Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Beyaz Saray Sözcüsü Dana Perino'nun 'Bush, PKK'ye siyasi çözüm istiyor' sözlerine cevap vererek 'PKK konusunda politik çözüm söz konusu olamaz' dedi. Washington'da bulunan Abdullah Gül, 'Woodrow Wilson International Center for Scholars' adlı düşünce kuruluşunda bir konuşma yaptı. Konuşmasında Gül, 'Nasıl El Kaide'nin dışarıdan saldırılarına karşı buna bir politik çözüm bulalım' demek mümkün değilse, PKK konusunda da böyle bir şey söz konusu olamaz' dedi. Gazetecilerin PKK'ye yönelik operasyonları konusunda sorularını yanıtlayan Gül, 'Irak'ın kuzeyindeki bazı bölgelerden Türkiye'ye saldırı yapıyor. Karşılaştığımız durum bu. Bu kamplardan ve başka bir ülkeden gerek Türkiye'ye, gerek sivillere, gerek güvenlik güçlerine sivillere karşı saldırı olacak. Şimdi böyle bir konuda herhangi bir politik sözüm söz konusu olabilir mi? Nasıl El Kaide'nin dışarıdan saldırılarına karşı 'buna bir politik çözüm bulalım' demek mümkün değilse, böyle bir şey sözkonusu olamaz' diye konuştu. Türkiye'nin kendi içinde birçok problemi olduğunu söyleyen Gül, 'terörle mücadele ederken bir taraftan tabi ki silahıyla gelene, silahlı mücadele, ama diğer taraftan, ekonomik, sosyal Türkiye'nin her yöresini kalkındırmak için, büyük çabalarımız var. Bunu Türkiye'de de ilan ediyoruz ve yıllardır da yapıyoruz. Bunu ayrı bir kontekste söylemek isterim burda' dedi. Gül, Türkiye'nin Kerkük sorunu ve burada yapılması planlanan referanduma bakışının ne olduğu yönündeki soruya ise Irak'ın tüm sorunlarının Türkiye'yi yakından ilgilendirdiğini belirterek, Kerkük'ün potansiyel önemli bir problem olarak görüldüğünü kaydetti. Gül, 'Irak, Ortadoğu'nun küçük bir modeli. Kerkük de Irak'ın küçük bir modeli. Gruplar arasında anlaşma sağlanmadan referandum yapılırsa etnik çatışmalar başlayabilir. Kerkük'ün statüsü, Birleşmiş Milletler tarafından belirlendikten sonra referandum yapılmalı' dedi. WASHİNGTON - ANF
Washington Post gazetesi ve UPI ajansına göre, Amerikan Başkanı George Bush, dün Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile gerçekleştirdiği görüşmede PKK ve Kürt sorununa ilişkin geniş siyasi çözüm için girişim istedi. ABD ve Türkiye'nin son bir aydır PKK'ye karşı işbirliğini arttırdığı ve Washington yönetiminin PKK'nin Güney Kürdistan'daki üstlerine ilişkin Türkiye'ye genişletilmiş istihbarat sağladığını hatırlatan Washington Post gazetesi Bush'un dünkü görüşmede Gül'den geniş bir siyasi çözüm için girişimde bulunmasını istediğini belirtti. Washington post 'Bush, dün Türkiye'den ihtilaflı bölgede ekonomik gelişmeyi artırmasını ve bölge için geniş bir siyasi çözüme yönelik girişim yapılmasını istedi' diye yazdı. İkili görüşmede İran, Irak ve terörizm konularının ele alındığını yazan gazete görüşmede ABD'nin Irak işgali ve Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nin Ermeni Soykırımı'na ilişkin kararı ile gerginleşen ilişkileri güçlendirmeyi amaçladığını belirtti. United Press İnternational (UPI) ise Bush'un Gül'e 'Türkiye'nin güneydoğusu ile Irak'taki Kürt terörizminin sadece askeri yöntemlerle yenilemeyeceğini' söylediğini yazdı. Haberde, Bush yönetiminden ismi açıklanmayan bir yetkilinin Bush ile Gül'ün PKK konusunda 'uzun bir tartışma' yaptıklarını ve 'soruna çözüm için birçok değişik çözümleri' ele aldıklarını söylediğine yer verildi. Aynı yetkili 'görüşme, PKK sorununa geniş çözüm bulma çerçevesindeydi ki bu sadece askeri eylem anlamına gelmiyor, aynı zamanda siyasal eylem, Türkiye içinde güneydoğu'da ekonomik, siyasi ve sosyal kalkınmayı içeriyor' dedi. WASHİNGTON-ANF
Haydar UC / 03.01.08 Kürt Ulusunun parçalı hali, bağımsız bir devlet olarak örgütlenememiş olması, bölgesel hatta uluslararası bir sorun olarak varlığını devam ettiriyor. Kürt Sorunu söylendiği gibi bir Ortadoğu Sorunudur, dolayısıyla da Uluslararası bir sorundur. Bu nedenle İsmail Beşikçi, haklı olarak „Uluslar arası Sömürge “ olarak tanımlıyordu Kürdistanı. Kürt Ulusunun parçalı hali, bağımsı Kürdistanın ilk parçalanmışlığı “Kasr-ı Şirin Antlaşması”na dayanır. Farslar (İranlılar) ile Osmanlılar arasında yapılan paylaşımda Kürdistan ikiye bölünür. Daha sonra Irak ve Suriye devletlerinin kurulmasıyla resmen dört parçaya bölünerek ( İran, Türkiye, Suriye ve Irak) bu sömürgeci ülkeler tarafından paylaşılır. Bu süreç aynı zamanda sömürgeci ülkelerin asimilasyon, baskı-şiddet ve katliamlarının da başlangıcıdır. Eşi görülmemiş yağma, talan ve katliamlara maruz kalan Kürtler, bu haksız ve sömürgeci zulme boyun eğmemis, direnmiş ve sık sık isyan etmişlerdir. Kürtlerin bu haklı direnişleri her defasında kanla bastırılarak, on binlerce insan katledilmişdir. Kürtlerin haklı, demokratik ve insani hakları söz konusu olduğunda başta sömürgeci devletler olmak üzere bütün dünya kör ve sağır olmuştur, Kürtlerin çığlığı/feryadı görmemezlikten, duymamazlıktan gelinmiş ve hep Kürtler suçlanmıştır. Kürdistan tarihinin en yakın isyanlarından olan 1937-38 Dersim`de on binlerce insan katledilmiş, Seyıd Rıza ve arkadaşları idam edilmiş, geri kalanlar ise batı illerine sürgüne yollanmışlardır. Peki bunca zulüm ve zorbalık neden Kürtlere reva görülmüştür? Kürtler kimin toprağını, yurdunu işgal etmiştir? Farsların mı, Arapların mı, Türklerin mi? Hiç birinin!.. Kürtler, Mezopotamya denilen coğrafyanın en eski/yerleşik halklarındandır. Yani yaşadıkları toprakların gerçek sahipleridir. Kürtlerin yaşadığı coğrafya, zengin petrol yataklarına sahip olduğu için sömürgeci güçlerin ve emperyalistlerin hep ilgi odağı haline gelmiştir. Tarihte Kürtlerin yaşadığı dramı yaşamış, milyonlarca nüfusa sahip olmasına rağmen devletleşememiş başka bir ulus-halk yoktur. Yüz binlerle ifade edilen halklar devlet kurarken Kürtler neden devletleşemediler? Sömürgeci ülkeler, devlet olmanın olanaklarını kullanarak, uluslararası arenada kurdukları ilişkiler sayesinde Kürtleri hep karışıklık çıkaran, “dış güçlerin kışkırtması” ile isyan çıkaran, “şiddet yanlısı, dağlı, vahşi insanlar” olarak lanse ettiler. Buna karşın dağınık, örgütsüz ve zayıf durumda olan Kürtler, seslerini duyuramadılar. Sömürgeci güçlerle sıkı işbirliği içindeki emperyalist güçler de Kürtlerin bu durumda kalmasına göz yumdular. Çünkü dünya politikası çıkar ilişkileri üzerinde şekilleniyor. Bu kural dün olduğu gibi bu gün de böyledir. 1946 yılında Sovyetler Birliği İrani isgal edince Kürtler, Doğu Kürdistanın Mahabad şehrinde Mahabad Kürt Cumhuriyetini ilan ettiler. Ancak bu da iki ay gibi kısa bir süre yaşayabildi. Çünkü Sovyetler Birligi geri çekilerek, Kürtleri yüzüstü bıraktı. İran Ordusu saldırarak başta Kadı Muhammed olmak üzere bir çok yöneticisini idam etti ve oluşumu dağıttı. Genel Kurmay Başkanlığına seçilen Molla Mustafa Barzani beş yüz Peşmergeyle günlerce çatışarak Sovyetlere sığındı. Bir kaç yıl orada kalan Barzani daha sonra tekrar Kürdistana dönerek mücadeleye devam etti. Mücadelenin hiç kesintiye uğramadan devam ettiği bölge Güney Kürdistandır. Bu gün Federe Kürdistan Bölgesi olarak varlığını devam ettirmesi (ABD Emperyalizminin konjokturel olarak desteginin yaninda) esasen bu geçmiş mücadelenin ürünüdür. Kürtlerin işgale, zulme ve zorbalığa karşı verdikleri mücadele tamamiyle meşru bir mücadeleydi/mücadeledir. Dün de meşruydu bu gün de meşrudur. Ulusal demokratik ve kimlik mücadelesi her halkın, her ulusun olduğu gibi Kürtlerin de en temel insani hakkıdır. Bu hakkı istediği biçimde kullanmak sadece Kürtlere aittir. Ulusu isgal edilmiş bir halkın, işgalcilere karşı isyan etmesi meşrudur. Filistinlilerin İsrail siyonizmine, Vietnamlıların, Iraklıların ABD emperyalizmine karşı mücadelelerinin haksız olduğunu kim söyleyebilir. Bu gün dünyanın en son teknolojisini kullanarak Kürtlere bomba yağdıranlara karşı her türlü mücadele yöntemini kullanmak neden meşru olmasın ki? Her türlü şiddeti Kürtlere uygulayanlar, Kürtlerin toprağını işgal edenler diyorlar ki; “biz sizi istediğimiz gibi döveriz, dilinizi, kimliğinizi yasaklarız, köylerinizi, ormanlarınızı yakarız ama siz sesinizi çıkarmayacaksınız. Biz kardeşiz, bu ülke hepimizindir. Ama burası Türkiyedir ve burada yaşayan herkeste Türktür. Kabul etmeyenler burayı terk etsinler, yoksa bizde Osmanlı dümeni çok, veririz bir çocuğun eline silahı sizi tek tek öldürürüz. Askerimizi polisimizi, kontralarımızı yollar sizleri gözaltına alır öldürürüz, sonra bizim haberimiz yok vallaha biz yapmadık deriz. Ya da sizi kurşuna dizeriz ve deriz ki bunlar bize ateş etti çatışma çıktı bunlar vuruldu. Ve Diyanetten de dinimize uygun fetva çıkartırız, bunların cenaze namazı kılınmaz, bunlar PKK`lidir, teröristtir deriz. Dünya kime inanır? “ Gerçekten şiddetin gerçek nedenini mi öğrenmek istiyoruz? Öyleyse; Tarihten bugüne katledilmiş on binlerce Kürdü, darağaçlarında sallandırılmış ve sonra cesetleri yakılarak mezarları belirsiz Kürdistan liderlerini, yakılmış yıkılmış köyleri, tahrip edilmiş/edilen Kürdistan coğrafyasını, gözaltında, işkencehanelerde, dağ başlarında katledilmişlerin yetim kalmış çocuklarını, ırzına geçilmiş, fuhuşa sürüklenmiş kürt kadınlarını, yarını karartılmış yoksulluğa terk edilmiş, tinerciliğe, hırsızlığa mahkum edilmiş gençleri, köyleri yakılmış, batı şehirlerinin metropollerine sürülmüş binlerce kürdün varoşlarda yaşam savaşı vermelerini, her olayda potansiyel suçlu olarak gözaltına alınmalarını ve televizyonlarda katledilmiş gerilla cesetlerini, öldürülmüş gerillaların kesilmiş kulak, parmak ve kesik başlarını vs vs...... Bütün bunlara maruz kalmış bir halkın evlatlarına neden şiddete başvuruyorsunuz demek ne anlama gelir ve kime hizmet eder? Açıktır ki egemene. Bütün bu zulmü uygulayan sömürgeciler diyorlar ki “legal alanda meşru mücadele alanlarını seçin, gelin demokratik zeminde mücadele verin”. İyide bu güne kadar yaptıklarınız ortada, DEP milletvekillerini yaka paça hapse atmadınız mı? Düğünlerde Kürtçe türkü söyleyenleri karakollarda süründürmediniz mi? Kürtçe-Türkçe yayın yapan gazeteleri, dergileri, yayınevlerini bombalamadınız mı? Yazarlara, çalışanlarına binlerce yıllık cezalar vermediniz mi? Gazetede çalışan muhabirleri göz altına alıp katletmediniz mi? Peki, hangi demokratik alandan bahsediyorsunuz? Kürtler, tarihte bu güne kadar 28 kez isyan ettiler. PKK 29. Kürt isyanıdır. PKK`yi doğuran sebepler yukarıda sıraladığımız baskıcı, sömürgeci faşist politikalardır. Şiddet, Kürtlere bırakılmış tek seçenektir. Bütün insani demokratik hakları tanınmış bir toplumda, ortamda aklı başında hiç kimse şiddete başvurmaz. “Savaş kürt sorununun çözümünün önündeki tek engeldir” diyerek kimi Kürt çevrelerini kandıran ve bu yalanlara inanarak mızmızlanan kimi demokrat, kürt çevrelerinin unuttuğu bir şey var; eğer 12 eylül sonrası ortaya çıkan silahlı Kürt direnişi olmasaydı hiç kimse Kürtten ve Kürdistandan bahsetmeyecekti. Güney Kürdistandaki oluşumun tarihine bakılırsa bu gün gelinen aşamayı hazırlayan, örgütlü kalmalarının yanında sürekli olarak silahlı direnişi devam ettirmeleridir. Silahlı direnişin hiç kesintiye uğramadan devam ettiren Kürdistan parçası Güneydir. Bu gün konjoktürel olarak ABD`nin desteğinin önemli bir payı olsa da aslolan Kürtlerin örgütlü gücüdür. Sonuç olarak, dünya eski dünya, gün eski gün değildir, Kürt eski kürt değildir. Kürt dediğiniz artık dağda yaşayan dünyadan bihaber Heso, Huso ve Memo değil; onlar şimdi mühendistir, avukattır, yazardır, gazetecidir, pilottur, profesördür, Avrupa Parlamentosunda milletvekilidir, işadamıdır, diplomattır, Kürdistan Bölge Başkanıdır, müzisyendir, ressamdır, şairdir, gerilladır, yirmi yıllık gerilla komutanıdır ve dünyanın her tarafına yayılmış basın-yayın, tv ve bilgi ağıdır!... Kürt ve Kürdistan bilinci dünyanın her tarafındaki Kürdün beynine ve bilincine kazınmıştır. Hiç bir sömürgeci zorbalık bunu söküp atamaz. Bütün dünya halkları gibi Kürtlerinde kendi egemeni oldukları, hep birlikte ürettikleri, hep birlikte tükettikleri ve kendi kendilerini yönettikleri , bütün halklarla kardeşce, eşit koşullarda yaşadıkları bir Kürdistanda/dünyada yaşamaları hakkı vardır. Hiç kimse bu hakkı engelleyemez. Aşağıda bu güne kadar yaşanmış Kürt İsyanlarının önemli bir bölümünün dökümünü bulacaksınız. OSMANLI DÖNEMİNDEKİ İSYANLAR: Babanzade Abdurrahman Paşa isyanı (1806- Musul) Babanzade Ahmet Paşa isyanı (1812 – Musul) Zaza’ların isyanı (1820) Yezidilerin isyanı (1830- Hakkari) Şerefhan isyanı (1831- Bitlis) Bedirhan isyanı (1835- Botan) Garzan isyanı (1839- Diyarbakır) Ubeydullah İsyanı (1881- Hakkari) Bedirhan Osman Paşa ve kardeşi Hüseyin Paşa isyanı (1872-Mardin-Cizre) Bedirhan Emin Ali isyanı (1889- Erzincan) Bedirhaniler ve Halil Rema isyanı (1912-Mardin) Şeyh Selim Şehabettin ve Ali isyanı (1912- Bitlis) Koşgari isyanı (1920- Koşgiri) CUMHURİYET DÖNEMİ AYAKLANMALARI: Nasturi isyanı (1924- Hakkari) Jilyan isyanı (1926- Siirt) Şeyh Sait isyanı (1925- Bingöl-Muş-Diyarbakır) Seit Taha ve Seit Abdullah isyanı (1925-Şemdinli) Reşkotan ve Reman isyanı (1925- Diyarbakır) Eruh’lu Yakup Ağa ve oğulları (1926-Pervani) Güyan isyanı (1926-Siirt) Haco isyanı (1926- Nusaybin) I. Ağrı isyanı (1926) Koçuşağı isyanı (1926- Silvan) Hakkari- Beytüşşebab isyanı (1926) Mutki isyanı (1927- Bitlis) II. Ağrı isyanı Biçar harekatı (1927- Silvan) Zilanlı Resul Ağa isyanı (1929- Eruh) Zeylan isyanı (1930- Van) Tutaklı Ali Can isyanı (1930- Tutak-Bulanık-Hınıs) Oramar isyanı (1930- Van) III. Ağrı harekatı (1930) Buban aşireti isyanı (1934- Bitlis) Abdurrahman isyanı (1935-Siirt) Abdulkuddüs isyanı (1935-Siirt) Sason isyanı (1935-Siirt) Dersim isyanı (1937-Tunceli) PKK (1984…………..)