında bulundu. 1999'da dünya sorunun çözülmesi şartıyla Öcalan'ın tutuklanması için tek vücut olduğunda, Kürtler için bir deprem yaşandığını ifade etti. Fakat Kürt halkı hâlâ kendi dilini konuşamıyor. Bu, sorunun sürdüğü anlamına geliyor. Türkler Zana'nın konuşmasına 'terörist bir konuşma' olarak bakabilir. Fakat tarih, gözyaşları ve kan gölü hakkında biraz düşünmek, tek bir çözüm olduğunu gösteriyor: Türkiye'deki Kürtlere kültürel ve siyasi haklar verilmesi karşılığı PKK'nın silah bırakması. Öcalan ve tüm Kürt liderlerin siyaset yapması için Öcalan'ın da yararlanacağı genel bir af da bu haklar içinde. Bunlar Türkiye'yi parçalamayacak bir bütünlük içinde gerçekleştirilecek. En önemli soru şu: Buna kim cesaret edecek? (MUHAMMED NUREDDİN, Katar gazetesi Şark, 4 Kasım 2007, Ç:Radikal)
Yıllarca PKK'ye karşı savaşmış ve Kürtleri inkar eden, hatta adı işkencelerle anılmış komutanlar, yer yer son 24 yılın adeta itiraflarında bulundular.
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007'24 yılın TSK komutanları'ndan tarihi itiraflar Genelkurmay'a yakınlığıyla bilinen Milliyet Gazetesi'nin önemli yazarlarından gazeteci Fikret Bila'nın 'PKK ile geçen 24 yılın komutanları' başlıklı 5 günlük yazı dizisinde, 12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren'den, son emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e kadar emekli generallerle yaptığı röportajlar yayınlandı. Yıllarca PKK'ye karşı savaşmış ve Kürtleri inkar eden, hatta adı işkencelerle anılmış komutanlar, yer yer son 24 yılın adeta itiraflarında bulundular. Özkök, 'sınır ötesi operasyon PKK'yi bitirmez' derken, Kenan Evren ise Kürtçeyi yasaklamakla 'hata ettik' diyor. Orgeneral Aytaç Yalman ise, 70'li yıllarda Kürtleri nasıl inkar ettiklerini anlatırken, o dönemde sosyal istekleri bile 'yıkıcı' gördüklerini ifade ediyor. Orduyla yakınlığı ile bilinen ve Milliyet gazetesinin önemli yazarlarından gazeteci Fikret Bila'nın 'PKK'yle geçen 24 yılın komutanları' başlıklı 5 günlük yazı dizisinde, PKK ile son 24 yılda savaşan generaller ile röportajlar yayınlandı. Bila'nın yazı dizisinde emekli generallerin 'sınır ötesi' operasyon ve Kürt sorununa bakışı irdelenmeye çalışılırken, yapılan açıklamalar ise bir birinden dikkat çekici oldu. Büyükanıt'a görevini devreden eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, 'sınır ötesi operasyonla PKK'nin bitirilemeyeceğinin altını çizerken, yüzlerce insanın yargısız infaz edildiği, binlerce insanın işkencelerden geçirildiği ve gözaltına kayıpların yaşandığı 12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren ise daha dün 'Kürtler kart-kurt'tan gelmiş' derken, bugün ise 'Kürtçeyi yasaklamakla hata ettik' diyor. Emekli Orgeneral Aytaç Yalman ise, 70'li yıllarda Kürt sorununa bakışı anlatırken, Kürtlerin nasıl tarihsel olarak inkar ettiklerini adeta itiraf etiyor. Kürtçe'nin yasaklanması hata 12 Eylül'ün mimarı olan ve binlerce insanın infaz edilmesi, gözaltında katledilmesi ve cezaevlerinde yaşanan insanlık dışı uygulamaların sorumlusu olarak gösterilen Kenan Evren'in Bila ile yaptığı röportajda birbirinden çarpıcı değerlendirmelerde bulunuyor. Cezaevlerinden yaşanan işkenceleri, 'İşkence yapın diye bir şey söylemedik' diyerek, kendini savunan Evren, işkencenin sadece 12 Eylül'de değil öncesinde de Türkiye'de olduğunu ifade ederek, yapılanları 'gerekliymiş' gibi ifade etmesi dikkat çekti. 'Kürtçeyi neden yasakladınız?' sorusuna ise Evren, '12 Eylül'de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda filan Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Neden dedik? Ben Devlet Başkanı'yken, bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı, dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum. Açtım kitabı, oku şunu dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor. Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm, 'Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?' dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım' dedi. 'Kürtçe konusunda bugün ne düşünüyorsunuz?' sorusuna Evren, Belçika'da Flamanlar ve Valonlar'ın nasıl yaşadıklarını örnekleyerek, şunları ifade ediyor: 'Ben Genelkurmay Başkanı'yken Kanada'ya gitmiştim. Orada Quebec bölgesine gittim. Genelkurmay Başkanı gezdiriyor. Quebec'te lisan Fransızca. Tuhafıma gitti. 'Kanada'da nasıl iş bu?' dedim. Dediler ki, 'Burası Fransa'dan kalma bölge. Sonra bırakmışlar, ama bir anlaşmayla, buradaki halkın kendi lisanı kabul edilecek, kendi lisanlarını kullanacaklar' denilmiş. Bu bölgede devlet hizmetine gelecek bir vatandaş hem İngilizceyi, hem Fransızcayı bilmek zorunda dediler. Bölgede hizmet verecekse bu zorunluymuş. Şimdi bizde de Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş.' Özkök: PKK sınırötesi ile bitmez Emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ise, 'sınır ötesi operasyon' konusunda sorulan soruya verdiği yanıt ise 24 sınır ötesi operasyon yapıp sonuç alamayan Türkiye'nin bir kez daha sonuçsuz kalacağını ifade ediyor. Özkök, Bila'ya verdiği yanıtta şunları ifade etti: 'Sanki, Irak'ın kuzeyine bir harekât yapılırsa bu iş biter. Hayır, bitmez. Neden bitmez? Daha evvel sınır ötesi harekâtlar yaptık. Karşı taraftaki silahlı unsurların büyük bir stratejik derinliği var. Bir tane torbası var, vuruyor sırtına 200 kilometre gerilere gidiyor. Onu tanıyanlar, bilenler, destekleyen insanlar var gittiği yerlerde. Bizim gibi savaş harekât merkezleri yok, orduevleri yok, yatakhaneleri yok, eğitim merkezleri yok ki gidesin vurasın da iş yapamaz hale getiresin.' 'Kürt yoktur diye eğitildik' Orgeneral Aytaç Yalman 1998 yılına kadar 2. Ordu Komutanı ve 2002 yılına kadar ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı yaptı. Aytaç'ın Bila'ya yaptığı açıklamalar, PKK'nin çıkışının Kürt sorununda bir sonuç olduğu yorumunu doğrular nitelikte. Yalman, Kürtlerin inkarını anlatırken, sorunu çözemedikleri için bugünlere gelindiğini ifade ediyor. Sosyal sorunu Kürtlerin 'kendini ifade' olarak tarif edildiğini gördüklerini söyleyen Yalman, 70'li yıllarda nasıl Kürtlerin 'inkar' edildiğini şu sözlerle açıklıyor: 'Dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor.Oysa, bizler o dönemde, 'Kürt yoktur' diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile biz 'yıkıcı faaliyetler' kapsamında görüyoruz.' Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, PKK olayını 'isyan' olarak nitelendirirken, sınır ötesi operasyon konusunda ise gizlilik içerisinde 'baskın' şeklinde yapılmasını savunuyor. 1990 ile 94 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan Doğan Güreş ise, 'ulusalcı' ve 'inkarcı' bakışını sürdürürken, Kürtleri kabul etmeyen Güreş, 'Anadillerini kullansınlar, kültürlerini yaşasınlar, folklorlarını oynasınlar tabii. Buna bir şey denmiyor zaten' demesi dikkat çekiyor. DİYARBAKIR - ANF
Kuzey-Güney ve tüm parçalarda kendi aramızdaki birliği zedelemedikçe, hiç kimsenin gücü halkımızın haklı mücadelesini alt etmeye yetmeyecek
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Erdoğan-Bush görüşmesi, bölgesel ittifaklar, Kürtlerin konumu ve uluslararası güçlerin müdahalesi üzerine önemli değerlendirmeler yaptı. Karayılan’ın ‘halkımızın şunu bilmesi gerekir” diyerek ifade ettikleri şöyle: “Hareketimize karşı hava saldırılarının gelişme durumu olacaktır. Aynı zamanda hareketimizin yönetimine karşı bir takım suikast ve kaçırma planlarının da olduğunu biliyoruz. Bu nedenle tüm Kürt siyasi çevrelerinin böyle bir yönelime karşı duyarlı olmaları gerekmektedir. Türk devleti, Kürtler arası bir çatışma yaratmak istemektedir. Böyle sinsi bir plana kimse dâhil olmamalıdır.
- Biz, tüm Kürt halkının bu konuda duyarlı olmasını istiyor ve şu inancımızı belirtmek istiyoruz: Kürtler olarak Kuzey-Güney ve tüm parçalarda kendi aramızdaki birliği zedelemedikçe, hiç kimsenin gücü halkımızın haklı mücadelesini alt etmeye yetmeyecek ve hiçbir yönelim sonuç almayacaktır. Burada önemli olan kendi aramızdaki ilişkiler ve dayanışmadır. Bu konuda bizde bir zaaf olmadıkça hiç kimse hiçbir sonuç almayacaktır.” KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ANF’nin sorularını yanıtladı.
- HABERIN DEVAMINI OKU...
Oysa İran ve Türk tarafınin Kürt halkını terörist ilan etmek için başvurmadıkları kurum, ve devlet kalmadı.
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007PJAK İranlı askeri Kızılhaç'a teslim etti SALİH FIRAT -ANF İran askeri güçleri ile PJAK gerillaları arasında çıkan çatışmada esir alınan İranlı asker Ali Ekberi serbest bırakıldı. Bugün sabah Kandil’e gelen Kızıl Haç üyelerine İranlı asker yapılan protokolle teslim edildi. Esir askeri teslim eden PJAK askeri komutanlarından Hüseyin Afşin ANF’ye yaptığı açıklamada, iki aylık süreç içerisinde elerinde bulunan askeri Cenevre Savaş Sözleşmesinin esir askerlere tanıdığı haklar çerçevesinde davrandıklarını söyledi. PJAK komutanı Afşin esir askerin bırakılması için başta Kızıl haç olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun devreye girdiğini belirtti. Kürt sorununu İran devletiyle barışçıl ve demokratik yollarla çözmek istediklerini kaydeden Afşin, ‘’İran devleti şu ana kadar askerine sahip çıkmadı. Ancak 2 aydır elimizde olan askeri serbest bıraktık. Kendisine herhangi olumsuz bir yaklaşımımız olmadı’’ dedi. Afşin şöyle konuştu: ‘’Sanki savaşı isteyen taraf bizmişiz gibi lanse edilmeye çalışılıyor. Oysa İran ve Türk tarafı Kürt halkını terörist ilan etmek için başvurmadıkları kurum, ve devlet kalmadı. ançak barışa dair şuana kadar tek bir kelime duymuş değiliz. Ancak biz barışçıl ve iyi niyetimizin göstergesi olarak bu askeri Kızıl haça teslim ediyoruz.” Kızıl Haç Irak sorumlusu Martin Thalmann insani görevlerini yapmalarına yardımcı olan PJAK’a teşekür ederek askerin istediği yere göndereceklerini söyledi. ASKER İRAN’A DÖNMEK İSTEMİYOR ANF’ye konuşan Azeri kökenli esir asker Ali Ekberi ise İran’a geri dönmek istemediğini söyledi. Esir Ekberi, esir bulunduğu 2 aylık süre içerinde her hangi kötü bir muameleye tabi tutulmadığını belirterek, “Bize askeri eğitimlerde hep PJAK’ın köylülerin ve çobanların mallarına el koyan eşkiyalar olarak anlatılırdı. Bu nedenle ilk esir alındığımda çok korkmuştum. Burda kaldığım süre içerisinde örgütün karanlandığı aksine oldukça humanist ve saygıdeğer buldum” şeklinde konuştu.
Şeyh Said zamanında, Ağrı’da, Dersim’de PKK mi vardı? Ama yine katliam yaptınız.
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007Kurdistan-Post Türk sahnelerinin ünlü aktörü Genco Erkal’ın oynadığı ’’Durdurun Dünyayı inecek var’’ adlı oyununu çok yıllar önce İstanbul’da seyretmiştim. Sonra Berivan ilkokulda iken Dünya küresine bakarak ‘’baba bu okyanuslardaki su nasıl boşluğa dökülmüyor’’ diye sormuştu. Aklımın yettiğince ona izah etmeye çalışmıştım. Şimdi çıldırmış bir dünyayı durduracak bir güç var mı onu bilemiyorum. Yazı yazmak, yorum yapmak çok güç, dakikalar boyu her şey değişiyor. Dünya Kürtleri ve Kürdistan’ı konuşuyor. Türkiye-İran denklemi, İran Kürt denklemi... Türkiye Irak denklemi... Kürdistan Türkiye denklemi... Güney Kürdistan, Arap, Fars denklemi. Diyarbakırların dediği gibi, ayıp olmasın ama fakültede yüksek matematik dersinden çok iyi bir notla geçtim, ama bu üç bilinmeyenli-dört bilinmeyenli denklemler çözülmüyor. Sayın Mesud Barzani haklı olarak, “Türkiye bana PKK’ yi topla teslim et diyor, beni tanımıyorsun, hatta benimle konuşmuyorsun peki ben sınır bekçisi miyim ?” diyor... PKK’ yi Güney yaratmadı, siz yarattınız, neymiş efendim terörmüş... Şeyh Said zamanında, Ağrı’da, Dersim’de PKK mi vardı? Ama yine katliam yaptınız. Geçen sene İstanbul’daki Barış Konferansında Yaşar Kemal, ‘’Bunlar Gerillanın adını terörist koymuşlar’’ dedi. Nerede ise bütün Türkiye Yaşar Kemal’in üstüne yürüyecekti. Alçaklığın ölçüsü yok. Tamam, diyelim PKK terörist! Peki görüştüğünüz başka Kürt var mı? Bizi toptan topun ağzına koymanız yüz yıllık bir zamandır. Başarılı değilsiniz, inkar geri tepti, Kürtler uyandı PKK olmazsa başkaları olacak. Gelin bu işi görüşerek barış içinde halledelim diyen her kese düşmansınız, bu çıkmaz sokaktır. Kırşehirli Kürt Osman Bölükbaşı’nın oğlu Deniz Bölükbaşı, dışişlerinde etkin bir diplomat olarak Irak’ta da görev yaptıktan sonra, MHP’den Milletvekili olarak şimdi Kürt düşmanlığı yapıyor. Kırşehir Kürtleri Osman Bölükbaşı’na oy verdikleri için Kırşehir Vilayet iken kaza yapılmıştı, ondan bile utanmıyor. Suriye asıllı bir Arap olan Hüsnü Mahalli, hanımını ameliyat ettirecek imkanı olmadığı için gelip beni buldu. Bir Kürt Doktor ( Erhan Güner-Muşlu) hanımını ameliyat ederek bir kuruş bile almadı. Şimdi Türk Televizyonlarının faşist kanallarında çok açık bir şekilde Kürt düşmanlığı yapıyor. Barzani ve Talabani’yi sık ziyaret etmesi maksatlıdır. Daima Kürtleri ABD aleyhine kışkırttıran Neo-Saddamist biridir. Özgür Gündem yayınladığı dönemde bizim Ankara bürosunda muhabir olarak çalışan Mustafa Erdoğan, General Çevik Bir’in ‘’Maydanoz’’ adlı şirketinde, “MHP’li kardeşlerimizle ahenk içinde çalışıyoruz. Üstelik benim Aşiret’im PKK’ ye en büyük darbeyi vuran Aşirettir!” dedikten sonra, onun gibi Kürtlüğü sinema ve Tiyatroda sulandırarak satan kardeşi Yılmaz Erdoğan da Mehmetçik Vakfına çuvalla para bağışlıyor. Doğu Perinçek’in yanından Gündem’e transfer olan ve bizde bir müddet yazı işleri Müdürlüğü yapan Merdan Yanardağ, şimdi bir Televizyon kanalında yeni efendilerine yaranmaya çalışıyor. “Aysel Tuğluk’un Başkan’ı olacağı partiyi öpüp başıma koyacak değilim” dediğimde, Kürt delilerinin vagonunda yer alan biri, Yaşar Kaya yeni partiyi ihbar ediyor diyen deli, Aysel Tuğluk “M. Kemal sembolümüzdür, Güney Kürdistan Misak-i Milli içindedir,” dediğinde; Acaba bu şahsın yüzü kızardı mı? Yaşadıkça hem Kürt hem de Türk devşirmelerin akıbetini göreceğiz, biz sahtelikleri unutulmasın diye tarihe not düşüyoruz. Bülent Ecevit nasıl devlet adamı oldu? diye soranlara söyleyelim: Babası Fahri Ecevit, Ankara Dil Tarih- Coğrafya Fakültesinde ders veren Muzaffer Şerif Başoğlu, Behice Boran, Perter Boratar gibi ilerici aydınları gizli devlete İhbar eden adamdır. Bu günlerde denklem çözmektense, Mehmet Uzun hayatta iken kendisine küfredenlerin daha sonra rezilce timsah gözyaşları dökmelerinin iki yüzlülüğünü yazmak galiba daha iyi
arama gerekçesiyle 20'ye yakın gardiyan ve askerin hücrelere girerek keyfi bir şekilde tekme, tokat ve yumrukla tutuklulara saldırdığı...
Kurdians: Wednesday, November 07, 2007Kürtlere yönelik şoven dalga Tekirdağ Cezaevi'ne de sıçradı Tekirdağ 1 ve 2 No'lu F Tipi cezaevlerinde bulunan tutukluların gardiyan ve askerlerin saldırısına uğradığı iddia edildi. ESP'li tutuklu aileleri saldırıları kınayarak, saldırıları Kürt halkına dönük ırkçı, şoven dalganın cezaevlerine yansıması olarak değerlendirdi. ESP'li tutuklu aileleri, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nde basın açıklaması düzenledi. ESP'li tutuklu aileleri adına açıklama yapan Sakine Demir, Kürt halkına dönük saldırıların, ırkçı, şoven dalganın cezaevlerine de yansıdığını belirtti. 27 Ekim'de Tekirdağ 1 No'lu ve 2 No'lu F Tipi cezaevlerinde bulunan tutukluların gardiyan ve askerlerin saldırısına uğradığını iddia eden Demir, tutukluların söz konusu saldırıyı protesto etmek amacıyla 5 Kasım günü yapılacak görüşe çıkmadıklarını söyledi. 'Saldırılar planlı' Demir, saldırıya uğradığı belirtilen tutuklu Yusuf Demir'in mektubunu okudu. Mektupta, genel arama yapılacağı gerekçesiyle 20'ye yakın gardiyan ve askerin hücrelere girerek keyfi bir şekilde tekme, tokat ve yumrukla tutuklulara saldırdığı bildirildi. Saldırıya ilişkin suç duyurusunda bulundukları için haklarında disiplin soruşturmasının açıldığının belirtildiği mektupta, 'Hem saldırdılar hem de ceza verdiler' denildi. Saldırılardan darp izleri silinene kadar doktora çıkarılmadıklarına dikkat çekilen mektupta, 'Saldırılar, dışarıda geliştirilen linç saldırılarından bağımsız olmadığı gibi, planlı ve amaçlıdır' denildi. Tek tek söz alan tutuklu yakınları, saldırıları kınayarak, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirttiler. İSTANBUL (DİHA)