KURDISTAN Mahmud Osman: 24. Maddenin arkasında Türkiye var

ANF SÜLEYMANİYE / Kürt parlamenter Mahmud Osman, Türkiye’ye sert eleştiride bulunarak Irak parlamentosunun anti-Kürt yasasını kabul etmesi için Türkiye’nin etkide bulunduğunu kaydetti. Osman İngilizlerin de Kürtlere baskı yaptığını açıkladı.

Mahmud Osman Süleymaniye’de yaptığı basın toplantısında, “Parlamentoda anti Kürt bir yasa onaylaması için Türkiye etkide bulundu. Seçim yasasının 24. Maddesinin arkasında Türkiye var zira, Saddam Hüseyin rejiminin yıkılması ardından Kürtlerin elde ettiği bütün kazanımları azaltmak için her yolu deniyor” dedi.

İNGİLİZLER DE KÜRTLERE BASKI YAPTI

image ABD’yi de eleştiren Mahmud Osman, ABD’nin Türkiye’nin 24. Maddenin geçmesi için yaptığı girişimlere karşı tavır almamakla negatif bir rol oynadığını belirtti. Mahmud Osman İngiltere’yi de sert eleştirerek, Araplar ve Türkmenlerin taleplerinin kabul edilmesi için Kürtlere baskı yaptığını kaydetti.

Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani de geçtiğimiz günlerde Bağdat’a ziyaretinden sonra Kürtlere karşı oyun oynandığı tepkisinde bulunmuştu.

8 Ağustos günü Irak parlamentosunun aldığı karar doğrultusunda tartışmalı yerel seçim yasasının onaylanması Eylül ayına ertelendi. Parlamento Başbakanı Mahmud El Meşhedani, milletvekillerinin 9 Eylül'de yeniden toplanacaklarını belirtti.

Kürtlerin vetosuna rağmen Irak Parlamentosu tarafından 22 Temmuz günü gizli bir oturumla yerel seçim yasasının 24. Maddesi’ni kabul etmişti. Washington’un da desteklediği bu yasa Kürtlerin sert tepkisine yol açmıştı. Yasa tasarısı Kerkük, Hewler, Duhok ve Süleymaniye'de protesto edilmişti. 28 Temmuz Kerkük’de yapılan gösteri sırasında düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi hayatını kaybetmiş, 150’den fazla kişi yaralanmıştı.

 

BAŞKAN BARZANİ: ‘’KERKÜK KONUSUNDA HİÇBİR ŞEKİLDE PAZARLIK YAPMAYACAĞIZ’’

kerkukte_secim_yasa_protesto1

PNA-Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani, dün Kerkük’teki etnik, siyasi ve sivil tolum kuruluşlarıyla yaptığı toplantıda yaptığı konuşmada, yasa dışı olarak kendilerinden zorla alınan koparılmış bölgeleri yasal yollarla Kürdistan Bölgesine bağlamak istediklerini söyledi.

Başkan Barzani, dün Kerkük’e düzenlediği sürpriz  ziyarer sırasında kentiği oluşumlarla yaptığı toplantının ardından düzenlenen basın toplantısında, yasa dışı yollarla kendilerinden zorla koparılan bölgeleri yasal yollarla Kürdistan Bölgesi'ne bağlamak istediklerini söyledi.

Başkan Barzani, basın toplantısında, ‘’Eğer Birleşmiş Milletler, Kerkük ve diğer bölgelerdeki sorunların çözümünden yanaysa bunda ABD ve AB’nin onayı var demektir. Bundan dolayı, eğer bu bölgeler bizden zorla alınmışsa biz de yasal yollarla geri alacağız.’’ dedi. Kirkuk Kurdistan Suicide Explosion itc-iraq

''140.madde öldü'' diyenler konusunda Başkan Barzani,'' 140.madde anaysal bir maddedir. Eğer bu madde ölmüşse anayasa da öldü demektir.’’ Dedi.

Kerkük’ten zorla çıkarılan vatandaşların geri getirilmesi ile ilgili proje hakkında Başkan Barzani, ‘’ Bu soru çok yerinde bir sorudur. Biz Türkiye’den yarım milyon  Kürd’ü Kerkük’e getirmekle suçlanıyoruz. Elbetteki bu soru, şuana kadar da Kerkük’ten çıkarılanları tamamiyle geri getiremediğimizi gösteriyor.’’ Dedi.

Başkan Barzani, ‘’ Kürdistan Bölgesi hükümetinin vilayete ve vilayet meclisine her türlü yardıma dair projelere sahiptir.  Ancak, Bağdat’la kordineli olarak çalışmalıyız. Bunun için de zamana ihyitaç var.’’ Dedi.

Kürdistan - BAŞKAN BARZANİ: ‘’KERKÜK KONUSUNDA HİÇBİR ŞEKİLDE PAZARLIK YAPMAYACAĞIZ’’     9-Aug-08 [11:29]
PNA-Federal Kürdistan Bölgesi (FKB) Başkanı Mesut Barzani, yerel seçim yasasına ve ilgili 24.maddeye karşı Kerkük’te 28 Temmuz 2008’de yapılan gösteriler sırasında meydana gelen terörist saldırı sonucu şehit olanların yakınlarıyla yaptığı toplantıda, ‘’Manzara heppimizin vicdanını titretti. Kerküklü’lerin duruşu da dost ve düşmanlarımıza bir mesajdı’’ dedi. Başkan Barzani, Kerkük konusunda hiçbir şekilde pazarlık yapmayacaklarını söyledi.kirkuk explosion

Başkan Barzani, dünkü toplantıda, ‘’Bütün şehitler takdire şayandır. Ancak Kerkük gösterileri sırasında meydana gelen patlamada şehit olanların kendine has özelliği var’’ diyerek Kerküklü’leri yalnız bırakmaycakları konusunda güvence verdi.

Başkan Barzani, ‘’ Kimsenin Kekük konusunda bize dayatmada bulunmasına yol vermeyeceğiz. Ve Kerkük konusunda hiçbir şekilde pazarlık yapmayacağız’’ dedi.

Kürdistan Bölges Başkanı, ‘’ Biz Kerkük üzerinde ısrarlıyız. Bunun bir petrol kenti olduğu için yapmıyoruz. Çünkü, petol Kürdistan Bölgesi’nin diğer çoğu kentinde  var. Kerkük mazlumiyetin kentidir. Bundan dolayı, hiç bir şekilde bundan vazgeçmeyeceğiz.’’ Dedi.

Şehit yakınlarına hitaben Başkan Barzani, ‘’ Onlar bizim şehitlerimizdir. Onlar bütüy sonuçlara elde etmek için şehit oldular. Bu onlar ve yakınları için büyük bir şereftir.’’ Dedi.

BAŞKAN BARZANİ: “KERKÜK’ÜN BÜTÜN OLUŞUMLARI İÇİN ÇALIŞACAĞIZ’’

Kerkük’teki Patlamanın Faili İstanbul’da Kaçırıldı

Ankara Kerkük'ten memnun

Kerkük'ü bekleyen ciddi tehlike

Kerkük, Küdistan'a bağlanmadıkça ne Kürdistan özgürleşecek ne de Kürdler rahat yüzü görecektir!

Irkçı Arap aşiretlerinden Kerkük’te Kürtlere karşı sonsuza dek şavaşma kararı

Barzani: Artık yeter

TARAFLAR UZLAŞAMADI...KERKÜK TATİLDEN SONRAYA BIRAKILDI...

Musul’da 500 Kürde ait toplu mezar bulundu

Kürtlere Kerkük’te Türkiye, Irak ve Suudi Arabistan kuşatması!

Irak Dışişleri Bakanlığından, Türkiye’ye: Kerkük’e karışma

Türk hükümeti, Federe Kürdistan’ın içişlerine karışacağını “tehditlerle” teyit etti!

Kerkük = Kürt sorunu

BAŞKAN BARZANİ: ‘’DIŞ GÜÇLERİN AJANDASI KERKÜK’TE BAŞARIYA ULAŞMAZ’’

KERKÜK İL MECLİSİNİN TALEBİ İÇİN UYGUN BİR YOL SUNULACAK

Barzani ile röportaj

BAŞKAN BAZRANİ: ‘’ DIŞ GÜÇLERİN KERKÜK’TEKI AMAÇLARINA HİÇBİR ŞEKİLDE YOL VERMEYECEĞİZ’’

“140.MADDE ÖLDÜ DİYENLER IRAK’IN PARÇA PARÇA OLMASINA TAHAMMÜL ETSİNLER’’

Hişyar Zebari’nin ağzından Irak

BAŞBAKAN NEÇİRVAN BARZANİ: MALİKİ 140.MADDENİN UYGULANMASINDAN YANA’’

KERKUKİ : ''DE MİSTURA , RAPORUNDAKİ HATALARI İTİRAF ETTİ''

‘’KÜRDİSTAN HALKININ 140.MADDENİN UYGULANMASINI İSTEMESİ TABİİ BİR HAKTIR’’

IRAK PARLAMENTO BAŞKAN YARDIMCISI TAYFUR: ''TÜRKİYE İÇ İŞLERİMİZE KARŞIYOR''

BAŞKAN BARZANİ VE BUSH TELEFONLA GÖRÜŞTÜ: YEREL SEÇİM YASASI DEĞERLENDİRİLDİ

Emir Türkiye’den geldi

BAŞBAKAN BARZANİ İLE PARLAMENTO BAŞKANI MÜFTÜ BİR ARAYA GELDİ: ''DE MİSTURA RAPORU KAYGI VERİCİ..."

BM'nin Kerkük raporuna Güney Kürdistan Parlamentosundan ret

Kerkük'te seçim var referandum yok

KÜRDİSTAN İTTİFAK LİSTESİ, BM'NİN 140. MADDE İLE İLGİLİ ÖNERİLERİNİ GÖRÜŞMEK ÜZERE TOPLANIYOR.

DR.MAHMUT OSMAN: "BM'NİN 140.MADDE KONUSUNDAKİ ÖNERİLERİ OLUMSUZ"

KERKÜKLÜLER KARARI ‘’KÜRDİSTAN BÖLGE YÖNETİMİNE BAĞLANMAK İSTİYORUZ’’

'Kerkük Kürtlerin yüreğidir'

YNK : Türkmen Cephesi 4 Kürdü öldürdü

'Ergenekon'un avukatı' Baykal'ın açıklamaları ve ITC saldırısı failleri gösteriyor

Kerkük'te İran, Türkiye, Suudia Arabistan'ın anti-Kürt ittifakı ve ITC parmağı

KERKUK ,ERBiL’DEN SONRA SÜLEYMANİYE’DE  BÜYÜK PROTESTO

KÜRDİSTAN BÖLGE BAŞKANLIĞI’NDAN İNTİHAR SALDIRISINA KARŞI SERT KINAMA...

ERGENEKON IRAK FELLUCE’YE NE GÔNDERDI?

İsyan çağrısından sivil katliama

ITC , ‘’HALKA ATEŞ AÇIN’’ TALİMATI VERDİ...

Sağlık Bakanı: Kerkük'te 25 kişi öldü, 180 kişi yaralandı

BAŞKAN BARZANİ: “BA’S REJİMİNDEN ÖNCE KÜRDİSTAN BAĞIMSIZ BİR DEVLETTİ, ANCAK KÜRDİSTAN PARLAMENTOSU IRAKLI KARDEŞLERLE YAŞAMAYA KARAR VERDİ”

Önümüzdeki dönem içerisinde Kürd-Sünni ittifakı yaşanabilir.

BAŞKAN BARZANİ: ‘’KERKÜK KONUSUNDA HİÇKİMSENİN ATEŞLE OYNAMASINI İSTEMİYORUZ’’

2008 yılında koparılan bölgelerin tekrar Kürdistan Bölgesi’ne bağlanmasını temenni ediyoruz. Başarı Kürdistan halkı ve hükümetinindir

Kürdistan Bölgesi’ndeki son gelişmeler, Türkiye’nin bombardımanları, 140.madde ve Kürdistan Bölgesi sınırları ile Irak sınırlarının korunması

140.MADDE...

İHSAN:Irak daimi anayasasının 140. Maddesinin uygulanması için kurulan Yüksek Komisyonun ileriye yönelik olumlu adımlar attığını'' söyledi.

Kerkük ve diğer koparılmış bölgelerinin durumunun anayasada öngörülen şekilde normale dönüştürülmesi

Kürd İttifakı:'Referandumun 2-3 ay için ertelenmesi sorun teşkil etmiyor'

Katliamcı devletler Kerkuk referandumunu erteletti!

Kerkük referandumunun yapılması için süreç hızlandı

En son katilleri yazmıştı

huseyin_deniz_ozgur_gundem Gündem Gazetesi yazarı ve Uluslararası PEN üyesi gazeteci Hüseyin Deniz'in katledilişinin 16. yılı. Deniz katledilmeden hemen önce katledilen gazetecileri konu alan son yazısında, 'Basının görevi, gazetecileri öldürenlerin, gözaltına alıp işkencelerden geçirenlerin, görev yapmalarını engelleyenlerin üzerlerine gitmek olmalıdır' demişti. Özgür basın geleneği yaşam bulduğu yaklaşık çeyrek asırlık dönem içerisinde onlarca çalışanını faili meçhullerde kaybetti, onlarca 'küçük generali' sokak ortasında kurşunlandı. Özgür basın kapatılmalara, bombalamalara, ölümlere rağmen 'gerçeğin peşinde' koşmaya devam ediyor.
Hüseyin Deniz, 8 Ağustos 1992'de Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde işyerine gitmek için evinden çıktıktan sonra 3 kişinin silahlı saldırısına uğradı. Saldırganlardan biri Deniz'i ensesinden kurşunlandı. Deniz, 28 saatlik yaşam mücadelesinin ardından 9 Ağustos 1992'de hayatını kaybetti. Sadece bir hafta içinde çalışanları Yahya Orhan'ı silahlı saldırıda kaybeden, Burhan Kardeniz'i silahlı saldırıda yaralanan Özgür Gündem Gazetesi, yazarı Hüseyin Deniz'in öldürülmesini 11 Ağustos 1992 tarihli sayısında 'Artık Söz Bitti' manşeti ile duyurdu. Deniz, Özgür Gündem muhabiri olduktan sonra tehdit edilmeye başlandı. Ailesine ve arkadaşlarına 'Beni takip ediyorlar, takip edenler kontr-gerilla elemanlarıdır. İsimleri Mehmet Kaya ve Mehmet Gül'dür. Beni vururlarsa onlar vurur' demişti. Hükümet Deniz'in katledilmesinden hemen sonra katilleri bulmak yerine, saldırıya uğrayan gazetecilerin iş akitlerini araştırmaya aldı. 1970'li yıllarda 'Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz' sözü ile gündeme gelen Süleyman Demirel, gazetecilerin katledilmesine ilişkin Hasan Cemal'e verdiği röportajda, 'Bunlar gazeteci kılığına girmiş birer militan' demişti.
Son yazısında yol arkadaşlarını yazdı
Deniz katledilmeden hemen önce Özgür Gündem Gazetesi'ne yazdığı son yazısında, katledilen gazetecileri yazmıştı. Yazısında, 'Basının görevi, gazetecileri öldürelerin, gözaltına alıp işkencelerden geçirenlerin, görev yapmalarını engelleyenlerin üzerlerine gitmek olmalıdır' diyen Deniz, şunları yazmıştı: 'Özgür Gündem çalışanı katledilen gazeteci sayısı, Özgür Gündem Gazetesi'nin Gercüş muhabiri Yahya Orhan ile birlikte yedi oldu. Diyarbakır muhabiri Burhan Karadeniz de uğradığı silahlı saldırıda ağır yaralandı. Bilindiği gibi daha önce 2000'e Doğru muhabiri Halit Güngören, Yeni Ülke muhabiri Cengiz Altun, Sabah muhabiri İzzet Kezer, Özgür Gündem muhabiri Hafız Akdemir, serbest gazeteci Mecit Akgün ve Özgür Halk muhabiri Çetin Abayay, tıpkı Yahya Orhan gibi 'kimlikleri belirsiz' kişilerce öldürülmüşlerdi. Vurgulayarak yazıyorum: Bu gazeteciler 'demokratikleşme' ve 'şeffaflık' şampiyonu DYP- SHP hükümeti döneminde öldürüldüler...'
Kerbela şehidi Hüseyin...
Kürt gazeteciliğinin önemli kalemlerinden Musa Anter de, çalışma arkadaşının katledilmesinin ardından 13 Ağustos 1992 tarihli Özgür Gündem Gazetesi'nde Deniz için şunları yazmıştı: 'Evet 'can' Hüseyin öldü, ama Hüseyin'in öldürülmesine seyirci kalan devlet, işkenceciler, onursuz köy korucuları ve de satılmış kontr-gerilla ölülerine şehit diyorlar. Lanet olsun, o adamlar kutsal şehitliği rezil ettiler. Onun için ben Hüseyin bunlara karışmasın diye 'öldü' dedim. Aslında bizim Hüseyin Kerbela şehidi Hüseyin'den aşağı değildir. Oğlum Hüseyin ben sana öldün diyemiyorum. Ölümün bana o kadar ağır geliyor ki sanki öldü desem seni ben öldürmüşüm gibi geliyor bana ama üzülme yavrum 'Ez xale te me' sağ kaldığım müddetçe senin de yerine yazarım, yok eğer beni de öldürürlerse sana kavuşurum ki bu kavuşma en güzel kavuşma olur.' Musa Anter, Deniz'in katledilmesinden bir ay sonra katledildi.
Onlar büyük bedeller ödedi
1990'lı yılları 'legal devletin derin devlete talimat verdiği veya işleri havale ettiği dönem' olarak nitelendiren Hüseyin Deniz'in çalışma arkadaşı gazeteci İrfan Uçar, 90'lı yılların gazeteciler için çok tehlikeli bir dönem olduğunu söyledi. Deniz'in sindirme politikasının bir sonucu olarak katledildiğini vurgulayan Uçar, 'Sadece ve sadece gerçeğin peşinden koşan özgür basın çalışanlarını sindirmek için gözaltına alma, tehdit etme, işkence yapma ve öldürme dahil tüm yöntemler uygulanıyordu' diye konuştu. Özgür basın çalışanlarının 90'lı yıllarda büyük bedeller ödediğini belirten Uçar, 'Bizim arkadaşlarımız olayın olduğu yerde haberi alırlardı. Diğer medya ise sadece bir merkezden yani Olağanüstü Hal Valiliği açıklamalarını alıp gazetelerine gönderiyordu. O dönem OHAL Valiliği'nin açıklamasının dışındaki her şey 'tehlikeli bilgi' olarak değerlendiriliyordu. Özgür basın çalışanları 1990'lı yılları büyük bedel ödeyerek ama vicdanlarının ve yüzünün akıyla kapattı' dedi. Dönemin gazetecilerinin kontr-gerilla tarafından öldürüldüklerini kaydeden Deniz'in çalışma arkadaşı gazeteci Hayrettin Çelik de, '90'lı yıllar her gün ölümlerin kontr-gerillalar tarafından cinayetlerin işlendiği günlerdi. Her gün arkadaşlarımızın ölüm haberlerini alıyorduk' diye konuştu. 1990'lı yıllarda saldırıların çok boyutlu olduğuna dikkat çeken Çelik, 'Saldırılar gazetecilere, gazetenin ekonomisine, dağıtımına yapılıyordu. Yapılan saldırıların bedelleri ağır oldu. Arkadaşlarımızı öldürerek bir yere varamayacaklarını anladılar. Büyük bir özveri ile bugüne kadar geldik' dedi. Çelik, 'Özgür basın gerçekler karanlıkta kalmayacak şiarıyla yola çıktık ve bu yolda devam ediyor' dedi.
DERYA BAYRAM - İSTANBUL (DİHA)
Devletin kirli sırları

Devletin kirli sırları

ozgurulkebombalamabina Susurluk Raporu'nun yıllarca 'devlet sırrı' diye gizlenen kısımlarında Kürt basınının bombalanmasının, Kürt gazetecilerin katledilmesinin, Cantürk cinayeti gibi faili meçhullerin bizzat devletin uygulamaları olduğu belirtiliyor.
Gerçekler gizlenmiş
Ergenekon iddianamesinin ekleri arasında Susurluk Raporu'nun 'devlet sırrı' diye yıllardır açıklanmayan kısımları yer aldı. Böylece yıllardır bilinen gerçeklerin saklandığı açığa çıktı. Bu belgeler, Özgür Ülke Gazetesi'nin bizzat devlet eliyle bombalandığını, Bölge'de özgür basın çalışanlarının devlet güçleri tarafından katledildiğini bir kez daha ortaya koyuyor.
Özgür Ülke ve Musa Anter
Özgür Ülke Gazetesi'nin 4 Aralık 1994'te 'plastik patlayıcılarla havaya uçurulduğu' belirtilirken, Musa Anter cinayeti de bir kez daha itiraf ediliyor. Raporda, 'Musa Anter'in öldürülmesinden pişman olunduğu tespit edilmiştir' deniliyor. Yahya Orhan ve Cengiz Altun gibi basın çalışanının kaltedilmesine ilişkin bilgilerin 'devletin arşivinde yer aldığı' belirtiliyor.
Behçet Cantürk itirafı
Behçet Cantürk'ün 'devlete biat etmediği' için 'Türk Emniyet Teşkilatı tarafından infaz edildiği' kaydedilen Susurluk Raporu'nun 'sır' kısmında, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in talimat niteliğindeki sözlerine de yer veriliyor. 'İzmit-Adapazarı-Bolu üçgeni'ndeki cinayetlerin 'polis, jandarma ve itirafçılar' tarafından gerçekleştirildiği de itiraf ediliyor.
Devletin kirli sırları
Ergenekon iddianamesinin eklerinde her geçen gün yeni bilgiler açığa çıkıyor. Dönemin başbakanı Mesut Yılmaz tarafından Kutlu Savaş'a hazırlatılan 'Susurluk Raporu'nun açıklanmayan 'devlet sırrı' kısmında faili meçhul cinayetlere ve özgür basın geleneğine yönelik baskılara ışık tutan bilgiler yer alıyor. Sözkonusu bilgiler, gazetelerin bombalanmasının ve gazetecilerin katledilmesinin bizzat devlet tarafından yapıldığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
'Devlet sırrı' gerekçesiyle açıklanmayan 'Susurluk Raporu'nun ilgili kısımlarında yer alan bilgiler, özgür basın geleneğine yönelik gerçekleri ortaya koyuyor. Behçet Cantürk'ün katledilmesinin devlet eliyle yapıldığı kaydedilen raporda, gazetelerin bombalanması da itiraf ediliyor. Raporda, gazetelerin bombalanmasıyla Cantürk'e gözdağı verildiği, ancak Cantürk'ün 'devlete biat etmemesi' üzerine kendisinin öldürüldüğü, 'gazetelerin de havaya uçurulduğu' belirtiliyor. Bu arada Cantürk ile gazete bombalamaları arasındaki bağlantı ise, 'Cantürk'ün gazetelerin finansörlüğünü' yaptığı iddiasına dayandırılıyor. Böyle bir bağlantı olmamasına rağmen, gazetelerin bombalanmasının da Cantürk'e mesaj vermek amacıyla yapıldığı belirtiliyor. İlk gazete bombalama olayı ise 1991 yılına denk geliyor. JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan, JİTEM tarafından C-4 patlayıcılarla Yeni Ülke, Medya Güneşi, Özgür Halk'ın da aralarında bulunduğu birçok basın kuruluşunun 1991'de bombalandığını söylemişti. Aygan, 'Ersever'in tayini çıkmadan önce 91 veya 90 sonrası idi tam hatırlamıyorum. Diyarbakır'daki postane civarındaki gazetenin bürosuna Hüseyin Tilki, (Hüseyin Tilki de o zaman JİTEM'de askerdi) adlı itirafçı tarafından bomba atıldı.' Bu tarihten sonra birçok faili meçhul cinayet işlenmiş, katledilenler arasında Bölge'de çalışan çok sayıda gazeteci de yer almıştı.

huseyindeniz1992

Hüseyin Deniz 9 Ağustos 1992'de katledilmişti. Deniz bugün Urfa Ceylanpınar'da anılacak.

Ergenekon iddianamesinin ekleri arasında bulunan Susurluk Raporu'ndaki şu bilgiler dikkat çekiyor: 'Devlet Cantürk'le baş edememiştir. Yasal yollar yetmemiş, neticede Özgür Gündem Gazetesi (Yeni Ülke) plastik patlayıcılarla havaya uçurulmuştur. Cantürk'ün devlete biat etmesi gerekirken yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir' denildi. Raporun devamında 100 kadar olan PKK finansörü işverenlerinden birinin eksildiğine işaret edilirken, şunlar belirtildi: 'Behçet Cantürk'ün öldürülmesinin doğruluğu ya da yanlışlığına veya gerekli olup olmadığına girilmemiştir. 'Hukuk devletinde bu suallerin yeri olmaz' itirazı da kanaatimizce geçerli değildir ve realiteye uygun düşmez. Bu uygulama tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi bizde de olacaktır. Ama (Cümle Sayın Başbakan'a ters gelse de) hukuk devleti içerisinde bu tip kararlar alınacak ve devlet ciddiyeti içerisinde uygulanacaktır.'
Devletin tüm ilgili kurumlarının yaşanan gelişmelerden haberdar olduğu belirtilen raporda, 'Her şeyin bu kadar kolay ortaya çıkması ve duyulması ise devlet adına yapılan işlerdeki ciddiyetsizliğin en önemli göstergesidir. Mesela İzmit-Adapazarı-Bolu üçgeninde meydana gelen cinayetlerin gerçekleştirilmesindeki ortak noktalardan biri de polis, jandarma ve itirafçıların faaliyetlerinin yörede yoğunlaşmış olmasıdır. Savaş Buldan'ın öldürülmesi olayında da aynı durum sözkonusudur. Medet Serhat, Metin Can, Vedat Aydın için de aynı hususlar geçerlidir. Ülkenin birliği ve bütünlüğü için aykırı eylemler gerçekleştirenler ağır bir cezayı hak etmişlerdir. Yapılanlar arasındaki tek ihtilaf, uygulamanın şekline ve neticesine ilişkindir' denildi.
Musa Anter'in katledilişi de yer aldı
Musa_anter_ Diyarbakır'da gerçekleştirilen saldırı sonucu katledilen Musa Anter cinayetine ilişkin bilgiler de içeren raporda, Kürtlerin bilgesi Anter'in katlediliş süreci raporda şöyle geçti: 'Musa Anter'in öldürülmesinden pişman olunduğu tespit edilmiştir. Musa Anter'in silahlı bir eylem içerisinde olmadığı, sadece işin filozofisinde olduğu, öldürülmesinin yarattığı etkinin kendisinin yaratmış olduğu etkiden fazla olduğu ve öldürülme kararının hatalı olduğu söylenmektedir.'
Öldürülen gazeteciler
Özgür basın geleneğinden gelen birçok gazetecinin katledildiğinin itiraf edildiği raporda şu bilgiler yer alıyor:
'Hafız Akdemir: Yeni Ülke ve Özgür Gündem gazetelerinde çalışır.
Yahya Orhan: PKK destekçisi, Yeni Ülke, Güneş ve Özgür Gündem Gazetesi muhabiri.
Mecit Akgün: 2000'e Doğru Dergisi, Yeni Ülke muhabiri.
Burhan Karadeniz: Yeni Ülke muhabiri.
Halit Güngen: 2000'e Doğru Dergisi Diyarbakır Muhabiri ve Büro Şefi.
İzzet Keser: Sabah Gazetesi Muhabiri.
Cengiz Altun: Batman Yeni Ülke muhabiri.
Çetin Abay: Özgür Gündem muhabiri.
Bunların tamamı OHAL bölgesinde öldürülmüştür. Yukarıdaki bilgiler de devlet arşivine girmiştir. Öldürülen şahısların ortak özellikleri belirgin bir kimliğe sahip olmalarıdır.'
Olaylar bağlantılı
Kutlu Savaş'ın raporunda belirtilen 'Susurluk olayı bir bütündür ve olaylar zincirinden ibarettir' tespiti de olaylar arasındaki bağlantıları ele veriyor. Savaş bu tespitten sonra şunları kaydediyor: 'İstanbul'da Özgür Gündem Gazetesi'nin bombalanması, Behçet Cantürk'ün öldürülmesi, Diyarbakır'da yazar Musa Anter'in öldürülmesi; İstanbul'da Tarık Ümit olayı ile Azerbaycan'da ihtilal denemesi; Bodrum'da Hikmet Babataş cinayeti, Gaziantep'te Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılması, bankaların trilyonluk kredileri gerçekte Ankara'da cereyan eden olayın muhtelif veçheleridir.'
FIRAT ÇAĞIN - İSTANBUL(DİHA)
En son katilleri yazmıştı / Hüseyin Deniz'in katledilişinin 16. yılı

Medya raporu: 'Sakın bu bombaları Taha Akyol koydurmuş olmasın?'

ERGENEKON = T.C.

Halkın İddianamesi (1-2-3-4-5-6)

Ergenekon'u çözmeyen Göngören'i çözemez

'Cantürk'ü ve Buldan'ı biz öldürdük'

Basın hürdür ama...

Şarap mezesi olarak Genelkurmay bildirisi

Türk adaletinden (!) Türklere “Kürde ölüm tehdidi” özgürlüğü!

'TSK bünyesindeki' ERGENEKON

SKANDAL

Cezaevinde zulum var!

Ragıp Zarakolu : Türkiye'nin Alternatif'e ihtiyacı var

Gelecek neden kapatıldı

Beyaz soykırım : Kürtlere siyasi ve askeri asimilasyon

Genelkurmay’dan sonra bu da AKP'nin eylem planı

'Kürtçe gazetenin basılması, dağıtılması, okunması sürekli engellenmekte : Hani serbestti?

Bu soru cevap bekliyor: Kürtçe serbest mi değil mi?

Tek Kürtçe günlük gazete olan Azadiya Welat gazetesi'nin yazı işleri müdürüne hapis cezası

Basın düşmanları: Türkiye, İran, Suriye

Kürt medyasında 4 ayda 9 kapatma cezası

Kürdistan’daki devlet terörünü deşifre eden Dicle Haber Ajansı(DİHA), keyfi gerekçelerle tutuklanan 9 muhabirinin serbest bırakılmasını istedi...

XEBAT GAZETESİNİN 49.KURULUŞ YILDÖNÜMÜ MESAJINDA BAŞKAN BARZANİ: ‘’ÖZELLİKLE BU YIL ÖNÜMÜZDE BAZI ULUSAL GÖREVLER VAR’’

Avrupa Basını: PKK prestij kazandı

Kürd olmak güzel bir şey

Siyasal İslam ve Kürtler

6 Mart 2007 tarihinde 30 gün, 9 Nisan 2007'te 15 gün, 12 Temmuz 2007'te 15 gün, 8 Eylül 2007'de 30 gün yayın durdurma cezası verilmişti.

Kürt sorunundan kaynaklanan çözümsüzlük ciddi hak ihlallerini de beraberinde getiriyor

Karayılan’la Çay İçmek

image LONDRA / KCK Yürütme Konsey üyesi Murat Karayılan ile görüşen BBC muhabiri Clive Myrie yaptığı görüşme ve bölgedeki izlenimlerini anlatıyor. Karayılan ile görüşen Myrie’nin BBC Türkçe Servisi'nde yayınlanan izlenimi:

‘’Sabahın erken saatlerinde tam olarak nereye gideceğimizi bilmeden Kandil dağı yönüne doğru yola çıktık.

Şu anda dünyanın en uzun ömürlü silahlı örgütlerinden biri konumunda olan PKK'nin üslendiği bölge burası.

Beraberimizde televizyon kamerası götürmememizi söylemişlerdi. Tahmin edersiniz ki bir BBC televizyonu muhabirini ve ekibini çok mutlu eden bir talimat değildi bu.

Ama bağlantıyı sağlayan kişi, "merak etmeyin, orda her türlü teçhizatı sağlayacaklar size" dedi.

Afganistan'da Kuzey İttifakı liderlerinden Ahmet Şah Mesud'un 2001 yılında bir televizyon kamerası içine yerleştirilen patlayıcıyla öldürülmesinden ders çıkaran PKK, hiçbir şeyi şansı bırakmıyor.

PKK'nin üslendiği bölgelere gidebilmek için Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin denetlediği kontrol noktalarından geçiyor ve bu kontrolün dışında kalan PKK bölgesine giriyorsunuz.

Kontrol noktalarından mümkün olduğunca dikkat çekmemeye çalışarak geçtik ve Erbil'den dört saatlik bir araba yolculuğu ardından sonunda PKK'nin denetlediği bölgeye geldik.

Bir süre sonra arkamızda aniden beyaz bir kamyonet belirdi ve kenara çekmemizi işaret etti.

Aracın içindeki PKK'li sürücümüze birşeyler anlattıktan sonra kamyonetine binip öne geçti ve hareket etti.

Onu takip ediyor ve kenarlarında derin kayalıklı uçurumlar olan dar ve dolambaçlı yollardan Kandil dağlarına tırmanıyorduk.

Yol engebeli, sıcak bayıltıcıydı. Yol bitmek tükenmek bilmiyordu.

Bir süre sonra küçük bir köyde konakladık. Köyün ismini veremiyorum. Burada başka bir beyaz kamyonet belirdi. İçinde gri üniformalı, AK-47'lerle silahlanmış PKK militanları vardı.

Bu, PKK lideri Murat Karayılan'ı taşıyan araca eşlik eden konvoyun ilk aracıydı.

KARAYILAN’LA ÇAY

Bir an 1960'ların Latin Amerikasında sandım kendimi. Bu yemyeşil güzel köyün her bir köşesinde üniformaları ve omuzlarında Kalaşnikof'larıyla duvarlara yaslanmış kadın ve erkek militanlar görünüyordu.

Kalaşnikoflardan birinin tahta kabzasına Che Guevara imajı kazınmıştı. Yakında sebze bahçeleri ve öğlen yemeğine hazır olacak tavukların kesilip yolunduğu bir alan vardı.

Bir açıklığın dibine derhal geçici bir televizyon stüdyosu kurdular. Işıklar, kamera, duvarlara asılan Abdullah Ocalan posterleri...

Önce öğlen yemeği yendi sonra bir ceviz ağacının altına kurulan hafif esintili bu derme çatma stüdyoya yerleşip, PKK lideriyle özel mülakatımıza giriştik.

60 yaşına yaklaşan ve Öcalan'ın 1999 yılında yakalanmasından bu yana örgütün liderleri pozisyonunda olan Murat Karayılan karşımda çayını yudumlarken, zararsız bir ihtiyar amca görünümünde daha çok.

Oturuşunda, duruşunda ise kendi haklılığına kesinlikle inanan birinin sessiz ve derin özgüveni var.

Ama nasıl? Siyasi amaçlarla şiddet uygulayan başkaları için ölüm kararı verebilen biri bunu nasıl meşru gösterebilir? Ona hemen soruyorum bunu. "Ne kadar haklı sebeplerle de olsa cinayet haklı olamaz" diyorum.

"Hayır" diyor, "asıl bize yaptıkları haksızlık."

"Biz haklarımız için mücadele ediyoruz. Kürtlerin özgürlüğü için... Türkiye'nin büyük gücüne karşı başka hiç bir seçeneğimiz yok.

İKİNCİ SINIF VATANDAŞLAR

Avrupa Birliği ve ABD PKK'yi terörist bir örgüt olarak tanımlıyor.

Örgütün eylemleri şu ana kadar, sadece Türkiye'nin güney doğusunda görev yapan Türk Silahlı Kuvvetlerini değil, Türkiye'nin büyük kentlerinde ve turizm beldelerindeki sivilleri de hedef aldı.

PKK'nin silahlı mücadele başlattığı 1984 yılından bu yana 30 bini aşkın insan öldü.

Ama Karayılan asıl saldırgan olanın Türkiye'nin yetkilileri olduğunu söylüyor.

"Türk ordusu bizim halkımıza, Kürtlere saldırıyor, öldürüyor, işkence uyguluyor. Bir savaş yaşıyoruz. Evet, bazen hatalar yaptığımız doğru... Bundan dolayı üzgünüz. Ama bizim sivillere saldırmak gibi bir politikamız yok" diyor Karayılan.

Türkiye'de çok kişi bu sözleri inanılır bulmuyor kuşkusuz. Hatta daha bu hafta başında İstanbul'da patlayan bombalardan sonra bile ilk suçlanan PKK oldu. PKK bu saldırıyla hiç bir ilgisi olmadığını açıklamış olsa bile...

Ama diğer yandan Türkiye'nin Kürt nüfusunun çok uzun bir süre ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü de bir gerçek.

2000 yılından bu yana bazı gelişmeler sağlandı ama Kürtçe hala okullarda okutulmuyor, ve televizyonların Kürtçe yayın yapmasına ilişkin bir çok sınırlama var.

PKK Kürt kültürel mirasının reddedildiğini, ve Kürtlerin haklarını savunanların sürekli baskı altında tutulduğunu savunuyor.

YENİ EYLEM TEHDİDİ

Türkiye toprak bütünlüğü ve egemenliğine yönelik bir tehdit olarak gördüğü PKK'yi ortadan kaldırmaya kararlı görünüyor.

Bu yılın başlarında binlerce Türk askeri savaş uçakları eşliğinde Kuzey Irak'a geçerek PKK'ye yönelik bir haftalık bir kara ve hava harekatı yapmış, o günden bu yana da hava akınlarını zaman zaman sürdürmüştü.

Ama ABD Kuzey Irak'a yönelik uzun süreli bir Türk askeri harekatının, Saddam Hüseyin'in devrilmesinden bu yana Irak'da istikrarını koruyan tek yer olan bu bölgede dengeleri bozmasından kaygı duyuyor.

Murat Karayılan Türk kara harekatının kısa sürmüş olmasını kendi savaşçılarının başarısı olarak yorumluyor ve Ankara'ya yönelik yeni bir tehdit dile getiriyor.

"Eğer Türk ordusunun bize yönelik saldırıları devam ederse, Türkiye kentlerinde askeri ve ekonomik hedeflere yönelik bir dizi saldırı başlatmamız mümkündür. Buna hazırız."

ANF-Lekolin.org Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Bu ne yaman çelişki

image PKK'nin üstlenmediği birçok olayı PKK'nin üzerine yıkan Türk basını, PKK'nin üstlendiği olaylar için de 'PKK yapmadı' diyor. AKP hükümeti başta olmak üzere İstanbul Valisi ve emniyeti, belli başlı İslamcı medya ve Doğan Grubu, Kürt-Türk çatışmasına çekilen Güngören'deki patlamayla PKK 'İlgimiz yok' demesine ve ortaya çıkan belgeler de bunu kanıtlamasına rağmen ısrarla olayı PKK'nin üzerine atmak istedi. Hükümet, yetkililer ve Türk basınının, olayla ilgili ortaya çıkan soru işaretleri konusunda kamuoyunu aydınlatmaktan ısrarla kaçınması dikkat çekti. Güngören'de gerçekleri çarpıtmaya yönelik bir manipülasyon yaşanırken, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı'na yönelik yapılan sabotajı PKK üstlenmesine rağmen bu kez 'Örgüt, kadrolarına moral vermek için olayı üstlendi' denilerek, olayın teknik arızadan kaynaklandığı ileri sürüldü. Ayrıca 6 Eylül 2004 tarihinde İskenderun Körfezi'nde batan toksik atık (zehir) yüklü MV Ulla gemisinin, Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun raporlarında kime ait olduğu, Türkiye'ye nasıl sokulduğu ve niçin battığı ortaya konulmasına rağmen, geminin PKK tarafından batırıldığı iddia edildi.

Erzincan'ın Refahiye ilçesine bağlı Yurtbaşı köyü yakınından geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı'nda 5 Ağustos gecesi meydana gelen patlamanın yankıları sürüyor. Büyük maddi hasara neden olan patlamayla birlikte boru hattında çıkan yangın dün de sürdü. Sabotaj eyleminden sonra kapatılan 29 ve 31 numaralı vanalar halen açılmadı. Yetkililer yangının kontrollü bir şekilde devam ettiğini belirtirken, ne zaman sona ereceği konusunda net bilgi vermiyorlar. Sabotaj eylemiyle çıkan yangın sebebiyle petrol müşterilere ulaştırılamıyor. Depolanan 7 milyon varil petrol de gemilere yüklendiği için Ceyhan'dan petrol yükleme işlemi durdu. Botaş yetkilileri yangın söndürüldükten sonra sorunun giderilmesi için 1 ya da 2 haftalık süreye ihtiyaç duyulacağını açıklamıştı. Bu açıklamadan sonra petrol fiyatları tırmandı.

HPG üstlendi ama... Patlamadan hemen sonra olayı üstlenen HPG, olayın bir sabotaj eylemi olduğunu duyurdu. Bölge'de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin artan operasyonlarına karşı daha önce 'operasyonların durmaması durumunda Türkiye'nin ekonomik kaynaklarına yöneleceklerini' bildiren açıklamalar yapan HPG'nin, son boru hattına yönelik sabotajı da bu kapsamda yaptığı belirtiliyor. HPG'nin sabotajı üstlenen açıklamasına rağmen, Türk basını Güngören'in tam tersine bir yayın yaptı. Güngören'deki patlamayı PKK kınamasına ve olayla hiçbir ilgilerinin olmadığını kamuoyuna çok net açıklamasına rağmen AKP hükümeti, İstanbul Valisi, emniyeti ve Türk basını olayı bir koro şeklinde PKK'nin üzerine yıkmıştı. Olayla ilgili 8 kişinin tutuklanmasıyla ortaya çıkan kesin belge ve bulgular, yetkililerin ve Türk basınının 'suçüstü yakalanması'na neden olmuştu. Kanıtlara rağmen kamuoyunu Güngören olayında yönlendirmeye çalışan yetkililer ve Türk basını, BTC'deki sabotaj eyleminde tam tersi bir taktik izledi. BTC'deki sabotajı HPG üstlenmesine rağmen Türk basını, boru hattındaki patlamanın arızadan kaynaklandığını ileri sürdü. PKK'nin 'kadrolarına moral vermek için sahte eylemler ürettiği'ni belirten Türk basını, bu tespitini de 'PKK'nin sınıriçi ve sınırötesi son operasyonlarda büyük kayıplar verdiği'ne bağlıyor. Türk basını, bu görüşleri de kimliğini açıklamadığı 'uzman'lara dayandırıyor.

Bu ne duyarlılık! 'Bölge'de askerleri ormanları yakmakla suçlayanlar, sabotaj eylemleriyle hem Bölge ekonomisine hem de doğaya büyük zarar veriyorlar' diyen 'kimliği belirsiz' 'uzman'ların, 'PKK kadrolarını Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın geliştirdiği 'ekolojik toplum' kavramına uymamakla' suçlaması bir başka ironi. Bölge'de 'güvenlik', batıda da 'rant' için çıkarılan orman yangınlarına karşı devlet yetkililerinin duyarsızlığını görmezden gelen 'uzmanlar'ın, boru hattına yönelik sabotaj eylemine karşı Bölge halkını, demokratik kitle örgütlerini ve çevre örgütlerini tepki göstermeye çağırması gözlerden kaçmadı.

Yalanın bu kadarı Anadolu Ajansı (AA), dün servis ettiği haberinde bir skandala imza attı. 6 Eylül 2004 tarihinde, İskenderun Körfezi'nde demirli bulunan toksik atık (zehir) yüklü İspanya'ya ait MV Ulla gemisinin PKK'liler tarafından batırıldığını iddia etti. Tamamen çarpıtılan olayla ilgili İspanya Çevre Bakanlığı, o dönem 'Zehirli atık taşıyan geminin, giriş için Türk yetkililere rüşvet verildiğini' açıklamıştı. Başbakanlık Teftiş Kurulu da raporunda, geminin Mavi Denizcilik firması tarafından sahte belgelerle Türkiye'ye sokulduğunu belirtmişti. Mahkemelere de taşınan geminin batırılması olayında gerçeklerin ortaya çıkmaması için yetkililer tarafından geminin batırıldığı kaydediliyor. Aynı dönemde valilik yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda, 'Kesinlikle sabotaj ihtimali yok. Zaten gemi sürekli gözetim altındaydı. Uzun bürokratik gelişmeler sonucunda gemi uzun süre bekletildi. Suyun içerisinde dört yıl neyi bıraksanız çürür' denilmişti.

'Ekonomik kaynaklara saldırılar sürecektir'

HPG Anakarargah Komutanı Bahoz Erdal, BTC'ye düzenlenen sabotajı değerlendirdi. ANF'ye konuşan Erdal, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümüne yönelik çağrılarına dikkat çekerek, 1993 yılından bu yana Kürt Özgürlük Hareketi'nin geliştirdiği demokratik diyalog çağrıları, tek taraflı ateşkes ilanları, barış paketleri ve projelerine karşı Türkiye'nin kara ve hava operasyonlarıyla yanıt verdiğini söyledi. Erdal, Öcalan'a uygulanan tecrit başta olmak üzere Kürt halkına yönelik topyekun saldırıların gerçekleştiğini belirtti. 'Türk devletinin Kürt halkına ve demokratik ilerici insanlığa karşı yürüttüğü bu savaşı besleyen ekonomik kaynakları hedeflememiz bu temelde gündeme geldi' diyen Erdal, 'Türk devleti bu savaşta ısrar ettiği müddetçe bu tür eylemlerimiz haklı olarak gelişecektir' dedi.

ALTERNATİF