Kürtçe camide de yasak!

camii_1 Kürtçeye yönelik hayatın her alanında yasaklama ve sınırlamalar devam ederken; TRT’de Kürtçe kanal hazırlığı devam ediyor. AKP Hükümeti, cuma hutbeleri ile vaazların Kürtçe verilmesine karşı çıktı. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan sorumlu Devlet Bakanlığı, anayasada devletin dilinin Türkçe olduğunu, Türkçe dışındaki bir dilde vaaz verilemeyeceğini savunarak, Kürtçe vaaza izin vermedi.
Bir süre önce Meclis Dilekçe Komisyonu’na başvuran Kürtler cuma vaazlarının Kürtçe yapılmasını istemişti. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan sorumlu Devlet Bakanlığı ise Türkçe dışındaki bir dilde vaaz verilemeyeceğini belirterek, öneriyi kabul etmedi. Devlet Bakanlığı, komisyona gönderdiği yazıda, anayasanın 3. maddesinde Türkiye Devleti’nin dilinin Türkçe olduğu hükmünü anımsatarak, 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 6. maddesine göre devlet memurlarının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ve yasalarına sadakatle bağlı kalmak zorunda olduklarını hatırlattı. Bakanlık, yasal bir düzenleme yapılmadan din görevlilerinin camilerde yaptıkları vaazları ve okudukları hutbeleri Türkçenin dışında bir dille gerçekleştirmelerinin mevzuat açısından mümkün olmadığını kaydetti.
Kürt din adamlarından tepki
AKP Hükümeti’nin Kürtçe ibadet konusunda getirilen önergeleri reddetmesi Kürt din adamlarının tepkisine yol açtı.
Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası (DİVES) Genel Başkanı Lokman Özdemir:
Devletin mantığı ‘tek’lik üzerine kurulmuş. Devlet ve hükümet yetkilileri de bu mantıkla hareket ediyorlar. Oysa farklı halkların, kavimlerin olması Allah’ın takdiridir. Ayrı halklardan 4 bin peygamberden bahsediliyor. Bunların tümü aynı dili de konuşmuyordu. Allah’ın bu takdirine karşı çıkanların kafir olarak adlandırılması lazım. Kuzey ’da insanların yüzde 99’u Kürtçe konuşuyor. Anadilleri Kürtçe. Yine 40 yaşın üzerindekilerin çoğunluğu Türkçe bilmiyor. Dolayısıyla Türkçe verilen hutbe ve vaazı da anlamıyor. Bu da hutbe ibadetlerinin yerine gelmediğinin bir göstergesi. Bunu engellemek, insanların ibadet özgürlüğünü engellemekle eşdeğerdir. Hükümet bu gerekçenin arkasına sığınacağına değiştirsin yasayı.
Dinadamları Dayanışma ve Danışma Derneği (DİAYDER) Zahit Çitkuran :
Kur’an hiç bir dili yasaklamıyor. Tersine bazı konularda kimsenin diğerine müdahale hakkı olmadığını vurguluyor. Bu konular da dil, mal ve namustur. Bunlara el uzatmak günahtır. Yine bir insan hangi dilden anlıyorsa ibadetinini de o dilden yapmalı. Cuma Namazı (Hutbe)’nin bir şartı da, dinleyeninin onu anlamasıdır. Eğer hutbe ve vaazı dinleyen kişi anlamamışsa söz konusu ibadetini tam olarak yerine getirdildiği söylenemez. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda, Kürtlerin anadilleriyle ibadetlerini yapmasını yasaklayanların Allah katında da günah işlediklerini söyleyebiliriz. Devlet yetkilileri ve AKP Hükümeti bir südedir ‘Tek’i ağızlarından düşürnüyorlar. Ancak islam dininin öngörüdüğü şey ise bunun tam tersidir. Yine ibadetin tek bir dil ile yapılması, berebarinde tek mezhep dayatmasını da getiriyor. Türk Diyanet İşleri Başkanlığı, Hanefi mezhebine göre herşeyi kurgulamış ve yaklaşımlarıyla Şafii mezhebini de adeta reddediyor. AMED
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Maliki tehlikeli Güney planı

1masoud mesut barzani Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Güney ’daki yönetimi sistematik bir şekilde etkisiz kılma ve baskı altında tutma düşüncesi her geçen gün yeni politikaların devreye konulması ile boyutlanıyor. Son olarak Maliki’nin, Kerkük ve Musul’da ‘milis meclisleri’ adı altında korucu sistemi geliştirme planına, Federal Bölgesi Başkanı Mesud Barzani sert tepki gösterdi.kerkuk kurdistan kirkuk kerKük

Irak ile ABD arasında imzalanan müzakere çerçevesinde ABD askerlerinin 2011’de Irak’tan çekilmesinin kararlaştırıldığı bir dönemde, Maliki’nin başında bulunduğu hükümet, özellikle Güney ’da Türkmen ve Araplardan oluşan silahlı milis güçler oluşturuyor. Güney ’ın Kerkük kentine bağlı Hevice kasabasında önceki gün Irak Başbakanı Maliki’nin talimatı ile Türkmen ve Araplar bir gösteri düzenledi. Yürüyüşte ‘silahlı güvenlik meclisi’i planına destek verildi. Eylemcilerin planı, ‘koruculuk sistemi’ olarak gören Kürtlere yönelik tepkiler dikkat çekti. Güney ile Irak merkezi hükümeti arasında Kerkük ve diğer itilaflı konuların yoğun olduğu bir dönemde, Maliki’nin bu planı Kürtlere karşı pramiliter güçler oluşturulmasının da bir göstergesi. Yürüyüşte güvenlik kaygılarında çok siyasi talepler dile getirildi. Eylemciler, Kerkük kentinin de merkezi Bağdat hükümetine bağlanmasını istedi.
‘Vatan hainliğinden yargılanırlar’
Öte yandan Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani, Kerkük ve Musul’da oluşturulması planlanan milis meclislerinde yer alacak Kürt aşiretlerinin ‘vatan hainliğinden’ yargılanacağını söyledi. Barzani, Kürt ve Irak halkının demokratik haklarına zarar verecek herhangi bir Anayasa değişikliğini kabul etmeyeceklerini belirterek, Bağdat yönetiminin yetkilerinin artırılmasını diktatörlük yolunda bir adım olarak yorumladı. Bu mecliste yer alacak Kürt aşiretlerini ‘cash’ olarak tanımlayan Barzani, “bu ‘cash’ların canlandırılması vatan hainliğidir. Destek meclislerine katılanları ‘cash’ suçlamasıyla mahkemeye çıkarılır. Bu meclislere katılan Arapları da düşman güçleri olarak görürüz” dedi.maliki34
El-Hurre Televizyonuna konuşan Barzani, Kürt ve Şii ittifakı arasında sorunlar olduğunu belirterek, son Bağdat ziyaretinde sorunların giderilmesi için iki taraf arasında 5 ayrı komisyonun oluşturulması kararı alındığını hatırlattı. Irak Başbakanı Maliki’nin, bütün yetkileri tek elde toplanması çabalarını da değerlendiren Barzani, Kürt ve Irak halkının demokratik haklarına zarar verecek herhangi bir anayasa değişikliğine razı olmayacaklarını söyledi.
‘Ülkeyi felakete sürükleyecek’
Bu arada lrak İslam Yüksek Konseyi’ne bağlı Bedr örgütü, Maliki’nin silahlı güvenlik meclisleri oluşturma planına karşı çıkarken, Kürtlerle Bağdat arasındaki sorunların anayasa çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerektiğine dikkat çekti. İttifakı ise, lrak hükümeti’nden ülkeyi felakete sürükleyecek yasal olmayan milis güçleri oluşturmaktan vazgeçmeye çağırdı. Özellikle son iki yıldan bu yana Bağdat ile Güney arasındaki ilişkilerde belli başlı politikalarda sürekli sorun yaşanıyor.
Kerkük’ün statüsünün yapılacak olan bir referandum ile belirlenmesi Irak Anayasası’nın açık bir hükmü olmasına rağmen ertelenmesi ve giderek Kürtler aleyhine muğlak bir hale getirilmesi, petrol çıkarma ve işletilmesine yönelik Güney - Bağdat arasındaki kriz sürekli gündemdeki yerini korudu. Irak’ta Şii- Sünni mezhep çatışmasının yerini uzlaşmaya bırakması, başta Türkiye olmak üzere Irak komşularının, merkezi hükümete Kürtler aleyhine sürekli telkin ve baskılar yapması bu durumun oluşmasında önemli etken durumunda. BAĞDAT
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

AKP’nin milliyetçiliği Çiller’den tehlikeli

Mithat Sancar: ‘Asker kendi Kürt politikasını AKP’ye uygulatıyor’

Neşe Düzel/Taraf▼

mithat sancar“AKP askerle anlaştı. Genelkurmay, Kürt politikasını AKP’ye ihale etti. Başbuğ Hükümet’e ‘brifing’ jestleri yaparak, ‘sahada siz olun ama bizim dediğimizi yapın’ dedi.”
►“Tehlikeli hesaplar yapılıyor. AKP Güneydoğu’da seçimi kazanırsa, sanıyorlar mı ki Kürt sorunu bitecek. Tersine Kürtlerin sistemden kopuşu daha da derinleşecek. Çatışma keskinleşecek.”

►“Türkiye’de hegemonik parti tehlikesi var. AKP Güneydoğu’yu DTP’den alarak Türkiye’nin hegomonik partisi olmayı hesaplıyor. Bu, diğer partilerin şeklen bulunduğu tek partili bir sistemdir fiilen.”

►“Bakan, açıkça ‘tehcir olmalıydı’ diyor. Benim esas kaygım, bu sözlere Başbakan’dan, Hükümet’ten hiç tepki gelmiyor. Bugün AKP’deki milliyetçi damar her zamankinden daha ‘pervasız’.”

►“AKP yıkıcı olabilir! Kürt sorununda kullandığı üslupla, milliyetçi olmayan mütedeyyin muhafazakâr tabanını milliyetçiliğe taşıyor. Bu milliyetçileşme Türkiye için bir felakettir.”


NEDEN? MİTHAT SANCAR ▼

Türkiye iki yıldır büyük bir alt üst oluştan geçiyor. Önce cumhurbaşkanlığı seçimi, ardından genel seçimler ve şimdi de dört ay sonra yapılacak yerel seçimler derken, Türkiye iyice içine kapandı. Avrupa Birliği yolunda ilerlemeyi bırakan AKP Hükümeti, her seçim öncesinde sarıldığı milliyetçilik hamasetini giderek tırmandırdı ve ırkçılığa vardırdı. Türkiye’de bu dönemde sadece terör olayları artmadı. Devletin vatandaşa uyguladığı şiddet de patladı. Peki, ne oldu? Bu ülke daha bir yıl önce sivil ve demokratik bir anayasa yapmayı tartışmışken, şimdi Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bile mevcut anayasayla ilgili konuşmaktan korktuğu bir yer haline nasıl geldi? AKP niye böyle ürkek ve statükocu bir partiye dönüştü? Toplumu özgürleştirmemek ve Kürt sorununu demokratik yoldan çözmemek için gizli pazarlıklar mı yapıldı? AKP’deki bu politika değişikliği nasıl sonuçlar yaratacak? AKP içindeki demokrat damar ne yapacak? Bütün bunları Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde kamu hukuku profesörü Mithat Sancar’la konuştuk. Prof. Sancar özellikle anayasa teorisi, modern Türkiye’nin doğuşu, hukuk devleti ve insan hakları üzerine çalışıyor.


***
NEŞE DÜZEL: Geçen hafta Bilkent Üniversitesi’nde bir sempozyum düzenlendi ve Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri tartışıldı. Sizce anayasada değiştirilemez maddeler olur mu?

Prof. MİTHAT SANCAR:
Olur. Pek çok gelişmiş ülkenin anayasasında da değiştirilemez hükümler var. Ama bunlar genellikle demokratik hukuk devletini garanti altına alan maddeler. Mesela Alman Anayasası’nın insan onuruna, insan haklarına atıf yapan birinci maddesi değiştirilemiyor.
►Bizde değiştirilemeyen maddeler neler?

Bizde asıl kıyamet Anayasa’nın değiştirilemeyen ikinci maddesinde kopuyor. Cumhuriyet’in nitelikleriyle ilgili olan bu madde, “Atatürk milliyetçiliğine bağlılığı” anayasa ilkesi haline getiriyor. Kemalizm’i anayasa ilkesi yapıyor.
►Gelişmiş ülkeler anayasalarındaki “değiştirilemez” maddeleri tartışabiliyorlar. Biz, “değiştirilemez” maddeleri Türkiye’de tartışabiliyor muyuz?

Sorun bu zaten. Tartışamıyoruz. Üstelik Anayasa’nın değiştirilmesini istemeyen kesimlerin markajı bir yıldır daha da arttı. Çünkü AKP sivil anayasa hazırlığının arkasında duramadı.
►Bizim anayasamız yeryüzündeki diğer ülkeler arasında hangilerinin anayasalarına benziyor?

Bizim anayasa şu anda çok kötü bir metin değil. Çünkü pek çok maddesi değiştirildi. Sorun şu. Bu anayasanın ruhu değişmedi. Çünkü anayasalar hazırlandıkları dönemin ruhunu taşırlar. Özgürlükçü bir tartışma ortamında yapılacak bir anayasa, bugünkü anayasadan bazı konularda daha geri olsa bile daha özgürlükçü bir potansiyele sahip olur. Çünkü o anayasa yapıldığı dönemin çoğulculuğunu, renkliliğini taşır. Bizim anayasasının içinde ise darbecilerin hayaleti dolaşıyor. Bu darbe ruhu, toplumu daima denetlenmesi gereken tehlikeli bir odak olarak görüyor ve özgürlüklerin derinleştirilmesi girişimlerini geri püskürtüyor.
►Bizim anayasamız dünyada hangi ülkelerin anayasasına benziyor diye sormuştum...

Görüntü olarak, temel kurumlar olarak Batılı anayasalardan çok farklı değil. Seçimler yapılıyor, partiler kuruluyor. Bizim anayasada demokrasinin şeklî kuralları var ama derinleştirilebilir özgürlük düzenlemeleri yok. Çünkü milli güvenlik devleti anlayışı terk edilmiyor. İçeride askerî bürokratik elit, dışarıda ABD, 1982 Anayasası’yla Türkiye’ye “milli güvenlik devleti” modelini dayattılar. Türkiye’nin kendine özgü sınırlı, güdük bir demokrasiyle yönetilebileceğini savundular. Anayasada bir sürü değişiklik oldu ama bu model değişmedi. Türkiye tipi demokrasidir bu.
►Uluslararası siyasette Türkiye tipi demokrasi diye bir tanım mı var?

Var tabii. Dünyada siyaset bilimciler bu tanımı kullanıyorlar. Mesela Türkiye ve Rusya için “demokrasileri aynı aileye mensup olan kendine özgü demokrasiler” deniyor. Şu anda AKP’nin meylettiği de Türkiye tipi demokrasidir. AB içinde Türkiye’yi üyeliğe istemeyen odaklar da Türkiye tipi demokrasiyi yeterli görmeye meyyaldir.
►Kendine özgü bir demokrasi türü olabilir mi?

Olmaz. Kendine özgü demek, evrensel ölçütlerden uzak demektir. Hak ve özgürlükleri derinleştirmeye hiç niyetli olmayan, otoriter yöntemlere çok hevesli bir demokrasidir bu. Tabii bunun adı demokrasi değil, ucubedir. AKP bugün Türkiye tipi demokrasiyle yetinme yolunda ilerliyor. AKP Hükümeti ve devlet elitleriyle AB içindeki bazı güçler arasında Türkiye tipi demokrasinin Türkiye’ye yeterli olduğu konusunda bir ittifak var bugün. Bu yüzden de zaten AB özgürlüklerle ilgili çok bastırmıyor.
►AKP, AB içindeki Türkiye karşıtlarıyla mı ittifak kurdu?

Hükümet AB sürecinden vazgeçmiş değil, AB’yi istiyor görünüyor ama asker ve sivil bürokratik güçlerle de “demokrasiyi çok geliştirmeme” konusunda bir ittifak halinde. Hükümet, AB’ye, “Türkiye’nin şartları, her şeyi sizin istediğiniz normlara göre yapmamıza izin vermiyor. Bizi hoş görün” diyor. Hükümetin devlet elitleriyle bu uzlaşması, Türkiye’yi AB hedefinden uzaklaştırıyor. Bir anlamda AKP Hükümeti, Türkiye’yi üyeliğe istemeyen AB içindeki sağcı, otoriter, faşist güçlerin istediğini de yapmış oluyor.
►AKP, sivil bir anayasa yapacağını söylemişti ama sonra vazgeçti. AKP’yi birileri korkuttu mu sizce?

Sadece korku değil, çeşitli çıkar hesapları, güç dengeleri ve taktiklerle de ilgili bu. AKP’nin “makbul devlet eliti” haline gelme çabasıdır bu. AKP, asker ve sivil bürokrasinin, kendisini kabul etmesi, onu da salona sokması için bir uyumlu olmaya çabalıyor. Gerçi pragmatizm AKP’nin temel özelliğidir ama... Bu pragmatizm oportünizmle birleştiğinde büyük bir felakettir. Çünkü AKP’de sadece pragmatizm değil, oportünizm damarı da var. Bu faydacılık, kısa vadeli taktik hesapçılık ve fırsatçılık özellikle seçim zamanlarında ortaya çıkıyor. AKP prim yapacak otoriter milliyetçi sloganlara sarılıyor. Oysa 12 Eylül’den bu yana Özal’ın ANAP’ı da dahil bütün partiler arasında demokratikleşme potansiyeli en güçlü olan partiydi AKP.
►Artık değil mi?

Hâlâ öyle ama... AKP’nin yıkıcılık potansiyeli de diğer partilerle kıyaslanmayacak ölçüde güçlü. AKP yıkıcı olabilir! AKP yaptığı sivil çıkışlarla, sistemden sıkıntı duyan, askerin dışladığı, sivil bürokrasinin adam yerine koymadığı kesimleri milliyetçilikten ve militer anlayıştan uzaklaştırmıştı. Ama AKP şimdi otoriter güçlerle mutabakata yanaştıkça, bu geniş kitleyi yeniden milliyetçileştirebilir.
AKP bu kitleleri şu anda milliyetçileştiriyor mu?

AKP, üzerine oturduğu milliyetçi olmayan mütedeyyin muhafazakâr kesimleri milliyetçiliğe doğru taşıyor. Kürt sorunuyla ilgili kullandığı üslupla toplumda milliyetçi otoriter damarı güçlendiriyor. Bu, Türkiye için bir felakettir. Mesela Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde orduya sunduğu destek sadece siyasi bir destekti. Çiller’in orduya sunabileceği ilave bir toplumsal destek yoktu. Çünkü ordu ve Çiller aynı tabana oturuyorlardı. AKP ve ordu ise aynı tabana oturmuyor. AKP, orduya yaklaştıkça otoriterliğe ve milliyetçiliğe ilave bir destek getiriyor. İşte bu demokrasi için büyük bir tehlike.
►AKP, Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davasından sonra daha ürkek bir parti mi oldu?

Kapatma davası AKP’nin Genelkurmay ve sivil bürokrat elitle uzlaşma arayışını, pazarlıklarını, onlara yakınlaşma sürecini hızlandırdı ama... AKP’nin bu çapta milliyetçi bir dil kullanmasının bir nedeni de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Kürt sorunuyla ilgili yeni konseptidir. Bazıları, Başbuğ’un sivil iktidara Kürt sorunun çözümünde alan açtığını söylüyorlar.
►Açmadı mı sizce?

Tam tersi. Genelkurmay Başkanı’nın yeni konsepti şu. Başbuğ AKP’ye, “Biz sizin istediğiniz şekli jestleri yapmaya hazırız. Gelir hükümete brifing veririm, siyasi iradeye tabii olduğum görüntüsünü sergilerim ama siz de kırmızıçizgilerde bizimle daha ortak davranacaksınız” diyor. Kısacası AKP’ye “sahada siz olun ama bizim dediklerimizi yapın. Bizim politikalarımızı biz ortaya çıkmadan siz yürütün” diyor. Şu anda görünen o ki, Genelkurmay kendi Kürt politikasını AKP’ye ihale etti.
►AKP Hükümeti Kürt politikası konusunda Genelkurmay’la anlaştı mı?

Şu anda öyle görünüyor. Şöyle anlatayım. Bu ülkede Kürt sorunu en kilit sorundur. Kürt sorununda sertleşen ve sorunu demokratik çözümden uzaklaştıran istisnasız her parti sonunda milliyetçileşir ve otoriterleşir. Demirel’in DYP’si, Karayalçın’ın SHP’si, Yılmaz’ın ANAP’ı, Çiller’in DYP’si ve Erbakan’ın Refah’ı hepsi bu sonu yaşadılar. Kürt sorununda sertleşmek kimseye hayır getirmiyor.
►Başbakan Erdoğan’ın son konuşmaları bir korkudan mı kaynaklanıyor? Yoksa politika değişikliklerinin bilmediğimiz başka bir nedeni mi var?

AKP’nin bütünlüklü bir demokrasi programı ve Kürt politikası hiçbir zaman olmadı ki, politikasını şimdi değiştirmiş olsun. AKP sadece AB projesinin müteahhitliğini düzgün bir şekilde yaptı. Hedefi sınırlıydı, müzakere tarihi almaktı. Sonra nasılsa üyelik süreci uzundu, bunu bazen gevşetebilir, bazen de hızlandırabilirdi. AKP içeride sıkıştığında ve kendini güçsüz hissettiğinde AB projesine yaklaşıyor, kendini güçlü hissettiğinde ise AB’den uzaklaşıyor. Şu anda bence AKP kendini güçlü hissediyor. Görüyorsunuz, Genelkurmay AKP’yi zor durumda bırakacak hiçbir şey yapmıyor.
AKP tekrar AB yolunda ilerleyebilir mi peki?
Kapatma davası, bu siyasi oluşumu terbiye etme manevrasıydı. AKP’nin istenilen noktalarda şimdilik terbiye olduğu görülüyor. Ama bu durum ne kadar devam edecek belli değil. AKP’nin içindeki demokratlar, Türkiye’deki diğer demokrat çevreler ve Obama’nın ABD Başkanı olmasının getireceği yeni dünya konjonktürü, AKP’yi demokrasi yolunda ilerlemeye gene mecbur bırakabilir.
►Peki, bugün AKP’nin yaklaştığını söylediğiniz merkez tam olarak nedir?

Merkez, devletçidir. Devleti kutsar ve sıkıştığı anda milliyetçilik hamasetine başvurur ve “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan” der. Merkez, kitlelerin rahatsızlığını demokratik bir huzursuzluk veya demokrasi talebi olarak değil, bir fesat kaynağı olarak görür. Devletin merkezinde katı, kaba ilkel bir milliyetçi ruh vardır. Başbakan Erdoğan’ın son zamanlarda “ya sev, ya terk et” gibi pek çok örnekle ortaya koyduğu anlayış merkezin anlayışıdır. AKP Yozgat Milletvekili’nin “devletime, milletime karşı geleni vurmaktan hoşlanırım” demesi de bu anlayıştır.
►AKP Kürt meselesini çözmek istiyor mu?

AKP’nin kapsamlı bir Kürt politikası hiç olmadı. Mesajlardan ibaret kaldı. Bugün gelinen noktada görünen şu ki, AKP’nin Kürt sorununun kaynağına inebilecek ne kapasitesi, ne gücü, ne de cesareti var. AKP, Kürtler adına siyaset yapan hareketi yani DTP’yi bitirerek Kürt sorununu çözebileceğini hesaplıyor. Nitekim bugün bütün devletçi çevreler AKP’yi yerel seçimlerde Güneydoğu’da desteklemek gerektiğini söylüyorlar. Bu tehlikeli bir hesaptır. AKP seçimi kazanırsa, sanıyorlar mı ki Kürt sorunu bitecek? Tam tersine Kürtlerin sistemden kopuşu daha da derinleşecek. Çatışma keskinleşecek.
►Niye?

AKP’nin Türkiye’nin tamamında hegemonik parti olmasının önündeki en büyük engel CHP değil, DTP’dir. Hegemonik parti, şekil olarak çok partili bir sistemdir. Aslında bu sistem fiilen tek parti sistemidir. Çünkü diğer partilerin pek bir işlevi artık kalmamıştır. AKP Güneydoğu’yu DTP’den alarak Türkiye’nin hegomonik partisi olmayı hesaplıyor. Hegemonik parti tehlikesi var Türkiye’de.
►AKP neden Kürt meselesinde bu kadar şahinleşti ve askerî operasyonları tek çözüm yolu olarak kabul etti? Bu yolla tek parti olabilir mi?

Birileri, onu, ancak sertlik stratejisiyle DTP’yi bitirebileceğine ve PKK’yı zayıflatabileceğine ikna etti. AKP ne kadar sertleşirse, Güneydoğu’da o kadar güçleneceğini düşünüyor. Seçimler yaklaştıkça da el altından başka mesajlar verecek. “Eğer DTP’yi çok zayıflatırsak ve PKK’yı askerî olarak kontrol altına alırsak, biz sizin haklarınızı büyük çatışmalara gerek kalmadan Genelkurmay’ı da ikna ederek yavaş yavaş tanıyacağız” diyecek. Seçimlerde eski politikasından vazgeçmediği mesajını veren adaylar gösterecek. AKP bu yolla Kürt siyasi hareketini tasfiye etmeyi planlıyor. AKP Güneydoğu’yu kaybederse, Türkiye’nin doğusu ve batısı arasındaki tek bağ ortadan kalkmış olacak diye bir tez var ya...
►Nasıl bir tez bu?

Bu tez çok tehlikeli. Çünkü bu tez kendi kimliğiyle siyasal temsilin önemini yok sayan bir anlayıştır. Oysa kendi kimliğiyle açıkça temsil edilme isteği, etnik sorunların demokratik çözümü için çok önemlidir. DTP veya benzeri bir partinin varlığı Kürtlerin Türkiye’yle bütünlüğünü daha çok sağlar çünkü Kürtlerde temsil edildikleri duygusunu yaratır. DTP tasfiye edilirse, Kürt kimliğini dile getirme ihtimali ve siyasal temsil duygusu çok zayıflar. Kürtlerin sistemden, ülkeden ve devletten kopuşu işte asıl o zaman başlar. DTP’nin kaybetmesi sorunu kolaylaştırmaz, aksine çözümü zorlaştırır.
►AKP’nin kadrolarında yeni bir şoven söylem de ortaya çıkıyor sanki. Milli savunma Bakanı, Rumlar ve Ermeniler gitmeseydi böyle bir ulus-devlet olamazdık dedi. Bakanın bu konuşmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Konuşmasını tek kelimeyle ürpererek okudum. Ermenilerin katliamını itiraf eden ve onaylayan bu zihniyet bugünkü sorunların çözümünü de homojenlik üzerine kurmayı ister. Bu zihniyet gayrimüslimlerin, Alevilerin ve Kürtlerin sorununu çözemez. Aksine Kürt sorununda daha fazla şiddet, acı yaşatır.
►Bakan, Ermeni tehcirini mi savunuyor?

Açıkça tehcir çok gerekliydi ve olmalıydı diyor. Benim esas kaygım şu. Vecdi Gönül’ün bu sözlerine Başbakan’dan ve Hükümet’ten bir eleştiri olmadı.
►Böyle konuşma cesaretini nereden buluyor?

Sorun bu zaten. AKP 2005’ten beri gelgitler yaşıyor. Demokratikleşme hedefinden uzaklaşınca AKP içindeki o derin milliyetçi zihniyet ortaya çıkıyor. Bugün AKP’deki milliyetçi damar her zamankinden daha ‘pervasız’. Çünkü bugüne dek AKP’yi tipik bir devletçi sağ parti olmaktan üç unsur alıkoydu. Bunlar, Avrupa Birliği, AKP içindeki demokratlar ve AKP dışındaki demokrat çevreler. Bugün AKP yönetimi bu üç unsuru da dışlıyor.
►Türkiye ırkçılığa mı kayıyor?

Türkiye, günlük yaşamda ve siyasal kültürde güçlü bir ırkçı damara sahip bir toplum haline geliyor. Gündelik ırkçılık çok arttı Türkiye’de. Yani ırkçılık normalleşti. Irkçılığın normalleşmesinin yaratacağı felaketlerin neler olduğunu anlamak için dünyadaki örneklerinin yaşattığı acılara bakmak yeterli. Bu ırkçılık demokrasinin temellerini yok ediyor ve Türkiye’de toplumun kutuplaşmasını ve giderek birbirini boğazlayacak noktaya sürüklenmesini kolaylaştırıyor. Nitekim son bir yıldır Türkiye’de işkence olayları, gözaltında ve cezaevinde ölümler, sokakta kurşunlanmalar arttı. Bütün bu olaylar birbiriyle bağlantılıdır.
►Türkiye militerleşiyor mu?

Son beş aydaki gidiş sivilleşme değil, militerleşme gidişidir. Yaşadıklarımız militarizme, milliyetçiliğe ve otoriterliğe hızlı bir kayışın işaretleridir. Eğer Başbakan sertlik yanlısı konuşmalarına devam ederse, Türkiye daha derin kutuplaşmalar yaşar, demokrasiden daha da uzaklaşır. Milliyetçilik, otoriterlik, ırkçılık, Türkiye’nin her yanını sarar. Türkiye taşralaşır. Ama Türkiye’de demokrat güçlerin de sayılarıyla orantılı olmayan ölçüde etkili olduklarını da unutmamak gerekir.
►Nasıl etkili olabiliyorlar?

Etkililer çünkü Türkiye’de güçlü bir vicdan var. Ben Türkiye’deki bu vicdana güveniyorum. Unutmayalım ki AKP’nin içinde demokrat insanlar var.

Pompalı Recep’in adamları azdı

ogrencikavga Afyon Kocatepe Üniversitesi’ndeki (AKÜ) Kürt öğrencilere baskılar devam ediyor. Sürekli takip altında tutulduklarını, zaman zaman “çay içelim” denilerek kuytu köşelere çekilip sorgulandıklarını belirten öğrenciler, üniversite yönetiminin bilgisi dahilinde bir öğrencinin dersten çıkarılarak önce sorguya çekildiğini ardından ajanlık dayatıldığını söyledi.

AKÜ’de 6 Ocak’ta Nezir Çin ve Hayretullah Alkan isimli iki Kürt öğrenci, ırçılar tarafından kaçırılarak 5 saat işkenceye maruz kalmıştı. Bu olayla gündeme gelen AKÜ’de, Kürt öğrenciler bu kez de polisin ajanlık dayatmasından şikayetçi. Oldukça tedirgin olan ve tehditlerden kaynaklı isimlerinin açıklanmasını istemeyen öğrencilerden M.Y, okulun başladığı günden itibaren sürekli polis takibi altında olduğunu ve en son çarşıdan yürürken kendini sivil polis olarak tanıtan iki kişinin yanına gelerek, “seninle biraz konuşalım bir çay içelim” dediğini söyledi.fasist_erdogan_thumb[3]

‘Burada yaşayamazsın’ tehdidi

Polis olduklarını söyleyen şahısların ailesinin nereli olduğunu daha önce hangi lisede okuduğunu kendisine anlattığını ve bunları duyduktan sonra şaşkınlık yaşadığını ifade eden M.Y, “Benim anlattıkları karşısında şaşırdığımı görünce, ‘Bir ihtiyacın var mı? Bize güvenebilirsin, sana çok yardımcı oluruz. Senin hakkında her şeyi biliyoruz. Gel sen bizimle çalış burada rahat edersin’ dediler ve arkadaşlarım hakkında soru sormaya başladılar” dedi. Sorulan sorulara cevap vermeyince polislerin ses tonunu değiştiğini ve ‘asilik yapma yoksa burada yaşayamazsın’ diye tehdit edildiğini belirten M.Y, okuldaki bir çok öğrencinin de aynı şekilde tehdit ve ajanlık tekliflerine maruz kaldığını söyledi.

‘Ya ajan ol ya da git’

Çay içme bahanesiyle ajanlık teklifine maruz kalan bir diğer öğrenci F.B. de Afyon merkezde bulunan bir kitapçıya gittiği sırada kendini sivil polis olarak tanıtan iki kişi tarafından ismi ve soy ismi çağrıldığını, “Gel seninle biraz konuşalım” denilerek durdurulduğunu söyledi. Polislerin önce ailesini nereli olduğunu kaç kardeşi olduğunu kendisine anlattıktan sonra “Senin amacın nedir neden buradasın” diye sorduğunu belirten F.B., “Bana ‘bak seni biliyoruz. Bazı seçenekler sunacağız. Ya bu şehirden gideceksin ya da okuldaki görüştüğün kişilerden bize haber getireceksin ve okuluna devam edeceksin’ diye tehdit edildim” diye konuştu. Arkadaşları hakkında düzenli bilgi getirmesi halinde yol, yemek, okul, her türlü masraflarımı karşılanacağı yönünde tekliflerde sunulduğunu belirten F.B, “Söz konusu şahıslar eğer tekliflerini kabul etmezsem Afyon’da okumamın çok zor olduğunu ve sonuçlarına da katlamam gerektiğini söyleyip gittiler. Daha sonra görüştüğüm bir çok arkadaşımla da aynı konuşmaları yapmışlar” diye kaydetti.

Okul yönetiminin bilgisi dahilinde 

Derste olduğu sırada okul yönetiminin bilgisi dahilinde polis tarafından idareye çağırılan ve ajanlık teklif edilen A.A. ise yaşadıkların şöyle anlattı: “Sabah derse girdim okul yönetiminde biri ve yanında tanımadığım bir kişi daha gelip dersten beni çıkardılar. İdare odasına gittiğimde beni dersten almaya gelen ve diğer iki kişi de bana sivil polis olduklarını belirterek, konuşmak istediklerini söylediler. Bu sırada okul idaresindekileri de dışarı çıkardılar. Önce diğer arkadaşlarıma da yaptıkları gibi bana da ailem hakkında bilgi verdiler. Okulda neden hep Kürt arkadaşlarımla gezdiğimi sordular ve ardından ‘bu kişiler hakkında bize bilgi getireceksin, biz de sana burs vereceğiz seni okutacağız’ dediler. Ardından ise onlarla görüşmemi kimseye anlattığım taktirde, başıma bir iş geleceği yönünde tehditlerde bulundular.” Öğrenciler, öğrenim haklarının engellenmesine karşı İHD’ye başvuracaklarını belirtti.

Kürt öğrenciye linç girişimi

Öte yandan Sakarya Öğrenci Yurdu’nda oda arkadaşlarıyla Kürt sorununu tartışan Murat Koç isimli Kürt öğrencinin önceki akşam kalabalık bir grubun saldırısına uğradığı bildirildi. Edinilen bilgilere göre Sakarya Üniversitesi (SAÜ) 1. sınıf öğrencisi Murat Koç önceki akşam kaldığı Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun (YURT-KUR) Esentepe Kampusu’ndaki Sakarya Öğrenci Yurdu’nda oda arkadaşlarıyla Kürt sorunu üzerine tartıştı. Tartışmadan sonra ‘Kürt sorununu’ savunduğu gerekçesiyle Muş-Vartolu Koç’un odasının 30-40 kişilik ırkçı grup tarafından basıldığı öğrenildi. Koç’u öldüresiye döven grubun, Koç’un baygın düşmesiyle odadan ayrıldığı belirtildi. Yurdun bahçesinde bir süre, “Kahrolsun PKK”, “Burada PKK’li istemiyoruz” sloganlarını atan grup daha sonra yurttan ayrıldı.

Yurt idaresi: Şikayetçi olma

Yurt idaresinin, hastaneye kaldırmak yerine kanlar içinde kalan Koç’a “Hiç bir şeyden şikayetçi olma” baskısında bulunduğu ileri sürüldü. Jandarma ekiplerinin gelmesiyle Koç’un sağlık ocağına götürülerek tedavi altına alındığı bildirildi. Çocuğunun linç haberini alan Koç’un İstanbul’da kalan ailesinin, Sakarya’ya gelerek çocuklarını İstanbul’a götürdüğü öğrenildi.

DİHA/AFYON-SAKARYA

Evi ve arabası yakıldı

İzmir’in Ödemiş İlçesi’nde Bekir Poyraz adlı Kürt, ev ve arabası “Pis Kürtler, buradan defolun” denilerek ateşe verildi. Çocuklarını yanmaktan son anda kurtaran Poyraz, haber verilmesine rağmen polisin olay yerine gelmediğini söyledi. Ödemiş’te 20 yıldır yaşayan Mardinli Bekir Poyraz’ın evi ve arabası 3 komşusu tarafından “Pis Kürtler, buradan defolun” denilerek ateşe verildi. Üç Eylül Mahallesi’nde 14 Kasım gece 03:00 sıralarında meydana gelen olayda şans eseri aileden yaralanan olmazken; yangın itfaiye ekipleri tarafından söndürüldü. Haber verilmesine rağmen polislerin olay yerine gitmediği kaydedildi. Ev ve araçta büyük çapta maddi hasar meydana geldiği bildirildi. Olay yerinden kaçan saldırganlardan birinin aynı mahallede oturan Göksal Uyan olduğu öğrenildi.

Sabah da baltalı saldırı

Poyraz, sabah saatlerinde ise kendisine ait kahvehanede, akşam evini ve arabasını yakıp kaçan Uyan’ın baltalı saldırısına uğradı. Çevredekilerin müdahalesiyle saldırgan etkisiz hale getirildi. Olay yerine gelen polis, saldırıyı gerçekleştiren Göksal Uyan’ı gözaltına aldı.

20 yıllık komşuları yaktı

Bekir Poyraz, 20 yıldır Ödemiş’te oturduğunu ve komşuları tarafından küfürlerle evinin ateşe verilmesine anlam veremediğini söyledi. Poyraz, 10 çocuğunu ateşin içinden zorla dışarıya çıkardığını ve canına kast eden kişiler hakkında davacı olacağını belirttti. Bekir Poyraz, olay yerine gelmeyen Ödemiş Emniyeti ile ilgili de suç duyurusunda bulunacağını söyledi. Poyraz, şunları kaydetti: “Gecenin yarısı yıllarca komşuluk yaptığım insanlar gelip evimi ve arabamı ateşe verdi. Ben yıllardır burada kahve işletiyorum. Bu saldırganlar benim kahveme gelip çay içmiş insanlar. Birileri son dönemlerde Kürtlere yönelik bir saldırı tezgahlıyor. Bu insanlar da bu şekilde kullanılıyor.” DİHA/İZMİR

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA