Mehmet Ali Küçük Tarih: 28 Eylül 2007 Cuma Büyük veya Genişletilmiş Ortadoğu Projesini bir şekilde duymayanınız yoktur. Sunumu, indeksi, bölümleri, dipnotları ve aneksleriyle okuyup üzerinde yorum yapabileceğiniz bir metni yoktur bu projenin. Herkes birşey söyler hakkında ve parayla satın alınmak için kendini öne atan birkaç Türk kalemşörü hariç, genelde herkes karşısında olduğunu ilan eder. Devlet adamları ise, ne olduklarını bilmeseler bile, ABD’yle ters düşmektense, arkasında, sağında - solunda, yanında; karşısında değil, civarında olduklarını söylerler. Günü gelir bakarsınız ki onlar da aslında ne olduğunu bilmiyorlarmış. Biz Kürdler, her ne ise bu proje, sezgisellikle kendimiz için çok hayati olduğunu anlar, bir ucundan bize bir faydası dokunacağını hisseder ama konu üzerine kafa yormamayı tercih ederiz. Oysa yavaş yavaş elle tutulur bir devlet gücüne sahip oluyorken en çok bizim bu konular üzerine düşünce üretmemiz, olan biteni anlamaya çalışmamız gerekir. O kadar da irademiz dışında cereyan etmemektedir olan bitenler. Alıştığımız veya alıştırıldığımız şekliyle “BOP” diyerek devam edelim; sınırları, Kuzey Afrika’nın her iki sahilinden Afgan steplerine kadar uzanıyor. Bu ‘hat’a, Karadeniz’in kuzeyinden Yemen’e doğru inen ikinci bir hat çekerseniz çoğu yorumcunun üzerinde uzlaştığı BOP sınırlarını çizmiş oluyorsunuz. Bu sınırlar, Brzezinski’nin ‘Büyük Satranç Tahtası’nda sınırlarını çizdiği Avrasya hattıyla uyuşmamaktadır. Dolayısıyla, konuya girişi oryantalist Türkleri okuyarak yapanlar, BOP’u ve muhtemel hedeflerini anlamada Türklerin yaşadığı kafa karışıklıklarını da yaşamışlardır. Bırakınız Kissinger dünyasında yaşamaya devam etsinler. Bu bölgede yaşayanların, etraflarını nasıl algıladıklarına bağlı olarak, BOP’a farklı anlamlar yüklediklerini görüyoruz. Haşhaşi rüyalarından ayıkamayan enternasyonalist solcular ille de yerel ‘sömürgeciler’ tarafından ‘sömürülmek’ istediklerinden, konuyu emperyalizm olarak algılamaktalar. Öteki dünya ile bu dünyayı birbirinden ayırabilmekten aciz beyinler olan biteni bir Haçlı Seferi olarak betimliyorlar; sanki zamanında İslam ordusunun fethettiği topraklar değillermiş bu topraklar veya sanki İslam’dan önce ‘piç’miş gibi buralarda yaşayanlar.Yerel tiranlar, tahtlarını ve zenginliklerini, kendi becerilerine değil de, dünyaya 20. yy’da yaklaşık bugünkü biçimini veren Avrupalılara borçlu olduklarını bildiklerinden, dış güçle yani bu sefer ABD ile uzlaştıklarında tiranlıklarının devam edeceği sanısıyla, BOP’la ve sahibiyle uzlaşmayı deniyorlar. Onlara göre BOP, bir nevi I. Dünya Savaşı sonrası durumdur. Bunların hepsi de yanlış olsa gerek. 19. yy sömürgeciliğini az çok hepiniz bilirsiniz. Elinize bir siyasi dünya atlası alıp inceleyecek olursanız, garipseyerek farkedersiniz ki aslında hepimiz bir nevi Avrupalıyızmışız. Hemen tüm ülkelerin sınırlarının çizilişinde, bir Avrupalı devletin ordusunun, ya galip ya mağlup olarak rol oynadığını farkedersiniz. 20. yy’ın başı, dünyaya, Avrupa sınırlarının evrenselleşmesini bırakmıştı. Avrupa ideolojisi, sömürgeler için birbirleriyle savaşan Avrupalı güçlerin, keyiflerine göre Dünya’yı elde cetvel masa başında bölmeleri ideolojisi olarak kayıtlara geçti. Avrupa ideolojisinde yerel güçlerin hükmü sıfırdır. Gerek (Kürdistan’ı da kapsayan) Ortadoğu sınırları çizilirken, gerek Afrika veya gerekse de Okyanusya sınırları çizilirken yerel kültüre beş kuruşluk saygı gösterilmemiştir. Avrupa ideolojisi barbar ve yağmacı ideolojidir. Estetikten veya saygıdan yoksundur. Karanlık bir lekedir insanlık tarihinde Avrupalıların koloniyalist dönemi. Kürdistan’da, Endonezya’da, Şri Lanka’da, Keşmir’de, Bellucistan’da, Afgan steplerinde veya koskoca bir kıta olan Afrika’da sınır gerginliklerinden dolayı her gün devam eden çatışmaların, dökülen kanın ve telef olan hayatların tüm günahı Avrupalıların boynunadır. Tarih elbette bu dönem aşıldıktan sonra dönüp bir yargılamada bulunacaktır. Avrupalıların koloniyal dönemlerinin sonu, güneşlerinin batışı, önce göçmenlerin devleti ABD’nin kuruluş bildirgesi ve kurtuluş savaşıyla, sonra ve nihai darbe olaraksa Japon İmparatorluğu’nun Hindiçin’de (Vietnam) Avrupalılara karşı kazandığı zaferle kendini belli etmişti. Japonya, inşaatta kullandığı direklerin altında kaldı bir dönem ama Amerika, güçlü ideolojisiyle, Sovyetler sonrası dönemde tüm dünyaya kendi ideolojisini hakim kılmakla meşgul. Amerika Birleşik Devletleri ideolojisi olan güçlü bir federasyondur. Özgürlüklerdir bu ideolojinin günlük yaşamdaki ifadesi. Kısıtlanmamış özgürlük; sahtekar ve maskeler takan bir özgürlük değil. En basit manasından en geniş manasına ve hayatın her alanına hükmeden bir özgürlük. Özgür Romalılığın, köleleri de kapsayacak biçimde genişlemesine benzer bir şekilde her insanı kapsayacak biçimde genişletilmiş bir özgürlük. Siyasal ifadesi yerinden yönetimdir bu ideolojinin ama soyut ve her yöne çekilebilen anarşizan bir yerinden yönetim değil. Veya İsviçre gibi ırkçılıkla özgürlüğü aynı potada eritebilen sahte bir yerellik / özgürlükçülük denklemi de değil. Yerel yönetimlerin, aşağıdan yukarıya örgütlenirken, yukarıya tam bağlılıkları Amerikan sisteminin önemli bir karakteristiği. Örneğin Amerikan eyaletleri içişlerinde bağımsız değil özerktirler. ABD’nin dünya algısı ve tasarımı da yaklaşık böyle birşeydir. Amerika, yani Washington, hiçbir devlet ligine dahil olmaz, her devletle kendi ilişkilerini geliştirir. NATO örneğin, üye devletlerin bir askeri topluluğu olmaktan öte, diğer devletler için ABD ile aynı askeri kampta bulunuyor olmanın ifadesidir. Şimdilik bu kadar olsun. Fırsat geldikçe, süren ulusal ve uluslararası gelişmeler ekseninde bu konuya değineceğimizden, önsöz hükmünde not etmiş olalım. Mehmet Ali Küçük
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment