Semih İdiz-Milliyet Uluslararası ilişkilerde "ebedi dostluklar" gibi, "ebedi düşmanlıklar" veya yazımızın konusu açısından konuşacak olursak, "ebedi soğukluklar" yoktur. Sadece "ebedi çıkarlar" vardır. Devletler de çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yaparlar. Gelişmeler, Türkiye ile ABD'nin, Irak savaşı nedeniyle sarsılan ilişkilerini yeni ve yapıcı bir zemine oturtma ihtiyacını duyduklarını ortaya koyuyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın üç numaralı ismi Nicholas Burns'un Ankara'da dün gerçekleştirdiği temasları da bu açıdan değerlendirmek gerekiyor. Burns, Washington'dan ayrılmadan önce, Ankara'yı ziyaret etmesinin temel amacını zaten ortaya koymuştu. Washington'un etkin düşünce kuruluşlarından Atlantik Konseyi'nde konuşarak Ankara ile stratejik ortaklıklarını canlandırma ihtiyacını duyduklarını belirtmişti. Kibirli tavırdan gerçekçiliğe "Irak, İran ve Suriye'ye komşu olan Türkiye'nin, 2008 yılında ABD ile bağlantısının çok daha önemli hale geleceğini" söyleyerek şöyle devam etmişti: "Türkiye, Ortadoğu'daki olayları daha derin bir şekilde anlamamıza yardım edebilir. Türk yetkililerinin, dünyanın bu bölgesindeki stratejik zorluklara cevap verilmesinde katılımcı olmasına ihtiyacımız var." Bu sözler Irak işgali öncesinde Washington'da görülen kendinden emin ve kibirli tavrın yerini daha mütevazı ve gerçekçi bir tutuma bıraktığını gösteriyor. İşgal öncesinde Türkiye'nin uyarılarını ciddiye almayan, 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinden sonra bu konuda "meydan okuyucu" bir tutum sergileyen Washington, "dost tavsiyeleri"ne ihtiyaç duyduğunu artık açıkça yansıtıyor. Yeni dönemin işareti Nitekim, ABD'nin BM Büyükelçisi Zalmay Halilzad da, bundan kısa bir süre önce verdiği bir demeçte, "Irak'taki sorunun komşu ülkelerin katkısı olmadan çözülmesinin zor olacağını" itiraf etmişti. Bu durumda Washington'un Türkiye ile ilişkilere yeniden ağırlık vermesi son derece doğal. Burns da zaten, Atlantik Konseyi'ndeki konuşmasında, "tezkere döneminin ardından yaşanan sıkıntıların artık geride kaldığı inancının hem Ankara hem de Washington'da kuvvetlendiğini" söyleyerek yeni bir dönemin işaretini vermişti. Burns ayrıca, "Türkiye, Müslüman bir toplum içindeki en başarılı laik demokrasidir" sözleriyle "ılımlı İslam ülkesi" tanımının Ankara'da yarattığı sıkıntının farkında olduğunu da ince bir şekilde yansıtmıştı. Böylece "Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan laik bir ülkedir" tanımına daha yakın bir duruş sergilemişti. Erdoğan'ın ziyareti Öte yandan, ilişkilerin daha da kötüye gitmesinin Ankara için de bir yarar sağlamadığı ortada. Nitekim Dışişleri çevreleri de, başta PKK meselesi olmak üzere, ciddi sorunların üstesinden gelmek için Washington ile çalışmanın daha yararlı olacağını ifade ediyorlar. Başbakan Erdoğan'ın kısa bir süre sonra yapacağı Washington ziyaretinin de bu çabalara olumlu katkıda bulunacağı kesin. Tabii, ABD Kongresi bu arada Ermeni tasarılarıyla gelişen yapıcı ortamı zehirlemezse. Burns da kuşkusuz Bush yönetiminin bu konuya özel bir ağırlık vermesi gerekeceğini daha iyi anlayarak Washington'a dönüyor.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment