Ortaya çıkan ipuçlarının tamamının JİTEM'i işaret ettiği Beytüşşebap katliamına ilişkin hükümet sessizliğe büründü. Katliamın aydınlatılması için aydın ve siyasetçilerin harekete geçmesi bekleniyor KATLİAM AYDINLATILMALI Beytüşşebap katliamının üzerinden 5 gün geçti. PKK suçlamayı kesin bir dille 'Katliamı Türk ordusu ve uzantısı JİTEM yaptı' dedi. Ardından bir koro halinde 'PKK yaptı' diyen hükümet, ordu ve basın sessizliğe büründü. Şemdinli olayı ve Güçlükonak katliamındaki gibi 'üstünü örtme' yöntemi uygulamaya konuldu. Güçlükonak katliamı gibi Beytüşşebap'ta da gerçeklerin tamamen açığa çıkarılması için yine aydınlar ve siyasetçilerin harekete geçmesi gerekiyor. ŞÜPHELİ MİNİBÜSLER Beytüşşebap katliamı sonrasında gözler yeniden bölgedeki JİTEM faaliyetlerine çevrildi. HPG'nin JİTEM'i işaret etmesinin ardından katliamın bir minibüsle dolaşan 25 kişilik bir grup tarafından gerçekleştirildiği iddiası gündeme geldi. Son dönemlerde söz konusu bölgede üzerinde bazı firmaların amblemlerinin bulunduğu minibüslerin dolaştığına dikkat çeken köylüler, araçtaki kişilerin de yöresel kıyafet giydiği ve kimseyle diyalog kurmamaya özen gösterdikleri bilgisini verdi. AKP'DE ŞEMDİNLİ PANİĞİ Bu arada hükümet kanadının, HPG'nin açıklamasının ardından konuyla ilgili sessiz bir araştırma içerisine girdiği öğrenildi. Kulislerde, AKP'den kimi Bölge milletvekillerine katliamın devlet içi çetelerle bağlantılı olduğuna dair bazı bilgiler ulaştığı konuşuluyor. Bölge milletvekillerinin de bu doğrultuda 'Bu olay 1996'daki Güçlükonak katliamı ve son olarak Şemdinli'deki saldırılarla benzerlik taşıyor' diyerek AKP merkezini ve hükümet kanadını uyardığı ileri sürülüyor. Katliam aydınlatılmalı Hükümet ve ordu yetkilileri peşin yargılarla 'PKK yaptı' dediler, basın yoluyla psikolojik savaş başlattılar Katliamın acısı sürerken Gül, 'Kürt sorunu yok, işkence yok, herkes kendini özgürce ifade ediyor' diyor PKK suçlamayı kesin bir dille reddetti ve 'Katliam Türk ordusu ve uzantısı JİTEM'in işi' açıklaması yaptı Bunun üzerine hükümet, ordu ve basın göstermelik bölge ziyaretlerinden sonra sessizliğe gömüldü Şemdinli olayı ve Güçlükonak katliamında olduğu gibi hükümet ve ordu gerçeklerin üstünü örtmeye çalışıyor Ancak oluşturulan kamuoyu duyarlılığı ve aydın inisiyatifleri gerçeklerin açığa çıkarılmasında etkili olmuştu Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu, 'Güçlükonak katliamı devletin işi' demişti ve Türkiye AİHM'de mahkum edilmişti Beytüşşebap'ta gerçeklerin açığa çıkarılması için yine aydınlar ve siyasetçilerin harekete geçmesi gerekiyor Meclis Araştırma Komisyonu'nun yanı sıra bağımsız bir araştırma komisyonu kurulmalı ve bölgede incelemeler yapılmalı Minibüsler kime ait? Beytüşşebap katliamı sonrasında gözler Bölge'deki JİTEM faaliyetlerine çevrilmiş durumda. HPG'nin 'katliamı ordu ve uzantısı JİTEM gerçekleştirdi' şeklindeki açıklamasından sonra, katliamın bir minibüsle dolaşan 25 kişilik bir grup tarafından gerçekleştirildiği yönünde bilgi gündeme geldi. Son dönemlerde söz konusu bölgede sürekli dolaşan ve çeşitli firmaların amblemlerini taşıyan minibüslerin olması da dikkat çekiyor. DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, önceki gün Meclis'e sunduğu soru önergesinde, bölgede iki sivil minibüsün dolaştığını belirtti. Önergede, şu bilgiye yer verildi: 'Alınan bazı duyumlara göre, olay bölgesinde iki beyaz minibüs içinde sayıları tahmini olarak 25 kadar olan sivil giyimli kişilerin gezdiği, yanlarında mataraların olduğu, muhtemelen resmi görevli oldukları söylenmektedir.' Soru önergesinde geçen iki minibüs ve sivil giyimli kişiler konusu bölgedeki yerel kaynaklar tarafından da doğrulandı. Edinilen bilgilere göre, iki minibüsten biri Coca Cola, diğeri ise Ülker firmasının amblemini taşıyor ve Beytüşşebap ile çevre köylerde sürekli hareket halinde. Bölgedeki köylüler tarafından birçok kez görüldüğü belirtilen bu araçlarda bulunanların zaman zaman yöreye ait kıyafetler giydikleri, bazen de HPG'lilere ait giysilerle dolaştıkları belirtiliyor. Ayrıca bu kişilerin hiçbir suretle kimseyle konuşmadıkları ve insanlarla diyaloğa geçmedikleri ifade ediliyor. 'Faillerin bulunmasını istiyoruz' Şırnak il ve ilçe belediye başkanları, Beytüşşebap'ta katledilen 12 kişinin yakınlarını ziyaret ederek, başsağlığında bulundu. Şırnak il ve ilçe belediye başkanları, DTP'li yöneticiler ile DEP eski Milletvekilli Selim Sadak'ın da aralarında bulunduğu yaklaşık 200 kişi, Beytüşşebap'ın Beşağaç köyünde katledilen 12 kişinin yakınlarını ziyaret etti. Beşağaç köyüne giden DTP'liler, öldürülen Beşağaç Muhtarı Yusuf Acer'in evine gitti. Burada yaralı kurtulan Memduh Acer'i de ziyaret eden DTP'lileri muhtarın amcasının oğlu Fuat Acer karşıladı. Saldırıdan yaralı kurtulan Memduh Acer, saldırıyı gerçekleştirenlerin bulunmasını isteyerek, 'Faillerin bulunmasını istiyoruz. Şimdi hiç kimseden şüphelenmiyoruz. Ama buraya gelip bize söz verenlerin, sonra bizi unutmasını istemiyoruz' dedi. DTP'liler daha sonra köy meydanında kurulan taziye çadırını ziyaret etti. Duaların okunmasının ardından tekrar söz alan DEP eski Milletvekili Selim Sadak, 22 çocuğun yetim kaldığına dikkat çekti. Sadak, 'Bir an önce İçişleri Bakanı ve devlet bakanları bu failleri ortaya çıkarmalıdır' dedi. Atalay'dan itiraf niteliğinde sözler Türkiye'yi sarsan Şemdinli, Danıştay, Hrant Dink olaylarının üstünün örtülmesinde orduyla uzlaşarak etkin bir rol oynayan AKP hükümeti yetkilileri, Beytüşşebap katliamıyla ilgili çelişkili ve itiraf niteliğinde ifadeler kullanmaya başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkilileri, ne olduğu bile anlaşılmadan olayla ilgili PKK'yi suçlamıştı. PKK, suçlamaları reddetti. AKP hükümeti, PKK karşıtı propagandayı sürdürmek amacıyla 3 bakan ve bazı milletvekillerini Bölge'ye gönderdi. Ancak olayın devlet güçleri tarafından yapıldığına dair her geçen gün artan işaretler karşısında bu kez itiraf niteliği de taşıyan ifadeler kullanılmaya başlandı. Beytüşşebap'ta incemelerde bulunan İçişleri Bakanı Beşir Atalay, PKK'nin olayı üstlenmediğini hatırlatan bir gazeteciye şu yanıtı verdi: 'İnşallah öyledir diyorum ve zaten şu anda bize ulaşan kesin sonuçlar yok, üzerinde çalışıyoruz.' Atalay'ın bu açıklaması da, bir bakıma katliamın devlet güçleri tarafından yapıldığının itirafı gibi duruyor. Tepkiler yayılıyor Beytüşşebap'ta 12 sivilin katledilmesine yönelik tepkiler sürüyor. Siirt ve İzmir'de katliam kınandı. Siirt'te İHD, SES, DİSK/Genel-İş, Tüm Bel-Sen, Eğitim Sen ve Botan Kültür Sanat Merkezi (BKSM), İHD Siirt Şubesi'nde basın açıklaması yaptı. İHD Siirt Şube Başkanı Vetha Aydın, Siirt'in de içinde yer aldığı 3 ilin tampon bölge ilan edildiğine ve bu tarihten sonra operasyonların ve hak ihlallerinin arttığına dikkat çekti. Aydın, 'Cenevre Sözleşmeleri'nin 3. maddesinde yer alan keyfi öldürme yasağının ihlalini kınıyoruz' dedi. Aydın, sorumluların bulunarak yargı önüne çıkarılmasını istedi. İHD, DTP, EMEP, SDP, ÖDP, KESK ve TMMOB'a bağlı odaların oluşturduğu İzmir Demokrasi Güçleri de, dün BES İzmir Şube binasında bir basın açıklaması yaptı. KESK Dönem Sözcüsü Musa Sever, önceki gün İzmir Buca'da meydana gelen patlamayı ve Beytüşşebap katliamını kınadıklarını söyledi. Sever, hiçbir şiddet eyleminin aklanamayacağını ifade ederek, her iki olayın da aydınlatılmasını istedi. Bu arada Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslararası Af Örgütü (AI) de Beytüşşebap katliamını kınadı. Af Örgütü'nün konuyla ilgili açıklamasında, 'Türk makamları önceki saldırılardan PKK'yi sorumlu tutuyor, ancak grup bu iddiaları reddetti. Af Örgütü, sivillere karşı gerçekleştirilen saldırıların derhal sona erdirilmesi çağrısını yapıyor' denildi. HABER MERKEZİ - DİHA
ANF/İSTANBUL (04.10.2007)-Türk hackerlerin dün DİHA internet sitesine yönelik saldırı ile DTP’ye yönelik silahlı saldırıya misilleme olarak Kürt hackerler, 14 devlet hastanesinin resmi internet sitesini hackledi. Kendilerine ColdHackers adını veren Kürt hackerler, ‘gov.tr’ uzantılı 14 devlet hastanesinin resmi internet sitesini hackledi. Sitelere Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan resmi ile bir ses dosyasının bırakıldı. Hackers grubu, bu sanal saldırıları Çarşamba günü DİHA internet sitesine yapılan saldırı ile DTP’ye yapılan silahlı saldırıya misilleme olarak yaptıklarını bildirdi. Hacklenen siteler şöyle: http://www.sarikayadh.saglik.gov.tr (http://www.zone-h.org/component/option,com_mirrorwrp/Itemid,160/id,6697656/) http://www.kargidh.saglik.gov.tr/images /http://www.zone-h.org/component/option,com_mirrorwrp/Itemid,160/id,6697679/) http://www.yozgat.saglik.gov.tr/yozgatres/ (http://www.zone-h.org/component/option,com_mirrorwrp/Itemid,160/id,6697371/) http://www.zonguldakdh.saglik.gov.tr/ http://www.adiyaman.saglik.gov.tr/gerger_dosyalar/ http://www.turkoglusgb.saglik.gov.tr/a/ http://www.bayburtsm.saglik.gov.tr/tmp/ http://www.somasgb.saglik.gov.tr/index.htm http://www.samsunbhem.saglik.gov.tr/data/ http://www.samsun.saglik.gov.tr/etf/ http://www.pozantidh.saglik.gov.tr http://www.nazilliacsapmerkezi.saglik.gov.tr/zd/ http://www.luleburgazdh.saglik.gov.tr http://www.luleburgazsgb.saglik.gov.tr/
PNA-Financial Times (FT) gazetesi, ''Türkiye'de son saldırılarının öfkeyi alevlendirdiği'ni belirtirken Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt'ın son konuşmasını, askerlerin, devletin saldırıları önleyememesinden duyduğu hayal kırıklığının bir işareti olduğu'' yorumunda bulundu. Financial Times gazetesi, patlalamalarla ilgili olarak Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın son konuşmasının, askerlerin devletin saldırıları önleyememesinden duyduğu hayal kırıklığının bir işareti olabileceği yorumununda bulundu. Gazete, 'Türkiye'deki patlamalar terör saldırılarından duyulan öfkeyi alevlendirdi' başlıklı haberinde 13 kişinin hayatını kaybettiği Şırnak saldırısının hemen ardından İzmir'de de bombalar patladığına dikkat çekti. İzmir'deki saldırıları şu ana kadar hiç kimsenin üstlenmediğini ancak saldırıdan PKK'nin sorumlu tutulduğunu, Türkiye'nin en az yirmi yıldan beri PKK'dan kaynaklanan bir 'iç ayrılıkçı tehdit' ile mücadele ettiğini ve 30 bin kişinin hayatını yitirdiğini yazan gazete, Ankara'nın da, binlerce PKK'lilnin Irak Kürdistanın'da barındığını ve bölgeyi Türkiye'ye karşı saldırıları düzenlemek için kullandığını öne sürdüğünü'' yazdı. Gazete, Büyükanıt'ın son konuşmasına dikkat çekerek Büyükanıt'ın TSK'nin ''Türkiye içerisinde ve dışında sistematik ve önyargılı saldırılarının kurbanı olduğu'' yolundaki açıklamasını değerlendirdi. Büyükanıt'ın bu sözlerinin, ''TSK'nın Türkiye içerişinde terörist saldırıların daha da düzenli hale gelmesinden ve devletin bunları önleyememesinden duyduğu hayal kırıklığının bir göstergesi olabileceğini'' belirten gazete şöyle devam etti: 'Büyükanıt, hiç bir düşmanı zikretmedi ancak diplomatlar ve yorumcular, Büyükanıt'ın, en az kısmen, PKK'yi kastettiğini söylediler. Belki aynı zamanda hükümetin şimdiye kadar Irak Kürdistanı içerisinde PKK'ya karşı büyük çaptaki bir Türk askeri operasyona izin vermeyi reddetmesini de kastetmiş olabilir.'' Financial Times, ''Türkiye ile Irak arasında imzalanan Terör ile Mücadele Anlaşması'na'' dikkat çekerken ''Irak'ın Ankara'nın 'sıcak takip' hakkını kabul etmediğini'' belirtti. Gazete, ABD'nin de Türkiye'nin Kürdistan Bölgesin'ne yönelik büyük çapta bir askeri operasyona da karşı çıktığı da'' hatırlatıldı.
Etiketler: kurdistan, turkey terror
Gönderen: rizgarionline Tarih: 04.10.2007 Saat: 08:19 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Hollandalı Hıristiyan Demokrat Ria Oomen-Ruijten tarafından kaleme alınan Türkiye kararı, AP Dış İlişkiler Komitesi'nde 4 çekimsere karşı 48 'evet' oyuyla kabul edildi. Basına yansıyan haber ve bilgilere göre Önergede şu görüş ve başlıklar yer alıyor: Kabul edilen değişiklik önergeleriyle, yeni Türk hükümetinin reform sürecine bağlı kalacağını açıklamasından memnuniyet duyulduğu vurgulanırken, hükümetin yeni anayasa girişimi teşvik ediliyor. Türkiye kararında bu kapsamda, "Yeni Türk hükümetinin temel insan haklarını ve özgürlükleri koruyacak yeni ve sivil bir anayasa niyeti memnuniyetle karşılanır.Yeni anayasada Türkiye'nin demokratik ve laik karakterini garanti altına alacak denetleme ve dengeleme sisteminin kurulması ihtiyacının altı çizilir. Tüm siyasi partilere açık ve uzlaşıya dayalı anayasal süreci desteklemeleri çağrısı yapılır. Bu kapsamda daha önceki seçim barajı (düşürülmesi) önerisi hatırlatılır. Anayasa projesinin TCK 301 başta olmak üzere acil reformları ertelememesi gereği vurgulanır" deniliyor. Enerji faslı: AB üyesi ülkelere, teknik hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz enerji faslında Türkiye ile müzakereleri başlatmaları çağrısı yapılan metinde, AB'ye doğalgaz arzının çeşitlendirilmesinde transit geçiş noktası olarak Türkiye'nin önemine vurgu yapılıyor. Kadın hakları: Kadın haklarının ihlalinden üzüntü duyulduğu belirtilen metinde, "namus cinayetlerinin ciddi endişe kaynağı olmayı sürdürdüğü" ifade ediliyor. Kürd sorunu: Yeni hükümetin Kürd sorununa kalıcı çözüm bulunması için siyasi girişim başlatması gerektiği belirtilerek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün “Güneydoğu Anadolu “gezisinden memnuniyet duyulduğu belirtiliyor. PKK : PKK'ye "acil ateşkes ilan ederek buna uyması" çağrısı yer alan belgede, Türk hükümetinden ve Irak'taki tüm siyasi güçlerden "terörizmle mücadelede ve terörizmi önlemede işbirliğini güçlendirmeleri" talep ediliyor. TSK: Türkiye kararına verilen değişiklik önergeleriyle ayrıca "ordunun siyasete tekrar tekrar müdahalesinden rahatsızlık duyulduğu" ifadesi metinden çıkarıldı. RO/Zilan Dersim
Hüseyin İnan/Tarih: 4 Ekim 2007 Perşembe Bölgesel ve uluslar arası güç dengelerini görmezlikten gelerek, “ben istersem olur” mantığı ancak Donkişotluk olur. Kabul etsek de etmesek de, artık Kürt meselesinde ABD’nin “çözüm önerileri” ve dayatmaları dışında bir seçeneği hayata geçirmek pek mümkün görünmüyor. Geçen sene ABD’nin baskısıyla (gerçi PKK’nin lider kadrosu “A. Öcalan istediği için ateşkes ilan ettik” dediler) Oysa o dönemde avukatları Öcalan ile görüştürülmüyordu. Olsun, kim önermiş olursa olsun ilan edilmesi önemliydi. 1 Ekim’deki ateşkes ilanından sonra Amed’de bombalar patladı. Patlamadan sonra PKK yaptığı açıklamada “Türk devleti savaşı sürdürmek istiyor” diyerek bombaların adresini gösterdi. Ve tek taraflı ateşkese rağmen bir yıl boyunca şiddetli çatışmalar yaşandı. Birkaç haftadır farklı çevrelerden gelen açıklamalar PKK’nin silahları tamamen bırakması yönünde. ABD diş işlerinden Nicolas Burns, geçtiğimiz günlerde Ankara’yı ziyaret etti. Elindeki dosyalardan birinde isim belirtilmese de PKK için bir genel af da vardı. Irak hükümeti ile Türk hükümeti arasındaki sıcak takip meselesi Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı M. Barzani’nin ve dolayısıyla ABD’nin vetosuna takıldı. ABD Senatosu’na sunulan tasarıda Irak’ın üçe bölünmesi öneriliyordu ve kabul edildi. DTP’liler ve kimi sivil toplum örgütleri PKK’nin silah bırakmasını istiyor. Amed’de “Türkiye’de Kürtler ve Barış” konulu bir toplantı düzenleniyor. En önemlisi de Kürt halkı savaşın bitmesini istiyor. Bütün bu tartışma ve önerilerin en yoğun olduğu günlerde, Şırnak’ta aralarında korucuların da olduğu 12 kişi öldürülüyor. Türk devleti Kürtlere karşı savaşını sürdürmek istiyor. Ve bahanesi de hazır, PKK. En son örnek 3 Ekim günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ndeki konuşmasından sonra, Avrupalı parlamenterlerin, Gül'e Kürtler ve laiklik konusundaki endişelerini sordukları sırada yaşanıyor. “Sorulardan biri şöyle: “Kürtlerin haklarını alıp alamadığıyla ilgili bize net bir cevap verebilir misiniz?” Gül’lün cevabı: “Türkiye'de her vatandaş eşittir. Daha önce kültürel hakların kullanılmasıyla ilgili sorunlar vardı. Ancak şimdi Kürtçe medya var. Eğitim var. Belki inanamazsınız ama var. Daha önce bunların bir kısmı mümkün değildi ama şimdi mümkün. Ayrıca Türkiye üniter bir devlet biz bunun aksini düşünmüyoruz. Bu yüzden farklılıkları zenginlik olarak görüyoruz ama bütünlüğü tehdit etmesine izin vermeyiz. Terör ülkemizi tehdit ederse tedbirleri almakta geri durmayız” Avrupalı Parlamenterlerin sorularından kurtulmanın en kolay yolu ve Türk tarafı için tılsımlı kelime “terör” Çok zorlandılar mı “PKK terörü” deyip işin içinden çıkıyorlar. Şuna bütün Kürtler olarak nasıl bir cevap verebiliriz? Peki bunlara bu fırsatı ve kolaylığı neden veriyoruz? Cevabı çok basit! Biz Kürtler, liderlerimiz de dahil düşmanlarımızın ayağına, Kürdün beynine sıkarız. Sonra da düşmanın değil de Kürdün ölümüne şaşarız. PKK 1999’da Kürdistan’ın Güneyine çekilince, çevremdeki bir çok kişi ihanet olarak değerlendirmişti bunu. Bende, devletin en azından Kürtleri öldürmek için bahanesi kalmamıştır diyerek savundum. Yine o dönem “Savaşmaya karar verselerdi ben hemen dağa giderim” diyenler ise hâlâ savaş kararını bekliyorlar... işte biz böyleyiz. Şırnak’daki katliamı Türk basını bütün dünyaya şöyle duyurdu: “Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesi Beşağaç köyü bölgesinde köylerine su getirmek amacıyla çalışan ve minibüsle köylerine dönerken, PKK terör örgütü mensupları tarafından pusuya düşürülen 7'si geçici köy korucusu olan 12 kişi öldürüldü” Evet, köylerine su getirmek için, hem de yanlarında korucu olmayanlar da var. Daha önceden de biliyoruz ki, bu tür eylemleri Kürdistan’da kontrgerilla sıkça yapmıştır. Bizzat A. Öcalan’ın kendisi hem İmralıdaki duruşmaları sırasında, hem de farklı dönemlerde bu tür eylemleri, “örgüt içindeki çeteler yaptı” diye defalarca açıklamalarda bulundu. Maalesef, bu tür açıklamalardan sonra, PKK’nin “biz yapmadık demesi”nin inandırıcılığı ister istemez tartışılacaktır. Bu da Kürtlerin değil, Türk devletinin işine yarayacaktır. ETA’da Bask Ülkesi’nin bağımsızlığı için savaşıyor. Bugüne kadar kaç tane Basklı bu örgütün eylemleri sonucu ve ya buna bağlı sebeplerden dolayı öldü dersiniz? Ya Kürdistan’da? Bu arada KCK, bir yıllık ateşkes sürecinin bilançosunu açıkladı: ‘’Bir yıllık süre içerisinde Türk ordusu toplam olarak 478 operasyon düzenlemiş. Yine Türk ordusu ve İran ordusunun ortak operasyon sayısı 5, toplam operasyonların sayısı 483, bu operasyonlarda yaşanan temas sayısı 406, toplam Türk devletinin kayıpları 852, yaralı sayısı 476’dır. Bu operasyonlarda toplam olarak 181 gerilla şehit düşmüştür. Bu operasyonlar sonucunda bilânçoda da görüldüğü gibi yoğun can kayıpları yaşanmıştır. Ateşkese rağmen gerçekleştirilen bu operasyonlarda yaşanan can kayıplarından AKP hükümeti ve Türk ordusu sorumludur.’’ “Savaşı Batıya taşıyacağız” türünden savrulan bütün tehditlere rağmen savaş alana hep Kürdistan oldu. PKK ile korucuların arası doğal olarak iyi değil. Şırnak’da 10 bin tane korucu da öldürseniz bu savaşın akışını değiştirmez. “Bırakın bir birlerini yesinler” diyerek daha çok korucu çıkartırlar karşınıza. Öcalan’ın kendisi de defalarca şunu söyledi: “PKK, Türk devletini askeri olarak yenemez. Türk devleti de Kürtleri öldürerek bitiremez” Nasıl olsa öldürerek bitiremez diye, öldürmesi mi gerekiyor? Örgütün lideri Öcalan, her ne kadar son dönemlerde “Benden pratik liderlik yapmamı beklemeyin. Koşullarım buna uygun değil” dese de. Örgüt, Öcalan’ı pratik önder olarak görmeye devam ediyor. Ya da öyle görünsün istiyor. Yoksa kimse sorumluluk almak istemiyor! Yani, Öcalan’ın “PKK devleti askeri olarak yenemez” lafından sonra neden savaşta ısrar ediliyor? “Biz istemiyoruz devlet istiyor ya da bizi savaşa zorluyor” diyenler çıkacaktır. Öyleyse devletin eline bu fırsatı vermeyin. Nasıl mı? 1999’da olduğu gibi Güney Kürdistan’a geçerek. Hem şimdi Güney o zamana oranla daha da güvenli. Ayrıca yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı da durum 1999’dakinden çok daha farklı ve Kürtlerin lehine. En azından şimdilik. “Kazanamazsak bile Kürt halkını savunmak için buna mecburuz” diyenler de çıkacaktır. Evet siz Kürt halkını savunmak için oradasınız ama, devlet gerilla, yurtsever, korucu v.s. adı altında Kürtleri öldürmeye devam ediyor. Hem içeride hem de dışarıda bahane olarak da sizi gösteriyor. Şu 1999’dan 2004’ün Haziranına kadar, yani Kürt halkını “savunmadığınız” dönemde öldürülen Kürt sayısı, şu son birkaç yıllık “savunma” döneminde öldürülenlerle kıyaslanamayacak düzeyde. Hem arkadaşlarınız öldürülüyor, hem masum Kürt halkı. Çıkarlarına uyuyorsa korucuları da öldürüyorlar. Ama tepkiler için adres sizsiniz. Sizce de bir yerlerde bir yanlışlık yok mu? Savaşın sürmesi pratikte Kürt halkına bir fayda getirmiyor. Aksine daha çok genç evlatlarını kaybediyor. Sokaklar dilenci Kürt çocukları ve yaşlı kadınlarla dolu. Genelevlerde köyü yakılıp, sürgüne yollanan Kürt kadınları çalıştırılıyor. Ekonomik olarak Kürdistan felakete durumda. Kürt halkını, kültürünü ve en önemlisi dilini bugüne kadar yaşatan köyler haritadan silindi. Kalanları yakmak için fırsat bekliyorlar. Yüz binlerce, hatta milyonlarca Kürt ülkesini ter ketti. Bunların geri dönmesi kolay, belki de mümkün olmayacak. Kürt toplumu bir trajediden diğerine sürükleniyor. Köyünde bağında, bahçesinde çalışan Kürt, mevsimlik işçi olarak Türkiye’nin dört bir tarafında rezil, perişan durumda. Bu savaş kirli olmaktan çıktı, amaçsız bir savaş olmaya doğru hızla ilerliyor. Bağımsız Birleşik Kürdistan’dan, Kültürel haklara indirgenen (buna da tamam!) talepler ki, bunların arasında en önemlisi dil olarak gösteriliyor; şu acı gerçeğe bakın ki, korucular köylerinde Kürtçe konuşuyor, örgütün lider kadrosu, sempatizanı, tabanı, basın yayın organlarının tamamına yakını ve legal partisinin dili Türkçe... Korucu köylerinden DTP’ye azımsanmayacak sayıda oy çıkıyor. Kürdistan’ın en büyük Türkçe konuşan şehri, kalesi Amed, gelecek seçimde AKP’nin eline geçecek.! Siz bakmayın O. Baydemir’in gürlemesine, maalesef Diyarbakır da gidici, eğer AKP büyük bir hata yapmazsa. Sonra da “AKP halkı açlıkla terbiye ediyor” demeyin. İyi ki Öcalan bunu söyledi. Artık ilkokul çocuklarına dahi “dersler nasıl gidiyor?” diye sorsanız “AKP halkı açlıkla terbiye ediyor” cevabını alıyorsunuz. DTP’liler aynı cümleyi günde o defa tekrarlıyorlar. Hiç bir şey değilse de, ayıptır. Öcalan’ın söylediklerinin üzerine de iki cümle siz koysanız kıyamet kopmaz ya... Seçimlerde AK Partinin Kürdistan’da DTP’den daha fazla oy almasının en önemli sebebi, aslında Kürt halkının bu tarz bir savunma ve savaş istemediğidir. Oysa Kürt halkı daha zor koşullarda da DTP’nin geldiği geleneğe destek vermiştir. Ama şimdi moda deyimle, AK Partinin dağıttığı “üç beş kilo patates ile Kürt halkını satın aldı” demek, Kürt halkına yapılabilecek en büyük hakarettir. Evet, kimi Kürtleri öldürüp cesetlerini parçalıyor, defin için ailelerine dahi vermiyorlar. Kimilerini de öldürüp sonra da onlara cenaze töreni düzenliyorlar. Bu öldürülenlerin aileleri de büyük ihtimalle, diğer Kürtlere düşman olacaklar. Geçenlerde Ahmet Altan’ın Gazetem Net’te, PKK’nin çıkışını ve 12 Eylül cuntasının Diyarbakır Cezaevi’ndeki zulmünü konu alan bir yazısı vardı. Şöyle diyor Altan: “Kürtlerin geçmişinde Öcalan ve PKK kutsal değerler olarak vardır. Ama soru şudur: Kürtlerin geleceğinde Öcalan ve PKK var mıdır?” Evet. PKK ve Öcalan Kürtlerin geleceğinde de var olmak istiyorsa ki, istiyorlar; o halde Türk devletine bahane bırakmamalılar. Altan kardeşlerin Kürtlere olan yaklaşımı diğerlerinden çok farklı. Aynı yazıda Altan şöyle devam ediyor: “Yollara mayın döşemek, pusu kurmak, gerginlik yaratmak, iktidarını sürdürmek isteyen “derin devlete” yarıyor sadece. PKK, neden ‘derin devletin’ böylesine işine yarayacak bir politika izliyor?” Dedik ya; biz Kürtler, liderlerimiz de dahil, düşmanlarımıza zarar vermemek için ayağına, Kürdün ise beynine sıkarız. Sonra da düşmanın değil de Kürdün ölümüne şaşarız. Yine de şimdiye kadar yaptığımız hatalara yenilerini eklemeyelim, bu bile büyük bir başarı olur, biz Kürtler için. Onlara bahane vermeyelim. Oyunlarını boşa çıkartalım. Ölmek, öldürülmek için değil yaşamak için inat edelim. Koşullar değişti, silahları Kürt halkının geleceği için susturalım. Onların istemediği de bu, öyleyse doğru olan da bu... Hüseyin İnan zengaso@yahoo.de