Chris Kutschera*/Kürt Yönetiminin Başbakanı Neçirvan Barzani Erbil’deki Kürt Parlamentosu’nda ki törenin ardından TME’ye yaptığı açıklamada coşkusunu gizlemeye gerek duymadan “Birkaç saat önce Seul’den buraya geldim ve Korelilerle büyük bir anlaşma imzaladım” sözlerini sarf ediyordu. Gerçekten de kısa bir süre sonra Güney Kore’nin yeni seçilmiş Devlet Başkanı Lee Myung-Bak ile Kürt topraklarındaki dört petrol sahasının işletilmesi ve geliştirilmesine ilişkin bir sözleşmenin imzalandığı açıklandı. Anlaşma Kore inşaat şirketlerinin bölgedeki altyapıyı da geliştirmesini öngörüyor. 2 milyar dolarlık anlaşmayla 450 kilometre otoyol ve sosyal altyapının inşa edilmesi planlanıyor. Buna hastaneler, okullar, içme suyu ve enerji şebekeleri de dahil. Dahası Kürtler Bağdat’tan yapılan sert uyarılara rağmen yabancı petrol şirketleri ile üretim ortaklığını amaçlayan 20 anlaşma daha imzaladılar. Genel Enerji (Çukurova Grubu ), DNO ( Norveç Enerji Şirketi ) Kürt yetkililerle ilk anlaşma imzalayanlar oldu. Bunları Heritage Oil ( Kanada ), Sterling Energy ( İngiltere ), Woodside Petroleum ( Avustralya ), Petoil ( Türkiye ), OMV ( Avusturya ), Dana Gas ( Birleşik Arap Emirlikleri ), Perenco ( Singapur ), Western Oil Sands ( Kanada ), Gulf Keystone ( Bermuda merkezli BAE, ABD, Suudi Arabistan, Kuveyt ortaklığı ) ve Hunt ( ABD ) izledi. Kürt topraklarındaki petrolün tarihi Kerkük’ün 60 kilometre kuzeydoğusundaki Tak Tak petrol sahasının geliştirilmesi Kürt topraklarındaki petrolün tarihini de anlatıyor. Bu alandaki petrolün işletilmesine yönelik girişimler 1960’lı yılların başına General Kasım’ın Irak monarşisini devirdiği yıllara dayanıyor. Ama bu girişim o zaman tamamlanamamıştı. İlk sondaj kuyusu Baas Partisi iktidarı döneminde 1978’de açıldı. Irak Ulusal Petrol Şirketi daha sonra buna iki kuyu daha ilave etti. Teknik problemler, İran-Irak savaşı, bölgedeki peşmerge varlığı nedeniyle Kürt bölgesinde 1981 sonrasında petrol çalışması yapılamadı. Kerkük’te kontrolü kolay alanlardaki çalışmalarla yetinildi. Sonraki 15 yıl boyunca Kürt bölgesindeki petrol alanları işletilmedi. Kerkük’teki yönetimin Kürtleri bölgeden çıkarması ve sistematik Araplaştırma hareketi de bunda etkili oldu. 2003’te Saddam Hüseyin yönetimden devrildiğinde Kerkük’teki petrol şirketinde çalışan Kürt kökenlilerin sayısı yalnızca 40’tı. Körfez Savaşı sonrası Petrol alanlarına yönelik çalışmalar ilk Körfez Savaşı’nın ardından, Kürtler bölgede kendi yönetimlerini kurduktan sonra yeniden başladı. Bağdat yönetiminin uyguladığı akaryakıt ambargosuna karşı Kürtler Tak Tak’taki iki kuyuyu işler hale getirdiler. 1994’te 2 numaralı kuyu Süleymaniye’deki çimento fabrikasının ihtiyacı olan ham petrolü çıkarıyordu. 1 numaralı kuyu 1996’da bölgedeki Kürdistan Yurtseverler Birliği temsilcisi Kosrat Rasul tarafından yeniden hizmete açıldı. Üretilen günlük 3 bin varil petrol Süleymaniye’deki bir şeker fabrikasından elde edilen malzemeyle inşa edilen rafineride işleniyordu. Tak Tak bölgesinin ne zaman gerçek anlamda endüstriyel bir petrol işletmesine dönüştüğü kesin değil? Acaba Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı Celal Talabani 20 Ocak 2004’te, Saddam Hüseyin’in yakalanmasından kısa bir süre sonra Genel Enerji şirketiyle yaptığı anlaşmadan sonra mı bu sağlandı? Bu konuda yazılı bir anlaşma var mı? Ya da bazı kaynakların iddia ettiği gibi daha 2002’de, Kürt bölgesinin statüsü henüz resmi olarak belirlenmeden Amerikan operasyonundan önce mi bunun için bir anlaşma imzalandı? Türkiye'nin durumu Her iki durumda da bölgedeki kaynaklar bunun siyasi bir anlaşma olduğu – ki en başarılılarından biri - konusunda hem fikirler. Buradaki amaç gayet açıktı; Türkleri yumuşatmak ve onları Kürtlerin ürettiği petrolü Türkiye üzerinden ihraç edebileceklerine ikna etmek. Genel Enerji Çukurova Holding şirketler grubunun bir parçası. 2005’te henüz petrol konusunda hiçbir deneyimi yoktu. 2005 Temmuzunda İsiviçre-Kanada ortaklığı ile kurulan Addax uluslarası petrol şirketiyle ortaklığa gitti ve TTOPCO’yu kurdu. ( Tak Tak İşletim Şirketi ). Hedef günde 100 bin varil O günden sonra başarıyla işleyen 6 kuyu açıldı. Bunlar günde 16 bin ila 37 bin varil petrol çıkarıyor. Daha modern sondaj aletlerinin bölgeye getirilmesiyle 2008’in ikinci yarısında yeni kuyuların açılması hedefleniyor. Böylece bölgede çıkarılan petrol günde 100 bin varile ulaşacak. Kürtler de ürettikleri petrolü ihraç edebilecek duruma gelecekler. Tak Tak petrol bölgesi müdürü Hoşyar Nuri Abbas bölgedeki kilidi açmak için Türk şirketiyle güçlerini birleştirdiklerine işaret ediyor. Kürt bölgesinin diğer ucunda Kürdistan Demokratik Partisi’nin kontrolündeki Zaho yakınlarındaki Badinan’da Norveç petrol şirketi DNO da petrol üretimi için hazırlanıyor. Şirket 2004’te Erbil’deki hükümetle imzaladığı anlaşmanın ardından ilk araştırma kuyusu Tawke 1’den günde 5 bin varil petrol çıkarmaya başladı. DNO bölgede 5 kuyu daha açtı ve ihraç edilebilmesi halinde günde 50 bin varil petrol çıkarmaya hazır. Halihazırda 50 bin varil petrolü sevkedecek bir boru hattı Tawke’den Kerkük-Ceyhan boru hattına yakın bir noktaya kadar inşa edilmiş durumda. Resmi olarak doğrulanmayan bilgilere göre bir kamyon filosu da bu bölgeden çıkan petrolü Türkiye'ye sevk ediyor. ( Her kamyon günde tek bir seferde 200 varillik petrol taşıyor 5 bin varil petrolün taşınması için de 25 tanker yeterli oluyor ). Bölgedeki diğer şirketler de yer altı inceleme çalışmaları yapıyor ve sondaj kuyusu açmak için ekipmanları bölgeye getiriyor. Ama Genel Enerji ve DNO ile karşılaştırıldığında geride kalmış durumdalar. Adını açıklamak istemeyen orta ölçekli bir şirketin yetkilisi bu çalışmaları doğruluyor: “Yaptığımız anlaşmalar doğrultusunda her aşama iki ya da üç yılımızı alıyor. Ağır yol alıyoruz. Kürtlerle Bağdat arasındaki sorunların beş ya da altı yılda çözülmesini bekliyoruz. Bağdat dahil herkesin petrole ihtiyacı var”. Bağdat-Kürtler arasında çekişme Bağdat ile Kürtler arasındaki çekişme Irak parlamentosunda petrol yasasının kabul edilmesini durdurdu. Kürtlerin parlamentoda 55 sandalyeye sahip bir blok oluşturması bunda önemli rol oynadı. Esas itibariyle Kürtler yeni petrol alanlarının açılması ve işletilmesi için sözleşme imzalama hakkında sahip olmak istiyorlar. Eski kuyuları da merkezi hükümeti bırakmayı hedefliyorlar. Bağdat ise tüm yeni sözleşmelerde söz hakkı ve denetim istiyor. Avrupalı bir petrol uzmanı tarihten edinilen tecrübeler ışığında artık Bağdat yönetiminin Kürt bölgesinde petrol çıkaramayacağına işaret ederek şunları söylüyor: “Kürtler kendi bölgelerinde petrol endüstrisi kurmak istiyorlarsa inisiyatifi de ele almalılar.” “Eğer Kürtler petrol çıkarmak için Bağdat’ı beklerlerse, benim torunum işlerin başına geçene kadar beklemek zorunda kalırlar” bu sözler de bir başka petrol şirketinin temsilcisine ait. Kürtlerin petrol şirketleriyle bir an önce anlaşma imzalamalarının başka faydaları da olacağına işaret ediliyor. Sektörü yakından tanıyan bir uzman bu alanda Kürtler için çok miktarda “bonus” olduğu görüşünde: “Şirketler ayıracakları parayla hem çalışanları eğitecekler hem de çevrenin korunması için yatırım yapacaklar”. Kürtler için diğer artılar Kürtler için başka artılar da söz konusu. Korelilerle imzalanan anlaşmada olduğu gibi petrol anlaşmaları yoluyla Kürt bölgesinin alt yapısının inşa edilmesi için milyarlarca dolarlık yatırımın getirilmesini sağlayacak detaylı anlaşmalar yapıyorlar. Tüm bu görüşler iki yıldır uzmanlar ve politikacıların tartıştığı petrol yasasının da niye çıkmadığını anlatıyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Petrol Bakanı Aşti Hawrami petrol yasasının 2006 yılı Mayıs ayında tartışılmaya başlandığına işaret ediyor. Hawrami, ilk yasa taslağında “eski rejimin yaptığı anlaşmalara uygun” ifadesinin yer aldığına dikkat çekerek taslağın Saddam Hüseyin’in devrilmesinden önce hazırlandığından şüphe ettiklerini söylüyor. Bu taslak, Başbakan Nuri el-Maliki tarafından oluşturulan 11 üyeli Federal Petrol ve Gaz Komitesi tarafından ele alındı ve üzerinde anlaşıldığı açıklanarak parlamentoya gönderildi. “Taslağın bir kopyası da bende. Bizim de söz hakkımız olmalıydı. Bunun kabul edilemez olduğunu söyledik” diyor Aşti Hawrami. Yeni taslak 6 hafta tartışıldı 26 Şubat 2007’de son şeklini aldı. Hükümet tarafından onaylandı. Fakat Kürtler yine de taslağın hepsi üzerinde hemfikir değillerdi. Kürtler Irak Ulusal Petrol Şirketi’nin rolünün daha kesin bir şekilde belirlenmesini ve ve bu şirketin gözetimine düşen petrol sahalarının netleştirilmesini istediler. Kürtlerin bir talebi de petrol gelirinin paylaşımını belirleyecek ayrı bir yasanın çıkarılması. Irak Ulusal Petrol Şirketi Yasası, Irak Petrol Bakanlığı bürokratları tarafından yazıldı. Bu bürokratlara göre yabancı şirketler Irak petrolünü çalmaya geliyorlar ayrıca Üretim Paylaşması Anlaşmalarına dair bir şey duymaya da niyetleri hiç yok. Petrol sahalarının büyük bölümünün – ki bu petrol rezervlerinin %93’üne tekabül ediyor- Irak Ulusal Petrol Şirketi’ne bırakılmasını istiyorlar. Hawrami bu yasaya tepkisini şöyle dile getiriyor: “%93 Irak Ulusal Petrol Şirketi’ne bırakılırsa bana ne kalacak? O zaman bir petrol ve gaz yasasına hiç gerek yok. Bunu kabul edemeyiz.”. Petrol gelirleri ne olacak? Kürt Bölgesi Petrol Bakanı Hawrami Başbakan Nuri el-Maliki ile petrol gelirlerinin paylaşımı konuşmak için 2 hafta harcadı. 2007 Haziran’ında anlaşma sağlandı. Buna göre Kürt bölgesinden elde edilen gelir de dahil olmak üzere tüm petrol gelirleri tek bir hesaba yatırılacak. Merkezi hükümet bu hesaptan “egemenlik masrafları” adı altında kendi payını alacak ve bu para parlamentonun onayladığı bütçe içerisinde savunma ve dışişleri bütçeleri için kullanılacak. Kürt bölgesinin payı %17 olacak. Kalan miktar federal bir yönetim kurulması durumunda merkezi yönetime ve oluşturulacak diğer federal bölgelere verilecek. Ama bunun ardından yeni bir sorun yaşandı. Tasarı Adalet Bakanlığı uzmanlarından oluşan “Şura Konseyi”ne gönderildi. Konsey yasanın yeni yapılan anayasayla uyumlu olması gerektiğini öne sürerek tasarıyı değiştirdi. Anlaşmanın bazı sayfaları tasarıdan çıkarıldı. Hawrami bu durum karşısında tavırlarında ısrarlı olduklarını söylüyor. “Kürt bölgesinin hakları iptal edildi ve petrol yasası tartışmalı olarak kaldı”. Kürt bölgesi Petrol Bakanı uzlaşmayı kabul ettiklerini hatırlatarak, “Bir petrol ve gaz konseyi kurularak yaptığımız anlaşmaların incelenmesini onayladık. Fakat Irak Anayasası’na uygun bir yasa istiyoruz. 112’inci madde son derece açık. Federal yönetim ile ortak haklara sahibiz ikinci sınıf vatandaş değiliz. Kararlar sadece Bağdat’ta alınamaz. Kürdistan’daki bir petrol sahası –eğer yeni bir sahaysa- anlaşmayı biz yaparız. Eğer eski bir sahaysa ve Irak Ulusal Petrol Şirketi’ne tahsis edilmişse, işletim konusunda ortak oluruz.” Metin üzerinde uzlaşı sağlanamıyor Petrol yasasının tartışılmaya başlamasının üzerinden iki yıl geçtikten sonra bugün hala Irak parlamentosunun onaylayacağı bir metin üzerinde uzlaşılmış değil. Şubat 2008’de Kürt yönetimi ile Bağdat arasında yeni bir kriz baş gösterdi. Önce Bağdat Kürtlere bütçenin %13’ünü ayırmak istedi. Daha sonra ilk yapılan anlaşmaya uygun şekilde %17’lik pay vermeyi kabul etti. Bu sefer de maaşları ve emekli ikramiyeleri merkezi hükümet tarafından karşılanacak peşmergelerle ilgili problem çıktı. Kürtler 90 bin kişilik bir peşmerge gücünün finanse edilmesini isterken Bağdat bu sayıyı 30 binle sınırlı tutmak istiyor. Bütün bu yaşananlara rağmen taraflar bir petrol yasasının çıkması yönünde hemfikir. Kürt yönetimi küçük petrol şirketleriyle anlaşmalar imzalarken, Bağdat güneydeki petrol sahalarının işletilmesi için büyük petrol şirketleriyle görüşme halinde. Kürt yönetiminin Petrol Bakanı Aşti Hawrami beş yıl içerisinde günde 1 milyon varil petrol üretim kapasitesine ulaşmak istediklerine işaret ediyor. Hawrami rafineri anlamında da kendi kendilerine yeterli olmak istediklerinin de altını çiziyor. Acaba bu Kürdistan Bölgesi'nin pek yakında bir Körfez Emirliği’ne dönüşeceğine mi işaret ediyor? *Akt:CNNTürk/15.05.2008
Bu günkü başlığı; 5 Mart 2006 tarihinde yazdığım ve hâlâ, www.rizgari.com arşivinde asılı duran; Irak’ta kirli oyun ve Türkler adlı makalemin, son cümlesinden aldım... Doğrusu bu başlık; rahmetli babamın, sık kullandığı deyimlerden biridir ... Babam orijinal haliyle; ‘’mazluma zulm ederek abad olanın; ahiri berbad olur...’’ şeklinde kullanırdı...Ben de mazlumluk ile Kürtler arasında doğrudan bir orantı gördüğüm için, bu deyimi, biraz değiştirerek kullanmıştım... Türkiye, Suriye ve İran gibi ülkelerde yaşıyanlar; (eskiden Irak’ta öyle idi); bürokraside yükselmek ve devlet kademelerinde, basın yayın kuruluşlarında kariyer yapabilmenin en kısa yolunun; Kürtlere hakaret ve küfür etmekten, iftira atmaktan geçtiğini iyi bilirler... Ayrıca bu ülkelerde; Kürt düşmanlığı yapılarak; milliyetçilik zırhına bürünülür, mafiyacılık, adam öldürme, hırsızlık hatta ırz düşmanlığı gibi kirli faaliyetler de saklanabilir ....Midesini ve cüzdanını doldurmak isteyen bazı açıkgözlerin, Kürtlere iftira atarak, başladıkları işleri, ilerleterek; Kürt cellatlığa kadar götürdükleri de görülür.... Bu tipleri; sosyal ve siyasal değerlendirme yerine; pisikoljik olarak değerlendirmenin daha yararlı olabileceği kanaatindeyim...Çünkü bu tür insanların çoğu; pisikolojik zaaflar ve ruhsal bozukluklar içindedirler..Bu özeliklerinden ötürü de, ırkçı ve gerici güçler tarafından, kolayca kullanılırlar.... Bu tip insanlardan biri de; son günlerde gazete manşetlerinden düşmeyen, Vakit gazetesinin yazarlarından Hüseyin Üzmez’dir...Türk gazetelerinin yazdıklarına bakılırsa; Hüseyin Üzmez, fakir bir kadını parayla kandırarak, biçare kadına ve kadının 14 yaşındaki kızına, tecavüz etmekten ötürü yakalanmış... İflah olmaz bir Kürt düşmanı olan bu adam; 25 şubat 2006 yılında; Kürt düşmanlarının barınağı haline getirilen, Vakit gazetesinde yazdığı bir yazıda[1], Irak’ta Samara camisinin bombalanmasında; hak, adalet ve özgürlük için savaşan Kürt peşmergelerini suçlamış, onları fail gibi gösterme bedbahlığına düşmüştü... Bunun üzerine ben de; Irak’ta kirli oyun ve Türkler adlı makelemi yazmıştım ve bu adamın bilinen niteliklerini; söyle sıralamıştım...’’Vakit gazetesinde üstlenen, islamcı Türk faşistlerinden, Hüseyin Üzmez adlı bir ’’gazeteci’’ 25 şubat 2006'daki yazısında, Samarada olan olayları, Talabani’ye bağlı peşmerge güçlerin yaptığını ileri sürerek, hedef şaşırtmaya çabalıyor.’’yazarlık’’ ve müslümanlık kisvesine bürünmüş, bu adam, gerçek failleri saklamak için, yalana başvurarak, Kürt peşmergelerini suçluyor. (Kürt peşmergelerine dil uzatan ve karanlık bir maziye sahib olan bu Hüseyin Üzmez. M. Emin Yalman adındaki bir Türk gazetecisine, suikast düzenlemiş, kasten adam öldürmeye teşebüs etmekten, suçu subut edilmiş, 10 yıl cezaevinde yatmış, eli kanlı, terörist ve islamcı bir Türk faşistidir’’...) diye düşüncelerimi belirtmiştim.... Meğer; Alparsan Türkeş’in dostu; MHP(Milliyetçi Hareket Partisi) ve ondan sonra kurulan, MÇP’sinin (Milliyeçi Çalışma Partisi) kurucusu, Hüseyin Üzmez’in; azgın Kürt düşmanlığının yanında, başka kirli meziyetleri de varmış... Türkiye’de; Kürt düşmanlığı ile ırz düşmanlığının kol kola yürütüldüğü ilk örnek bu değildir .. Geçenlerde, Kars ilinde; Kürt düşmanı bir mahali gazetecide, benzer gerekçelerle tutuklanmıştı... Tarihte; ‘’Kürde zulm ederek abad olanın; ahiri berbad olur’’ deyimini doğrulayan, binlerce örnek vardır...Son 40 yılda bile Kürt milletinin hak adalet ve özgürlük mücadelesi karşısında dayanamayan; şahların; padişahların, nasıl tahtlarından düştüklerine, yakalarında alı pullu nişanlar taşıyan generalerin; nasıl çil yavrusu gibi dağıldıkları kendi gözlerimizle gördük...(İran Şah’ı Rıza Pehlevi ile Saddam Hüseyin’in ve onların generallerinin akibetine bakmanız bile yeterlidir...) Kürtler hak adalet ve özgürlük yolunda yürüken; Hüseyin Üzmez ve ona benzeyen Kürt düşmanlarının;hasta ruhları ve kirli meziyetleriyle yaratıkları, çarpık ilişkiler içinde debeleneceğinden, hiç kuşkum yoktur... Bu yüzden ;Kürt düşmanlığı konusunda, Hüseyin Üzmez’le yarış içinde olan, gazeteci meslektaşları; Taha Akyol, Ertuğrul Özkök, Hasan Celal Güzel, Oktay Ekşi gibi köşe yazarlarının ahirlerinin ne olacağını, merak içinde bekleyeceğim... 13Mayıs2008 Battal Aziz... [1]: Vakit gazetesinde; Abdurahman Dilipak’ın dışındaki yazarların çoğu; açıktan Kürt düşmanlığı ve Türk -islam ırkçılığının sözcülüğünü yapmaktadırlar.