Hizbullah-Ergenekon ilişkisi, devlet ilişkisidir

Ergenekon iddianamesinde, devlet tarafından kurulan ve yıllarca Bölge'de terör estirenimage Hizbullah'ın Ergenekon'la ilişkili olduğu ve yıllarca Ergenekon tarafından yönlendirildiği belirtilirken, öte yandan Hizbullah ve Ergenekon'un 'devlet dışı birer terör örgütü' olduğu imajı yaratılıyor. Ancak Ümraniye bombalarının aynısının Şırnak'ta Hizbullah tarafından kullanıldığı ortaya çıktı. Yine Ergenekon-Hizbullah ilişkisi denilen ilişkiler, devlet-Hizbullah ilişkileri olarak defalarca itiraf edilmişti.

Hizbullah-Ergenekon ilişkisi Hizbullah-devlet ilişkisidir
Devlet tarafından kurulan ve yıllarca Bölge'de terör estiren Hizbullah Ergenekon iddianamesiyle birlikte bir kez daha gündeme oturdu. İddianamede Hizbullah'ın Ergenekon'la ilişkili olduğu ve yıllarca Ergenekon tarafından yönlendirildiği belirtilirken, öte yandan Hizbullah ve Ergenekon'un devlet dışı birer terör örgütü olduğu imajı yaratılıyor. Böylece iddianamede ileri sürülen Ergenekon'un 'devletin hiçbir kurumuyla ilişkisi olmayan bir terör örgütü' olduğu yönündeki manipülatif görüş, Hizbullah için de ileri sürülmüş oluyor. Ancak devlet yetkilileri defalarca Hizbullah'ın devlet tarafından kurulduğunu, PKK'ye karşı kullanıldığını ve faili meçhul cinayetler gerçekleştirildiği itiraf edilmişti. Öte yandan Hizbullah'ın 'devletle ilişkisi olmayan bir terör örgütü' gibi yansıtmaya çalışan iddianame, çelişkili gibi görünse de Hizbullah'ın orduyla ilişkilerini ve kuruluş biçimini ortaya koyan verileri de barındırıyor.
Ergenekon iddianamesinde gizli tanık 'Deniz' tarafından anlatılanlara göre, Diyarbakır Jandarma Komutanlığı'nda Hizbullah İlim ve Menzil gruplarına bağlı milatlanlara eğitim verildi. Doğu Perinçek'in çıkarttığı '2000'e Doğru' dergisinde çalışan Halit Güngen tarafından bu olay görüntülenmiş, ancak fotoğraflar yayınlanmadan Güngen öldürülmüş. Ayrıca Gizli tanık 'Ahmet', Hizbullah'ın lideri Hüseyin Velioğlu'nun 2 MİT görevlisi ile zaman zaman görüştüğünü belirtiyor. Bu arada en çarpıcı olan ise, iddianamede de Hizbullah'ın dönemin MİT Müsteşarı olan ve daha sonra Orgeneral rütbesine yükselen Teoman Koman tarafından ve Veli Küçük tarafından kurulduğunun kabul edilmesi. Ancak iddianamede yer verilen bu bilgilere rağmen, Savcılık, Hizbullah'ın bu ilişkilerinin 'devlet dışı olan' Ergenekon'la olan ilişkileri gibi gösteriyor. Bu da 'Ergenekon Diyarbakır Jandarma Komutanlığı'na hakimse o zaman devletin ta kendisidir, devlet dışı bir örgüt olamaz' yorumuna neden oluyor.
Bombalar aynı ve orduya ait

image

Diyarbakır DGM'de uzun süre görülen Hizbullah Ana Davası'nda, Hizbullahçılar devletle bağlantılarını kabul etmişti.

Öte yandan Ergenekon operasyonunun başlangıç noktasını oluşturan ve iddianamede en önemli deliller olarak kabul edilen Ümraniye'deki el bombalarıyla ilgili çarpıcı bilgiler ortaya çıktı. Radikal Gazetesi'nin haberine göre, Ümraniye'de ele geçirilen 27 el bombasıdan birinin 1999'da Şırnak'ta Hizbullah / İlim grubuna yönelik operasyonda bulunan altı el bombasıyla aynı kafileden olduğu ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Labaratuvarı Dairesi'ne bağlı Bomba Bilgi Merkezi'nin (BBM) Savcılığa verdiği bilgiye göre, Ümraniye'deki 27 el bombasından biri de, 'MKE MOD 45 KF 1-23 10 92' seri numaralıydı. Yani bombanın fünye numarası 'MKE MOD 45'ti ve Ekim 1992'de 23. kafilede üretilmişti. BBM'ye göre, Ümraniye'de bulunan bu bomba ile aynı kafile ve seri numaradan altı el bombası, Şırnak'ta 18 Mart 1999'da 'Hizbullah/İlim' grubuna yönelik operasyonda İhsan Tekin, İsmail Tekin ve Hacı Demir'in evlerindeki aramada ele geçirilmişti. Savcı Zekeriya Öz, bunun üzerine özel yetkili Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nden bilgi istedi. Gelen bilgiye göre, davaya bakan dönemin Diyarbakır 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) 2002'de üç şüpheli hakkında beraat kararı vermiş ve 30 Nisan 2002'de, 'ruhsatsız el bombası bulundurma' suçundan şüpheliler hakkında Şırnak Cumhuriyet Savcılığı'nda suç duyurusunda bulunmuştu. Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi, 2 Nisan 2008 tarihinde dosyayı karara bağlamış, şüphelilere 1670 YTL para cezası verilmişti. Bu cezalar da ertelenmişti. Üstelik Hizbullahçıların mahkemeye 'Bombaları terörden korunmak için edindik. Kimden aldığımızı söyleyemeyiz' ifadesi verdiği ortaya çıktı.


Şırnak bağlantısı Şırnak'taki bombalar ile Ergenekon bombaları arasındaki bağlantı, ayrıca Genelkurmay Başkanlığı tarafından da doğrulandı. Savcılık, Genelkurmay Başkanlığı'na 'Ergenekon sanıklarından herhangi bir eski askerin söz konusu tarihte Şırnak'ta görev yapıp yapmadığını sordu. Yanıtta, emekli Binbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk'ün 17 Ağustos 1997-11 Ağustos 1999'da Şırnak'ta görev yaptığı kaydedildi. Böylece Genelkurmay Başkanlığı, hem Hizbullah'ın orduyla bağlantısını, hem de Hizbullah ve Ergenekon'un silahlarının bizzat ordu tarafından karşılandığını da kabul etmiş oluyor.


Koman ve Küçük kurdu Savcılık bu kadar net olan bu bağlantılara rağmen Ergenekon ve Hizbullah ilişkisinin devlet dışı bir ilişki olduğunu ileri süre dursun, Hizbullah'ın devletle olan ilişkisi daha önce de kanıtlanmıştı. Ergenekon iddianamesinde Emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile birlikte Hizbullah'ı kurmakla suçlanan emekli Orgeneral Teoman Koman, örgüt üyeleri için 'PKK'ya karşı kendini koruyan dinî inançları kuvvetli vatandaşlar' ifadesini kullanmıştı. Hizbullah'ı bu sözlerle kollayan Koman, Küçük'ün Susurluk kazasıyla ilgili olarak ifade vermesini engelleyen kişidir.

 
Vali Vekili'nden itiraf Hizbullah'ın, dönemin en yetkili ve etkili paşalarınca kurulduğu, güvenlik güçlerince korunduğu ve ellerine silah verilerek suç işlemeye itildiği bilgisi yeni değil. Hizb-i Kontra'nın devlet eliyle beslenip bir canavar haline getirildiğinin itirafı, örgütün işlediği cinayetlerle adını 'Faili meçhul cinayetler kenti'ne çıkardığı Batman'dan gelmişti. 1994'te Batman'a giden TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu, Batman Emniyet Müdürü Öztürk Şimşek'ten brifing aldı. Toplantıya, Şimşek, Komisyon Başkanı ve dönemin DYP Kırıkkale Milletvekili Sadık Avundukoğlu, SHP Malatya Milletvekili Mustafa Yılmaz, RP Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata, CHP Kars Milletvekili Atilla Hun, raportörler Akman Akyürek ve Ömer Köse'nin yanı sıra Vali Vekili Mustafa Ali Örnek katıldı. Toplantıda Emniyet Müdürü Şimşek, Hizbullah'ın nerede örgütlendiğini, nerede taban bulduğunu, ideolojilerini ve cinayet işleme yöntemlerini uzun uzun anlattı. Bu sırada araya giren Komisyon üyeleri, herkesin neredeyse birbirini tanıdığı bir kentte işlenen yüzlerce cinayete rağmen faillerin yakalanmamasının düşündürücü olduğunu soruyor. Bunun üzerine Şimşek, şu itiraflarda bulunuyor: 'Ne yazık ki Hizbullahçılar, bir dönem askerden yardım gördüler. Buradaki bazı askeri birliklerde silahlı eğitim yaptılar, lojistik destek gördüler.' Şimşek'i, Vali Vekili Mustafa Ali Örnek, 'Evet. Maalesef öyle oldu' sözleriyle onaylıyor. Ardından Şimşek, yarım kalan anlatımını tamamlıyor: 'Bir ihbar aldık bu konuda. Araştırdık. Maalesef doğru çıktı. Hizbullahçılar, belli bir dönem ordudan yardım görmüşler.'

 
Güreş korudu Bu görüşmenin ardından TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk'a çıkan komisyon üyeleri, bir şikayette bulunuyor. Araştırmalar sırasında sık sık gündeme gelen Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın uygulamalarıyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'na yapılan iki başvurudan sonuç alamadıklarını belirtiyor. Cindoruk'un Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'le kurduğu irtibat sonrası Komisyon Başkanı Sadık Avundukoğlu, Batman'daki iddiaları sorma şansı buluyor. Güreş'le görüşen Avundukoğlu'nun anlatımları karşısında hiddetlenip 'Böyle bir şey olmaz. Kesinlikle doğru değildir' sözü üzerine Avundukoğlu, daha fazla ısrar etmeyip oradan ayrılıyor.


Çiller'den silah desteği
Güreş'le birlikte aynı konsepti hayata geçirmek için JİTEM'i büyüten, Bölge'de terör estiren, faili meçhul cinayetlere imza atan ve bunu çeşitli defalar dile getirmekten geri durmayan, uygulamalarıyla Susurluk olayında sürekli gündeme gelen dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in de Hizbullah'a desteği açığa çıkmıştı. Batman Vali Vekili ve Emniyet Müdürü'nün itiraflarının ardından göreve gelen Batman Valisi Salih Şarman, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'e gönderdiği mektupla Hizbullah'ın nasıl örgütlendiğini gözler önüne serdi. Mektubunda içinde korucu ve özel harekatçıların yer aldığı Karma Özel Harekat Birliği'nin kurulduğunu belirten Şarman, bunların ihtiyaçlarının giderilmesi için yüklü miktarda para istiyor. Gizli ödenekten Çiller'in onayıyla gönderilen paralarla alınan silahlar kayıplara karışınca olay yargıya intikal ediyor. Şarman yıllarca süren yargılama sonucu 2005 yılında mahkumiyet alırken, kayıp silahların çoğunluğunu takarof marka Rus yapımı silahlar oluşturuyordu. Batman'da Hizb-i Kontra'nın işlediği cinayetlerin yüzde 99'unun bu tip silahlarla işlenmesi, silahların buraya aktarıldığının da açık kanıtı oluyordu.


Kozakçıoğlu'ya göre 'normal'
Çiller-Güreş döneminde OHAL Bölge Valisi olan Hayri Kozakçıoğlu da, Mart 2007'de Zaman Gazetesi'ne Hizbullah-devlet ilişkisini açıklamıştı: 'JİTEM, MİT ve Emniyet'in Hizbullah'la o dönem istihbarat alışverişi yapması gayet doğal bir durum. Eğer Hizbullah, PKK'nin yerlerini tespit konusunda bir adım öndeyse, onlardan istihbarat alınmasında bir sorun yok.'


Taner doğrulamıştı
Aralık 2006'da Hizbullah'ın devletle olan ilişkileri MİT Müsteşarı Emre Taner tarafından da doğrulanmıştı. Taner, 'Hizbullah'ın bir dönem devlet tarafından kullanıldığını' söylemişti.

 
'Ersever Hizbullah'ı severdi'
JİTEM'in kurucusu Cem Ersever'in avukatı Emin Emir ise şunları söylemişti: 'Ersever bana, Velioğlu'ndan PKK'yla ilgili bilgiler aldığını anlattı. Hizbullah'ı seviyordu, sempatisi vardı. 'Bu arkadaşlar vasıtasıyla soruşturma yapsam, Güneydoğu'daki bazı cinayetlerin faillerini öğrenebilirim. Ama ölenler zaten PKK'lı. Özel bir gayret göstermeye gerek yok. Hizbullah, yapılması gerekeni yapıyor.'


Aygan'ın itirafları
JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan'ın ifadeleri de Hizbullah'ın devlet tarafından korunduğunu açık bir şekilde gözler önüne serdi. Aygan'ın itirafları şöyle: 'Binbaşı Cahit Aydın bizi Diyarbakır-Silvan'a bir Hizbullah faaliyetini araştırmaya gönderdi. Ben ve Kemal Ümlük gittik. Burası, Diyarbakır-Silvan yolu üzerinde bulunan Yolaç (Susê) köyü. Hatta şehitlikleri de var onların. Bir sorumluları da varmış. Onun hakkında bilgi almak için karakola gittik. Karakol bilgi vermeye çekindi. 'JİTEM Komutanı bizi gönderdi' dedik, yine 'yok' dendi. 'Silvan'a, filan adamların yanına gidin, filan tüpçü şudur, budur. Ya da 'Emniyet'e gidin bu konuda daha bilgili' dendi. Emniyet amiri mi, yoksa müdürü mü onun yanına gittik. 'Komutanımız bir rapor hazırlayacak yukarıya. Hizbullah konusunda bilgi istiyor, siz daha bilgilisiniz' dedik. O bize, 'Vallahi çocuklar, düşmanımın düşmanı benim dostumdur. Bunlar PKK ile mücadele ediyorlar. Onların üzerine gidilmesine karşıyım' dedi. Yani eli boş döndük. Görüştüğümüz kişi Silvan'da 1992-1994 yılları arasında görev yapıyordu. Bizi göreve gönderen komutan da o dönem görev yapıyordu.'


Kanıtlar imha edildi
Devletle sıkı fıkı olan Hizbullah'a yönelik 17 Ocak 2000'de operasyon düzenlendi. İstanbul Beykoz'daki bir villaya yapılan operasyonda Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu öldürüldü. Ancak bundan daha önemli olan, bu sırada Hizbullah'a ait birçok bilgisayarın Hard Disk'nin, CD ve kaset çözümlerinin yakılmasıydı. Daha sonra ABD'de kısmen çözümü yapılan bu cihazlardaki kayıtlarda Hizbullah-MİT-JİTEM bağlantıları ortaya çıkmıştı. Ancak asıl bağlantıları ele veren çözümleri ise yapılamadı. Operasyonda bu cihazların tahrip edilmesinin nedeninin de, Hizbullah'ın ordu ve JİTEM'le ilişkilerinin ortaya çıkmamasını sağlamak olduğu kaydediliyor.

AKP kapatılmadı

buyukanit_erdogan1 AKP kapatılmasına ilişkin Anayasa Mahkemesi'nde görülen dava karara bağlandı. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, tarafından yapılan açıklamada, AKP'nin kapatılmamasına karar verildi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nin istemiyle 14 Mart 2008 Cuma günü açtığı davayla ilgili 11 üyenin kararını düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı. Kılıç, AKP'nin kapatılmadığını duyurdu. 6 üyenin kapatılması, 4 üyenin hazine yardımının kesilmesi ve Haşim kılıç'ın kapatılmaması yönünde oy kullandığı karara göre, AKP'ye Hazine yardımının 1/2 oranında mahrum edilmesine karar verildi. ANKARA (DİHA)

'Ergenekon'un avukatı' Baykal'ın açıklamaları ve ITC saldırısı failleri gösteriyor

ergenekon_karikatur_hincesu Suçüstü yakalandılar

İstanbul Güngören'de ve Kerkük'te eşzamanlı gerçekleştirilen katliamların ardından Kürtler hedef gösterilmeye devam edilirken, 'Ergenekon'un avukatı' Deniz Baykal'ın açıklamaları ve ITC saldırısı gerçek failleri gösteriyor
'Saldırganları gizliyorlar'
Güngören katliamını engellemediği için sorumlu tutulan AKP hükümeti, gerçekleri açığa çıkarmak yerine Kürtleri hedef göstermeye devam ediyor. Erdoğan, olay günü yaptığı açıklamalarını dün de sürdürdü ve 'Köklerini kazıyacağız' dedi. Öte yandan Ergenekon'un avukatlığına soyunan CHP Lideri Deniz Baykal'ın olayla ilgili hiçbir netlik yokken PKK'yi hedef göstermesi, 'saldırganları gizleme' taktiği olarak yorumlandı.
KCK: Aynı odaklar
KCK tarafından yapılan açıklamada, PKK'nin sorumlu tutulmasına sert tepki gösterilerek, Baykal'ın bazı çevreleri korumak amacıyla PKK'yi işaret ettiğine dikkat çekildi. Saldırıyla Türk-Kürt çatışmasının geliştirilmek istendiği belirtilirken, Güngören ve Kerkük'teki saldırıların aynı odaklarca gerçekleştirildiği vurgulandı. KCK, demokrasiden yana olan tüm kesimleri duyarlı olmaya çağırdı.
:Erdoğan'a 'ihanet' uyarısı
Saldırıyı 'Çok derin bir provokasyona işaret ediyor' şeklinde yorumlayan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, halkların karşı karşıya getirilmek istendiğini söyledi. Erdoğan'ı eleştiren Türk, 'Dünyanın hiçbir yerinde terörün toplumsal tabanı yoktur, olamaz. Eğer geniş destekli bir toplumsal muhalefetten söz ediyorsanız, onun adı da terör olamaz. Böyle tanımlamak, halklara ihanettir. Türkiye halklarına ihanettir' dedi.
Erdoğan ve Baykal uzlaştı: Kürt-Türk çatışması
İstanbul Güngören'de gerçekleşen bombalı saldırılar, Ergenekon iddinamesi, AKP'ye açılan kapatma davası ve Bölge'de artan operasyonlar gündemini perdeledi. Saldırının kimler tarafından gerçekleştiği en çok tartışılan konuların başında geliyor. Başta Bölge kentleri olmak üzere Türkiye'de yaşanan birçok katliam ve cinayetin mahkemece kabul edilen iddianamede Ergenekon'u işaret etmesine rağmen, yine saldırının PKK'ye yüklenmeye çalışılması dikkat çekti. PKK yetkilileri, olayla ilgilerinin olmadığını açıkça belirtmelerine rağmen Vali Muammer Güler hedef göstermeye devam etti, Ergenekoncuların avukatı olan Deniz Baykal 'eylem' tetikçiliğine soyundu, 'Kürt-Türk çatışmasına çekilmesi tehlikeli olur' uyarılarını dinlemeyen Başbakan Erdoğan çağrılara ortak oldu. KCK, sivilleri hedef alan bombalı saldırıyı şiddetle kınadı, yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı diledi. KCK açıklamasında, Baykal'ın 'saldırıyı PKK yapmıştır' açıklamasıyla gerçek saldırganları gizlemeye çalıştığı belirtildi. KCK, 25 kişinin hayatını kaybettiği Kerkük ve Güngören saldırılarının aynı odakların işi olduğunu vurguladı.
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, 18 kişinin yaşamını yitirdiği, 100'ü aşkın kişinin de yaralandığı Göngören'de gerçekleşen bombalı saldırıları değerlendirdi. Fırat Haber Ajansı'nın (ANF) geçtiği açıklamada, saldırının karanlık odaklar tarafından gerçekleştirildiği belirtiliyor. Açıklamada, 'Kirli amaçlar uğruna masum sivilleri hedefleyen bu saldırıyı şiddetle kınıyor, bu saldırıda yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz' denildi. Saldırıyla hiçbir alakalarının olmadığı ifade edilen açıklamada, 'Hareketimiz hiçbir zaman doğrudan sıradan sivilleri hedeflememiştir. Bununla birlikte hareketimiz meşru müdafaa anlayışını aşan tüm şiddet biçimlerini reddetmekte, sonuçsuz şiddet ve terör olarak değerlendirmektedir' denildi. KCK, 'Saldırıyı PKK yapmıştır' diyenlere sert yanıt verdi. 'Hareketimizin töhmet altında bırakılması yanlış adres gösterme, hedef saptırma ve gerçekleri çarpıtma tutumundan başka bir şey değildir' denilen KCK açıklamasında, saldırıyı Kürt Özgürlük Hareketi'yle ilişkilendirmenin 'çirkince bir yaklaşım' olduğu vurgulandı.
Baykal saldırganları gizliyor
'Saldırıyı PKK yapmıştır' diyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın sert bir dille eleştirildiği açıklamada, 'Baykal'ın gerçek saldırganları gizlemeye çalışması oldukça manidardır. Deniz Baykal'ın saldırıyı Kürdistan Özgürlük Hareketi üzerine atması, bu bombalamayla ne yapılmak istendiğini çok net bir biçimde ortaya koymuştur. Bu durum Deniz Baykal'ın bazı çevreleri korumak istediği kuşkusunu ciddi bir biçimde gündeme getirmektedir' denildi. Açıklamada, saldırıyı gerçekleştirenlerin Ergenekon ve AKP'nin kapatılma davası çerçevesinde gelişen kriz ortamında gerginlik yaratmak ve ortamı karıştırmayı amaçladığı belirtildi. 'Bu eylemin Kürt Özgürlük Hareketi'ne yüklenmesi suretiyle bir Türk-Kürt çatışmasının zeminini geliştirmek istedikleri görülmektedir' denilen açıklamada, Baykal'ın açıklamarının da bu amaca hizmet ettiği vurgulandı. KCK, devlet içinde örgütlenen karanlık çete odaklarına karşı demokrasiden yana olan tüm kesimleri duyarlı olmaya ve mücadele etmeye çağırdı.

  
Saldırılar aynı odakların işi
Güngören saldırısından sonra gerçekleşen 25 kişinin yaşamını yitirdiği, 180 kişinin de yaralandığı Kerkük'teki bombalı saldırıya da değinilen KCK açıklamasında, 'İstanbul Güngören ve Kerkük'te yapılan saldırının birbirinden kopuk olmadığı, aynı odaklar tarafından planlanıp uygulandığı açık ortadadır' denildi. 'Her iki saldırının en temel amaçlarından birisi Kürt halkına karşı kapsamlı bir katliam sürecinin zeminini hazırlamak olduğu açıktır' denilen açıklamada, şunlar vurgulandı: 'Halkımıza karşı geliştirilen bu tür terörist saldırılarla halkımızın özgürlük davasını geriletmeleri mümkün değildir. Herkes bilmeli ki, Kerkük yalnız değildir ve Kürt halkı büyük bir kahramanlıkla Kerkük davası dahil, tüm Kürdistan'da yürüttüğü özgürlük mücadelesini başarıya taşımanın güç ve kudretine sahiptir.' ALTERNATİF
image Türk: Erdoğan halklara ihanet ediyor

Kerkük'te İran, Türkiye, Suudia Arabistan'ın anti-Kürt ittifakı ve ITC parmağı

iran turkey

Kerkük'te ITC parmağı
Federal Irak'a komşu ülkelerin ilhak etmek istedikleri Kerkük'te 28 Temmuz'da Kürtlerin yerel seçim yasasını protesto mitinginde gerçekleşen katliamın ayrıntılarında ITC'nin taşeronluğunun ortaya çıktığı açıklandı. Irak Türkmen Cephesi'nin (ITC) intihar saldırı öncesi toplantı düzenlediği, talimatın 'yukarıdan' geldiği ifadesi bulunduğu kaydedildi. Emniyet ITC'nin halka ateş açması yönünde talimat verdiğini de duyururken, vahşeti yaşayan Kerküklülere destek için dün 1 milyona yakın kişi alanlara çıktı. Birlik için acil ulusal konferans toplanması çağrısı yapıldı.
Kerkük'e el koymak için İran, Türkiye, Suudia Arabistan'ın kullandığı JİTEM, Savama, Muhaberat, El Kaide gibi İslamcı partiler; çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden Şengal, Musul, Tuzhurmatu'da yüzlerce can alan dehşet verici bombalı saldırılarına 28 Temmuz'da yeni bir halka eklemişti. Kerkük'teki Kürt gerçekliğini hiçe sayan yerel seçimler yasasının 24. maddesi Kürdistan İttifakı milletvekillerinin boykotuna rağmen gizli oturumda çıkarak Federal Irak Parlamentosu'nun tutumunu protesto için Kerkük'te yürüyen onbinlere yönelik intihar saldırısı 25 can aldı. 180 kadar kişinin yaralandığı olayda Türkiye destekli Irak Türkmen Cephesi'nin parmağı olduğu kaydedildi.

itc tsk turkiye abdullah gul sadettin ergec_thumb


Kerkük İl Emniyet Müdürü Helo Necat, PNA'ya yaptığı açıklamada saldırı ardından yaptıkları araştırmada, ITC'ye bağlı silahlı kişilerin patlama sırasında halka açıkça ateş açtığını belirtti. Emniyet Müdürü Necat'ın verdiği bilgiye göre, güvenlik ekiplerinin olaylar sırasında yaralanan Ziya Sıdkı adında ITC büro koruması ile hastanede görüştüklerini ve Sıdkı'nın gösteri sırasında meydana gelebilecek herhangi bir saldırı ve patlamada, halka ateş açılması yönünde 'yukarıdan' kendilerine talimat verildiğini belirtti.
Saldırı öncesi ITC'de toplantı Irak Türkmen Cephesi büro korumasının verdiği bilgileri açıklayan Emniyet Müdürü Necat, Kerkük'te olay öncesi ITC bürosunda yapılan gösteriye ilişkin bir toplantının düzenlendiğini ve bu toplantıda 'İmad' adındaki büro sorumlusunun bütün silahlı korumalara 'yapılacak gösteri sırasında meydana gelebilecek herhangi bir saldırı ve patlamada bunu fırsat bilerek halka ateş açın' talimatı verdiğini kaydetti. Kerkük'teki katliamla ilgili şuana kadar gözaltına alınan olmadığını söyleyen Necat, ITC üyesi Ziya Sıdkı'nın itiraflarını televizyonlarda yayınlayacaklarını aktardı. Federal Kürdistan Bölge Parlemantosu saldırıyı yazılı açıklamayla kınadı. Açıklamada, Kekük hakının Irak Parlemantosu tarafından yasal olmyan bir şekilde çıkarılan yerel seçimler yasasına karşı hoşnutsuzluğunu barışçıl ve medeni bir şekilde ifade etmek için bir gösteri düzenlediği belirtildi. Açıklamda, kentte karışıklık yaratmak için sivil halka ateş açıldı ifade edildi. Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başkanlığı açıklamasında da gösterilerin sorunların çözümünü istemeyen taraflarca sabote edildiğini ve sivil halk gösterisine karşı bombalı saldırı düzenlendiği kaydedilerek saldırıyı kınandı. Açıklamada sorunların çözümü için Irak Daimi Anayasasında bulunan 140. maddenin uygulanması istendi.image
Hewlêr 'kalbi' için ayakta Irak Parlamentosunda gizli bir şekilde kabul edilen yerel seçim yasasını protesto etmek için Hewler'de büyük bir gösteri düzenlendi. Dün sabah 09:30'da başlayan prortesto gösterisine Hewlêr'deki siyasi partiler, sendikalar, öğrenci gruplarının da olduğu oluşumlar katıldı. Kürdistan Bölge Parlamentosu'na kadar yürüyen Kürt, Keldani, Asuri, Türkmen ve diğer oluşumlar 140. maddenin uygulanması için İngilizce, Arapça gibi dillerde de pankartlar taşıdı, benzer içerikli sloganlar attı. Göstericiler, Şehit Saad Salonu yakınındaki anayoldan protesto gösterisine başlayarak Kürdistan Parlamentosu önünde toplandı. Bayrakların dalgalandırıldığı gösteride özellikle Irak Parlamento Başkanı Mahmud Meşhedani'ye tepki gösterildi. PNA'nın haberine göre 1 milyona yakın olan göstericiler sürekli 'Kerkük Kürdistan'ın kalbidir', 'Kürdüz Kerküksüz olmaz', '140. maddeye evet, 24. maddeye hayır', '140. madde olduğu gibi uygulanmalı' sloganları attı.
'Baasçılar ortaya çıktı' Göstericiler parlamento önünde Kürdistan Parlamento Başkanı Dr. Kemal Kerkuki tarafından karşılandı.
Göstericileri selamlayan ve teşekkür eden Kerkuki 'Irak Parlamentosu'nda kararı parlamentodaki Baasçıları ortaya çıkardı. 22 Temmuz'da Irak Parlamentosu tarafından alınan 24. maddeye ilişkin tepkinizi dile getirdiğiniz için, sizleri selamlıyorum. Bir çok kez Kürt halkı zulüm ve baskılara maruz kaldı. Artık Kürtler bu baskılara karşı uyandılar. Artık Kürtlerin bu ve buna benzer komplolara karşı sessiz kalmaması gerekir' dedi. Irak Kerkuki, ülkede yasa ihlaline hiçbir şekilde izin verilemeyeceğini, Irak Anayasası'na uygun olmayan hiçbir şeye bağlılıklarının olmayacağını ve de buna destek olmayacaklarını kaydetti. Kerkuki, halktan dikkatli olmalarını ve Kürdistan halkına karşı kurulmaya çalışılan planları reddettmelerini istedi. Öte yandan FKB Başkanı Mesud Barzani, Bağdat'ta Irak Başbakanı Nuri el Maliki'yi makamında kabul etti. Barzani İngiltere'nin Bağdat Büyükelçisi Cristopher Printice'la da bir görüşme yaptı.
Aydar'dan Ulusal Konferans çağrısı
Kongra-Gel Başkanı Zübeyir Aydar, Kerkük'teki saldırıyı şiddetle kınadı. Aydar, saldırının karanlık güçlerin işi olduğunu belirtirken, Kürtlere yönelik artan saldırılara dikkat çekti. Saldırının karanlık güçlerin işi olduğunu ve Kürtleri sindirmeyi amaçladığını kaydeden Aydar, Kürtlere yapılan bu saldırının Irak Parlamentosu'nun kabul ettiği tartışmalı yasanın kabulünden sonrasına denk geldiğine işaret etti. Saldırıların boşa çıkarılması için Kürtlerin ulusal birliğe çağıran Aydar, 'Acil ulusal konferans toplanmalı' dedi. Aydar bu saldırının Kerkük'te hesapları olan güçlerin işi olabileceğini kaydederken, saldırıda yaşamlarını yitirenlerin aileleri ve tüm Kürt halkına başsağlığı dileğinde bulundu. Aydar, Kürt hükümetini halkın güvenliğini sağlayacak tedbirleri almaya çağırdı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sektereteri'nin Irak Özel Temsilcisi Stefan De-Mistura da sivil halkın hayatını kaybetmesine sebep olan bombalı saldırıyı kınadı. Yazılı açıklamada, Irak halkına şiddetten uzak durmaları yönündeki birliği korumaları çağrısında bulunuldu. Açıklamada, Kerkük'te sivil halka karşı düzenenlenen bombalı saldırını insanlık dışı bir terör saldırısı olduğu belirtildi. KERKÜK / HEWLÊR / BRÜKSEL

KERKUK ,ERBiL’DEN SONRA SÜLEYMANİYE’DE SEÇİM YASASINA KARŞI BÜYÜK PROTESTO

image

PNA-Federal Kürdistan Bölgesi'nde seçim yasasına karşı büyük prtotesto gösterileri devam ediyor. Başkent Hewler ve Kerkük’ten sonra Süleymaniye’de binlerce vatandaş Irak Parlemantosu’nun gizli bir oturumla çıkardığı yerel seçimler yasasını protesto etmek için sabah erken saatlerde toplanmaya başladı.

sulamidemonstration

Hewler ve Kerkük’ten sonra bu sabah Süleymaniye’de halk, protesto gösterisine, “24.maddeye HAYIR, 140.madde ve birlikte yaşamaya EVET yazılı pankartlar taşıyarak başladı.

Gösteri Kürdistan saati ile 08:30’da başladı. Büyük protesto göstreisine binlerce vatandaş katılıyor.

Göstericiler, Süleymaniye Valiliği’nin önünde toplanacak.

Kürdistan bayraklarının dalgalandığı ve seçim yasasını kınayan yazılı pankartların taşındığı protesto gösterisi halen devam ederken yoğun güvenlik önlemleri üstdüzeye çıkarılmış durumda.

'Arkanızda ölüm bırakmaktan vazgeçin'

İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, Lice İlçesi Güldiken (Mastak) köyünün Çotuk Mezrası'nda 2 çocuğun ölümüne, 2'sinin de yaralanmasına neden olan patlamayı kınayarak, 'Yerleşim alanlarına operasyon amacıyla giden askerler arkalarında ölümler bırakmaktan vazgeçmelidir' dedi.image
İHD Diyarbakır Şubesi, Lice'nin Güldiken (Mastak) köyünün Çotuk Mezrası'nda koyun otlatırken buldukları havan topuyla oynadıkları sırada, Suat Orak (11) ile Ferhat Sönmez'in (10) yaşamını yitirmesi, Mahsun Orak ve Esma Orak'ın ise yaralanmasıyla sonuçlanan patlamaya ilişkin açıklama yaptı. Dernek binasında yapılan açıklamaya patlamada yaşamını yitiren çocukların aileleri de katıldı. İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, Kürt sorununun çözümsüzlüğü, yoğun operasyonların varlığının masum insanların ölümüne neden olmaya devam ettiğine dikkat çekti. Bölgede uzun zamandır askeri mühimmatların rast gele birçok yerde bulunmasından dolayı başta çocuklar olmak üzere, çok sayıda kişinin öldüğüne dikkat çeken Erbey, 'Mayınları yasaklayan sözleşmelere rağmen Türkiye'de özellikle bölgede insanlar mayınlardan ve Patlamamış Askeri Mühimmattan (PAM) dolayı sakat kalıyor yaşamını yitirmeye devam ediyor' dedi. Operasyonların artmasıyla yerleşim alanlarının da bombalandığına dikkat çeken Erbey, 24 Temmuz günü Çotuk Mezrası kırsalında gerçekleşen patlama sonucunda 2 çocuğun ölümü ve ikisinin yaralanmasına yol açan olayı hatırlattı. Erbey, 'Olaydan bir gün önce operasyon amacıyla konakladıkları yere, helikopterlerle gelen askerler bir süre sonra gitmiş. Çocuklar onların geçtiği yerde buldukları ceviz büyüklüğünde olan sarı renkli ampule benzer bir şeyi oyuncak sanarak oynamaya başlamışlar. Bu maddeye dokundukları gibi patlama gerçekleşmiş' dedi.
'Kan kaybından hayatlarını kaybettiler' Olayın saat 10.30'da meydana geldiğini ve ailenin uzun süre karakolu arayarak yaralı olan çocukları hastaneye götürmeleri konusunda yardım talep ettiğini söyleyen Erbey, 'Karakola getirilen yaralı çocukları, 6 saat sonra ancak helikopter karakoldan onları alıp hastaneye götürebilmiş. 5-6 saat boyunca yaralı olan Suat ve Ferhat da bu arada kan kaybından yaşamını yitirmiştirler. Esma Orak'ın vücudunda parçalar alınmış olup soruşturmanın selameti açısından bu parçaların tahlil edilmesini talep etmekteyiz. Yaşam hakları devletin güvencesinde olan bu yurttaşların bahar aylarında bahçelerine, tarlalarına dönüp geçinmek için çalışmak dışında hiçbir çareleri yoktur' diye konuştu. Erbey ayrıca şu taleplerde bulundu: 'Yerleşim alanlarına operasyon amacıyla giden askerlerin arkalarında ölümler bırakmasından vazgeçmesini, söz konusu Lice'deki patlamaya neden olan patlayıcının ne olduğunun belirlenerek ihmali bulunanların soruşturmaya tabi tutulmasını, sorumlu olanların yargılanmasını talep ediyoruz.' Olay gününü anlatan Suat Orak'ın annesi Saliha Orak da, saatlerce karakoldan yardım beklediklerini belirterek, 'Eğer çocuklarımızı kendi imkanlarımızla getirseydik, belki ölmezdiler. Çocuklarımız kan kaybından dolayı öldüler' dedi. Baba Aziz Orak ise, 'Biz bu devletin vatandaşı değil miyiz? Zaten bizi yakıp, yıkıp, viran ettiler. Eğer bizi kendilerinden saymıyorlarsa açıkça söylesinler, biz de bilelim. Neden artık bizi rahat bırakmıyorlar?' şeklinde konuştu. DİYARBAKIR / DİHA

Doğu Perinçek hakkında korkunç iddia!

image Bugün /Ergenekon iddianamesinde PKK'nın kurucuları arasında olduğu ifade edilen İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in, Bingöl'de 33 askerin şehit edildiği eylemin azmettiricisi olduğu ileri sürüldü. Korkunç iddia, Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Akfırat'ın evinde bulunan 4 sayfalık dokümanda yer alıyor.

Türkiye'nin terör ile mücadelesinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen 33 erin şehit edilmesi olayı, 24 Mayıs 1993 tarihinde yaşandı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki problemleri fark eden 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, PKK mensuplarının dağdan inmesi için projeler üretti. O dönemde Kürtçe konuşma yasağını kaldıracağını açıkladı. Özal'ın açıklamaları örgütte olumlu yankı buldu. Abdullah Öcalan, Lübnan'da bulunan Bekaa Kampı'nda basın açıklaması yaparak tek taraflı ateşkes ilan etti. Herkes bir çözüme doğru gidileceği ümidini taşımaya başladı. Ancak 17 Nisan 1993 tarihinde Turgut Özal hayata gözlerini yumdu. Görüşmeler askıda kaldı. Barış ve huzur ortamından rahatsız olan ve bir 'Kürt-Türk' çatışması çıkarmak isteyen güçler 24 Mayıs'ta Bingöl'de sahne aldı ve 33 askerimiz hain saldırıda şehit düştü. PKK'nın bu eylemiyle birlikte yeşeren umutlar tamamen kayboldu. O dönemde söz konusu eylemi PKK'nın içinde bir grubun işlediği ifade edildi. Olayın olduğu tarihte örgüt içerisinde yer alan tanıklardan 'Galip', iddianamede, 'askerlerin korumasız ve silahsız olarak tehlikeli bir bölge üzerinden gönderilmesine kişisel olarak hiçbir zaman anlam veremediğini' anlatıyor. Ergenekon soruşturması sırasında Adnan Akfırat'ın evinde çıkan bir belgede de olaylara ilişkin yeni bilgiler ortaya çıktı.

SÖZDE VATANSEVER'İN ŞOK FOTOĞRAFLARI

Aksiyon'un bu haftaki sayısında, bu belgedeki bilgiler aktarılıyor. Doğu Perinçek'in 33 erin şehit edilmesinde azmettirici bir rol üstlendiği, 1991'de ziyaret ettiği PKK kampında Öcalan ile anlaştığı ve örgütün ikinci lideri konumunda bulunduğu bilgisine yer veriliyor. Bunun yanı sıra PKK'lı 'Kendal' kod adlı bir örgüt mensubunun, PKK'nın siyasi kanadı olarak bilinen ERNK'nın yönetimine vermiş olduğu raporda da Doğu Perinçek ve Akın Birdal'ın örgütün silahlı milisleri olduğu belirtiliyor. Örgütün hazırladığı el yazısı ile yazılmış bir başka dokümanda ise "Doğu Perinçek isimli şahsın PKK örgütünün bir neferi olduğu ve liderin (Abdullah Öcalan) ona duyduğu güvenin tam olduğu, Türkçülük hareketinin yok olması çalışmalarında kendisinin örgütten daha fazla çaba sarf ettiği..." ifadeleri dikkat çekiyor.

Abdullah Öcalan'ı imha etmemize engel oldular

Ergenekon soruşturması kapsamında kendi talebi üzerine ifadesine başvurulan eski MİT Müsteşarı Mehmet Eymür de Perinçek'in yabancı servislerle ilişkisi olduğuna dikkat çekiyor. Bir dönem bu grubu takip altına aldığını ve birtakım bağlantılara ulaştığını ifade eden Eymür, "Türkiye'de iki tane İngiliz ve Amerikalılara çalışan casus yakalandı. Bunlardan biri Doğu Perinçek grubu ile doğrudan ilgiliydi. Bu şahıslardan biri emekli Albay Turan Çağlar, diğeri ise MİT'te görevli emekli Kurmay Albay Sebahattin Savaşman idi. Doğu Perinçek her ikisine de sahip çıktı." diyor. Eymür, Abdullah Öcalan'ın öldürülmesi planının da yabancı istihbarat servisleri ile ilişkisi olan bazı kişiler tarafından bozulduğunu söylüyor. Devletin bir dönem Öcalan'ın yok edilmesi operasyonunu dış güçlere bıraktığının ve bunlar için büyük paralar ödendiğinin altını çizen Eymür, bu girişimlerden bir sonuç alınamadığını anlatıyor.

Türk-Kürt çatışması kışkırtılmaya çalışılıyor

image Murat Yetkin/Radikal -Önceki gece İstanbul’da Güngören’de patlayan bombalar dün akşam itibariyle 17 kişinin ölümüne, yüz elliden fazla kişinin yaralanmasına yol açtı. Eylemin halkta dehşet, terör duygusu yaratmayı amaçladığı açıktı. Önce nispeten küçük bir bomba orta halli vatandaşın yaz akşamında dolaşmaya çıktığı trafiğe kapalı sokakta patlatılıyor. İnsanlar yaralanan komşularına yardım için toplanınca asıl bomba patlatılıyor ve böylece vereceği zararın olabildiğince yüksek olması sağlanmaya çalışılıyor.


Duyanların çoğunluğunda ilk anda oluşan yoğun nefret duygusunun ardından akla gelen fail, PKK oldu. PKK’nın bu kanlı şiddet eyleminin gerçek sorumlusu olup olmadığından
henüz emin değiliz. PKK sözcüleri hem Kandil, hem Brüksel kaynaklı olarak sorumlulukları olmadığını söylediler, DTP de sert şeklide kınadı. Geçmişte PKK’nın sorumlu olduğu halde sorumluluğunu inkâr ettiği eylemler oldu. Ancak hükümet kaynakları da bu eylemi PKK’nın
yaptığını kesinkes söylemediler henüz. Yine de oluşan ilk algılama, bu eylemi PKK’nın
yaptığı doğrultusunda oldu. Önemli olan bu algılamadır. Nitekim dün hem CHP lideri Deniz Baykal’ın hem de sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olay yerini ziyaretlerinde, hem de cenaze törenlerinde atılan sloganlarda bu durum görüldü.
Asıl vahimi, bu algılamanın PKK’yı aşması ve aramızdan Kürt kökenli olanların Türk kökenli olanlarca sorumlu tutulmaya başlaması olur.
Türkiye’de 1970’lerin sonlarında kurulan PKK’nın 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından ciddi kan dökmeye başladığı eylemler yaşandı.
Birkaç noktada bu eylemler neredeyse toplu kalkışmaya dönüşme tehlikesi ortaya çıkardı. Ama, kayda geçmek lazım ki ne PKK eylemleri, ne de sözümona PKK’yı durdurmak adına devlet içinde kendilerine yer edinen odakların eylemleri, vatandaşların Türk kökenli olanlarını, Kürt kökenli olanların üzerine yönlendirmeye yetmedi. Halkın sağduyusu buna engel oldu.
Ama anlaşılan henüz tam olarak açığa çıkmayan birileri bu tertipten vazgeçmiyor.
AK Parti aleyhine kapatma davası açıldığından bu yana, davanın sonuçlarından birisinin de Kürt meselesindeki olumsuzluklar olabileceği yorumları yapıldı. Bu yorumları çatışma ve
bölünme senaryolarına dek ilerletenler oldu.
Keza Ergenekon davası, soruşturmanın başlangıcından bu yana hem Susurluk, hem de 1990’lar boyunca Güneydoğu’da yaşananlarla irtibatlandırıldı. Bugün Radikal’de okuyabileceğiniz gibi, Ergenekon davasına temel teşkil eden 2007’de Ümraniye’de bulunan bombaların, 1999’da Şırnak’ta Hizbullah operasyonunda ele geçirilen bombalarla, askeri lisanla, aynı ‘kafile’den olduğu resmi rapora dökülmüş.
Türkiye bu iki dava arasında, Başbakan Cemil Çiçek’in deyimiyle bir sarkaç gibi gidip gelirken, siyasetin ve hukukun suları bulanıyor. Suların bulanması bir Türk-Kürt çatışması çıkarmak isteyenleri yeniden harekete geçirmiş görünüyor.
İstanbul’daki bombaların tam Anayasa Mahkemesi AK Parti kapatma davasında karar oturumlarına başlamak üzereyken patlatılması, eğer tesadüfse, algılaması hiç de öyle olmayan bir tesadüf olmuştur.
Üstelik bu çatışmadan çıkar umanlar için bölgesel ölçekte de imkânlar var. Dün Kerkük’te önce Kürtlerin bir gösterisinin bombalanarak en az 22 kişinin öldürülmesi, ardından kışkırtılmış Kürt grupların Türklerin oturduğu ve çalıştığı bölgelere giderek can ve mal kaybına yol açması, kuşkusuz Türkiye içinde yankı bulacak gelişmelerdi. Nitekim buldu da...
Neyse ki, hem millet, hem de vekilleri bu kışkırtmanın farkında görünüyorlar.
Dün Erdoğan ve Baykal’ın bu konuda hemen hemen aynı tepkiyi vermeleri bu durumu gösteriyor.Bu kışkırtmaya düşmemek gerekiyor. Bu kışkırtmayı boşa çıkarmanın bir yolunun da Kürtçülüğe de Türkçülüğe de aynı mesafede karşı durmaktan geçtiğini bilmek gerekiyor.
Yaşananların hepimize verdiği dersi artık almak gerekiyor.
KURDISTAN-POST