İHD 2007 Yılı Raporu: İşkence arttı! İSTANBUL - 'Türkiye'de İnsan Hakları' raporunu açıklayan İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül, 2007 yılında işkence ve kişi özgürlüğüne yönelik ihlallerin arttığını belirtti. Öndül, anadil üzerindeki yasakların da devam ettiğine dikkat çekti. İHD İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kabul edilişinin 59. yılında "Türkiye'de İnsan Hakları" raporunu kamuoyuna duyurdu. TİHV binasında raporu açıklayan İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül, hak ihlallerinin devam ettiğini belirtti. Öndül, Türkiye'nin hukuk sisteminde işkence yasağı bulunmasına rağmen, gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde ve resmi gözaltı merkezleri dışındaki yerlerde işkencenin yaygın ve sistematik olarak uygulanmaya devam ettiğini söyledi. "İşkenceye sıfır toleransın" yalnızca slogan olarak kaldığını söyleyen Öndül, etkili önlemlerin alınmamasından dolayı işkencenin önlenemediğine dikkat çekti. Türkiye'nin, "Birleşmiş Milletler İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi"ne ek olarak "Seçmeli Protokolü" onaylaması gerektiğini söyleyen Öndül, kişi özgürlüğü ve güvenliği konusunda insan hakları hukukuna aykırı düzenlemeler ve uygulamaların olduğunu belirtti. İfade özgürlüğü konusundaki tehditlerin devam ettiğine dikkat çeken Öndül, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede adil yargılanma ve savunma hakkı konusundaki sorunların devam ettiğini söyledi. ANADİL ÜZERİNDEKİ YASAKLAR Kürt sorununun da değerlendirildiği raporda, Anayasanın 42. maddesinde ana dilin öğrenilmesi ve eğitimle ilgili sınırlamaların muhafaza edildiği belirtildi. Siyasi partiler kanunundaki dil yasaklarının devam ettiğine işaret eden Öndül, DTP ve Hak-Par yöneticileri hakkında açılan davalara ve yerel yöneticilerin (Diyarbakır Sur Belediyesi) görevinden alınmasına dikkat çekti. Televizyon yayınlarındaki sorunlara da değinen Öndül, resmi yazışmalarda Q, X, W harflerinin yasaklanmasına devam edildiğini söyledi. Hazırlanan raporda cezaevlerinde yaşanan sorunlara da yer verildi. Raporda F tipi cezaevlerindeki tecrit koşulları ve uygulamalarında olumlu bir değişikliğin olmadığı kaydedildi. Ayrıca tutuklu ve hükümlülerin bir araya getirilmesi için Adalet Bakanlığı'nın çıkardığı genelgenin uygulamaya geçirilmediğine dikkat çekilerek tutuklu ve hükümlülerin üzerindeki baskıların arttığı kaydedildi. RAPORDA YER ALAN İHLALLER ŞÖYLE: * Toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü: Emniyet görevlileri, hak arayışları çerçevesindeki barışçıl gösterilere müdahale ederek ve aşırı güç kullandı. * Son dönemlerde, ırkçı-milliyetçi saldırgan gruplar, polis eşliğinde, teröre tepki adı altında 'gösteri haklarını' kullanıp, DTP binaları ve başka siyasi parti ve derneklere saldırılar düzenledi. Polis, son aylarda yüzlerce saldırı olayı gerçekleştiği halde saldırganlar hakkında hiçbir yasal işlem yapmadı. * Din ve ibadet özgürlüğü konusunda gelişme sağlanamadı. Kadınların, namus cinayeti denilen cinayetlerle, intiharlarla, ev içinde uğradıkları taciz ve tecavüzlerle, fuhuşa zorlanmalarıyla 2007 yılında da hakları ihlal edildi. * Çocuklar, intiharları, ev içi şiddete uğramaları, taciz ve tecavüzlere maruz kalmaları ve fuhuşa zorlanmaları ve mayınlarda hayatlarını ve kollarını, bacaklarını kaybetmeye devam etti. * İHD yöneticileri ve üyeleri hakkında davalar açılmaya devam edilmiş Adana Şube Başkanı hakkında hapis cezası verilmiştir. İHD Mersin Şubesi hakkında kapatma davası açılmış, DTP'nin kapatılmasıyla ilgili açtığı davanın iddianamesinde, davanın tarafı olmayan, soruşturmaya tabi tutulmayan, hakkında suçlanmasını gerektirecek belge, bilgi, kanıt bulunmayan İHD hakkında da yargısını açıklamıştır. Bu değerlendirme, hukukun üstünlüğü ilkesini ihlal edilmesine örnektir. ANF NEWS AGENCY

Bu gerçek için Kürt halkının binlerce kurban verdi!

KÜRDİSTAN PARLAMENTOSU: ‘’MİLLİ DERNEKLERE AİT 1925 TARİHLİ RAPOR KERKÜK’ÜN KÜRDİSTAN SINIRLARI İÇİNDE OLDUĞUNU BELGELİYOR’ 11-Dec-07 [12:51]PNA-Federal Kürdistan Bölge (FKB) Parlamentosu Sekreteri Fırset Ahmet, ‘’Irak Daimi Anayasasının 140.maddesine göre kaderleri belirlenecek olan sorunlu bölgelerin tarihi ve coğrafi belgeler ışığında Kürdistan Bölgesi sınırları içinde olduklarının kanıtladığını ve bunun geçen yüzyılın ilk çeyreğindeki bazı belgelerle de ıspatlandığını’’ bildirdi. ABD’nin Irak Büyükelçiliğinden bir heyeti kabulünde yaptığı açıklamada Ahmet, ‘’Tarihi ve coğrafi belgelerin ve bu belgelerin içinde bulunan 1925 yılına ait Milli Dernekler raporunun, Kerkük’ün ve diğer sorunlu bölgelerin Kürdistan Bölgesi sınırları içinde olduğunu kanıtladığını ve bu gerçek için Kürt halkının binlerce kurban verdiğini’’ söyledi. Güvenliğin ve istikrarın sağlanmasının 140.maddenin uygulanması ile gerçekleşebileceğini söyleyen Ahmet, ‘’Maddenin uygulanmaması durumunda Kürt halkının hükümete olan güveninin kalmayacağını’’ söyledi. Parlamento Sekreteri Fırset Ahmet, ‘’Irak hükümetinin 140.maddenin uygulanmamasından sorumlu olduğunu’’ söyledi.

İnsan Haklarına İnfaz Türk devlet güçleri Dünya İnsan Hakları Günü’nü kana buladı; Ankara’da bir kişi yakalanabileceği halde öldürüldü. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde, Ankara kuşkulu bir polis infazıyla uyandı. Ankara Dedeefendi Sokak’ta bir eve yapılan operasyonda bir kadın öldürüldü. Emniyet öldürdükten sonra ‘canlı bomba’ dedi; ama evde sol dergi ve gazete dışında bir şey bulunmadı. Ankara Dedeefendi Sokak Yirmiler Apartmanı’ndaki bir eve dün sabah 09.00- 10.00 saatleri arasında Özel Tim tarafından baskın yapıldı. Baskın sırasında çatışma çıktığı ve iki polisin yaralandığı iddia edildi. Eve giren Özel Tim ekipleri, bir kadını öldürdü. Evde bulunan bir erkek ise yaralı olarak gözaltına alındı. Sözkonusu kişinin Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü öğrenildi. Öldürülen kadının cenazesi ise saatlerce yerde bekletildikten sonra, TSİ saatiyle 14:30 civarında evden çıkartılarak otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı. Emniyetin açıklaması Emniyet tarafından yapılan ilk açıklamada, evin ‘hücre evi’ olduğu ve uzun süredir izlendiği belirtildi. Öldürülen kadının ‘canlı bomba’ olduğu iddia edildi. Ancak evde yapılan aramalarda bomba bulunmadı. ‘Hücre evi’ denilen evde sol örgütlere ait dergi ve gazete bulunurken, dedektör ve köpeklerle yapılan arama sonucunda bomba izine rastlanmadı. Operasyonun DHKPC’ye yönelik yapıldığı belirtildi. Özel Tim’in operasyonu, mahalle sakinleri ve medya tarafından dakika dakika izlendi. İnfaz kameralar eşliğinde yapıldı. Çatışma mı infaz mı? Ankara Valiliği, Cebeci’de düzenlenen operasyonda Özel Tim’in ‘teslim ol’ çağrısı yaptığını buna karşılık ise evden silahla karşılık verildiği savundu. Ankara Valiliği, açıklamada şunları kaydetti: “Ankara ilimizin Cebeci bölgesinde illegal sol bir örgüte ait hücreevinin tespit edilmesi üzerine bugün (dün) evden çıkan bir erkek şahıs yolda yakalanmış; daha sonra, eve yapılan operasyonda, ‘teslim ol’ çağrılarına silahla karşılık verilmesi üzerine 2 polis memurumuz yaralanmış, bir kadın terörist çıkan çatışmada etkisiz hale getirilmiştir. Hücre evinde ise 2 adet silah ele geçirilmiştir. Olay ile ilgili tahkikat adli makamlarca çok yönlü olarak yürütülmektedir.” Anadolu Ajansı’nın haberi de Valilik açıklamasından farksız değil. Anadolu Ajansı’nın aboneleri geçtiği habere göre; “dün sabah saatlerinde Kurtuluş Dedeefendi-1 Sokak’ta yasadışı sol örgüte mensup bir kişiyi gözaltına alan Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, daha sonra bu kişinin kaldığı Dedeefendi-1 Sokak 19 numaralı apartmanın bodrum katındaki daireye operasyon düzenledi.” Görgü tanıkları: Önce sis bombası atıldı Öte yandan görgü tanıkları, dün sabah saat 10.30 sıralarında yüzü kar maskeli özel harekat timlerinin söz konusu eve önce sis bombası attığını ardından baskın düzenlediğini anlattı. Tanıkların açıklamalarında polisin ‘teslim ol’ çağrısı yaptığı belirtilmiyor. Bunun yanısıra bodrum katında bulunan evin penceresinin binanın yan tarafında sokağa bakmayan bir yönde bulunduğu gözlenirken, güvenlik koridorunda yapılan incelemede kan izlerinin evin penceresinden uzak bir yerde olması ‘çatışma yaşandı’ söylemine şüpheli yaklaşılmasına neden oldu. İllegal gözaltı Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün, Dedeefendi’de yaptığı operasyonun ardından olay yerinin yakınlarında bulunan Incesu Caddesi’nde bir genç gözaltına alındı. Operasyonun ardından, çatışmanın gerçekleştiği eve yakın olan Incesu Caddesi’nde yürüyen bir genç, yanından geçen 06 AF 0493 plakalı bir arabadaki siviller tarafından kaçırıldı. Yanına yaklaşan arabadan çıkan iki kişi tarafından kollarından tutularak arabanın içine sokulmaya çalışılan genç ismini bağırdı. Slogan atan gencin ağzının kapatılması üzerine, sesi duyulamadı. Ankara Emniyeti’nden öğlen saatlerinde bir kişinin gözaltında olduğu açıklaması gelmişti. Kaçırılma olayının ardından gözaltındakilerin sayısının 2’ye yükseltilmesi dikkat çekti. ANKARA özgür poltika

ALEV ALATLI'YA GECİKMİŞ BİR NAZİRE : BEN BİR TÜRK AYDINI OLSAYDIM... Mehmet Sönmez Ben bir Türk aydını olsaydım,Cumhuriyet'i kuran dinamiklerin arka planını öğrenmekten korkmaz,Türkiyenin emperyal güçler tarafından masa başında büyük tavizler vererek yatak odalarında kurulduğu gerçeğiyle yüzleşirdim. Ben bir Türk aydını olsaydım,yedi düveli denize döktük,masalından uyanır;yeni körpe dimağların bu kuyruklu yalanlarla kirlenmemesi için amansız bir mücadele verirdim. Ben bir Türk aydını olsaydım,Mustafa Kemal'in kişisel ihtiraslarına kavuşması için nasıl bütün dostlarına,yakınlarına ve özellikle de "Vurun Kürt uşakları gün namus günüdür !"diyen Kürtlere ihanet ettiğini bütün detaylarıyla öğrenir,bunu ifşa etmekten de korkmazdım. Ben bir Türk aydını olsaydım, Mustafa Kemal'in güya savaştığı,denize döktüğü,Çanakkale'de geçirmediği emperyal güçlere karşı şirin görenmek için koca bir halkın manevi değerlerini ayaklar altına aldığını büyük rahatsızlık duyma pahasına araştırırdım.Rahatsızlığım vagonlarca Osmanlı arşivlerini kilo fiyatına Bulgaristan'a sattığını öğrendiğimde daha da artardı. Ben bir Türk aydını olsaydım,kendimi parçası hissettiğim halkın bütününü tanımaya adar,Lozan'da "Türkler ve Kürtler asıl kurucu unsurlardır."diyen bir hükümetin neden daha sonra Kürt varlığını inkar edip Kürtleri bütün haklardan mahrum bıraktığıyla ilgili soruları hiç durmadan kendime sorardım. Ben bir Türk aydını olsaydım,Kürtlerin başkaldırıp temel hak ve hürriyetlerini istediğinde Sabiha Gökçen'lerce büyük bir katlima uğradığını hatırlar,bizimle aynı cephede savaşan bu yetim ümmete bunlar mı reva görüldü diye de iyice düşünürdüm. Ben bir Türk aydını olsaydım,Bulgaristan'daki bir avuç Türk'ün hakkını savunmak için gösterdiğimiz çabayı övünerek anımsar,Kürtlerin de temel hak ve hürriyetlerine kavuşması için aynı tutarlılığı sergilerdim. Ben bir Türk aydını olsaydım,kürtlerin neden kendilerini Kürt olarak hissettiklerini "Dağ Türkü ya da Türklük" gibi aidiyetleri diğer azınlıklar gibi, neden benimsemediklerini merak ederdim. Ben bir Türk aydını olsaydım,daha Türkler Anadolu'ya gelmeden Kürt coğrafyasının Türk dilbilimcisi Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lügatüt'ü Türk(1071) "adlı eserinde "Erdul Ekrad/Kürtlerin Ülkesi" olarak geçtiğini araştırır,bu coğrafaysının ilk müdavimlerinin Kürtler olduğunu öğrenmekten gocunmazdım. Ben bir Türk aydını olsaydım,van'da 33 Kürt köylüsünü katledenlerin,Dersim'de taş üstünde taş bırakmayanların isimlerini büyük caddelere,ordu evlerine verenlerin patolojik vaka olduğunu çekinmeden ilan eder,bu meymenetsiz isimlerin ilelebed kaldırılması için de kampanya başlatırdım. Ben bir Türk aydını olsaydım,Zilan kanyonunda savunmasız yaralıların,çocukların,kadınların,ihtiyarların nasıl hunharca çapraz ateşe tutulduklarını bunu yapanların anılarında okuduğumda küçük dilimi yutar,başımı gökyüzüne kaldırıp feryat ederdim. Ben bir Türk aydını olsaydım,bir Kürt köylüsünün Kürt şehrindeki bir fırından sıcak bir ekmek almak için"ka nanekî bê tirkî mi de(bana türkçe bir ekmek ver )!"deyişinin toplumda yarattığı travmayı algılamaya çalışır,Ahmet Kaya'nın" bu ne yaman çelişki anne"şarkısını gönlümden düşürmezdim. Ben bir Türk aydını olsaydım,Kürtçenin de tanrının bir ayeti olduğunu anımsar,bu dili yasaklayan zihniyeti mahkum ederdim.Mahkum etmekle kalmaz,en azından "seni seviyorum kardeşim "diyecek kadar da Kürtçe öğrenirdim. Ben bir Türk aydını olsaydım İsmail Beşikçi'nin Kürtlerin gönüllerindeki konumlarını duyumsamaya çalışırdım. Ben bir Türk aydını olsaydım,mardin'de daha ilkokul çağında terörist diye öldürülen uğur'ların yasını tutar,mezarının başucuna kırmızı karanfiller bırakırdım. Ben bir Türk aydını olsaydım,ülkemin bir parçası saydığım bölgesinde onlarca askerin tecavüzüne uğrayan genç kızların davalarına katılır,bu insanlık suçunu işleyen karanlık yüzlere hezar kez tükürürdüm. Ben bir Türk aydını olsaydım,Türk medyasının günde birkaç saat yarış atlarına yer vermesine karşın 20 milyonluk Kürt nüfusunun diline kimsenin izleyemeceği bir zaman diliminde bir saat ayırmasına isyan ederdim. Ben bir Türk aydını olsaydım,genç bedenlerin kendilerini ateşe neden verdiklerini soruşturur,bayan gerillaların daha iyi nişan almak için memelerini kestiğini öğrendiğimde korkuyla irkilirdim. Ben bir Türk aydını olsaydım,Kürt analarının yaramaz bebelerini " cendırme têye(jandarma geliyor), eskerê romî werê(bak türk askeri gelir)" ninnileriyle(!) uyutmalarını şaşkınlıkla düşünür,geçmişin şimdiyi yarattığına tanık olurdum. Ben bir Türk aydını olsaydım,Kürtçe diye bir dil yok,Kürtlerin tarihi,edebiyatı yok ,Kürtler ilim,irfan ve marifetten nasiplenmemiş diyen kara cahillere Meleye Cizirileri,Ehmede Xanileri,İdrisi Bitlisileri,Feqiye Teyranları,Şerefhanları,Ebul İzleri,Mewlana Halidleri,Said Nursileri,Cigerxwunları okuyarak; Mervanileri,Şeddadileri,Eyyübileri anlatarak yanıt verirdim. Ben bir Kürt aydını olsaydım,ulusal devletlerin "mili birlik ve beraberlik"i sağlamak amacıyla ulusal sınırları içinde yaşayan farklı etnik ve dinsel toplulukları yok etme eğilimi olduğunu bilir,bilmekle kalmaz bunu ulus devletinin sonu olacağını da düşünürdüm. Ben bir Türk aydını olsaydım,başıma geleceklere aldırmaz "aydın" sıfatımın zekatını,kalem namusuyla öderdim.... MEHMET SÖNMEZ