Şeriatla yönetilen İran’da iki Kürt gazetecisine idam cezasının verilmesinin uluslarası yankıları sürerken, Fransa'nın saygın gazetelerinden Le Monde, Kürtlere yönelik artan baskıların patlamaya dönüşebileceğini yazdı. CELİL DEMİRALP-ANF PARİS (17.08.2007)- Şeriatla yönetilen İran’da iki Kürt gazetecisine idam cezasının verilmesinin uluslarası yankıları sürerken, Fransa'nın saygın gazetelerinden Le Monde, Kürtlere yönelik artan baskıların patlamaya dönüşebileceğini yazdı. İran molla rejimi Kürtlere ve etnik azınlıklara yönelik baskıyı her geçen gün arttırıyor. Artan idamlar, kapatılan gazeteler ve tutuklama furyası bunun en açık kanıtı. Gün yok ki, güvenlik güçlerinin saldırısı sonucu halkla çatışma yaşanmasın. Le Monde gazetesi yayınladığı haberde Doğu Kürdistan’ın patlamaya hazır olduğuna dikkat çekti. İran’da başta Kürtler olmak üzere etnik azınlıklar üzerindeki baskıları özellikle Mahmud Ahmedinecad’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde arttı. Le Monde, etnik ve dini azınlıkların varlığının Tahran makamları nezdinde isyan korkusuna yol açtığını belirterek, nüfusunu 6 milyon olarak ifade ettiği Türkiye ve Irak sınır hattındaki Doğu Kürdistan’daki hareketlenmeye dikkat çekti. ‘’Kürt azınlığın’’ önce Şah rejimi ve daha sonra 1979’dan bu yana İslam Cumhuriyeti’ne karşı uzun bir ayaklanma tarihi olduğunu kaydeden gazete, bundan üç yıl önce kurulan Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK)’ın pusu eylemlerini arttırdığına dikkat çekiyor. BU KADAR AĞIR CEZA HİÇ GÖRÜLMEDİ 31 Temmuz günü İran Adalet Bakanlığı’nın iki Kürt gazeteci Adnan Hasanpur ve Abdulvahid Hiwa Botimar’a idam cezası verildiğini doğruladığını hatırlatan gazete İran Kürdistan Demokratik Partisi (PDK-İ)’nin merkez komite danışmanı Aso Hasan Zade’nin ‘’Mahmud Ahmedinecad’ın seçilmesinden bu yanan baskın arttı’’ sözlerine yer veriyor. ‘’Ancak Adnan olayı başka bir boyutu ortaya çıkarıyor’’ diyen Hasan Zade, ‘’Kürt bir gazetecidir, hiç bir kanıt olmaksızın çok ağır suçlamalarla idam cezası aldı. Gerillanın en güçlü olduğu dönemlerden bile ağır (1980’den 1990’lı yılların ortalarına kadar), toplu infazların, büyük baskıların olduğu o zaman bile böyle mahkumiyetler yoktu. Tahran tehlikeyi, isyan risklerini içerde hissediyor ve toplumu terörize etmek için bir örnek vermek istiyor’’ değerlendirmelerinde bulunuyor. İran’da ilk kez gazeteciler bu şekilde idam cezasına çarptırıyor. 2005’te kapatılan haftalık Aso gazetesi çalışanları 27 yaşındaki Adnan Hasanpur ve 29 yaşındaki Abdulvahid Hiwa Botimar, 16 Temmuz 2007 tarihinde Doğu Kürdistan’da Meriwan Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırıldı. Temmuz ayında İran da iki gazetecinin ‘’Allahın düşmanları’’ (Muhareb) olarak idam cezasına mahkum edildiğini doğruladı. Ancak Hasanpur’un ifadelerini ağır işkence altında alındığı belirtiliyor. İran gazetecileri ‘’casusluk’’ yapmakla suçluyor. Muhareb, İran’da silah alarak rejimi devirmeye çalışanlar için kullanılıyor. Hasan Zade, ‘’kendi kuşağındaki birçok Kürt gibi Adnan da bir yurtsever, ama hiçbir zaman herhangi bir partiye ait olmadı’’ diyor. İRAN ELEŞTİRENLERİ SUSTURMAK İÇİN MESAJ YOLLUYOR Hakkında inceleme başlatılan Aso gazetesinin yazı işleri müdürü Celil Azadigah, İran’dan kaçmayı başardı. Azadigah, ‘’Kırılgan toplum yapısının bilincinde olan İslam Cumhuriyeti savunmasız gazetecilere yönelerek, rejimi eleştiren herkese susmaları veya ülkeyi terk etmeleri sinyalini göndermek istiyor’’ diye konuşuyor. DOĞU KÜRDİSTAN PATLAMAYA HAZIR Le Monde, bu mahkumiyetlerin de ötesinde Doğu Kürdistan’daki durumun karışık ve patlamaya hazır olduğunu kaydediyor. 9 Temmuz 2005’te İran güçleri tarafından Mahabad’da katledilen Şiwane Qadir cinayetini hatırlatan gazete, gencin resimlerinin yayımlanması ardından sokakların tutuştuğunu ifade ediyor. Hazan Zade, ‘’Şıwan’ın ölümü ardından benzersiz bir protesto yaşandı. O günden beri gerilim sürekli var. Halk ve güvenlik güçleri arasında ölüm ve yaralılara yol açan çatışmaların olmadığı gün yok gibi’’ sözleri ile Doğu Kürdistan’daki mevcut durumu anlatıyor. Şİİ-SÜNNİ ÇATIŞMASI DOĞU KÜRDİSTAN’A SIÇRAYABİLİR Doğu Kürdistan’daki Ezidi ve Yarsani dini inancındaki Kürtler de Irak’taki Şii-Sünni çatışmasının Doğu Kürdistan’a sıçramasından endişe ediyor. Fransa’daki sürgün Yarsani temsilcisi Ferhad Haydari, ‘’Bu şimdiden algılanabilir. Bizim toplumumun Sünni Kürtler ve Şii toplum arasında bir ‘mavi bereliler’ (BM’nin çatışmalı alanlarda sivilleri korumak için gönderdiği barış gücü) rolü oynuyor. Ben iyimser değilim. Bir yandan Tahran kızışan ve hoşgörüsüz bir Şiilik dayatıyor, diğer yandan Körfez’in petrol zenginleri Kürdistan’da Sünni camilerini finanse ediyor’’ belirlemesinde bulunuyor. KÖRFEZ ZENGİNLERİ SÜNNİ CAMİLERİ FİNANSE EDİYOR Adını vermem istemeyen eski bir Kürt politikacı ise Tahran’ın artan baskını anlatırken Irak’a dikkat çekiyor: ‘’Her ne kadar İran Kürtlerinin çoğunluğu bir Amerikan müdahalesine karşı olsalar da, Amerika işgaline destek veren Irak Kürtleri örneği Tahran’ın gözünde hiç olmadığı kadar bir tehlike olarak görünüyor. Uygulanan baskı bir ‘önleyici tedbirdir’ zira Kürtler her zaman ulusal sorunların bayraktarlığını yaptı. Bugün de bunu görüyoruz: İran Azerileri, Belucileri ve Arapları da haklarını istemeye başladı.’’ Le Monde, etnik azınlıkların yaşadığı sınır bölgelerinde son iki yıldır şiddet olaylarını yaşandığını belirtiyor. Bunların en ses getirenlerinden birinin 14 Şubat günü Sistan-Belucistan eyaletindeki Zahedan kendinde 11 kişinin öldüğü, 31’inin yaralandığı Devrim Muhafızları’nı taşıyan araca yapılan saldırı olduğu hatırlatılıyor. Pakistan ve Afganistan sınırı boyularındaki bu eyalette gerçekleşen saldırı El Kaide bağlantılı olduğu öne sürülen Cundullah örgütü tarafından üstlenilmişti. Le Monde, sınırları ‘’güvenli’’ hale getirmek için İran Cumhurbaşkanı’nın 14 Ağustos’ta Afganistan’a ziyarette bulunduğunu belirtirken, hemen ertesinde bu kez diğer bir komşu ülke olan Türkmenistan ziyaretinde de ‘’terörizme karşı ortak mücadele’’ çağrısı yaptığını kaydediyor. İRAN’DAKİ AZINLIKLAR Azeri Türkleri (Şii): İran’da yüzde 25 ila 30 arasında nüfusları bulunuyor. Özellikle kuzey ve kuzey doğu eyaletlerinde yaşıyor. Kültürel ve anadil talepleri her geçen gün daha da artıyor. Kürtler: Doğu Kürdistan’da yaşayan Kürtler İran’ın genel nüfusu ile kıyaslandığında resmi rakamlara göre yüzde 8’li bir bölümü temsil ediyor. En etkin olan muhalif parti şu anda PJAK durumuna ancak PDK-İ ve Komele gibi örgütler de eskiden beri varlığını sürdürüyor. Kürtlerin gerçek sayısının 10 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor. Araplar (Şii): Batında, Irak sınırındaki Kuzistan eyaleti nüfusunun yüzde 3 ila 8’ini oluşturuyorlar. 2005 seçimlerinden bu yana bu bölgede çok sayıda patlama yaşandı. Beluciler (Sünni): Afganistan sınırındaki Sistan-Belucistan eyaleti nüfusunun yüzde 1 ila 3’ünü oluşturuyor. İran’dan ayrılmak için büyük tepkiler var. Bölgede özellikle silahlı Cundullah örgütü tarafından çok sayıda kaçırma ve bombalı eylemler gerçekleşiyor.
Gönderen: rizgarionline Tarih: 18.08.2007 Saat: 09:33 Katkıda Bulundu Rizgarionline Rizgarî Online/ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Ryan Crocker, Kerkük’ün siyasal statüsünü belirlemek için planlanan referandumun, öngörülen zamanda yapılamayacağını belirtti. Federal Irak Anayasası’nda öngörülen Kerkük referandumunun yıl sonunda yapılması planlanıyordu. Büyükelçi Crocker, Reuters'a verdiği demeçte, "Pratik bir sonuç olarak, baştaki takvime bağlı kalmanın zor olduğu fark edildi" dedi. Büyükelçi Crocker, "Yıl sonunda referandum yapılmasına yönelik takvim, hazırlıkların belli bir şekilde ilerlemesini öngörüyordu, ama öyle olmadı. Ortada hazırlık yok" değerlendirmesinde bulundu. Anayasa’ya göre referandumunun, kasım ayında yapılmasını hükme bağlanmıştı. Referandum öncesinde ise-Temmuz ayında- nüfus sayımı yapılacaktı. Ancak Suni grupların ve hükümetin geciktirmesi yüzünden nüfus sayımı yapılamadı. Kerkük'ü referanduma hazırlayacak komisyon da, başkanı istifa ettiği için aylardır toplanamıyordu. Federe Kürdistan yönetiminin sert uyarısı sonucu, merkezi Bağdat hükümeti geçen hafta yeni bir başkan atamasına karşın, yapılan son toplantıda da nüfus sayımı ile ilgili kesin bir takvim kararlaştırılmadı. RO/Zilan Dersim
Gönderen: Rizgarionline Tarih: 18.08.2007 Saat: 09:18 Rizgarî Online/(*)Yeni teori-formül şu; ABD, hem PKK hem de İran sorununu çözmek için ‘tek’ formüllü bir solüsyon düşünüyor. Kendi akılları da henüz tam yatmış değil ama.. Türkiye ve ikna edeceği Suriye, Musul ve Basra’ya asker gönderirse hem Ankara’nın PKK sorunu sona erer hem de Washington’un İran sorunu. Akıl almaz bir iş gibi duruyor ama bakın ilginç ve ‘yok artık’ dedirten detaylar nasıl? Musul ve Basra, hem ABD hem İngiltere çok önemli iki bölge. Ancak uzun süren savaş ve iki ülkedeki muhalif hareketler bölgede yeterince güçlü davranmasını önlüyor bu ülkelerin. Çok bilindiği üzere asker azaltımları dahi gündemde. Bu bir gerçek ama her iki bölgenin hassasiyeti düşünüldüğünde “imkansız” gibi görünüyor. Bu sıkışıklığı aşmanın bir çözüm formülü olarak şimdi, “Türkiye’nin Suriye ve Arap devletlerinden Irak’taki barış gücüne katkıda bulunmalarını istemesi” akla geliyor. Amerika’da bu formülü geliştirenlere göre, Türkiye terörist PKK’yı Musul dışında kalması, İran’ı da Basra dışında kalması için uyarmış olacak! Ankara bu öneriyi kâale alır mı bilinmez ama yine böylece, başından beri Türkiye’nin önem verdiği Irak’ın toprak bütünlüğünü güvenceye alınabilecek. Bu cin fikrin yaratıcıları PKK’nın Kuzey Irak’tan bir Kürdistan yaratma, İran’ın da Irak’ın güneyinde bir Şiistan yaratma planlarından vazgeçeceğini düşünüyor. O kadar kolay mı? Yine bu formüle göre Türkiye, Basra’ya asker gönderirse; İran’ı, ABD askerlerinin, Irak’ın tek büyük limanı Basra üzerinden çekilmesine karışmak gibi bir niyetinden-tabi varsa-caydıracak. Teori sahipleri bu halde Türk hükümetinin elde edeceği avantajları da sıralıyorlar; Türkiye güçlerini Basra ve Musul’a konuşlandırırsa, Başbakan Erdoğan, PKK ve İran’ı birer tehdit olmaktan çıkarıp Türkiye Kürtlerine daha fazla esneklik göstermek konusunda pazarlık konumunu güçlendirecek, Türk ordusu ve milliyetçilerinden gelen desteği muhafaza edecek ve Basra’yı ABD askerlerinin çekilmesi için güvenli hale getirecek! Burada artık not düşmek gerekiyor ki, bu planın asıl amaç ve hedefi yukarıdaki paragrafın son satırı. Yani ABD için can damarı olan Basra’nın güvenliğinin Türkiye’ye yıkılması ve ABD’nin aradan sıyrılıp gitmesi. Tabii Basra gibi bir bölgenin askeri sorumluluğunun başta Türkiye olmak kaydıyla bazı Arap ülkelerine bırakılması son derece heves uyandırıcı bir “havuç” ama kimsenin bu numarayı yutması da mükün değil. Hele 1 Mart tezkeresine bile onay vermemiş Ankara’nın! Velev ki Türkiye böylesi bir plana sıcak baktı. O halde ne yapması gerekiyor? Bunun yanıtı da Washington’un derin mahfillerini Beyaz Saray’a bağlayan dehlizlerde düşünülmüş. Prosedür şöyle; Türkiye ABD’ye, Türkiye’nin ABD güçlerini desteklemek için Musul’a, İngiliz güçlerini desteklemek için de Basra’ya barış gücü birliği göndereceğini bildirecek! Yine Türkiye Suriye ve Arap devletlerinden Musul ve Basra’daki Türk barış gücüne katkıda bulunmalarını isteyecek. Bu adımla PKK’ya Musul’dan, İran’a da Basra’dan uzak durması için sert bir uyarıda bulunulmuş olacak. Böylece yine Türkiye başından beri savunduğu Irak’ın toprak bütünlüğünü korumuş olacak. Son olarak da Musul’da Türklerle Arapların varlığı Kürt devlet başkanı Barzani’yi PKK’yı kovmaya ikna edecek. Hatta böylece ABD’nin Kuzey Irak’taki PKK’ya operasyon yapması gibi pek sıcak bulunmayan bir olasılık da ortadan kalkacak! Görüldüğü gibi herşey düşünülmüş. Bu formül bölge ülkelerinin veya Türkiye’nin önüne “resmen” sunulmuş değil. Biz kalırsa hiç sunulmasa da olur. Çünkü Türk Dışişleri ve Silahlı Kuvvetler bu öneriye, diplomatik teamülleri unutarak kahkahalarla karşılık verebilir. Kahkahalara donduracak tek şey ise, bu denli tehlikeli, Ankara’yı bölgedeki birçok ülke ve başta İran’la karşı karşıya getirecek, ABD ve İngiltere’nin yerine bölgeye askerlerini sürebilecek böylesi bir formülün zikredimesi! * iyibilgi /Ankara/ 17 Ağustos 2007