Kürtlerle Karadenizliler yer değiştirsinler! 1961'de askerler Kürt sorununa çözüm üretmek üzere bir "Doğu Grubu" oluşturdu. Bu grup, bir "Doğu Raporu" hazırladı. Yıllar sonra, o koalisyonun Çalışma Bakanı Bülent Ecevit'in arşivinde bulunacak bu belgedeki "yapılacaklar listesi"nde göç önerisi vardı: "Bölgenin, kendilerini Kürt sananlar lehindeki nüfus strüktürünü Türk lehine çevirmek için, Karadeniz sahillerindeki fazla nüfusla, memleket dışından gelen Türkleri bu bölgeye yerleştirmek, kendilerini Kürt sananları bölge dışına hicrete teşvik etmek..." Ecevit'in gizli arşivi Can Dündar / Rıdvan Akar Yıl: 1961... 27 Mayıs'ta iktidara el koyan askerler, "vatanın bütünlüğü" konusunda endişeliydi. Muhtemel bir Kürt sorununu önlemek için tedbir araştırıyorlardı. Şunu görmüşlerdi: "Vatan bütünlüğünün yegâne garantisi, bölge halkını devlete daha sıkı bağlamaktı." Bunun temini için "İnkılap Hükümeti", Devlet Planlama Teşkilatı'na konuyu inceleme görevi verdi. DPT bünyesinde bir "Doğu Grubu" oluşturuldu. Bu grup, bir dokümantasyon merkezi kurarak bölgeyle ilgili MAH'ta (MİT), Genelkurmay'da, Emniyet'te ne bilgi varsa toplayacak ve "bölgenin nüfus strüktürünü değiştirme ve asimilasyon bakımından" gerekli politikaları saptayacaktı. "Doğu Grubu", 8, 10 ve 16 Şubat ile 24 Mart 1961'de "bölgede çalışmış ve çalışmakta olan başlıca idare ve siyaset adamları"nı bir araya getirdi, ortaya çıkan önerileri hükümete iletti. Gürsel kabinesi, raporu 18 Nisan'da görüştü ve kabul etti. Yayımladığı kararnameyle, bakanlıklarca fiiliyata geçirilmesini istedi. Ancak, hükümet o yılın ekiminde yapılan seçimle devrildi. Yerine, kasımda İnönü başkanlığında kurulan AP-CHP koalisyonu geldi. Bunun üzerine "Kürt dosyası", "bir muhtırayla" yeni hükümete iletildi ve uygulamanın devamı istendi. Raporda radikal öneriler "Politika Dairesi Başkanı Kurmay Albay Haşim Tosun" imzasıyla yeni hükümete gönderilen raporun giriş yazısında kibarca, "Bunu, sizin tasarruf hakkınızı kullandığımız şeklinde yorumlamayın, size bir yardım kabul edin" deniliyordu. Bülent Ecevit, yeni kabinenin 35 yaşındaki Çalışma Bakanı'ydı. Göreve gelir gelmez, bu raporu masasında buldu. Üzerinde, "Devletin Doğu ve Güneydoğu'da Uygulayacağı Kalkınma Program Esasları" yazıyordu. Son derece ayrıntılı hazırlanmış rapor, bazı radikal çözüm önerileri getirirken, sonraki yıllarda uygulanacak kimi politikaları da adeta haber veriyordu. ECEVİT'İN CEVABI Bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim... Ecevit, Çalışma Bakanlığı sırasında masasına konan Kürt raporunu alıp arşivine kaldırdı. Oradaki görüş ve önerilerin çoğuna katılmadığı biliniyordu. O rapordan 8 sene sonra yazacağı, "Pülümür'ün Yaşsız Kadını" şiirinde, Anadolu'nun bütün halklarını sahiplenecek ve "Türkiyeliliği" ile övünecekti. Pülümür'ün bir dağ köyünde gördüm onu yaşını sordum bir giz gibi güldü kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz yüzüne baktım bir giz gibi güldü bir asa vardı elinde bir solmuş krallığın Kadifeden harmanisi üzerinde bir hititliydi o, bir selçukluydu bir ermeniydi bir kürttü bir türk... Yaşını sordum, bir giz gibi güldü Koluma girdi bir soylu kadınca Tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini Beni tek gözlü sarayına götürdü Köy yapısı kulübesinin Zamanı onda yitirdim ben Yitik zamanlara onda eriştim En soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında Bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim... 'Devletin yerine ağa' Rapora göre Doğu ve Güneydoğu'da dış tahriklerin de etkisiyle yurt bütünlüğünü bozucu bazı faaliyetlere teşebbüs edilmişti ve "bu durum, tahripkâr neticeler doğurma temayülü gösteriyor"du. Bunda, "devletin bugüne kadar izlediği tezatlı politikalar"ın da etkisi vardı. Bölge ihmale uğramış, otorite boşluğuna ağalık, şıhlık gibi "sosyal müesseseler" yerleşmişti. Hem bölge halkının devlete bağlılığı azalmış hem de bölgedeki ayırıcı faaliyetlere müsait bir zemin yaratılmıştı. Nüfus kompozisyonu değişmeli DPT, acilen "Doğu ve Güneydoğu Bölgesi için özel Kalkınma Planları" hazırlanmasını öneriyordu. Plandan şu yararlar bekleniyordu: "a) Bölgede gelirin artmasını ve iyi dağıtılmasını sağlamak. b) Bölgeye diğer bölgelerden nüfus çekmek veya bölge nüfusunun bir kısmını iktisadi teşvik tedbirleriyle- diğer bölgelere göndermek suretiyle, bölgenin nüfus kompozisyonunu değiştirmek. c) Sosyolojik ve antropolojik araştırmalara dayanarak, bölgenin sosyal yapısını temsili sağlayacak yönde- değiştirmek..." İttihat Terakki de düşünmüştü Kısmen İttihatçıların 1913-1918 arası uyguladığı yöntemi (Bu konuda bkz: Fuat Dündar, "İttihat ve Terakki'nin Müslümanları İskân Politikası", İletişim, 2001) çağrıştıran bu teklif, nasıl uygulanacaktı? Raporda bunun yöntemi ayrıntılarıyla ortaya konmuş. Rapordaki önerilerden bazıları aşağıda: HİCRET ESASLARI Kürtler, 'Türk çocuğu' bulunan yerlere... ASİMİLASYON: Halihazır İskân Kanunu ve tatbikatını, tesbit edilen politika ihtiyaçlarını karşılayacak ve asimilasyon temin edecek şekilde incelemek ve tadil etmek... HİCRET: Bölgenin, kendilerini Kürt sananlar lehindeki nüfus strüktürünü, Türk lehine çevirmek için, bölgelerindeki iktisadi şartların zorluğu karşısında başka taraflara hicrete mecbur kalan Karadeniz sahillerindeki fazla nüfusla, memleket dışından gelen Türkleri bu bölgeye yerleştirmek, bölgedeki kendilerini Kürt sananları bölge dışına hicrete teşvik ve bu hicreti finanse ederek, memleketin Türk çocuğu bulunan yerlerine iskân etmek... IRAK KÜRTLERİNDEN AYIRMAK: Türkiye'de kendilerini Kürt sananlarla İran ve Irak'taki Kürtlerin irtibatını kesme bakımından bölgeyi, kendilerini Kürt sananların çoğunluğunu dağıtmak üzere, sistemli bir şekilde bölecek iskân sahalarına ayırmak... KONTENJAN KADRO: Bölgeden batıya ve batıdan bölgeye nüfus akışını temin maksadıyla, doğu ve batıda resmi ve özel sektöre ait sınai, zirai ve ticari tesislerin personel kadrosunun muayyen bir nisbetini, diğer bölge halkından olan işçiler için kontenjan olarak tefrik etmek... MİSYONER YETİŞTİRMEK: Planlanan bölge okulları, köy okulları ve meslek okullarının faaliyete geçirilmesi... kız ve erkek misyoner yetiştirilmesi ve bunun için hususi müessese kurulması... Bölge halkından kabiliyetli ve küçükten asimile edilen gençlere yüksek tahsil imkanları sağlanması... KÜRT MEMURLAR: Doğuya kendilerini Kürt sananlardan vali, kaymakam, hâkim, jandarma subayı, ordu subayı, assubay, öğretmen, memur gönderilmesi... RADYODA PROPAGANDA: Radyo vasıtasıyla Türkçe güfteleriyle mahalli havaların çalınması ve mahalli radyoların, bölge için, propaganda uzmanlarından müteşekkil gruplar tarafından hazırlanacak programları yayması... İNANDIRMA FAALİYETİ: Irk bakımından, Türk siyasi düzeninin kendi menfaatleri bakımından en elverişli, en emin ve en çok imkan sağlayan düzen olduğunu telkin eden bir inandırma faaliyetine girişilmesi... TİYATROCULAR, ÂŞIKLAR: Uzmanlar tarafından hazırlanmış skeçler oynayacak küçük tiyatro ekiplerine, bölgenin lisanına vakıf saz şairlerine yukarıdaki fikirlerin aşılanması... KÜRT MESELESİ YOKTUR: Dünya entelektüel muhitine Türkiye'de bir Kürt meselesinin mevcut olmadığının anlatılması... DOĞUNUN TÜRK TARİHİ: Bir üniversiteye bağlı derhal bir Türkoloji Enstitüsü kurularak, kendini Kürt sananların menşelerinin Türk olduğunun ispat olunarak yayınlanması... Doğunun Türk tarihinin yazılarak neşredilmesi... DAĞLI TÜRKLER: İslam Ansiklopedisi, Rus âlim ve politikacısı Minovski'nin tarafgirane bir surette, kendini Kürt sananların menşeinin İrani olduğunu iddia eden yazısını alarak, kendilerini Kürt sananlar kısmında neşretmekle, Lozan'da delegelere kabul ettirilen, kendilerini Kürt sananların dağlı Türkler olup, menşelerinin Turani olduğu tezi ile de tezada düşülmüştür. Doğulu münevverler arasında münakaşayı mucip olan ve ayrılık taraftarlarına tutamak veren bu hatanın, derhal tashih edilmesi... MENŞELERİ TURAN: Kendilerini Kürt sananların, menşelerinin Turani kavimlere dayandığı hakkında, çeşitli yönlerden arayışlar yapılmaya ve neticelerinin türlü neşir vasıtalarıyla yayılması.. SUNUŞ Türk siyasi hayatının hafıza odasında Bülent-Rahşan Ecevit çiftinin Oran'daki kütüphane evinin her tarafı kitapla dolu geniş bir salonu var. Bu salonun hemen arkasında daha küçük bir oda bulunuyor. Orada da raflar, raflarda dosyalar var. Dosyaların üzerindeki başlıklar, buranın Türk siyasi hayatının hafıza odası olduğunu kanıtlıyor: "MİT raporları... MGK tutanakları... 12 Eylül mektupları... Arayış yazışmaları... Kıbrıs-Yunanistan dosyaları... Ecevit'in mektupları... Ecevit'e yazılan mektuplar..." Kapağını kaldırdığımız her dosya, yakın tarihin bir başka karanlık köşesini aydınlatıyordu: Biri Maraş'ın... diğeri Susurluk'un... bir başkası 12 Eylül adaletinin... Kürt meselesinin... ya da CHP içi bir çekişmenin... İki belgeselci, böyle bir belge deposuna buyur edilince ne yaparsa onu yaptık biz de: Ecevit'ten bazı belgeleri yayımlamak için izin istedik. İzin verilince de bu hafta çıkacak "Ecevit ve Gizli Arşivi" (İmge, 2008) başlıklı kitapta 100'e yakın belgeyi onun yaşam öyküsü içine yerleştirdik. Bu yazı dizisinde, Ecevit'i, kavgasını, öfkesini, yalnızlığını, yoksulluğunu belgeler anlatacak. Eminiz ki, belgelerin tümü yayımlandığında, gerçekler biraz daha su yüzüne çıkmış olacak. Ecevit arşivinin önemli belgeleri kitapta yer alıyor "Karaoğlan" belgeselini çekerken, Bülent Ecevit'in kişisel arşivinde bazı tarihi belgelere ulaştık. Hem yakın tarihe hem de Ecevit'in siyasi mücadelesine ışık tutacak nitelikteki bu belgeler, bu hafta İmge Yayınları'ndan çıkacak olan "Ecevit ve Gizli Arşivi" kitabında yayımlanacak. Ecevit'in paha biçilmez arşivinin en ilginç belgelerini bu yazı dizisinde ilk kez gün ışığına çıkarıyoruz.
Ecevit'n Gizli Arşivi'nden çıkan inanılmaz belge 27 Mayıs'ta askerler, Kürt sorununa ittihatçılar gibi 'hicret çözümü' önerdi:
Kurdians: Tuesday, January 22, 2008ANF-BRÜKSEL (21.01.2008)- Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu (KON-KURD), ABD Başkanı Bush’a mektup gönderme kampanyası başlattı. Kampanya, Bush’un PKK’ye yönelik ‘terörist ve düşman’ nitelemesine tepki gösterilmesini içeriyor. KON-KURD Yürütme Konseyi, Kürt sorunu hakkında ABD Başkanı George W. Bush’a mektup gönderme kampanyası başlattı. Kampanyaya ilişkin yapılan yazılı açıklamada, amaç ABD’nin Kürt sorununda çözümsüz ve savaşı derinleştiren politikalarını protesto etmek olarak belirtildi. Posta, faks ve e-mail yoluyla gönderilecek mektuplarda, özellikle Bush’un, son 5 Kasım ve 8 Ocak tarihlerinde, Türkiye devleti yetkilileriyle görüşmelerinde, PKK’yi ‘terörist ve düşman’ nitelemesine tepki gösteriliyor. Bush’a gönderilecek mektuplarda, Kürtler’in, kimseyle düşmanlık yapmak istemedikleri gibi ABD’ye de düşman olmadığı, her halk gibi kendi ülkelerinde özgürce yaşamak istediği ve PKK’nin de bu özgürlük istem ve davasının savunucusu olduğu vurgulanıyor. Dolayısıyla PKK’ye yönelik Bush’un sarfettiği sözkonusu haksız nitelemelerin özünde Kürt halkını hedef aldığı belirtiliyor. Ayrıca bu tutumun, sözkonusu yaklaşımın sonucunda gelişen Kürt halkına yönelik devlet terörüne, ABD’nin de ortak olması anlamına geldiğinin altı çiziliyor. Kürt sorununun acil çözüm bekleyen tarihsel bir sorun olduğu hatırlatılan mektupta, ABD’nin mevcut olumsuz politikasına bir an önce son vererek, konumu ve sorumluluğu gereği barışçıl demokratik çözüme dönük rolünü oynaması talep ediliyor. KON-KURD Yürütme Konseyi, konuyla ilgili açıklamasında, Avrupa genelinde kendisine bağlı 9 federasyon ve 100’ü aşkın dernek aracılığıyla kampanyayı bugünden itibaren başlattığını duyurdu. Ayrıca diğer Kürt kurum ve örgütlenmelerinden bu sürece aktif katılım ve destek talep eden KON-KURD, tüm Kürtleri ve dostlarını Bush’a mektup göndermeye çağırdı. Açıklamada, bu çalışmanın sadece Avrupa’daki Kürtlerle sınırlı olmadığına dikkat çekilerek, başta Kürdistan ve Türkiye olmak üzere her alanda yaşayan Kürtlere ve kurumlarının da, Bush’a mektup gönderme kampanyasını geliştirmesinin önemi vurgulandı. MEKTUBUN İÇERİĞİ VE GÖNDERİLECEK ADRESLER KON-KURD’un açıklamasında; İngilizce, Almanca ve Fransızca çevirisi de yapılan sözkonusu mektup ile mektubun gönderileceği ABD Başkanı Bush’un posta, faks ve e-mail adresleri de yer aldı; MEKTUBUN İNGİLİZCE ÇEVİRİSİ “Dear George Bush Dear Mr President, During your meeting with Recep Tayip Erdogan on 5th November you announced that the PKK was the joint enemy of the USA and Turkey. On 8th January you repeated these words during your meeting with President Abdullah Gul. The PKK is a political party with the most popular support in Kurdistan and everywhere where Kurdish people live. The PKK is a people’s movement and at the forefront in the Kurdish struggle for freedom. By declaring the Kurdish struggle for freedom ‘terrorist’ you are not only insulting the Kurds but you are also putting them in opposition. The consequence of this is not only the negative effect it has on the USA’s already tarnished reputation in the Middle East, but it is also in conflict with US interests. By adopting this stance, you are becoming the collaborators of Turkey’s policies of assimilation and annihilation which are implemented through the most inhumane of methods such as torture, forced migration and genocide. The Kurds are not and do not want to be enemies with the USA. The Kurds, just like any other people, want to live freely in their country. The PKK is the defender of these rights. Also, we simply cannot understand on what foundations you are basing your claims. The PKK, in its thirty year struggle, has never targeted a single American citizen or American interests. On 17th November, your assistant to the Foreign Secretary Matthew Bryza, in a statement made to the Turkish Press, acknowledged that ‘the PKK had not attacked a single American, and declaring the PKK an enemy would only put us at risk’. You, as good as anyone else, must know that the Kurdish problem is a historical problem awaiting a solution; you know that it is not merely a terrorism or security problem, you know that it is a struggle of a people that have not even been given the most basic of rights and it is a struggle for very existence. I would also like to remind you that your current position only condones the gridlock seeking militarist approach of the Turkish State which can only mean further loss of life. I would like to point out that your current position undermines human values, and ask you use your own moral judgment and hopefully this will lead to a reconsideration of your approach. With Respect.” ALMANCA “Sehr geehrter Herr Präsident Am 5. November 2007 haben Sie Sich mit dem türkischen Ministerpräsidenten getroffen. Um die Türken zufrieden zu stellen, haben Sie die PKK zum Feind der USA erklärt. Am 8. Januar 2008 haben Sie bei dem Staatspräsidenten der Türkei, Herrn Abdullah Gül, diese Aussagen wiederholt. Die PKK ist in Kurdistan, wo die Kurden leben, die stärkste Partei der Kurden. Die PKK ist die Freiheitsbewegung für die Kurden in Kurdistan. Sie machen Unrecht gegen die PKK und erklären sie als terroristische Bewegung und Feind der USA. Mit diesem Verhalten nehmen Sie die Kurden gegen Sich und verletzen die Kurden. Dies schwächt die Situation im Nahen Osten, und für die USA ist es nicht gut, wenn die unterdrückten Völker als Terroristen abgestempelt werden. Wissen Sie, dass Sie mit dieser Politik die ungerechte Verachtung, Verneinung, Vertreibung, Vernichtung, Assimilation, Folter und die schmutzige Kriegspolitik des Türkischen Staates unterstützen? Die Kurden haben gegen kein Volk Feindlichkeit betrieben, und besonders die PKK hat bis heute keinen Staat als Feind erklärt. Die Kurden und die PKK haben nie die USA zum Feind erklärt. Die Kurden möchten, wie alle anderen Völker, in ihrem Land selbständig und frei leben. Die PKK ist eine Folge von dieser ungerechten Politik der Türkei, Iran und Syrien. 12 Tage nachdem Sie die PKK zum Feind erklärt haben, hat am 17. November 2007 der stellvertretende Aussenminister der USA, Matthew Bryza, gesagt:„Die PKK hat nie die USA angegriffen. Das ist für die USA ein Risiko.“ Das Kurdische Problem muss so schnell wie möglich gelöst werden. Das ist kein Terrorproblem. Die Kurden haben keine Rechte und deshalb besteht dieses Problem. Es geht um „Sein oder Nichtsein“ der Kurden. Sie wissen auch, dass alle Völker und die Kurden das Recht haben, selbständig zu leben. Wir möchten Sie daran erinnern dass Sie mit dieser Haltung die Unterdrückung durch die türkische Militärmacht unterstützen. Als Folge davon entsteht Umweltzerstörung, viele Menschen leiden und sterben. Wir protestieren gegen Ihre ungerechten, menschenverachtenden Aussagen. Wir bitten Sie, Ihre Aussagen nochmals zu überdenken und vor Ihrem Gewissen zu prüfen. Hochachtungsvoll.” FRANSIZCA « Monsieur, Le Président Le 5. Novembre 2007 Vous avez rencontré le premier Ministre de la Turquie. Pour satisfaire la Turquie Vous avez déclaré la PKK comme ennemi des États-Unis. Le 8. Janvier 2008 Vous avez répété cette déclaration envers le Président de la Turquie, Monsieur Abdullah Gül. En Kurdistan, dans la région où vivent les Kurdes, la PKK est la partie la plus forte. Pour les Kurdes en Kurdistan, la PKK est le mouvement pour la liberté des Kurdes. Vous faites tort à la PKK et Vous la déclarez comme mouvement terroriste et comme ennemi des États-Unis. Avec cette pratique Vous excitez les Kurdes contre Vous et Vous blessez les Kurdes. Ca affaiblit la situation en Proche-Orient et pour les États-Unis il n´est pas bien de marquer un peuple opprimé comme terroristes. Savez-Vous, Monsieur le Président, qu´avec cette politique Vous soutenez le dédain injuste, la négation, la dépossession, l´extermination, l´assimilation, la torture et la politique de la guerre sale de l´état turc. Les Kurdes ne sont pas hostile à un peuple, et surtout la PKK jusqu´a aujourd’hui n´a jamais déclaré un état comme ennemi. Les Kurdes et la PKK n´ont jamais déclaré les Etats-Unis comme ennemi. Les Kurdes voudraient, comme chaque peuple, vivre librement dans leur territoire et disposer librement de soi-même. La PKK est une conséquence de cette politique injuste de la Turquie, de l´Iran et de la Syrie. 12 jours après que vous avez déclaré la PKK comme ennemi, le 17. Novembre 2007, le Ministre substitut des affaires étrangers des États-Unis, Monsieur Matthew Bryza a dit : » La PKK n´a jamais attaqué les États-Unis. Pour les États-Unis c´est un risque.» Le problème Kurde doit être résolu le plus vite possible. Ce n´est pas un problème de terrorisme. Les Kurdes n´ont pas des droits, c´est pourquoi ce problème existe. Il se trait d´exister ou de ne pas exister pour les Kurdes. Vous savez aussi que touts les peuples et les Kurdes ont le droit d´exister de soi-même. Nous aimerions Vous faire souvenir qu´avec cette attitude Vous soutenez l´oppression des forces militaires turcs contre les Kurdes. Par conséquence beaucoup de gens souffriront et mourront et il aura la destruction de la nature. Nous protestons contre Vos déclarations injustes et pleines de mépris. Nous Vous prions de réfléchir encore une fois sur vos déclarations et de vérifier vos déclarations devant Votre conscience. Veuillez agréer, Monsieur le Président, l´expression de mes sentiments distingués. » MEKTUPLARI GÖNDERMEK İÇİN ADRESLER: POSTA His Excellency George W. Bush The president of the US The White House Washington, D.C. 20500 USA FAKS 001 202 456 2461 E-MAIL president@whitehouse.gov
Türkler, şu anda ''sopayı ortadan tutuyor'' Hişam Muhammed Ali*/Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani'nin, Merkezi Hükümetle çözülemeyen sorunları bir sonuca ulaştırmak için Bağdat'a gitmesinin ardından Necef'e yaptığı ziyaret, İran ile Kürdler arasındaki ilişkilerde yaşanan kriz gerçeğini su yüzüne çıkardı. Kriz, Barzani'nin, kendisine ve hükümetine sadece hayır dileyen Iraklı Şii lider Ayetullah Ali Sistani'den bir şey elde edememesinden kaynaklandı. Bu aynı zamanda, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin öfkelenmesine ve Şattülarap su yolu üzerine çıkan anlaşmazlık sonrası yapılan Cezayir Anlaşmasından çekilmesine yol açan gerçek nedendir. Anlaşma, zamanında, Irak Hükümeti ile İran Şahı tarafından desteklenen Kürdler arasında çıkan silahlı çatışmayı sona erdirmek amacıyla yapılmıştı. Talabani daha sonra, yaptığı açıklamanın yanlış anlaşıldığını söyledi. Daha ayrıntılı bir şekilde belirtmek gerekirse; Talabani, anlaşmanın feshi konusunda Sünni Arapların da desteğini almış olmasına rağmen, fiilen bu anlaşmayı iptal etme gücüne sahip olmadığını anladı. Kürdlerin istekleri, daha önce Iraklı Şiilerden sadece eski Başbakan İbrahim Caferi tarafından açıkça reddedilirken, şu anda Şiilerin tümü bu isteklere karşı. Bu durum, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) konusunu görüşmek üzere İranlı yetkililerin Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyaretlerde açıkça görülüyordu. İranlı yetkililerin bulunduğu süre içerisinde, Amerikalı yetkililer de Türkiye'ye gitti. Amerikalı yetkililerin Türkiye ziyareti, Washington'un, PKK'nin silahları konusunda istihbarat paylaşımıyla sonuçlanmıştı. Türkiye ile İran arasında yapılan toplantılar, Türkiye'nin isteklerde bulunmasıyla sonuçlandı. Türkiye İran'dan, Irak'taki Şiilerin -özellikle Irak Anayasasındaki, petrol zengini Kerkük ile ilgili 140. Madde olmak üzere- Kürdlere verdiği desteği durdurmasını istedi. Tabii ki, bu anlaşma Amerikalıların aleyhine olmadı. Bunun karşılığında Amerikalılar İran'dan, Irak'taki silahlı Şiilere desteğini durdurma sözü aldı. Söz konusu desteğinin durdurulması, Irak'taki güvenliğin belirgin bir şekilde iyileşmesine neden oldu. Amerikalılar için Irak'ın güvenliği, Kerkük'ü Kürdistanın kucağına itmekten daha önemlidir. Jeopolitik konumundan dolayı Türkler, şu anda "sopayı ortadan tutuyor" ve baskı yapmak için etkileyici kozları olmamasına rağmen çok zekice oynuyor. Türkler, Amerika'nın Kürdlerin isteklerini yerine getirmemesini sağlıyor. Amerika, sadece sevdiği için hiç kimseye bir şey hediye etmez. İstediğini yaptırmak, sadece Kürdlere değil herkese baskı yapmak için, Kerkük'ün bağımsız olması Amerika'nın çıkarınadır. Uygulanması için gereken hazırlıklar yapılmadığından dolayı, Irak Anayasasındaki 140. Maddenin erteleneceği açıkça belliydi. Kerkük'ün geleceğini belirleyecek referandumun ertelenebileceğini ilk söyleyen kişi, ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Ryan Crocker'di. Söz konusu ertelemenin, Kürd siyasetçilerin dediği gibi ne ilk ne de son olacağını düşünüyorum. Herkesin gözünden kaçan bir şey var, o da perde arkasında olan bitenler. Olayları yakından takip edenler, Amerikalıların, Irak'ın içinde yaşanan değişiklilerle nasıl değiştiğini gözlemleyebilirler. Amerika, başta kitle imha silahlarına savaş açtı ve daha sonra aniden bu, demokrasiyi yaymaya dönüştü, ardından da terörle mücadeleye. Şiilerle Kürdler arasındaki ilişkiyi bozan ilk olay, Irak petrolüyle ilgili yasanın ortaya çıkması ve Kürdistan özerk yönetiminin petrol alanında yabancı şirketlerle imzaladığı sözleşmelerdi. Şiiler, bu sözleşmelerin imzalanmasına karşılardı. Irak'ın Petrolü Kürdistan özerk yönetimi lideri Mesud Barzani'nin, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'la görüşmeyi reddetmesi, Kürdlerin, Amerika'nın izlediği politikanın isteklerini karşılamadığına inandıklarının en büyük kanıtıdır. Basında, Kürdlerle Amerikalılar arasındaki ilişkileri etkileyen neden olarak, Washington'un PKK'ye yönelik operasyona yeşil ışık yakması gösterilse de, gerçek öyle değil. Basında yansıyanlar, her iki tarafın da bir neden olarak yansımasını istediği şeyler olsa da, gerçek, bunun sadece diplomatik bir bahane olduğudur. Irak'taki merkezi hükümet askeri ve siyasi açıdan güçlü olsaydı, tarih kendini tekrarlardı ve "tarihi kazançlar" yok olurdu. Amerikan kuvvetleri Irak'tan çekildiğinde, Kürdlerle Amerikalılar arasındaki anlaşmazlığın gerçek hacmi daha da belirginleşecek. Görünen o ki, Kürd siyasetçiler, siyaseti iyi bir şekilde icra ediyorlar. Kürdler, yaşanan değişikliklere karşı stratejik ve taktik açıdan iyi hareket ediyorlar. Şii Iraklılar ile İran'da gözlenen değişimlerinden sonra Kürdler, elleri kolları bağlı kalmadılar ve mutabakat muhtırası adı altında İslam Partisiyle yeni bir ittifak kurdular. Söz konusu ittifak, stratejik olmaktan çok, bir taktikti. İttifak, basında yer aldığının aksine kısa ömürlü olmasına rağmen, zaman ve ortaklık yapılan taraf açısından en uygunudur. Irak'taki iki ana Kürd partisinin, kendilerinin ve Kürd halkının stratejik çıkarlarının, hükmettikleri bölgede gerçek bir demokrasinin uygulanmasından geçtiğini anlamaları gerekiyor. Amerika Irak'tan çekildikten sonra, söz konusu partiler, iç çatışmalarda, şirketlerin değil de halkın dayanılabilecek zemin olduğunu anlayacaklar. İki ana Kürd partisiyle İslam Partisi arasındaki üçlü ittifak, Kürdlerin Irak'ın içerisinde uyguladıkları stratejiyi değiştirme isteğini ortaya çıkarıyor. Bu ittifak, Kürdlerin, yaşanan değişikliklere karşı daha yumuşak davranabileceğini ve "kalıcı dostluklar ve kalıcı düşmanlıklar yoktur, kalıcı çıkarlar vardır" düşüncesini benimsediğini gösteriyor. Önümüzdeki dönem içerisinde Kürd-Sünni ittifakı yaşanabilir. Şu anda yaşananlardan daha kapsamlı bir ittifakı görebiliriz. Böyle bir ittifakın kurulması, her iki tarafın çıkarına olacak. Şiilerin İran'la olan ilişkileriyle karşılaştırıldığı zaman, Sünnilerin ırk ve mezhep açısından ortak olduğu bölge ülkeleriyle olan ilişkilerinde daha bağımsız olduğunu, bu nedenle de kurulabilecek ittifakın daha istikrarlı olacağını söyleyebiliriz. Bu ittifakla Kürdler, bölgesel siyasi değişimlerin etkilerinden eskisine nazaran daha uzak durabilecekler. *el Zaman gazetesi/14 Ocak 2007 Hazırlayan: Kaya Vural rizgari