Hapistedeki aydın ve yazarlar, kapatılan yasaklanan gazete, dergi, TV ve radyolar, Kürt dili ve kimliği üzerindeki yasaklar bu gerçeği tüm çıplağıyla gösteriyor. Türkiye bu yılki Frankfurt Kitap Fuarı’nın ‘Konuk Ülke’si. Fuara, ‘’Bütün Renkleriyle Türkiye’’ sloganıyla katılıyor. Ülkenin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 14 Ekim günü ülkesinin Nobel ödüllü yazarı Orhan Pamuk’la birlikte fuarın açılışını yapacak. Türk kültürünü ‘bütün renkleriyle’ dünyaya tanıtmak için yoğun çaba harcayan Türkiye, yazarları, yayıncıları, sanatçıları, siyasetçileri ve gazetecileriyle Frankfurt’a esaslı bir çıkarma yapacak.
Bu yılki Frankfurt Kitap Fuarı’nın konuk ülkesi Türkiye’nin sloganı ‘Bütün Renkleriyle Türkiye!’ Ama sloganın aksine Türkiye tüm rezillikleriyle fuara geliyor.
Tabii, bu arada fuarla, kitapla, yazarla, yayınla, kültürle ve sanatla alakası olmayan, masraflarını devletin karşıladığı resmi ve sivil birçok kişi de sevabına– Frankfurt’u görmüş ve gezmiş olacak. Fakat konu bu değil. Bu yazının konusu, ‘Konuk Ülke’nin düşünce ve basın özgürlüğüyle kültürel haklar karnesine bir göz atmak; renkleri kazımak ve altındakine bakmak.
Konuya birazdan geleceğim. Ama önce fuarla ilgili birkaç kelam daha edeyim.
Fuarın programından da anlaşılacağı gibi gündemi hayli yoğun.15-19 Ekim tarihleri arasında 250’nin üzerinde etkinlik yapılacak. Sergisi, paneli, okuması, konferansı, müzik dinletisi, imzasıyla günde ortalama 62,5 etkinlik planlanmış. Uyku saatlerini saymazsak saat başına 5 etkinlik düşüyor. Fuar öncesi çalışmalardan olduğu gibi katılım düzeyinden ve yoğun programdan da anlaşılacağı üzre Türkiye fuara büyük önem veriyor. Bu vesileyle uluslararası demokratik toplum nezdindeki ‘kötü’ imajını onarmaya çalışıyor. İşin özünü değil ama görüntüsünü değiştirmeye meraklı olan Türkiye, fuarın kendisine sunduğu fırsatı kaçırmak istemiyor. Fuarda, ‘bütün renkleriyle birlikte’ dünyanın gözünü boyamaya çalışıyor.
Gazeteciler hapiste gün sayıyor Gazete ve radyolar kapatılıyor
Ne var ki bilgi, iletişim ve teknoloji çağında göz boyayarak bir yere ulaşmak, gerçekleri tersyüz ederek sonuç almak eskisi kadar kolay olmuyor. Birileri görmek, duymak ve anlamak istemese de gerçekler kendini dayatıyor. Kitap Fuarı’nın ‘konuk ülke’si Türkiye’nin -acı- gerçekleri de orta yerde duruyor. Bu yazımda bunları ele almaya, hepsi de mahkeme kayıtlarına geçmiş gerçek olaylardan yola çıkarak ‘evrensel yolculuğa ‘çıkmış Türkiye’nin ‘ulusal performansı’na bakmaya çalışacağım. Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun verdiği bilgilere göre 22 Eylül 2008 tarihi itibariyle Türkiye’nin değişik cezaevlerinde yazdıkları haber ve yorumlardan dolayı yatmakta olan 20 gazeteci yazar var! Bunların isimleri, görevleri ve bulundukları cezaevlerini –merak edenler için– aşağıya alıyorum.
Bunlar tutuklu gazeteci yazarlar. Bir de kapatılan gazeteler, kapatılan radyolar ve kapatma cezası verilen televizyonlar var. 19 Eylül 2008 günü günlük yayın yapan Alternatif Gazetesi 1 ay süreyle kapatıldı. 19 Mayıs 2008 tarihinde yayın hayatına başlayan gazete 26 Mayıs tarihinde de bir ay süreyle kapatılmıştı. Bir ay süreyle kapatılan Alternatif Gazetesi, daha önce kapatılan Yedinci Gün gazetesinden sonra yayına başlamıştı, Yedinci Gün ise kendisinden önce kapatılan Toplumsal Demokrasi Gazetesi’nden sonra dalya demişti. Toplumsal Demokrasi, kapatılan Gerçek Demokrasi’den, Gerçek Demokrasi kapatılan Güncel’den, Güncel kapatılan Yaşamda Gündem’den, Yaşamda Gündem’de kapatılan Ülkede Özgür Gündem’den sonra yayına başlamıştı. Yayınlarında Kürt sorununa ağırlıklı yer veren bu günlük gazetelerin hepsi de son iki yılda kapatıldı. Hepsinin de kapatılma gerekçesini ya ‘suçu ve suçluyu övme’ ya da ‘bölücülük propagandası’ yapmak oluşturuyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında Türkiye’de yayın yapan Hayat TV’ de ‘bölücülük propagandası’ yaptığı gerekçesiyle 20 gün süreyle kapatıldı. Temmuz ayında Türkiye’de Kürtçe yayın yapan tek günlük gazete olan Azadiya Welat gazetesinin de yayını 20 gün süreyle durduruldu. Azadiya Welat en son 5 Ekim 2008 günü bir ay süreyle daha kapatıldı.
Yine insan hakları kuruluşlarının vedikleri bilgilere göre son iki yılda tam 108 radyoya yaklaşık 3500 gün kapatma cezası verildi. En çok kapatmayı da sürgünde ölen Türk şairi Nazım Hikmet’in şiirlerine ve yine sürgünde ölen Kürt sanatçı Ahmet Kaya’nın şarkılarına yer veren Özgür Radyo aldı. Mir ve Nur adındaki iki radyo ise tamemen kapatıldı.
301 gitti, geri geldi
Öta yandan son iki yılda (Ocak 2006- Eylül 2008) aralarında 72 gazetecinin de bulunduğu 200’ün üzerinde yazar ve akademisyen hakkında ‘düşünce suçu‘ işledikleri için davalar açıldı. Bu davalardan biri de trajediyle sonuçlandı. ‘Türklüğü aşağılamak suçundan‘ Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi‘nden yargılanan Ermeni gazeteci Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde uğradığı bir suikast sonucu öldürüldü. Polis ve asker birçok güvelik görevlisinin cinayetle bağlantısı olduğu da ortaya çıktı.
14 Ekim günü Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le birlikte fuarın açılışına katılacak olan yazar Orhan Pamuk da 301. maddeden yargılanmış ve duruşmada faşistlerce linç edilmek istenmişti. Yine yazar Elif Şafak, Sosyolog İsmail Beşikçi, yazar Abdurrahman Dilipak, İnsan Hakları Aktivisti Eren Keskin, yayıncı yazar Ragıp Zarakolu’nun da aralarında bulunduğu 100’ün üzerinde insan bu maddeden yargılandı. Onlarca mahkumiyet kararı aldı. Hrant Dink de 6 ay hapis cezası almıştı. Dink’in öldürülmesinden sonra tüm dünyada yükselen tepkiler sonucunda Türkiye yasada değişiklik yaptı. Ancak değişiklik maddenin içeriğini kapsamadı. Sadece dava açma izni savcıdan alınıp Adalet Bakanı’na verildi! Adalet Bakanı izni kullanmaya pek meraklı görünüyor. Geçen ay yazar Temel Demirer hakkında dava açılması iznini verdi. Demirer şimdi yargılanıyor.
Kürt dili üzerindeki araştırmalarıyla tanınan yazar Hamit Baldemir de 22 Eylül günü Batman’da tutuklandı. Kapatılan Demokrasi Partisi’nin Diyarbakır milletvekilliğini yapan politikacı Leyla Zana için de yaptığı konuşmalardan dolayı 70 yıl hapis cezası isteniyor. Şırnak eski milletvekili Mahmut Alınak da, ‘kanunlara uymamayı tahrik‘ ettiği iddiasıyla geride bıraktığımız Ağustos ayını hapiste geçirenler arasındaydı. Alınak 13 Eylül günü tahliye edilse de yaptığı açıklamalardan ötürü hakkında açılan davalar sürüyor.
Ceylan Yayınları’ndan çıkan ‘Tanrıya Mektuplar ve Tanrıyla Polemikler’ kitapların yazarı Hasan Basri Aydın da eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e yazdığı bir dilekçeden dolayı yargılanıyor. Daha önce de Cemil Çiçek’e hakaretten yargılanan yazar, iki kez 15’er ay hapis cezası almıştı. Yazarın davası temyiz aşamasında bulunuyor.
“Astsubayken Er Olmak” kitabının yazarı Kasım Çakan ile Tevn Yayıncılık’ın sahibi Mehdi Tanrıkulu’na da Terörle Mücadele Yasası’nin 7’nci maddesine göre dava açıldı. Çakan ve Tanrıkulu da ‘terör propagandası yapmaktan‘ yargılanıyor. Türkiye, Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine başlamış bir ülke. Bu nedenle Türkiye’nin insan hakları ihlalleri eskisi gibi Avrupa basınında yer almıyor. Ama Avrupa basını görmezden gelse de ihlaller devam ediyor. Avrupa’nın çok duyarlı olduğu düşünce ve basın özgürlüğü alanında durum –özetle– bu.
Hakkını yememek gerekir Türkiye, 2004 yılı Haziran ayında yeni bir ‘Basın Yasası’ da çıkardı. Yasayı hazırlayan AKP Hükümeti’nin yetkilileri, yasayla Türkiye’de düşünce ve basın suçunun tarihe karışacağını iddia ediyorlardı. Ne var ki dedikleri gibi olmadı. Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi basın özgürlüğünü engelleyen zihniyet bir yana, yasal mevzuat varlığını sürdürmeye devam ediyor. Basın yasasında yapılan değişiklikler de işin özüne ilişkin değildi. Biçimseldi. Yasa değişti, ancak içerik değişmedi. Basın Yasası’nın 3. maddesi aslında Türk devletinin basın özgürlüğünden ne anladığını bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Yasada şöyle diyor: Milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün, otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla basın özgürlüğü sınırlanabileceği de” yasa ile güvence altına alınmış durumdadır...’’ Bu madde gazeteciler açısından mayınlı tarla gibidir. Zira yazdığınız bir haber veya yorum “milli güvenliği, devletin egemen düzenini, memleketin toprak bütünlüğünü” zora sokabilir. Ya da devlet otoritesini sarsıcı bulunabilir. O zaman basın özgürlüğü kısıtlanır. Aslında bu madde bile tek başına Türkiye’de basının özgür olmadığını gösteriyor. Söz gelimi güvenlik güçlerinin Kürtlere yaptıkları baskı ve işkenceleri anlatan bir haber yazmanız halinde, ‘milli güvenliği ihlal etmekten’ veya ‘kamu düzenini bozmaktan’ hapsi boylayabilirsiniz.
Roj TV korsanca engelleniyor Kürtçe isimlere izin verilmiyor
Bu işin yasal boyutu, bir de ROJ TV gibi Türk devletinin yasal mevzuatına bağlı olmayan, Avrupa’dan (Danimarka) aldığı yasal izinle uydu üzerinden yayın yapan televizyonun karşılaştığı engeller var. Diyarbakır, Batman, Hakkari, Siirt, Hakkari, Van, Dersim ve Mardin gibi Kürt illerinde Roj TV’nin izlenmesi uyduya korsan olarak gönderilen sinyallerle engelleniyor. Sinyallerin yüksek teknoloji kullanılan askeri üslerden gönderildiği biliniyor ancak buna rağmen herhangi bir işlem de yapılmıyor. Uzmanlar sinyal gönderilmesinin yasal olmadığını ileri sürseler de, Türk devleti korsan bir biçimde Kürtlerin özgürce haber alma hakkını engellemeyi sürdüyor.
Türkiye’nin basın özgürlüğü açısından Avrupa Birliği süreciyle geldiği aşama bu, ancak bunun öncesi de var. Türkiye yakın zamana kadar dünyada en çok gazeteci öldürülen ve hapsedilen ülkelerin başında geliyordu. Kürtlerle savaşın şiddetli olarak sürdüğü 1990-95 yılları arasında 50’ye yakın Kürt gazeteci, gazete dağıtımcısı ve yazarı öldürüldü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geçmişte öldürülen Kürt gazetecileri, bombalanan ve kapatılan Kürt gazeteleri için Türkiye’yi birçok kez mahkum etti.
Devletin Kürtlerle savaşı uzun bir süre ‘rolantide’ kaldıktan sonra yeniden şiddetlenme eğilimi gösteriyor. Yasalar biçimsel olarak değişse de zihniyet değişmediği için savaşın gidişatına paralel olarak –geçmişteki gibi– gazeteci ölümleri ve gazete bombalanmaları da yeniden gündeme gelebilir. Umarım böyle olmaz, ancak gidişat pek de iç açıcı görünmüyor. Frankfurt Kitap Fuarı’nın Konuk Ülke’si Türkiye’nin kültürel karnesi de iyi görünmüyor. Türkiye fuara savaş bir yana, Kürt kimliği ve kültürüyle ilgili tartışmaların yaygınlaşarak devam ettiği ve kitlesel gösterilerin yükseldiği bir dönemde katılıyor.
Hemen her gün birçok Kürt ilinde ‘Anadilde Eğitim’ mitingleri yapılıyor. TZP Kurdi (Tevgara Zıman u Perwerdehiya Kurdi) inisiyatifinin başlattığı kampanya çerçevesinde hemen bütün Kürt illerinde mitingler yapıldı. Egemen basın yer vermese de mitinglere katılım yüksek düzeydeydi. Kürtler çocuklarına anadilde eğitim yapılması hakkını istiyor. Devlet ise reddediyor. Kürtçe’nin okullarda ‘seçmeli ders’olmasına bile izin vermiyor. ‘Paranız varsa dilinizi öğrenin’ diyor. Gerçi Batman örneğinde olduğu gibi parası olanları da engelliyor. Bundan üç yıl önce Batman’da Kürt Dili Öğrenim Kursu için valiliğe müracaat edildi. Öğretmen,öğrenci, bina, araç gereç her şey tamamdı. Sadece izin alınacaktı. Fakat valilik izin vermedi. Dershane kapılarının ‘5 santim dar’ olmasını gerekçe gösterdi.
Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan geçen yıl Almanya’da ‘asimilasyon insanlık suçudur’ demişti. Kitleler halinde sokağa dökülen Kürtler Türk devletinin yaklaşık bir asırdır işlemekte olduğu bu suça karşı mücadele ediyor. Ve bir asırdır da bunun bedeleni ödüyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çöken çok uluslu, çok dinli ve kültürlü Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından kuruldu. Bünyesinde faklı etnik köken, din, dil, mezhep ve kültürden dinamiklerin olması doğaldı. Doğal olmayan Türk devletinin bunları ‘Türk ve Sunni’ potasında eritmeye; herkesi ‘Türkleştirmeye’ çalışması, bu amaçla çıplak zor da dahil her yol ve yönteme baş vurmasıydı. Doğal olmayan, kendi kuruluş zeminine bile sadık kalmaması; Lozan Antlaşması’na uymamasıydı.
Türk devleti Lozan’da (madde 39) ,’herhangi bir Türk yurttaşının özel ya da ticari ilişkilerinde, basında, ya da her türlü yayında ve gerek toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmalarına sınır koymayacağını’ kabul etti. Ancak daha antlaşmanın mürekkebi kurumadan da bu hakkın kullanımı engelledi.
Osmanlı döneminde özgürce kullanılan Kürtçe’yi yasakladı. Kürt kimliğini inkar etti. Kürdistan isminin ağza alınmasına bile izin vermedi. Bu yolda akla hayale gelmeyecek baskılar yaptı. Kürtçe ıslık çalmayı bile suç saydı. 12 Eylül darbesiyle birlikte inkar ve imha politikası da ‘tavan yaptı’. Cunta dil yasağını ‘Anayasal güvence’ altına aldı. Böylece Türkiye, insanlık tarihinde bir dili Anayasa yoluyla yasaklayan tek ülke ünvanını kazandı. Cunta, 2932 sayılı yasayla, ‘Birleşmiş Milletler üyesi devletlerin birinci resmi dilleri dışındaki dilleri’ yasakladı. Bir dili, özellikle de iletişim çağında yasaklamak mümkün değil. Kürtçe de bu yasağı aşmasını bildi. Kürtler birbiri ardına çıkardıkları gazete ve dergiler, kurdukları radyo ve televizyonlar aracalığıyla bu yasağı anlamsız hale getirdiler. Kürtlerin ısrarı devletin inadını kırmışa benziyor. Türk parlamentosu 10 Haziran 2008’de TRT Kanunu’nu değiştirdi. TRT Kanunu’nun 6. maddesindeki değişiklikle TRT’nin Kürtçe yayın yapmasının yolu açıldı. TRT, Mart ayında günlük Kürtçe yayın yapmaya hazırlanıyor.
Renklerle mi rezilliklerle mi?
Kürtçe yayın ve eğitim yasağı devam ededursun Kürtçe konuştuğu ve yazdığı için birçok belediye başkanı hakkında açılan davalar da sürüyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, geçen ay bu gerekçeyle yeniden hakim karşısına çıktı. Baydemir’den ‘Kürtçe davetiye yazmanın’ hesabı soruldu. Diyarbakır’ın Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ise görevden alındı. ‘Çok dilli belediyecilik’ kararı alan ve yazışmalarında Kürtçe ve Süryanice’yi de kullanmaya başlayan Demirbaş’la birlikte belediye meclisinin bütün üyeleri de görevlerinden alındı. Danıştay 8. Dairesi, İçişleri Bakanlığı’nın talebi üzerine görevden alma kararını aldı. (Haziran, 2007).
Diyarbakır Kayapınar Belediyesi’nin beş parka vermek istediği isimler de yasaklandı. Belediye Meclisi parklara Gülistan (Gül Bahçesi), Nefel (Yonca), Daraşîn (Yeşil Ağaç), Berfîn (Kardelen) ve Beybûn (Papatya) isimlerini vermişti. Ancak devlet hemen itiraz etti. Bu isimlerinin yasak olduğunu söyledi. ‘Parka gül bahçesi’ ismini verenleri mahkemeye sevk etti. Elbette birkez daha tarihe geçti!
Bir cafeye verilen Şevin ismi de yasaklandı. Almaya’da doğan ve adı Welat olan 7 yaşındaki bir çoçuğun Türkiye’ye girmesine de izin verilmedi. 7 yaşındaki Welat ‘istenmeyen kişi’ ilan edildi. İstanbul havaalanında annesinden kucağının zorla alındı ve gerisin geri Almanya’ya gönderildi. Çocuğun geri gönderilme gerekçesi W harfiydi. Türkiye’nin İçişleri Bakanlığı 2005 yılında 81 ilin valisine gönderdiği genelgeyle X, W, Q harfleri için de ‘yasak’ demişti. Bu harfler Türk alfebesine uymuyormuş!
Yine bugün Türkiye’nin birçok cezaevinde mahkumlar ziyaretçileriyle Kürtçe konuşamıyor. İçerideki yakınlarıyla kazaran Kürtçe konuşan ziyaretçilere görevliler hemen müdahale ediyor.
Siirtli Halime Güçlü ile Batmanlı İzzettin Rüzgar Edirne E Tipi Cezaevinde yatan çocuklarıyla Kürtçe görüşmelerinin engellendiği gerekçesiyle İHD Batman ve Siirt şubelerine başvurarak hukuki yardım talebinde bulundular. Ancak herhangi bir sonuç alamadılar.
Buca 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kalan Mehmet Tari, haftalık 10 dakika telefonla görüşme hakkını kullanarak ailesiyle konuştu. Ancak görüşmesi yarıda kesildi. Cezaevi idaresine itiraz eden ve bir sonuç alamayan Tari, daha sonra İzmir 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu Cumhuriyet Savcılığı’na itiraz başvurusu yaptı. Savcı Yusuf Kaplan imzasıyla 22 Ocak 2007 tarihinde Tari’ye gönderilen yanıtta, görüşmenin Kürtçe yapıldığı için Ceza İnfaz Kurumları Yönetmeliği’nin 88. maddesi uyarınca engellendiği, engellemenin usul ve esaslara uygun olduğu belirtildi.
Ayrıca Adalet Bakanlığı’nın -2005- genelgesiyle cezaevlerine ‘Türkçe dışında’ farklı dillerde dergi ve gazeteler alınmıyor. Bununla sadece ‘Kürtçe’ kast ediliyor. Yoksa İngilizce, Almanca, Fransızca vs dergi ve gazetelere bir şey diyen yok.
Örnekleri uzatmaya gerek yok. Gerçekler orta yerde duruyor. Yukarıdaki tablo bu yıl Frankfurt Kitap Fuarı’nın ‘Konuk Ülke’si Türkiye’ye ait. Türkiye’nin fuar sloganı, ‘’Bütün Renkleriyle Türkiye. Bu tabloya bakınca insanın ‘Bütün Rezillikleriye Türkiye’ diyesi geliyor...
Tutuklu gazeteci- yazarların listesi:
1- İbrahim Çiçek, Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Gazeteci-Yazar, Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi
2- Sedat şenoğlu, Atılım Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü ve Gazeteci- yazar, Edirne 1 Nolu F Tipi Cezaevi
3- Füsun Erdoğan, Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü, Gebze Özel Tip Cezaevi, Gebze/KOCAELİ
4- Hasan Coşar, Atılım Gazetesi Yazarı, Sincan F Tipi Cezaevi, ANKARA 5- Ziya Ulusoy, Atılım Gazetesi yazarı, Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi
6- Bayram Namaz, Atılım Gazetesi yazarı, Edirne 1 Nolu F Tipi Cezaevi
7- Hatice Duman, Atılım Gazetesi Sahibi ve Müdürü, Gebze Özel Tip Cezaevi, Gebze/KOCAELİ
8- Behdin Tunç, DİHA şırnak muhabiri, Diyarbakır D Tipi Cezaevi.
9- Faysal Tunç, DİHA şırnak muhabiri, Diyarbakır D Tipi Cezaevi
10- Haydar Haykır, DİHA şırnak muhabiri, Batman M Tipi Cezaevi
11- Ali Buluş, DİHA Mersin muhabiri, Mersin E Tipi Cezaevi.
12- Mehmet Karaaslan, Gündem Gazetesi, Mersin Temsilciliği çalışanı, Mersin E Tipi Cezaevi.
13- Mahmut Tutal, Gündem Gazetesi Urfa çalışanı, Urfa E Tipi Cezaevi.
14- Erol Zavar, Odak Dergisi Sahibi ve Müdürü, şair, Sincan F Tipi Cezaevi, ANKARA 15- Mustafa Gök, Ekmek ve Adalet Dergisi Ankara Temsilcisi, Sincan F Tipi Cezaevi, ANKARA.
16- Barış Açıkel, İşçi Köylü Gazetesi Sahibi ve Yazıişleri Müdürü, Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi, KOCAELİ.
17- Hüseyin Habip Taşkın, Güney Dergisi, Sosyalist Mezopotamya dergisi ve Çoban Ateşi gazetesi yazarı, Manisa Cezaevi.
18- Mehmet Bakır, Güney Dergisi Eski Genel Yayın Yönetmeni, Bolu F Tipi Cezaevi. 19- Erdal Güler, Devrimci Demokrasi Gazetesi Eski Yazıişleri Müdürü, Amasya E Tipi Cezaevi, İstanbul.
20- Murat Coşkun, Acının Dili Kadın kitabının yazarı, Adana Cezaevi
GÜNAY ASLAN YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
9 ayda 17 kapatma
Alternatif gazetesi de 20 Eylül'de sayısında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın avukatları aracılığıyla yaptığı açıklama ile KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'ın ANF'de yer alan röportajlarına yer verdiği gerekçesiyle 1 ay süreyle kapatıldı. 19 Mayıs 2008 tarihinde yayın hayatına başlayan gazete 26 Mayıs tarihinde de bir ay süreyle kapatılmıştı.
4 Ağustos 2006 ile 3 Ekim 2008 tarihleri arasında, günlük yayın yapan Gerçek, Özgür Ülke, Gelecek, Ülkede Özgür Gündem, Gündem, Yaşamda Gündem, Güncel, Azadiya Welat, Gerçek Demokrasi, Alternatif gazeteleri ile haftalık yayın yapan YedinciGün, Haftaya Bakış, Yaşamda Demokrasi, Toplumsal Demokrasi, Öteki Bakış ve Yeni Bakış gazeteleri 37 kez kapatıldı. 22 Eylül’de kapatılan aylık dergi Kızıllaşan Özgür Halk ile birlikte 2008 yılı başından bu yana Kürt medyasına karşı en az 17 kapatma cezası verildi.
Gerçek, 3 Ekim 2008’de 1 ay süreyle kapatıldı
Özgür Ülke, 1 Ekim 2008’de 1 ay süreyle kapatıldı
Ülkede Özgür Gündem, 4 Ağustos 2006'da 15 gün süreyle kapatıldı
Ülkede Özgür Gündem, 16 Kasım 2006'da 15 gün süreyle kapatıldı
Gündem, 6 Mart 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
Gündem, 9 Nisan 2007'de 15 gün süreyle kapatıldı
Gündem, 12 Temmuz 2007'de 15 gün süreyle kapatıldı
Gündem, 8 Eylül 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
Gündem, 9 Ekim 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
Gündem, 14 Kasım 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
Yaşamda Gündem, 10 Mart 2007'de yayın durdurma cezası aldı
Güncel, 30 Mart 2007'de yayın durdurma cezası aldı
Güncel, 17 Temmuz 2007'de 12 gün süreyle kapatıldı
Güncel, 17 Ekim 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
Gerçek Demokrasi, 16 Ekim 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
Gerçek Demokrasi, 21 Kasım 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
Alternatif, 25 Mayıs 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Alternatif, 20 Eylül 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Gelecek, 30 Haziran 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Gelecek, 27 Eylül 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
YedinciGün, 12 Kasım 2007'de 15 gün süreyle kapatıldı
YedinciGün, 27 Kasım 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
YedinciGün, 12 Ocak 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
YedinciGün, 3 Mart 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
YedinciGün, 7 Nisan 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
YedinciGün, 13 Mayıs 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Haftaya Bakış, 8 Aralık 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
Haftaya Bakış, 2 Şubat 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Haftaya Bakış, 18 Mart 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Yaşamda Demokrasi, 16 Aralık 2007'de 1 ay süreyle kapatıldı
Yaşamda Demokrasi, 17 Şubat 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Yaşamda Demokrasi, 4 Nisan 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Toplumsal Demokrasi, 5 Ocak 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Toplumsal Demokrasi, 25 Şubat 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Öteki Bakış, 4 Nisan 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Yeni Bakış, 8 Mayıs 2008'de 1 ay süreyle kapatıldı
Azadiya Welat, 23 Mart 2007'de 20 gün süreyle kapatıldı
►Ilgili Haberler
- Batman halkı Türk basınını boykot ediyor
- Kürt basınına yönelik baskılar protesto edildi
- Roj TV için 22 soru
Yedincigün Gazetesi'ne de bir aylık kapatma cezası - Azadiya Welat'ın da yayını bir ay durduruldu
- ATILIM GAZETESİ DE KAPATILDI!
- Aktütün saldırısını ABD basını böyle yorumladı
- Gerçek gazetesi de kapatıldı
- Sözkonusu Kürtler olunca Türkiye ve medya sansürü meşru görüyor!
- 70 yıllık Cumhuriyetin şahidi, sanığı, mahkumu ve davacısı: Apê Musa
- Özgür basına 35. kapatma cezası
- Basından duyarlılık çağrısı
- Türk Basını, söz konusu Kürt basını olunca sansüre ortak
- Amerika'da yaşayan Fethullah Gülen çizgisindeki Zaman gazetesi Alevi ve Kürtleri fişlemeye devam ediyor!
- Habere ESMER bir bakış : Esmer Bilgi
- Kürt medyasına 30 kez kapatma cezası verildi
- Bu utanç hepinize yeter
- Musa Anter'in katili koruculuk yapıyor!
- Gelecek 23 Eylül'de bayilerde
- Başbuğ AKP ve'mehmetçik basın' ile mutabık
- İlk mülteci gazetesi, Rojeva Nu
- Dedesi öldürüldü o yargılanıyor
- Kürt Kültür Festivali engellenmeye çalışılıyor
- Devletten basına 'Kürt terimleri' genelgesi
- “Özgür Gündem 8 aylık bir yayın döneminde 8 şehit vermiş bir gazetedir.”
- AKP medyasının yeni dönem görevi
0 Yorum:
Post a Comment