Çocuğa falaka kadına işkence

12_eylul_darbecileri_yargilansin_20070910_121504

Herbiri mahkum! Suçları ne olursa olsun herkesin eşit şartlarda cezalarını çekmesi gerek. Hazırlanan bir rapor ise ürpetti!

Türkiye, cezaevlerinde suçlarını çekerken; ölüme uğurlanan, sakat kalan yüzlerce mahkumun hikayeleriyle dolu! Kimisi askeri cezaevlerinde kimisi sivil cezaevlerinde çekiyor cezalarını. Evet, herbiri birer suçlu belki de hayatlarının tamamını konuldukları o hücrelerde tamamlayacaklar ya da bir kısmını.
İşkence iddialarının sahiplerinin çoğu yasa dışı bir örgüte üye olmak suçundan yatıyor, bir kısmı ise kendi deyimleriyle kader kurbanı! Örneğin Ahmet... Terör suçlusu ve bir mehmetçiği şehit etmiş, şimdi cezaevinde yatıyor hem de yaşamının tümünü orada geçirmek şartıyla.  Acı çektirdiği muhatabın ellerine verseniz bir saniye bile yaşamaya hakkı yok belki de... Ama o tutuklu ve şu anda cezasını çekiyor.Hayata Dönüş iskence falak olum

İ.?...21 yaşında, izinli geldiği memleketinde sevdiğiyle tartışınca, kafası bozuluyor; birliğine 15 gün geç gidiyor. Ardından tekrar firar ediyor ve yakalanıyor. Şimdi Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde... Ailesine anlattıklarını duyunca korkuyor, yok canım diyorsunuz! Bir görüşmede abisi şahit oluyor İ.?'nin yaşadıklarına. Saçları kazıtılmış, kafasını sürekli yerde! Neden diye soruyor, verdiği cevap ise korkutucu!
-Vatan'a karşı suç işledim, cezam boyunca kafamı kaldıramam, YASAK!
Uyuşturucu kullanan asker!
A.?...23 yaşında, sokaklarda büyümüş, uyuşturucu mübtelası; Şanlıurfa'da asker. Askere gelene kadar hiçbir tedavi görmemiş; vücudunda sigara yanığı, jilet izleri var. Rehabite olmak için çok çaba sarfetmiş; ancak kendi deyimiyle kurtulamamış bir türlü bu illetten.

Birgün çarşı izninde tekrardan kullanıyor, giriş yaptığından görevli asker tarafından farkediliyor ve ceza alıyor, dayak diyor! İddiasına göre tedavi edilmesi için hiçbir çaba sarfedilmiyor. Gizli gizli bali çekip, birliğinde vücudunu kesiyor. Gönderildiği askeri hastanede tedavi görüyor; ancak bu da yeterli olmuyor. Kendisi gibi yüzlerce asker var. Onlar kullanıyor; bazen göz yumuluyor bazen de ceza alıyorlar! Askerlikleri uzadıkça uzuyor...

Bunlar Türkiye'de bugüne kadar kimsenin konuşmaya bile cesaret edemediği şeyler. Madalyonun sivil tarafı ise anlatılanlardan çok farklı deği!

ihd-karakoldaiskencevar Birçok kişiye göre anlatılanlar çok uç, hatta taraflı!

Ancak yaşanılan bir gerçekte var önümüzde o da Kuddusi Okkır... Birgün herkesin yolunun; cezaevinden geçmeyeceği garantisinin bulunmadığı düşünülürse, bu çağrıya herkes kulak vermeli, dikkate almalı.
İşte İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, 2008’in ilk altı ayında uygulandığı öne sürülen hak ihlalleri;

1- Tekirdağ 1 Nolu F Tipi
- Aralık 2007’de tutuklu ve hükümlülerin aranması usulü keyfi değiştirildi. Ayakkabı aramasından kaynaklı sorunlar yüzünden görüş ve telefon hakkı kaldırıldı
- ‘Sohbet hakkı’, haftada dokuz saatten altıya, dokuz tutukludan yediye indirildi
- Sohbet alanına kamera konuldu. Kamerayı peçeteyle kapatan Barış Akkuş ve Erdener Demirel’e ikişer gün hücre cezası verildi. Alandaki pencereler kaynaklanıp camlar boyatıldı. Siyasi tutuklular artık sohbete çıkmıyor.
-Hücreye su depolamak için tutulan pet şişelere el konulurken su satılmadı. Tutuklular aylarca kirli su içti. Sıcak su haftada bir gün, yarım saat; soğuk su günde bir saat veriliyor.
-Erdener Demirel’in ziyaretine gelen Alman konsolosunun getirdiği iki kitap ve bir Almanca dergi güvenlik gerekçesiyle verilmedi.
-Beş kişiye gelen Azadi isimli Kürtçe dergi ‘sakıncalı’ diye verilmedi.
Hasan Şahingöz, Hasan Polat, Ziya Ulusoy, Çetin Poyraz, Nihat Konak, Turaç Solak, Doğan Güner ve Turgut Kaya’ya gelen Agos gazetesinin Ermenice sayfalarına el konuldu.
-Yazar Sibel Özbudun’un Hikmet Kale’ye yolladığı ‘Zapatista Deneyimi’ ve ‘Meksika’da Değişim’ isimli kitabın İngilizce yedi sayfası ‘kurumu tehlikeye sokan’ nitelikte bulundu.
-Ali Gün Alkaya’nın 1 Mayıs’ta göndermek istediği altı kutlama kartı, ‘örgüt faaliyeti amacını güttüğü’ iddiasıyla gönderilmedi. Ahmet Doğan’ın da altı kartına el konuldu.
-Türkçe dışında dilde konuşulması yasak.
-Salih Sevilen adlı tutuklu revire kaldırıldı. Revir doktoru “Bir şey yok” deyip ağrı kesici verip geri gönderdi. Sevilen hücresinde fenalaşınca tutukluların eylemi üzerine hastaneye götürüldü, ancak kurtarılamadı. Hayata Dönüş katliam
-Yaşar Eriş ile Sinan Gülüm hücrenin zili bozuk diye gardiyanları çağırmak için kapıya vurunca ‘kapıyı dövdükleri’ gerekçesiyle üçer gün hücre cezası aldı.
2 - Tekirdağ 2 No’lu F Tipi
- Sohbet genelgesi ve susuzluk burada da var,
-Tutuklular ilk kabul esnasında dövülüyor, çırılçıplak soyulup aranıyor.
Tutuklu Ağa Sağlık, sağlık sorunları yüzünden 50 kiloya düştü. Tedavisi yapılmıyor.
3 - Bolu F Tipi Cezaevi
- Kandıra’dan Bolu’ya sevk edilen Deniz Güzel ve Muzaffer Akengin, şiddet gördü.
-Sevkli Nedim Yılmaz ve Muhammed İnal kabulde gardiyanlarca çırılçıplak soyularak aranmaya direnince dövüldüler.
-İleri derecede epilepsi olan Nesim Özkan’ın tedavisi, ailesi 2 bin YTL’lik yol parasını veremediği için yapılmıyor.
-Kürtçe’ye izin yok
-Yemeklerden yabancı cisimler çıkıyor.
4 - Edirne F Tipi Cezaevi
-Mektuplar ya hiç gönderilmiyor ya da tamamen karalanıp gönderiliyor.
Sohbet hakkı uygulanmıyor
5- Kandıra F Tipi Cezaevi
-Sohbet hakkı uygulanmıyor.
- Kürtçe Azadiye Welat yasak.
6 - Gebze M Tipi
-Sekiz kadın tutuklu Bakırköy Hapishanesi’ne kabulde çırılçıplak soyularak arandı.
-Füsun Erdoğan’ın Tekirdağ 2 Nolu F Tipi’ndeki eşini aramasına izin verilmiyor.
7 - Maltepe Çocuk Cezaevi
-Bayrampaşa Cezaevi’nden Maltepe’ye sevk edilen, 16-17 yaşlarındaki Barış Yiğit, Halim Arpa, Harun Akbaş, Musa Yalçın, Maltepe’de gardiyan ve askerlerce dövüldü, küfürlü hakaretlere maruz bırakıldı. Çocuklar, özel eşyalarına el konularak tek kişilik hücrelere konuldu. Çocuk tutuklular buna tepki olarak 20 gün açlık grevi yapınca hücre cezası kalktı.
-Maltepe’ye götürülen çocuk tutuklulara gardiyanlarca askeri disiplin uygulandı.

İran'da 2 Kürt öğretmene daha idam cezası verildi

iranidamislam İran rejimi Kürt insan hakları savunucularına yönelik baskılarını artırdı. Sine Mahkemesi iki Kürt öğretmene daha idam cezası verdi. İdam cezası alan Kürt öğretmenlerin sayısı 5'e yükseldi. Sine'nin Dehgulan ilçesinde Enwer Hüseyn Penahi ve Erselan Ewliyayi isimli iki öğretmeni yeniden yargılayan Sine Mahkemesi bir kez daha idam cezası verdi. Her iki öğretmen 'PJAK'a yardım ettikleri' gerekçesiyle yaklaşık 10 aydır cezaevinde bulunuyor. Yeni cezalarla birlikte idam cezası alan Kürt öğretmenlerin sayısı 5'e yükseldi. PJAK'li tutuklu ve öğretmenlerin yanı sıra insan hakları savunucuları ve gazeteciler de İran'da idam tehlikesi altında. Penahi ve Ewliyayi 'den önce 2006'da tutuklanan Ferzad Kemanger, Ferhad Wekili ve Eli Heyderiyan isimli öğretmenler de idam cezası almıştı. Adnan Hasanpur ve Abdulvahid Hiwa Botimar isimli Kürt gazeteciler de 2007'de Meriwan Devrim Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırılmıştılar. Tahran Yüksek Mahkemesi'nin iptal ettiği idam kararı üzerine yeniden yargılanan Botimar, nisan ayında yine idam cezası almıştı. MAHABAD

Showing posts for query İran. Show all posts

Ordu'da ırkçılığın gerekçesi de ırkçılık!

ordu findik iscileri

Ordu'da ırkçılığın gerekçesi varmış!
Kente girişleri yasaklanan, bu nedenle Melet Irmağı yatağında çadır kurmak zorunda kalan işçiler, Ordu Garnizon Komutan Vekili Jandarma Yarbay Metin Arabacı tarafından tehdit edildi. Arabacı'nın, 'Çadırları kaldırmak için bir gün süreniz var' dediği bildirildi.
Ordu'da yıllardır fındık işçilerine yönelik geliştirilen ırkçı uygulamalara tepki geldi. Kürt işçilerin toplanma yerlerinin yasaklanması, Ordu Valiliği tarafından 'insanlık onuruna yakışır bir toplanma yeri olmadığı' gerekçesiyle savunulurken, Fındık-Sen, ÖDP ve DTP temsilcileri ırkçı uygulamanın hem kardeşliği zedelediğine dikkat çekti.
İHD tarım işçilerini yerinde inceleyecek
tarim_iscileri_orduFındık toplamak için Ordu'ya gelen Kürt işçilerinin valilik kararıyla toplu şekilde biraraya gelmelerinin engellenmesi tepkiyle neden oldu. Fındık-Sen, ÖDP ve DTP temsilcileri, uygulamaya tepki göstererek, yasağın hem kardeşliği hem de fındığı vuracağını vurgularken, İHD sorunu yerinde incelemek için Karadeniz'e heyet gönderecek. Ordu Ziraat Odası Başkanı Necat Avcı, alınan yasak kararının sadece Melet Irmağı kenarında uygulandığını, işçilere kent girişinde toplanma alanı sağlandığını, alınan yasak kararının ise tamamen 'barınma koşullarının sağlıksızlığı' nedeniyle alındığını savundu. Melet böyle diyor ama Ordu merkezde işçilerin toplanma alanlarına izin verilmiyor. Ordu'da fındık üreticileri, uygulamanın hem kardeşliğe hem de fındığa zarar vereceğini belirterek, tepki gösteriyor. Fındık Sen Genel Başkanı Kutsi Yaşar, yaklaşık 20 yıldır beraber çalıştıkları insanlara karşı güvenlik sendromu yaşanmasının anlamsız ve insanları potansiyel suçlu görmek olduğunu belirtti. Yaşar, 'Valilik tamamen bir niyet okuması yapıyor. Bu çok tehlikeleri bir durumdur. Valiye sorarlar 'Sen yarın Doğu'ya, Güneydoğu'ya atanırsan ne olur. Bu insanlara ben sizin girişinizi Ordu'ya yasaklamıştım' nasıl dersin. Bir ilden gelen insanları nasıl bir başka ile sokmazsınız. Doğru işçilerin barındıkları yerler oldukça sağlıksız. Ama sosyal devletin görevi buraları sağlıklı koşullar haline getirmek midir yoksa yasaklamak mıdır' diye konuştu. Valiliğin verdiği kararın sosyal devlet ilkesinin hiçbir yanı ile bağdaşmadığını söyleyen ÖDP Ordu İl Başkanı Vedat Şensoy, valilik kararına tepkili. Şensoy, '10 gündür valiliğin aldığı karar uygulanıyor. İşçiler yol kenarında bırakıyor. Konaklamak için nereye giderlerse gitsinler karşılarında ya jandarma ya da polisi buluyorlar. Kaldırımlarda sabahlamak zorunda kalıyorlar' dedi. Fındık rekoltesinin bu yıl geçen yıla oranla 200 bin ton fazla olduğunu ve bununda daha fazla işçiye ihtiyaç duymak anlamına geldiğini belirten Şensoy, 'Üreticiyi de bu uygulama zora sokacak. Uygulamayla kendi insanına eziyet çektiriliyor' dedi. Geçen yıl mevsimlik işçiler konusunda inceleme yaparak rapor hazırlayan ve konuyu parlamento gündemine taşıyan DTP Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ise, 'Hükümet yetkilileri ile görüştük. Bu konuda alınabilecek köklü veya basit önlemler alınabileceğini kendilerine söyledik. Ancak hükümet bu konuda herhangi bir çalışma yürütmüyor' diye konuştu. Yaklaşık 3 milyon mevsimlik işçinin olduğunu söyleyen Kışanak, 'İşçilerin haklarını koruması gereken düzenleme yapılması şart. Basit iki temel şey yapılabilir. Bakanlık genelgesi ile bu konuda alınması gereken önlemler tarif edilebilir. Keyfi uygulamalar engellenir. Ayrıca yerel yöneticile mevsimlik işçilerin koşullarını kolaylaştıran, sağlık koşullarını düzeltecek ve toplumsal baskıyı önleyecek tedbirler almalı' dedi. İHD Genel Başkanı sivas_findik_kaza_2 Hüsnü Öndül ise, uygulamaların bu haliyle hak ihlalleri olduğunu gösterdiğini belirterek, işçilerin yaşadığı soruların tespiti için bir heyetin bölgede inceleme yapacaklarını söyledi. Öte yandan ırmak kenarlarına çadır kuran Kürt işçiler, Ordu Garnizon Komutan Vekili Jandarma Yarbay Metin Arabacı tarafından tehdit edildi. Arabacı'nın 'Çadırları kaldırmak için bir gün süreniz var. Çadırlarınızı toplayın nereye gidiyorsanız gidin. Kaldırmazsanız olacaklardan biz sorumlu değiliz' dediği öğrenildi. Kürt işçilerine Ordu Valiliği'nin aldığı konaklama yasağına uymaları gerektiğini söyleyen Arabacı, 'Biz size, siz bize yardımcı olacaksınız. Burada konaklama yapmanızın imkanı yok. Konaklama yasağının yanısıra burası ırmak yatağı olduğu için güvenli değil. Alınan bir karar var, bunu uyguluyoruz. Bunu yaparken de sizi mağdur etmeyeceğiz. Valilik ile görüşüp size bir yer göstermeye çalışacağız' dedi. Bunun üzerine fındık işçileri Ordu Ziraat Odası'nın kendilerine gösterdikleri alanda kaldıklarını belirterek, 'Bize yer gösterin, hemen kalkalım. Ama yer göstermediğimiz taktirde buradaki insanların hepsi evlerine geri dönmek zorunda kalacaklar' diye konuştular. ORDU / DİHA
UYGAR GÜLTEKİN

Yargısız infaz

 

İçişleri Bakanı ve İstanbul Emniyeti, Güngören saldırısının faillerini gizlemekle uğraşırken, tutuklanan 8 kişinin cezaevinde işkence gördüğünü açıklayan avukatlar, Bakanlığı ve basını sorumlu tuttu.turk_basini_gazete

AKP hükümeti hesap vermeli

KCK: AKP gerçek suçluları koruyup gizliyor

İşte gerçekler

Güngören patlamasının faili yakalanmadı!

Yavuz hırsız Ergenekoncu

'Ergenekon'un avukatı' Baykal'ın açıklamaları ve ITC saldırısı failleri gösteriyor

Amaç, Türk-Kürt Kavgası mı? Mehmet Altan

İsyan çağrısından sivil katliama

Kongra Gel Güngören'deki saldırıyı kınadı

PKK Güngören Saldırısını kınadı

Güngören'de arka arkaya iki patlama: 13 ölü
Kurban seçildiler
Tutuklanan 8 kişinin Güngören saldırısıyla hiçbir ilişkilerinin olmadığı 'kesin delillerle' ortaya konulmasına rağmen, kamuoyuna hesap vermeyen AKP hükümeti ve İstanbul Emniyeti kanıtsız iddialarında ısrar ediyor. Sanık avukatlarının dünkü açıklamaları da, tutuklananların kurban seçildiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Hedef gösterildiler
gungoren_Av. Hüseyin ÇalışçıAv. Hüseyin Çalışçı, İçişleri Bakanlığı'nın gerçek dışı açıklamaları ve basının yalan haberleriyle müvekkillerinin olayın failleriymiş gibi hedef gösterildiğini söyledi. Müvekkillerinin Metris Cezaevi'nde gardiyanların ve jandarmanın işkencesine maruz kaldığını açıklayan Çalışçı, suç duyurusunda bulunduklarını belirtti.
Hükümet hedef gösterdi
İstanbul Güngören'deki bombalı patlamayla ilgili tutuklanan 8 kişinin saldırıyla hiçbir ilişkilerinin olmadığı 'kesin ve güçlü delillerle' ortaya konulmasına rağmen AKP hükümeti ve İstanbul Emniyeti kamuoyuna hesap vermemekte ısrar ediyor. Sanık avukatlarının açıklaması, tutuklananların kurban seçildiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Avukatlar, müvekkillerinin cezaevinde işkenceye maruz kaldığını belirterek, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.
18 kişinin yaşamını yitirdiği, 154 kişinin de yaralandığı Güngören'deki bombalı saldırıyla ilgili tutuklanan 8 kişinin avukatlarından Hüseyin Çalışçı ve Mehmet Sani Kızılkaya, dün İstanbul İHD Şubesi'nde basın toplantısı düzenledi. Sözlerine Güngören'deki saldırıyı kınayarak başlayan Av. Çalışçı, bazı gazetelerde müvekkili Hüseyin Türeli'nin saldırıdan 3 ay önce Kandil'den gelen bombacı olarak lanse edilmesine tepki gösterdi. Çalışçı, İçişleri Bakanlığı'nın gerçek dışı açıklamaları ve basının yalan haberleriyle müvekkillerinin olayın failleriymiş gibi hedef gösterildiğini söyledi.
Çırılçıplak soyularak dövüldüler İçişleri Bakanlığı ile bazı basın-yayın organlarında çıkan haberlerin ardından müvekkillerinin cezaevine girişte saldırıya uğradığına dikkat çeken Çalışçı, 'Müvekkiller tutuklandıktan sonra Metris Cezaevi'ne gönderilmişlerdir. Metris Cezaevi'ne götürüldüğünde önce çırılçıplak soyulmuşlardır. Daha sonra 15-20 kişilik jandarma ve gardiyan tarafından müvekkiller çıplak haldeyken coplarla, tekme ve yumruklarla saldırılmış ve feci şekilde darp edilmişlerdir. Şuan tek kişilik hücrelerde tutulmaktadırlar, kendilerine sürekli tehditler ve hakaretler edildiğini bize beyan etmişlerdir. Ayrıca yüzlerindeki darp izlerini görüp sormamız üzerine korkarak ve çekinerek bize anlatmış ve vücutlarında bulunan diğer darp izlerini de göstermişlerdir. Saldırının tekrarından çekinmektedirler' şeklinde konuştu.
Müvekkillerine yönelik gerçekleştirilen saldırıyla ilgili Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunduklarını belirten Çalışçı, müvekkillerin adli tabipliğe sevki ve işkence izlerinin kaybolmadan tespiti ile faillerin tespit edilerek cezalandırılmasını talep ettiklerini söyledi. Avukatların açıklamasına basının yoğun ilgi göstermesi dikkat çekti. İSTANBUL / DİHA

Medya raporu: 'Sakın bu bombaları Taha Akyol koydurmuş olmasın?'

Medya raporuturk_basini_gazete Alternatif Gazetesi Yazı İşleri bir çalışanından 'medyanın şu andaki durumu' hakkında bir rapor istedi. Alternatif çalışanı aşağıdaki raporu yazdı:
'Taraf Gazetesi manşet üstüne manşet patlattı.
Piyasa 'manşet bağımlısı' oldu.
Talep artınca, piyasaya yeni 'arz' durumları ortaya çıktı.
Şimdi Milliyet Gazetesi de 'şok' haberler yayınlamaya başlıyor... Gazete haberini şöyle duyurdu:
'Ergenekon'un ilk izlerini bulan eski polis müdürü Adil Serdar Saçan, arkadaşımız Belma Akçura'ya operasyonu anlattı.'
Piyasa'nın 'şok manşete bağımlılığı' arttıkça, bütün gazetelerin mutfağında, özellikle Ergenekon iddianame ve delil klasörlerinden derlenen malzemelerle 'yeni' ve 'şok' haberler üretilmeye başlandı...
Ne var ki, artık imal edilen haberler piyasayı kesmiyor'...
Daha yüksek 'dozlara' ihtiyaç artıyor...
Rakip firmalar çılgınca kafa patlatıyor... Giderek piyasaya 'sahte kafa yapıcılar' sürülmeye başlanıyor...
'Güngören bombacısı PKK'li' diye ilk manşetler atılıyor...
Yetmiyor...
'Bombayı patlattım, sonra da karşısına geçip keyifle seyrettim' itirafı 'şok' haber olarak zuladan çıkarılıyor...
Piyasa burun kıvırıyor... Çünkü bu piyasa her türlü 'malı yemiyor'... PKK ile ilgili imalattan bıkmış usanmış...
'Şok haber manşeti' piyasasında kriz derinleşiyor...
'Adam köpeği ısırdı' manşet örneğiyle yetiştirilmiş geri zekalı gazeteciler tayfası her an işsiz kalabilir. Muhabir işsiz kalmamak için köpek ısıran adam bulamayınca, kendisi hırlayarak önüne geleni ısırmaya başlıyor...
Zaten medyada işten atmalarla ilgili haberler de yayılıyor...
Depolorda 'fazla üretim' birikmiş... Muhabire ihtiyaç kalmamış... Ne kadar haber birikirse, o kadar muhabir işsiz kalır... Şok haber imalatçısı medyanın 'altın kuralı' budur...'
Kürt coğrafyasının yazgısı
image Fikret Bila'nın yazılarının büyük çoğunluğu ya bir üst düzey komutan hakkında ya da Baykal'la ilgili haber-yorum türü yazılar...
AKP ile ilgili kapatma davası ve Ergenekon soruşturması esnasında patlayan kriz pek çok gazeteci gibi Bila'nın da soğukkanlılığını kaybetmesine, gerçek kimliğini gizleme yetisini yitirmesine, böylece 'olgun yazar' rolünden vazgeçmesine neden oldu.
Şimdi, daha Org. Başbuğ Genelkurmay koltuğuna oturmadan, onun çizgisi hakkında heyecanlı hatırlatmalar yapmaya başladı... Belli ki, artık 'şeriat' heyulasının geçerliği kalmadı ve yeniden en başa döndük... Kürt düşmanı stratejiler, üstelik çok daha tehlikeli biçimde gündeme alındı...
Yazıda Bila, Güney'de bir Kürt devletinin kuruluşunu Türkiye'nin 'bekası' meselesi olduğuna dair Başbuğ'un sözlerini anımsattıktan sonra, şöyle diyor: 'Org. Başbuğ'un bu konuşmasında altını çizdiği bir konu da 'aidiyet modeli' ile ilgili kaygısıydı.
İlker Paşa bu kaygısını şöyle dile getirmişti: 'Irak'ın kuzeyindeki oluşum ve gelişmelerin bu bölgedeki Kürtlere tarihte hiç olmadığı kadar siyasal, hukuki ve psikolojik güç kazandırdığı da bir diğer gerçektir. Ayrıca bu durumun, vatandaşlarımızın bir kısmı üzerinde yeni bir aidiyet modeli yaratabileceğine dikkat edilmelidir.'
'Org. Başbuğ'un yaklaşık bir yıl önce yaptığı bu analiz ve öngörüleri, gelişmeler de doğrulamış görünüyor.'
Yazının başlığı 'Başbuğ'un tehdit algısılaması'... Bu paragraf ise, Bila ve benzerlerinin bundan sonraki günlerde ordu ile ilgili izleyecekleri kışkırtıcı rolü ortaya koyuyor. Bu kışkırtma, Kürtler arasında ciddi bir 'tehdit algılamasına' yol açacaktır.
Bila'nın hatırlattığı bu konuşmanın kısaca anlamı şu: Irak Kürdistan'ında Kürtlerin kazanımları Türkiye'deki Kürtlerin de benzer kazanımlar elde etme isteğine yol açar, o halde Güney'deki Kürtlerin kazanımlarının yok edilmesi gerekir...
İşte Bila'nın kışkırttığı çizgi budur...
Eylül ve Ekim aylarında askeri harekatların medyadaki ilk ve önemli habercisi bu yazıdır. Mim koyalım...
Taha Akyol ve 'Liberal faşizm'
image bombaları Taha Akyol koydurmuş olmasın?'
Faşistten bozma Milliyet köşe yazarının üst üste çıkan yazılarını okuyunca, bizi ziyarete gelen dostumuz işte böyle dedi...
'Israrla bombanın PKK tarafından patlatıldığını bir insan bütün karşı delillere rağmen neden böyle iddia eder? Bu Taha denilen adamın gizlediği bir şeyler var...'
Arkadaşı yatıştırdık. Taha'nın bomba koyma devresini geçtiğini, yaşlandığını, o işleri eskiden yapanlarla da arayı açtığnı, şimdi liberalleştiğini söyledik.
Dostumuz ikna olmuyordu.
'Alışmış kudurmuştan beterdir' diye gürledi. 'Bence bombayı bu adam attı...'
Biz telaşlanmıştık. Taha'nın faşistlik zamanındaki bombaların başka olduğunu, bu yeni bombaları bilemeyeceğini, o nedenle de atmış olamayacağını dilimiz döndüğü kadar anlatmaya çalıştık...
'Boş versenize siz, diye bağırdı dostumuz, Hıra Dağında yeniden staj görmüştür, bomba imalatı, düzenek, tetik metik hepsini yeniden öğrenmiştir... Siz çaktırmadan ne zaman Hıra Dağına gittiğini araştırın bakalım...'
Artık ne yapacağımızı şaşırmıştık. İçimizden biri koşup Milliyet koleksiyonunu getirdi. Arkadaşımızın önüne koyduk. Taha'nın sürekli yazı yazdığını, ara yerde tüyüp bir dağda bomba eğitimi alamayacağını anlattık...
'Ulan dangalaklar, hangi çağda yaşıyoruz, herif internetle gönderemez mi yazılarını... Gidin Milliyettekilere sorun bakalım, şu son zamanlarda Taha hiç ortalıktan kaybolmuş mu?'
Hışımla yerinden kalkıp tam dışarı çıkacakken, sesini alçaltarak: 'Bana bakın aptallar, siz bu Taha'nın bağlantılarını da araştırın... O zaman zincirin bir halkasında Enver'in, ötekinde Ümit'in nasıl tespih gibi sıralandığını görürsüzünüz... Malum ya... Şu sıralar nerede bir bomba patlasa Kürdün üzerine yıkılıyor... Bu saydıklarımın da Kürt olduğunu unutmayın... İzleyin... Fikri takip yapın... Manşet atın... Bomba patlatın... Bu bomba manşetlerinizde önünüze geleni bombacı olarak ilan edin... Günümüzün gazeteciliği budur, adınız da Hıdırdır....'
Biraz rahatsız olduğunu düşündük...
İlahi sevgili dostumuz...
Hazırlayan:
Ceng Özden - Fırat Dağlı

Irkçı Arap aşiretlerinden Kerkük’te Kürtlere karşı sonsuza dek şavaşma kararı

image Irkçı Arap aşiretlerinden Kerkük için savaşma kararı

Rizgarî Online/ Haber-Yorum/ Federal Irak Parlamentosu, Kerkük'ü de ilgilendiren yerel seçim yasasına ilişkin oylamayı anlaşma sağlanamaması üzerine Eylül ayına ertelerken, dün Kerkük`te biraraya gelen önde gelen 240 Sunni aşiret lideri de, “kentin bir Kürt kenti haline gelmesine geçit vermeyeceklerini”, bunun için “sonsuza dek mücadele edeceklerini” ilan ederek, BAAS ırkçılığının halen yaşamakta olduğunu haykırdılar... Kürdlerin Kerkük'ü bir iç savaşa sürükleme çabasında olduğunu da iddia eden ırkçı aşiret başkanları, seslendirdikleri ortak bildiride silahlarını kuşanacaklarını ilan etti.Arap aşiretleri

Parlamentonun ve iktidarın kente sahip çıkmasını isteyen taraflar, aksi takdirde Kerkük kentinde büyük bir çatışmanın başlayabileceğine işaret ederek,” kentin Irak'ın bir parçası olarak kalması için canlarını vermeye hazır olduklarını” duyurdu.
IHA`nın Kerkük`ten bildirdiğine göre “bu konuda Kürtlerden gelecek saldırılara da kayıtsız kalmayacaklarını belirten Araplar, “usulsüz” ve “hile” olarak yorumladıkları hiçbir hatayı da affetmeyeceklerini duyurdu.

Dün Kerkük'e gelen Savunma Bakanı Abdulkadir Muhammed Casım el-Ubeydi'ye de tepki gösteren Şii ve Sünni Arap aşiretleri, bakanın kentte yaşanan gerilimi algılayamadığını ifade etti. Liderler, “Kerkük bizim kanımız” diyerek kararlılıklarını ortaya koydular. Uzmanlar, Arapların bu konudaki memnuniyetsizliğinin, Irak'taki şiddeti yeniden artıracağından endişe ediyor.

RO/Cemil Süphan

image PNA-Kürdistan Bölge Başkanlığı Toplantısı Başkan Barzani yönetiminde yapıldı. Görüşmede, Kürdistan Bölgesi ile Bağdat ilişkileri ele alındı.

Başkan Barzani yönetiminde dün gerçekleşen Kürdistan Bölge Başkanlığı Toplantısına, Kürdistan Bölge Başkan Yardımcısı Kosret Resul Ali, Parlamento Başkanı Adnan Müftü, Başbakan Neçirvan Barzani, Yardımcısı Ömer Fettah, Parlamento Başkan Yardımcısı Dr.Kemal Kerkuki, Irak Başbakan Yardımcısı Berhem Ahmet Salih, Kürdistan Demokrat Partisi (PDK) Politbüro Genel Sekreteri Fazıl Mirani, Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Politbüro üyesi Erselan Bayız ve Kürdistan Bölgesi Divanı Başkanı Dr.Fuad Hüseyin katıldı.

Toplantıda, Kürdistan Bölgesi ile Bağdat arasında askıda kalan meseleler değerlendirilirken, Bağdat ile Kürdistan Bölgesi’nin iki taraf arasında askıda kalan meselelere bir çözüm yolunun bulunması için oluşturduğu Yüksek Komisyon’dan da bahsedildi.

Toplantının bir diğer bölümü Kürdistan Bölgesi ve hükümetin yeniden organize edilmesiyle ilgiliydi. Toplantıda, şuana kadar birleşmeyen üç bakanlığın birleştirilmesi kararı alındı.

Toplantıda, ayrıca, Kürdistan Bölgesi’nde seçim ve seçim tarihi ve sözkonusu seçimlere hazırlık keyfiyeti değerlendirildi.

Toplantıda, Kürdistan Bölge hükümetindeki kurum ve kuruluşların esasının sağlamlaştırılması vurgulandı.

EN SON KERKUK HABERLERi

Barzani: Artık yeter

TARAFLAR UZLAŞAMADI...KERKÜK TATİLDEN SONRAYA BIRAKILDI...

Musul’da 500 Kürde ait toplu mezar bulundu

Kürtlere Kerkük’te Türkiye, Irak ve Suudi Arabistan kuşatması!

Irak Dışişleri Bakanlığından, Türkiye’ye: Kerkük’e karışma

Öcalan: Savcı Öz benimle görüşebilir

image Ergenekon iddianamesini hazırlayan Savcı Zekeriya Öz'e seslenen Öcalan, 'Ergenekon savcısı isterse gelip benimle görüşebilir. Ben bu konudaki bilgilerimi ve görüşlerimi savcıya söyleyebilirim. PKK'ye mal edilmiş dünya kadar şey var. Benim bu konuda görüşlerim alınmalı' dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir araya geldi. Edinilen bilgilere göre, görüşmede yazdığı savunmalara değinen Öcalan, 'Savunmamın bir bölümünü bitirdim. İki bölümü daha var. Ortadoğu ve Kürdistan'la, Kürt sorunuyla ilgili bölümler kaldı, onları da yazacağım. Kürt sorunu, yıllardır çözülemeyen büyük bir mesele, bununla ilgili söyleyeceklerim var. Savunmamın temel konuları bunlar olacaktır.' dedi. Son günlerde Türkiye'nin gündemini işgal eden Ergenekon davası ve iddianamesine değinen Öcalan, şunları söyledi: 'Ergenekon iddianamesini henüz alamadım. Bana ilişkin kısımlar var. İddianamede bana ilişkin kısımlara cevap veriyorum. Benim bu konudaki düşüncelerim insanlara ulaşmalı. Çünkü insanlar benim bu konudaki düşüncelerimi bilmiyor, beni tanımıyorlar. Burada önemli olan benim bu konudaki düşüncelerimin, görüşlerimin bilinmesi ve farklı çevrelere ulaştırılmasıdır. Benim burada tarihi sorumluluğum var, bunları görerek davranıyorum. Türkiye'deki Ergenekon, 1980'lerde NATO himayesine girerek NATO'yla bütünleşti. Bütün bu yaşananlar NATO'nun denetiminde oldu. Ben bunların çoğunu buradaki görüşmelerimde, hep belirttim. İtalya'daki Gladio, tasfiye edildi. Benzer bir Ergenekon da Yunanistan'da var. Bunların iyi görülmesi ve iyi anlaşılması gerekiyor. Ben bu konuları savunmalarımda daha derinlikli açtım. Bu nedenle benim savunmalarım sadece Türkiye için değil, Avrupa için de önemlidir.'
Ergenekon karşıtlığını bize çevirecekler
Öcalan, şöyle devam etti: 'Ergenekon karşıtlığını, bana ve PKK karşıtlığına çevirmek istiyorlar. Ben bu konuda savunma yapıyorum. Bu benim savunma hakkım. Daha önce Doğan Güreş'in zehirlenmesiyle ilgili olarak askeri savcı gelip benimle görüşmüştü, Ergenekon savcısı isterse gelip benimle görüşebilir. Ben bu konudaki bilgilerimi ve görüşlerimi savcıya söyleyebilirim. PKK'ye mal edilmiş dünya kadar şey var. Benim bu konuda görüşlerim alınmalı. Daha baştan beri ta 1978, daha doğrusu 1976'dan beri PKK'ye müthiş sızmalar var. Benim üzerime müthiş geldiler; Şahin Baliç, Şahin Dönmez gibiler var. Bu süreç onlar gibilerle başladı. Haki Karer'i katleden örgüt, Antep'teki beş parçacılar vardı, Kawacılar vardı, Kukçular vardı. Beni imha etmek için onlarca girişimde bulundular ama başaramadılar. Bugün de radyodan dinledim, Mehmet Eymür'ler beni imha edebilmek için tünel bile kazmaya çalışmışlar.'
Almanya binlerce kişiyi kendisine bağladı
Güngören'de meydana gelen patlamayı değerlendiren Öcalan, şu çarpıcı hususlara dikkat çekti: 'İşte görüyorsunuz, Güngören'deki patlamayı. Bununla Kürt Türk çatışmasını derinleştirmek istiyorlar. Türk-Kürt çatışmasını kışkırtıyorlar. Alman istihbaratı, bu eylemin PKK tarzı olmadığını, eylemin radikal dinci grupların veya derin devletin işi olabileceğini söylüyor. Alman istihbaratı her şeyi bilir. Bu eylemi de kimin yaptığını, içyüzünü biliyorlar. Çünkü kendine bağladıkları var, birçok kişiyi kendilerine bağladılar. Almanya bunların binlercesini himayelerine aldı, kullandı, bugün başlarına bela olmuş durumdadır.
Kürtleri hallaç pamuğuna çevirdiler
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Türkiye'ye gelmesini de irdeleyen Öcalan, şu görüşlerin altını çizdi: 'Şimdi Beşar Esad oraya buraya gidip geliyor, görüşmelerde bulunuyor. Amerika, Ortadoğu'da kovboy politikasını güdüyor. Kürtleri Halaç pamuğuna çevirdiler. Kürtleri denetimleri altına almak için Yekiti-YNK ve KDP'yi kullandılar. Bunlara güç verdiler ama beni kontrol altına alamayınca tasfiye etmeye çalıştılar. Türkiye'de de Şeyh Sait ailesinden bir kesimi kullanıyorlar. Hak-Par'ı bu amaçla kurdular. Bucak Ailesi biliniyor. Bana bu konuda kitap yaz deseler elli ciltlik kitap yazarım. Bu aileyi ikiye böldüler. Bir kısmı Almanya'da Alman istihbaratına sığınmış. İşte Sertaç Bucak biliniyor. Benim açımdan durumu netleşmiş biri. Öbür tarafta bir kısmı da Türkiye'de kalıp devlete sığındılar, Sedat Bucak'a bağlandılar. Sedat Bucak, Susurluk olayına karıştı, öldürülmek istendi. Sedat Bucak'a bağlı binlerce korucu var. Bunlar oturmuş sadece para yiyorlar. Sedat Bucak'ın kendisi bile devlet nezdinde suçlu. Türkiye'de yüz bin civarında korucu var, bunların Türkiye'ye maliyeti bellidir.'
Namus kavramı üzerinde duruyorum
Savunmalarında namus olgusu üzerinde durduğunu ifade eden Öcalan, namusla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: 'Ben son bir haftadır, namus kavramına yoğunlaşıyorum. Nasıl bir namus? Bu önemli bir soru. Ben Kürtlerin namus kavramının ne demek olduğunu iyi biliyorum. Namusları için adam öldürüyorlar, namus için cinayet işliyorlar! Bu cinayetleri din adına, töre adına yapıyorlar! Namusları için yapamayacakları bir şey olmadığını söylüyorlar! Hatırlıyorum, köyde İmam Ali vardı, bir gün ben ona, 'ben bu kadına bakarsam din ne der?' diye sordum, o da 'bakabilirsin!', dedi. Hiç unutmam, annemle küçükken namus üzerine konuşmuştuk. Ben bu konuşmayı hiç unutmam. Ta o zamandandır ben namus kavramı üzerine yoğunlaşıyorum. Nasıl bir namus kavramına cevap arıyorum. Ben bu konuları savunmalarımda da daha derin açtım. Kadın sorununu daha önce de yazmıştım, kadını kavramaya anlamaya çalışan biriyim. Kadınlar da bunu çok yoğun tartışmalı. Nasıl bir namus, nasıl bir kadın? Sorularına cevap aramalı. Kürtlerin namustan ne anladığını ben çok iyi biliyorum. Kürtlerin namus durumu ortadadır. Kürtler üzerinde birçok oyunlar oynanıyor. Bunları iyi görmek gerekiyor. Doğru ve gerçek namus anlayışı, özgürlük için mücadeleden geçer. Bu konuda üç beş kişi doğru bir özgürlük anlayışıyla mücadele etse onlarca kadını arkasından götürecektir. Mücadeleleri güçlenecektir. Ama ben zannetmiyorum DTP içerisinde bile bu düzeye ulaşan kadın olsun.'
Özgürleşmek için felsefeyi iyi bilmek gerekir
'Özgürleşmek için felsefeyi bilmek gerekiyor, tarihi bilmek gerekiyor.' diyen Öcalan, 'Beş bin yıldır kadınların tarihen üzeri silinmiştir. Gerçek manada siyaset veya hukukçuluk yapmak için de tarihi ve felsefeyi bilmek gerekiyor. demokratik duruşu göstermek lazım. Bu konuda DTP içerisinde de, hukuk içerisinde de önemli olan demokratik duruşu göstermektir. Bu konuda demokratik duruşunu göstermeli, demokratik eylemliliklerini geliştirmeli. Sorunları aşmak kolay değil. Ben hep söylüyorum kendini yakmak, bu sorunları aşıp, özgürleşmekten daha kolaydır. Ben bu konuda onlarca kitap yazdım. Kadınları anlamaya, kavramaya çalıştım. Bu konuda ısrarlıyım, iddialıyım. Ben erkekler için de söylüyorum, namuslu erkek, birazcık namusu ve onuru varsa kadını anlamaya, dinlemeye çalışırlar. Hiçbir şey yapamıyorsan sadece dinle, dinlemek de önemlidir, bu kadın ne diyor, benden ne istiyor, anlamaya çalış. PKK içerisinden de kaçıp gidenler oldu. Onlarca yıl mücadele ediyorlar, sonra canları sıkılıyor, paralı birine kaçıp gidiyorlar. 'Aşk' adına yapıyorlar. Ben kaç zamandır aşka cevap arıyorum. Vardığım sonuç şudur; aşk eşittir ihanet. Aşk yaşadıklarını zannediyorlar ama yaşadıkları şey aşk değil. Aşk yaşadık diye kendilerini kandırıyorlar. Gerçek aşkı yaşamak o kadar kolay değil. Kendime güveniyorum. Benim özgürlük iddiam, aşk iddiam büyük. Ben gerçek aşkı yaşayabileceğime inanıyorum. Bu konuda yetenekliyim. Kadınlara 'Siz de kendinize güveniyor musunuz, bu konuda iddialı mısınız, benim aşk anlayışımı kaldırabilecek misiniz?' diyordum. Ama görüyorum ki, bu konuda yeterli değiller. Bu konuda iddialı olmadıkları için de kaçıp gidiyorlar. İşte onlarca yıl mücadele ediyorlar sonra sıkılınca paralı birini bulup peşinden gidiyorlar. Ben bunların arkalarından sadece gülüyorum, çünkü kendilerine yapıyorlar, kendi özgürlük iddialarından vazgeçiyorlar.' şeklinde konuştu.
Cinsiyetçilik iktidarcılıktır
Öcalan, erkek-kadın olgusu konusunda ise şu ifadelerin altını çizdi: 'Erkek, fiziki olarak kadından güçlü olabilir ama kadın kendi meşru savunmasını güçlendirmeli. Ben silah alıp sizi koruyamam ki, her zaman yanınızda olamam. Meşru savunma sadece kadın için değil herkes için geçerli. Ben meşru savunmayı da savunmalarımda açtım. Kadınlar kendi savunmalarını yapsınlar. Artık sokakta bile yürüyemiyorlar. Erkek, isterse bir günde kadının haşatını çıkartabilir. Bunları görüp özgürlük mücadelelerini derinleştirmeliler. Cezaevlerinden kadınların çok yoğun mektupları geliyor. Derinleşme düzeyleri, yoğunlaşmaları iyi ama önemli olan bu düşündüklerini kendi yaşamlarında hayata geçirebilmeleridir. Bu söylediklerini hayata geçirdikleri oranda özgürlük mücadelesi yolunda ilerleyebileceklerdir. Savunmalarımda cinsiyetçilik, milliyetçilik, dincilik ve bilimciliği bir tehlike olarak ifade etmiştim. Cinsiyetçilik, iktidarcılıktır. Cins temelli her şey iktidardır. Cins kavramının olduğu her yerde iktidar vardır. Cinslerin biyolojik olduğunu söylüyorlar, hayır. Cinsiyet, öğretilen bir şeydir. Ben bunu savunmalarımda genişçe açıkladım. Ben savunmalarımda milliyetçilik, dincilik ve bilimciliği(pozitivizm) de değerlendiriyorum. Bunlar tehlikeli anlayışlardır. Bunlardan uzak durmak gerekiyor. Laisizm, dincilik, milliyetçilik, bilimcilik (pozitivizm) siyasal iktidardır. Türkiye'de hiçbir şey ifade etmiyor, içi boştur.'
Erdoğan benimle görüşsün
Başbakan Erdoğan'a seslenen Öcalan, 'Ben buradan Erdoğan'a sesleniyorum. Geçmişte Sayın Özal benimle görüşme girişimlerinde bulundu. Yine Erbakan benimle görüşme girişimlerinde bulundu. Hatta ordu içinde bazı kesimler benimle çözüm konusunda görüşmeye çalıştılar. Ben Suriye'deyken Hafız Esat üzerinden çözüm girişimleri oluyordu. Erdoğan isterse çözüm girişimleri yapabilir. Bu çatışmalar, çözümsüz durum, nereye kadar devam edecektir!' diye konuştu.
Tarih ve kültür akademileri önermiştim
Aksiyon dergisinde kendisinin Demokratik Cumhuriyet tezi ile ilgili çıkan habere de değinen Öcalan, şu şekilde konuştu. 'Aksiyon Dergisi'ni okudum. Bu dergide bana ilişkin haberde Demokratik Cumhuriyet Partisi'ni benim dayattığımı söylüyorlar, bu doğru değildir. Evet, ben Demokratik Cumhuriyet dedim ama benim söylediğim demokratik cumhuriyet, onların yazdığı manadaki demokratik cumhuriyet değildir. Benim demokratik cumhuriyet dememdeki sebep, cumhuriyetin demokratikleşerek çözümün gelişmesine katkı sunmasını sağlamaktır. Türkiye için görüşlerimi yineliyorum. Daha önce Çatı Partisi demiştim. Bu konuda aydın, yazarlar ve demokrat çevreler sorumluluk almalıdır. Ben öyle kimlik ayrımı da yapmıyorum, kendisini bu alan içinde ifade etmek isteyenler yer alabilir. Önemli olan demokratik duruşun gelişmesidir. Brüksel, Belçika da Demokratik Uluslar Konfederasyonu'nu önermiştim. Demokratik Siyaset ve Kültür Akademisini de önermiştim. Bu tür çalışmalar demokratik duruşun gelişmesi için önemlidir. Bu konfederasyon, İstanbul'da da olabilir veya hem İstanbul hem Brüksel'de olabilir. Bu konfederasyonlar, içlerini doldurabilirler. Bu konuda savunmalarımdan herkes faydalanabilir, devlet de faydalanabilir, Avrupa'da faydalanabilir. İran, Irak, Suriye'de demokratik mücadeleler geliştirilebilinir.'
Öcalan, sözlerini 'Onlarca arkadaşın mektuplarını aldım. Hepsine selamlarımı iletiyorum. Cezaevlerindekilere selamlarımı iletiyorum. Onların mücadelelerini anlıyorum, değer veriyorum. Benim için kendini yakmalar oldu, oluyor. Benim bu konudaki görüşlerim biliniyor. Özgürlük, özgür yaşam için mücadele etmektir, kendini fiziki imha etmek olmamalı.' diyerek bitirdi. ANF
6 Ağustos 2008 tarihli Görüşme Notu'dur

İmralı'da keyfi uygulamalar devam ediyor

Musul’da 500 Kürde ait toplu mezar bulundu

Musul 500 Kürde ait toplu mezar ANF -HEWLER / Musul’a bağlı Telafer bölgesinde yaklaşık 500 cesedin bulunduğu toplu bir mezar ortaya çıkarıldı. Çoğunluğu çocuklardan oluşan bu cesetlerin Kürtlere ait olduğu belirtildi.

Kürdistan Bölgesi Şehitler Bakanlığı’na bağlı toplum mezarla görevli Enwer Ömer Aso gazetesine yaptığı açıklamada, Telafer yakınlarında toplu bir mezar bulunduğunu belirtti.

Toplu mezarda 500’e yakın cesedin bulunduğunu ve bunların çoğunluğunun çocuklardan oluştuğunu kaydeden Ömer, Şehitler Bakanlığı’ndan cesetlerin  çıkarılması için izin talep edildiğini bildirdi.

Toplu mezarın şu anda Amerikalı güçlerin gözetiminde olduğunu belirten Ömer, “Bölgeye gitmek için şu anda hazırlık yapıyoruz. Cesetlerin tümü çıkarıldıktan sonra Kürdistan Bölgesi’ne getirilecek. Daha sonra da DNA testleri yapılarak cesetler ayrıştırılacak” dedi.

ABD'nin Mart 2003’te Irak'ı işgalinden bu yana 300’ü aşkın toplu mezar ortaya çıkarıldı. Bu mezarlarda Baas rejiminin katlettiği en az 300 bin cesedin olduğu tahmin ediliyor.

1979’da iktidara gelmesiyle birlikte Irak halkına kan kusturan Saddam rejiminin katlettiği insanların sayısı hakkında kesin bir bilgi bulunmuyor. Ancak bazı tahminlere göre 1 Milyon’u aşkın kişi katliama uğradı.

1980’li yılların sonlarında Saddam rejiminin Kürtlere karşı soykırım operasyonu Enfal sırasında 180 bini aşkın Kürdün katledilmişti. Sadece Halepçe’de remi kayıtlara göre 5 bin aşkın Kürt katledildi. Saddam rejimin döneminde, yaşanan toplu infazlar, rejim yöneticilerinin yargılandığı davalarda da canlı tanıklar tarafından anlatılmıştı.

Hayat Televizyonu yeniden yayına başladı

hayatsusturulamz_b
'Bölücü içerikli yayın yaptığı' iddiası ile, herhangi bir mahkeme kararına dayanmadan frekansı iptal edilen Hayat Televizyonu, gece saatlerinde yeniden yayına başladı.
Hayat Televizyonu 3 Aralık 2007 tarihinde 'Hayatın Tüm Renkleri' sloganıyla yayın hayatına başlamış, 6 Temmuz 2008 tarihinde ekranları karartılmıştı. DİHA

Kürt düşmanlığı Facebook'ta : “En iyi Kürt ölü Kürt'tür, Kürtlere soykırım yapılsın”

image Irkçılar Facebook'ta nefretlerini kusuyor, Kürtler başta olmak üzere halklara karşı çirkince kampanyalar düzenliyor, iftiralar atıyor!
05 Ağustos 2008 / 08:32

Dünyanın en büyük sosyal iletişim ağlarından Facebook, ırkçı grupların da bir araya geldiği bir platform halini aldı.

Ağda, Kürtlere ve Türkiye"de yaşayan diğer halklara yönelik nefretin açığa vurulduğu onlarca grup bulunurken, bu gruplardan “En iyi Kürt ölü Kürt"tür”, “Kürt sorunu yok, Kürt istilası var”, “Kürtlere soykırım yapılsın diyenler” en dikkat çekenleri.

dunyaturkolsun Yüzlerce üyesi olan “En iyi Kürt ölü Kürt"tür” grubunun açıklama yazısında ise şu ifadelere yer veriliyor: “Bu grup, Türk kimliğini kabul etmeyen, "Ben Kürt oğlu Kürdüm" diyen, ama bir yandan da bu vatanın olanaklarından yararlanan Kürtlere karşı kuruldu. Kürtlerin bu ülkede başımıza neleri sardığını biliyor musunuz? Ülkemizdeki suç oranlarının; fuhuş ve kadın ticaretinin yüzde 98.2"si, uyuşturucu ve silah kaçakçılığının yüzde 96.4"ü, çeteleşme, mafya, gasp, hırsızlık, dolandırıcılık, zorla alıkoyma suçlarının yüzde 79.7"si, dolandırıcılık suçlarının yüzde 68.9"u, cinayet suçlarının yüzde 68.4"ü, tecavüz suçlarının yüzde 87.6"sı, taciz suçlarının yüzde 94.2"ü onlar tarafından yapılıyor. Şehirdeki mazlum yüzlü çakal!.. İçimizdeki dost görünümlü hain, dağdaki şerefsiz terörist!!.. Kürtleri ülkemizde istemiyoruz!!!.. Bu düşünceye sahip olan her Türk evladı demek, bu suç oranlarının yok olup silinmesi demektir!!..”

Grubun sayfasında Kürtlere yönelik birçok hakaretin yanı sıra üyeler tarafından yazılmış “Ben ırkçı değilim, sadece Kürt düşmanıyım” şeklindeki ilginç yazılara da rastlamak mümkün.

images SOYKIRIM KAMPANYASINA DEVAM

Daha önce İzmir"de düzenledikleri “Kürt Nüfus Artışı Durdurulsun” çağrılı imza kampanyasıyla gündeme gelen ve geçtiğimiz aylarda kendisini fesheden Türkçü Toplumcu Budun Derneği yöneticileri de imza kampanyalarını Facebook üzerinden sürdürüyor. Derneğin feshedilmeden önce başkanlık görevini yürüten Cenk Tozkoparan, grubun “admin”lerinden (grup yöneticisi) biri olarak dikkat çekiyor. Grubun giriş sayfasında “Son elli yılda hiçbir Türkçünün, ve ırkçının yapamadığını Cenk Tozkoparan 10 yılda yaptı” ifadeleri kullanılırken, “Kürt Nüfus Artışı Durdurulsun” kampanyasına destek vermek isteyenlerin isimlerini gruba eklemeleri çağrısı yapılıyor. Cenk Tozkoparan,"ın İzmir 9. Asliye Ceza Mahkemesi"nde "halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" ve "halkı aşağıladığı" gerekçeleriyle yargılandığı davaya, Barış Meclisi üyelerinin yanı sıra Çingene Hakları Merkezi ve Helsinki Yurttaşlar Derneği de müdahil olarak katılıyor. / Birgün

En büyük korkum PKK'nin Türkiye'ye yerleşmesidir

image Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Sedat Laçiner, PKK için Irak'ın kuzeyinde “yolun sonunun göründüğü” belirterek, “(Örgüt) İran ya da Ermenistan'a kayabilir. Ama en büyük korkum Türkiye'ye yerleşmesidir” dedi.

USAK Başkanı, İstanbul Güngören'deki saldırı ve Kerkük'teki olayların arkasında da “İsrail ve ABD içindeki gizli grupların parmağı olabileceğini” iddia etti.

Laçiner, Türkiye'nin hava ve kara operasyonlarının PKK'ya “çok kan kaybettirdiğini”, örgütün Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetiminin lideri Mesud Barzani ile Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'den eski desteği alamadığını ifade etti.

Laçiner, “Bu nedenle PKK için kuzey Irak'ta artık yolun sonu görünüyor. İran ya da Ermenistan'a yerleşebilirler. Şu anda bir çıkış yolu arıyorlar. Nerede olursa orada” dedi.

“ABD, PKK'YI KUZEY IRAK'TA İSTEMİYOR”

“ABD'nin de şu anki şartlarda PKK'yı Irak'ın kuzeyinde istemediğini, başka yerde olması halindeyse bundan rahatsız olmayacağını” belirten Laçiner, “Ama benim asıl korkum, PKK'nın Ermenistan'a ya da İran'a değil, Türkiye'ye yerleşmesidir” diye konuştu.

Laçiner, “bunun terör örgütünün kendi verebileceği bir karar olmadığını, örgütün manipülasyona çok açık olmasının ötesinde, örgüt yönetimine çok fazla sızmalar olduğunu” belirtti. Örgütün içinde, örgütle hiçbir ilgisi olmayan çok fazla unsur bulunduğunu, dolayısıyla bunun, başka odak noktalarının vereceği bir karar olduğunu söyleyen Laçiner, şöyle devam etti:

“PKK'nın Ermenistan'a ya da İran'a yerleşmesinde bazı dengeler var, o dengeleri kullanırsınız. Ermenistan, şu anda Türkiye ile bir açılım arayışı içinde. İran da şu anda Türkiye ile ilişkilerini genişletmekte olan bir ülke. Asıl tehlike, PKK'nın eylem türlerini, stratejisini değiştirmesidir.”

“MÜCADELEDE DİPLOMATİK BAŞARI”

Türkiye'nin bu yıl, ilk kez tüm dünyanın desteğini arkasına alarak, PKK ile mücadelede büyük diplomatik başarıya imza attığına işaret eden Laçiner, “ama bu şansın iyi kullanılamadığını” öne sürdü.

Laçiner, “1 Ocak itibarıyla bir paket açılabilmiş olsaydı, Kürtçe yayın yapan televizyondan sosyal yardımlara, ekonomik kalkınma paketlerinden terör ve teröristle mücadelede yeni yöntemlere kadar hepsi aynı paket içine konulabilseydi, 2008 yılında terör örgütü marjinalleşmiş bir hale getirebilirdi. Ama Türkiye bu fırsatı kaçırdı” dedi.

Laçiner, bu sonucun, Türkiye'deki kurumlar arası uyumsuzluk, AK Parti hakkında açılan kapatma davası ve bunun getirdiği enerji kaybı ile kutuplaşma nedeniyle terörle mücadelede radikal değişime cesaret edilememesinden kaynaklandığını öne sürdü. Laçiner, “Terörü bitiremiyorsak, mücadele yöntemlerimizde çok ciddi açıklarımız var demektir. Bu açıkların kapanması gerekiyor” dedi.

5 Kasımdaki Washington zirvesinde Türkiye ile ABD'nin anlaştığını ileri süren Laçiner, “Bu bağlamda Talabani ve Barzani'nin PKK konusunda ikna edilmesi görevinin ABD'ye düştüğünü” kaydetti. Laçiner, “ABD'nin bu görevi Talabani konusunda hemen yerine getirdiğini, Barzani'nin ikna olmasınınsa mart-nisan aylarını bulduğunu” belirtti.

“ABD VE İSRAİL'İN 'ERGENEKON'U”

Öte yandan “ABD ve İsrail'de PKK'nın tasfiye edilmesinden rahatsız olan aşırı sağ grup bulunduğunu” savunan Laçiner, buna, ABD ve İsrail'in “gizli devleti, derin devleti ya da 'Ergenekon'u da denilebileceğini” söyledi.

Laçiner, “bunların, Irak'ın kuzeyinde Türkiye'nin istediği çözümü İsrail ve ABD'nin yararına bulmadığını, tersine PKK'nın hala İran'a karşı ve Irak'ın kuzeyinde Kürt devleti kurulabilmesi için faydalı olduğunu düşündüğünü” öne sürdü.

“Bu nedenle bence Irak'ın kuzeyinde ve Türkiye'nin içerisinde Türk-Kürt gerginliğine katkı sağlamaya, zemin hazırlamaya çalışıyorlar” diyen Laçiner, İstanbul Güngören'deki saldırı ve Kerkük'teki olayların arkasında “İsrail ve ABD'deki bu gizli grupların parmağı olabileceğini” savundu.

Laçiner, “İşin içerisinde İsrail ve ABD içerisindeki bazı 'yaramaz insanlar', Türk ve Kürt düşmanlığından medet uman insanlar var. Buradaki maksat, Kürtleri ve Türkleri düşman etmekten çok, Türkiye'yi Orta Doğu siyasetinin dışına itmek, Kürtlere de Irak'ın kuzeyinde İsrail'e dost bir yapı kurabilmek” diye konuştu.

Laçiner, “Türkiye 2008'de elini çabuk tutmazsa bu unsurların güçlenebileceğini, bu durumda da PKK'nın yeniden palazlanabileceğini ya da şekil değiştirebileceğini” belirterek, “Bu nedenle Türkiye'nin bir gün dahi kaybetmeden 2008'de kaybettiği günleri yeniden telafi edermişçesine hızlı bir şekilde terörle ve teröristle mücadele stratejisini yeniden inşa etmesi lazım” dedi. samanyolu