Son zamanlarda özellikle batı illerine göç etmiş Kürtlere karşı devam eden saldırgan tutumlar, görüşüne başvurduğumuz duyarlı Türk çevrelerce de kınandı. Coğrafyalarındaki, Kürtlere karşı ırkçı saldırılarda bulunanları asla sahiplenmediklerini, yaşananlardan dolayı da utanç duyduklarını açıklayan Aydınlı Türk yurttaşların, Kürtlerden de bir isteği var: “Lütfen bizi de onlar gibi görmeyin.”
‘Bizi de utandırıyorlar’
Önder Bulut; Aydın’da ayakkabıcılık yaparak geçimini sürdüren 25 yaşında olan bir Türk genci. Bir Türk olarak, batı illerindeki Kürt karşıtı eylemlere tepkili: “Kürt kardeşlerimizi kendi ülkelerinde yabancı gibi hissettiriyoruz. Halbuki onlar bir günden bir güne Türk olduğumuz için bize sorun çıkarmadılar. Peki bizim ne hakkımız var bunu onlara yaşatmaya? Bizim gazeteler pek haberini yapmıyor, ama her gün bölgemizden Kürtlere yönelik yeni bir saldırı gerçekleştiğini duyuyoruz. Kürt kardeşlerimizden istediğim, her Türkü aynı görmesinler. Bu saldırıları yapanlar Türk milliyetçileridir.” Bulut, ‘aynı kefeye konmak’tan duyacağı utancı ise şu sözlerle dile getiriyor: “Ben 1983 doğumluyum. Aydın’dan başka bir ilde yaşamadım ve buradaki çevremin yarısı Türk ise diğer yarısı da Kürttür. Aynı okula gittik, aynı yaramazlıkları yaptık. Ama hiç birbirimize yaramaz olmadık! Bu saldırıları duyduğumdan bu yana Kürt arkadaşlarımın yüzüne bakamıyorum. Karşılarında yerin dibine giriyorum. Sanki benim de payım varmış hissine kapılıyorum. Milliyetçilere de söyleyeceğim şudur; aklınızı başınıza alın ve Kürt dostlarımıza bizi yanlış tanıtmayın.” Önder Bulut, ırkçı ve milliyetçi dalgada devletin de payı olduğu görüşünde: “Devlet milliyetçi olunca halk da kendisini öyle olmak zorunda hissediyor. Devlet küçüklüğümüzden başlayarak bizi milliyetçi yapmak için her şeyi deniyor. Her sabah ‘ne mutlu Türküm diyene’ diye bağrıldığını hatırlıyorum. Yanımdaki arkadaşım Kürt olduğu için ben bağırmıyordum. Çünkü onu yok saymış olurum diye düşünüyordum.”
‘Kürtler bizi kendi bölgelerinde sahipleniyor’
Berkant Şahin; Aydın’ın Didim ilçesinde doğmuş. Henüz 18 yaşında olan bir lise öğrencisi. Ama savaş çığırtkanlarından daha olgun olduğu kesin: “Türk olmaktan ne gurur ne de utanç duyuyorum. Gurur duyamam, çünkü her gün sağda solda Kürtlere saldıran Türkleri duyuyoruz. Utanç duyamam, çünkü ben de bir Türk olduğum halde bu ayrımcılığa karşı gelebiliyorum. Bu ayrımclığı yapanlar dönüp düşünsünler, neden dünyada ‘barbar’ diye geçiyor adımız...”
Berkant, yaşadığı yer nedeniyle çok sayıda Kürt arkadaşının olduğundan bahsederek, devam ediyor: “Doğu ve Güneydoğu bölgesinden buraya sürekli Kürt aileler göç ediyor. Göç etme nedenleri açlık, yoksulluk. Şimdi biz onları göç etmeye zorlayan şartlar yüzünden devleti eleştirmek yerine tutup da kendilerini eleştirirsek, nerede kalır hak hukuk, adalet. Hani Türk milleti yardımsever, misafirperverdi? Benim birçok Kürt arkadaşım var ve aramızda hiç böyle sorunlar yaşanmıyor. Hatta bana Kürtçe öğretmeleri için sürekli ısrar ediyorum. Farklı insanlarla yaşamak, onlardan yeni şeyler öğrenmek çok hoşuma gidiyor.” 18 yaşındaki Berkant, geçtiğimiz günlerde yaşanan ırkçı saldırıya da değinerek, “geçen gün yine bize yakın bir ilçede Kürtlere saldırılmış. Bunlar sürekli yaşanıyor Ege bölgemizde. Hangi nedenle olursa olsun kınıyorum bu saldıranları. Yokluktan bölgemize gelmiş insanlara sahip çıkıp daha çok özen göstermemiz gerekirken, onlara yaşadıkları yerleri zehir ediyoruz” dedi. Berkant Şahin, sözlerini şöyle noktaladı: “Hangimiz Doğu’ya gidince bir Kürdün saldırısına uğradık? Ben hiç böyle bir haber okumadım. Kürtler kendi bölgelerine gidildiğinde el üstünde tutuyorlar herkesi. Benim akrabam Diyarbakır’ın bir köyünde memur. İlk görev yeri olduğu için biraz korkmuştu, ama tatilde geldiğinde oradaki insanlar tarafından nasıl sahiplenildiğini, her gün bir köylünün evine misafir edildiğini anlattı. Bence biz de böyle davranmalı ve kardeşçe yaşamalıyız.”
‘Vicdanım Kürtlerin yanında’
Aynur İyitoğlu adlı ilkokul öğretmeni de, son dönemde Kürtlere karşı gelişen önyargıda devlet politikasının rolüne vurgu yaptı: “Kendi mesleğimden örnek verecek olursam, öğrencilerime öğreteceklerimi devlet sistemi belirliyor. Sistemin kabul etmeyeceği en ufak bir konudan bahsettiğimizde de hakkımızda soruşturma açılıyor. Durum böyleyken sivil halkı yönlendirenin de yine devlet olduğunu söylemek hiç de abartı değildir.” İyitoğlu, batı illerinde yaşananları ‘normal’ karşılıyor, nedenini ise ‘Kürtler kendi topraklarında bile yasaklı’ diye açıklıyor: “Birkaç yıl önce Bitlis’te görev yapmıştım. İlk gittiğimde etrafımdaki herkes bilmediğim bir dilde iletişim sağlıyordu. Ben bilmiyordum, ama ne önemi var ki bunun? Kürtçe, onların anadiliydi. Anadillerinde konuşmak, anadillerinde espri yapmak, anadillerinde ödev yazmak istiyorlardı... Ancak hayatım boyunca unutamayacağım bir gelişmeye şahit olmuştum bu süreçte. Bir gün okul müdürü resmen asker gibi dersi basarak, öğrencilere ‘Kürtçe konuşmayacaksınız’ tehditleri savurmuştu. İlk defa o zaman utanmıştım Türklüğümden!” İyitoğlu, şöyle devam ediyor: “Biliyor musunuz, aslında bunu da ‘normal’ buluyorum. Çünkü bu sistem için ‘anlamak’, ‘anlaşılmak’ önemli değil. Yani biz Türkçe öğretelim de, onlar gelişse de olur gelişmese de! Ezberci bir sistemden ne bekleyebiliriz ki?” Aynur öğretmen, Kürdistan’da görev süresi dolduktan sonra atandığı diğer yerler hakkında ise şu bilgileri verdi: “Buralarda Bitlis’teki şahit olduklarımdan daha acılarına şahit oluyorum. Şimdiki öğrencilerimin çoğunluğu Türk. Tabii ki çocukların ulusları önemli değil, onların hepsi aynı berraklıktadır... Ancak ailelerinin tutumunu ne kadar kınasam azdır. Çocuğuna ‘sınıfta Kürtlerle yan yana oturma’ diye öğüt veren aileler duydum. Çocuğunu Kürt çocuklarla aynı okul servisine vermeyen aileler duydum. İşte birileri çıkıp Kürt’ten alışveriş yapma diye propaganda yapar, birileri de bunun etkisiyle kendi yaşamına uygun pratik sergiler. Söyler misiniz, bir 2. sınıf öğrencisi çocuk şunu söyleyebiliyorsa, kimi sorgulamalıyız: “Bu Kürt’tür, terörcüdür, konuşmayalım.”
Aynur öğretmen sözlerini, asıl sorumluyu işaret eden şu saptamasıyla tamamlıyor: “Gerek izledikleri yalancı televizyonlarla, okudukları yalancı gazetelerle görüş belirleyen aileler, gerek cuma günleri İstiklal Marşı seslendirilirken ufacık çocukların dudaklarını kontrol edip, acaba okuyor mu diye gözleyen öğretmenler... Sonuç olarak, tüm bunların yaratanı devlet! Bu devlet, sözde yazarlar çıkıp ‘bir asker ölümüne karşı falanca partiliyi öldürmek farzdır’ dediğinde onu aklayabiliyor, barıştan kardeşlikten bahsedenlere de ‘hain’ damgası vurabiliyorsa, bir Türk olarak, vicdanım bana Kürtlerin yanında yer almayı söylüyor.”
‘Almanya’daki ırkçılar gibiler’
Cansu Duman adlı işçi de, yaşadığı coğrafyadaki linç girişimlerine anlam veremiyor: “Şiddet ya mücadeleyle ya da kışkırtmalarla meydana gelir diye düşünüyorum. Bölgemizdeki Kürtlere saldıran zihniyetin ‘mücadele’ ettiğini söylemek saçmalık olur. Kime karşı, neyin mücadelesini vereceğiz ki? Bağımsız bir ülke değiliz, demokratik bir ülke değiliz. Eğitime bütçe ayıramayıp silaha para döken bir devlet yönetimindeyiz. Hem vatan millet demesini biliyorsanız, birilerinin toprakları için, coğrafyaları için direnmesini de normal bulmalısınız. Şunu anlamalıyız ki doğu ve güneydoğunun toprağını ekip biçen, havasını soluyup yutan biz değiliz Kürtlerdir. Kendi toprakları için belirleyici olamıyorlarsa, üstüne bir de göç ettikleri yerde sorunla karşılaştırıyorsak onları, işte o zaman her türlü mücadele yöntemlerine razı gelmek zorundayız.” Duman ayrıca, Kürtlerin sadece ekonomik açıdan ezilmediklerine dikkat çekti: “Evet, ben de bir Türk olarak bu ülkede eziliyorum, ama Türk olduğum için ezilmiyorum. İşçi olduğum için, sosyal koşullarım iyi olmadığı için eziliyorum. Ancak Kürt halkı her iki durumda da eziliyor. Maaşlarımız iyi değil, aç yatıyoruz ama her sabah bomba sesleriyle uyanmıyoruz! Çocuklarımız panzerler altında kalmıyor. Benim, Uğur Kaymaz’ın adını her duyduğumda gözlerim dolar... Artık Türk halkımızın empati kurmayı öğrenmesini istiyorum. Saldıranları kesinlikle sahiplenmiyoruz. Almanya’da Türklere saldıran ırkçıları ne kadar iğrenç buluyorsam, Türkiye’de Kürtlere saldıran Türkleri de o kadar iğrenç buluyorum. Ben bir üniversitede çalışıyorum. Dün öğrenci arkadaşlar bir eylem düzenlediler burada. İzin verirseniz sözümü eylem esnasında duyduğum bir sözle bitireyim: Kürt, Türk, Ermeni, yaşasın halkların kardeşliği.”
ALİ BARIŞ KURT/ AYDIN
Ortaklar’da Kürt-Türk çatışması tezgahlanıyor
Aydın’ın Germencik İlçesi’ne bağlı Ortaklar Beldesi’nde Kürtlere ait iş yerleri ve araçlar ‘kimliği belirsiz’ tarafından yakılıyor. Araçları yakılan kişiler, araçların yanmasından karakolu ve MHP’li belediyeyi sorumlu tuttu. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Ortaklar Beldesi’ne bağlı Yeşiltepe Mahallesi’nde son 20 gün içinde 12 araç kundaklanarak yakıldı. Failler henüz yakalanmazken, yakılan araçların cezaevinde yakınları olan kişilere ait olması dikkat çekti. Yeşiltepe halkı araçların Kürt-Türk çatışmasını körüklemek amaçlı olduğunu belirterek, MHP’li belediye başkanı ve polislerin provokasyon yaratmaya çalıştığın savundu. Her akşam yeni bir aracın yakılacağı korkusuyla uykularının kaçtığın kaydeden halk, geceleri sokak başlarında nöbet tutarak önlem aldıklarını söyledi.
‘Karanlık oyunlar oynanıyor’
23 yıl önce Siirt Eruh’tan Ortaklar’a göç eden Ahmet Çelefoğlu, “benim arabam sabah saat 05.00 sularında yanmaya başladı. Komşular gördü. Bize haber verdiler. Biz yangın söndürme aletleriyle müdahale edene kadar araç kül oldu. Yani, arabadan geriye zaten hiçbir şey kalmadı. Arabanın içinde şişe bulduk. Kundaklandığını anladık. Burada bizim yüzümüze karşı bir baskı uygulamıyorlar, ama gizli gizli karanlık oyunlar oynuyorlar. Bu ilk değil, son da olmayacak. Ben savcılığa gidip davacı oldum. Bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağım” dedi.
Polis: Aracın DTP’li olduğun için yandı
Çetin Sevilgen ise, 15 yıldır ailesiyle birlikte Ortaklara taşındığını ve inşaat işlerinde çalıştığını belirterek, “Ortaklarda son 20 gün içinde yaklaşık 12 araç yakıldı. Bunlardan bir tanesi de benim arabamdı. Biz uykudayken arabalarımızı yakıyorlar. Benim arabam yandığında komşular yardımcı oldular söndürdük. İtfaiye çağırmamıza rağmen gelmedi. Polis yaktırıyor. Ben daha sonra polise ifade verdim. İfademde devletten şikayetçi oldum. Bana polisler, ‘sen partili olduğun için senin arabanı yaktılar’ dedi. Ben tanıyor musunuz yakanları diye sordum. Polisler bana, ‘bunlar 5 kişi parayla yakıyorlar, DTP’li olduğun için hedef oldun’ dediler” diye konuştu.
‘Kürt-Türk çatışması yaratmak istiyorlar’
Şırnak’tan göç ederek Ortaklara yerleşen Mesut Kayaalp da, 24 yıldır burada yaşadığını ifade etti. Sabah ezanına yakın bir zamanda arabasının yandığını fark ettiğini söyleyen Kayaalp, “bu araba benim ekmek kapımdı. Ben şoförlük yaparak geçimimi sağlıyorum. Benim 9 tane çocuğum var. Başkasından borç alarak bir araba aldık, ama onu da yaktılar. Son dönemlerde Ortaklar’da pislik yaratmak isteyenler var. Kürt-Türk çatışmasını yaratmaya çalışıyorlar. Şikayetçi oldum sonra şikayetimi geri oldım. Çünkü şikayetimin sonucu suçluların ortaya çıkmayacağını biliyorum. Bizim üzerimizde çok kirli oyunlar oynuyorlar. Benim aracım yakıldıktan sonra öğrendim ki, 2 Türk’ün de arabası yakıldı. Amaçları Kürtlerle Türkleri karşı karşıya getirmektir” şeklinde konuştu.
Sabaha kadar nöbet tutuyorlar
1999 yılında Batman’dan göç eden Orhan Obay da, aracının yanmasından polisleri sorumlu tutarak, “biz yaklaşık 20 gündür akşamları sokakta sabaha kadar nöbet tutuyoruz. Yeni araçlar yanmasın diye... Ortaklar’da büyük bir Kürt potansiyeli var. Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde Kürtleri terörize etmeye çalışıyorlar. Bu araçların kundaklanmasında MHP’li belediyenin ve polisin parmağının olduğunu düşünüyorum” diye kaydetti. UMUT AKPINAR/ ANF/AYDIN YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
0 Yorum:
Post a Comment