Talabani’nin söyledikleri Hasan Bildirici Tarih: 14 Eylül 2007 Cuma Kürdistan’nın siyaset önderlerinden, aynı zamanda Irak Devlet Başkanlığını yürüten Celal Talabani; Akşam Gazetesinden Hüsnü Mahalli’ye kimi açıklamalarda bulundu. Türk basını Kürt şahsiyetlerinin demeçlerine sık sık takla attırdığı için yazılanların bire bir Talabani’nin görüşleri olmama ihtimali var. Ancak yazılanlarının yarısının Talabani’nin görüşü olması durumunda dahi bu yazdıklarımız kendi içinde tutarsız olmayacak. Halk önderleri, ulusun kötü giden zamanlarını ileri almak, ihtiyaç duyulan vakitlerde ulusa çıkış yolları göstermekle anılırlar. Halk önderleri risk alır, savaşır, kazanır veya kaybederler. Barış zamanlarında halkına bahtiyar günler yaşatır, savaşları en az kayıp ve olanaklarla kapatmaya çalışırlar. Hele esir halkın önderleri kimsenin geçmeye cesaret edemediği nehirler geçer, dağlar aşar, büyük laflar söylerler. Tarih onlara böyle roller biçer. Ya da onlar başka şekilde seyreden tarihi yeniden yazarlar. Bazıları kırık bir tekne ile gözünün önündeki nehri geçemezken, bazıları benzer bir tekne ile okyanuslar aşarlar. Tarihi insanlar yapar, kaydını insanlar tutar. Bir halkın önderleri nasıl düşünür ve nasıl davranırsa halkı da öyle yaşar. Güney Kürdistan’nın, Saddam rejiminin yıkılmasıyla birlikte devlet düzeyinde statü elde ettiği bir gerçek. Ancak Talabani’nin Kürt bağımsızlığı için söyledikleri Ortadoğu ve dünya gerçeği ile pek örtüşmüyor. Önder kişilikler, zamanı ve çağı sarsan kişiliklere tam da bu vakitler ihtiyaç duyuluyor. Talabani, Hüsnü Mahalli’ye şunları söylemiş: “Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması siyasi, coğrafi, ekonomik ve sosyal olarak mümkün değil. Böyle bir bağımsızlığı savunan Kürtlere ben hep şunu söylerim: Diyelim ki biz bağımsız Kürt devletini ilan ettik ve Suriye, İran, Irak ve Türkiye bize savaş ilan etmeyip yalnızca ambargo uyguladılar. Bu durumda nasıl yaşayacağız. Dışarıya nasıl gideceğiz. İthalat ve ihracatımızı nasıl yapacağız. Ayrıca Kürt toplumu henüz bir Kürt devletini yürütecek durumda değil. Bağdat’taki merkezi hükümet bize parasal yardımı keserse nasıl yaşayacağız.” Ortadoğu’nun en savaşçı halklarından birine sahip olup, su ve petrol kaynakları üzerinde oturan bir halkın önderlerinin böyle baht bağlayıcı konuşmalar yapıp, Kürt düşmanı çevreleri cesaretlendirmemesi lazım. Talabani’nin söylediklerinin aksini de iddia etmek mümkün. Kürdistan’nı iç etmiş dört devlet; Irak, İran, Suriye ve Türkiye rejimleri çürümüş. Irak zinciri kopmuş. Türkiye ve İran Kürt sorunundan dolayı bölünme korkusu yaşıyor. Ayrıca İran ve Suriye rejimleri Batı ülkelerinin tehdidi altında. Vuruldu, vurulacaklar. Türkiye ile ABD ilişkileri gergin. Irak’ın üç yakasını bir araya getirmek mümkün değil. Önümüzdeki yıllar içinde Kürt bağımsızlığı ya ilan edilecek, ya da bu şans kaybedilecektir... Silahlı gücü 200 binlere varan Güney Kürdistan, Kürdistan’ın diğer parçaları; bir Kosova, bir Çeçenistan, bir Bosna –Hersek, Balkanların diğer ufak devletleri, Rus devletinden kurtulan Türki cumhuriyetler ve Arap aşiret devletleri kadar bir hak talebinde bulunamıyorsa bağımsızlığı zaten hak etmiş değildir. Tutsak olan hangi halkın düşmanı acımasız değil? Bütün sorun istemekte... Kırık bir tekne ile bazen bir nehirler geçilmez, bazen de o tekne ile okyanuslar aşılır demiştik. Neye cesaret ettiğinize ve neye niyetlendiğinize bağlı bir şeydir bu. Celal Talabani diyor ki: “Türkiye demokrasisi Kürtlere çok önemli fırsatlar sunuyor. Kürtler kendi vekillerini meclise gönderiyor. Kürtlerin partileri ve basın-yayın organları var. Yeni anayasa onlara çok daha geniş haklar tanıyacak. İşte bu nedenle AK Parti hükümetine ve dolayısıyla Türk devletine savaş açmak, aynı zamanda demokrasiye hatta Kürt halkının haklarına savaş açmak demektir.” Irak Devlet Başkanı Talabani, Irak’ın, dolayısıyla Güney Kürdistan’nın çıkarları için böyle konuşuyor olabilir. Ama bazen, Güney Kürdistan’nın çıkarları Kuzey Kürdistan’ın çikarı olmayabilir. Geçmişte olduğu gibi, iki parça karşı karşıya getirilebilir. Ya da birinin özgürlüğü ötekisinin ebedi köleliği şeklinde cereyan edebilir. Dünya, bin yıl Yahudilerle uğraştı. Yahudiler de dünya ile... Sonunda Yahudilere ada büyüklüğünde bir devlet verdiler. İsrail nüfusunun çoğu başka ülkelerden taşındı. 1947 yılında Araplara karşı savaşan Yahudi birliklerinde bulunanların çoğu birbirinin dilinden dahi anlamıyordu. Kimsi İspanyolca, kimisi Almanca, kimsi sadece Rusça konuşuyordu. Topraklarından bir kez çıkarılan Yahudiler, bin yıllık bir sürgünden sonra ancak devlet olabilmişlerdi. Kürtlere de sonunda bağımsız bir devlet kurulacak. Bu kesindir, güneşin ve ayın varlığı gibi kesindir. Bu kadar insan devletsiz kalamaz. Türkiye ve İran hem kendi Kürdünü hem de Güney Kürdistan Kürdünü sıkıştırıyor. Bu ikili baskının nedeni açık. Kürdün iki yakasını da iflah etmemek ve elde pazarlık olanakları bulundurmak... Diyelim çok sıkıştılar. Bazı tavizler vermeleri gerekecek. Güney Kürdistan devletinin varlığını tek koşulla kabul ederler. İran ve Türkiye Kürtlerinin Kürdistan davasını uluslar arası güçlerin de onayı ile ebediyen toprağa gömmek... Bağımsız Kürt devleti mi? İşte Güney Kürdistan diyecekler... İsteyen Suriye, Türkiye ve İran Kürdü oraya gidebilir... 5 milyonluk Güney Kürdistan bu kez 40 milyon Kürdün sığınma merkezi olarak görülecek. Varoşlar oluşacak, kendi topraklarımızda yeni bir mülteci yaşamı boy verecek. Kürtlük mü istiyorsunuz? Haydi Güney Kürdistan’a.... Tüm hazırlıklar bu yönlü. ABD ve Avrupa’nın da planı bu. Diğer parçaları teslim et, Güney Kürdistan ile yetin... Bazıları için fena olmayabilir... Ama diğer üç parçadaki Kürtler için fena bir şey... Celal Talabani’nin Türkiye tespitleri de isabetli değil. Türkiye demokrasisinde Kürt vekiller mecliste Kürtçe konuşamazlar. Kürt milletvekilleri ana dil Kürtçe’yi ancak yabancı dil bölümüne yazdırabildiler. Talabani’nin övdüğü Türk demokrasisinde, Kürdistan ismi beş yıllık bir cezadır. Kürt bayrağı “Terör örgütü” simgesi, Kürt renkleri “bölücü renkler”dir. Oysa Celal Talabani kendi Kürt kimliği ile Irak Devlet Başkanıdır. AKP’ye ve Türk devletine karşı olmak veya savaşmak, Talabani’nin dediği gibi, Kürtlere karşı savaşmak hiç değildir. Aksine AKP Güney Kürdistan için, Türk ordusundan daha tehlikelidir. AKP’nin Kürdistan’daki taşeronları Kürt davası için geçmişte hangi mücadeleyi verip hangi bedeli ödemişler? Her şeye rağmen iyimser olmak gerekiyor. Kürt sorunu 21.yüzyılın en büyük sorunudur. Kürt sorununun seyrini bir iki silah patlatma veya Türk sisteminin Kürdistan’daki taşeronları belirleyemeyecektir. Kürdistan’ı iç etmiş 4 devlette çürüktür. Irak rejimi yıkılınca Kürtler için bir olanak ortaya çıktı. Çürümüş Suriye ve İran rejimleri de çöktüğünde olanak üçe çıkacak... Öyle bir durumda Türkiye’nin eski haliyle kalması mümkün olmayacaktır. Göreceğiz... Ulusal enerjisi birikmiş ancak statüsü henüz netleşmemiş Kürt ulusunun akıllı ve bilgili insanları sabırlı olacaklardır. Kürt neslinin bilgili ve cesur önderleri ulusal enerjiyi Kürdistan potasına akıtmayı eninde sonunda becereceklerdir.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment