Genelkurmay Başkanlığı ve AKP Hükümeti ile CHP-MHP arasında gerilime neden olan sınır ötesi operasyonun yankısı sürerken, son 45 gün içinde on binleri bulan sokak gösterileriyle 1990'lı yılları yeniden hatırlatan Kürtler, talepleriyle meydanlarda haykırıyor. 2 kişinin öldüğü, 20'si gerçek ve plastik mermilerle yaralandığı, yaklaşık bin gözaltı ve 200'e varan tutuklama olayına rağmen bölge halkı, taleplerini Newroz Bayramı kutlamalarında daha da gür bir sesle yükseltmeye hazırlanıyor. Bölge illerindeki hareketlilik, Demokratik Toplum Partisi (DTP) öncülüğünde 6 Şubat'ta yapılan 'Operasyonlara Karşı Demokratik Çözüm Yürüyüşü' ile başladı. Türkiye'nin birçok kentinde yola koyulan on binlerce kişi, çatışma ve operasyonların sürdüğü Gabar Dağı eteğindeki Şırnak'ın Kasrik Beldesi'nde, Türkiye tarihinin en büyük sivil ittiatsizlik eylemine imza atarak, canlı kalkan oldu. DTP Eşbaşkanı Emine Ayna'nın Kasrik'te Kürt sorununa demokratik ve şiddetsiz çözümü içeren deklarasyonu açıkladığı saatlerde Bingöl'ün Dallıtepe kırsalında yeni ölüm haberleri geldi. Yaşamını yitiren 10 HPG'linin cesetlerinin parçalanmış olması, halkı sokağa döktü. Cenazelerin toprağa verildiği kentlerde, sokaklar savaş alanına döndü. Birçok kişi yaralandı, gözaltına alınıp, tutuklandı. 15 Şubat'ta öfke sokağa taştı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Kenya'dan Türkiye'ye getiriliş tarihi olan 15 Şubat'a denk gelen olaylar, birçok kentte 1990'lı yılları anımsattı. Şırnak, Cizre, Hakkâri, Yüksekova, Doğubayazıt, Batman, Adana, Mersin, Siirt ve Diyarbakır'da sokağa dökülen on binlerce kişi, hem operasyonları protesto etti, hem de birçok kentte dönüşümlü açlık grevi eylemi yaparak, Öcalan'ın serbest bırakılmasını ve Kürt sorununun çözümünde rol oynaması mesajını verdi. Panzer ezdi, cop öldürdü Kitlesel eylemlere yönelik müdahaleler, sokak çatışmaları, yaşanan ölüm ve yaralama haberleri, olayların günlerce sürmesine neden oldu. 15 Şubat günü Şırnak'ın Cizre İlçesi'ndeki gösteride 16 yaşındaki Yahya Menekşe, panzer altında kalarak hayatını kaybetti. Emniyet, Menekşe'nin 'Göstericilerin attığı bir taşın başına isabet etmesi sonucu öldüğünü' duyururken, Cizre Devlet Hastanesi'nin ilk raporu ile Malatya Adli Tıp Kurumu'nun açıkladığı ayrıntılı otopsi raporu, yetkilileri 'resmen' yalanladı. 15 Şubat'ın gerginliği 21 Şubat'ta başlatılan sınır ötesi kara harekâtıyla daha da arttı. Gösteriler Hakkâri Yüksekova'dan Ağrı Doğubayazıt'a kadar yayılırken, Erciş'ten gelen ölüm haberi, yeni gerginliklere yol açtı. '8 Mart Dünya Kadınlar Günü' nedeniyle 5 Mart'ta Erciş'te yapılan gösteri olaylı geçti. Polis copuyla kafasına darbe alan 58 yaşındaki Mehmet Deniz adlı vatandaş hayatını kaybetti. Milletvekili ve belediye başkanı darp edildi Batman'da DTP'nin yaptığı kitlesel basın açıklamasına panzerler ve gaz bombalarıyla müdahale edildi. Olaylarda Batman Milletvekili Bengi Yıldız ile Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan darp edildi. Baygınlık geçiren Kalkan, Dünya Hastanesi'ne kaldırıldı. Gözaltı sayısı bini buldu, 200 tutuklama 45 günlük eylemsellik dönemde bin kişi gözaltına alınırken, yaklaşık 200 kişi ise tutuklanarak, cezaevine konuldu. Şanlıurfa'da DTP Şanlıurfa İl Örgütü'nün düzenlediği kitlesel basın açıklamasına yapılan polis müdahalesinde 80 yaşındaki Osman Kalaycı, kalp krizi geçirdi. Hakkâri kent merkezinde Öcalan'ın Türkiye'ye getiriliş yıldönümü nedeniyle yapılan gösteride eşine az rastlanır bir olay yaşandı. Hakkâri Belediyesi'ne gaz bombaları atılıp, mermiler sıkıldı. Çıkan olaylarda Yakup Taş başından, Mehmet Emin Dadak (16) kolundan, Rıdvan Gerdan (17) karnından, Mehmet Babayiğit (19) omzundan, İdris Page (20) sağ bacağından, Sabo Özdek (16) sağ ayak bileğinden, Erdal Yüksel (30) sağ kolundan yaralandı. Yapılan gösterilere en sert müdahale Siirt'te yaşandı. Emine Aşkara adlı kadın panzer altında kalırken, çıkan olaylarda 10 kişi yaralandı. DİYARBAKIR (DİHA) VEYSİ POLAT

SATTERFIELD: ‘’TÜRKİYE, PKK SORUNUNDA KAPSAMLI ÇÖZÜM İÇİN HAZIR’’

14-Mar-08 [13:9] PNA-ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Irak Özel Temsilcisi David Satterfield, Türkiye’nin PKK sorunu için kapsamlı bir çözüm yolunun bulunması noktasında hazır olduğunu söyleyerek, ‘’Bu çözümün de sadece askeri süreçle olamayacağını, bir af sözkonusunun da olabileceğini’’ belirtti. Şark el-Ewsat gazetesine konuşan Satterfield, ‘’Türkiye, bu mesele için gereken kapsamlı çözüm yolunun bulunması gerçeğine ulaşmış. çözüm sadece askeri yolla değil; siyasi, ekonomi ve sosyal alanlarında olmalı”dedi. PKK’nin silahlı güçlerinin bir bölümü için bir af çıkarma fikrinin gündemde olduğunu söyleyen Satterfield, “Bunun Türkiye’nin askeri yol kullanmaması anlamına gelemdiğini, ancak bu sorunun çözülmesinde sadece askeri çözüm yoluna sırtını dayamaması gerektiğini” belirtti. David Satterfield, “ABD’nin PKK ile mücadele konusunda ilgili taraflarla görüşmelerinin devam ettiğini’’ söyledi.

PNA-Meki Hivi/Dohuk: Bugün Dohuk kentinin 17. kurtuluş yıldönümü münasebetiyle dünya genelinde Kürdistan’ın en büyük bayrağı Dohuk Barajı duvarının etrafına asılması bekleniyor. Dev Kürdistan bayrağın uzunluğu 120 metre ve genişliği 60 metre. Konuyla ilgili PNA’ya konuşan Dohuk Kültür Bürosu ve Kürdistan Demokratik Partisi (PDK)’nin 1.Şube sorumlusu Muhammed Amr, ‘’ Dohuk’un 17.kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle bu bayrağın Dohuklu Aziz Ahmet Siyari ve Yusuf Gelnaski adlı vatandaşlar tarafından hazırlandığını’’ söyledi. Dev bayrağın Çin’de yaptırıldığını söyleyen Amr, ‘’Bayrağın uzunluğu 120 metre, genişliği 60 metre olduğunu ve bayrağın Dohuk’un 17. kurtuluş yıl dönümü münasebtiyle hazırlandığını’’ belirtti. İngiltere’de oturan Dohuklu Yusuf Gelnaski telefonla PNA’ya yaptığı açıklamada, ‘’Bayrağı halkımıza hediye etmek istedik’’ dedi. Bayrağın maliyeti konusunda herhangi bir bilgi vermeyen Gelnaski, ‘’40 günlük bir süreyle bayrağın projesi üzerinde çalıştığını ve bu bayrağı Kürt halkının görmesinin kendisi için gurur verici olduğunu’’ söyledi. Öte yandan, isminin açıklanmasını istemeyen bir yetkili, söz konusu dev kutsal bayrağın Dohuk kentinin 17.kurtuluş yıldönümü münasebetiyle bugün öğlen saatlerinde bir törenle Dohuk Barajı duvarının etrafına asılacağını bildirdi. Geniş bir halk kitlesi tarafından hazırlanacak törene hükümet ve bazı siyasi parti yetkililerinin de hazır bulunacağı belirtildi.

Kimse silahla biter demiyor Hasan Cemal-Milliyet Gül, “Kimi terör sorunu, kimi Güneydoğu sorunu, kimi Kürt sorunu diyebilir. Kim ne derse desin, bu hepimizin sorunudur. Çözümünde kimin önerisi, kimin katkısı olursa bundan yararlanılır. DAKAR Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le Ankara’dan Senegal’in başkenti Dakar’a çarşamba günü yedi buçuk saat uçtuk. Altımızda, sonsuzluğa doğru sapsarı bir deniz gibi uzanan Sahra’yı geçerken satırbaşlarıyla şunları söyledi Gül: “Kimi terör sorunu, kimi Güneydoğu sorunu, kimi Kürt sorunu diyebilir. Kim ne derse desin, bu hepimizin sorunudur.” “Silahların mutlaka bırakılması gerekir.” “Artık asker dahil hiç kimse bu iş silahla biter demiyor.” “Kara operasyonu başarılı oldu, herkes alacağı mesajı aldı.” “Ben de Bağdat’a gitmek istiyorum.” “Demokratikleşme teröristi izole ediyor.” “Din eğitimi konusu çok soğukkanlı, ideoloji ve siyaset işin içine sokulmadan ele alınmalı, bunun için şûra toplanmalı.” Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le çarşamba günü öğleden sonra Ankara’dan Dakar’a yedi buçuk saatlik uçak yolcuğu sırasında, Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Sabah yazarı Erdal Şafak’la birlikte yaptığımız sohbetin özeti konu başlıklarıyla aşağıda yer alıyor. PKK, GÜNEYDOĞU, KÜRT MESELESİ... Cumhurbaşkanı Gül, kısa adı DTP olan Demokratik Toplum Partisi’nin Meclis Grup Başkanı Ahmet Türk ve grup yöneticisi bazı DTP milletvekilleriyle yaptığı görüşmeyi anlatırken bir noktayı açık olarak vurguladı: “Silahların mutlaka bırakılması gerekir. Silahla, şiddetle, terörle hiçbir yere gidilemez.” Gül şöyle devam etti: “İllegal, silahlı bir grup olacak, dağa çıkacak ve birtakım şeyleri dayatmaya kalkacak. Hiçbir devlet bunu kabul etmez. Hiçbir yere gidilemez böyle...” Gül, Türkiye Cumhuriyeti’nin başı olarak herkesin Cumhurbaşkanı olduğunu, bu yüzden hiç kimseyi dışlamak durumunda olmadığını belirtti ve DTP’lilerle görüşmesini böyle bir çerçeveye oturttu. Cumhurbaşkanı Gül, DTP’lilere, “Problemin değil çözümün bir parçası olmaları gerektiği“ni söyledikten sonra da eklemiş: “Kimi terör sorunu, kimi Güneydoğu sorunu, kimi Kürt sorunu diyebilir. Kim ne derse desin, bu hepimizin sorunudur. Çözümünde kimin önerisi, kimin katkısı olursa bundan yararlanılır. Nasıl bir yol takip edilmesi konusunda hepsini dikkatle dinledim.” Cumhurbaşkanı Gül, sorunun çözümü açısından iki noktayı vurguladı. Birincisi, “herkesin bu topraklara olan aidiyet duygusunun güçlenmesi”ydi. İkincisi, “demokratikleşme”ydi. Gül, “Demokratikleşme teröristi izole ediyor” dedi. Demokratikleşme konusunda dikkatli bir dil kullanan Gül, şunları söyledi: “Devletlerin beka duygusunun önemi elbette gözönünde tutulmalı. Yapılacaklar vardır, yapılamayacaklar vardır. Ve yapılması düşünülemeyecek şeyler vardır.” Halkı kazanmanın önemine değinen Cumhurbaşkanı Gül, sözü bir kez daha silah konusuna getirerek, “Artık hiç kimse bu iş silahla biter demiyor zaten” derken, askerin de böyle düşündüğünü belli eden bir dil kullandı. Cumhurbaşkanı Gül sohbet sırasında, DTP’nin dışlanmışlık duygusu içinde olmasının gereksizliğine de değindi. Kendisinin de, TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın kendileriyle görüştüğünü, böylesi temasların devam edebileceğini de söyledi. KUZEY IRAK OPERASYONU SONRASI... Cumhurbaşkanı Gül, Kuzey Irak’a yönelik kara operasyonun başarılı geçtiğini, operasyon sonrasında sorunun çözümüyle ilgili olarak daha iyimser bir noktaya geldiğini belirtti ve şunları söyledi: “Bu operasyonla birlikte herkes alması gereken mesajı aldı. Türkiye kararlılığını gösterdi. Kendisine karşı olan hiçbir silahlı gruba izin vermeyeceğini ilan etmiş oldu Türkiye. Silahla hiç kimsenin bir yere varamayacağı ortaya çıktı. Bundan sonra herkes gerekeni yapmak zorunda...” Gerekeni yapmak zorunda olanlar arasında, Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani de var mı diye sorunca, Gül, “Tabii, Barzani de dahil buna” yanıtını verdi. CUMHURBAŞKANI TALABANİ ZİYARETİ... Cumhurbaşkanı Gül, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Ankara ziyaretinin son derece olumlu geçtiğini söyledi. Bu arada Gül, Çankaya Köşkü’nde başbaşa yapmış oldukları bir buçuk saatlik görüşmenin zaptını, kendi deyişiyle “Bu çok önemli notu”, devletin tepesinde görmesi gereken sivil asker yetkililere gönderdiğini belirtti ve şöyle dedi: “Büyük resmi bilmesi gerekenlere ulaştırıldı bu not...” Cumhurbaşkanı Gül, kendisinin de Bağdat’ı ziyaret etmek istediğini söylerken, Kuzey Irak’ı da çerçevenin içine sokarak şöyle dedi: “Irak’a uzun vadeli ve büyük ölçekte bakmamız lazım. Irak’ın geleceği, hem güvenlik konusunda, hem siyasal, ekonomik açılarından bizim için çok önemlidir.” Irak’a ve Kuzey Irak’a dönük olarak Türkiye’nin kara operasyonu sonrasında ilişkilerini geliştirmesinin önemine de özellikle işaret etti Cumhurbaşkanı Gül... Bundan benim çıkardığım şu: Ankara, operasyonla birlikte gelinen olumlu noktayı, hem Bağdat’la hem Erbil’le daha ileriye gitmek için kullanmak niyetinde. Böylece, resmin bütününü de görüp değerlendirerek, PKK’yı daha da etkisizleştireceğini düşünüyor Ankara. ZORUNLU DİN DERSİ, DİN EĞİTİMİ... İslam Konferansı Örgütü’nün zirve toplantısı için önceki gün Ankara’dan Senegal’in başkenti Dakar’a uçarken Cumhurbaşkanı Gül’le sohbet konularımızdan biri de din dersi ve din eğitim oldu. Önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sonra Danıştay 8. Daire üst üste aldıkları kararlarla, bazı Alevi yurttaşlarımızın zorunlu din dersine karşı yaptıkları başvuruları haklı bulduklarını, bu konuda ne düşündüğünü kendisine sorduk. Dikkatli konuştu Gül. Sözcüklerini özenle seçti. Özetle dedi ki: “Din eğitimi konusu çok soğukkanlı biçimde ele alınmalı. İşin içine hiç ideoloji karıştırılmadan, üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliği’ndeki örnek ve uygulamalar da göz önünde tutularak çalışmak gerekir. Bunun için şûra toplayalım. Siyaseti sokmadan tartışalım. Çünkü din eğitimi konusunda bugünkü durum, ne ona yarıyor, ne buna...” Gül, din eğitimini Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olarak nitelerken, ailelerin çocukları için din eğitimi talebinin göz ardı edilmemesi gerektiğini, buna din derslerinin seçmeli olmasını, din bilgisi ve ahlak kültürü dersinde içeriğin taşıdığı öneme de değindi. Bu arada Gül, dinle hiç ilgim yok diyenlerin de rahat bırakılması gerektiğini sözlerine ekledi. BULGARİSTAN’DA ERMENİ SOYKIRIMI... Cumhurbaşkanı Gül’le Bulgaristan’da, bazı büyükşehir belediyelerinin meclislerinde “Ermeni soykırımı”yla ilgili gelişmeleri de konuştuk. Gül, bazı “marjinal ırkçı grupları”n Bulgar meclisindeki ana partileri de etkilediğini söyledi. Bu arada Gül sözü, Avrupa’daki ırkçılık ve yabancı düşmanlığı konusuna getirdi. “Bu hastalıklar bir türlü tedavi edilemiyor Avrupa’da. Bir bakıyorsunuz yine hortlamış. Zenginlik de kâr etmiyor” dedi. AVRUPA BİRLİĞİ VE KIBRIS SORUNU... Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye- Avrupa Birliği ilişkileri açısından 1990’lı yılları “kayıp yıllar” diye niteledi ve “Sonunda trene atladık” dedi. Bu açıdan, Kuzey Kıbrıs referandumunun önemine işaret etti, bu konuda “yüzde 65’lik evet”in belirleyici olduğu söyledi. “AB yolundaki koca bir blok bu sayede Türkiye’nin önünden kalktı” diye konuştu. Güney Kıbrıs’ta Papadopulos’un yerine Hristofyas’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, Kıbrıs’ın geleceği açısından bir iyimserlik noktası olarak görülebilir miydi? Gül bu konuda çok fazla konuşmak istemedi. Ama benim edindiğim o ki, gündemde çok fazla bir iyimserlik olduğu söylenemez. Ama şu söylenebilir: Türkiye kaçak güreşen, oyunbozan taraf olmaktan yana değil. Cumhurbaşkanı Gül’le sohbetimizin özeti böyle.

Diyarbakır'da yılın ilk Newroz ateşi yandı

ANF-AMED (13.03.2008)- Diyarbakır'da Hasırlı Eşit Özgür Yurttaş Derneği'nin düzenlediği Newroz kutlamasına yüzlerce kişi katılarak, ilk Newroz ateşini yaktı. Diyarbakır'da Newroz kutlamaları Suriçi'nde bulunan Hasırlı Özgür Yurttaş Derneği'nin Yeni Yaşam Atölyesi yanında bulunan meydanda yaptığı kutlama ile start aldı. Yüzlerce kişinin katıldığı kutlamada odun ve lastikler yakılarak ilk Newroz ateşi de yakıldı. DTP Diyarbakır İl Başkanı Necdet Atalay, Sivil Toplum Geliştirme Derneği Genel Başkanı Nadir Yıldırım'ın da katıldığı kutlamada Koma Jiyane Adare'nin şarkıları ve davul zurna eşliğinde halaylar çekildi. Gençler yakılan ateşin üstünden atladı. Sık sık "Biji serok Apo", "Biji Newroz", "PKK halktır halk burada", "Öcalan" sloganlarının atıldığı kutlamada Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan posteri açıldı. Kadınların ulusal kıyafetleri ile katıldığı etkinlikte DTP Diyarbakır İl Başkanı Necdet Atalay bir konuşma yaptı. Kürt halkı için Newroz'un yeni bir yaşamın müjdecisi olduğunu vurgulan Atalay, "Newroz bu halkın mücadelesi için bir atılım süreci ve mücadele sürecidir. Newroz Kürt özgürlük mücadelesinin gelişmesinde bir fırsattır. Bu yeni yaşam müjdecisi olan bu gün size kutlu olsun" dedi. Atalay'ın konuşmasının ardından Hasırlı Yurttaş Derneği Folklor Ekibi de folklor gösterisi sundu.

Anlı, Kürt Paketinden umutsuz

  Posted on Cuma, 14. Mart 2008 Topic: Siyaset-KURDISTAN-POST.COM Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı DTP'li Fırat Anlı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın The New York Times gazetesine yaptığı açıklamaya tepki gösterdi. Anlı, yaptığı açıklamada, Başbakanın öne sürdüğü paketin yeni olarak nitelendirilen başlıklardan oluşmadığını söyledi. Anlı, "Yine klasik anlamda Kürt sorunu bir paketle karşı karşıya. Bugüne kadar 10'u aşkın paketi tartışmaya açtık ve korkarım ki bu da onlardan birine dönüşecek' diye konuştu. (ANKA) Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı DTP'li Fırat Anlı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın The New York Times gazetesine yaptığı açıklamaya tepki gösterdi. Anlı, yaptığı açıklamada, Başbakanın öne sürdüğü paketin yeni olarak nitelendirilen başlıklardan oluşmadığını söyledi. Anlı, "Yine klasik anlamda Kürt sorunu bir paketle karşı karşıya. Bugüne kadar 10'u aşkın paketi tartışmaya açtık ve korkarım ki bu da onlardan birine dönüşecek' diye konuştu. Bölgeye yatırım yapılmasına karşı olmadıklarını belirten Anlı, "Tam aksine 85 yıldır cumhuriyetin unuttuğu yurttaşlarına pozitif ayrımcılık talep ediyoruz. Başbakanın çıkışı ise daha çok yerel seçim programlarına benzemekle birlikte, inandırıcılıktan da uzak. Eğer Kürt sorununu çözme iradesi varsa Türkiye şu anda en uygun çözüm dönemlerinden birini yaşıyor. Biz hep birlikte bu ülkeyi seven insanlar, el atarsak kısa sürede sorunun çözüleceğine inanıyoruz' diye konuştu. Önlemlerin Amerikan basınına açıklanmasına yönelik ilişkin eleştirilerinin olduğunu da ifade eden Anlı, 'Maalesef ki yönetenler ülkeyle ilgili kararları kendi yurttaşlarıyla değil halen yurtdışındaki kimi adresleri dikkate alarak alıyorlar. Keşke sorunun çözümü için bölgede yaşayan insanların temsilcileriyle görüşerek paket oluşturulsaydı' diye konuştu. Başbakan Erdoğan'ın Kürtçe televizyon açıklamasını da değerlendiren Anlı, 'Bu biçimiyle ifade edilmesi yanlış. Bölgedeki yurttaşlarımızın en temel hakkı olan bu konu sanki bir lütufmuş gibi sunuluyor, oysa demokratik ülkelerde bu bir pazarlık ya da lütuf gibi değil en doğal bir hak olarak ele alınır' şeklinde kaydetti. (ANKA)

Kürt sorununa çözüm cephesinde yeni bir şey var mı? Cengiz Çandar : Yeni bir şey yok

Cengiz Çandar-Referans-Başbakan Tayyip Erdoğan’ın New York Times gazetesine verdiği özel demeçte söyledikleri, hükümetin o çok beklenen “Kürt sorunu”na “kapsamlı çözüm projesi” gibi algılanmak istendi. Algılanmak istendi, çünkü bu ülkenin çok önemli bir bölümü, PKK’ya yönelik askeri operasyonlar ile bu “dosya”nın kapanacağını artık düşünmüyor. Askeri önlemlerin yanı sıra uygulamaya sokulacak bir “çözüm projesi”ni merak ediyor. Tayyip Erdoğan’ın NYT açıklaması “Acaba, bu o mu?” sorularına haliyle yol açtı. Aynı gün beni arayan ve görüşlerimi soran bazı yayın organlarına, “Başbakan’ın açıkladıklarında yeni bir şey görmedim. Yapılacağını söyledikleri olumlu şeyler. Ama, yapsınlar görelim. Sözlerin gerçekleştiğini görmeden de bir şey söylemek anlamsız. Çünkü, bu konuda çok şey söylendi, söylenenlerin pek azı gerçekleştirildi” gibisinden bir yanıt verdim. “Sözler ile icraat” arasındaki geniş makas farkı, hep sorunludur ama “Kürt sorunu”na çözüm söz konusu olduğundaki kadar, Türkiye’de hiçbir meselede “makas farkı” öylesine geniş ve açık değildir. O nedenle, bu konuda verilen her sözü “ihtiyatla” karşılamak, yoğurdu üfleyerek yemek gerekir. Financial Times’ın tanınmış uluslararası ilişkiler alanındaki köşe yazarı Gideon Rachman, son köşe yazısını Samantha Power ile yaptığı görüşmeye ayırmış. Samantha Power birkaç gün önce, İngiliz New Scotsman dergisine verdiği mülakatta “off-the-record” olarak Hillary Clinton için söylediği “O, bir canavardır” cümlesinin yayınlanması üzerine, Barack Obama’nın dış politika danışmanlığından istifaya mecbur bırakılan, İrlanda kökenli Amerikalı ünlü insan hakları savunucusu. Samantha Power, “A Problem from Hell: America and the Age of Genocide” (Cehennemin bir Sorunu: Amerika ve Soykırım Çağı” adlı eşsiz kitabıyla 2003 yılında Pulitzer ödülünü kazanmıştı. Harvard Üniversitesi’nde İnsan Hakları Politikası Merkezi’nin başında ve aynı zamanda itibarlı John. F.Kennedy School of Government’ta Küresel Liderlik ve Kamu Politikası profesörü. Obama’nın danışmanlığından istifaya mecbur bırakılmış olmasına rağmen, Obama’nın Başkan seçilmesi halinde, çok üst düzeyde bir göreve getirileceği kesin gibi. Nitekim, Gideon Rachman, ona “Dışişleri Bakanı olarak atanmanız pek hoş olur” demiş ve köşe yazısının sonunda, Power’ın kendisine imzaladığı kitabına düştüğü notu kaydediyor: “Vaad ile uygulama arasındaki açığın pek büyük olmaması umuduyla...” Samantha Power belki de kendisinin önemli sorumluluk yükleneceği bir Obama yönetiminin, insan haklarıyla bağlantılı konulardaki politikası için böyle bir gönderme yapıyor; “vaad ile uygulama arasındaki açığın çok büyük olmaması umuduyla...” Aynı şey, Türkiye ölçeğinde, Kürt sorununun şiddet dışı çözüm perspektifi için de, kuşkusuz, haydi haydi geçerli. *** *** *** Tayyip Erdoğan’ın NYT’a “vaad” düzeyindeki sözlerinde yeni bir unsur görmediğimi belirtmiştim. Nitekim, dün, Başbakan’ın kendisi de NYT’da yer alan açıklamalarını daha önce çeşitli vesilelerle dile getirmiş olduğunu söyledi. Tayyip Erdoğan’ın New York Times mülakatında, “yeni olmayan vaadleri”nde Amerika’nın etkili gazetesinin özellikle vurguladığı ve öne çıkarttığı unsur, Güneydoğu’ya istihdam sahaları açmak ve böylece Kürt gençlerini “dağların cazibesi”nden –yani PKK’ya katılmaktan- caydırması beklenen 12 milyar dolar tutarındaki yatırımlar. Bunun gerçekleşmesi halinde, yani Güneydoğu’nun ekonomik canlılığının sağlanması, bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesinin ve bunun olumlu ekonomik ve toplumsal izdüşümü, elbette ki, çok olumludur ve Kürt gençlerinin ufuklarını dağlardan alıkoymakta bir yarar sağlar. Ancak, bu gerçekleşse bile, Kürt sorununa ilişkin temel bir bakış açısı çarpıklığını yansıttığı anlamda, derde deva olmayabilir. Unutulmamalıdır ki, Bask bölgesi, İspanya’nın sanayiin en gelişmiş olduğu, en zengin bölgelerinin başındadır ve “terör ve şiddet” orada yaygındır. “Etnik özellikli”, bir başka deyimle “kimlik” sorunlarının tedavisinde, “ekonomik ve sosyal kalkınma panzehiri” yeterli olmayabiliyor. Zaten, Başbakan’ın kastettiği, beş yıl içinde bölgede iki baraj kurmak ve su kanalları şebekesini geliştirmek ve yol yapımı ile Suriye sınırından mayınları temizlemek amaçlı 11 ilâ 12 milyar dolarlık bir yatırım. Bu plânlara ilişkin projenin iki ay içinde bitirileceği müjdesini veriyor. Bunlar, “Kürt sorununa kapsamlı çözüm” yönünde heyecan verici, radikal atılımlar sayılabilir mi? Burada üzerinde asıl durulması gereken, Erdoğan hükümetinin, bir başka deyimle Ak Parti iktidarının, Türkiye’de bu soruna “geleneksel yaklaşım”dan ne kadar ayrılabileceği ve somut olarak ne adımlar atacağıdır. Malûm, bu sorun tartışıldığında, “geleneksel resmi pozisyon”un iki vektörü bulunur: Güvenlik boyutu. Bu, PKK ile mücadeleyi ve onunla ve onun uzantılarını hiçbir şekilde muhatap almamayı öngörür. Çözüm yöntemi, PKK’yı “yasal şiddet” ile bertaraf etmektir; Sosyo-ekonomik boyut. Bu da, meselenin hallini, Güneydoğu’nun “ekonomik geri kalmışlığı”nı gidermekte görmek demektir. Bu yaklaşımın, en belirgin temsilcisi ve savunucusu Bülent Ecevit idi. Ak Parti iktidarı, “geleneksel yaklaşım” ile “kimlik sorununu idrak” arasında gidip geliyor. İkincisine eğildiği noktalarda, “olumlu sinyaller” veriyor. Örneği, devlet televizyonunun bir kanalını Kürtçe yayın için tahsis etmek, doğru yönde olumlu bir adım olacaktır. Ne var ki, bunu yaparken, aynı şekilde Arapça ve Farsça yayına da aynı imkânı tanımak, Kürtçe’ye Arapça ve Farsça ile aynı düzlemde muamele etmek demektir ki, Türkiye’de Kürt sorunu ile aynı parametrelere sahip bir “Arap” ya da “Fars sorunu” yoktur. Dolayısıyla, bu olumlu adım dahi –ki, henüz vaad safhasında- Kürt sorununun “özgünlüğü”nü kabullenerek, o yönde “kararlı çözüm rotası”na girmekte tereddüt edildiği izlenimini veriyor. *** *** *** Tayyip Erdoğan, NYT’a konuşurken, Kürt sorununun ayrılmaz bir uzvu haline gelen “Kuzey Irak’la ilişkiler” konusunda da, “olumlu” ve doğru bir dil kullanıyor Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin güneydoğusu arasında, bilinen nedenlerden ötürü var olan “etle tırnak ilişkisi”ni ima ederek, “Türkiye, konuk değildir. Irak’a bugüne dek kim girmişse orada bir süre kalabilir ve sonra gider, ama biz kalacağız” diyor ve ekliyor “Biz, kuzey Irak’ın dünyaya açılacağı en önemli kapıyız. En sağlıklı kapıyız.” Çok doğru. Hele şu sözleri, “Kuzey Irak’ta akrabalarımız var ve orada yaşayan halkın bizim Güneydoğu bölgemizde akrabaları var. Kendimizle olandan daha iyi ilişkilere kiminle sahip olabiliriz ki?” Irak Kürt halkını, “kendimiz” olarak görmeyi ifade eden, bu sözleri, işin can alıcı noktası ve çok önemli. Ama, nasıl Türkiye’nin güneydoğusunda odaklanan “sorun”u “ekonomik ve sosyal kalkınma”yı esas alarak çözebilmek yetmeyecek ise, Irak’ın kuzeyini Türkiye açısından öncelikle bir “ekonomik arter” olarak ele almak da, son yılların gelişmeleri karşısında özellikle yetersiz kalır. Türkiye’nin, yaklaşık 100 yıl öncesine dek kendi haritalarında bir coğrafi bölge adı olarak geçen ve bugünkü Irak Anayasası’na girerek Irak’ta yasallaşan “Kürdistan” sözcüğüne duyduğu alerjiyi aşamadan, Irak’ın kuzeyi ile sadece “ekonomik havuç” uzatarak, işin üstesinden gelebilmesi kuşkuludur. Yüzyıllardır geçerli coğrafya isimleri bile Türkiye’de bir tedavisi zor bir hazımsızlık konusuysa, böyle bir psikolojiyle sınırın iki yanındaki Kürtleri –bir bölümü vatandaşlarımız, diğer bölümü vatandaşlarımızın soydaşları- tatmin etmek ve kazanmak nasıl mümkün olabilir? Tayyip Erdoğan’ı ağzından dile getirilen, aslında kendisinin de “yeni olmadığını” açıkladığı ve uygulanması halinde “olumlu gelişmeler”e imkân verecek ama “sorun”un çözümü bakımından ne ölçüde geçerli olacağı bilinmeyen “vaadleri” tartışıyoruz. “Vaadler ile uygulama arasındaki açığın çok büyük olmaması” umudu bir yana, “vaadler”in tutulması bile soru işareti. 301 konusunda verilmiş vaadleri hatırlayalım. 301, nasıl konjonktür ve güçler dengesine kurban gidebiliyor. Aynı durum, bu “sorun”a ilişkin “çözüm projeleri” için olmamalı. Kaldı ki, “ifade özgürlüğü” üzerindeki tüm bulutlar dağıtılmadan, bu “sorun”un çözümü doğrultusunda anlamlı ilerleme de olmaz. Sorun, “proje” sorunu değil...