Türkiye Cumhuriyeti bir terör devleti midir?

ÖZGÜRLÜĞÜN ÇARPINTISI Taraf
Rasim Ozan Kütahyalı


<KENOX S730  / Samsung S730>DTP’ye açılan kapatma davasında sona doğru geliniyor...

Önce şunu kabul edelim... Bu parti terörizmle arasına mesafe koyamamış, bazı üst düzey yöneticileri şiddeti meşru gören açıklamalar falan yapmış demenin artık bir anlamı yok...

Zaten şu 25 yıllık çatışma tarihinde en baştan beri hiç kimse ama hiç kimse hukuk tanımıyor, ahlak tanımıyor hatta edep ve adap da tanımıyor...

Nihai amaçların her türlü aracı meşru kıldığına dair tüm totaliter ideolojilerin paylaştığı ahlaksız ve onursuz düşünce bu mesele etrafında her kesime hâkim...

Hem TSK hem hükümet, DTP’ye “PKK’ya terörist de” diyor... DTP’nin üst düzey kadrosundan PKK’nın bir terör örgütü olduğuna dair açık beyanlar isteniyor...

Başbakan öbür türlü DTP’lilerle görüşmüyor. Zaten diğer devlet erkânı külliyen DTP’lilerle görüşmüyor. Basit bir mülki amir bile DTP’li milletvekillerine saygısızca hatta terbiyesizce hareketler yapabiliyor... O mülki amir bu terbiyesizliğinden ötürü ceza değil takdir görüyor...

Kürt meselesi etrafında herkes önce kendi içinden geldiği kesimi sorgulamalı... Önce kendi içinden geldiği kesimi eleştirmeli... Ondan sonra karşı taraftan talepte bulunmalı... O zaman o talep meşru olabilir...

Sıcak ve sürekli çatışma başlayalı çeyrek asır olmuş... İşin özüne dönerseniz sorunun tarihi Cumhuriyet’le yaşıt. Daha öncesini karıştırmıyorum şimdilik... Herkes geriye bakmalı kendini sorgulamalı ve düşünmeli...

DTP’lilere cüzamlı muamelesi yapan generaller düşünmeli... En başta İlker Başbuğ...

TSK son 25 yıldır tam manasıyla bir hukuk devletinin ordusu gibi mi savaştı orada?

Silahlı eylemci ile halkı gerçek bir hukuk devletinin ordusuna yakışır şekilde ayırt edip, ona göre mi mücadele etti?

JİTEM diye bir yapılanma, en gaddar terör örgütlerinin yöntemleriyle tüm bir Kürt halkını zapturapt altına almak için her türlü şeyi yapmadı mı?

Gözaltında kayıplar... Hukuksuz tutuklamalar... Yargısız infazlar... İşkence ve kötü muamele... Toplu sürgünler... Bir yerleşim bölgesini potansiyel suçlu ilan edip o bölgeyi tamamen yakmalar...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu “terörle mücadele” sürecinde bu ahlaksız ve onursuz yöntemleri meşru görmedi mi?

Dürüst olun ey Türk generalleri... Dürüst olun ey Türk siyasetçileri... Hepimiz biliyoruz öyle olduğunu...

Bütün Türkiye yurttaşlarınca bilinen bir iç-bilgi bu... Orada TSK ya da Türk devlet zihniyeti ayaklanmayı durdurmak için, PKK’nın belini kırmak için “ne gerekiyorsa” yaptı...

Yasa, norm, kural, hukuk tanımadı... Ahlak, adalet, vicdan, insaniyet tanımadı... “Ne gerekiyorsa” söylemiyle yapılacak her zulmü yaptı...

Bu ahlaksız politika PKK’yı daha da büyüttü... 10 yaşında çocuktan 80 yaşındaki dedeye kadar Kürt halkı ile PKK arası özdeşlik duygusunu arttırdı... Öcalan ile Kürt halkı arasında olan gönül bağları güçlendi... Olmayan bağlar oluştu...

Hangi siyasi görüşten olursak olalım bunlar somut gerçekler... Bu gerçekler üzerinden Türkler ikiye ayrılıyor...

“Evet,bunlar oldu ama bunların olması gerekliydi” diyenler...

“Hayır, hangi şart olursa olsun böyle terör yöntemlerini kullanarak bir devlet güvenlik politikası yürütemez” diyenler...

Aslında “Bunlar zamanında oldu. Bu yöntemler uygulandı. O zaman içinde haklıydı ama şimdi o dönem geçti, siyasetin devreye girmesi lazım. Siyasi çözüm artık şart” diyen ciddi bir kitle de var bugün...

Kürt siyasal aktörleri böyle düşünenlerle de konuşmaya hazır şu anda... DTP’nin bu görüşteki insanlara gördüğüm kadarıyla kapısı sonuna kadar açık... Geçmişi konuşmayalım, önümüze bakalım diyen bir samimi irade mevcut Kürt siyasetinde...

Egemen Türk kanadı ise hâlâ o iradeye sahip değil... DTP’ye “önce PKK’ya terörist de” diyen Tayyip Erdoğan ve İlker Başbuğ’a sormak istiyorum...

DTP’lilere sürekli öyle diyorsunuz, eyvallah... Şiddetle aranıza mesafe koyun, PKK’yı kınayın, terör örgütü olarak görün...

Peki, siz General Başbuğ...

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri bu çatışma sürecinde bariz terör yöntemlerini kullanarak güvenlik politikası yürütmüştür. Bunu kabul ediyoruz” diyor musunuz?

Peki, siz Başbakan Erdoğan “Bu mesele bazında başında bulunduğum Türkiye Cumhuriyeti bir terörist devlet gibi davranmıştır” diyor musunuz?

Bir Türk önce kendine bu soruları sormalı... Bir Türk generali, bir Türk siyasetçisi önce dürüst olmalı... Türk olmak onurlu bir şeyse bu sorulara da dürüst ve onurlu bir biçimde, yani gerçek bir Türk gibi cevap vermeli...

Bu onurlu ve dürüst cevapların ardından ancak Kürt siyasetçilerine ve Kürt aydınlarına dönüp o taleplerde bulunabiliriz...

Ancak o zaman meşru bir talep olabilir talebimiz...

MÜFTÜ: ‘’KOPARILAN KÜRT BÖLGELER MUTLAKA GERİ ALINMALI’’

PNA-Federal Kürdistan Bölge parlamento başkanı Adnan Müftü , Kürdistan bölge Hükümeti ile Kürdistan Bölgesinin iki farklı anlam taşıdığını ve ‘’koparılan Kürt bölgeler her ne kadar Kürdistan Bölge hükümetinin yönetiminde olmasa da sonuçta Kadnan muftiürdistan Bölgesinin birer parçası olduğunu’’hatırlatarak Araplaştırma politikaları sonucu kopartılan Kürt bölgelerin mutlaka Kürdistan Bölgesine bağlanmaları gerektiğinin altını çizdi.

 

Bugün PNA’ya özel konuşan parlamento başkanı Adnan Müftü , federal Irak anayasası gereğince 140.maddenin kapsadığı bölgelerin Kürdistan Bölge yönetimi dışında bırakıldığını belirterek ‘’Ancak Kürdistan Bölge Yönetimi ile Kürdistan Bölgesi  birbirinden farklı iki şeydir, çünkü bu bölgeler koparılmış bölgelerdir bunların Kürdistan Bölgesine geri dönüştürmeleri gerekir’’ diye konuştu.Parlemento Kurdistan

Müftü’nün bu açıklaması , Bağdat’ta bazı yetkililerin  Kürdistan Bölge Yönetimi sınırının 1991 ‘de Kürt halkını  diktatör Baas rejiminden korunmak amacıyla İttifak Güçleri tarafından belirlenen mavi çizgi olduğu yönündeki çeşitli beyanlarının  ardından geliyor.

Kürdistan bölgesinden koparılan bölgelerin özellikle baas rejiminin yıkılmasından sonra kendi kendini idare ettiklerini belirten Müftü , buralarda nüfus çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğunu ve bu bölgelerin Kürdistan’ın birer parçası olduğununun altını çizerek koparılan bu bölgelerin mutlaka Kürdistan Bölgesine bağlanmaları gerektiğini  vurguladı.

Bugün Kürdistan Parlamentosu Kerkük meselesini tartışmak üzere olağanüstü toplanmıştı.

kemal kerkukiToplantıda bir konuşma yapan Kerkuki, “22 Temmuz’un arkasındaki grup 140.maddenin BM’nin Irak Özel Temsilcisi Steffan De Mistura’nın önerileri içerisinde kalmasını istemiyor.” dedi.

PNA-Kürdistan Bögesi Parlamentosu, Kerkük’ün durumu, son gelişmeler ve Anayasanın 140.maddesini görüşmek üzere bugün olağanüstü toplandı. Parlamento Başkan Yardımcısı Dr. Kemal Kerkuki, “Eğer pazarlığı kabul edersek bizi Süleymaniye, Hewler, Dohuk ve Zaho’dan da çıkarırlar” dedi.

Kerkuki, Kürdistan İttifakına çağrıda bulunarak 140.madde konusunda hiçbir şekilde pazarlıkta bulunmamalarını istedi.

Kerkuki, “Kürdistan Parlamentosu’nun tarihi bir duruşu olmalı ve Kürdistan İttifakına Irak Parlamentosu’nda bulunan Baas yanlılarıyla pazarlık yapmaya izin vermemeli. Çünkü Kürt halkının hakları konusunda tenazülde bulunmak hiçkimsenin haddine değil” diye konuştu.

Yapılacak her anlaşmanın halkın yüzde 80’ninin onayını alan Anayasa yoluyla olması gerektiğini söyleyen Kemal Kerkuki, Baasçı Araplarla oturum ve anlaşma yapılamayacağını vurguladı.

Parlamento Başkan Yardımcısı Kerkuki, BM’ye çağrıda bulunarak pazarlık yapması için artık Kürtlerin yakasını tutmamasını istedi.

Kerkuki konuşmasının sonunda, “Eğer bu pazarlık kabul edilirse onlar bizi Süleymaniye, Hewler, Dohuk ve Zaho’dan da çıkarırlar.” dedi.