Vatan Başbakan Tayyip Erdoğan, New York'ta yaptığı konuşmada PKK ile ilgili çok önemli bir bilgi verdi. Erdoğan, "PKK'nın elinde ağır silahlar var, tankı var topu var dedi. Başbakan şöyle devam etti: "Bize gelen istihbaratlara göre, Kuzey Irak'ta PKK kamplarında ağır silahlar var.PKK kamplarında top, tank ve buna benzer Amerika'ya ait maalesef ağır silahlar çıktı. Bunun yanında yakaladığımız PKK terör mensuplarının ellerinde silahlar çıktı, bunu Amerikalı yetkililer sonunda kabul ettiler” dedi. Erdoğan, Dış Politika Konseyi'nde bir konuşma yaptı ve soruları yanıtladı. Erdoğan, 'Türkiye'de ABD'ye sempati yüzde 9 oranında, ABD'ye düşmanlık sadece Irak'la mı ilgili? “ sorusuna şu yanıtı verdi: “Böyle bir kamuoyu araştırmasını biz yaptırmadık, ama ciddi bir aleyhtarlık olduğunu biliyorum. Bu aleyhtarlığın, yani ABD'ye aleyhtar olma konusunun önceliğini şu anda Irak konusu çekiyor, bunu söyleyebiliriz. Orta Doğu politikaları çekiyor diyebilirim, İsrail-Filistin noktasındaki gelişmeler, Irak'taki gelişmeler, bu işte önem arz ediyor. Çok çok önemlisi özellikle Irak'taki gelişmelerle bağlantılı olarak Türkiye'deki bölücü terör örgütü PKK'nın Kuzey Irak'ta konuşlanması. Hele son zamanlarda PKK terör örgütünün elinden irili ufaklı Amerika'ya ait silahların çıkması, Türkiye'de korkunç bir tepki meydana getirmiştir.” Seçimlerde bu konun partilerinin aleyhine kullanıldığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “PKK kamplarında top, tank ve buna benzer Amerika'ya ait maalesef ağır silahlar çıktı. Bunun yanında yakaladığımız PKK terör mensuplarının ellerinde silahlar çıktı, bunu Amerikalı yetkililer sonunda kabul ettiler. 'Evet' dediler. 'Bazıları işte bölgeler terk edilirken, oralarda kaldığı için onlara kaldı' dediler. 'Bazıları korsanlar, silah tüccarları vasıtasıyla bunlara ulaştırıldı' denildi. Bu tabii Türk halkı üzerinde çok çok olumsuz tesirler meydana getirdi ve bu noktayla ilgili de biz doğrusu hala o beklediğimiz tavrı göremedik, bu konuyu tüm yetkililere ifade ettik. İnşallah kısa bir süre sonra burada Başkan (ABD Başkanı Bush) ile de bir görüşmemiz olacak, daha geniş konuşacağız. Dışişleri Bakanıyla bu konuları görüştük, kendileri bu konuyla ilgili olarak gerekli hassasiyeti göstereceklerini bizlere ifade ettiler.” "SARKOZY İLE PARİS'TE GÖRÜŞECEĞİM”...
Mehmet Ali Küçük Tarih: 28 Eylül 2007 Cuma Büyük veya Genişletilmiş Ortadoğu Projesini bir şekilde duymayanınız yoktur. Sunumu, indeksi, bölümleri, dipnotları ve aneksleriyle okuyup üzerinde yorum yapabileceğiniz bir metni yoktur bu projenin. Herkes birşey söyler hakkında ve parayla satın alınmak için kendini öne atan birkaç Türk kalemşörü hariç, genelde herkes karşısında olduğunu ilan eder. Devlet adamları ise, ne olduklarını bilmeseler bile, ABD’yle ters düşmektense, arkasında, sağında - solunda, yanında; karşısında değil, civarında olduklarını söylerler. Günü gelir bakarsınız ki onlar da aslında ne olduğunu bilmiyorlarmış. Biz Kürdler, her ne ise bu proje, sezgisellikle kendimiz için çok hayati olduğunu anlar, bir ucundan bize bir faydası dokunacağını hisseder ama konu üzerine kafa yormamayı tercih ederiz. Oysa yavaş yavaş elle tutulur bir devlet gücüne sahip oluyorken en çok bizim bu konular üzerine düşünce üretmemiz, olan biteni anlamaya çalışmamız gerekir. O kadar da irademiz dışında cereyan etmemektedir olan bitenler. Alıştığımız veya alıştırıldığımız şekliyle “BOP” diyerek devam edelim; sınırları, Kuzey Afrika’nın her iki sahilinden Afgan steplerine kadar uzanıyor. Bu ‘hat’a, Karadeniz’in kuzeyinden Yemen’e doğru inen ikinci bir hat çekerseniz çoğu yorumcunun üzerinde uzlaştığı BOP sınırlarını çizmiş oluyorsunuz. Bu sınırlar, Brzezinski’nin ‘Büyük Satranç Tahtası’nda sınırlarını çizdiği Avrasya hattıyla uyuşmamaktadır. Dolayısıyla, konuya girişi oryantalist Türkleri okuyarak yapanlar, BOP’u ve muhtemel hedeflerini anlamada Türklerin yaşadığı kafa karışıklıklarını da yaşamışlardır. Bırakınız Kissinger dünyasında yaşamaya devam etsinler. Bu bölgede yaşayanların, etraflarını nasıl algıladıklarına bağlı olarak, BOP’a farklı anlamlar yüklediklerini görüyoruz. Haşhaşi rüyalarından ayıkamayan enternasyonalist solcular ille de yerel ‘sömürgeciler’ tarafından ‘sömürülmek’ istediklerinden, konuyu emperyalizm olarak algılamaktalar. Öteki dünya ile bu dünyayı birbirinden ayırabilmekten aciz beyinler olan biteni bir Haçlı Seferi olarak betimliyorlar; sanki zamanında İslam ordusunun fethettiği topraklar değillermiş bu topraklar veya sanki İslam’dan önce ‘piç’miş gibi buralarda yaşayanlar.Yerel tiranlar, tahtlarını ve zenginliklerini, kendi becerilerine değil de, dünyaya 20. yy’da yaklaşık bugünkü biçimini veren Avrupalılara borçlu olduklarını bildiklerinden, dış güçle yani bu sefer ABD ile uzlaştıklarında tiranlıklarının devam edeceği sanısıyla, BOP’la ve sahibiyle uzlaşmayı deniyorlar. Onlara göre BOP, bir nevi I. Dünya Savaşı sonrası durumdur. Bunların hepsi de yanlış olsa gerek. 19. yy sömürgeciliğini az çok hepiniz bilirsiniz. Elinize bir siyasi dünya atlası alıp inceleyecek olursanız, garipseyerek farkedersiniz ki aslında hepimiz bir nevi Avrupalıyızmışız. Hemen tüm ülkelerin sınırlarının çizilişinde, bir Avrupalı devletin ordusunun, ya galip ya mağlup olarak rol oynadığını farkedersiniz. 20. yy’ın başı, dünyaya, Avrupa sınırlarının evrenselleşmesini bırakmıştı. Avrupa ideolojisi, sömürgeler için birbirleriyle savaşan Avrupalı güçlerin, keyiflerine göre Dünya’yı elde cetvel masa başında bölmeleri ideolojisi olarak kayıtlara geçti. Avrupa ideolojisinde yerel güçlerin hükmü sıfırdır. Gerek (Kürdistan’ı da kapsayan) Ortadoğu sınırları çizilirken, gerek Afrika veya gerekse de Okyanusya sınırları çizilirken yerel kültüre beş kuruşluk saygı gösterilmemiştir. Avrupa ideolojisi barbar ve yağmacı ideolojidir. Estetikten veya saygıdan yoksundur. Karanlık bir lekedir insanlık tarihinde Avrupalıların koloniyalist dönemi. Kürdistan’da, Endonezya’da, Şri Lanka’da, Keşmir’de, Bellucistan’da, Afgan steplerinde veya koskoca bir kıta olan Afrika’da sınır gerginliklerinden dolayı her gün devam eden çatışmaların, dökülen kanın ve telef olan hayatların tüm günahı Avrupalıların boynunadır. Tarih elbette bu dönem aşıldıktan sonra dönüp bir yargılamada bulunacaktır. Avrupalıların koloniyal dönemlerinin sonu, güneşlerinin batışı, önce göçmenlerin devleti ABD’nin kuruluş bildirgesi ve kurtuluş savaşıyla, sonra ve nihai darbe olaraksa Japon İmparatorluğu’nun Hindiçin’de (Vietnam) Avrupalılara karşı kazandığı zaferle kendini belli etmişti. Japonya, inşaatta kullandığı direklerin altında kaldı bir dönem ama Amerika, güçlü ideolojisiyle, Sovyetler sonrası dönemde tüm dünyaya kendi ideolojisini hakim kılmakla meşgul. Amerika Birleşik Devletleri ideolojisi olan güçlü bir federasyondur. Özgürlüklerdir bu ideolojinin günlük yaşamdaki ifadesi. Kısıtlanmamış özgürlük; sahtekar ve maskeler takan bir özgürlük değil. En basit manasından en geniş manasına ve hayatın her alanına hükmeden bir özgürlük. Özgür Romalılığın, köleleri de kapsayacak biçimde genişlemesine benzer bir şekilde her insanı kapsayacak biçimde genişletilmiş bir özgürlük. Siyasal ifadesi yerinden yönetimdir bu ideolojinin ama soyut ve her yöne çekilebilen anarşizan bir yerinden yönetim değil. Veya İsviçre gibi ırkçılıkla özgürlüğü aynı potada eritebilen sahte bir yerellik / özgürlükçülük denklemi de değil. Yerel yönetimlerin, aşağıdan yukarıya örgütlenirken, yukarıya tam bağlılıkları Amerikan sisteminin önemli bir karakteristiği. Örneğin Amerikan eyaletleri içişlerinde bağımsız değil özerktirler. ABD’nin dünya algısı ve tasarımı da yaklaşık böyle birşeydir. Amerika, yani Washington, hiçbir devlet ligine dahil olmaz, her devletle kendi ilişkilerini geliştirir. NATO örneğin, üye devletlerin bir askeri topluluğu olmaktan öte, diğer devletler için ABD ile aynı askeri kampta bulunuyor olmanın ifadesidir. Şimdilik bu kadar olsun. Fırsat geldikçe, süren ulusal ve uluslararası gelişmeler ekseninde bu konuya değineceğimizden, önsöz hükmünde not etmiş olalım. Mehmet Ali Küçük
Etiketler: america, kurdistan, turkey terror
Hasan Bildirici Tarih: 28 Eylül 2007 Cuma Üç parçalı Irak ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmada “sınır ötesi operasyon”, yani “sıcak takip”e yer verilmedi. Kürdistan yönetimi anlaşma öncesi tavrını net koydu: “Kürdistan sınırlarının ihlali anlamına gelen bir anlaşmayı kabul etmeyiz,” dedi. Türkiye çok bastırdı, günlerdir bastırıyor; fakat Kürdistan yönetimi, kendi topraklarının hakimi olduğunu gösterdi. Aslında Irak’ın değil, Kürdistan’nın ana gövdesini gasp etmiş Türkiye’nin bu anlaşmaya ihtiyacı vardı. Türkiye sadece PKK’den çekinmiyor, bağımsızlığa mutlak koşacak olan Güney Kürdistan’nın, eninde sonunda Kuzey Kürdistan ile birleşmesinden korkuyor. Bu anlaşma ile Türkiye inkarcı ve gaspçı varlığını garanti altına almış mı oldu? Şam, İran ve ardından Ankara’nın Kürt düşmanı rejimleri çökecek. Bunu iyi biliyorlar, bilmeseler de bunu hissediyorlar. Onun içinde rejimlerini tükenişe götürecek yolları şimdiden tıkamaya çalışıyorlar... Ancak Irak ile imzalanan anlaşma, hiçbir işlevi olmayan “PKK Koordinatörlük birimi”ne çok benziyor. Hatırlayın, Ralston, Başer ve Gül’den ibaret “PKK Koordinatör Kurumu” nasıl heyecan yaratmıştı. Hatta bazı Kürt şahsiyetleri, “Koordinatörlük kurumu oluşturuldu, PKK’nin işi bitiktir,” diyorlardı. Bu anlaşmanın “sınır ötesi operasyon” maddesini içermemesinin zaferi Kürdistan yönetimine aittir. Barzani liderliğindeki Kürt yönetimi, bu kararlılıkla, PKK’li kardeşlerini korumakla kalmamış, Güney Kürdistan sınırlarının Türk devletine kapalı olduğunu Türk muhataplarına açıkça imzalatmıştır. Türk devleti buna rağmen, bu anlaşmayı ihlal edip Güney Kürdistan’ı işgale kalkabilir mi? Üçüncü Dünya savaşını başlatma koşulu ile işgale kalkabilir evet. Sonra da Yemen türküsü söyler... Kürdistan’nın bir başka zaferi de, ABD Senatosunun Kürdistan’ı resmen tanıması ve Irak’ın üçe bölünmesini kabul etmesidir. Gerçi Beyaz Saray Irak’ın bölünme planını şimdilik reddetti ama Senatonun onayladığı bu planı geleceğin muhtemel Amerika Başkanı Hilary Clinton destekliyor. Zaten Hilary Clinton ne zamandır ABD birliklerinin Irak’tan çekilmesi gerektiğini söylüyor. Bush’tan sonra ABD başkanlığına Demokrat Parti adayı Clinton seçilirse, kendi deyimleriyle çok azı Güney Kürdistan’da kalacak olan ABD birlikleri tümden Irak’tan çekilecek. ABD çekilince birleşik Irak bitecek. Birleşik Irak bitince de, Birleşmiş Milletlere üç yeni devlet üye olacak... Şiiistan, Suniistan ve Kürdistan... Şiiistan’nın destekçisi çok, en başta İran... Suriye... Lübnan Hizbullahı... Suniistan’ın destekçisi de çok ... Bütün bir Arap devletleri... İslam’ın yetim çocuğu Kürtlerin İslam alemi ve devletleri içinde dostu yok, aksine tüm İslam devletleri Kürde düşman... Fars, Arap ve Türk’ün Kürt düşmanlığından dolayı, Güney Kürdistan’ı uzun bir süre daha ABD ve Batı koruyacak... Korumak zorundalar. Çünkü Ortadoğu da Kürtlerin yenilgisi ABD’nin yenilgisi anlamına gelir... Bir tartışmanın peşinen önünü kapatmak gerekiyor. Fars, Arap ve Türk İslam faşizmi Kürtlere düşman olduğu için Kürtler ABD ile müttefik halinde... ABD, Soğuk Savaş döneminin tüm kirli ilişkileriyle kilitlenmiş Suriye rejimi ile bir ölçüde İslam radikalizmin beyni olan İran rejimlerini çözmedikçe Ortadoğu’da tutunamaz ve kalıcı bir düzen kuramaz. ABD’nin Bush liderliğindeki savaş yönetimi bu nedenle Suriye ve İran rejimlerini hedef almış görünüyor. Bu iki rejimin de iç edilmiş birer Kürdistan'ı var... Nasıl ki doğanın bir diyalektiği varsa, savaşların ve hakimiyet kavgalarının da bir diyalektiği vardır. Bu diyalektik şunu söyler: Güçlüysen, bir numaraysan, sonuna kadar gitmek zorundasın... Yoksa erkenden yarı yolda kalır, kendi uygarlığının çöküntüsüne tanıklık edersin... ABD’nin durumu bu. Bir yönetimi dağıtır, arkadan gelen diğer yönetimi toparlar... Zafer çanları dört parçada Kürtler için çalıyor. Bunu abartmadan söylemek gerekiyor. Amca oğullarının evleri arasından geçirilmiş dandik sınırların acısını biz çektik. Zulmünü biz gördük... Ciğerleri ırk devletlerinin namlularıyla dağıtılmış acılı atalarının kanlı gömleklerinin asılı olduğu sınır boylarını çiğneyip geçecek olan geleceğin özgür Kürt nesilleri, oralarda piknik yapıp, özgürlük şarkıları söyleyecekler...
MAHMUT OSMAN: ‘’PKK KONUSUNDAKİ HERHANGİ BİR ANLAŞMA İÇİN FKB’NİN GÖRÜŞÜ ALINMALI ÇÜNKÜ OPERASYON KÜRDİSTAN TOPRAKLARINDA YAPILACAK’’ PNA-Kürdistan İttifak Listesi’nden Irak Parlemantosuna üye olan Dr.Mahmut Osman, Irak hükümeti ile Türk hükümeti arasında PKK’nin çıkarılmasına yönelik hiç bir anlaşmanın imzalanmadığını bildirdi. Irak Sesine konuşan Osman, ‘’Böyle bir anlaşmanın imzalanması Irak’ın egemenliğinin ihlali anlamına gelir. Irak’ın güvenliği ve egemenliğinin korunması gerekiyor. Irak anayasası, bu şekildeki anlaşmalara izin vermez. Eğer böyle bir anlaşma imzalanırsa bunun Kürdistan Bölgesi üzerinde olumsuz etkisi olur. Bunun için Kürdistan Bölgesi’nin görüşü alınmalı. Çünkü askeri operasyon Kürdistan topraklarında yapılacak.’’dedi. Osman, ‘’Eğer iki ülke arasında bir anlaşma imzalanırsa Kürdistan İttifakı kendi tepkisini gösterecektir. Çünkü Kürdistan İttifakı bu konuda askeri çözümden yana değildir.’’ Dedi. PKK’nin bir terör örgütü olarak tanınmasını reddeden Osman, ‘’PKK Türkiye’deki Kürdistani bir partidir ve Kürt halkının haklarını savunuyor’’ dedi. Türkiye’nin yüz yıla yakın bir süredir Türkiye’de Kürt halkına karşı sertlik siyaseti güttüğünü söyleyen Osman, ‘’Türkiye’nin kendi ülkesindeki Kürtlere karşı siyasetini değiştirmesi çağrısında bulunduğunu ’’ söyledi.