HEWLER:DTP'li Belediye Başkanları Barış İçin Belediye Başkanları Organizasyonu olan "Mayors For Peace"nin Halepçe kenti öncülüğünde yaptığı uluslararası zirveye katılmak için Güney Kürdistan'a gitti. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Şırnak Belediye Başkanı Ahmet Ertak, Beytüşşebap Belediye Başkanı Faik Dursun ve Doğubeyazıt Belediye Başkanı Mukaddes Kubilay'ın da aralarında bulunduğu DTP'li başkanlar heyeti, dünyada 2 bin 125 üyesi bulunan Barış İçin Belediye Başkanları Organizasyonu Mayors For Peace'nin Halepçe kenti öncülüğünde yaptığı uluslar arası zirveye katılmak için Güney Kürdistan'a gitti. Belediye başkanlarından oluşan ve dünya genelinde 2 bin 125 üyesi bulunan Mayors For Peace, 1983 yılında Japonya’daki Hiroşima ve Nagazaki kentlerinin Belediye Başkanları’nın çağrısı üzerine kuruldu. 1985'te ilk Dünya Zirvesi'ni gerçekleştiren "Mayors For Peace"in Türkiye'de de Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Bursa, Nevşehir, Çanakkale, Düzce, Tepebaşı (Eskişehir), Altındağ (Ankara) ve İncirlik (Adana) olmak üzere 10 üyesi bulunuyor. Irak'ta Halepçe Belediyesi dahil 45 üyesi bulunan "Mayors For Peace", kimyasal silah kullanımı sonucu yaşanan katliamı anma törenleri vesilesiyle,16-18 Mart tarihlerinde Halepçe kentinde uluslararası bir zirve düzenliyor. DTP'li başkanlar Halepçe katliamı yıldönümü ile yapılacak törenlere katılacak. ANF NEWS AGENCY
Kürtler, Türkiye, İran, Irak ve Suriye başta olmak üzere yaşadıkları her yerde Newroz ateşini yakmaya başladı.
Kurdians: Monday, March 17, 2008Aylardır gece-gündüz demeden meydanlarda savaşa, tercide ve tasfiye planına karşı 'Êdî Bes e' diyen Kürtler, Türkiye, İran, Irak ve Suriye başta olmak üzere yaşadıkları her yerde Newroz ateşini yakmaya başladı. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, 2008 Newrozu'nu şöyle tanımladı: 'Bu Newroz bir başarı Newroz'u olacaktır. Bu Newroz, Êdî Bes e Newrozu olacaktır. Bu Newroz Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yaşam Newroz'u olacaktır. Bu Newroz Kürt halkının siyasal programını net bir biçimde, Demokratik Özerklik olarak ortaya koyduğu ve siyasal programını meydanlarda haykırdığı bir Newroz olacaktır.' Bu Newroz başarı Newroz'u olacak Bu Newroz bir başarı Newroz'u olacaktır. Bu Newroz, ædî Bes e Newrozu olacaktır. Bu Newroz Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yaşam Newroz'u olacaktır. Bu Newroz Kürt halkının siyasal programını net bir biçimde, Demokratik Özerklik olarak ortaya koyduğu ve siyasal programını meydanlarda haykırdığı bir Newroz olacaktır. Bu Newroz'da Kürt halkı barış ve özgürlük sesini daha da güçlü haykıracaktır. Halkımız demokratik özerkliği her vesileyle çözüm formülü olarak sloganlaştırmalıdır . Halkımız, 2008 Newrozu'nu çok önemli ve tarihsel bir süreçte karşılamaktadır. Kürt halkı bölgenin en eski halklarından biri olmasına rağmen, adaletsiz bir biçimde siyasal ve ekonomik çıkarlar uğruna büyük haksızlıklarla yüz yüze kalmıştır. Buna karşın Newroz geleneğini sürdüren yurtsever Kürdistan halkı, bu topraklarda özgürce ve insanca yaşamak için nice zorluklardan geçerek ve çok büyük fedakarlıklar göstererek benliğini, kimliğini korumayı başarmış ve özgürlük mücadelesini bugünkü aşamaya taşımayı başarmıştır. Sadece bir egemen devletin değil, birçok egemen devletin ve uluslararası güçlerin özgürlük mücadelesini bastırma girişimlerine karşı büyük kahramanlıklarla direnen, giderek mücadelesini geliştiren Kürdistan halkı, bütün karşıt saldırılara ve uluslararası düzeydeki komplolara rağmen bugün özgürlük tutkusunu, özlemini ve tutumunu en yüksek düzeyde yaşatmaya devam etmektedir. Bu güçler halkımızı eritmek, teslim almak ve başkalaşıma uğratmak amacıyla ideolojik, politik, sosyal, kültürel ve ekonomik uygulamalarla asimilasyonun başarıya ulaşması için katliam, bastırma ve sürgün dahil her türlü uygulamaya tabi tutmuşlardır. Bu uygulamalar, sadece tek bir parçada değil, Kürdistan'ın tüm parçalarında uygulanmıştır. Ama çok yönlü ve kapsamlı saldırılara rağmen, bugün Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan öncülüğünde mücadeleyi yükselten Kürdistan halkı, özgürlük ve çözüm sürecine gelip dayanmış bulunmaktadır. Tarihsel dönemeç Gelişen çok yönlü saldırılar ve kuşatmalar karşısında halkımızın bu direnişi ve bugün özgürlük mücadelesini ulaştırmış olduğu düzey, elbette ki bir başarıdır. Çünkü uluslararası ve bölgesel güçlerin her türlü haksız uygulamalarına maruz kalmış, komployla Önderliği esir alınmış, başsız bırakılmak istenilmiş ve birçok gücün, çok yönlü saldırıları ve yönelimleri karşısında direnerek bugünkü düzeye ulaşabilmiştir. Bu açıdan halkımızın gelip dayanmış olduğu bu tarihsel dönemeç, önemli bir başarıdır. Nihai başarıyı elde etmeye ve sonuç almaya en yakın bir tarihsel süreçte bulunmaktadır. Bu anlamda halkımız 2008 Newrozu'nu, bir başarı Newroz'u olarak, bir özgürlük, demokratik çözüm Newruz'u olarak kutlamak durumundadır. Ama bununla birlikte, yaşanan bu tarihsel sürece rağmen, inkar ve imhada direten ile ekonomik ve siyasal çıkarları uğruna Kürt sorununu çözmek istemeyen uluslararası güçlerin saldırısıyla karşı karşıya kalmaya devam etmektedir. Bu açıdan halkımızın 2008 Newrozu'nda vereceği start ile 2008 yılı mücadelesinde alacağı doğru pozisyon ve geliştireceği tutumla başarıyı garantilemesi mümkündür. Bunun olmaması halinde ise, çok ciddi tehlikelerin yaşanması ve imha sürecinin dayatılmasıyla katliamların yaşanması da bir olasılık olarak gündemde bulunmaktadır. Bu nedenle sürece doğru katılım ve mücadeleci duruş çok çok önemli olmaktadır. Halkın iradesi yok sayılamaz Şimdiye kadarki mücadelesiyle kahramanlıklar yaratan halkımız başarılar elde etmiş ve özgürlüğünde sonuna kadar ısrarlı olduğunu herkese göstermiştir. Bu nedenle kendi özgünlükleriyle, kendi dili, kültürü ve kimliğiyle bu topraklarda özgürce yaşamayı hak etmiş bir halktır. Hiç kimse halkımızın, mücadelenin her alanında ortaya koymuş olduğu yüksek iradeyi gözardı edemez, yok sayamaz. Çünkü halkımızın toplumsal düzeyde ortaya koymuş olduğu bir irade beyanı ve bir kararlılığı vardır. Bütün bastırma ve saldırılara rağmen, bugün yükselen Kürdistan özgürlük mücadelesi Önderliğiyle, gerillasıyla, örgütüyle, siyasal demokratik kurum-kuruluşlarıyla ve serhildan hareketiyle gücünü, tutumunu çok net bir biçimde ortaya koymuştur. Asimilasyona karşı direniş Halkımız demokratik çözüm ve barış çağrısını yapmaktadır. Halkımızın yükselen bu haykırışını dikkate almamak, görmezden gelmek, büyük bir siyasal körlük ve felaketlere yol açacak bir tutum olacaktır. Kürt halkı kurum-kuruluşları, öncüsü ve siyasetiyle bugün her şeyiyle kendi istemlerini büyük bir kararlılık ve netlikle ortaya koymuştur. Kürt halkı barış ve özgürlük istemektedir. Özgürlük ve barışın olmadığı yerde bastırma ve savaş olacaktır. Gelinen bu aşamadan sonra herkes şu hususu iyi bilmelidir: Artık inkar siyasetiyle barış sağlanamaz. Bu, Kürtlerin bulunduğu bütün ülkeler açısından geçerli bir durumdur. Ama en fazla Türkiye devleti için geçerlidir. Kürtleri inkar ve imha etmek isteyen bir politika ve anlayışla Türkiye'de barış sağlanamaz. Çünkü bu politika bastırma demektir, bastırma karşısında direniş olacaktır ve dolayısıyla savaş gelişecektir. Neden? Çünkü Kürt halkı artık kararını vermiştir. Kürt halkı özgürce yaşamak istemektedir; asimilasyonu kabul etmemektedir. Halkımız asimilasyona karşı direnerek bu düzeyi yakalamıştır. Bundan dolayı da kendinde ısrar etmek kararlılığındadır. Dilini, kültürünü ve gerçekliğini yaşayarak özgürce ve barış içinde bir arada iradeli yaşamayı öngörmektedir. Bunu kabul etmeyip, bastırmayı esas alan güçlere karşı direneceği de açık ortadadır. Bu nedenle biz, tüm halkımız için önemli bir ulusal değer taşıyan Newroz haftasında bir kez daha şu çağrıyı yapmak istiyoruz: Halkımızın özgürlük ve barış çağrısı dikkate alınmalıdır. Halkımızın sesine kulak verilmelidir. Kürt halkı çok şey istemiyor. Sadece özgürce ve kardeşçe bir arada yaşamak istiyor. Bastırılmayı, yok sayılmayı kabul etmiyor, kimliksiz bir yaşamı kabul etmediğini sürekli ortaya koyuyor. Eğer bu halkla barış içinde bir arada yaşamak isteniliyorsa, bu sese kulak verilmelidir. Hükümete çağrı Biz, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve devletine, halkımızın yükselen bu sesine doğru cevap verilmesi çağrısını yapıyoruz. Ama bütün bunlara rağmen, Kürdistan halkının ortaya koyduğu bu irade tanınmaz, 'terör' denilerek ezilmek istenirse, bunun karşısında on yıllarca direnebilecek dinamik, güç, kararlılık ve ruhun olduğu bilinmelidir. Bu, herhangi bir biçimde bir tehdit veya şantaj değildir. Bu, bir gerçekliktir. Halkımızın binlerce değerli evladını şehit vererek bugün gelmiş olduğu noktada ulaşmış olduğu kararlılık düzeyi ve taşıdığı özgürlük dinamikleri açıkça bunu ortaya koymaktadır. Bunun görülmesi gerekiyor. Bunun görülmeyip, polisiye tedbirlerle, katliam operasyonlarıyla ve para-pulla bastırılabileceğini sanmak büyük bir yanılgı olacaktır. Bu, asla gerçekleşmeyecek bir hayaldir. Kürt halkı ne para-pula kanar, ne baskı ve bastırılmayla geri adım atar, ne de öldürmeyle boyun eğer. Bu halk bu topraklarda yaşadığı sürece özgürlük mücadelesini sürdürecektir. Bu, bir toplumsal karardır. Bu halkın direniş kararlılığı hiç mi sorgulanmıyor? Bu kadar baskılara, saldırılara, uluslararası, bölgesel bütün güçlerin ortak yönelimlerine karşı bu halk ve bu hareketin direniş gücünü nereden aldığı üzerine hiç mi kafa yorulmuyor? Bunu yapmayıp, masa başında senaryolar düzerek hareketi karalamanın hiçbir faydası olmayacaktır. Bu tür ucuz yaklaşımlarla hareketimizi kaçakçılıkla, şu-bu devletle ilişkili göstermek gerçekleri tersyüz etmektir ve beyhude bir çabadan başka bir şey değildir. Hareketimiz hiçbir yerden yardım almamaktadır. Sadece kendi öz gücü ve öz dinamiklerine dayanmaktadır. Çünkü halkımızın kararlılığı toplumsal bir karaktere sahiptir. Toplumsal özgürlüğüne ve özgürlük mücadelesine karar vermiş bir halktır. Doğru çözüm formüllerinin gelişmesi ancak bu gerçeklerin görülmesiyle mümkün hale gelebilecektir. Herkes gerçekçi olmalı Burada öncelikli görev Türkiye halkına, emekçi kesimlerine ve demokrasi güçlerine düşmektedir. Halkımızın özgür bir biçimde ortak yaşam ve kardeşliği geliştirme sesine sahip çıkmak, onunla dayanışma içinde, egemenlere karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesini omuz omuza geliştirmek önemlidir. Bu anlamda Türkiye çapında anti-tekel bir hareketin oluşması, iki halkın özgür birliğinin önce ortak bir çatı örgütlenmesinde geliştirilmesi büyük anlam taşıyacağı gibi, var olan boşluğa da cevap olacağı kesindir. Bu nedenle biz Türkiye demokrasi hareketini ve barışsever olan tüm kesimleri halkımızın kardeşlik ve barış çağrılarının bir gereği olarak dayanışma ve ortak mücadeleye çağırıyoruz. Hiçbir güç ve devlet halkımızın özgürlük haykırışını ve hareketimizin toplumsallaşan gücünü küçümsememelidir. Bunu küçümseyenler, Zap'taki gibi büyük yanılgılarla yüz yüze kalacaklardır. Bunu küçümseyenler kendilerini Amed meydanlarındaki gibi halkımızın büyük haykırışlarıyla karşı karşıya bulacaklardır. Bu açıdan biz herkesi gerçekçi olmaya ve Kürt halk gerçekliğini doğru tanımaya davet ediyoruz. 2008 Newrozu... Bu koşullarda 2008 Newrozu'nu karşılayan Kürt halkı barış ve özgürlük sesini daha da güçlü haykıracaktır. Ben şuna inanıyorum: Bu Newroz bir başarı Newroz'u olacaktır. Bu Newroz, Êædî Bes e Newrozu olacaktır. Bu Newroz Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yaşam Newroz'u olacaktır. Bu Newroz Kürt halkının siyasal programını net bir biçimde, demokratik özerklik olarak ortaya koyduğu ve siyasal programını meydanlarda haykırdığı bir Newroz olacaktır. Bu anlamda halkımız demokratik özerklik sloganını her vesileyle haykırarak temel bir çözüm formülü olarak sloganlaştırmalıdır. Newroz sadece Kürt halkına özgü bir gün değildir. Çoğu bölge halkının da bayram olarak karşıladığı bir gündür. Kürt halkı için Newroz sadece ulusal değil, uluslararası anlamlar da taşımaktadır. Bu anlamda Newroz aynı zamanda ırkçılığa ve uluslararası saldırılara karşı bir direnme, birlik ve kardeşlik günü olmuştur. Kürt halkının Newroz'da ortaya koyacağı büyük irade beyanı, katılım düzeyi ve göstereceği tutumla Ortadoğu'da yeni bazı açılımların yapılmasına ön ayak olma rolünü oynayabilecektir. Newroz Kürt tarihinde olduğu kadar, Ortadoğu halklarının tarihinde de önemli dönüştürücü bir özelliğe sahiptir. Bu açıdan Kürt halkının Newroz'da ortaya koyduğu, koymaya güçlüce devam edeceği tutum, Ortadoğu halklarının maruz kaldığı baskıcı despot zihniyetlerden kurtulmasına güç katacak ve demokratikleşme hamlesinin bir çıkışı olacaktır. Kürt kadınının devrimsel çıkışı Hiçbir devrimsel halk hareketi öncüsü ve tabanıyla bu denli bütünlük düzeyini yakalayamamıştır. Hiçbir halk hareketi bu kadar kitleselleşme, toplumsallaşma ve amaçlarında netlik düzeyini yakalayamamıştır. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde, yurtsever, cefakeş Kürt kadınının meydanlarda gösterdiği tutum, erkek egemenlikli sisteme karşı mücadeleyi yükseltme, cins ve ulusal demokratik düzeyde özgürlüğünü sahiplenme düzeyi dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Bugün Kürt kadınının 8 Mart'ı sahiplenme düzeyi başka hiçbir yerde yoktur. Çağdışı bırakılmak istenen bir toplumsal gerçeklikte bu çıkış, elbette ki bir devrimsel çıkıştır. Ortaya çıkan çok anlamlı, önemli ve tarihsel bir durumdur. Bugün Önderlik çizgisiyle bütünleşen özgür Kürt kadınının göstermiş olduğu bu tutum, yeni bir toplumsal yaratımdır. Bu, Zilanların, Zilanlaşmanın meydanlara taşmasıdır. Kürt halkının ve Kürt kadınının yükselen özgürlük iradeleşmesinin ortaya konulmasıdır. Kim bunu küçümseyebilir! Bunu küçümseyenler olsa olsa siyasal ve toplumsal bilimden bihaber, onu anlamayan dar kafalı kişiler olabilirler. Barışın yolu... Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürt toplumunda gelişen dinamizmi doğru görme ve değerlendirme temelinde ancak doğru bir yaklaşım ve politik bir tutuma ulaşabilir. Diğer devletler hakeza benzer bir yaklaşımla Kürt halkına dönük doğru bir politik ekseni yakalayabilirler. Bugün Kürt halkında gelişen bir toplumsal dinamizm var ve yükselen bir vizyon söz konusudur. Bunu görmeyen, buna rağmen Kürt halkının kandırılacağını ve bastırılacağını sanan anlayış gerek Türkiye'de olsun, gerekse de Kürtlerin yaşadığı diğer ülkelerde olsun barışı sağlayamaz. Barışın yolu inkar siyasetinden uzaklaşmaktan geçer. Barışın yolu ortaya konulan bu halk iradesini doğru ele almak ve doğru değerlendirmekten geçer. Kürtler insanca, kardeşçe ve bütün halkların bir arada yaşadığı demokratik bir sistem istiyor. Demokratik özerklik budur. Halkımızın özellikle 2008 yılı itibariyle şubat başında Botan yürüyüşüyle başlattığı, 15 Şubat uluslararası komployu protesto gösterilerinde yükselttiği ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde daha da toplumsallaştırdığı eylemsellik düzeyi oldukça önemli kazanımlar ortaya çıkarmıştır. Yahya Menekşe'lerin, Mehmet Deniz'lerin şahadetleri ve yüzlercesinin tutuklanması, işkence görmesi pahasına geliştirdiği eylemsellik düzeyini arkasına alan Kürt halkının, 2008 Newrozu'nu büyük bir özgürlük Newroz'una dönüştürerek harikalar yaratacağına inanıyorum. Newroz'a davet Halkımız 2008 Newrozu'nu büyük bir birlik ve kardeşlik Newroz'u olarak karşılayacaktır. Biz bu vesileyle tüm Kürdistani güçlere şu çağrıyı yapıyoruz: 2008 Newrozu'nu büyük bir ulusal birlik, demokratikleşme ve özgürleşme Newroz'u haline getirelim. Hem egemen devletlerin siyaseti, hem Kürt siyaseti Newroz'larda halkımızın vereceği mesajı dikkate almak durumundadır. Çünkü hiç kimse toplumsallaşan bir istence karşı durarak doğru politika yürüttüğünü iddia edemez. Bu açıdan halkımızın bu önemli tarihsel dönemde 2008 Newrozu'nda önemli bir düzeyi yakalayacağını, barış ve özgürlük iddiasını çok güçlü bir biçimde yansıtacağını, bu eksende önemli mesajlar verebileceğini düşünüyorum. Bu inançla tüm değerli halkımızın ve dostlarımızın Newrozu'nu şimdiden büyük bir coşku ve saygıyla kutluyorum. Tüm halkımızı ve halkımızın dostlarını Newroz şenliklerine katılmaya çağırıyorum. Halkımız özellikle ulusal kıyafet ve ulusal ezgileriyle Newroz'u kendi rengiyle karşılamalıdır. Tüm halkımızı Newroz'u demokratik-barışçıl bir biçimde görkemlileştirmeye davet ediyorum.
Ahmet Altan / Taraf "Bizim hukukçuların hukukla da, bu ülkenin halkıyla da ilişkilerini kestiklerini artık herkes biliyor. Yargıtay Başkanı’nın mafyayla ilişkilerinin ortaya çıkmasından, Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararından, Danıştay Başsavcısı’nın darbeyi öven konuşmalarından, Yargıtay Başsavcısı’nın iddianame diye ortaya koyduğu tuhaflıktan sonra kimsenin “Türkiye’de gerçek bir hukuk sisteminin varlığına” inandığını sanmıyorum. Ben buna inanana rastlamadım. Hukukçularımız bunun böyle olmadığını düşünüyorlarsa, kendilerine açık kimlikleriyle Anadolu’da bir tur atmalarını tavsiye ederim. Bakalım nasıl bir hüsnü kabul görecekler? Artık biliyoruz ki hukukçularımızın bu yaptıklarının hukukla alakası yok. Peki, neyle alakası var? Bütün dünyanın “gülünç” diye nitelediği bu son iddianame hukukla alakalı değilse, neyle alakalı? Bu başsavcı, ülkeyi altüst eden hukuk dışı bir saçmalığa tek başına mı girişti? Ben doğrusu tek başına olmadığından kuşkulanıyorum. Devletin içinden birilerine danışarak bu işe giriştiyse hiç şaşmam. Ama, bu insanlar tümden kör olamazlar. AKP’nin kapatılması halinde, yapılacak ilk seçimde bu partinin yerine kurulacak partinin yüzde ellilerin çok üstünde bir oyla iktidara geleceğini onlar da görüyor olmalı. Herkesin gördüğünü onların görmediğini düşünmek yanlış olur. Onlar da bu gerçeğin farkındadır. O zaman, tek amaçları AKP’yi kapatmak olamaz. AKP kapandıktan sonra en aşağı beş yıllığına seçimleri erteletecek bir başka plan daha olması gerekiyor akıllarında. Böyle bir planları olmadan AKP’yi kapatmaya kalkmak gibi bir çılgınlığa kalkışmazlardı. İşte asıl endişe verici soru da bu: Seçimleri erteletmek için ne yapmayı planlıyorlar? Ve, bu planın ordu içinde bir uzantısı var mı? Eğer, böyle bir planları varsa, bunun anlamı açık. Önümüzdeki bir iki hafta içinde “korkunç” bir olayla karşılaşacağız demektir. Seçimleri erteletecek kadar “korkunç” bir şey. Bu, çok tedirgin edici bir ihtimal. Ama böylesi planın uygulanması için bu da yetmez. Türkiye, tek başına ayakta durma gücüne sahip değil. Mutlaka ekonomik ve siyasal bir dış desteğe ihtiyaç duyuyor. Avrupa ve Amerika çok net bir biçimde böyle bir plana destek vermeyeceklerini açıkladılar. Bu hazırlıkları yapanlar bunu da daha önceden kestirmiş olmalılar. O zaman ikinci soruyla karşılaşıyoruz. Böyle bir girişimi başarıya ulaştırabilmek için kimin kendilerine yandaşlık yapacağını düşünüyorlar? Bu soru da, bir zamanlar emekli generallerin televizyon televizyon dolaşıp anlattıkları o eski planı ve onların önerdiği yandaşı akla getiriyor: Rusya… Asker ve hukuk bürokrasisinin içinde, kendi gizli egemenliklerini sürdürebilmek için Türkiye’nin kampını değiştirmeyi göze alacak kadar kendini kaybetmiş birileri var mı? “Asla yoktur” diyemiyorum doğrusu. Eğer varsa… O zaman da önümüzdeki günlerde çok ciddi bir güç çekişmesine şahit olacağız demektir. Türkiye devletinin kadroları, Batı tarafından desteklenen demokrasi yandaşları ve Rusya’ya göz kırpan darbeciler olarak ikiye ayrıldıysa… Karşılıklı hamleler yapılacaktır. Darbeciler, Türkiye’yi yörüngesinden saptıracak kadar “korkunç” bir olay planlarken… Demokrasi yanlıları da derhal Ergenekon çetesinin dışarıda kalanlarını tutuklayacaktır. Belki ikisi birden olacak. Önümüzdeki günlerde bir şeyler yaşayacağız. Ama ne olursa olsun, Türkiye bir daha geri dönülmez biçimde değişecek. Başsavcının iddianamesi, Kemalist devletin bitimini ilan ediyor bence. Bu “darbeci” güçlerin bir türlü “uslu” durmaması, sürekli sorun yaratmaya uğraşması, darbe planları hazırlaması; Türkiye’yi Batı müttefiki olarak tutmak isteyen devlet kadrolarını da, istikrarlı bir Türkiye isteyen gelişmiş dünyayı da bence bu sefer alarma geçirdi. Devletin içindeki bu darbeci Kemalist güçlerle birlikte yaşanamayacağını, buna mutlaka hukuki bir çözüm bulunması gerektiğini sanırım herkes anladı. O hukuki çözüm de kısa vadede yürürlüğe girecektir. Darbeciler planlarına uygun olarak “o korkunç şeyi” yapsalar da, onu yapamadan yakalansalar da, Türkiye mutlaka demokrasi hamlelerine hız verip darbeci Kemalizmi devletten kazıyacaktır. Başsavcı, AKP’yi kapatayım derken Kemalizm’i kapattı bence. Dünyayı ve Türkiye’yi yok saymanın bedelini devletin içindeki bütün güçlerini kaybederek ödeyecekler. Bunu göreceksiniz. Şimdi yapılacak tek şey… Onların aklındaki “ikinci” adımı atmalarını önlemek için derhal tedbir almak… Ve, bir dönemin huzur içinde bitmesini sağlamaktır."