YALANCI TANIK ZAMAN GAZETESI...

O KOL AMERIKA ISE O KIC SIZINDIR SIZIN EY BU REZALETE KATKISI OLAN ZAMAN GAZETESI:) Bu yukaridaki karikatur cok akilli, diyalogcu, zeki edepli ve terbiyeli gulen ekibinin cikarttigi sani buyuk veled-i bozkurt, Zaman gazetesinde(internet) bas sayfada yayinlaniyor Osman Turhan imzasizligiyla(?!). Ve sakirtler bunu cok okuyor. Karikaturde Dtp'nin arkasindaki guc yada "edepsiz" bir sekilde resmedilmis! Simdi Ey Kurd Turk bilmem ne bela sorarim size Dtp'yi Avrupa,Abd ve Tc disliyor bunu bilmeyen yok. Turk Halkida silah ve lincle hergun parti onlerinde silahla tehdit ediyor. Basbakan Dtpyi azarliyor. Muhalefet adeta kuduruyor... Ki Dtp bazi Kürtleri uzecegini bile bile Turkiye yanlisi politikalar yapiyor.. Ama ne Isa'ya nede Musa'ya yaranabiliyor... Bende soruyorum o kol Amerika ise o kic Dtp'den haric Amerikadan icazet alan grup,parti ve bir cok guctur. Amerikali ne diyordu sahi? -Biz siz Turklerin donuna kadar herseyinizi vermiyormuyuz?(Kurtlar Vadisi) Irkci Turk Basini(Hurriyet) ve Irkciligi dine bile bulastirmis Turk-Islam gazetesi(Zaman) bugun benzer haber verdiler... Ali Babacan'in aciklamalarini... Fakat Zaman'in atladigi bir gercek vardi su satirlar:"Irak’ın kuzeyi için merkezi hükümetin kapasitesi yok. K. Irak yerel idaresinin kısmen gücü var ama niyeti yok. O yüzden güvenmiyoruz" dedi. Suriye ve İran’ın PKK’ya karşı ortak operasyon önerdiklerini vurgulayan Babacan, "Ahmedinejad, Irak’ın o bölgesinde savaşmış, koşulları iyi bildiğini söyledi" dedi.(Hurriyet) Bu kendisini akilli sanan gerizekali hakaretci Zaman Gazetesi ekibi haberini verirken "IRAK VE PKK SORUNU" ara basligi atiyor ama yukaridaki Hurriyette gecen satirlari atlayarak... arti Dtp'ye hakaret icin yarisiyor, arti irkci Gulen'in Kurd sorununu "kurbanliklarla" cozecek inkar formulunu cok zekiceymis gibi nimetten sayiyor gunlerdir yayinliyor. Kuzey Irakta Turk Okullari basligiyla Turk-turkce-turkistan ve turk islami dinine(Islama degil!) Kurdleride dahil ederek asimilasyon-yoketme hareketlerine girisiyor! Simdi azili turkcu zaman ekibi Iran ve Suriyenin Kurtlerle savas istegini gizliyor. Yani Kurdleri uyutmak istiyor onlara sadece inkarciliklarina uyan ninnileri anlatiyorlar. Ki saklamasina gerek yok. Tc tarihi boyunca, Kurd zulmunde onlarla ortaktir... Kurd tarihini bilenler Tc'nin Kurdun olmasinda Iran'in olsun fakat Kucuk Agri Kurd hareketi icinde bulunanlarida oldurmek sartiyla... unutamazlar. Kisaca Ey Kurd Halki bu Zaman ve Grubu illetinden kurtulun! Gazetlerini almayin, cocuklarinizi bunlarin kolesi yapmayin! Bunlar bu ornektede goruldugu gibi inkarcidir. Unutulmamalı ki: Anglosakson mahkemelerinde, gerçeğin bir kısmını söyleyip, bir kısmını gizleyenlere "yalancı tanık" muamelesi yapılmaktadır.Ans Suriye ve İran, zulm ortagi Türklere PKK’ya karşı ortak operasyon önermis! ’Türkiye’de neler oluyor’ denecek 21 Kasım 2007 Enis BERBEROĞLU BRÜKSEL-Bütçe görüşmelerinin ardından hızlı ve sürpriz bir reform sürecinin başlayacağını açıklayan Dışişleri Bakanı Babacan "Türkiye’de bunlar da oluyormuş diyeceksiniz" dedi. Reformların içeriği ile ilgili bilgi vermeyen Babacan yeni bir Kürt açılımını da ima etti. DIŞİŞLERİ Bakanı Ali Babacan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın "Amaç PKK’nın silah bırakması" sözleriyle gündeme gelen plan tartışmasına reform takvimi vererek katıldı. Hürriyet ve Vatan gazetelerinin Ankara Temsilcileri ile Star Başyazarı’nı Brüksel yolunda GAP uçağına konuk eden Babacan soruları yanıtladı. Ali Babacan, hükümetin icraat hızının ikinci dönemde yavaşladığı eleştirilerine karşı çıktı. Babacan yılbaşına kadar sürecek bütçe görüşmelerini hızlı ve sürpriz reform sürecinin takip edeceğini açıkladı, "Türkiye’de bunlar da oluyormuş diyeceksiniz" iddiasını ortaya koydu. Uzun süren tartışmaların reformların içini boşalttığını, yaraladığını hatırlatan Babacan, "O yüzden gündeme gelmeleri ile Cumhurbaşkanı tarafından onayı arasındaki süreç mümkün olduğunca kısa tutulacak" dedi. Dışişleri Bakanı Babacan, reformların içeriği ile ilgili bilgi vermekten kaçındı. Ancak yeni bir Kürt açılımıyla ilgili olduğunu "Cemil Bey de (Çiçek) PKK’ya af kesin yok dedi" diyerek belli etti. KUZEY IRAK’TAKİ YÖNETİME GEREKEN MESAJLAR VERİLDİ Babacan, "PKK’nın Türkiye’yi Kuzey Irak’a çekme taktiğinden söz ediliyor. Böyle bir risk var mı?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Irak’taki ABD askeriyle, yerel gruplarla karşı karşıya gelmemiz PKK’nın işine gelirdi. Ama biz PKK’yı hem bölgesel çerçevede, hem de Irak yerelinde yalnız bıraktık. Başarılı olduk. Rice’ın Ankara ziyaretinde ’Bu mesele Beyaz Saray’a kaldı. ABD’nin Irak ve PKK politikasının değişmesi zorunlu’ mesajını verdik. Beyaz Saray’da PKK ’ortak düşman’ ilan edildi, yeni bir süreç başladı. Kuzey Irak’taki yerel idareye de gerekli mesajların verildiğini tahmin ediyorum." Dışişleri Bakanı göreve geldiği günden bu yana Ortadoğu’da 11 ülkeyi ziyaret ettiğini hatırlattı, şöyle devam etti: "Türkiye Irak sorununa, İsrail-Filistin meselesine, Lübnan krizine sahip çıkarak, amacını belli etti. Arap ülkesi olan Irak’ın toprağını işgal niyeti olmadığını tek hedefin PKK olduğunu gösterdi. AB ve ABD nezdinde de PKK’nın ittifaklarının olmamasını sağladık. PKK’nın uluslararası platforma taşınmasını önledik, aksine yalıttık." Babacan, PKK ile mücadele sürecinde K. Irak yönetimiyle temas konusundaki soruya "Kanallar açık ama biz onları tanımıyoruz" karşılığını verdi, "Irak’ın kuzeyi için merkezi hükümetin kapasitesi yok. K. Irak yerel idaresinin kısmen gücü var ama niyeti yok. O yüzden güvenmiyoruz" dedi. Suriye ve İran’ın PKK’ya karşı ortak operasyon önerdiklerini vurgulayan Babacan, "Ahmedinejad, Irak’ın o bölgesinde savaşmış, koşulları iyi bildiğini söyledi" dedi. ABD Dışişleri Bakanı Rice ile göreve geldiği ilk günlerde görüştüğünü belirten Babacan, "İki istekte bulunduk. Irak’a komşu ülkeler toplantısı için iki tarih verdik. Annapolis’e katkıda bulunabileceğimizi anlattık" diye konuştu.

BU DUPEDUZ SIYASI LINC!

VELED-I BOZKURT CHP ve AKP’lilerden, DTP’li Kaplan’a hakir linc! ANKARA: Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu, OYAK nedeniyle milletvekillerinin tartışmasına neden oldu. Özelleştirmeyi eleştirirken Axa OYAK'ı örnek gösteren DTP'li Hasip Kaplan ile kendisine müdahale eden bazı CHP ve AKP milletvekilleri arasında tartışma çıktı. Sözlü saldırılara maruz kalan Kaplan salonu terk etti. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda özelleştirmeyi eleştirirken Axa OYAK'ı örnek gösteren DTP'li Hasip Kaplan ile kendisine müdahale eden bazı CHP ve AKP milletvekilleri arasında sözlü tartışma çıktı. TBMM Plan ve Büçe Komisyonu'nda Maliye Bakanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, konuşması sırasında, "sınır ötesi tamtamları" arasında çeşitli zamlar yapılmasını eleştirdi. Özelleştirmeleri de eleştiren Kaplan, Halkbank için, "Axa OYAK'ın durumuna düşer" dedi. Bunun üzerine usulen söz alan CHP İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, Kaplan'a Axa OYAK ile ilgili sözü nedeniyle tepki gösterdi. Kaplan'ı her fırsatta orduya hakaret etmekle suçlayan Korkmaz, "Ordunun hükmü şahsiyetine karşı tacizdir, şiddetle kınıyorum" dedi. AKP Afyon milletvekili Halil Aydoğan da usulen söz alarak Kaplan'ı "Kelimelerin arasına birşeyler sıkıştırıyorsunuz. Zamla sınır ötesinin ne alakası var" dedi. Kaplan, buna karşılık, "Sınır ötesine karşı çıkacak, savaşa karşı barışı savunacak ve bunu açıkyüreklilikle söyleyecek bir insanım. Bugüne kadar sürekli susturulmak istendim. AKP'den, CHP'den icazet mi alacağım? Başka partilerden nasıl konuşacağımı mı öğreneceğim? Beni susturamazsınız, demokrasi var. Fikirlere tahammül etmeyi öğreneceksiniz. Yazıklar olsun" dedi. Kaplan ile CHP'li Korkmaz karşılıklı olarak çıkan tartışmaya, AKP'li Hasgür de katıldı. Korkmaz, Kaplan'a, "Orduya hakaret ediyorsun" diye bağırırken, Kaplan da, "Bir daha beni susturmaya kalkmayın burda. Hiçbir arkadaşımın burda bana saygısızlık yapma hakkı yok. Böyle şey olur mu" dedi. AKP'li Hasgür ise, "Sen Türk Milleti'ne hakaret ediyorsun" diye bağırdı. Kaplan bunun üzerine, "Bana hakaret ediliyor. Ben kimseye hakaret etmiyorum. Hakları olan, eşit bir yurttaşım" yanıtını verdi. Hasgür, "Diliniz varıyorsa PKK'ya karşıyız, deyin" çıkışında bulundu. Komisyonda başından bu yana hep susturulmaya çalışıldığını ifade eden Kaplan, "Alışmışsınız geçmiş dönemde, light muhalefet vardı. Havada bulut, ördek, diyorsunuz" diye konuştu. CHP'li Korkmaz'ın yüksek sesle hakaretlerinin sürmesi üzerine Kaplan, "Ordunun darbesini mi savunuyorsun, 12 Eylül'ü mü savunuyorsun, askeri mi savunuyorsun?" dedi. Korkmaz, orduyu savunduğunu ifade ederken, Kaplan, "Yeter artık, bu ülkenin demokrasiye ihtiyacı var. Buyrun kardeşim devam et. Ama darbeleri savunamazsınız. Biraz saygılı olun. Ben çıkayım, siz rahat çalışırsınız. Bağışlayın değerli üyeler, teşekkür ederim" diyerek komisyon toplantısını terketti.

AYDINLAR DTP KURSUSUNDE...

ANKARA (DİHA) - DTP'ye destek için grup toplantısına katılan şair-yazar Murathan Mungan, "İnsanların, gördükleri rüyaların diliyle özgürce yaşama hakkının olduğunu düşünüyorum" derken, yazar Vedat Türkali ise "Biz birbirimizi öldürerek bir yere varamayız. DEP kapatıldı da ne oldu? Yangını söndürecek hortum kesildi" dedi. DTP'nin grup toplantısı Meclis Grup Toplantı Salonu'nda yapıldı. DTP Grup Başkanı Ahmet Türk'ün ardından söz alan aydın ve yazarlar, barış ve demokrasi mesajları vererek, DTP'ye destek olacaklarını söyledi. 'Kürt halkı onurlu mücadele verdi' İlk olarak söz alan Türkiye Barış Meclisi üyesi ve DSP eski Milletvekili yazar Cengiz Güleç, şiddetin kutuplaşmaya neden olacağını söyledi. DTP hakkında kapatma davasını eleştiren Güleç, "Meşru bir siyasi partinin, psikolojik, siyasi ve hukuksal anlamda baskıya uğramasını kınamak için buradayız. Kürt halkı bu güne kadar tüm baskılara karşı onurlu mücadelesini verdi. Farklı düşüncelerde insanların destek amaçlı burda bulunması önemlidir" dedi. 'Binlerce genç yaşamını yitirdi' Alkışlarla kürsüye gelen yazar Vedat Türkali ise, sorunun çözümü için yapılması gerekenlerin yapılmadığına dikkat çekti. "Bir birimizi öldürerek bir yere varamayız" diyen Türkali, "Ben Kürt değilim. Yaşananlar, binlerce gencin yaşamını yitirmesine neden oldu. Bazıları bundan gurur duyuyor" dedi. "Daha iyi bir Türkiye" özlemi ile yaşlandığını dile getiren Türkali, "Biz barışa öncülük edemedik. Ama, umudumu yitirmedim" diye konuştu. Meclis'in en rahat konuşulabilecek yer olduğuna işaret eden Türkali, DTP'nin kapatılmak istenmesini eleştirerek, şunları söyledi: "Halkın iradesiyle buraya gelen bir parti, özgürce düşüncelerini ifade edemiyorsa, burada demokrasiden söz etmenin imkanı yok. Generallerin yazılarını okudum. Birinin sözlerinde 'Benim asker aklım bu kadarına yetti' diyordu. Keşke herkes bunu diyebilse… Sorunun çözümü için, iktidar insanlara karşı sorumludur. Çözecekse onlar çözecek. Biz askeri kabul etmiyoruz." Toplantıya girerken de basın mensuplarının konuya ilişkin sorularını yanıtlayan Türkali, şunları söyledi: "Ne ABD, ne Fransa'nın dışardan karışmasıyla bu sorun çözülmez. Parti kapatmalar da sorunu çözmez. Biz birbirimizi öldürerek bir yere varamayız. Acı tecrübeler var. DEP kapatıldı da ne oldu? Yangını söndürecek hortum kesildi. Biz hep daha iyi Türkiye özlemiyle yaşadık. Böyle bir ülke gelecek. Ümitsiz değilim. Türk'ün de Kürt'ün de gözleri açıldı artık. İyimserim. Ufukta bir şeyler var yeter ki açığa çıkartalım. Ben 90 yaşına geldim. Çözümü görmeden ölmeyeceğim" dedi. 'Devlet değişmedi' Türkiye Barış Meclisi Üyesi Avukat Mebuse Tekay ise, Türkiye'de değişmeyen tek şeyin devlet olduğunu söyledi. Tekay, DTP'nin yargılanmasında savunma yapmak istediğini dile getirdi. Devletin yaptığı tüm haksızlıklar için özür dilemesi gerektiğine dikkat çeken Tekay, Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiğine dikkat çekti. 'Ölen her genç benim kardeşimdir' Yazar-şair Murathan Mungan ise, böyle bir çatı altında ilk defa konuştuğunu söyledi. Heyecanlı olduğu gözlenen Mungan, hayatının darbelerle geçtiğini belirterek, şunları söyledi: "Artık darbe görmek istemiyorum. Askerleşme süreci, darbe sürecini oluşturur. Barış kültürü aşamasına geçilmesi gerekiyor. İnsanların, gördükleri rüyaların diliyle özgürce yaşama hakkının olduğunu düşünüyorum. DTP'nin siyasetin dışında tutulma çabalarını, siyasetin askerileşmesi olarak görüyorum. DTP'nin yalnız olmadığını bilmesi gerekiyor. Bu coğrafyada, sözün bittiği ve yeni bir sözün başlangıcını yaşıyoruz. Militarist görüşün, bir halk görüşüne dönüşmeden, sorunların demokratik bir şekilde çözülmesi gerekiyor. Adil olmayan her savaşta ölen, genç benim kardeşimdir." Yazar Nuray Mert ise, "DTP'yi yalnız bırakmayacağız, DTP de bizi yalnız bırakmasın" diyerek, destek mesajı verdi. Son olarak konuşan DTP Eşbaşkanı Mardin Milletvekili Emine Ayna, barış mücadelesi veren bir parti olduklarını ifade etti. Ayna, toplantıya destek için katılan aydınları kastederek, "Kimse bu gücün karşısında duramaz. Destekleriniz bizlere büyük moral oldu" dedi. Ayna, destekçilere teşekkür etti.

BOZKURTUN CINNETI!

Gerçek Demokrasi Gazetesi ikinci kez kapatma cezası aldı 18:4417 Ekim 2007'de bir aylık kapatma cezası verilen Gerçek Demokrasi Gazetesi, ikinci kez kapatıldı. Bir aylık yayın durdurma cezası verilen ve 17 Kasım'da okurlarıyla buluşan Gerçek Demokrasi Gazetesi ikinci kez kapatma cezası verildi.

Bölünme korkusu yüzünden, kazı kazana kazan kaldırdılar! Neden mi? İşte o ayrıntılar...

SANKI BABALARININ MALI! TURK CINNETI BU! YASASIN LAZISTAN KURDISTAN... Milli Piyango İdaresi'nin bu ay piyasaya sürdüğü üzerinde Türkiye haritası bulunan 'Kazı-Kazan' kartları 'bölücülük'le suçlanıyor. Yaklaşık 10 milyon kartta ödül kazanabilmek için 'Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerinin bulunduğu kesimleri kazımak gerekiyor. Bu durumu fark eden Denizli'deki siyasi parti temsilcileri ve sivil toplum örgütleri Milli Piyango İdaresi'ne tepkili: 'Haritamız bu şekilde hoyratça kullanılmamalı.' HÜKÜMETİ UYARACAĞIZ AKP İl Başkanı Bilal Uçar, Kazı Kazan kartlarında art niyet aranmaması gerektiğini, ancak Milli Piyango İdaresi'nin Türkiye haritasını böyle yapboz gibi Kazı Kazan kartlarında tasarım yapmasının kabul edilemez olduğunu söyledi. Uçar, "Hassas olduğumuz değerler üzerinde spekülasyona yol açacak eylemden uzak durulması gerekiyor. Hükümet temsilcilerimize bu konuyu aktarıp yanlıştan dönülmesini isteyeceğiz" diye konuştu. GÖREVDEN EL ÇEKTİLİRSİN Kartlara bir tepki de MHP İl Başkanı Feridun Ünal'dan geldi. Ünal şöyle konuştu: "Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi kuruluşunun böyle bir hata yapması affedilemez. Sorumlulara derhal görevden el çektirilmeli. Piyasaya sürülen bu kartların ise derhal toplatılması gerekiyor." DSP İl Başkanı Özkan Fidan'sa olayın düşündürücü olduğunu belirterek, "Herkesin olağanüstü duyarlı olması gerekiyor. Öküz altında buzağı aramıyoruz ama bu tasarımda Türkiye'nin doğu bölgesi tamamıyla halka kazıtılıyor. Rastlantı olsa bile kartların toplatılması gerekiyor" dedi. CİNAYET BUNUNLA MI BAĞLANTILI? İşçi Partisi İl Başkanı Mustafa Güleç daha da ileri gidiyor: "Dört gün önce Milli Piyango İdaresi Genel Müdürü İhya Balak'ın öldürülmesi, akıllara 'Kazı Kazan skandalı'yla bağlantısının olup olmadığını getirdi.

Yeni bir haber... Turklerin dusundugu Kurd Paketinden tesviklerden bahsediliyor fakat yukaridaki maptada goruldugu sekliyle nedense bazi yerlesim birimleri dahil edilmemis...Politik ve kulturel haklardan ise ses yok... Belkide simdilik haberleri takip edecegiz..(Ans) İşte, hükümetin Güneydoğu paketi 21 Kasım 2007 sozturk@hurriyet.com.trHükümet, 11 il'i kapsayan "özel teşvik"ler getiriyor. Bunlar arasında işverenden sigorta primi alınmaması, elektriğin yüzde 50 daha indirimli verilmesi, parasız arsa tahsis edilmesi, arsaların alt yapısı, elektrik ve suyunun devlet tarafından karşılanması da yer alıyor.Saygı Öztürk yazıyor Hükümet, sadece 11 il’i kapsayan özel bir paket hazırlıyor. Yakında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanacak paket, bu illeri “teşvik kapsamı” içinde olan illerden daha farklı konuma getirecek, yatırımlar özendirilecek. Başbakanın “PKK’nın silahsızlandırılması” ve bu plana alilerin de geniş katılımını sağlamak için çalışmaların artırılmasını istedi. Güneydoğu'da bir yandan PKK'nın dağ kadrosunda bulunanların inişlerini artırmak için önlemler alınırken, yatırımların artırılması amacıyla da özel düzenlemelere gidiliyor. 11 İL’E FARKLI UYGULAMA Teşvik Yasası kapsamındaki 49 ilin tamamının aynı kapsamda olmasının Güneydoğu'ya yatırımların yapılmasına engel oluşturduğu dikkate alındığını belirten yetkililer, 11 il'in farklı bir teşvik uygulaması başlatılacağını, bunun hazırlıklarının da son aşamaya geldiğini söylediler. AİLERDEN BAŞLANACAK Bölücü örgütün dağ kadrosunda bulunup da, teslim olmaları halinde olaylara karışmadığını öne sürenlerin sorgularından sonra serbest bırakıldığı, olaylara karıştığını belirtenlerin önemli bir kısmının da az bir ceza ile kurtulduğu vali, kaymakam ve güvenlik birimleri yetkilileri tarafından ailelere anlatılacak. Aileler ile kurulacak temaslardan önemli sonuçlar alındığını belirten yetkililer, 2005 yılında 126 teröristin, 2007'de 145 teröristin teslim olduğunu, teslimlerde ailelerin de önemli rolünün bulunduğunu kaydettiler. PSİKOLOJİK DESTEK -Teslim olan teröristler, kapsamlı bir sağlık kontrolünden de geçirilecek. Hasta olanların muayene ve tedavileri de Devlet tarafından yaptırılacak. Ayrıca, dağdan inenlerin uyum sorununun çözümü konusunda da psikolojik destek verilecek. İŞTE AÇIKLANACAK TEŞVİKLER Hükümet, mevcut Teşvik Yasası'nda, 11 il için farklı bir uygulamaya geçilmesini planladı. Diyarbakır, Mardin, Siirt, Van, Tunceli, Muş, Bingöl, Bitlis, Şanlıurfa, Hakkari ve Şırnak illeri özel teşvik kapsamı içinde olacak. Bu illerde, diğer illerden farklı olarak yatırımcılara sağlanacak kolaylıklardan bazıları şöyle: - İşverenden sigorta primi alınmayacak. - İşyerlerinde kullanılacak elektrik yüzde 50 daha ucuz verilecek. - Yatırım yapılacak arsalar parasız tahsis edilecek. - Sanayi bölgelerinde arsaların su, elektrik ve altyapı hizmetlerinin devlet tarafından hazır hale getirilecek. - Irak ve Suriye ile yapılacak ticarette de bürokratik işlemlerin azaltılacak, ticaret daha da geliştirilecek. - Akçakale Sınır Kapısının daha işlek hale getirilecek. - Suriye sınırındaki mayınlar temizlenip tarıma açılacak. Bunun için 2008'de ihale yapılacak. - Gençlerin işe yerleştirilmesine ağırlık verilecek. - Güneydoğu’da özel sektörün girmediği bazı yatırımlar devlet tarafından yapılacak.

PKK liderleri paketlenip Türkiye'ye mi verilecek? İbrahim Karagül-Yeni Şafak-İçeriğinde neler olduğu henüz bilinmemesine rağmen PKK ve genel anlamda “Kürt sorunu” konusunda çok önemli gelişmelerin arefesinde olduğumuz anlaşılıyor. Konu, Türkiye, ABD ve Kuzey Irak boyutundan uzaklaşarak Ankara merkezli yoğun bir tartışmaya dönüşürken, askeri operasyon seçeneği yerini PKK'nın tasfiyesi sonrası için hazırlandığı iddia edilen siyasi uzlaşma zeminine terk ediyor havası var. ABD ve Kuzey Irak'tan gelen mesajlar bu yönde. Türkiye'deki iç siyasi tartışma bu yönde gelişiyor. Başbakan Tayip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin dünkü sözleri, PKK, terör ve Kürt meselesi konusundaki söz konusu derin yaklaşımın işaretlerini veriyordu. Başbakan'ın; “Terörle demokrasi arasında tercih yapamayanlar, demokrasiden medet umamazlar. Anayasal hukuku önemsemeyenler anayasal düzen içinde siyaset yapamazlar. Teröre sırtını, demokrasi ve hukuka yüzünü dönen herkes, bizim nezdimizde birdir, makbuldür, demokratik yarışın bir parçasıdır. Ayrımcılığın, dışlayıcılığın, yargısız infazın, siyaseten lincin bizim kitabımızda yeri yoktur” şeklindeki güçlü ifadeleri ile “milletin sağduyusu ve güçlü kardeşliği”ne yaptığı vurgu, DTP'nin kapatılması isteği ve dokunulmazlık meselesine ilişkin bir tavır olmanın ötesinde, soruna yaklaşıma ilişkin genel ilkeleri ortaya koyar nitelikteydi. Buna karşı Bahçeli'nin Başbakan'ı “PKK ile gizli mütareke” ile suçlayan sert ifadeleri, “ABD ve Barzani'nin desteği ile bir süreç başlatmanın tarihi hata olacağı”na ilişkin sözleri, içerideki tartışmanın daha da şiddetleneceğine işaret ediyor. Peki bu yeni yaklaşım ya da tartışma ne? Dünkü “Ankara'nın “Kapsamlı Kürt Planı”nda neler var” başlıklı yazıda tartışmaya zemin teşkil eden iddiaya ilişkin gelişmeleri özetlemiştim. 5 Kasım'da yapılan görüşme, sıcak istihbarat paylaşımı, PKK'yı ortak düşman ilan etme, örgütü Türkiye için silahlı tehdit olmaktan çıkarma, ardından siyasi zemine çekme, kapsamlı operasyon ihtimalinin zayıflaması, dağ kadrolarının dağıtılması, lider kadrosunun etkisiz hale getirilmesi, K.Irak yönetiminin yumuşaması, yeni siyasi inisiyatif konusunda siyasi ve askeri çevreden yapılan açıklamalarla ilgili bilgiler aktardım. Tartışma dün şiddetlendi ve sert açıklamalar birbiri ardına geldi. Aynı gün ABD Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral James E. Cartwraight ve Irak'taki ABD komutanı David H. Petraeus Ankara'ya gelip 5 Kasım'da ABD'de yapılan görüşmelere katılan Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun ile görüştü. ABD heyetinin Kuzey Irak'ta da benzer görüşmeler yaptığını, Barzani yönetiminin tavırlarının bu yeni sürece göre şekillendiğini biliyoruz. Ankara'daki görüşmelerin, kapsamlı siyasi çalışmanın askeri boyutunun da aynı kararlılıkla ele alındığını gösteriyor. Askeri/güvenlik çevrelerinin ortak çalışmalarından biraz sonra ifade edeceğim sürpriz sonuçlar çıkabilir. PKK'nın tasfiyesine karar verildi! MIT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş'in Taraf gazetesine yaptığı açıklamalar, tartışmanın boyutlarını en sarih biçimde ortaya koyan cümlelerle doluydu. “Irak'taki PKK, tehdit ve pazarlık kartı olarak Türkiye'ye karşı kullanılıyor. Bu sorun ulusal olmaktan çıktı, bölgesel ve küresel bir hal aldı. Washington bize bunu gösterdi” diyen Öneş, sorunun sadece askeri yollarla çözülemeyeceğini, demokratik çözüme kapı aralandığını belirterek, Washington'da PKK'nın tasfiyesine karar verildiğini net biçimde dile getirdi. Öneş şu tarihi tespitleri yaptı: “Aslında bu karar, Abdullah Öcalan bize teslim edildiğinde verilmişti. Amaç K. Irak'ta oluşan federe yapıya hukuki statü kazandırmaktı. Barzani ve Talabani'nin karşısındaki PKK'yı tasfiye etmekti. Ancak belirli çıkarlar için bu süreç uzatıldı.” Öcalan'ın 1989'da Türkiye'ye teslim şartları neyse bugün de benzer şartlar geçerli. Her ne kadar dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, daha sonraları; “Öcalan'ı bize niye teslim ettiler hâlâ anlamış değilim” dese de, bilen biliyordu. ABD, Kürt sorununu Kuzey Irak merkezli, Avrupa Türkiye merkezli düşünüyordu. Irak işgalinden sonra Avrupa'nın etkisi azaldı, Kürt sorunu ABD'nin tekeline girdi. Tabiî bakış açısı yine K. Irak merkezli devam ediyor. O zaman PKK'ya verilen destek Türkiye'yi K. Irak'la masaya oturtmak için miydi? Ve bu destek şimdi geri çekilip, Öcalan'ın tesliminde olduğu gibi yeni bir tasfiye süreci mi başlatılıyordu? Evet yeni bir tasfiye süreci başlıyor. “Derin Plan” dedikleri bu olmalı. Silahsız, Öcalan'sız yeni bir temsil mekanizması oluşturulur. PKK'nın dağ kadrosunu dağılmaya teşvik edecek süreç hazırlanır. Lider kadrosu tasfiye edilir. Direnenler paketlenip Türkiye'ye verilir. DTP, terörle arasına sınır çizer. Çizmeyenler devre dışı kalır. Yeni bir siyasi temsil harekete geçer. O zaman önümüzdeki günlerde çok ciddi gelişmelere hazır olmak gerekiyor. PKK üst yönetiminden birkaç kişinin Türkiye'ye teslimi söz konusu olabilir. Yine üst yönetimden bazıları Kuzey Irak'ta gözaltına alınabilir. Adalet Bakanlığı savcıları sorgulama için Kuzey Irak'a gönderilebilir. Bekleyip görelim…

Kandil’e peşmerge sevkiyatı ANF/HEWLER (21.11.2007)- Federal Kürdistan Bölge Yönetimi, PKK'ye karşı sınır ötesi operasyona yeşil ışık yakan söylemlerinin ardından, peşmerge güçlerinin Kandil Dağı bölgesine yönelik sevkiyat yaptığı ve bu bölgenin çevresine uçak savar tipi ağır silahlar yerleştirildiği bildirildi. Kandil Dağı çevresinde kontrol nokta sayısını arttıran peşmergelerin, topladıkları istihbarat bilgilerini ABD Genelkurmay ikinci Başkanı James Cartwright ile ABD kuvvetlerinin Irak'taki komutanı Org. Davit Petraeus'a iletecekleri öğrenildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın DTP'yi hedef gösterip kapatılmasına kadar giden süreci başlatmasının ardından "Ya silahı tercih edersiniz, ya demokrasiyi tercih edersiniz" söylemleri ve DTP'nin kapatılmasına karşı çıkışı ile çelişkili tutumunu sürdürürken, aynı tutumu Federal Kürdistan Bölgesi Bölge Hükümeti Başkanı Mesut Barzani ile Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin göstermesi dikkat çekiyor. "PKK'ye yönelik barışçıl bir çözüm getirilsin PKK kabul etmezse o zaman terörist deriz", "Sınır ötesi harekat olursa kendimizi savunuruz" şeklinde açıklamalarda bulunan Barzani ve Talabani, Başbakan Erdoğan ve ABD Başkanı Geroge W. Bush'un 5 Kasım'da yaptıkları görüşmenin ardından adeta ağız değiştirdi. Talabani ile Barzani bu kez, "PKK'ye karşı önlemleri arttıracağız" beyanlarında bulunmaya başladı ve Türkiye'nin baskısıyla Süleymaniye ve Hewler'deki PÇDK bürolarını kapattı. Maxmur Mülteci Kampı üzerinde de baskılar arttırıldı. Kandil Dağı bölgesine gıda ambargosu ve PKK'ye yönelik istihbarat çalışması başlatıldı. PEŞMERGELER OPERASYONDA YER ALACAK MI? Hükümet yetkilileri diğer yandan da bölgede yaşayan Kürtlerin sınır ötesi operasyona yönelik tepkilerini dindirmek için "PKK Kürtlerin birliğine zarar veriyor" şeklinde beyanlarda bulunup, basın yayın organlarına "PKK'ye karşı aleyhte yayın yapın" uyarısında bulundu. Hükümet böylelikle yanıltıcı politikalarına kılıf aramaya başladı. Bu gelişmelerle birlikte hükümet yetkilileri daha önce şiddetle karşı çıktıkları sınır ötesi operasyon konusunda da 'fikir' değiştirdi. Mesut Barzani, "PKK'ye karşı sivil bölgelerimize zarar gelmemesi şartıyla, bu türden bir operasyona karışmama niyetindeyiz" diyerek, Türkiye'ye adeta "Buyurun gelin" derken, Irak Cumhurbaşkanı Talabani de, "PKK'ye karşı Türkiye'ye gerekli istihbarat yardımı yapacağız" açıklamasını yaptı. Bu gelişmeler yaşanırken, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın kamuoyunu şaşırtan açıklamaları geldi. Baykal, Federal Kürdistan Bölgesi ile ilişkilerin geliştirilmesini, yeni sınır kapılarının açılmasını içeren bir dizi öneriyi kapsayan paketi açıkladı. Bir kaç gün öncesine kadar bu gelişmeler yaşanırken, şu günlerde Barzani ve yakın çevresinin PKK'ye karşı yapılacak kara ya da hava operasyonuna karşı çıkan diğer parlamenter ve ileri gelenleri bastırdığı, buna gerekçe olarakta "Ticari ilişkilerimiz zedeleniyor. PKK'ye karşı operasyon yapılsın ama bu ilişkiler zedelenirse şirketlerimiz batar" dedikleri öğrenildi. Federal Kürdistan Hükümeti Başbakanı Neçirvan Barzani'nin Türkiye'nin Kandil Dağı bölgesine yapacağı operasyonda peşmergelerin de yer alması gerektiğini kapalı kapılar ardında yapılan iç görüşmelerde dile getirdiği belirtiliyor. KANDİLE PEŞMERGE SEVKİYATİ Hükümetin baskılarının artmasının ardından Kandil Dağı bölgesine peşmerge sevkiyatı da başladı. Kandil'e giden yollarda her gün yeni kontrol noktaları oluşturulurken, bu bölgelere peşmerge sevkiyatı sürüyor. Kandil'e giden yollarda çadır kuran peşmergeler, ikişer kilometrelik aralıklarla konumlandı. Yolları kullanan ve şüpheli görülen kişiler, uzun süre kontrol noktalarında bekletilirken, bazıları karakollara götürülerek, ifadeleri alınıyor. Kandil Dağı çevresinde bulunan tepelere ise ağır silahlı peşmerge birlikleri yerleştiriliyor. Bu bölgeler de özellikle uçak savar olarak bilinen ağır silahların yerleştirilmesi dikkat çekiyor. Sevkiyat kapsamında Zaxo kenti kırsal alanına da 300 kişilik özel peşmerge birliği gönderildi. Bölge hükümetinin talimatı doğrultusunda peşmergelerin uzun süredir yaptığı istihbarat çalışmalarını ABD ve Türkiye'ye teslim edeceği belirtiliyor. Peşmergelerin topladıkları istihbaratı, Türkiye'de Genelkurmay ile operasyon ve istihbarat konularında görüştükten sonra Irak'a gelen ABD Genelkurmay ikinci başkanı Orgeneral ABD James Cartwright ile ABD kuvvetlerinin Irak'taki komutanı Org. Davit Petraeus'a rapor halinde sunacakları öğrenildi.

Uğur Kaymaz davası AİHM yolunda Bugün babası Ahmet Kaymaz ile birlikte 13 kurşunla katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın ölüm yıldönümü. 3 yıl önce yaşanan ve ardından yargıya taşınan olayda, skandal bir dava süreci yaşandı. Ahmet ve Uğur Kaymaz'ı öldüren polislerin yargılanma sürecinde 'güvenlik' gerekçesiyle duruşma Eskişehir'e taşındı. İki yıl süren dava sonucunda yargılanan polisler beraat etti. Olayın sıcaklığını hala üzerinden atamayan Kaymaz Ailesi, davanın peşini bırakmayacaklarını ve şu an Yargıtay'da olan davayı AİHM'e taşıyacaklarını söyledi. Kaymaz Davası AİHM yolunda Mardin'in Kızıltepe ilçesinde 21 Kasım 2004 tarihinde 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz'ın ölümünün üzerinden 3 yıl geçti. Ancak, katilleri hiçbir şey olmamış gibi ellerini kollarını sallaya sallaya gezmeye devam ediyor. Türkiye'deki adalet sistemine artık hiçbir güvenlerinin kalmadığını belirten Kaymaz Ailesi, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşımaya hazırlanıyor. Mardin'in Kızıltepe ilçesinde 21 Kasım 2004 tarihinde Ahmet Kaymaz ile 12 yaşındaki oğlu Uğur Kaymaz'ın güvenlik güçlerince 'HPG'li oldukları' iddiasıyla öldürülmelerinin üzerinden 3 yıl geçti. 3 yıl önce yaşanan ve ardından yargıya taşınan olay, skandal bir dava sürecini beraberinde getirdi. Güvenlik gerekçesiyle Eskişehir'e taşınan ve yaklaşık 2 yıl süren dava polislerin beraat etmesiyle sonuçlandı ve karar şu an Yargıtay'da. Olayın üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen Kaymaz Ailesi, halen olayın sıcaklığını yaşıyor. Davanın Mardin'den Eskişehir'e sevkinin ardından gelişen yargılama sürecinde yaşananlar ve polislerin beraat etmesine tepki gösteren Kaymaz Ailesi, olayın peşini bırakmamakta kararlı. 'Oğlum ve eşim sürekli aklımda' Ahmet Kaymaz'ın eşi ve Uğur'un annesi olan Makbule Kaymaz, vuruldukları yere her gidişinde eşi ve çocuğunun gözlerinin önüne geldiğini belirtti. Tüm delillere rağmen katillerin beraat etmesine bir anlam veremediğini ifade eden anne Kaymaz, 'Biz adaletin yerini bulmasını istiyoruz. Olayın peşini bırakmayacağız. Katillerin dışarıda gezmesini istemiyorum, cezalandırılmasını istiyorum. Adalet böyle karar veriyorsa adalet bu değildir' diye konuştu. Oğlunun ve torununun 'terörist' olmadığını söyleyen Ahmet Kaymaz'ın annesi Emine Kaymaz ise, tepkisini 'Çocuklarım çatışmaya girmedi. Biz kesinlikle bu mahkeme sonucunu kabul etmiyoruz. Davamızı sürdüreceğiz. Katillerin bırakılmasını istemiyoruz. Cezalandırılmalarını istiyoruz' sözleriyle dile getirdi. 'AİHM'e başvuracağız' Ahmet Kaymaz'ın kardeşi Reşat Kaymaz da yaşananların çatışma değil direk infaz olduğuna dikkat çekerek, 'Olayın yaşandığı günlerde Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu geldi. AKP ve CHP'den milletvekilleri ve yetkililer gelerek olayın yüzde 80 infaz olduğu kanaatine vardılar. Buna rağmen davanın beraatle sonuçlanmasına bir anlam veremiyorum' dedi. Davanın karar duruşmasında TBMM İnsan Hakları Komisyonu başta olmak üzere birçok yetkilinin duruşmaya çağrıldığını ancak katılmadıklarını dile getiren Kaymaz, 'Biz olayın peşini bırakmayacağız. Mahkemelerde delillerimizi sunduk ve olayın bir infaz olduğunu belirttik. Ancak beraat kararı çıktı. O zaman bu durumda ağabeyim ve yeğenimi 'terörist' olarak görüyorlar. Uğur'u ben büyüttüm. Bu durumda en büyük 'terörist' benim. Türkiye'deki hukuka inancımız kalmadı. Bundan sonra ne olursa olsun AİHM'e başvuracağız' diye konuştu. Kaymaz, insan hakları örgütlerine ve tüm diğer çevrelere de duyarlılık çağrısında bulundu. Kaymaz, 'Bir daha Uğurların, çocukların ölmemesi için duyarlılık gösterilmelidir' dedi. MARDİN / DİHA İbrahim Açıkyer

AK'den Türkiye'ye Kürtçe tavsiyesi 11:59Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren Yerel Yönetimler Meclisi, Diyarbakır'ın Sur Beldesi Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş'ın Danıştay tarafından görevinden alınmasını eleştirdi. Yerel Yönetimler Meclisi'nde dün yapılan toplantıda, 'Türkiye'de yerel demokrasi ve Güneydoğu Anadolu'da durum' başlıklı rapor ve buna bağlı tavsiye kararı tartışılarak oylandı. Tavsiye kararında, 'Güneydoğu Anadolu'daki belediyelerin, belediye hizmetlerinde, Türkçe'nin dışında başka dil kullanmalarına olanak sağlanması tavsiye edildi ve belediye hizmetlerinde Kürtçe kullanılması kararı verdiği için Demirbaş'ın Danıştay tarafından görevinden alınması' eleştirildi. 'Türkiye'deki mahalli idareler yasasında konu ile ilgili değişiklikler yapılması' tavsiye edilen kararda, 'Kamu hizmetlerinde, belediyelere Türkçe dışında diğer dillerin kullanılmasına da izin verilmesi' istendi ve 'Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin, azınlık hakları ve azınlık dilleriyle ilgili protokollere imza atarak onaylaması' çağrısında bulunuldu. Kararda, 'Belediye meclislerinin siyasi kararlar verebilecek şekilde yerel ve mahalli idareler yasasında değişiklik yapılması' çağrısında da bulunuldu. Görevden alınan belediye başkanı Demirbaş da 'belediye hizmetlerinde Türkçe dışında Kürtçe ve diğer dillerin kullanılmasının doğal ve temel bir hak olduğunu, bunun Avrupa Konseyi ilke ve prensiplerine aykırı olmadığını' savundu. Demirbaş, 'hakkını savunmak için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurabileceğini' söyledi. STRASBOURG

Roj TV davasından yine karar çıkmadı DTP'li 54 belediye başkanının Roj TV'nin kapatılmaması için Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'e gönderdikleri mektup nedeniyle yargılandıkları dava, başka bir tarihe ertelendi. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya, tutuksuz olarak yargılanan belediye başkanları katılmazken, avukatları hazır bulundu. Bir önceki duruşmada Danimarka Medya Sekreterliği'nin Roj TV'ye ilişkin kararının Türkçe tercümesinin Adalet Bakanlığı tarafından gönderildiği bildirildi. Avukatlar gelen belgenin orijinal belgeden yapılan bir tercüme olmadığını, İngilizce çevirisi üzerinden yapılan tercüme olduğunu belirtti. Avukatlar, belgenin orijinal hali olan Danimarka dilinden çevirisinin Danimarka Büyükelçiliği'nden talep edilmesini istedi. Mahkeme heyeti avukatların talebini uygun bularak, orijinal çevirinin Danimarka Büyükelçiliği'nden istenmesine karar verdi. Duruşma belgenin beklenmesi için ileri bir tarihe ertelendi. Aralarında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, Şırnak Belediye Başkanı Ahmet Ertak, Dersim Belediye Başkanı Songül Erol Abdil ve Hakkari eski Belediye Başkanı Metin Tekçe'nin de bulunduğu DTP'li 54 belediye başkanı, Türkiye'nin Roj TV'nin kapatılması girişimlerine karşı, 2005 yılı Aralık ayında Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'e mektup göndermişti. Belediye başkanları, Roj TV'nin Bölge'de en çok izlenen televizyon olduğuna dikkat çekerek, televizyonun kapatılmamasını ve Türkiye'de yayınına izin verilmesini istemişti. Mektubun basında yansımasının ardından DTP'li belediye başkanları hakkında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı. DİYARBAKIR

LAGENDIJK: ‘’TÜRKİYE’DE BÖLGESEL ÖZERKLİK TARTIŞMALARI HATA DEĞİL’’ 21-Nov-07 [9:59]PNA-AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, ''DTP’ye açılan kapatma davasının Türkiye’nin müzakere sürecine büyük zarar vereceğini'' söyledi. Eşbaşkan, ''Türkiye’de bölgesel özerklik tartışmalarının da hata olmadığını'' söyledi. NTV’ye konuşan Eşbaşkanı Lagendijk, “Büyük hayal kırıklığına uğradım, yanlış bir tepki veriliyor. Eğer DTP kapatılırsa, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olanlar ‘Bakın demokratik yollarla seçilmiş bir partiye tahammül edemiyorlar, böyle bir ülkeyle neyi müzakere ediyoruz’ diyecektir. Bu dava, 301. madde gibi yeni bir soruna dönüşebilir” dedi. Lagendijk, kapatma davasının iddianamesinde de yer alan “DTP’nin bölgesel özerklik talebini” ise hata olarak görmediğini ifade etti. Joost Lagendijk, şöyle konuştu: “Bana göre, bölgesel özerkliği tartışmaları hata değil. Bunun Türkiye’de hassas bir konu olduğunu biliyorum ama Avrupa’daki örneklere de bakalım; Almanya, İspanya ve İngiltere’de de özerk bölgeler var, ancak bu ülkeler bir bütün olarak varlıklarını sürdürüyor. Özerklik, bölünmeden ya da ayrılmadan farklıdır. Ancak bunlar Türkiye’de birbirine karışmış durumda. DTP’ye başka bir konuda eleştirim var. PKK’nin yaptıklarının doğru olmadığını, kendi stratejilerinin bu olmadığını açıkça dile getirmeliler. Bunu yapmadılar. Ahmet Türk’le görüşmemde bu mesajları vereceğim.” Eşbaşkan, Irak’a büyük çaplı bir askeri operasyon düzenlemenin terör sorununu çözemeyeceğini de savundu. PKK’nın acilen koşulsuz ateşkes ilan etmesi gerektiğini belirten Lagendijk, çatışmalar sürerken bir af ilan edilmesinin ise doğru olmayacağını belirtti.

TÜRKİYE’YE BAĞIMLI ‘BAĞIMSIZLIK'MI!’ Geçtiğimiz Salı akşamı Londra’da Kürd sorunu tartışıldı. YAŞAR KARADOĞAN/The Guardian gazetesinden Michael Howard’ın yönettiği panelde tanıdık simalar vardı. Kürd hükümetinin Londra temsilcisi Beyan Abdurrahman, Celal Talabani’nin eski sözcüsü gazeteci Kamuran Karadaghi, ‘Modern Kürd tarihi’ adlı kitabın yazarı David McDowall ve Mısırlı yazar Adil Derviş Türkiye ile ABD arasında gerginliğe yol açan, Ankara’nın Kürd hükümeti ile ilişkileri ekseninde Kürd sorununu tartıştılar. Bir dönem Kürd hükümetine anayasal konularda danışmanlık yapan, ABD’nin Hırvatistan eski büyükelçisi Peter Galbraith de bulunduğu Zambiya’dan telefonla panele katıldı. Panelin tartışma başlığı ‘bağımsız Kürdistan’ın zamanı mı?’ ydı. Telefonun ucundaki Galbraith’e göre ‘ Irak bölgesinde bağımsız Kürdistan’ın zamanı geldi..‘Irak Kürd liderliği Irak’a inanmıyor. Bir süre önce yapılan referandumda halkın %95’i bağımsızlık istedi. En sonunda bağımsız olacak’ Howard dünyada ne kadar Kürd olduğunun bilinmediğini,ama Kürdlerin sayı ve coğrafya itibariyle dünyadaki devletsiz en büyük halk olduğunu vurguladı. Howard geçenlerde Kürd yönetiminin 5 petrol sözleşmesi imzaladığına dikkat çekerek, Kürdlerin ekonomiyi bağımsızlık için bir platform olarak gördüğünü söyledi. Howard’a göre de ‘Kürdistan fiili bir devlet durumunda. Peşmergeler merkeze bağlı değil. Kürdistan’da Irak bayrağının dalgalanması yasak.’ Adil Derviş ise Kürd hareketinin hiç bir zaman terörizme başvurmadığını, Saddam Hüseyin’in Kürd lideri Mustafa Barzani’yi öldürme girişiminden bile sonra herhangi terörist bir faaliyette bulunmadığına dikkat çekti. Adil Derviş’in dikkat çektiği ikinci önemli nokta ise Arapların Kürdlere karşı izlediği iki yüzlü politikaydı: ‘Real politika elde edilebilecekleri engelliyor. Kürdler 1975’teki Cezayir antlaşmasından ders aldı. Arapların çoğu Kürdlere sempatik değil. Arap diktatörlükleri medyayı manipüle ediyorlar. Filistin için devlet isterken, Kürdlere gelince bu hakkı çok görüyorlar. Ortadoğudaki politik kültür ve mevcut politikalar Kürdlere karşı komplo üzerine kurulu. Kürdler izole edilmiş durumda.’ David McDowall ‘Kürd kimliğinin artık kültürel, linguistik bir kimlik olmaktan çıktığını ve politik bir kimlik haline geldiğini, ancak 20.yüzyıl devlet ve hükümetlerinin farklı kimliklere tahammül etmediğini’ ifade etti. Dowall,1918’den sonra Mezopotamya’da yaşayanlara farklı kimlikler dayatıldığını, batı ve İsrail’in ayrılıkçılığı desteklemesi nedeniyle bölgedeki devletlerin çok rahatsız olduğunu söyledi. Türkiye sınırları içerisinde yaşayan Kürdlerin yarısından fazlasının 15 yaş altında olduğunu, 3500 Kürd köyünün boşaltıldığını, 2 milyon Kürdün yerinden edildiğini belirten Dowall PKK’ye katılımların bu politikalarla ilgili olduğuna dikkat çekti. Dowall, Türkiye’nin 20 yıldaki politikasının Kürdlerin inkarına dayandığını, AB ile birleşme süreci içerisinde atılan olumlu adımlara rağmen Kürd sorununun çözüm noktasından uzak olduğunu söyledikten sonra PKK konusunda şunu vurguladı: ‘Bana sorarsanız PKK’nin tek başarısı Türkiye’de sıradan Kürdler arasında kitlesel bir kimlik hareketi yaratmayı başarmasıdır ve bu bir günde ortadan kalkmaz. Türkiye Ermeni katliamını bile konuşmak istemiyor.’ Bir süre öncesine kadar Talabani’nin sözcülüğünü yapan Kamuran Karadghi ilginç görüşler ortaya attı. Karadghi öncelikle Talabani’nin Irak cumhurbaşkanlığı hakkındaki görüşlerini açıkladı: ‘Talabani pozisyonundan memnun. Herkesle konuşma imkanına sahip. Ne zaman bir problem olsa onu çözme prosedürü onunla başlıyor. Yaptığı işi severek yapıyor ve onu dinliyorlar. Kürd liderliğinden Irak liderliğine kendisini iyi adapte etti. Kendisi bu pozisyonu kabul edince kendisini yüzde yüz Iraklı görüyor.’ Karadaghi, Kürd Federe devleti ile Türkiye arasında PKK nedeniyle başlayan kriz nedeniyle de dikkat çekici görüşler öne sürdü: Kürd liderliğinin şu anda Türkiye ile olan kriz gibi durumlara ilişkin bir planı yok. PKK bizim sorunumuz değil demek yetmez. Bir şeyler yapmak lazım. Bu nedenle de şimdi dağda kontroller, yasaklamalara başlandı. Daha fazla sorumlu davranmalıyız, çünkü Irak’ın bir parçasıyız.’ Galbraith ABD’nin PKK ile direk görüşmeyeceğini vurguladıktan sonra, 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın yakalanması ve PKK’nin 2004’e kadar silah kullanmamasına rağmen Türkiye’nin politikalarında bir değişiklik olmadığına dikkat çekti. Adil Derviş, Kürd federe devletinin PKK’ya karşı sınırlı bir güç kullanmasının iyi olacağını savundu. Kürd temsilci Beyan Abdurrahman ‘Kürd liderliği ve Kürd halkının Kürdler arası bir çatışmayı kabul etmeyeceğini, PKK’ye karşı silahlı bir hareketin başarılı olamayacağını, Türkiye’nin şimdiye dek 24 defa silahlı müdahalede bulunduğunu ama bunun bir sonuç vermediğine’ işaret etti. Abdurrahman, Barzani ve Talabani’nin uzattıkları elin kabul görmediğini, Ankara’nın Kürd bölgesel hükümeti ile tartışmayı ve görüşmeyi kabul etmememesini eleştirdi. Kürdlerin kendilerine dayatılan Araplaştırma, Türkleştirme ve Acemleştirme politikalarına karşın kimliklerini koruduklarını, Türkiye ile dostana ilişkiler içinde olmak istediklerini, 1991’de Türkiye’nin sınırlara yığılan Kürdlere yapılan yardımlarda yer aldığı için müteşekkir olduklarını söyledi. Galbraith, Kürdistan’ın bağımsızlaşması durumunda bölgede yeni dinamiklerin ortaya çıkacağını, bölge devletlerinin, başta Türkiye olmak üzere kendilerini buna ayarlayacaklarını, Kürdistan’ın bağımsızlaşması halinde ise Türkiye’ye bağımlı olacağını öne sürdü. Beyan Abdurrahman, Rus gazeteciyle görüşürken. Yapılan tartışmalarda Türkiye’nin ‘sınır ötesi harekat’ dediği ‘harekatın aslında Kürd federe devletini hedeflediği, PKK’nin bir bahane olduğu görüşünde birleşildi. Kürd federe devletinin hem merkezi hükümette yer alıp, hem de kendi bölgesinde otonom davranmasının doğru bir politika olduğu, ancak real politik şartların Kürdlerin bağımsızlık ilan etmelerine imkan vermediğine vurgu yapıldı. Türkiye ve İran’ın Kürd Federe Devleti’ne daha ortada bağımsızlık yokken böyle saldırı altında tutması uluslararası arenada yapılan tartışmalarda gözönünde bulunduruluyor. Dünyadaki ‘büyük güçler’ herşeye kendi çıkarları açısından baktıkları, Kürdlerin bağımsızlık ilan etmesinin onlara ne getirip ne götüreceğinin hesabını inceden inceye yaptıkları için Kürdlerin self-determinasyon hakkını konuşmuyorlar. Bu nedenle de ‘real politik’ özellikle de Talabani tarafından joker bir sözcük olarak sık sık karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz ağustos ayında sevgili Dr.İsmail Beşikçi ağabeyle sohbet ederken ‘Sarı Hoca’mızın yanıt aradığı sorulardan birisi de Batı’nın Kürdlere karşı izlediği politikaydı. Beşikçi hoca, herkesin bütün yabancı uzmanlara, aydınlara bunu sorması gerektiğini söylüyordu. Geçen akşamki panelden sonra David McDowall’e yaklaştım bunu sormak için. Görüşmeyeli birkaç yıl olmuştu. Dowall Ortadoğu ve Kürd sorunu ile bir süredir uğraşmadığını, mahkemelerdeki iltica davalarında bilirkişilik yapmayı da bıraktığını söyledi. Ona İsmail hocayı anlattım. McDowall tabii ki Beşikçi hocayı ve içeride geçirdiği 18 yılı biliyor: ‘İngiltere 1.Dünya Savaşı’nda çok yorulmuştu. Ekonomisi çok kötüydü. Sıradan asker evine gitmek istiyordu. İngilizler, Türklerin Fransızları nasıl söküp attıklarını gördüler. Bu nedenle kararlı Türk ordusuyla savaşmayı göze alamadılar. Lord Curzon Türk hayranıydı, petrolün önemini bilmiyordu.’ Türklerin Kürdleri kullanarak Fransızları yenmeleri, Şefik Özdemir’in Berzenci ve Sımko vasıtasıyla Kürdleri İngilizlerle çatıştırmasının, Selahaddini Eyyubi’nin Haçlıları durdurmuş olması gibi nedenlerle Kürdlerden bir intikam alınmış olunamaz mıydı? Sınırların böyle çizilmesi tesadüfi miydi? McDowall’e göre neden ‘İngilizlerin Türklerle savaşamayacak kadar yorgun ve ekonomilerinin kötü olması’ydı. Bu da bir görüş ama ben hiç tatmin olmadım. Kürdlerin siyasal birlik sorunu ve rahat manipüle edilebilmeleri dünden bugüne kadar uzayan bir sorun. Bugün tartışılan Irak’taki Kürd bağımsızlığı da ‘Türkiye’ye bağımsızlıktan’ geçiyor. Bunun da nedenleri var.. Bazıları ekonomik nedenler.. Bazı nedenleri ise Kürdler bizzat kendileri yarattılar. Kürd Federe devleti batıya açılmak için Türkiye’yi bir ‘kapı’ olarak görse de, Türkiye bırakalım kendisine bağımlı bir ‘Kürd bağımsızlığını’, Irak sınırları içerisindeki bir Kürd federasyonuna bile karşı. Türkiye’nin 17 ekimde TBMM’de çıkardığı tezkere Kürdler üzerinde psikolojik bir baskı unsuru olarak kullanılmaya devam ediyor. Herkes ABD çekilir çekilmez Kürd Federe Devleti’nin dört taraftan ateş altında kalacağını biliyor. Kürdler 20. yüzyılda büyük güçlerin jeopolitik hesaplarına kurban edildiler. 21. yüzyılda da Kürdlerin devletlerarası çıkar çatışmalarının kurbanı olmayacağının garantisini kimse vermeye yanaşmıyor. Ortadoğu’da 22 Arap devletine, İsrail’e, Filistin’e ve Türkiye’ye yer var! Ama bu coğrafyanın kadim milleti Kürdlere ve Kürdistan’a yer yok. Kürdlere birbirlerini vurmaları dayatılıyor. Amerika ile kapışmaları isteniyor. Kürdler bu komploları red etmelidir. Kürdler için zaman giderek kısalıyor. Kürdlerin az zamanda çok adım atması gerekiyor. Fotoğraflar: Yaşar Karadoğan © Rızgarî Online

Kuzey Kürdistan'ın tasfiyesi Kurdistan-Post.Org (Com)Bush Erdoğan görüşmesinin ardından Türkiye’nin Kürt Planı’nın ne olduğu tahmin edilmeye çalışılıyor. ABD ve Türk yönetiminin Kuzey Kürdistan’ı düşleriyle birlikte tasfiye etme planı “açılım” olarak anlatılacak. Çaptan düşmüş ve her türlü işbirlikçi ilişkiye girip çıkmış ne kadar Kürt varsa, bunlara yüklenecek dandik misyonlar ve Türk ırk ve düşüncesini geliştirecek demokratik düzenlemelerle Kürt sorununda önemli adımlar atıldığı söylenecek... Kerkük referandumu ertelenmiş, bağımsızlık beklentileri geri plana itilmiş, tüm ekonomik damarlarına sızmış, kilit noktalarına askerlerini ve ajanlarını yerleştirmiş, nokta operasyonları yapma izni çıkarmış, PKK’ye ulaşan dağ yılları kesilmiş Irak’a bağlı Kürdistan yönetimine, Türk devleti böylece karışmayacak! Benim epeyi zamandır söylediğim şey buydu. Türkiye’nin ve Güney Kürdistan’ın stratejik ortaklığını Kuzey Kürdistan’ın feda edilmesi üzerine, ABD planları çerçevesinde sağlamak. PKK Lideri Öcalan’ın ABD tarafından yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesi bu planın başlangıcı idi. ABD’nin yeni Ortadoğu planı Türkiye’ye ve Güney Kürdistan’a birlikte gereksinim duyuyor. Güney Kürdistan’ın Kürtlerin Kabe’si olmasına özde Türkiye’nin de bir itirazı yok. Eğer Kuzey Kürdistan dosyası kapatılacaksa, Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması Türkiye’nin ne umurunda! Nasıl ki, katliam artığı Yahudilere Filistin’in yarısı verilerek dünya vicdanı rahatlatıldıysa, 40 milyonluk Kürtlere de Kürdistan’ın ufak köşesi olan Güney Kürdistan verilerek, o da Irak’a bağlı olması koşuluyla, dünyanın ve bölgenin elini ayağını kilitlemiş olan Kürdistan dosyası kapatılmış olacak! Güçlerini dört parçaya dağıtmış, taleplerini Bağımsız Kürdistan’dan, “Demokratik Özerklik’” e kadar çekmiş olan PKK; gövdesi ve kitlesiyle birlikte bu plan önünde artık tasfiye edilmesi gereken bir engel olarak görülüyor. Resim netleşiyor: Eğer önemli bir aksilik çıkmazsa; Türk yönetimi ve ABD; Güney Kürdistan’ın kısmi desteğini alarak PKK’yi tümüyle tasfiye etme planını devreye sokacak... PKK tasfiye edilirken, Türkiye’deki Kürt çözümünün Türk unsurları devreye sokulacak... Bildik isimler... Türkiye’ye bağlı aşiret reisleri, Türk-İslam sentezinin Kürt versiyonları... Güney Kürdistan ile ticari ilişkileri olanlar... Fethullahçı tarikatlar... Ne bileyim... O kadar çoklar ki... Siyasetin, diplomasinin, çıkar ilişkilerinin dürüstlüğünü ve ahlakını sorgulamayın böyle bir zamanda. Hele söz konusu olan Kürt Sorunu ve bunun tartışması ise bu tür erdemleri hiç aramayın... Ne hoş! Türk devleti, Kürde karşı işlediği seksen yıllık soykırım suçlarından tek kırıntısının hesabını vermeden, tek bir Kürt katilini adalete teslim etmeden, Türk ırk milliyetçiliğinden en ufak bir taviz vermeden; ABD Kongresinde Ermeni Soykırım Yasasını erteleterek, Kerkük Referandumunu gerilere iterek, Güney Kürdistan’ın bağımsızlık düşlerine ağır silleler indirerek, PKK’yi ve Kuzey Kürtlerini dört bir yana linç ettirerek süreci karşılıyor... Bazı Kürtler, Güney Kürdistan’ı sağlama almak için şimdilik böyle davranmak iyidir, diyor... Bunu, 20 milyon olduğu halde Türkiye okullarında anasına hala Kürtçe seslenemeyen Kürt siyasetçiler söylüyor... Bağımsız Kürdistan istediği zaman yan kuruluşlarına dünya ülkelerinin parlamentolarında toplantı yaptırabilen PKK, sürekli barış elini uzattığı güçlerin şimdi kendisine karşı birleşmiş olmalarının niteliğini anlamaya çalışıyor... Her türlü entrika içeren diplomatik ilişkilerinden ve perde arkası çıkar vuruşmalarından bizim gibi insanlar pek anlamaz... İki hafta sonra tersine dönecek siyasi tespitlerle tav olmak da iş değil. Ulusun veya toprağın bir parçasını, yaşamı ne zaman alt üst olacağı belli olmayan ötekisi lehine feda etmek Kürt aydınının işimidir bilmiyorum. Fakat nüfusu 15 ila 20 milyon arası olduğu söylenen Kuzey Kürdistan, Kürdistan’ın ana gövdesidir. Bir ülkedir, bir vatandır, yıkık köyleri ve yüzyıldır Türk soykırımı altında zehir içmiş bir halkı vardır. Bu halkın 30 yıldır direnen çocukları vardır... Biz bu halkın aydınlarıyız, yazarlarıyız, siyasetçileriyiz... Biri lehine, ama ötekisinin aleyhine kirli ilişkilere, ittifaklara giremeyiz... Girersek bunun adı başka bir şey olur... Dürüst olmak, vicdanlı olmak, hak ve adalet sahibi olmak sağlam durmak için yeterlidir. Kuzey Kürdistan’ın açık alınlı insanlar tarafından yönetilmesini istemek bir düş değil, bir hayal değil, somut bir taleptir. Ne kadar güçlü görünürlerse görünsünler, arkalarından ne kadar destek olursa olsun, ne kadar paraları ve maddi olanakları ellerinde bulundururlarsa bulundursunlar; bir çok çevre ve ilişkiye sahip olsunlar, Kürdistan davasını iç eden hain anlaşmaları Kürt halk çocukları sahiplerinin suratına yine çarpacaktır... Öncekilerde olduğu gibi her defasında yine çarpacaktır... İki kişi kalsa da çarpacaktır... Çünkü Kürt ulusal davası, sırtını Türk namlularına dayayıp kendi çocuklarını aşağılayan bir avuç çıkarcının değil, yüzde yetmişi açlık sınırı altında yaşayan bir halkın davasıdır. Bunu görmemekte ısrar eden ve reform kırıntılarında dahi on yıl gecikmeli adım atan Türk devleti ise Kürt krizinden asla kurtulamayacaktır. Kimse bizden, yüz yıldır devletler ve örgütler düzeyinde yürürlükte olan, “Kendi Kürdünü döv, başkasının Kürdünü sev!” politikasına destek çıkmamızı beklemesin. Kafası ve yüreği tutsak bir ülkenin kol ve bacaklarının özgürlüğü, ana gövdenin özgürlüğü kadardır. Hasan Bildirici bildiricihasan@hotmail.com