TBMM Genel Kurulunda, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ile DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan arasında ''Diyarbakır Sur Belediyesi Başkanının 'Kürtçe' yazışmaları nedeniyle görevden alınması'' konusunda tartışma çıktı. Bakan Şahin, DTP'li Kaplan'a '''Siz Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı ve bu Anayasa ile şekillenen devlet düzenini bir türlü benimseyemediniz. Sorununuz burada. Önce bu Anayasa ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir barışın'' diye seslendi. DTP'li milletvekilleri temel ceza kanunlarına uyum amacıyla hazırlanan ve ''Temel kanun'' olarak görüşülen tasarının 331. maddesine ilişkin değişiklik önergesi verdi. Önerge hakkında söz alan DTP'li Hasip Kaplan, Diyarbakır Sur Belediyesinin çok dilli belediyecilik yapması üzerine İçişleri Bakanlığının Danıştaya başvurduğunu hatırlattı. Danıştayın Sur Belediye Başkanını görevden aldığını, meclis üyelerinin ise görevlerine son verdiğini ifade eden Kaplan, ''Alanya'da, Bodrum'da, Antalya'da Arapça, İngilizce, Fransızca broşürler yayınlanıyor. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz. İngilizce, Fransızca, Arapça serbest, Kürtçe yasak. Halkın bir dili, kültürü var. Bunu yok etmeye hiçbir partinin gücü yetmez'' dedi. ''ANAYASA ÜZERİNE YEMİN ETTİNİZ...'' Bunun üzerine söz alan Adalet Bakanı Şahin, milletvekillerinin Anayasanın üzerine yemin ederek görevlerine başladığını hatırlattı. Anayasanın 3. maddesinin, ''Türkiye, devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bütündür ve dili Türkçe'dir'' dediğini hatırlatan Şahin, şöyle devam etti: ''Tüm resmi işlemlerde kullanılacak olan resmi dil Türkçe'dir. Bu hüküm burada kaldığı, bir sonraki madde de değiştirilemez hükümler arasında gösterdiği sürece, Türkiye'de resmi dairelerde, belediyeler de dahil, Türkçenin dışında bir dil ile işlem yapamazsınız. Sayın Kaplan, Anayasa üzerine yemin ettiniz. Zaten sizin sorununuz burada. Siz Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını ve bu Anayasa ile şekillenen devlet düzenini bir türlü benimseyemediniz. Sorununuz burada. Önce Anayasa ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir barışın. Kabul edin. Ondan sonra gelin burada avazınız çıktığı kadar bağırın. Lütfen...Şu Anayasaya göre yemin ettiniz, 'Bir belediyede, Türkçenin dışında başka bir dille yazışma, işlem yapılamaz' Önce bunu kabul edeceksiniz. Bu Anayasa yürürlükte kaldığı sürece...'' ''BÜTÜNLÜĞÜNÜ DE BENİMSEMİŞ DURUMDAYIZ'' Sataşma olduğu gerekçesiyle söz alan DTP Van Milletvekili Özdal Üçer, ''Biz bu ülkenin bütün demokratik değerlerini benimsedik, bütünlüğünü de benimsemiş durumdayız'' dedi. Türkiye'nin çağdaş demokratik uygarlıklar düzeyine çıkabilmesi için demokratik zeminde görüşlerini dile getirdiklerini savunan Üçer, ''Bu noktada Bakan değil, hiçbir mercinin bize, 'Siz bunu söyleyebilirsiniz, bunu söyleyemezsiniz' şeklinde bir dayatmada bulunma hakkı yoktur. Biz, gerekirse demokratikleşme adına Anayasanın bile değiştirilmesini talep ediyoruz. Vatandaşı bulunduğumuz ülkede ve vatandaşlarını temsil ettiğimiz ülkede, bunu ifade etmek demokratik haktır'' diye konuştu. Kaynak:
LONDRA: İngiltere'de yaşayan Alevi vatandaşlar, Alman ARD televizyonunda yayınlanan Tatort adlı dizideki kendilerini rencide eden yayınından dolayı Londra'daki Alman Elçiliği'ne siyah çelenk bıraktı. Alman Elçiliği önünde toplanan yaklaşık bir grup, Almanya'nın özür dilemesi talebinde bulundu. Elçiliğe bırakılan siyah çelenkten sonra bir açıklama yapan İngiltere Cem Evi Başkanı Ali Güvercin, Alevilerin yüzyıllar boyunca dil, din ve Irk ayrımı gözetmediğini, barışı, kardeşliği ve eşitliği asırlar öncesinden çözmüş bir toplum olduğunu belirtti. Yüzyıllardar Alevilere yapılan iftiralara Alman ARD Televizyonunun da katıldığını belirten Cem Evi Başkanı, "Nereden yönlendiği, ne karşılığı böylesi bir saldırıyı gerçekleştirdiği bizler tarafından bilinmemektedir. Bu konu, ciddi olarak araştırılıp, bu iffet yoksunu seneryoyu yazanlar sorgulanmalıdır" şeklinde konuştu. Alman kanalından özür dilemelerini beklediklerini belirten Cem Evi Başkanı, bugünü 'kara bir gün' olarak bileceklerini ve her yıl aynı tarihte Alman Elçiliği'ne aynı tepkiyi vereceklerini söyledi. Güvercin, "Cem Evi olarak Alevilere yapılan bu haksız saldırılara karşı, her türlü kovuşturmanın yanında yer alacağız ve takipçisi olacağımızı belirtmek isteriz. Almanya'da yaşayan canlarımızı, konuyla ilgili olarak yapılan tüm girişimleri yürekten desteklediğimizin altını bir kez daha çizmek isteriz" dedikten sonra elçilik önünden ayrıldı. .. ANF NEWS AGENCY
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı Diyarbakır'da gerçekleşen saldırıyla ilgili araştırmanın sürdürüldüğünü belirterek, 'bu olayı gerçekleştirenlerin kimin yönlendirmesiyle gerçekleştirdikleri halen araştırmaya ve soruşturmaya muhtaç bir konu durumundadır. Konunun karışıklığından ötürü olay tüm boyutlarıyla halen net olarak anlaşılmış değildir. Ancak hareketimizin resmi bir sorumluluğunun bulunmadığı kesin ve nettir' dedi. KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı Diyarbakır'da gerçekleşen saldırı, İran'da PJAK gerilasının idam edilmesi ve Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ABD Başkanı George Bush arasında yapılan görüşmeye ilişkin yazılı açıklama yayınladı. KCK açıklamasında, 3 Ocak'ta Diyarbakır şehir merkezinde subayları taşıyan servis aracına yönelik gerçekleştirilen bombalı eylemde 6 sivilin yaşamını yitirdiği hatırlatılarak, saldırıda ölen asker sayısının kamuoyundan gizlendiğine dikkat çekti. KCK açıklamasında, böyle bir olayın Diyarbakır şehir merkezinde gerçekleştirilmesine dönük herhangi bir karar ve planı olmadığını belirterek, 'Yerel düzeyde ve otonom gruplarca yapılıp, yapılmadığına dönük sürdürülen araştırmalar henüz kesin bir sonuca ulaşmamıştır. Bu açıdan bu olayı gerçekleştirenlerin kimin yönlendirmesiyle gerçekleştirdikleri halen araştırmaya ve soruşturmaya muhtaç bir konu durumundadır. Bu konuda gerekli açıklamanın geç yapılmasının tek nedeni demokratik kamuoyuna ve halkımıza karşı duyduğumuz samimi sorumluluğun bir gereği olarak kesin ve net bilgileri aktarma isteminden ileri gelmektedir. Konunun karışıklığından ötürü olay tüm boyutlarıyla halen net olarak anlaşılmış değildir. Ancak hareketimizin resmi bir sorumluluğunun bulunmadığı kesin ve nettir' dedi. Olayın sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağız Diyarbakır'daki saldırıyla ilgili araştırmalarının sürdüğüne dikkat çekilen açıklama şöyle: 'Diyarbakır'da yaşanan son olayı her kim yapmışsa, yurtsever çevreler tarafından askeri pilotlara dönük protesto amaçlı da olsa, bu olayı zaman, mekan ve yöntem açısından tasvip etmiyoruz. Olayın araştırılıp, net sonuçlarının açığa çıkmasıyla kamuoyuyla paylaşacağımızı da belirtmek istiyoruz. Bu olayda yaşamını yitiren sivil insanlarımızın aile ve yakınlarının acılarını paylaşıyor ve kendilerine başsağlığı diliyoruz. Yürütülen özgürlük mücadelesinde sivillere zarar veren bu tür eylemlerin önüne geçilmesi için gerekli çalışmaların daha etkili bir biçimde geliştirileceğini belirtmek istiyoruz. Başta demokrasinin kalesi olan yurtsever Amed halkı olmak üzere tüm Kürdistan halkını ve demokratik kamuoyunun Türk devletinin hareketimize karşı yürüttüğü vahşi devlet terörüyle beraber, kirli psikolojik savaşına karşı mücadele geliştirmeye, 'Êdî Bes e' hamlesi çerçevesinde kitlesel eylemlerle Türk devletinin imha konseptini boşa çıkarmaya, Önderliğimizin sağlığına ve özgürlüğüne sahip çıkmaya, halkların barış, kardeşlik ve demokratik birlik çizgisi etrafında mücadeleyi daha fazla yükseltmeye çağırıyoruz.’’ ABD'ye eleştiri ABD Başkanı George W.Bush ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında gerçekleşen görüşmede hareketlerine yönelik yeniden tekrarlanan 'düşmanlık' vurgusuna tepki gösteren KCK, 'Kürdistan özgürlük hareketine karşı Türk devletinin uluslararası konsepte dayalı olarak sürdürdüğü terör saldırılarının devam edeceğini göstermektedir' dedi. Açıklamada, 15 yıldan bu yana Kürt sorununun siyasi yollarla çözülmesi için her türlü çabayı sergileyen, barışçıl ve demokratik çözüm için her platformda tavır belirleyen ve en son ilan edilen ateşkese rağmen Türk devletinin saldırıları karşısında direnmek zorunda kalan PKK hareketine 'barış içinde yaşamak isteyen herkesin düşmanıdır' söyleminin gerçeklerin tersyüz edilmesinden başka bir şey olmadığı ifade edildi. PKK'nin Kürt halkının ezici çoğunluğunu temsil eden toplumsal bir hareket olduğuna dikkat çekilen açıklamada, ''PKK'ye düşmanlık Kürt halkına düşmanlıktır. Bu gerçeğe rağmen düşmanlıkta ısrar edenlere karşı halkımızın da gereken tavrı alacağı bilinmelidir. İki yüz yıllık bir toplumsal sorun olan Kürt sorununa karşı Türk devletinin şiddetten başka bir şey tanımayan politikasına arka çıkılmasının ve bu tutumun belirlenmesinin soruna hiçbir biçimde çözüm getirmeyerek, çözümsüzlüğü daha da derinleştireceği açık ortadadır. Bu yanlış politikayla derinleşecek çözümsüzlük sürecinin en temel sorumlularından birisi de ABD olacaktır'' denildi. İran yanlış yaptı KCK açıklamasında PJAK gerillası Hasan Hikmet Demir'in İran rejimi tarafından idam edilmesine de sert tepki göstererek, Tahran yönetimine uyarılarda bulundu. KCK açıklaması şöyle: 'Geçen yıl PJAK faaliyetleri çerçevesinde bir çalışma içerisinde bulunurken, yaşanan bir çatışmada ele geçen Apo'cu hareketin değerli bir militanı olan Agit Yoldaş (Hasan Hikmet Demir) yaralı olarak İran güçleri tarafından esaret altına alınmıştır. Hiçbir hukuki yaklaşım gösterilmeden ve doğru-dürüst bir yargılanmadan geçirilmeden Türk devletinin de bilgi ve onayı temelinde Kürdistan özgürlük hareketinin değerli militanı Agit Yoldaşın yakın bir zamanda idam edildiği ortaya çıkmıştır. Hareketimizin mücadele tarihi boyunca mücadelede yaşamını yitiren binlerce şehidimiz olmuştur. Ancak şimdiye kadar hiçbir devlet tarafından Apo'cu bir militan idam edilmemiştir. İlk kez İran devleti bir Apo'cu militanı idam etmiştir. İran devletinin bu tutumunun hareketimize ve Kürt halkına karşı yürüttüğü düşmanlık politikasının bir sonucu olduğu açık ortadadır. İran devleti bu arkadaşımızı idam ederek büyük bir hata işlemiş ve bunun İran halklarına hiçbir faydası olmayacaktır. Özgürlük mücadelesi ve kutsal davası için idam edilerek, şehit edilen ilk idam şehidimiz Agit Yoldaş devrimci yaşamı boyunca yürüttüğü mücadelesi ve yaşamının son anına kadar üzerinde uygulanan her türlü insanlık dışı baskı, işkence ve tecride rağmen, bir Apo'cu militanının kararlı tutumundan hiçbir biçimde taviz vermemiştir. Tam bir acizlik ve ilkel intikam mantığıyla Agit yoldaşın idam edilmiş olması, İran rejiminin Agit yoldaş şahsında Kürdistan özgürlük hareketi karşısında duymuş olduğu ideolojik-politik korku ve içine düştüğü acizliği ifade etmektedir. Halkımız Agit yoldaşın anısını Özgür Demokratik Konfederal Kürdistan'ı kurarak, yaşatacaktır. İran devletinin bu hukuksuz ve düşmanca girişimine karşı Doğu Kürdistan'ın Maku şehrinde kendi bireysel karar ve inisiyatifiyle Ronahi Serhat arkadaş misilleme amaçlı intihar eylemi gerçekleştirmiştir. Kendi inisiyatifiyle gerçekleşen bu eylemsel çıkış, halkımız ve özgürlük mücadelesinin kadroları tarafından Agit arkadaşın idamının sıradan karşılanmayacağını göstermektedir. Biz hareket olarak ne İran devletinin Kürdistan özgürlük militanlarının idamını, ne de İran devletine karşı intihar eylemlerinin gerçekleşmesini istemiyor ve İran devletinin bu yanlış düşmanlık politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz. Vazgeçmemesi halinde doğacak sonuçlardan kendisinin sorumlu olacağını belirtmek istiyoruz. Akil adamlar komisyonu KCK yazılı açıklamasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından gündeme getirilen akil adamlar komisyonunu hatırlatarak şöyle dedi: 'Önderliğimiz 'tıkanıklığın aşılması için hemen bir akil adamlar komisyonu kurulmalıdır' önerisinde bulunmuştur. Yine bu mesajında önümüzdeki iki ay içerisinde yapılacak girişimlerle bazı adımların atılmasına yol açılırsa halklarımıza barış içinde demokratik bir Türkiye’nin hediye edilebileceğini vurgulayarak, Türkiye’deki barış ve demokrasiden yana olan kesimleri göreve çağırmıştır. Hareketimiz Önderliğimizin bu önerisi çerçevesinde çaba harcamakta, 1 Aralık 2007 tarihinde yayınladığı demokratik çözüm deklarasyonuyla da sürecin ilerletilmesi için çalışma içinde bulunmaktadır. Kürt gençliği sessiz kalmayacak Ancak Medya Savunma Alanlarına yönelik hava operasyonu, yaşanan can kaybı, Kuzey Kürdistan'da gerillaya, halka ve demokratik kurumlara yönelik hukuksuzluk, baskı ve tutuklamalara, Önderliğimiz üzerinde ağırlaşan tecride karşı, halkımız bir infial durumunu yaşamaktadır. Bu durumdan kaynaklı olarak çeşitli grupların protesto amaçlı, haklı eylemsel çıkışları olabilmektedir. Bazıları amacını aşsa da bundan halkımıza karşı saldırılarını aralıksız sürdüren güçler sorumludur. Çağın en gelişmiş tekniğine dayanarak gelişen saldırılar karşısında Kürt gençliğinin ve yurtsever Kürt halkının sessiz kalmayacağı bilinen bir durumdur. Görülüyor ki, Kürt halkının ve gençliğinin gelişen öfkesini kontrollü eylemler biçiminde organize etmenin güçlükleri vardır. Devlet terörünün bu türden uygulanması karşısında halkın öfkesinin önüne geçmenin zor olduğu bilinmelidir. Ama tüm bunlara rağmen hareketimiz Önderliğimizin önerisinin pratikleşmesi için gerekli girişimlerde bulunmakta ve bu çabalarını sürdürerek, sürecin yumuşaması ve bazı adımların atılması için üstüne düşen sorumlulukların gereğini yerine getirmeye çalışmaktadır. Erdoğan ikiyüzlü Gerçek böyle olmasına rağmen başta Türk basını olmak üzere, AKP hükümeti, Türk Genel Kurmayı ve Deniz Baykal konuyu tamamen çarpıtma, olay üzerinden siyaset yapma yöntemine başvurarak, hareketimizi suçlamışlardır. Daha bir yıl önce Amed sokaklarında çocukların ve kadınların katledilmesi için açık açık talimat veren Başbakan Erdoğan'ın birdenbire halkımızın hamisi kesilmesi namertlikten ve ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. 12 Eylül 2006'da Koşuyolu Parkında Kürt çocuklarını katleden canileri açığa çıkarmayıp, onlara kol-kanat geren Başbakan ve Genelkurmayın bu olayı kullanarak, sergiledikleri duruş timsahın gözyaşı dökmesinden başka bir şey değildir. Kürdistan halkının evlatlarını katletmek için okyanuslar ötesine giderek, Türkiye'yi peşkeş çeken, halkımızın en asgari taleplerine şiddetle cevap veren, Kürt halkının iradesi karşısında büyük bir tahammülsüzlük gösteren bu unsurların ne kadar acımasız ve katliamcı olduklarını halkımız çok iyi bilmektedir. Gerçekleşen bu vb. olaylardan, Önderliğimizin ve hareketimizin her türlü çözüm önerisini görmezden gelerek, şiddet yöntemiyle halkımızın özgürlük dinamiklerini yok etmek isteyen AKP hükümeti ve Türk Genelkurmayı sorumludur. Bu sorumluluğu yaşanan sivil kayıpların kanları üzerinden siyaset yaparak, üzerini kapatmaya çalışsalar da, bu boş ve beyhude bir çabadır. Barış ve çözüm değil, şiddette ısrar edenlerin tarih karşısında yaşanan bu olayların tek sorumlusu oldukları açık bir gerçektir. Demokratik kamuoyu ve halkımız çok iyi biliyor ki hareketimiz hiçbir zaman sivillerin zarar göreceği eylemleri yapmamakta ve onaylamamaktadır. Bizim mücadelemiz doğru, meşru ve haklı bir mücadeledir. Yürüttüğümüz savaş meşru bir savunma savaşıdır. Hiç kimse bizi bu mücadele çizgisinin dışına çıkaramaz ve hiç kimse hareketimizin haklı, özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesini terörizmle suçlayarak, toplumsal gerçeğini göz ardı edemez.' ANF