PKK-DTP karışması

image Hasan Bildirici-  Sağlıklarına dikkat etmelerini istemenin dışında hiç bir eleştiri ve beklentimin olmadığı DTP’liler nihayet kongrelerini yaptı. İyi yaptı. Kongrede Ahmet Türk’ü Genel Başkan seçmekle de iyi ettiler. Zaten Ahmet Ağabey, Meclis Grup Başkanlığından ya beni Genel Başkan seçersiniz ya da... diye istifa etmişti.

Bir partinin mecliste grubu varsa, gruptaki etkin kişinin Genel Başkan olması normal.

DTP, devletin pek tutmadığı ve tanımadığı Nurettin Demirtaşı seçmekle neler olduğunu gördü.

Esasında bu kongre Kürt sorununda uzatmalara oynama ve mevcut tıkanıklığın statükosunu bir kez daha onaylama kongresi oldu.

Ahmet Ağabey seçilir seçilmez çözümün adresini gösterdi: Ankara ve meclis.

Ben de tam tersini iddia ediyorum. Kürt sorununda tıkanmanın ve çözümsüzlüğün adresi Ankara ve meclistir.

Kürt sorunu bu kadar farklılığı nasıl kaldırır? Ahmet Ağabeyin gösterdiği çözüm adresleri bizim tıkanma adreslerimiz olduğu sürece Kürt sorununun kilidi açılır mı?

Neyse, işin bu yanını çok kurcalamayalım. Zaten dedik ya, herkes Kürt sorununda oyalamaları oynuyor. Kürt sorunu, herkesin ayağını üstüne koymuş olduğu bir mayın. Ne ayağını çekebiliyorsun ne yürüyebiliyorsun. Herkes öyle durmuş tuhaf bir şekilde birbirinin suratına bakıyor.

Biz de bakıyoruz.

Paraya, silaha ve petrole endeksli Amerikan kültürsüzlüğü Ortadoğu’yu tapanlayıp geçecek ki, herkes pozisyonunu belirlesin.

PKK-DTP karışmasını yazacağım ama konu başka yöne kayıyor.

Bazıları diyor ki; PKK, DTP’ye karışmasın. Savcılar, mahkemeler, ordu, Türk meclisi, diğer partiler DTP’ye karışabilir, ancak PKK karışamaz!

Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. PKK DTP’ye bal gibi karışır. Ayrıca karışması da gerekir. PKK’siz DTP’nin bir gün bile yaşama şansı yoktur. Eğer sorunlar PKK’nin DTP’ye karışmasından kaynaklanıyorsa, PKK’nin karışmadığı partilerde siyaset yapılabilir, fakat ondan da bir şey çıkmıyor

PKK her açıdan DTP’ye karışmasına karışır da, karışmanın biçimi ve hukukunda sorun var.

Kürtler diğer uluslar gibi devlet, parti ve ülke hukukuna sahip olmadıkları için birbirlerine karışmanın ve karışamamanın hukuku olmuyor.

Seçime katılıp milletvekili çıkaran Türk partilerinin toplandığı bir ye var: Türk meclisi... Değişik görüşten Kürtlerin ve partilerin bir araya gelip hesap verip hesap sordukları bir Kürt kurumu var mı? Yok... Kongresi, konferansı, konseyi var mı? Yok...

Kürtler birbirlerine karışmayacaksa, hesap sorup hesap vermeyecekse başka yerlere verilen hesapları o zaman yadırgamamak lazım.

Kürtlerin hukuku olmadığı için karışmanın hukuku da yok. Demek ki biz, karışmaktan ama hukuksal karışmaktan yanayız.

Benim görüşüme göre, bırakın PKK’nin DTP’ye karışmamasını, DTP merkezinin en az yarısının PKK'’ilerden oluşması lazım. Böyle olmadığı zaman PKK, DTP’ye kapı altı, duvar arkası karışıyor. O zaman da başka şeyler oluyor.

Örneğin son milletvekili seçiminde olduğu gibi, perde arkası bir komisyon kimin milletvekili olacağına karar veriyor ve halka da diyorlar ki, mutlaka bizim belirlediğimiz kişiyi seçeceksin. Perde arkası, kapı altı veya duvar gerisi çalışmak böyle olur işte... Dersimli Aysel Tuğluk Diyarbakır’dan, Maraşlı Fatma Kurtulan Van’dan seçilir...

20 milyonluk bir halkın kaderi kapı arkası gruplarla belirlenebilir mi? Bu nedenle ben PKK’nin DTP’ye karışmasını, fakat hukuk içinde karışmasını savunuyorum. Hatta zaman içinde DTP’nin açıkça PKK’ye dönüşmesini savunuyorum. İşin asılları devreye girmedikçe neyin ne olduğunu anlayamıyor ve ömrümüzü gölgelerle boğuşmayla geçiriyoruz.

Eğer bir Kürt Konseyi veya Kongresi olsaydı; PKK, DTP, PSK, KADEP, HAK-PAR ve diğer Kürt partileri bu kongreye gelerek hesap verip hesap sorarlardı. HPG gelip savaş bilançosunu sunardı. Savaşıp savaşmayacağına veya nasıl savaşacağına dair kongreden görüş ve karar isterdi.

Kongre ve Kürtler... Biliyorum, bazı arkadaşlar gülecek ve diyecekler ki; Kürt, ulusal irade mi takarmış kardeşim...

Kendi ulusal iradesini takmazsa Farsın, Arabın, Türkün, Alman’ın ulusal iradesini takar.

Sözü uzattım galiba; ulusal işlerin bir kuralı var: Bir ulus adına hareket edenler birbirlerine karışırlar. Hesap verip hesap sorarlar.

Başkaları bunu en azından hukuka uygun olarak yapıyor.

Kürdün hukuku olmadığı için, doğal olarak birbirine karışmanın veya karışmamanın hukuku da olmuyor.

Bu nedenle hukuk en çok hukuksuzlara lazım. Avrupalı 500 sene hukuksuzluktan birbirinin etini yedi. En son hukuka sığınıp kurtuldular.

Ne güzel ki, Kürtlerin de içinde olduğu Ortadoğu, hukukun girdabına girmiş bulunuyor. Kürt, Türk, Arap, Fars; insanlığın ortak hukukunun pençesinden kaçamaz...

85 senedir Kürdün ve Kürdistan’nın ciğerlerini söken Ankara’yı Kürtlerin kurtuluş adresi olarak gösteren partilerimiz ve ağabeylerimiz boşuna heveslenmesinler; insanlık hukuku, Ankara zalimliğinin yorgun ve bitkin bir şekilde Kürt halkının ayağı dibine düşmesini buyuruyor. bildiricihasan@hotmail.com Hasan Bildirici-

0 Yorum: