Kürt sorununu yeniden düşünmek Yalçın DOĞAN-Hürriyet 17 Eylül 1930 Ödemiş. Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt: "Özü Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da köle olmaktır." (s.126). Bu sözü üzerine Mahmut Esat Bozkurt, Adalet Bakanlığı görevinden alınıyor. Çünkü, 1 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal’in Meclis’te bir konuşması var: "Meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk, yalnız Kürt, yalnız Çerkez, yalnız Laz değildir, fakat hepsinden mürekkep (oluşan) samimi bir mecmuadır." (s.67). Buna rağmen, 21 Ağustos 1935’te İsmet Paşa’nın Kürt Raporu soruna dar güvenlik açısından bakıyor, devlet gücü ve baskıyla Kürtleri sindireceğine inanıyor. Bunun uzantısı olarak, Kürtlerin bir bölümü Batı bölgelerine gönderiliyor. (s.109). Tıpkı, 1990’lardaki köy boşaltmaları gibi. Oysa, daha 1922’de Kazım Karabekir, sorunu en iyi anlayan Milli Mücadele liderlerinden biri olarak, yönetimi uyarıyor, eğitim ve ekonomik önlemlerin yanı sıra, Kürtlere karşı anlayışlı davranılmasını öneriyor. (s.108). Ne var ki, 1930’larda başlayan ırkçılık politikası ile birlikte, işler çığrından çıkıyor. Günümüze kadar uzanıyor bu politika. Hem de, şiddetini koruyarak. BAŞBAKAN HAKLI Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek, son zamanlarda Kürtler üzerine yazılmış en iyi kitapların başında geliyor. Mustafa Akyol’un kitabını, ders çalışır gibi titizlikte ve bir solukta okuyorum. Yukarıdaki alıntılar o kitaptan. Kitabın beşinci baskısı, Başbakan Erdoğan’ın Eve Dönüş Yasası ile ilgili sözleri ve onun yarattığı tartışmaya rastlıyor. Türkiye’nin hiç tartışmasız, bir numaralı sorunu terör ve teröristle mücadele. Buna bağlı olarak, Kürt Sorunu. Mustafa Akyol’un kitabından çıkan çok önemli bir ders var ki, son yıllarda benim savunduğum tez: Kürt Sorununun çözmek için ezber bozmak şart. Bu tez aslında, Başbakan Erdoğan’ın yaklaşımına da denk düşüyor. Her ne kadar, Erdoğan söylediği sözlerden, gelen tepkiler karşısında, geri adım atıyorsa da, özünde doğru ve haklı. Dağa çıkanı indirmek, dağa çıkmayı önlemek için artık farklı kararlar almak gerek. Akyol’un kitabı bu anlamda önemli. Kürt Sorununa devletin bakışını değiştirmek gerekiyor. Yani, ezber bozmayı. Kitap bas bas bunu bağırıyor. Çünkü, Cumhuriyet dönemi boyunca ezber hep aynı. Baskı politikaları, ekonomik paketler, köy boşaltmalar hep aynı. Baksanıza, daha 1922’de ekonomik paket var. DÖNE DÖNE AYNI YER Demek artık farklı bir politika gerek. Kaldı ki, günümüzde olayın vahameti, milliyetçi ilk Kürt Cemiyeti’nin kurulduğu 1918’den PKK terörünün başladığı 1984’e kadar geçen sürede yaşananların çok ötesinde. Teröristle mücadele silahla. Tamam. Ya teröriste ortam hazırlayan terörle? Bu yönde biri farklı bir adım atmaya kalktı mı, milliyetçi çığırtkanlar ayaklanıyor. Üstelik günümüzde yanlarına so-so-so- sosyal demokrat geçinen, bu konuda MHP’ye bile taş çıkartan CHP’ye bayrak taşıtarak. Dağdan indirmek için ne gerekiyor? Dağa çıkmalarını önlemek için ne gerekiyor? İspanya, İngiltere, Fransa BASK, İRA, Korsika sorunlarını nasıl çözüyor? Bizde hayal bile edilemeyecek, muhteşem demokratik açılımla. Çünkü, onlarda demokrasi var. İŞTE DEMOKRASİ Öyle bir demokrasi ki, örneğin İspanya’da derin devlet ETA terör örgütü ile mücadele amacıyla devlet içinde gizli bir örgüt kuruyor. Devletin bir aracı. Başka ülkelerde benzeri bolca var. Ancak demokratik devlet, derin devlet içindeki bu gizli örgütü fark ettiğinde, terörist örgütle mücadele için kurulmuş bile olsa, kuranları hapse atıyor, buna iki bakan dahil ve onlar halen hapiste. Bir yanda böylesine bir demokrasi, öte yanda, bizde biri ezber bozmaya kalktığında, hep birlikte linç politikası. O zaman çözemiyorsun, seksen yıldır çözemediğin gibi, çözemiyorsun. Üstelik sorun kangrene dönüşüyor. Kürt sorununu yeniden düşünenler baştan sona haklı. Yanlışlar dizisi Rauf TAMER-Hürriyet Kürt sorunu’nu çözmek için Türklerin ne yapması lâzım geldiğini bilen varsa beri gelsin. Herkes ağzında bir şeyler geveliyor. Kimin ne dediği anlaşılmıyor. *** Önce şu aldatmaca bitsin isterim. İş ve aş bulamadıkları için silahlanıp dağa çıktıklarına inanıyor musunuz? Bu masaldan kusmak geldi. Hiçbir terörist “fakir fukara olduğum için dağa çıktım” demediği halde bu kılıfı biz uydurduk. Tıpkı onun gibi pişmanlık yasası diyoruz. Ne pişmanlığı? Dağdakilerin veya ovadakilerin ağzından böyle bir kelime duydunuz mu? *** Bütün kavramları yanlış kullanıyoruz. Tek tük pişmanlık duyanlar varsa bile onları da itirafçı diyerek damgaladık. Ne demek itirafçı? Bize samimi geliyor ama dağdaki arkadaşlarına sorarsanız, her itirafçı bir muhbir demek, yâni bir hain. Öyleyse her itirafçıyı hedef haline getiriyoruz. *** Özetlersek... Türkiye 25 yıldır sınıfta kaldı. Çünkü... - Terörü bastıramadı. - Sebebini kavrayamadı. - Sonucunu kestiremedi. - Öfke’yle şefkatin dozunu ayarlayamadı. - Kelimeleri bile iyi seçemedi. En mühimi de: - Bu kör dövüşünü Türkiye, kendi yarı sahasında kabul etti. Halbuki DTP’ye bakar mısınız? En iyi savunma hücumdur taktiğiyle oynuyor.
Subscribe to:
Posts (Atom)