Komünist Mustafa Suphi’yi bu gelenek boğdurdu. Üniversite gençliği bu alışkanlıkla kışkırtılıp ölüme gönderildi. Bu alışkanlık sonucu binlerce Kürt fail-i meçhul cinayetlerin kurbanı oldu. Türk aydınları bu anlayış sonucu suikastlara uğradı. Susurluk böyle kuruldu.
Yüz yıllık temizlik-Ahmet Altan
Bu toplum neredeyse bir asır boyunca devletin içine saklanmış katillerin cinayetlerini sessizce seyretmek zorunda kaldı.
Geçen yüzyılın başında Balkan ülkelerindeki ulusal bağımsızlık hareketlerine karşı Osmanlı zabitlerinin başlattığı “faili meçhul” cinayet alışkanlığı bir daha iyileşmedi.
“Devletin çıkarı” için adam öldürme neredeyse “kutsal bir gelenek” olarak benimsendi.
Hukuku yok sayan cinayetlerin devletin çıkarına olmadığı, aksine devleti bir suç örgütüne dönüştürdüğü, yolsuzluklara yol açtığı, adaleti yok ettiği hiç düşünülmedi.
Balkanlar’da insanlar bu zihniyetle öldürüldü.
Osmanlı’nın son döneminde iktidarı ele geçiren İttihatçılar’ın muhalifleri bu zihniyetle sokaklarda vuruldu.
İttihatçılar’ın istihbarat örgütü Teşkilat-ı Mahsusa tarafından düzenlenen Ermeni soykırımı bu anlayışın sonucuydu.
Ali Şükrü Bey’i bu geleneğin cumhuriyetin içine doğru uzanmaya başlayan gölgesi öldürdü.
Komünist Mustafa Suphi’yi bu gelenek boğdurdu.
Üniversite gençliği bu alışkanlıkla kışkırtılıp ölüme gönderildi.
Bu alışkanlık sonucu binlerce Kürt fail-i meçhul cinayetlerin kurbanı oldu.
Türk aydınları bu anlayış sonucu suikastlara uğradı.
Susurluk böyle kuruldu.
Ergenekon devletin içine kadar böyle yayıldı.
Bu ağır ve kanlı suçlardan dolayı bazı katiller tek tek yargılansa da hiçbir zaman bu zihniyet topluca sanık sandalyesine oturtulmadı.
Bu anlayıştan ve bu anlayışın devlet içindeki temsilcilerinden hesap sorulmadı.
Hesap sorulabileceği akla bile getirilmedi.
Hukuku ve demokrasiyi reddeden cumhuriyet alabildiğine kirletildi.
Şimdi ilk kez ciddi bir davayla karşı karşıyayız.
İlk kez hukuk, bu İttihatçı zihniyetin mirasçılarını mahkeme salonuna getiriyor.
Ergenekon davasının açılabilmesi, bu davayla ilgili olarak emekli generallerin tutuklanabilmesi bile bu cumhuriyet için büyük bir adım.
“Devlet adına” işlendiği söylenen cinayetlerin de bir cezası olabileceğini bu toplum belki de ilk kez düşünüyor.
Gerçek bir devlette, “devlet adına cinayet” diye bir kavramın olamayacağını, devletin görevlilerinin de hukuka uymak zorunda olduğunu yüz yıllık bir dönemden sonra şimdi fark ediyoruz.
Yüz yıl süren İttihatçı cinayet geleneği, şimdi cumhuriyetin ve devletin hücrelerinden siliniyor.
Arınıyoruz.
Bu çok da kolay olmayacak elbette.
Ama bu konularda ilk adım en zor adımdır ve o adım atıldı.
“Devlet adına cinayet” geleneğinin işlediği suçlara yer veren Ergenekon iddianamesini okumak bile insanı derinden sarsıyor.
“Devlet ve laiklik” adına hareket eden bu güçler, iddianameye göre öncelikle “laiklere” saldırmışlar.
Danıştay’ı basıp bir yargıcı öldürmüşler.
Cumhuriyet Gazetesi’ni bombalamışlar.
Bu işleri de emekli askerler örgütlemiş.
İnsanları korkutup bir “darbeye” razı edebilmek için yapmışlar bunları.
İddianameyi tam ayrıntılarıyla inceleme fırsatını henüz kimse bulamadı.
Ama bakabildiğimiz, görebildiğimiz kadarıyla epeyce kanıt var ortada.
Sanıklar arasındaki konuşmaların kasetleri dosyalara eklenmiş.
Tanıklar bulunmuş.
Sanırım, “devlet adına cinayet” işlemenin cezasız kalacağına inanan bir geleneğin bugünkü temsilcileri, bu inanca kendilerini fazlaca kaptırarak delilleri ve bağlantıları saklamak için büyük bir çaba göstermemişler.
Yüz yıldır sürüp giden bir öldürme alışkanlığının bir gün aniden suça dönüşebileceği, hukukun bu devletin bir yerlerinden çıkabileceği hiç akıllarına gelmemiş.
Bu davanın sonuçları ne olur, kim suçlu çıkar, kim beraat eder bilmiyoruz.
Ama sadece bu dava bile, bu cumhuriyetin artık kendisini suçtan arındırma iradesini gösterdiğini, bu devletin içinde “temiz bir cumhuriyeti” arzulayanların bulunduğunu ortaya koyuyor.
Bundan sonra artık kimse kolay kolay “devlet adına adam öldüremez” bu ülkede.
Bunun hukuki bir sonucu olabileceğini tarihimizde ilk kez bu kadar berrak bir şekilde algılıyoruz.
Biz seksen beş yıllık cumhuriyet tarihinde gerçek bir devlet olamadık.
Devletimsi bir şey olduk sadece.
Çünkü hukuksuz devlet olmaz.
Toplumsuz devlet olmaz.
Biz hukuku ve halkı hep devletin dışında tuttuk.
Devletin içinde olanların cinayetler işlemesine göz yumduk.
Şimdi gerçek bir devlet, gerçek bir cumhuriyet olabilme şansıyla karşı karşıyayız.
Bu devlet, “devlet adına cinayet işleme” alışkanlığını genlerinden silebilirse, hukukun, demokrasinin yolu açılacak.
Toplum, kendi devletine sahip çıkabilecek.
İnsanlar, öldürülme korkusu olmadan fikirlerini söyleyebilecek.
Ergenekon davasının açılabilmesi bile bu ülke için büyük bir gelişme.
Tarihimizde bir benzeri olmayan bir olaya tanıklık ediyoruz.
“Devlet için işlenen cinayetleri” savunanlar, Ergenekon’un “avukatlığını” yapanlar, bu olayı küçümseyerek hukukun önünü kesmeye gayret edenler biraz zorlanacak.
Ama insanlarımız yaşama özgürlüğüne kavuşacak.
Yüz yıllık “öldürme” geleneği sona eriyor.
Şimdi “yaşatma” geleneğinin bu topluma yerleşeceğini umut edebiliriz.
taraf