DTP'nin aldığı oy Apo'nun yarattığı partinin oyudur; onu dışlayamazlar! Ancak Öcalan'ı dinleyen bir DTP halkın ihtiyaçlarını karşılayamaz, en fazla birileri milletvekili olur, birileri belediye başkanı... Kimi gazetelerde 'bu kan dursun' der, kimi de 'milli maçlara da gideriz' der. Bu da bir uğraşıdır!".. Türkiye'nin önde gelen Kürt entelektüellerinden Ümit Fırat, Demokratik Toplum Partisi'nin PKK'nın etkisinde olduğunu söylüyor, böyle değilmiş gibi davranmalarını yersiz buluyor.... Öcalan'ı dışlayan DTP olamaz! ŞİRİN SEVER "DTP'nin aldığı oy Apo'nun yarattığı partinin oyudur; onu dışlayamazlar! Ancak Öcalan'ı dinleyen bir DTP halkın ihtiyaçlarını karşılayamaz, en fazla birileri milletvekili olur, birileri belediye başkanı... Kimi gazetelerde 'bu kan dursun' der, kimi de 'milli maçlara da gideriz' der. Bu da bir uğraşıdır!".. Ümit Fırat bir 'Kürt aydını' olarak tanınıyor. Eski bir siyasetçi... Ancak hiçbir zaman parlamenter düzeyde görev almadı siyaset dünyasında. Cem Boyner'in 93'te başlattığı Yeni Demokrasi Hareketi'nde de YDH) Doğu ve Güneydoğu'daki örgütlenmeden sorumluydu. Bir dönem Türkiye'yi geren; Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nazan'la hazırladıkları 'Kürtler Ne İstiyor?' başlıklı bildirinin mimarlarından biri... Savunduğu fikirler ve muhalif tutumu nedeniyle 'bir kısım' Kürtlerin mesafeli yaklaştığı bir kimlik aynı zamanda... DTP'nin (Demokratik Toplum Partisi) PKK etkisinde olduğunu söylüyor, böyle değilmiş gibi davranmalarını yersiz buluyor. O yüzden de çarpıcı açıklamalarda bulunuyor... - Daha önce de çeşitli kesimler ve IKDP Irak Kürdistan Demokrat Partisi) sözcüsü tarafından dile getirilen bir iddiayı tekrarlayıp 'Öcalan'ın İmralı'da telefonla konuştuğunu, her şeyden bilgisi olduğunu' söylediniz. Neden bu açıklamayı yaptınız? - Hep 'DTP'yi ben yönetmiyorum, ben karışmıyorum' diyor ama avukatlarıyla yaptığı görüşmelerinde, satır aralarında çok net mesajlar gönderiyor. DTP'nin aldığı oy, Öcalan'ın yarattığı partinin aldığı oydur. DTP'yi Öcalan'ın kontrolünün dışındaymış gibi göstermek yersiz geliyor bana. Bu tür tartışmalar vardı, ben de onu belirtmek istedim. Abdullah Öcalan örgütünü yönetiyor, kontrol ediyor, gerektiğinde telefonla da konuşuyor. Bu da ciddi insanlar tarafından iddia ediliyor. Bu iddialar bana ait değil; ben sadece aktarıcıyım. - Bunu söyleyerek savcıları göreve mi çağırmak istediniz? - Hayır efendim! - Ne amaçla söylediniz peki? - Ben suç duyurusunda bulunmuyorum. Ayrıca cezaevlerinden telefonla konuşma, karşı olduğum bir durum da değil. Ben şunu söylemek istedim; 'Apo tecrit edilmiştir, bütün dünyayla irtibatı kesilmiştir, biz bağımsızız, onunla irtibatımız yoktur' söylemleri yanlış! Seçim sonrası avukatları aracılığıyla; Ahmet Türk'ün Devlet Bahçeli'yle el sıkışmasına, Sırrı Sakık'ın Milli maçlara da gideriz' beyanatına çok sert, çok aşağılayıcı eleştirilerde bulundu. Orada 21 milletvekili var; sekizi kadın. Sadece kadınlara sevgilerini, tebriklerini gönderdi. - Niye böyle bir ayrım yaptı? - O bunu hep yapar; gençler ve kadınları hep öne çıkarır, erkek nüfusu aşağılar! - Asker, Kuzey Irak ve Güneydoğu politikasını yürütürken, Apo'nun tele-ilişkilerini veri olarak mı değerlendiriyor? - Elbette her şeyin kendi bilgisi dahilinde olması için tolerans gösteriyor. Bu kanal kesilirse; Kandil Dağı'ndaki, Brüksel'deki, Paris'teki PKK bürokrasisi kendi başlarına bazı kararlar alacaktır. Türk istihbaratı da bu bilgileri kontrol edemeyecek. - 'Öcalan'ın gardiyanları anılarını yazarsa şaşırtıcı bilgiler çıkar' dediniz. Ne demek istediniz? - İmralı'da tek başına bir mahkûm! Orada olup biteni bilmiyoruz. 1999 temmuzunda Çevik Bir 1. Ordu Komutanı olduğu zaman; Apo avukatlarına, 'Çevik Bir buraya geldi' diyor. Oraya giren çıkan birtakım devlet otoriteleri oluyor. Bunları kastettim... - Kürtler arasında AKP etkisi artıyor, oy dağılımı da bunu gösteriyor. Öcalan ve PKK'nın etkinliği azalmıyor mu bu durumda? - Hayır! İnsanlar hayatına artık başka misyon yükleyerek, geri dönmemek üzere dağlara çıkıyor. Dikkat ederseniz o insanların, o kitlenin belli başlı talebi Apo eksenlidir. Yani onun özgürlüğü, onun sağlığı, onun mesajları doğrultusunda taleplerdir. Örgütü için de mutlak bir otorite. Şu anda ona karşı gelmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Tandoğan Sendromu! "Ankara'da Nevzat Tandoğan diye bir vali vardı; 'Bu ülkeye komünizm lazımsa biz getiririz' demişti. Apo'da da Tandoğan sendromu var. Kürtçe televizyon mu kurulacak 'biz yaparız', 'bunlar kadından anlamaz, ben anlarım' diyor, Kürtlerle ilgili film mi çekilecek, 'biz çekeriz!' Yani 'Ne lazımsa biz yaparız' mantığı..." 'Geleceğe dair bir güvence vermiyorlar' -AKP'nin Güneydoğu'da aldığı oy oranına bakarsak; DTP, Öcalan'ın direktifleriyle Kürt sorununun çözümüne katkı sağlayabilir mi artık? - Baykal nasıl kendi tabanına hitap edebiliyorsa hâlâ, Öcalan da kendi örgütünü kontrol edebilir. DTP'nin burada Öcalan'a rağmen bağımsız bir irade, daha gerçekçi bir politika uygulayabileceğini düşünmüyorum. Öcalan'ın onaylamadığı, dışladığı, Öcalan'a ters bir DTP yoktur. - Peki Öcalan'ı dinleyen bir DTP Kürt sorununa yardımcı olur mu? - Öcalan'ı dinleyen bir DTP bugünkü gücünü böyle muhafaza eder, birtakım insanlar milletvekili olur, belediye başkanı olur, kimi gazetelerde 'Bu kan dursun' açıklaması yapar, kimi 'milli maçlara da gideriz' der... Bu da bir uğraşıdır. - Halkın sorunu, ihtiyaçları peki? - Halkın ihtiyaçlarını siyasi güç olarak karşılayacak pozisyonda değiller. En fazla halkın ihtiyaçlarını ilgili kurumlara iletebilirler, bu konuda bir baskı gücü olabilirler. Yani bir Kürt partisi iktidar olma hevesini bırakmalı; yöneticileri, siyasi iktidarı, bürokrasiyi, Kürtlerle ilgili politikalarının doğru olmadığı konusunda ikna etmelidir. - DTP iktidar hevesi içinde mi? - Bu seçimde çok iddialı değillerdi bağımsız aday oldukları için ama geçen seçimde öyle uçuk arkadaşlarla karşılaştık ki, "İktidar olacağız," diyorlardı. İnanılmaz bir şeydi yani... - Oyları AKP'ye gittiğine göre rotalarını değiştirmezler mi? - AKP önemli bir Kürt desteği aldı çünkü DTP, Kürtlerin geleceğine dair bir güvence vermiyor, ona oy verenler de bunu biliyor. Giderek Kürt meselesinin başka alanlarda daha iyi projelerle çözümlenebileceği inancı gelişiyor birçoğunda. AKP, tam tamına doğru şeyler söylemese bile hoş gelen ifadeler kullanıyor, "Kürtler de bizim kardeşimizdir," diyor. Urfa'yla Diyarbakır farkına bakın anlarsınız! -Gül, Güneydoğu gezisinde "Yılların ihmalini sileceğiz," dedi. Bir cumhurbaşkanının söylediği herhangi bir söz müydü bu; açılımı, samimiyeti var mı? - İyileştirici çözümler istiyor AKP; hem içerden, hem uluslararası camiadan bu yönde politik tavsiye ve telkin alıyor. Ayrıca AKP, Kürt bölgesinden iyi bir destek aldı. Bu desteğin bir beklentiyle sunulduğunu biliyorlar. Bir de Gül'ün daha önceki cumhurbaşkanlarından bir farkı var. 4.5 yıllık başbakan yardımcılığı döneminde Kürt sorunuyla ilgili bilgi sahibi oldu, bu konudaki şikâyetler herkesten önce onun masasına geldi. - Osman Baydemir'in 'Kaynak yok, hiçbir projemiz desteklenmiyor' iddiası haklı mıdır peki? - Bir kısmıyla doğrudur. Bunlar belediye ve hükümet arasında parti farklılaşması halinde her zaman yaşanan sorunlardır. 76'da Ankara'da yaşıyordum, Vedat Dalokay mükemmel bir belediye başkanıydı ama bir gün belediye binasına 'Bu bina satılıktır' ilanı astı çünkü hükümetten destek alamıyordu. Osman Baydemir de bundan etkileniyordur tabii. Başbakan da "Diyarbakır'ı istiyorum," diyor. Tabii ki refleks gösterecektir. - Baydemir'in siyaset dilini nasıl buluyorsunuz? - Çok sahici bulmuyorum. - Neden? - Bir kere çok somut, çok yakın hedefli değil. 'Ben bu işi yapacağım' inancı yansıtırsınız ya, Baydemir'de o yok! Bir tedirginlik yaşıyor devamlı. Belki içinde bulunduğu siyasi pozisyon bakımından... Belki genç, daha 30 yaşında ve yeterli tecrübe sahibi olmadığı için... Belediye başkanı olarak bağımsız bir inisiyatif koyamıyor. - Önümüzdeki yerel seçimde Diyarbakır'ı kaybedebilir mi DTP? - AKP hükümetten çok belediyelerde başarılı bir parti esasında. Çünkü hükümet olarak karşılaştığı engeller vardı; CHP var, cumhurbaşkanı vardı, genelkurmay başkanlığı var, bir sürü barikat var... Kendini güçlü hissetmiyordu. Ama belediyelerde bu tür barikatları, engelleri yoktu ve başarılı bir belediye hizmetleri var. Urfa'ya gidin, Diyarbakır'la arasında 150 kilometre mesafe var, AKP kendi belediyesine nasıl imkân sağlıyor görün. Diyarbakır'ın günahı ne! 'Cumhurbaşkanı adayıyla pazarlık yapmaları ayıptı!' -DTP'nin askerlerin resepsiyonuna çağrılmaması, Ahmet Türk'ün de buna bölücülük' demesine yorumunuz? - Ordunun, Türkiye'nin seçilmiş cumhurbaşkanına yönelik tavrı ortada dururken, DTP'nin alınganlığının hiç manası yoktu! Ben DTP'nin başkanı olsaydım, çağrılmadığım için memnun olurdum! Generallerin önünde, ceketimi nasıl ilikleyeceğime bakmak için flaşların patlamasını istemezdim. Orduevinde kadeh kaldırmak o kadar önemli miydi? Bence burada DTP'lilerin Gül'e yaklaşımlarını da sorgulamak lazım. Cumhurbaşkanı adayıyla pazarlık yapmaları büyük bir ayıptı! - Neden pazarlığa dönüştürdüler bu işi peki? - "Biz Kürtler için bir şey istedik," diyecekler, kılıf hazırlıyorlar. - Köylü kurnazlığıyla politika yaptıklarını mı düşünüyorsunuz? - Evet, köylü kurnazlığıyla yaptılar ama Gül de bu numarayı yutmadı, çünkü onların Gül'den istedikleri, Abdullah Gül'ün intiharıydı! Gül, bugün Hakkâri'de söylediği şeylere benzer şeyleri her zaman söylüyordu. Çok yanlış konuşmalar yapıyor, bilgisi yetmiyor! -Leyla Zana'yı da 'Sadece fotojenik olmakla, donanımlı olmamakla' suçladınız. Zana Kürtler için önemli bir figürken, niye söylediniz bunu? - Fotojenik kavramını bir aşağılama, bir hakaret olarak söylemedim! Kürt bildirisine önce imza atıp sonra '"Bu bizim imza attığımız ilk bildiri değil," dedi, bu bildiri sanki federasyon talep eden bir metinmiş gibi sundu. Ben de buna refleks gösterdim. - Leyla Zana neden gizleniyor? - Zana'nın öne çıkması yeni adresler ortaya çıkması gibidir. Apo da kendisi dışında bir Kürt adresinin oluşmasını önlemeye çalışıyor. Ama seçimlerden sonra "Leyla gelsin, elini taşın altına soksun," deyip göreve çağırdı. Bir de Leyla yanlış konuşmalar yapıyor... - Nasıl yanlış konuşmalar? - AB davetlisi olarak katıldığı oturumda yaptığı konuşma bizi rahatsız etti. Dedi ki "Biz azınlık değiliz, biz cumhuriyetin kurucusuyuz, asli unsuruyuz," falan... Bilgi yetmezliğidir bu! - Meclis'te olmalı mı Leyla Zana? - İnsanların ne için Meclis'te bulundukları benim için daha anlamlıdır. 'Bugün ne giydi, yüzü güleç mi değil mi?' gibi yaklaşımlar rahatsız edici. 'Partiyle yollarını ayırmalıydı ama gitti başkan oldu!' -DTP'yi çok sıkı eleştiriyorsunuz, ne kadar objektifsiniz peki? - Söylediklerim birilerine çok itici, ürkütücü geliyor, rahatsızlık veriyor ama yalanlayamazlar. DTP'yi kuran, bugün yönetici olan insanların çoğu benim yakın dostlarımdır. Ahmet (Türk) 40 yıllık arkadaşımdır ama iki yıldır pek fazla görüşmüyorum. Orada olmaması gerek diye düşünüyorum. - Nerede olmaması gerek? - O partide! Özellikle Hikmet Fidan'ın öldürülmesi hadisesinden sonra... İzmir'de taziye evinde tartışmışlar, Ahmet Türk cinayete çok sert tepki göstermiş, birileri de biraz daha sessiz kalmak, olayın üstüne gitmemek gibi bir tavır koymuştu. - Yani örgütten 'sessiz kalın' uyarısı mı yapıldı? - E tabii. 1.5 yıl önce Süleymaniye'de Kâni Yılmaz öldürüldü. Kimin tarafından öldürüldüğü yine çok netti. Ahmet Türk'ün artık partiyle bağlarını koparıp 'Buraya kadar' demesini beklerken, gitti DTP'ye genel başkan oldu. Benim için de o saygın ilişkimiz orada kaldı, dondurdum.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment