Avusturalya'da Kürt radyosu: SBS

Avusturalya'da 23 yıldır Kürtçe yayın yapan bir radyo SBS RadyosuTürkiye’de milyonlarca insanın anadili olan Kürtçe dilindeki yayın tartışmaları süredursun, dünyanın öbür ucundaki Avustralya’da 22 yıldır Kürtçe yayın yapan bir radyo var: SBS Radyo. Avustralya Devlet Radyosu SBS’in açılımı, ‘Special Broadcasting Services’. Türkçesi, ‘Özel Yayın Servisi’ olan radyo, aralarında Kürtçe ve Türkçe’nin de bulunduğu tam 68 dilde yayın yapıyor. SBS Radyo, 1975 yılında yayın hayatına başlar. Kürtçe Bölümü, 1985 yılında çok dilde yayın yapan Radyo SBS’in departmanları arasında yerini alır. Bağımsız yayın politikası güden radyo, haftada bir gün zengin bir yayın akışı içerisinde Avustralya, dünya ve yeryüzüne dağılan Kürtler hakkında haber ve toplum-yaşam programları yayınlıyor. Kürt müziği ve kültürel içerikli yayınlarla zenginleştirilen SBS Kürtçe Bölümü, dünyanın dört bir yanına dağılmış sanatçı, yazar-çizer-gazeteci, siyasetçi ve değişik katmanlardan Kürt ileri gelenleriyle röportajlar yaparak yayın profilini canlı tutma çabası içerisinde. ‘SBS! Radyo bi kurdî! Dema we şad be guhdarên hêja, hêvîdar im naveroka bernameyê bo we balkêş be!..’ (SBS! Kürtçe Radyo! Mutlu vakitler değerli dinleyiciler, programın gönlünüze göre olmasını umuyorum!..) diyerek programa başlıyor Şahînê Bekirê Soreklî yıllardır. Şahînê Bekirê Soreklî, SBS Radyonun Kürtçe bölüm sorumlusu. Kurulduğu yıl radyoda işe başlayan Soreklî o gün bugündür radyoya emek veren isim. Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinin bir köyünde dünyaya gelen radyo programcısı, son adından da (Sorekli-Sewrekli-Siwerekli) anlaşılacağı gibi Urfa Siverek’ten sınırın Suriye tarafına göç eden bir aileye mensup. 1968 yılından beri Avustralya Sydney’de yaşamını sürdürmekte. Uzun dönemler bir eğitimci olarak çalışmakta olan Soreklî, Kürtçe ve İngilizce’nin yanı sıra, Almanca, Arapça ve Türkçe de bilmektedir. Meyade Xelîl Kurdî ise yayın sorumlusunun yardımcısı. Soreklî, Kürtçe ile haşır neşir olan Kürtler arasında hatırı sayılır bir edebiyatçı aynı zamanda. Şiir, roman ve öykü yazan Soreklî’nin Stockholm, Diyarbakır ve İstanbul’daki Kürt yayınevlerinden çıkan kitapları azımsanmayacak okur kitlesine sahip. ‘Çirokên hejdeh salan’ (18 yılın öyküleri) -Doz Yayınları, 2005 İstanbul- ve ‘Pisîk jî xewnan dibînin’ (Kediler de rüya görür) –Lîs Yayınları, 2004 Diyarbakır- yazarın Türkiye’de çıkan kitaplarından ikisi. Konumuz radyo ve sözü uzatmadan Şahînê Bekirê Soreklî’ye veriyoruz: ‘SBS Kürtçe yayını, her cumartesi Doğu Avustralya saati ile 22.00-23.00 arası Sydney, Melbourne ve çevresinden rahatlıkla dinlenebiliyor. Yayın saatimiz kısıtlı, ancak biz her zaman bu bir saatlik zaman dilimini ‘nasıl zenginleştirebiliriz?’ in telaşı içerisinde olduk. Teknoloji sayesinde, radyomuz sitesindeki linki kullanarak dünyanın her tarafından dinlenebiliyoruz.’ Radyonun bağımsız bir yayın politikasına sahip olduğunu girişte belirtmiştim. Soreklî’den ayrıntısını istiyorum: ‘SBS Radyo, bağımsız bir yayın organı. Bütün masrafları Avustralya Hükümeti tarafından ödenmesine rağmen, özerk bir yönetim anlayışına sahip. SBS’in en temel amaçlarından birisi, çok kültürlülük (multiculturism) felsefesine sahip olmasıdır. SBS TV, farklı dillerden film, haber ve değişik konularda görsel yayınlar yapar. SBS Radyo da 68 dilde aynı tarzdaki yayınları radyo frekansları vasıtasıyla dinleyicisine sunar. SBS Radyo, bir Haber Merkezine sahip. Haberler genelde Avustralya’nın sayılı ajanslarından ve dünyanın en büyük haber ajanslarından olan AFP, AP, Rauters ve AAP kaynaklı olarak dinleyiciye aktarılıyor. Yerinde ve zamanında bildirilmesi koşuluyla Kürtçe haber kaynaklarından da yararlandığını öğreniyorum. Halen Radyonun Almanya, Paris, İstanbul, Tahran ve Kürdistan Federal Bölgesi Başkenti Hewlêr (Erbil) kaynaklı haber kaynaklarıyla, gazeteciliğin etik ilkelerinden ödün vermeden bir yayın anlayışı izlenmektedir: ‘Bize gelen haberlerin propagandadan uzak olmasına özen gösteriyoruz. Kaynağın güvenli olması, olmazsa olmazlarımızdandır. Programlarımızın, gazetecilik prensîplerine göre yansız, objektif ve profesyonel olması gerekmektedir.’ diyor Şahînê Bekirê Soreklî. Kürtçe Bölümü programları genelde kültürel, sanatsal, edebî olup; çoğu zaman kadın, çocuk ve gençlik ağırlıklı programlarla da sorunlara parmak basmaktadır. Avustralya’da 7-8 bin Kürdün yaşadığını varsayarsak, böylesi yayınların dünyanın bir ucundaki bu halk için ne derece önemli olduğunu varın siz düşünün. Bir halk ki, bir zamanlar ‘Kürtçe Islık’ çaldı diye, işkence görüp, para cezalarına çarptırıldı. Dünyanın sayılı prestijli radyolarından sayılan, Türkiye coğrafyasına ise fazla ‘tanıdık’ olmayan radyo, son günlerde görsel ve yazılı basınımızın gündemine ‘sayın’ kelimesiyle girmiş durumda. Recep Tayyip Erdogan, 14 Ocak 2000 yılında SBS Radyonun Türkçe bölümünde bir programa katılmış ve sorulan bir soru üzerine verdiği cevapta ‘Sayın Öcalan’ hitabını kullanmıştı. Koparılan yaygara devam ediyor!.. Radyo SBS’e www.radio.sbs.com.au adresinden ulaşabilirsiniz. Elektronik posta atmak isterseniz eğer: kurdish.program@sbs.com.au. rojnameger@hotmail.com

Gates ve Bush Büyükanıt’ın havasını aldı…

 Gönderen: rizgarionline Tarih: 29.02.2008 Saat: 19:51 Rizgarî Online/haber-yorum/Türk Genelkurmay Başkanı, dün ABD savunma Bakanı Robert Gates ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada; çekilme konusunda herhangi bir tarih vermeyerek,''Süre konusunda bilgi verdim. Anlayışla karşılandı'' diyerek, Türk ordusunun hemen çıkmayacağını ima ederken, bugün Türk ordusunun ricatından saatler sonra yaptığı açıklamada, "Bu karar operasyonun hedeflerine ulaşması nedeniyle verilmiştir" dedi. Doğan Haber Ajansı'na özel açıklama yapan Orgeneral Büyükanıt, şu açıklamada bulundu:"Operasyonun bitiş şekliyle ilgili çeşitli spekülasyonlar yapılıyor. Çekilme emri tamamen askeri gerekçelerle verilmiştir. Bu karar operasyonun hedeflerine ulaşması nedeniyle verilmiştir. Hiçbir makamın hiçbir etkisi, iması olmamıştır. Herhangi bir baskı söz konusu değildir. Özellikle ABD Savunma Bakanı Sayın Gates'in gelmesiyle aynı döneme rastlaması tamamen bir tesadüftür. Çünkü bu karar çok daha önceden verilmiştir. ABD Savunma Türkiye'ye ayak bastığında, çekilmenin bir kısmı zaten icra edilmiş bulunmaktaydı." Bazı Kürd siyasi gözlemcilere göre ise, “Türk ordusunun geri çekilmesi, Yaşar Büyükanıt’ın açıkladığının tersine, Federal Kürdistan yönetiminin tepkisi ve Türk ordusunun provokatif, işgalci niyetinin açığa çıkması sonucu, ABD’nin kesin ve kararlı tavır koymasıyla gerçekleşmiştir. Büyükanıt, dün yaptığı açıklamada, hiç de başarıdan, amaçlarının gerçekleştiğinden bahsetmezken, dünden bugüne hangi başarı ve hedeflerine ulaştılar ki, 24 saatte geri çekilmek durumunda kaldılar? Kaldiki hükümet yetkilileri de çekilmenin hemen olmayacağını teyit etmişlerdi." RO/Ömer Kaçar

Bush’un ilk kez Kürdistan telafuzu Türklere bir yanıt mı?

Gönderen: rizgarionline Tarih: 29.02.2008 Saat: 09:30 Rizgarî Online/ ABD savunma Bakanının ardından ABD Başkanı George Bush’un “TSK’nın sınır ötesi operasyonun“ en kısa sürede sona ermesi “ni istemesi ve ilk kez Kürdistan ve “özel kuvvetler“den sözetmesi, Türk Genelkurmayı'na ve hükümetine bir cevap mı? ABD Başkanı George Bush, “PKK’nın Kuzey Irak’ı masum insanları öldürmek için bir sığınak olarak kullanmasının hiç kimsenin yararına olmadığını, PKK’nın, Türklerin, Amerikalıların ve Iraklıların ortak düşmanı olduğunu, ancak TSK’nın sınır ötesi operasyonun en kısa sürede sona ermesi gerektiğini” söyledi. Bush, Beyaz Saray’da düzenlediği basın toplantısında bir soru üzerine şunları söyledi: Birincisi Türkler, Amerikalılar ve Iraklılar, ki buna Iraklı Kürtler de dahil, PKK’yı ortak düşman olarak paylaşıyor. İkincisi, birilerinin masum insanları öldürme isteği için bir yeri sığınak olarak kullanması kimsenin yararına değil.” Bush, daha sonra soruyu soran gazeteciye yönelerek şunları söyledi: “Bahsettiğinizin dışında Kuzey Irak’ta, Kürdistan’da özel kuvvetler mevcudiyeti var. Dolayısıyla bir süredir devam eden bir mevcudiyet var. Üçüncü olarak, operasyonun sınırlı ve geçici olması gerektiğini söyleyen Savunma Bakanı Robert Gates ile aynı fikirdeyim. Başka bir deyişle bu uzun süreli olmamalı. Türkler, çabuk hareket etmeli, hedeflerine ulaşmalı ve çıkmalı.” Bir gazetecinin “Ne kadar çabuk” sorusuna Bush, “Mümkün olduğu kadar çabuk” diye yanıt verdi. Bush, aynı gazetecinin “Günler mi, haftalar mı” diye sorması üzerine de yine “Mümkün olduğu kadar çabuk” yanıtını verdi. Öte yandan Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Merkezi ve Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü tarafından dün düzenlenen toplantıda Türk-Amerikan ilişkilerinde gelinen nokta ele alındı. Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Kasım’daki Washington ziyaretinden sonra Amerika’nın Türkiye’ye"terörle mücadelede" istihbarat sağlamasıyla, ilişkilerin düzelme seyrine girdiği yorumu yapılıyor. Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Merkezi ve Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü adlı düşünce kuruluşları tarafından düzenlenen toplantıya,çeşitli Türk Partilerinin Milletvekilleri ve Connecticut Milletvekili Christopher Shays katıldı. 5 Kasım Bush – Erdoğan görüşmesini bir dönüm noktası olarak niteleyen AKP Milletvekili Egemen Bağış, Türkiye’yle Amerika arasında olgun bir ilişki bulunduğunu söyledi. Bağış Türk - Amerikan ilişkilerinin verimli olduğunu ve ortak çıkarlara dayandığını belirtti. Yeni bir kamuoyu yoklamasına değinen Bağış, 6 ay önce Türk halkının yüzde 85’inin Amerika’ya karşı bir tutum içinde olduğunu; ancak şu anda „Amerika hakkında olumlu görüş bildirenlerin oranının yüzde 56 olduğunu kaydetti. Irak Savaşının bir dönüm noktası olduğunu söyleyen Serter, nedenlerden birinin de ‘Ermeni soykırımı iddiası tasarılarının gündeme gelmesi olduğunu“ belirtti. Toplantıda söz alan Amerika Temsilciler Meclisi Üyesi Connecticut Milletvekili Christopher Shays, ‘Amerikalılar, Türkiye’nin "sınır ötesinde teröristlerle mücadele etme hakkı yoktur diyemez" şeklinde konuştu. Shays, “Biz terörle mücadele etmek için sadece sınırımızı değil, Atlas Okyanusunu aştık. Onun için Türkiye sınır ötesinde terörle mücadele edemez deme hakkımız yok. Türkiye, Irak hükümeti ve dolayısıyla Amerika’nın soruna çözüm bulmasını istemekte de haklıdır” dedi. Shays, "Irak’ta da milliyetçi eğilimler“ bulunduğunu, Türkiye’nin "sınır ötesi harekatıyla" daha büyük bir soruna yol açmamaya özen göstermesi, sadece hedefi doğrultusunda ilerlemesi gerektiğini söyledi. Türk milletvekilleri farklı konulara dikkat çekti ancak Türkiye’nin "sınır ötesi operasyonu“nun hedefe ulaşıldığı zaman tamamlanacağı konusunda görüş birliği ifade etti. RO/Cemil Süphan

Türkiye'nin Kuzey Irak'a askeri harekâtı PKK'nın varlık nedenini ortadan kaldırmayacak.

MAZİN HAMMAD-Katar gazetesi Al Watan, 26 Şubat 2008 Türkiye'nin Kuzey Irak'ta PKK'ya yönelik yürüttüğü harekât gelişi güzel bir av operasyonundan ibaret değil. Zira ileri teknoloji kullanılıyor ve ABD'nin verdiği istihbarata dayanılarak nokta hedeflere yoğunlaşılıyor. Bu operasyon birçok tehlike ve çözümsüzlük içeriyor. Türkler, Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin, PKK'nın izinin sürüleceğine dair sözüne güvenmiyor. Erbil'in, örgütün beş binden fazla savaşçısının konuşlandığı dağlara düzenli biçimde taşınan gıda ve ilaçları görmezden geldiğine dair şüphe söz konusu. Benzer biçimde, Erbil de Türklerin niyetine güvenmiyor ve halkına, Türk güçleri müdahalede daha ileri giderse veya savaş uçakları PKK'nın destek yollarını kesmek için yıktıkları beş köprü gibi sivil yerleri hedef almayı sürdürürse, 30 bin peşmergenin Kuzey Irak'ı savunmaya hazır olduğunu ifade ediyor. Irak Dışişleri Bakanı Zebari'nin gerginliğin tırmanışının bölgenin istikrarını sarsacağı yönünde uyarıda bulunduğu bir sırada, bir PKK komutanı "Türkler bizi yıkmak istiyorsa, gençlerimiz Türk kentlerini oturulamaz hale getirmeli" diyor. Türkiye bu tür tehditlerin gölgesinde operasyonu hızlandırmalı. Erbil'in de, PKK üzerindeki gizli nüfuzunu, örgütü müzakere masasına gidip çatışma sürecini sona erdirmeye başlaması yönünde ikna etmek için kullanması uygun düşer. Bu çekişme Iraklı Kürtleri Irak savaşındaki en önemli ortağı sayan ABD için büyük baş ağrısı yaratırken, PKK'yı Kürtlerin ulusal kurtuluşu için çalışan direnişçi bir hareket olarak gören Kürt sokaklarında öfke ve sıkıntıya yol açıyor. Bu tür çelişkiler ABD Savunma Bakanı Gates'i, Ankara'dan işgaline en kısa sürede son vermesini istemeye sevk etti. Gates askeri operasyonun PKK'yla sorunları çözmeyeceğine dikkat çekti; Kürtlerin örgüte destek vermesine nokta koymak için, Türkiye'deki Kürt azınlığın sorunlarının çözülmesi gereğinin altını çizdi. Türkiye Kürtleri küçük bir azınlık değil, nüfusun dörtte birini oluşturuyorlar. Bağımsızlık talebinden vazgeçen PKK'nın hedefiyse, özerk yönetim. Türkiye'nin 25. askeri operasyonuna rağmen, Ankara'nın işgaline temkinli yaklaşan uluslararası toplum nezdinde, Türkiye Kürtlerinin siyasete daha geniş katılımına ve Ankara'nın endişelerini sona erdirecek tarihi bir anlaşmaya ihtiyaç duyduğuna dair artan bir anlayış var. (Katar gazetesi Vatan, 26 Şubat 2008) radikal

 Economist dergisindeki başyazıda "Türkiye'nin PKK'yı ezmek istemesi anlaşılabilir. Ama bunun yerinde bir hareket olup olmadığı başka bir mesele." dedi. Economist'ten operasyon yorumu BBC-Operasyon bir haftayı geride bıraktı Economist dergisinde konuyla ilgili olarak kaleme alınan başyazıda şöyle deniyor: "Farklı farklı Kürtler var. PKK, geçmişteki bazı kötü alışkanlıkları ve inançlarını terketmiş olsa da genel olarak kötü kısmı. Hala Türkiye'nin güneydoğusunda Türk askerlerini öldürüyorlar. Sıklıkla bu tür katliamların suçunu kendisinden ayrılan gruplara atsalar da, hala sivilleri havaya uçuruyorlar." "Türkiye'nin PKK'yı ezmek istemesi anlaşılabilir. Ama bunun yerinde bir hareket olup olmadığı başka bir mesele. Başbakanları Recep Tayyip Erdoğan türban konusunda Laikler ve İslamcılar arasında bir tartışmaya girmiş durumda." "Laik generallerin bu konudaki suskunluğunu, PKK'ya saldırmaları için serbest bırakarak ödüllendirmek istemiş olabilir." 'Türkiye PKK'yı yok edemeyecek' Economist'in başyazısında, Erdoğan'ın son dönemdeki şahin tavrına karşın, beş yıl önce başbakan olmasından bu yana 'Kürtlerle iyi geçindiği' ve istikrarlı bir şekilde haklarını geliştirerek, birçoğunu kendisine oy vermeye ikna ettiği belirtiliyor. Kürtler'in desteğini almak için PKK'ya darbe indirmenin çok da iyi bir yol olmadığı görüşüne de yer verilen yazı şöyle devam ediyor; "Amerikan yardımıyla bile Türk generalleri PKK'yı yok edemeyecek. Erdoğan şimdi geriye çekilmeli ve Kürt vatandaşlarıyla uzlaşmalı. Türkiye, uzun vadede de 15 yıldır özerkliklerini sağlamlaştıran ve duraklamalara karşın Türk komşularıyla ekonomik bağlarını güçlendiren Kuzey Irak'taki Kürtlere karşı tavrını değiştirmeli." "Aynı zamanda, Iraklı Kürtler de Türkler'e bağımsız sayılabilecek Kürdistan'ı Türkiye'ye doğru genişletme niyetleri olmadığı ve PKK'yı teşvik etmeyecekleri yönünde güvenceler vermeli." "En iyi senaryo, Türk güçlerinin PKK'yı bir iki hafta yumrukladıktan sonra gururunu tatmin etmesi, zaman içinde de Kürtler'i siyasi araçlarla hoşnut hoşnut etmesi." Peşmerge ile çatışma ihtimali Economist'in konuyla ilgili haber-yorum makalesinde de Türkiye'nin harekatı, peşmerge güçleriyle çatışma çıkması ihtimali açısından, bölgenin geneli için en kaygı verici gelişmelerden biri olarak tanımlanıyor: "Amerikalı bir askeri yetkili, Kasım ayından bu yana Türkiye'yle Kore savaşından bu yana en yakın askeri işbirliğinin yapıldığını söyledi. Ama bu operasyonun başarılı olup olamayacağı başka bir konu." "Türkler, Zaho'nun kuzeyinden Kandil Dağları'na kadar olan bölgedeki 100 kilometreye yayılmış 400 PKK savaşçısını etkisiz hale getirmeleri gerektiğini söylüyor. Hepsinin ötesinde de PKK'nın bahardaki saldırı dalgasını durdurmak istiyorlar." "PKK'nın lojistiği kesilmiş, cephanesi azalmış, moralleri düşmüş olabilir. Ancak gerillaları nakavt etmeleri pek de olası değil."

Karayılan'dan HPG gerillalarına kutlama mesajı

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan HPG gerillalarının Türk ordusunu bozguna uğrattığını belirterek, işgal harekatına karşı büyük direniş gösteren 'Zap-Zagros güçlerinin komuta ve savaşçı yapısını' kutladı. Halk Savunma Merkezi ve HPG Ana Karargah Komutanlığı'na başlıklı mesajında Karayılan, 'Özellikle yüksek bir yetenekle helikopteri düşüren birim ile Salı'yı Çarşamba'ya bağlayan gece Şikefta Birindara civarı ve Şirin Tepesi'ne yapılan harekatlara katılan tüm arkadaşları kutluyor, başarıların devamını diliyoruz' dedi. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türk ordusunun Güney Kürdistan'a yönelik işgal harekatına karşı karşı direnen gerilla güçlerini ve TSK'ya ait kobra helikopteri düşüren gerilla birimini kutladı. Türk ordusu bozguna uğradı Karayılan mesajında, 21 şubat tarihinde başlayan saldırılar karşısında gerillanın Türk ordusunu bozguna uğrattığını belirterek 'Türk ordusunun yüksek teknoloji ve on binlerce gücüyle mevsim koşulları ve değişik olanaklardan yararlanarak sonuç almak amacıyla 21 Şubat 2008 tarihinde alanınıza yönelik geliştirmiş olduğu saldırı karşısında göstermiş olduğunuz başarılı direniş ile düşmanı bozguna uğratmanızdan dolayı, tüm hareketimiz ve hareketimizin yönetimi adına sizleri kutluyor, başarılarınızın devamını diliyor, bundan sonrada daha yüksek düzeyde başarılarınızın devamını bekliyoruz' dedi. Kürdistan gerillası önemli bir düzeyi yakaladı Karayılan, uluslararası güçlerin desteğine ve sahip olduğu muazzam olanaklara rağmen Türk ordusunun ilerleyememesi ve planladığı gibi amacına ulaşamamasının hareketleri açısından büyük bir başarı olduğunu söyledi. Karayılan, gerillanın gösterdiği savaş kabiliyeti ve taktik duruşun önemli bir düzey olduğunu belirterek şöyle dedi: 'Bu aynı zamanda Apocu militan savaşçının taşıdığı cesaret, irade ve savaş yeteneğinin herkes tarafından görülmesi için çarpıcı bir örnek olmuştur. Özellikle Apocu militan ve komuta yapısının savaş performansı açısından ulaşmış olduğu düzeyin açığa çıkarılması bakımından önemli sonuçları içermektedir. Çiya Reş, Şikefta Birindara, Şemka, Xerekol ve Basya Vadisi'nde sergilenen taktik duruş ve savaş kabiliyeti ile Kürdistan özgürlük gerillasında önemli bir düzeyin yakalanmış olduğu görülmektedir. Yüksek savaş teknolojisini alt eden, güç yoğunluğunu anlamsızlaştıran, özgüce dayanan, insan zekası ve yeteneği ile yaratıcılığın gelişerek başarıyı sağladığı bir kez daha ispatlanmıştır. Kürdistan gerillası en ileri teknoloji ve en yüksek değerin insan gerçeği olduğunu bir kez daha herkese göstermiştir. Bu anlamda meşru savunma stratejisi temelinde bugün Kürdistan'da gelişen direniş, 21. yy gerillasının yenilmezliğinin açığa çıkarılması açısından da bu 8 günlük direniş önemli bir veri olmaktadır. Fakat bilinmelidir ki bu, henüz bir başlangıçtır.' Savaş yeteneği geliştirmemiz lazım Karayılan, özellikle 2008 yılı boyunca hareketlerine ve halka karşı geliştirilecek olan imha konseptinin tümüyle boşa çıkarılması görevinin tüm yakıcılığıyla kendilerini beklediğini belirtti. Gerillanın 8 gün boyunca gösterdiği direnişte ortaya çıkan başarı performansının önemli olduğuna dikkat çeken Karayılan, ''Zira direniş süreci boyunca ortaya çıkan hata ve yetmezliklerin çok iyi bir biçimde analiz edilerek açığa çıkarılması ve giderilmesi için yoğunlaşmak, hatta gereken düzeltmeleri hemen yapmak büyük bir görev durumundadır. Ortaya çıkan sonuç elbette ki önemlidir. Çünkü savaşın bundan sonraki aşamalarının kazanılması için önemli bir moral ve inisiyatif avantajını yaratmıştır. Bununla birlikte bu pratik savaş süreci içerisinde açığa çıkan ve önceden bilinen komuta ve yapıdaki yetmezlikleri gidermek üzere, -bu sonuçlardan da yararlanarak- daha hızlı ve daha kesin sonuç alıcı yöntemlerle savaş yeteneğimizi derinleştirmemiz gerekmektedir' dedi. 'Gerilla yenilmezliğini gösterdi' KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan mesajı şöyle: 'Hiç kuşkusuz ki tarih gaddar, zalim sömürgeci güçlere karşı sınırlı olanaklarla gelişen Apocu gerillanın yenilmezliğini not edecektir. Özgücüne dayanarak savunma savaşını geliştiren hareketimiz, halkımızın onurlu, haysiyetli ve karakter sahibi bir halk olduğunu herkese gösterecektir. Halkımızı iradesizleştirmek isteyen, Önderliğimizi zehirleyerek yok etmek isteyen güçlere karşı, gerilla mücadelesinde daha ileri bir düzeyi yakalamamız gerektiğini bilmeliyiz. Bunun için ortaya çıkan başarıdan da güç alarak bilinen yetersizlerimizi aşma çabası içinde olmamız suretiyle daha yetkin ve daha gelişkin başarılara koşmakla mükellef olduğumuz hiçbir zaman unutulmamalıdır. Önder Apo'nun ve kahraman şehitlerin iyi bir yoldaşı olabilmek için daha güçlü başarılara yürümede, daha yüksek sorumluluk, fedakârlık ve yaratıcılık gerektiğini biliyoruz. Bu temelde bu başarılı pratiğe dayanarak yüksek bir moral ve kararlılıkla Apocu gerillanın yenilmezliğini bir kez daha bütün dünyaya gösterilmesi için ve pratikte başarılı bir düzeyin yakalanması için daha fazla derinleşeceğinize ve daha ileri başarılar sağlayacağınıza inanıyor, bu temelde hepinizi bir kez daha selamlıyor, saygılar sunuyorum.' Gündem

HPG, Türk ordusunun geri çekildiğini doğruladı

Peşmerge kaynaklarına dayandırılan 'TSK birlikleri geri çekiliyor' haberi HPG kaynakları tarafından doğrulandı. Dengê Mezopotamya Radyosu'na sınır ötesi harekâta ilişkin bilgi veren HPG Basın Sözcüsü Özgür Gabar, Türk ordusunun geri çekmeye başladığını aktardı. Zap Bölgesi'ndeki operasyona ilişkin bilgi veren Gabar, bu bölgeden çekilmek isteyen Türk ordusunun, HPG tarafından kuşatıldığı, bu nedenle de, bu bölgedeki geri çekilmeyi durdurduğunu söyledi. Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani'nin danışmanlarından Sefin Dizai de, sadece Zap Bölgesi'nde geri çekilme olduğunu belirtti. Reuters, Türk ordusuna dayandırdığı haberinde, tam anlamıyla bir geri çekilme olmadığını aktardı. DUHOK (DİHA)

Avrupa'da binlerce kişi operasyonu protesto etti

Almanya'nın başkenti Berlin'deki Türk Büyükelçiliği önünde toplanan binlerce kişi, Türk ordusunun Güney Kürdistan'a yönelik kara harekatını protesto etti. Gösteride muhabirimiz Ali Güler'i tartaklayan Alman polisi, gazeteci Dr. Nick Brauns'u da gözaltına aldı. Türk Ordusu'nun Güney Kürdistan'da HPG gerillalarına yönelik başlatığı kara harekatına yönelik protesto gösterileri giderek yayılıyor. Bu gösterilerden biri de Almanya'nın başkenti Berlin'de yapıldı. Türkiyelilerin yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg semtinde dün akşam saat: 16:00'da toplanan Kürtler, buradan yürüyüşe geçti. Yaklaşık 3 bin kişinin katıldığı yürüyüşe Türkiye sol örgütleri ve Alman anarşist grupları da destek verdi. 'Êdî Bes e', 'Kürdistan'daki Savaşa Son' gibi pankartların taşındığı yürüyüşte Kürt gençlerin öfkesi zaman zaman tansiyonu yükseltti. Yürüyüş boyunca 'Biji Serok Apo' ve 'Katil Erdoğan' sloganları atan gençlere müdahale eden polis ile eylemciler arasında sık sık tartışma yaşandı. Eylemciler, yaklaşık 2 saatlık bir yürüyüşten sonra Türk Büyükgelçiliğin önüne geldi. Burada büyük güvenlik çemberi kuran polis, eylemcileri elçiliğe yakınlaştırmadı. Burada yapılan konuşmalarda, Türk ordusu eleştirilirken, Güney Kürdistan'a yapılan operasyon 'işgal' olarak nitelendirildi. Rosa Luxemburg vakfından Murat Çakır ve Dr. Nick Brauns'un da aralarında olduğu birçok kurum temsilcisi yaptığı konuşmasında işgalin sona ermesi çağrısında bulundu. Dr. Nick Bruans konuşmasında, Alman devletine sert eleştirilerde bulundu. Türk ordusu Kürt gerillalarına yönelik Alman markalı silah kullandığını hatırlatan Brauns, 'Bu utanç vericidir. Alman devrimcileri olarak buna karşı durmalıyız' dedi. ANF muhabiri Güler tartaklandı Kürtlerin protesto yürüyüşü saat:19:00 civarında Türk Büyükelçiliğin önünde sona erdi. Yürüyüşün bitiminde Alman gazeteci Nick Brauns yaptığı konuşmadan dolayı polis tarafından gözaltına alındı. Brauns'un gözaltına alınmasının fotoğrafını çekmek isteyen ANF muhabiri Ali Güler tartaklanarak darp edildi. Bu arada yetkililerden alınan bilgiye göre yürüyüşte yaklaşık bin civarında polisin görev yaptığı öğrenildi. Almanya'nın Essen kentinde de Kürtler Türk Konsolosluğu önünde bir protesto gösterisi yaptılar. Essen tren istasyonu önünde başlayıp Türk elçiliği önünde sona eren yürüyüşe yaklaşık 300 kişi katıldı. Abdullah Öcalan'ın posterleri ve Demokratik Konfederalizm bayraklarının taşındığı eylemde 'Katil Erdoğan' 'Katil Bush' sloganları atıldı. Gösteri akşam saatlerinde sona erdi. Stuttgart Bir diğer gösteride Almanya'nın Stuttgart kentindeki Türk Konsoloslugunun önünde gerçekleştirildi. Konsolosluğun kapısına siyah çelen bırakan Kürtler, Türk ordusunun Kürdistan'daki operasyonlarına son vermesini istedi. Eylem sırasında aşırı milliyetçi bir grup Türk ile göstericiler arasında arbede çıktı. Polis 3 aşırı sağcı Türk vatandaşını gözaltına aldı. Duisburg Almanya'nın Duisburg kentinde de dün akşam saat 17.00 sularında tren istasyonu önünde bir miting yapıldı.. Kürdistan Dayanışma Derneğince düzenlenen mitinge, Maois Kominst Partisi ve Alman Anti Fassistleri de destek verdi. Meşaleli gösteriye yüzlerce kişi katılırken, 'Yaşasın Halkların Kardeşliği', 'Katil Erdoğan', 'Biji Serok Apo' sloganları atıldı. Cenevre İsviçre'nin Cenevre kentinde de yaklaşık 1000 kişi Türk ordusunun hava ve kara operasyonlarını protesto etti. Cenevre'deki Birleşmiş Milletler binası önünde toplanan göstericiler Birleşmiş Milletler yetkililerine Türkiye'nin Kürtlere yönelik baskıcı politikalarını içeren bir dosya sundular. MLKP taraftarlarının da katıldığı ve yaklaşık 2 saat süren gösteride 'Katil Erdoğan' 'Biji PKK' 'Kürdistan TSK'ya mezar olacak' sloganları atıldı. İsviçre Kürt Federasyonu tarafından organize edilen eylemde Fransızca ve Türkçe yazılmış bildiriler dağıtıldı. Graz Avusturya'nin Graz kentide de yüzlerce Kürdistanlı ve dostu, Türk ordusunun 8 gündür devam eden işgal hareketini bir mitingle kınadı. Gösteride Almanca, Türkçe ve Kürt yapılan konuşmalarda Avusturya hükümetine Türk ordusunun işgal harekatına karşı sesini yükseltmesi istendi. Toronto İşgali protesto gösterilerinden biri de dün Kanada'nın Toronto kentinde yapıldı.. ABD'nin Toronto'daki konsolosluğu önünde gerçekleştirilen eyleme yaklaşık 500 kişi katıldı. Göstericiler ABD'nin Türkiye'ye verdiği desteğı kınayarak, Türk ordusunun bir an önce Kürdistan'daki işgale son vermesi çağrısında bulundu. 'Biji Serok Apo', 'Biji HPG', 'Katil Bush' sloganlarının atıldığı gösteride, ABD Başkanı W. George Bush'a hitaben yazılan bir mektupta konsolosluk görevlilerine iletildi. Gösteri akşam saatlerinde sona erdi. ANF

BAŞBAKAN BARZANİ: ‘’TÜRK OPERASYONUNUN HEDEF NOKTASINDA ŞÜPHELERİMİZ VAR...’’

PNA-Federal Kürdistan Bölge (FKB) başbakanı Neçirvan Barzani ,Türk orudusunun Federal Kürdistan bölgesine yönelik düzenlediği operasyonunun hedefi noktasında şüphelerinin olduğunu belirterek Türk ordusunun , yerleşim alanlarından uzak dağlık bölgelerinde bulunan PKK mevzilerini değil Federal Kürdistan bölge vatandaşlarına zarar verdiği diğer sınır bölgelerini hedef aldığını söyledi. Reuters haber ajansına konuşan başbakan Barzani , Türkiye’nin operasyonu PKK silahlı güçlerine karşı düzenlediğini sanmadıklarını belirterek gerçekleştirilen operasyonun Kürdistan bölgesine yönelik olduğunu dikkat çekti. Başbakan bu doğrultuda özellikle Türk savaş uçaklarının , yerleşim alanlarındaki köprüleri hedef almasını kendilerini daha da kuşkulandıklarını söyledi. Ayrıca başbakan Barzani Washinton yönetimine çağrıda bulunarak operasyonların derhal son bulması için Türk devletine baskı yapmasını istedi.Başbakan ‘’çünkü ABD Irak’ın genelindeki istikrarından sorumlu bu yüzden ABD’ ye büyük sorumluluklar düşüyor ‘’ dedi.

Halk tankların birliklerinden çıkmasına izin vermedi

 Türk ordusunun uluslararası anlaşmalar gereği, Güney Kürdistan'ın Batufa, Bamerni bölgelerinde bulundurduğu tankların operasyon bölgelerine hareket etmesi halk tarafından engellendi. Türk askerleri ile halk arasında yaşanan gerginliği peşmergeler önlerken, tanklar birliklerine geri döndü. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Güney Kürdistan'a yapmış olduğu sınır ötesi kara harekatı kapsamında, Batufa ve Bamerni alanlarında bulunan tank birlikleri de birliklerinden çıkarak operasyona katılmak istedi. Ancak Şeladıza ve Bamerni bölgelerinde bunu gören binlerce kişi birliklerin etrafındna insan duvarı örerek tankların geçişine izin vermedi. Türk askerleri ile halk arasında yaşanan gerginliğin üzerine peşmerge güçleri bölgeye gönderildi. Peşmergeler Türk askerleri ile halkın arasına girerek çatışma çıkmasını engellerken, protestolar üzerine Türk tankları birliklerine geri dönmek zorunda kaldı. ANF

Kara harekâtının komutanı: "Musul ve Kerkük sınırlarımız içinde"

Kara harekâtını yürüten Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Bekir Kalyoncu'nun 2003 yılında milletvekillerine verilen bir brifingde, 'Musul ve Kerkük bizim Misak-ı Millî sınırlarımız içindedir' dediği ortaya çıktı. Türk ordusunun Federal Kürdistan Bölgesi'ne başlattığı kara operasyonuna komuta eden Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Bekir Kalyoncu'nun 5 yıl önce yaptığı açıklama, 'Türkiye'nin hedefi Kuzey Irak değil, PKK' şeklindeki söylemlerini yalanlar nitelikte. Kalyoncu, 6 Ocak 2003 tarihinde, TBMM'de milletvekillerine verilen bir brifingde, 'Musul ve Kerkük bizim Misak-ı Millî sınırlarımız içindedir' demişti. Milletvekillerinin şaşkınlığı üzerine Kalyoncu, 'Yanlış duymadınız. Musul ve Kerkük bizim Misak-ı Millî sınırlarımız içindedir' demişti. Kalyoncu aynı brifingde, ABD'nin kendilerine aba altından sopa gösterdiğini belirterek, Meclis'in Irak'a asker gönderme konusunda karar vermesini istemişti. AMED - ANF

Türkiye'nin harekâtı Irak'ı yıkabilir

  Patrıck Cockburn Irak hiç olmadığı kadar hızla parçalanıyor. Türk ordusu geçen hafta ülkenin kuzeyini işgal etti ve hâlâ orada. Irak Kürdistanı, İsrail'in tank ve helikopterlerini istediği gibi gönderebildiği Gazze'ye benziyor giderek. İran veya Suriye'den Irak'ın egemenliğine gelen her tehdide karşı son derece hassas olan ABD, ülkenin barış içindeki tek bölgesine düzenlenen Türk saldırısına rıza gösteriyor. Türk hükümeti sürekli ordusunun Türkiye kökenli PKK gerillalarının peşinde olduğunu iddia ediyor, fakat uzun zaman önce hazırladıkları sığınaklarda ve derin koyaklarda saklanan gerillalara ciddi zarar vermesi çok muhtemel görünmüyor. Türk müdahalesinin yaptığı şey, Kürt Bölgesel Yönetimi'ni, Britanya ve ABD'nin beş yıl önceki işgalinin elde ettiği pek az somut başarıdan biri olan özerk Kürt bölgesini zayıflatmak. Güney çoktan 'bölündü' bile Irak savaşındaki en olağanüstü gelişmelerden biri, Beyaz Saray'ın ABD'deki çok sayıda siyasetçi ve medya kuruluşunu, geçen yıl gönderilen 30 bin ilave askerin Irak'ta başarı kazanmanın eşiğinde olduğuna ikna etmeyi başarması. Amerikalı generallerin iddiasına göre artık tek gereken şey, Irak toplulukları arasında siyasi uzlaşmasının sağlanması. Pek az talep bundan daha ikiyüzlü olabilir. ABD'nin geçen yıl şiddeti azaltmak konusunda kaydettiği başarı, tam da Iraklılar son derece bölündüğü için gerçekleşti. Sünni Araplar işgale karşı isyanın merkezindeydi. ABD güçleriyle savaşta gayet başarılıydılar. Fakat 2006'da, Samarra'daki Şii mabedinin bombalanmasının ardından Bağdat ve Irak'ın orta kesimi Sünnilerle Şiiler arasındaki vahşi bir iç savaşla yerle bir oldu. Bazı aylar 3 bin sivil cesedi bulunuyordu ve birçokları da çöle gömülüyor veya ırmakta kaybolup gidiyordu. Bir akrabasını (genellikle de daha fazlasını) kaybetmemiş tek bir Iraklı aile bilmiyorum. İç savaşı Şiiler kazandı. 2006 sonuna gelindiğinde Bağdat'taki karargâhlar artık onların elindeydi. Şii Mehdi ordusuyla ve Şii egemenliğindeki Irak ordusu ve polisiyle savaşan, Kaide'nin de baskısı altında olan Sünni asiler, ABD'yle savaşa son vermeye karar verdi. Sahva (Uyanış) hareketini kurdular; şu an ABD'yle ittifak içindeler ve bunun için para alıyorlar. Sonuçta bugün Irak'ta 80 bin kişilik bir Sünni milis gücü var; İran kontrolündeki milislerin hâkimiyetinde olduğunu iddia ettiği Irak hükümetine karşı nefretini de gizlemiyorlar. Eski Amerikan karşıtı gerillalar Sahva'ya katıldı. Şii çoğunluksa kendi payına Sünnilerin devlet kontrolünü tekrar ele geçirmesine izin vermemeye kararlı. İktidar hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda. Tüm bunlar ABD açısından iyi haber gibi görünebilir. Neticede şu an için can kaybı azalıyor. Daha az sivil katlediliyor. Fakat Sünniler işgale aşık olmuş falan da değil. ABD'nin Irak'taki temel zayıflığı hâlâ, Kürdistan dışında güvenilir müttefiklerden yoksun olması. Şu an Britanyalı yetkililer Amerikalı meslektaşlarına ders verip duruyor; Britanya ordusunun Malaya ve Kuzey İrlanda'daki başarılı isyan bastırma tecrübelerinden söz edip Amerikalıların tepesini attırıyorlar. Basra'da görev yapmış bir Britanya subayı çileden çıkmış bir halde bana şunları söylüyordu: "Irak'ta temel bir idrak hatasına düştüğümüz görüldü. Malaya'da gerillalar azınlıktaki Çin toplumundan, Kuzey İrlanda'daysa azınlıktaki Katoliklerden geliyordu. Basra tam tersiydi. Çoğunluk düşmanımızı destekliyordu. Hiç dostumuz yoktu." Bu müttefiksizlik Bağdat'ta ve Irak'ın orta kesimlerinde ilk bakışta göze çarpmıyor olabilir, zira gerek Şiiler gerekse Sünniler ABD güçleriyle taktik ittifaklar kurmak istiyor, hatta bazen bu konuda pek hevesli oluyor. Fakat uzun vadede Sünniler de Şiiler de Amerikalıların Irak'ta kalmasını istemiyor. Bu yüzden de Amerika'nın yegâne güvenilir müttefiki Kürtler oluyor. Ve şimdi Washington'ın onları Türkiye'ye karşı korumayacağını anlıyoruz. Bütünlüğü savunabilirlerdi... Irak'ı incecik bir ip bir arada tutuyor. Hükümet Yeşil Bölge'ye tıkılıp kalmış durumda. Takviyenin büyük bir başarı olduğunu ilan eden ABD ordusu komutanları, şu an görünüşteki kontrolü sürdürmek için takviye öncesine göre daha fazla askere ihtiyaç duyuyor. Çoğunluğu Şiilerden menkul polis gücüyse Sahva'yı yeni üniformalar içindeki hükümet karşıtı gerillalar olarak görüyor. Türk harekâtı Bağdat'taki hükümete, Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmak ve vatanseverliği hatırlamak konusunda bir şans verebilirdi. Fakat Başbakan Nuri el Maliki bu şansı kullanmak yerine, rutin sağlık tetkikleri için Londra'ya gitmeyi tercih etti; meslektaşlarının dediğine göre, Bağdat'tan kaçma bahanesinden başka bir şey değildi bu. Maliki Londra'ya giderken arkasında alenen parçalanan bir ülke bıraktı. (27 Şubat 2008) radikal

HPG: Türk ordusu Zap'tan geri çekiliyor!

HPG Anakarargah Komutanlığı, Türk ordusunun operasyonun 8. gününde hiçbir stratejik noktayı ele geçirmeden geri çekilmek zorunda kaldığını belirtti. Geri çekilme pozisyonuna olan askerlere yönelik gerillanın bir çok noktadan saldırı düzenlediği öğrenildi. HPG, 'Türk ordusu, saplandığı bataklıktan çıkmaya çalışıyor' diyerek, operasyonun 8. gününde Türk ordusunun geri çekilmek zorunda kaldığını açıkladı. HPG, 'Zap alanına yönelik operasyonun 8. gününde hiçbir ilerleme sağlayamayan Türk ordusu, hiçbir tepeyi, stratejik noktayı alamadan geri çekilmek zorunda kalmıştır' dedi. Bu sabahtan itibaren Zap alanından geri çekilmek isteyen Türk ordusunun, HPG gerillalarının saldırısı karşısında geri çekilemediğine dikkat çeken HPG, Zap alanında sabah saatlerinden itibaren başlayan çatışmaların halen devam ettiğini kaydetti. Şu ana kadar sadece beş gerillanın yaşamını yitirdiğini belirten HPG şöyle dedi: 'Türk Genelkurmay'ı, Zap'ta yaşadığı bozgunun üzerine örtmek için HPG güçlerimizin büyük kayıplar verdiğini iddia etmiştir. Oysa HPG güçlerimizin kayıpları bizim daha önce kamuoyuna açıkladığımız kadar olup çatışmalarda 5 arkadaşımız şehit düşmüştür. Türk basını yenilginin üzerini örtmek ve halkımızın direniş coşkusunu kırmak için bu tür yalan haberler yapmaktadır. Son olarak Zap alanında şehit düştüğü söylenen HPG komutanları, sağ olup birliklerinin başında Türk ordusuna karşı savaşı yürütmektedirler. Gerilladan süpürme operasyonu Öte yandan ANF'ye bilgi veren HPG kaynakları, gerillanın bugün on ayrı noktadan ordu birliklerine eylem düzenlediğini belirterek, Türk askerlerinin geri çekilmekte de zorlandığının altını çizdi. HPG kaynakları, gerillanın süpürme operasyonu yaptığını kaydederken, Türk askerlerinin arazide dağınık olarak Çiyaye Reş, Şikefta Brindar, Şandiye, Xerekol bölgelerinde bulunduğunu ifade etti. BEHDİNAN - ANF

BUSH’TAN TÜRKİYE’YE SERT TEPKİ: ‘’OPERASYONLAR EN KISA ZAMANDA SONA ERSİN’’

PNA-ABD Başkanı George Bush, ‘’Türkiye’nin Kürdistan Bölges’nde düzenlediği askeri operasyonlarını en kısa zamanda sona erdirmesini’’ istedi. Türkiye’ nin PKK bahanesi ile Kürdistan Bölgesinde düzenlediği operasyanlara tepkiler büyürken ABD başkanı George W.Bush’un Beyaz Saray’da düzenlediği basın toplantısında Türk ordusunun düzenlediği kara harekatını değerlendirdi. Bush, Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'yi Kürdistan Bölgesi’nde giriştiği kara harekatını en kısa sürede bitirmeye davet etti.

 SİVİL HALKIN HAYATI İÇİN TEHLİKE OLUŞTURAN MAYINLAR DÖŞENİYOR’’ PNA-Türk ordusu ile PKK silahlı güçleri arasında Kürdistan Bölgesi ile Türkiye sınırında devam eden çatışmalarda 3 gün içinde 80’den fazla Türk askerinin cesedenin bu ülkeye nakledildiği bildirildi. PKK ile Türk ordusu arasında çatışmaların sürdüğü bölgeden kaynakların PNA’ya verdiği bilgilere göre son üç gün içinde 80’den fazla Türk askerinin cesedi Türkiye’ye nakledildi. Kaynak, Türk ordusuna ait güçlerin çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bazı bölgelerde kırılma yaşadığını, geri püskürtüldüğünü ve Türk ordusunun, çekildiği yerlere mayın döşediğini bildirdi. Savaşın yaşandığı cepheye bir süre önce 300’e yakın Türk komandosunun hava kuvvetleri tarafından indirildiğini bildiren kaynaklar, askerlerin indirildiği yerlerde PKK silahı güçleri ile şiddetli çatışmalar yaşandığını bildirirken bölgeden bir diğer kaynak, çatışma alanına giren 300 komandonun hiçbirinin geçemediğini bunların bir kısmının cesedlerinin bulunduğunu ve diğerlerinin ise kayıp olduklarını bildirdi. Kaynak, şuana kadar 81 Türk askerinin cesedenin Türkiye’ye nakledildiğini bildirdi. Kaynak, Türk ordusunun 26-27 Aralık günü Nerve Bölgesine bağlı Şkefta Brindar köyünde PKK silahlı güçleri ile çatışmaya girdiğini bu çatışmada Türk ordusuna ait güçlerin kırılma yaşadığını ve çatışmaların sonucunda 5 Türk askerinin ölüğünü bildirdi. Kaynaklar, Türk ordusunun Nerve-Rekan ve Çemçi bölgelerine asker ve korucu güçlerini indirdiğini ve o esnada PKK güçleri ile çatışmalar yaşandığını ve çatışmalarda 3’ü korucu olmak üzere 12 askerin öldüğünü bildirdi. Kaynak, Türk ordusuna ait güçlerin Çemci, Nerve-Rekan, Şkefta Brindar, Sermazi çevresi ve Geli Şirin bölgelerinde kırılma yaşadığını ve bu bölgelerden tamamen çekildiğini ancak çekilmeden sonra çekildikleri yerlere mayın döşediklerini bildirdi. PKK silahlı güçlerinin kayıpları konusunda kaynak, şuna kadar 5 PKK silahlı üyesinin ölüğünü 5’inin de yaralandığın bildirirken Türk ordusunun, içinde bulunduğu sıkışık durumu ve gerçekleri kamuoyundan saklayan ve doğruluğu olmayan haberler yayınladığın bildirdi. Öte yandan Çelki bölgesinde Türk askeri ve korucular arasında çıkan tartışmalarda kavga yaşandığını ancak herhangi bir ölü ve yaralanma olmadığını bildiren kaynaklar, korucuların görevlerini bırakarak evlerine döndüğünü bildirdi. Kaynak, Türk askerinin Kürdistan Bölgesi sınırlarını içinde yerlerde mayın döşemesinin Irak’ın egemenliğinin ve sivil Kürdistan halkının yaşam hakkının bir ihlali olduğunu bildirdi.

Türkiye'nin 21 Şubat gününden beri almaya çalıştığı Zap bölgesi Kürdistan'ın doğal kalelerinden biri. Asırlar boyu aşiret savaşçılarını barındırmış ve Kürtlerin düşmanların kendilerini sakındıkları bir savaş alanı Zap ve Zağroslar. Operasyonda son durum Türkiye'nin 21 Şubat gününden beri almaya çalıştığı Zap bölgesi Kürdistan'ın doğal kalelerinden biri. Asırlar boyu aşiret savaşçılarını barındırmış ve Kürtlerin düşmanların kendilerini sakındıkları bir savaş alanı Zap ve Zağroslar. Tarih kitapları antik çağda Kürtlerin ataları olan Kassit, Guti ve Mittanilerin de bu bölgede üslenerek Sümer ve Akad şehirlerine akınlar düzenlediğini yazar. Tarihte birçok medeniyet bu bölgenin kapılarına dayandı. Ya eli boş döndüler ya da kısa süreli istilaların ardından Kürt savaşçılar yeniden bu bölgelerde üslendi. PKK bölgede 30 yıldan bu yana üstlenmiş durumda Bugün Kürtlerin bu tarihi kalesinde PKK gerillaları üslenmiş durumda. Türkiye'ye karşı silahlı mücadelenin başlatılmasından hemen önce yani 1980'li yılların başında bölgeye yerleşen PKK, tam 28 senedir Zap ve Zağros alanında hakim güç konumunda. Bu süreç içinde 24 büyük kara operasyonunun hedefi olan PKK, bütün operasyonları boşa çıkarmayı başardı ve bölgedeki yapılanmasını sürekli olarak daha da ileri götürdü. Bugün PKK, Türk ordusunun bölgeye yönelik 25. operasyonu karşılıyor. 10 senelik bir aranın ardından bölge yeniden Türk ordusu ile PKK arasındaki çatışmalara sahne oluyor. Türk ordusunun operasyonu öncesinde birçok Kürt, PKK'nin Güney Kürdistan'daki gücü konusunda tereddüt içerisindeydi. PKK ve KCK yöneticilerinin Türk ordusunun operasyonunun başarısızlığa mahkum olduğu yönündeki açıklamaları kimi çevreler tarafından 'fazla iddialı' sözler olarak değerlendiriliyordu. Gerilla herkese cevabı verdi 21 Şubat'ta ilk operasyon haberleri yayılmaya başladığı andan itibaren Kürtler nefeslerini tutmuş gerillanın Türk ordusunun saldırısı karşısında neler yapacağını bekliyordu. İlk iki gün Güney operasyonuna karşı hemen hemen hiçbir alanda güçlü bir eylem gelişmedi. Herkesi gözü kulağı gerilladaydı. Gerillanın direnişinin Kürt medyasında yansımasının bulmasının ardından Kürt halkı harekete geçti ve Güney işgaline yönelik sivil direniş gelişmeye başladı. PKK en güçlü gerilla örgütlerinden biri Hem dış güçlerin ve bazen Kürtlerin de atladığı önemli bir nokta var. PKK, dünyanın en güçlü ordularından biri olan Türk ordusuna karşı 30 seneden beri silahlı mücadele veren bir örgüt. Bu 30 sene içerisinde amiyane deyimiyle 'feleğin çemberinden geçmiş', ölüm-kalım süreçlerini örgütsel yapısını, askeri gücünü koruyarak atlatmayı başarmış bir örgüt. PKK, dünyada gerilla savaşı, gayri nizami harp konusunda en tecrübeli örgütlerden biri. Düşmanı Türk ordusunu, üzerinde savaş verdiği coğrafyayı, Ortadoğu zeminini çok iyi tanıyor. Askeri anlamda da 30 yıllık tecrübesini yeni gerilla nesline güçlü bir şekilde aktarmış bir örgüt PKK. Bugün Türk ordusunun Güney Kürdistan operasyonu karşısında PKK gerillalarının yürüttüğü mücadelenin düzeyi kimseyi şaşırtmamalı. Türk ordusu 7 günde ilerleyemedi Türkiye'nin kara harekatı 21 Şubat akşamından bu yana devam ediyor. Bugün operasyonun 7. günündeyiz. 7 gün eski savaşlar için belki çok kısa bir süreydi ama askeri teknolojinin son derece geliştiği çağımızda 7 gün artık çok uzun bir süre. Düşünelim Türkiye, 21 Şubat'tan bu yana her türlü tekniği ve hava desteği ile Kürt gerillaların tuttuğu Zap alanına yükleniyor. Kobralar, F-16'lar, sınır hattındaki topçu birlikleri sürekli olarak gerillaları bulunduğu alanları bombalıyor. Türk ordusunun özel kuvvetleri de gerilla mevzilerini karadan düşürmeye çalışıyor. Peki 7 günde Türk ordusu ne kadar ilerledi? Gerilla kaynaklarına göre Türk ordusu 21 Şubat'ta sınırı ilk geçtiği noktada duruyor. Bugüne kadar 80'in üzerinde kayıp verdi. 1 helikopteri düşürüldü ve çok sayıda askeri de donarak hayatını kaybetti. Cenazeleri morgda bekliyor Türk ordusunun komutanları operasyondan önce kameralar önünde kibirli açıklamalar yapıyordu. Şimdi ölen askerlerinin, subaylarının ailelerine çocuklarının ölümünü nasıl açıklayacağını düşünüyorlar. Askeri hastanelerde bekleyen cesetler ailelere verilmek için Genelkurmayın uydurma açıklamalarında bir kılıf uydurulup yer alacakları günü bekliyor. AKP hükümeti ve Türk ordusu PKK'yi, Kürt halkının direniş gücünü hala hafife alan bir yaklaşım içerisinde. Bu yaklaşım daha onlara çok pahalıya patlayacak gibi gözüküyor. Türk ordusu KDP'nin de YNK'nin de desteğini aldığı 1997 operasyonunda dahi PKK'ye karşı bir başarı elde edememişti. Günümüzde Kürt grupların desteği söz konusu olmadıkça PKK'ye karşı elle tutulur hiçbir sonuç elde edemeyecekleri de açıktır. Bu dağlar Kürt dağlarıdır, öyle işgal talan etmek o kadar kolay değildir. Savaşın ilk 7 günlük bölümü herkese göstermiştir ki önümüzdeki süreç tahmin edilenden çok daha kanlı ve Türk tarafının büyük kayıplara uğradığı bir süreç olacaktır. PKK bu savaşı daha 30 yıl götürür! Bunlar daha ilk günler. Belki şimdi 'helikopterimiz kırıma uğradı' diye açıklama yaptıktan sonra iki pilotun cenazesinde generallerin saf tutmasına Türkiye'de kimse ses çıkarmıyor. Ama bu helikopterler yarın 2 olur, 3 olur, 5 olur... O zaman Türkiye'de nasıl gelişmeler yaşanır kimse tahmin dahi edemez. Hele hele bu savaşın Türkiye metropollerine sıçramasının sonuçlarını da kestirmek son derece zor. Savaş Türkiye'ye her alanda kaybettiriyor ve kaybettirecek. PKK daha bu savaşı bir 30 yıl daha sürdürecek güce ve kitle desteğine sahip. Kimse PKK bu savaşı kaldırabilir mi diye sormasın. Asıl sorulacak soru Türkiye'nin böylesi bir savaşı kaldırıp kaldıramayacağı. SERDAR EROĞLU -ANF

Helikopter böyle düşürüldü!

İşgal harekatı sırasında Çemço'da düşürülen süper kobra tipi helikopterin nasıl düşürüldüğüne ilişkin bilgiler ajanslara ulaştı. Helikopterin HPG'nin özel kuvvetlerince düşürüldüğü bildirildi. Çatışmaları yakından izleyen bir kaynağın verdiği bilgilere göre, Çemço alanında HPG gerillalarıyla Türk ordu güçleri arasında yaşanan çatışmalara Kobra helikopterleri de destek veriyordu. Helikopterler Türk ordusunun kara birliklerine destek olmak için gerilla mevzilerini ateş altında tutuyordu. Ancak bu sırada HPG'nin özel kuvvetleri devreye girdi. Kar kıyafetli özel bir gerilla timi Kobra helikoptelerinin saldırı sırasında çok yakın uçtuğu bir yamaca geceden sızdı. Burada kar içinde kaybolan ve uzun bir süre bekleyen gerillalar sonunda bir Kobra helikopterini anti-tank roketiyle avladı. Kobra helikopteri roketleme sonucunda düştü. Bu düşme anında Türk ordusunda büyük bir panik yaşandığı ve operasyonun bir süre durdurulduğu bildirildi. Son derece zor bir operasyon olarak nitelendirilen eylemde gerillalar hayatlarını büyük bir tehlikeye attı. Zira Kobra helikopterinin pilotları onları önceden fark etse o yamaçta yapabilecekleri bir şey yoktu. Helikopter çok yakından uçtuğu için vurulma sonucunda yaşanacak olası bir patlama da gerillaların hayatlarını tehlikeye sokuyordu. Ancak bunların hiçbiri olmadı. Kobra helikopterini düşüren HPG'nin özel kuvvetlerine mensup tim kayıp vermeden üstlerine geri döndü. Zap helikopter çöplüğü Zap alanında bugüne kadar çok sayıda operasyon düzenleyen Türk ordusunun çok sayıda helikopteri düşürüldü. Ancak bunlardan en çok akıllarda kalanı şüphesiz 4 Haziran 1997 tarihindeki Çekiç Operasyonu sırasında düşürülen Cougar tipi helikopterdi. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan, Zap'a onbinlerce askeriyle yüklenen Türk ordusu için MedTV'de katıldığı bir programda 'geldikleri gibi giderler' ifadesini kullanmıştı. Bu ifadelerin üstünden henüz 48 saat geçmeden ARGK gerillaları karadan havaya bir füzeyle AS - 532 tip bir Cougar helikopteri, Zap bölgesinde düşürdü. Olayda harekatın beyin takımı Jandarma Yarbay Mesut Kuru, Kurmay Binbaşı Recep Güngör, Kurmay Binbaşı Hüseyin Güvercin, Topçu Yüzbaşı Nazmi Elmas'ın da aralarında bulunduğu 11 asker ölmüştü. Olayın ardından Türk ordusu Zap'tan geri çekilmek zorunda kalmıştı. BEHDİNAN / ANF

Siviller yine hedefte: 83 köy vuruldu

Türkiye'nin 21 Şubat'ta başlattığı Güney Kürdistan'a yönelik kara harekatında siviller yine hedef alındı. Güney Kürdistan'a yönelik işgal harekatında sivil yerleşim yerleri hedef alan Türk ordusunun saldırıları sonucu 83 köy zarar gördü, 500 köylünün de günlük işlerini yapamaz duruma geldiği bildirildi. Güneya Kürdistan Bölgesi Bakanlar Encümeni tarafından yayınlanan Kurdistan Report gazetesinin haberine göre, Türk ordusunun 16 Aralık 2007'de hava saldırısıyla başlayan ve 21 Şubat günü kara harekâtıyla süren sınırötesi operasyonunun bilânçosu ağır oldu. Gazetenin haberine göre, Nêrwe ve Rêkanê bölgesinde 83 köy zarar gördü, 500 köylü de günlük işlerini yapamaz duruma geldi. Gazete, Federal Kürdistan Bölgesi Başbakanı Nêçîrvan Barzani'nin önceki gün yaptığı 'Köylüler hiçbir şekilde zarar görmedi' şeklindeki açıklamalarını da yalanlamış oldu. Daha önce işgal harekatı kapsamında 21 Şubat'ta Amediye bölgesine düzenlenen hava saldırılarında sivil yerleşim yerlerine ait 2 köprü havaya uçurulurken, en az 3 köyün de tahrip edildiği bildirilmişti. Saldırılar sonucu 200'ye yakın sivilin göç etmek zorunda kaldığı kaydedilmişti. Öte yandan 16 Aralık'ta düzenlenen hava saldırılarında da 30'un üzerinde köy tahrip edilmiş, iki sivil ölmüş, binlerce hayvan telef olmuştu. Binlerce kişi de göç etmek zorunda kalmıştı. Daha sonra düzenlenen hava saldırılarında da siviller hedef alınmış ve çok sayıda yerleşim yeri boşaltılmak zorunda bırakılmıştı. HEWLER

Bahoz Erdal: Türk ordusu bataklığa saplandı

ANF-BEHDİNAN (25.02.2008)-HPG Genel Komutanı Dr. Bahoz Erdal, Türk ordusunun Güney Kürdistana yönelik operasyonunda bataklığa saplandığını söyledi. Şu ana kadar en az 81 askerin öldüğünü açıklayan Erdal, Türk ordusuna karşı süpürme operasyonu başlattıklarını bildirdi. ANF’ye konuşan Bahoz Erdal, Türk ordusunun Güney Kürdistanı işgal operasyonunun kendisi için tam anlamıyla bir yıkıma dönüştüğünü belirterek “Bataklığa saplandılar, kurtulmaya çalışıyorlar” dedi. EN AZ 81 KAYIP VERDİLER, ONLARCA ASKER DONARAK ÖLDÜ Erdal, 3 koldan Zap bölgesini hedef alan Türk ordusunun 5 günlük operasyon sonunda en az 81 kayıp verdiğini açıkladı. Türk ordu güçlerinin saldırılarının HPG gerillaları tarafından kırıldığını belirten Erdal, 81 kayıp dışında onlarca askerin de kış koşullarından dolayı donarak öldüğünü açıkladı. Erdal Türk ordusunun yüzlerce yaralı verdiğini belirtirken HPG gerillalarının büyük direnişi karşısında saldırılarını durdurmak zorunda kaldıklarını kaydetti. Erdal, önceki gün HPG gerillaları tarafından düşürülen helikopterle birlikte Türk ordusunda yaşanan bozgunun ortaya çıktığını vurguladı. BOZGUNU GİZLEMEYE ÇALIŞIYORLAR Türk genelkurmayının helikopterin düşüşü ve verdiği çok sayıda kaybın bir kısmını açıklamak zorunda kaldığını belirten Erdal, Genelkurmay’ın basına yönelik getirdiği yasakların bozgunu gizleme amaçlı olduğunu kaydetti. Zapın Türk ordusuna mezar olduğunu belirten Erdal, Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un Şırnak’taki temaslarını da bataklıktan kurtulma çırpınışları olarak değerlendirdi. ‘TÜRK ORDUSUNU SÜPÜRME OPERASYONU BAŞLATTIK’ Başbuğ’un Şırnak’ta yaptığı görüşmelerle bozgundan kurtulmak için Güney Kürdistan’ı tümden işgal planlarını devreye sokmaya çalıştığını vurgulayan Erdal, HPG gerillalarının “fedai direnişinin” devam edeceğini belirterek Türk ordusuna yönelik süpürme harekatı başlattıklarını açıkladı. Süpürme harekatıyla HPG gerillalarının Türk ordusunun Güneyi işgal planlarını tümden devreden çıkaracağını belirten Erdal, Kürt halkına da eylem çağrısı yaptı. Erdal, “Kürt gençliği başta olmak üzere tüm Kürdistanlıların işgale karşı eyleme geçmelerini isteyerek, ülkemizi işgal etmek isteyenlere yaşamı haram edelim” dedi.

Federe Kürdistan’ı İşgale Kalkışan Türk Devleti İnsanlığa Hesap Vermekten Kurtulamayacaktır!

PRK-rizgarî /...Avrupa’da, 2 milyon nüfuslu Kosova’nın bağımsızlığını elde etmesinin gündemde olduğu bu günlerde Kürd halkının yüz yıla varan özgürlük ve bağımsızlık talebine hala gözlerin kapatılması, Kürdistan’ın kendi işgali altındaki kısımında Kürd halkının en temel ulusal demokratik haklarını bile tanımayıp, baskı ve devlet terörüyle ezmeye çalışan Türk devletinin Kürdistan’ın güneyinde elde edilen bir parça özgürlüğe bile tahammül edemeyişine uluslararası toplumun sessiz kalması, adalet duygusunu zedeleyen acı bir durumdur... * * * Bir kaç aydan bu yana Kürdistan’ın güney kırsalını havadan ve karadan bombalayıp askeri yığınaklar yapan Türk devleti, 21 Şubat akşamından itibaren binlerce askerle alana girdi. Boyutları henüz tam olarak açıklık kazanmamış olsa da, resmi açıklamalarda “sadece PKK ile sınırlı” olduğu ileri sürülen bu harekat, gerçekte bir işgal girişimidir; on yıllardır Kürd halkına karşı yürütülen sömürgeci zorbalığın yeni bir halkasıdır; Kürd halkının hak ve özgürlük taleplerinin zorla bastırılması siyasetinin uzantısıdır. Çeşitli vesilelerle daha önce de belirttiğimiz üzere “PKK” bahanesi, bu işgal senaryolarını “meşru” gösterme çabasının kılıfıdır. Asker sivil Türk devlet yetkililerinin Federe Kürdistan’ın siyasal bir statüye kavuşmasından, Kürd halkının daha geniş özgürlükler elde etmelerinden duydukları endişeyi saklamadıkları, bunu engellemek, yıkmak için fırsat kolladıkları zaten bilinen bir gerçektir. Türk devletinin Federe Kürdistan’ı işgal harekatına ABD’nin bilgisi ve onayı olmadan girişmesi zayıf bir ihtimaldir. Nitekim, geçen Kasım ayında ABD ve Türk devlet yetkililerinin yaptıkları ve içeriği hala kamuoyu açıklanmayan görüşmelerde belirli mutabakatlara varıldığı ve ardından Türk devletinin askeri harekatlara başladığı bilinmektedir. Dünyanın değişik “kriz” bölgeleriyle birlikte Ortadoğu ve “Irak”ın geleceği bağlamında da uluslararası ve bölgesel rekabet ve pazarlıkların sürdüğü bir dönemde yapılan bu görüşmelerdeki temel pazarlık konularından birinin Kürdistan olduğu aşikardır. Öteden beri uluslararası güçlerle pazarlıklarında bölgesel konumunu ve olanaklarını birer şantaj unsuru olarak kullanan Türk devletinin bu pazarlıklarda, Federe Kürdistan’daki devletleşme sürecini yıkamasa bile, en azından alanını daraltmak, topraklarından ve zenginliklerinden pay kapmaya çalışmak, siyasi ve ekonomik olarak daha fazla gelişmesini, Kuzey bölgesi ile kan bağının güçlenmesini önlemek gibi, kendince daha rasyonel hedefler belirlemiş olması mümkündür. Bu bağlamda işgal hareketi ile, Federe Kürdistan’ın bir kısmını “tampon bölge” ya da “sınır değişikliği” adı altında ele geçirme isteğini de yeniden pazarlık konusu yapması muhtemeldir. Avrupa’da, 2 Milyon nüfuslu Kosova’nın bağımsızlığını elde etmesinin gündemde olduğu bu günlerde Kürd halkının yüz yıla varan özgürlük ve bağımsızlık talebine hala gözlerin kapatılması, Kürdistan’ın kendi işgali altındaki kısımında Kürd halkının en temel ulusal demokratik haklarını bile tanımayıp, baskı ve devlet terörüyle ezmeye çalışan Türk devletinin Kürdistan’ın güneyinde elde edilen bir parça özgürlüğe bile tahammül edemeyişine uluslararası toplumun sessiz kalması, adalet duygusunu zedeleyen acı bir durumdur. Kürd halkı, maruz kaldığı tüm adaletsizliklere ve zorbalıklara rağmen, hak ve özgürlüklerini elde etmek için ağır bedellerle sürdürdüğü direniş ve mücadeleyi bırakmayacak, kazanımlarının ortadan kaldırılmasına, yağmalanmasına sessiz kalmayacaktır. Kürd halkı, kararlı duruşuyla ulusal demokratik taleplerini tasfiye etmeye, zorluklarla elde ettiği mevzilerden geriletmeye yönelik plan ve pazarlıkları boşa çıkartacaktır. Önceki açıklamamızda da belirttiğimiz üzere, ülkemizin her bir parçasının kaderinin birbirine bağlı olduğu bir süreçte Kürd halkı, bulunduğu her yerde sömürgeci işgal güçlerine karşı koyacak, umutlarının söndürülmesine izin vermeyecektir. Türk devletinin askeri gücü ve olanakları özgür Kürdistan’ı ele geçirmeye, yönetebilmeye, Kürd halkını ve onun haklı özgürlük mücadelesini bitirmeye yetmeyecektir. Türk devleti tüm siyasi ve askeri sorumluları ile birlikte eninde sonunda tarih önünde insanlığa hesap vermekten kurtulamayacaktır. Partîya Rizgarîya Kurdistanê PRK-rizgarî 22.02.2008

HPG Komutanı Bahoz Erdal: Operasyon uzun süreli

ANF-BEHDİNAN (24.02.2008)- Halk Savunma Güçleri (HPG) Anakarargah Komutanı Dr. Bahoz Erdal, Türk ordusunun Güney Kürdistan’a yönelik başlattığı operasyona karşı gerillanın büyük bir direniş sergilediğini söyledi. Türk ordusunun son üç günde yaşanan şiddetli çatışmalarda ağır kayıplar verdiğini belirten Erdal, operasyonun uzun süre devam edebileceğini kaydetti. YNK lideri Celal Talabani’nin Türk ordusunu Kandil’e davet ettiğini söyleyen HPG komutan Erdal ‘’Askeri açıdan önümüzdeki hafta, aylar hatta yıl boyunca asıl savaş Güney Kürdistan’da yürütelecektir. Kuzeyin kaderi Güney’de belli olacaktır’’ dedi. - Türk ordusunun başlattığı operasyonda şu an son durum nedir? - Operasyon 20 şubat’ta başladı ve şu anda üçüncü gününü tamamladı. Çok sayıda askerin katıldığı geniş çaplı bir operasyon düzenleniyor. Ağır savaş silahları yoğun olarak kullanılmakta. Öyle görünüyor ki, operasyonun ilk hedefi Zap bölgesidir. Üç gündür burada sert çatışmalar yaşanıyor. Önce Çukurca’dan harekete geçtiler. Seve ve Ertuş karakollarından olmak üzere birkaç koldan hareket ederek Zap ve Çemço’yu çembere almak istiyorlar. Özellikle çatışmalar burada yoğunlaştı. Kobra ve topçu desteğiyle askerler saldırmak istemektedir. Ancak şimdiye kadar fazla ilerleyemediler. Çiyeya Reşe geçmek istedikleri sırada gerillaların pususuna düştüler. Burada en az 22 asker öldü, 14’ü de yaralandı. Bu saldırıdan sonra askerlerin ilerleyişi durdu. Hala asker cenazeleri yerde duruyor. Diğer cepheden ise Heregol dağından Şikefta Bırindaraya geçmek istiyorlar. Burası stratejik bir tepedir. Burada son iki günde şiddetli çatışmalar yaşandı. Türk ordusu en seçkin güçlerini getirmiş olmasına, hiç durmadan uçak, kobra ve obüsleri çalıştırmasına rağmen Şıkefta Brindara’ya giremediler. Burada gerilla güçlü bir direniş gerçekleştirdi. Ertuş hattında da, Geliye Bercela’dan Hore Köyüne kadar dün sabahtan itibaren çatışmalar yaşandı. Dünkü çatışmalarda en az 15 askeri öldü. En az diyorum, çünkü bazı yerlerdeki çatışmalardan tam olarak bilgi alamadık. Dün sabahtan beri ağır silahlarını kullandıktan sonra askerler yine harekete geçti. Fakat öğleden sonra saldırıları kırıldı. Zaten alanın geneli tank ve top ateşi altındadır. Bu şekilde çatışmalar devam etmektedir. Şimdiye kadar bu çatışmalarda 2 arkadaşımız yaşamını yitirmiştir, bunun dışında kaybımız yoktur. Diğer alanlarda da sınır bölgelerine yoğun bir askeri yığınak var. Bazı yerlerde çatışmalar yaşandı, bazı yerlerde herhangi bir çatışma olmadı. Haftanin, Metina, Zagros ve Xakurk bölgelerinde de her an başlayabilir. Ancak öyle görünüyor ki, Zap ilk hedef olarak görülüyor. Burdaki sonuçlara göre diğer alanlarda harekete geçebilirler. Şu an son durum böyle... AMERİKA AKTİF OLARAK OPERASYONDA - Amerikan uçaklarının operasyon bölgesinde keşif uçuşları yaptığı yönünde bilgiler var, bu ne kadar doğru? - Öncelik bu operasyonda sadece Türk ordusu yoktur. ABD sadece aktif olarak desteklemekle kalmamakta, aynı zamanda operasyonda yer alıyor. Özellikle çatışma yaşanan bölgelerin üzerinde ABD’nin keşif uçakları uçmaktadır. Güçlerimiz hakkındaki son durum anında Türk ordusunu iletilmekte. Zaten Türk savaş uçakları da bu keşiflerin sonuçlarına göre gelip alanı bombalıyor. Yine 23 Şubat günü 7-8 Amerikan ordusuna bağlı araç Balında köprüsünden geçerek Çemçoya gelerek operasyonu yakından takip ettiler. Diğer yandan İsrail, Avrupa Birliği, Irak ve bazı Güney Kürdistan güçleri aktif olarak bu saldırıda yer alıyorlar, destek veriyorlar. - Türk ordusunun 10 km ilerlediği söyleniyor... - Hayır, şimdiye kadar 2 kilometre bile ilerleyememiş durumdadırlar. Tüm ağırlıklarına, binlerce askere ve iki aydır savaş uçaklarının alanı bombalamasına rağmen 2 kilometre dahi ilerleyemediler. OPERASYON UZUN SÜREBİLİR - Türk yetkilileri operasyonun kısa süreceğini söylediler. Siz tahmininiz nedir? Bu kara harekatı kaç gün sürebilir? - Bu operasyon sadece askeri bir operasyon değil, büyük bir oyun. Uluslararası güçlerin öncülüğünde bir komplodur. Başta ABD olmak üzere AB’nin desteğiyle, bölge güçleri ve Irak hükümeti operasyonun arkasındadır. Bu genel saldırının hedefi sadece bize askeri olarak darbe vurmak değildir. Aslında bu operasyonu uzun bir süreye yaymak istiyorlar. Aldığımız bilgilere göre operasyon gelecek kışa kadar sürdürelebilir. Bu normal bir operasyon değil, bir işgal hareketidir. Bu operasyonla bir taraftan Güney Kürdistan’ı kontrol altına almak, diğer taraftan ise halkımızın iradesi olan hareketimizin gücünü kırmak istiyorlar. TALABANİ TÜRK ORDUSUNU KANDİL’E DAVET ETTİ - Kürt yetkililerinin operasyon konusunda tutumlarını nasıl yorumluyorsunuz? - Maalesef bu saldırı ve oyunun içinde Kürt güçleri de bulunmaktadır. Özellikle Celal Talabani’nin bu saldırı ve plandaki tutumu bizce oldukça tehlikelidir. Hatta elimize geçen bilgilere göre, Türk ordusunu Kandil’e gitmesi için davet etmiştir. Önümüzdeki günlerde bu daha da netleşecektir. Zaten amaçlarının da kış aylarına kadar devam edecek bir işgal harekatı geliştirmek olduğu görülüyor. Kürt hükümetinin tutumunun net olması gerekiyor. Güneyi işgal etmek isteyen bu saldırıya karşı tutumunun daha net ve güçlü olması gerekir. Çünkü burada sadece Medya savunma alanlarındaki güçlerimize yönelik bir saldırı sözkonusu değildir. Bu operasyonun siyasi yanları bulunmakta ve tehlikeli bir amaçları olduğu görülüyor. Eğer Güneyli güçler bu oyunun içinde yer almazlarsa bu saldırı amacına ulaşamayacaktır. Bu yüzden biz net bir tutumun gerekli olduğunu söylüyoruz. SADECE PKK’YE DEĞİL TÜM KÜRTLER HEDEFTE - Bölge halkının operasyona karşı ilk gün dikkat çeken bir çıkışı oldu. Bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz? - Güney Kürdistan halkımız bu süreçte çok iyi bir tutum gösterdi. İlk gün Bamerne, Dereluk ve Şeladize’daki üslerinden tanklarını harekete geçirmek istediğinde halk, tankların önüne çıkarak onları durdu. Bu, onurlu bir duruştur. Bu saldırının hedefi PKK değil, tüm Kürt halkıdır. Bu yüzden de Zaxo, Duhok, Hewler ve Süleymaniye’ye kadar halkımızın bu işgale karşı duruş göstermelidir. Çünkü bu saldırılar Güney Kürdistan topraklarında, köylerinin çevresinde yaşanmaktadır. ASKERİ OLARAK TSK BAŞARISIZ - Türk ordusunun bu operasyondan başarılı çıkması mümkün mü? Diğer 24 operasyondan farkı ne? - Biz 25 yıldır zaten biz savaşıyoruz ve Türk ordusunun operasyonları bir sonuca ulaşamadı. Şu anda da gerilla büyük bir direniş gösteriyor ve bu sonuna kadar da sürecektir. 3 aydır uçaklarla alanları vuruyorlar, bir devlet olsa şimdi yıkılmıştı. Irak bile kendini bu kadar ayakta tutamamıştı. Çünkü büyük bir direniş gösteriyoruz. Savaştır, bazı arkadaşlarımız şehit düşebilir, kayıplarımız olabilir ama bu saldırı askeri olarak başarılı olamaz. Türk ordusunun bu son üç günde kayıpları şimdiden artmıştır. Kayıpları çok fazladır. Askeri açıdan sonuç alamayacaklardır, ancak siyasi sonuçları açısından amaçlar farklıdır. Halkımızın da bunu bilmesi gerekir. Bu yeni bir uluslararası komplodur. ABD, bunun yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu söylüyor. AB, Türkiye’yi desteklediğini söylemektedir. Bu nedir? Bu sorumluluklarını ve kararlarını göstermektedir. Halkımızı bir kez daha kendi hesapları ve çıkarları için kurban etmek istemektedirler. Bundan dolayı halkımızın özellikle tepkisini ortaya koyması gerekiyor. Halkımız tutumu ve eylemiyle bunu göstermelidir. ASIL SAVAŞ GÜNEY’DE OLACAK - Bu son üç günde ortaya çıkan durumlara baktığınızda, önümüzdeki günlerde operasyonun seyri hakkında neler söyleyebilirsiniz? - Operasyon bundan sonra da devam edecektir. Çünkü bu operasyon sadece kısa süreli ve bölgesel değildir. Uluslararası düzeyi olan bir operasyondur ve büyük bir hazırlık yapılmıştır. Bu yüzden devam edecek olan operasyona karşı gerillamızın da direnişi de büyüyecektir. HPG, görevi olan halkını savunma rolünü her dönemden daha iyi bir şekilde yerine getirecektir. Bunu savaş sahasında da gösterecektir. Kuzey’de de 24 yıldır her gün operasyon yapıyorlar. Gerilla güçlerimiz, gerilla tarzıyla bu operasyonlara cevap vermektedir. Hem etkisiz kılmakta hem de darbelemektedirler. Güney’de bu temelde Kuzeyleşecektir. Gerilla, Güneyi de Kuzeyleştirerek daha büyük ve daha güçlü bir direnişle düşmana darbe vuracaktır. Askeri açıdan önümüzdeki hafta, aylar hatta yıl boyunca asıl savaş Güney Kürdistan’da yürütelecektir. Kuzeyin kaderi de Güney’de belli olacaktır. Bu operasyonun olası sonucu, Kürt sorununun geneline etkide bulunacaktır. Bunun sonucuna göre pek çok şey yeniden belirlenecektir. Eğer halkımız da bu savaşta rolünü her yönden oynarsa, demokratik ve yurtsever kurumlarımız rolünü oynarsa, güçlü bir cevap verebilirsek bu oyun boşuna çıkartılacak ve her zaman olduğu gibi bu saldırıdan daha güçlü bir çıkış yapılacaktır. Böyle büyük bir savaşta şehitler de olabilir. Şimdiye kadar bu son üç günde iki şehidimiz var. Ama bu şehadetler, tarihi anlama sahip olacaktır. Tüm gerillalarımız da bu bilinç, sorumluluk ve kararlılıkla, güçlü bir iradeyle, yüksek bir maneviyatla savaşmakta, direnmektedir. Gerçekten de bu savaş, büyük ve tarihi bir savaştır. Gerilla, Kürt özgürlük hareketinin tarihine yakışır bir şekilde pratik ve duruşun sahibi olacaktır. Bu üç gündür süren savaş bunun ispatıdır ve bundan sonra da bu devam edecektir.

Kayıp giden zamanın peşinde nafile bir koşturmaca mı?

Hasan Cemal-Milliyet-Yakın tarihin en büyük askeri operasyonu... 1995'in mart ayı sonları. Türk Silahlı Kuvvetleri 35 bin askerle Kuzey Irak'ta... Hedef, bölgeyi PKK'dan temizlemek... Sabah'ta çalışıyorum. Ben de Uğur Şefkat'le birlikte Diyarbakır'dan emektar Reşo'nun taksisine atlayıp ver elini Kuzey Irak. 29 Mart 1995, ılık, güneşli bir bahar günü. Elimizde, harekâttan sorumlu Kolordu Komutanı Hasan Kundakçı Paşa'nın Silopi'deki karargâhta kendi el yazısıyla yazıp bana verdiği "gerekli kolaylığın gösterilmesi" anlamına gelen bir izin kâğıdı. İstikamet: PKK'nın Kuzey Irak'taki başkenti diye bilinen Darkarajan, Sindi Boğazı... Tanklar, zırhlı kariyerler. Adım başı durduruluyoruz. Kundakçı Paşa'nın kâğıdı her zaman işe yaramıyor. Bir küçük komutan, "Bu Kundakçı Paşa'ysa ben de Mustafa Kemal Paşa'yım" diye atıyor kahkahayı... Dağlara doğru kıvrılıyoruz. Karargâh, Darkarajan'daki bir okulda kurulmuş. Askeri kariyerin içinde 1500 metre yükseklikteki Sindi Boğazı'na tırmanıyoruz. Burası PKK'nın en önemli kamplarından ve Türkiye'ye sızma noktalarından biri. 300 kilometrelik Irak sınırı boyunca İran'a, Kandil Dağları'na kadar uzanan PKK kamplarını sayıyor, anlatıyor komutan. Kuzey Irak'ta ne kadar kalacaklarını soruyorum. Komutanın yanıtı: "Bu siyasi bir soru, cevabı bana ait değil. Kuzey Irak büyük bir alan. Askeri, tespih tanesi gibi yan yana dizmeye kalkışsan da bu alanı kolay kontrol edemezsin. Ancak kritik noktalarını tutman şart, hatta hayati. Cudi'de eylem yapıyor, sonra buraya kaçıveriyor. Buradan kamyonla terörist sevk edebiliyor. Üç dört boğaz var ki, buraları PKK'nın can damarları. Buraları tuttun mu, yine terörist gönderebilir Türkiye'ye. Ama bu sefer katır sırtında ikmal yapar, kamyonla değil. O zaman da dört beş kişiyi ancak iki gün doyurabilir. PKK'nın bu can damarlarını kestik mi, onu içeride boğmak daha kolaylaşır." Soruyorum: "1992 yılı sonbaharında Kuzey Irak'ta yine büyük bir operasyon yapılmıştı. PKK kampları dağıtılmış, Barzani-Talabani işbirliğiyle PKK sızmalarına karşı kalıcı bir düzen getirilmek istenmişti. Ancak bu düzen yürümedi. Sonraki yıllarda PKK yeniden yerleşti buralara. Operasyon bir bakıma boşa gitti. Yine aynı şeyin olmaması için ne yapmak gerekiyor?" Komutan yanıtlıyor: "Şimdi arı kovanına çomak soktuk. Panik içinde dağıldılar. Toparlanmaları zaman alır. Geçen sefer de böyle olmuş, toparlanmaları zaman almıştı. Üç beş ay sonra yine toparlanabilirler. Sonra bomba yağdırsan da olmuyor. Can damarlarını kesmen lazım. İçeride onları boğmak için bundan sonra da buraları, bazı kritik boğaz ve yerleri sıkı tutmakta sonsuz fayda var. Ve zamanından önce de çıkmayalım." Aradan 13 yıl geçmiş. Ordu yine Kuzey Irak'ta... PKK'yı kovalıyor. Kısırdöngü kırılacak mı? Bu soru hâlâ geçerli. Bakın 13 yıl önce, Reşo'nun taksisiyle Kuzey Irak'ta turladıktan sonra Diyarbakır'da zamanın Olağanüstü Hal Valisi Ünal Erkan'la görüşmüş, ertesi günü de 1 Nisan 1995 tarihli yazıma tırnak içinde şu başlığı koymuştum: "Apo'nun tepesindeyken demokrasi paketini de çıkaralım!" Ünal Erkan şöyle demişti: "Apo'nun tepesindeyken, PKK'yı önüne katmış kovalarken, bu psikolojik ortamda ne yapacaksan yapacaksın. Demokrasi paketi mi, demokratikleşme paketi mi, bu havadan istifade neyse çıkaracaksın." Ben de şöyle yazmıştım: "Şiddet ve teröre karşı, PKK'ya karşı haklı mücadele devam ederken, demokratik standartları yükseltecek adımlar, Türkiye'nin elini içeride ve dışarıda güçlendirir. Böylece, buralarda kelle koltukta vatan görevi yapanların çabaları da boşa gitmez. Cizre çarşısının içinde bir evin duvarına kargacık burgacık yazmışlar, "Gözyaşı istemiyoruz!" diye. Kim ister ki? Güzelim bir bahar sabahı insanın aklına şiddet ve nefret değil, ancak barış ve sevgi gelebiliyor." 13 yıl önceki satırlar... Değişen ne var?.. Yoksa, kayıp giden zamanın peşinde nafile bir koşturmaca mı?.. İyi pazarlar!

Arap Birliği: Türk ordusu saldırılarına son vermeli

KUVEYT:Arap Birliği Türk Ordusunun Güney Kürdistan’a yönelik saldırısına son vermesini, Irak’ın egemenliğine saygılı olmasını istedi. Yazılı bir açıklama yapan Arap Birliği Genel Sekreteri Amir Musa, Türk ordusunun Güney Kürdistan’a yönelik saldırılarına ilişkin endişelerini dile getirerek Türk ordusunun askeri saldırılarına son vermesini istedi. Sorunun diplomasi ve müzakere yoluyla çözüme kavuşturulması gerektiğini söyleyen Musa ‘’Irak ve Türkiye ilişkileri ile ortak çıkarların korunması amacıyla oluşturulan ABD, Irak ve Türkiye arasındaki 3’lü komisyonun çalışması gerektiğini’’ kaydetti. ANF NEWS AGENCY

Tehlikedeyiz

Hejarê Şamil-Tarih: 23 Şubat 2008 Cumartesi 21 Şubat’ta TC’nin Güney Kürdistan topraklarında başlattığı “hava destekli kara operasyonu” TC ve PKK’ye ne kazandırır, ne kaybettirir sorusunu Türk basını iki gündür geçe gündüz tartışıyor. İşgal hareketinin Kürd halkının değerlerine ve varlığına topyekûn bir saldırı niteliği taşıdığını dikkate aldığımızda, genel olarak Kürd basınının işgale karşı tepkisinin çok cılız ve sönük kaldığını teslim etmek gerekir. Kanımca, Kürdlerin operasyonu daha geniş bir çerçevede ele alarak; Kürd halkının kazanımları ve kayıpları neler olabilir kapsamında tartışmaları gerekir. Önce Güney Kürdistan’da başlatılan operasyonun karakteri ve amaçları hakkında birkaç kelime: 1.Halkları yok sayan ve devletlerin çıkarları üzerine kurulu olan dünya düzeni ve bu düzenin başını çeken devletler TC’nin işgalcilik hareketine beklendiği gibi “ılımlı” yaklaşmıştır. Bu yaklaşımın Kürdler açısından önemi büyük olsa da, geçerliliği yoktur. Tam tersine, Kürdler açısından topyekûn ulusal bir seferberlik, infial başlatma gerekçeleri doğmuştur. Bir ırk devletinin işgalci ordusu Kürdistan’ın Güneyine – özgürleşmiş topraklarımıza karşı askeri tecavüzde bulunmuştur. 2. Bu operasyon, büyük ihtimalle, TC tarafından bundan böyle yapılması planlanan kara operasyonları serisinin ilk adımı olarak kısa süreli bir harekât biçiminde planlanmıştır. “Yoklama” ve “alıştırma” niteliği taşımaktadır. Etki ve tepkiler hesaplanarak ileriki aylarda sık-sık Güneye girilip çıkılacak, böylece Özgür Kürdistan topraklarında sınır boyunca tampon bölge oluşturma hedefine ulaşılmaya çalışılacaktır. 3. İşgal hareketinde gösterilen hedef PKK, temel amaç ise Kürd halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak ve varlığını darbelemektir. Operasyonla Kürdistan’ın Kuzeyinde, Güneyinde ve Doğusundaki olası gelişmeler engellenmek istenmektedir. 4. Irak anayasasının 140 maddesi ile hukuksal geçerliliği olan ve dış baskılarla iki kez ertelenen Kerkük referandumunun gündemden çıkarılması, Türk dış siyasetinin öncelikli ve süreklilik arz eden gündemini oluşturmaktadır. TC son işgal hareketi ve bundan sonra da Güney’e yönelik gerçekleştirmeyi planladığı operasyonlar ile Kürdistan yönetimini daha da sıkıştırarak, zorlayarak ve baskı altına alarak referandumdan vazgeçmeyi hedeflemektedir. 5. 2007 sonlarında Kürdistan Federe Devleti hükümeti ABD baskısı ile Güney’de üstlenmiş PKK gerillalarına karşı TC’nin sınırlı hava operasyonu yapmasına “hoşgörülü yaklaşmaya” zorlanmıştır. Bu “zorunlu hoşgörü” Kürdler arasındaki (daha dakik ifadeyle, Kürd siyasal güçleri arasındaki) bütünleşmeye ciddi zararlar vermiştir. Yeni operasyondaki hedeflerden birisi Kürdlerin arasını daha da açmak, aralarındaki soğukluğu derinleştirmektir. Bu kadar kapsamlı hedefleri olan bir işgal hareketine Kürdler açısından bölük-pörçük duruşla karşı durulamayacağı ve bu mücadelede başarılı olunamayacağı açıktır. Bu süreçte Kürdlerin kazanımları ve kayıpları ne olur sorusunun yanıtı da Türklerin ve dünya devletlerinin tutumlarından daha çok, Kürdlerin nasıl bir duruş sergileyeceğine bağlıdır. Kürdler, işgal hareketini TC’nin aleyhine çevirmek şansına fazlasıyla sahiptir. Türk ordu güçlerinin Güney Kürdistan’da olabildiğince darbelenmesi ve işgal gerçeğinin uluslar arası kamuoyuna olduğu gibi çattırılması ile Türklerin bir sonraki operasyonlarının önü alınabilir. Bugün Güneyli ve Kuzeyli güçlerin her zamankinden daha fazla ortak ve koordineli hareket etmesi zorunluluğu doğmuştur. Mevcut iç ve dış koşullar göz önünde bulundurulduğunda bu istem, fantastik bir niyet olarak değerlendirilebilir. Bugünkü koşullar açısından belki de böyledir fakat tarihsel perspektifle yaklaşıldığında en gerçekçi önermenin ve tavrın birlikte direniş (açık veya gizli) olduğu kesindir. Aksi taktirde, hem Özgür Kürdistan hükümetinin, hem de Kuzey Kürdistan özgürlük hareketinin yeni bir dönemsel yenilgiyle yüz yüze kalması kaçınılmaz olacaktır. Yenilgiden kastımız özetle şudur; TC işgalci askerlerinin Özgür Kürdistan’a sürekli operasyonları olduğu sürece, Kerkük referandumunu gerçekleştirmek imkânsız hale gelecektir. Öte yandan Kürdistan hükümetinin ve Bağdat’ta üstlenmiş Kürt siyasetçilerin işgale yetersiz ve muğlâk tepkisi; ABD’yi “Kuzey Irak’ın yönetilmesi ve yönlendirilmesi” sorununu İran’a baskı ve Afganistan’da ortak hareket konusunda kendisiyle işbirliği yapan Türkiye ile paylaşma düşüncesine itebilir. Kuzey Kürdistan özgürlük mücadelesinin ve onun en önde temsilcisi PKK’nin askeri açıdan zayıflatılması, kuşkusuz siyasal ve diplomatik alandaki mücadeleye de ciddi darbeler vurmakta, halk arasında moralsizliğe yol açmaktadır. Kürdistan yönetiminin “PKK sorunu siyasal yollarla çözülmelidir” söylemlerine rağmen, bu hareketin “terörist” olduğunu ima eden yaklaşımları dünya çapında Kuzey Kürdistan özgürlük mücadelesinin terör kapsamında algılanmasına destek sunmaktadır. İtiraf edelim veya etmeyelim; Kerkük referandumunun ertelenmesinden, özellikle geçen yılın sonbaharından bu yana Kürdlerin, özellikle Kürdistan bölge hükümetinin ABD nezdinde “etkinliğinin azaldığı”, “bu güçler arasına soğukluk girdiği” belli-başlı analizciler tarafından tescil edilmiştir. Hükümetimiz, Kuzeyli kardeşlerine karşı yapılan operasyonlara “zorunlu hoşgörüsü” ve “bağımsız Kürdistan hayalini” gerçekleştirmek yönünde gösterdiği çekingenliği ile kendi ayağına balta indirmiştir. Yine itiraf edelim veya etmeyelim; PKK askeri gücü, TC’nin son operasyonları ile kış sürecinde dönemsel bir sıkışma yaşamıştır. Söz konusu dönemsel gerilemeyi telafi etmek için Kürd güçleri açısından Türkiye’nin son işgal hareketi bir şans ve hesaplaşma fırsatı olarak değerlendirilebilir. İşgal orduları fahişe tabiatlıdır; ilk yaptığından zevk aldı mı, ikinci kez ister. Birisi şöyle demişti: “Bir kadına bir erkek bile çoktur, ikici erkek ise ona yetmeyecektir ve üçüncüsünü de isteyecektir…”. Türk işgal ordusu Özgür Kürdistan topraklarından umduğu “başarı” ile geri dönerse, tecavüz operasyonlarının devamını örgütleyecektir mutlaka. Tabiatından dolayı… Kürdler, bu savaşımı kazanmak gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadır. İşgal operasyonunu boşa çıkartmanın çok kolay bir yolu vardır: TC işgalci ordusu ile Kürdistan hükümeti silahlı güçleri arasında kayıplara yol açan bir tek ciddi çatışma bile operasyonun hem askeri, hem de siyasi açıdan yenilgiye uğratılmasına yol açardı… İşgal hareketinin asıl amacının Kürd halkına, onun tüm değerlerine saldırı olduğunun anlatılması için muazzam verimli bir ortam yaranırdı. En önemlisi de, Özgür Kürdistan’a ikinci bir operasyonu gerek siyasi, gerekse diplomatik açıdan önlemek kolaylaşırdı. Çok riskli bir önerme mi oldu? Kuşkusuz, riskleri fazlasıyla vardır; TC, ekonomik ambargo uygulayabilir, örtülü savaş geliştirir, Özgür Kürdistan’da terör eylemleri düzenler vs. Bunun yanında Kürdler arasında fiili birlik gelişir, yıllar boyu gizli yürütülen Türk-Kürd savaşı dünya nezdinde açık bir biçim alır ve Kürd sömürüsü ve yok edilişi üzerine kurulan TC devletinin temeli sarsılır. Elbette, bu bir tercih meselesidir. Ancak tercih yaparken şu iyi bilinmelidir; Türkiye, Kürd düşmanlığı üzerine kurulan kartlaşmış bir ırk devletidir. Bu biçimi ile varlığını sürdürdüğü sürece, Kürd halkının varlığı; her yeni doğan çocuğumuzun kaderi, annelerimizin ve kardeşlerimizin namusu, dağlarımızın ağaçları, bahçelerimizin çiçekleri, tüm maddi ve manevi değerlerimiz, tek kelime ile geçmişimiz ve geleceğimiz tehlikede olacaktır ve Kürdistan’ın Güneyinde bağımsız devlet kurulması hayalden öteye gitmeyecektir. Hejarê Şamil hejare_shamil@hotmail.com

 PNA-Türk ordusunun Kürdistan Bölgesi (FKB)'ne yönelik saldırıları konusunda Kürdistan Bölge Başkanlığı Sözcülüğü’nden açıklama: ‘’Federal Kürdistan Bölge Başkanı sayın Mesut Barzani, 22-23 Şubat’ta Dohuk vilayetini ziyaret etti. Başkan Barzani bu ziyaretinde bölgenin idari, emni ve askeri kurumlarıyla ilgili yetkililerle toplandı. Sınır bölgelerinin durumundan haberdar olunduktan ve Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi topraklarına yönelik saldırılarından sonra meydana gelen yeni gelişmelerin değerlendirilmesinin ardından Kürdistan Bölgesi’nin PKK ve Türkiye arasındaki savaşta taraf olmayacağı te’kidinde bulunuldu. Ancak Kürdistan Bölgesi vatandaşlarına yada yerleşim bölgelerine yönelik her saldırı karşısında genel savunma için gerekli emir verildi ve bunun için bütün hazırlıklar yapıldı. Şimdi Türkiye’nin saldırılarının asıl niyetinden şüphemiz var; saldırıların asıl amacı PKK değil Kürdistan Bölgesidir. Eğer böyle olmazsa vatandaşların istifade ettiği ve bölgenin derinliklerindeki yerleşim yerlerinde bulunan köprülerin yıkılmasının PKK ile ne alakası var?’’ Federal Kürdistan Bölge Başkanlığı Sözcülüğü 23.02.2008

Kürdistan ve Kosova İkiyüzlü politikalar, işgalci Türk ordusu

Ahmet AlimTarih: 23 Şubat 2008 Cumartesi 27 Nisan 2007’de verilen Muhtıra’dan sonra Erdoğan ve Gül Büyükanıt ile anlaşarak AKP’yi iktidara ortak yapmışlardır. Devamında, Gül’ün Çankaya’ya çıkmasına izin verilmiş , TSK’ya ise Tezkere ile Güney Kürdistan’a müdahale olanağı sağlanmış ve Güney Kürdistan’a sistemli Hava operasyonları gerçekleştirilmiştir. Bu koşullar içinde Ordu ile bağlantılı olarak AKP’yi tehdit eden kesimler Ergenekon operasyonu çerçevesinde Ordu’nun onayıyla kısmi anlamda etkisizleştirilmişlerdir. Devamında, Türban konusunda alınan karar köşkte bekletilirken 21 Şubat’ta Güney Kürdistan’a fiili kara operasyonu başlatılmış ve 22 Şubat’ta Türban konusundaki yasa onaylanmıştır. Tam da bu noktada Büyükanıt’ın görev süresinin uzatılmasının gündeme gelmesi tesedüf değildir elbette. Bu gelişmeler Ordu ve AKP arasında yaratılan sıkı işbirliğinin en iyi göstergeleridir. Biraz geçmişe bakılırsa, BOP çerçevesinde Pakistan’da Müşerref darbesini destekleyen, Afganistan ve Irak’a müdahale eden Bush yönetimindeki ABD açıkladığı hedeflerine ulaşamamıştır. Bu arada, ABD’nin en önemli müttefiklerinden olan Türkiye kendi politikalarını ABD’ye empoze etmeyi başarmıştır. Türkiye ABD’ye karşı Türk ırkçı kesimlerini (Veli Küçük ve Kızıl Elma koalisyonu) iktidara ortak etmiştir. Bu kesimin Avrasya eksenli ırkçı politikalarının hedefi olan AKP bunları etkisizleştirmek için ABD’den istediği desteği Ordu ile işbirliği yapması ve diğer Müslüman ülkelere ılımlı İslam rejimi olarak örnek olması koşuluyla elde etmiştir. Neticede ABD seçimini Türkiye lehinde yaparak Güney Kürdistan ve Barzani’yi gözden çıkarmıştır. Zaten, TC’nin akıl hocalarından “Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu” USAK başkanı S. Laçiner operasyonun amaçlarını aşağıdaki gibi açıklamaktadır : “Türkiye'de olağanüstü bir gelişme olmaması halinde olası bir kara operasyonunun terör örgütünü en azından bir süre için dağıtacağını ve eylem gücünü zayıflatacağını belirterek, Bunlar da bana sorarsanız 300-500 teröristi öldürmekten daha önemlidir”... “Yani birincisi, Türkiye'nin (Barzani'yi) Irak içerisinde sıkıştırması lazım. İkincisi de kuzey Irak içinde Barzani'nin Türkiye'ye karşı üslubunu devam ettirerek iktidarını sürdürmesinin olanaksız olduğunu anlatması lazım.” “Burada, Talabani'yi ön plana çıkarmanın mümkün olduğunu ifade eden Laçiner, Türkiye, Talabani kartını 1990'larda olduğu gibi oynayabilir”. Talabani de bunun için gerekli zemini oluşturmaya çalışıyor. Bence Türkiye, Barzani-Talabani ayrışmasının altını çizebilir. Bir tarafa daha yakın davranabilir dedi. Laçiner, Türkiye'nin Türkmenleri güçlendirme politikasını da artık başlatması gerektiğini bildirdi”. Laçiner’in açıklamaları bu operayonun gerçek amacının Güney Kürdistan’da Barzani’nin tasfiye edilmesi olduğunu göstermektedir. Orta-Doğu’da Kürtler aleyhine yapay olarak yaratılan ulus devletlerin yaşatılması için olağanüstü gayret gösteren çevreler, Balkanlar sözkonusu olunca 255 800 KM2 üzerinde 23 milyon nüfuslü Yugoslavya’dan 7 devlet çıkartmışlardır. Yani, Büyük Orta Doğu projesi tekleyen ABD Kosova’nın bağımsızlığına yeşil ışık yakarak de facto olarak bağımsız olan Kosova’ya BM’nin 193’üncü üyesi olmasının yolunu açmıştır. 1980’de Tito’nun ölmesinden sonra, 1991’de Slovenya’nın bağımsızlığıyla başlayan süreç 17 Şubat 2088’de Kosova’nın bağımsızlığına kadar gelmiştir. Başta ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Türkiye’nin desteğiyle Haşim TACİ, 1997’de kurulan UCK’nın (Kosova Özgürlük Ordusu) eski başkanı – o zamanın teroristi, Kosova’nın (yüzölçümü 10 887 KM2, nüfus 2 milyon) bağımsızlığını ilan etmiştir. Türkiye Kosova’nın bağımsızlığını ilk tanıyan devletlerin başında gelmiştir. Türkiye Kosova’yı tanıdıktan 5 gün sonra Güney Kürdistan’ı destabilize etmek için Güney Kürdistan topraklarına tecavüz etmiştir. Güney Kürdistan’a 2500 KM uzaklıktaki Kosova’nın bağımsızlığını destekleyen Sırbıstan’ı kınayan kesimler Kürdistan sözkonusu olunca sus pus olmuşlardır. Bu iki olay ABD ve AB’nin çifte standart uygulamalarını gösteren örneklerdir. Balkanlarda, federal bir sistem içinde yaşamış olan halklar sorunlu bir süreçten sonra ABD, NATO ve AB’nin desteğiyle 17 yılda 6 devlet yaratılmış ve Yugoslavya 7 devlete bölünmüştür. Günümüzde, Sırpalara karşı NATO ve BM güçleri Kosovalıları korumakta ve Kosova’daki devletin kurumlarının oluşması için her türlü destek sağlanmaktadır. Buna karşın 16 yıldır devlet olmak için gereken bir çok kurumu kurup işleten Güney Kürdistan’a müdahale edilmesine ise seyirci kalınmaktadır. Bu olaylarda Türkiye’nin tavrı iki yüzlü, ırkçı ve sömürgeci politikaların diğer bir örneğidir. Kosova’yı Kıbrıs’ın bağımsızlığına örnek göstermek için tanıyan ve destekleyen Türkiye, hemen arkasında PKK kampları bahanesiyle uluslararası hukuku da ihlal ederek Güney Kürdistan’ı işgale başlamıştır. Türk devletinin ırkçı ve sömürgeci karakteri açıktır, Türkiye’de Kürt olmayanlar dışındaki kesimlerin ezici çoğunluğu devleti desteklemektedir. Cemil BAYIK Kürdistanlılara zafere kadar Serhıldan çağrısı yaparak TC ile bağların koptuğunu ifade etmiştir. TC rejimi ve Ordu Sanayi Kompleksi bu haliyle var oldukça Kürtler ile Türkler arasında zaten öncesinde de ortak yaşam olanağı yoktu.TC’nin bu yapısı ortadayken Kürtler adına siyaset yapan bazı şahısların halen Kürtlerin türklerle ortak yaşama inancı hırsı , azminden, arzusundan bahsetmelerini anlamak güçtür. Bu kesimler, bazı işbirlikçiler dışında, kendilerini yok etmek isteyen güçlerle ortak bir yaşam kurmalarının olanağının kalmadığını görmek zorundadırlar. Bundan dolayı, Kürtler Güney Kürdistan’a yapılan bu operasyona net bir şekilde tavır koyup ulusal birlik ruhuyla karşı çıkarak, ulusal direnişi geliştirmelidir. Ahmet Alim

Peşmergeler, onurunuzu koruyun

Dilber Doski-Türk sürü devletinin Güney Kürdistan topraklarına gireceği sürpriz bir gelişme değildi. Havadan girenin karadan da gireceği belliydi. Bu tür şeylere Kürdler olarak pek şaşırmak normal bir durum değil. Türkler, tarih sahnesine çıkışlarından bugüne değin, doğudan batıya kadar bir çok halkın malına ve canına kasettiler. Bu onların genlerine işlemiş bir şey. Türklerin içinde çok değerli insanlar da var, onlar alınmasın ama burda bazı gerçekleri dile getirmeden edemem. Türkleri Kürdler’den başka hiç kimse iyi tanıyamaz. Ermeniler bir buçuk milyon ölü verdiler ama en azından Türkler’den kurtuldular. Şuan kendilerine ait bir ülkeleri var. Geçmiş acılarını önünde paylaşacak bir anıtları var en azından. Yunanlar, Bulgarlar, Araplar ve bir çok irili ufaklı halk, büyük kayıplar vererek at sütü içmiş, at üstünde yaşamış olan bu sürü devletinden kurtuldular. Türk’ün gasp ettiği topraklar birbir elinden çıktı ve en son kala kala biz kaldık. Biz ki tanrının gazabına mı uğradık bilinmez fakat halen de bu acıları çekmekteyiz. Bu zehirli akrepler etrafımızı kuşatmış. Türk’ün karakterinde barbarlık vardır! Bugün bile bu durum zerre kadar değişmemiştir. Bu bir halkı aşağılama değil, bir gerçeği dile getirmedir. Üstüne alınmak istemeyen Türkler var ise o zaman dürüst bir biçimde ortaya çıkıp kendilerini yönetmekte olan bu sürü devletine karşı aktif bir şeyler yapsınlar. Bu satırlarım için bana kızacak olan Türkler’e söylüyorum, biz asırlardır sizin zehirli hançerlerinize maruz kalıyoruz. Varlığımızı hem fiziki hem de ruhi olarak yoketmek için elinizden gelen herşeyi yaptınız, yapıyorsunuz. Ama ne mutlu ki bize inadına ayakta kaldık. Ne mutlu bize ki en büyük silahımız olan inadımızı size teslim etmedik, etmeyeceğiz! Bu satırlarım için bana kızacak olan kardeşlik hayranı Kürdler’e söylüyorum, Nuri Dersimi’nin çığlıklarını bir kere olsun duyun. Zilan’dan yükselen çocuk seslerine aklınızın ve vijdanlarınızın kapılarını açın. Asırlardır onurumuzu ayakları altında ezen bir devlet ile onurlu bir barışın asla mümkün olmadığını görün. Kürd sorununda en onurlu son kardeşlik değil, komşuluktur! Güneye girdiler. Özgürleşmiş bir parça toprağımız vardı ona da hepimizin gözleri önünde tecavüz ettiler. Kürdçe bir söz vardır, “ é ku pozé wi biçek bişewite careke din basa bratiya Tirka nake”. İşte bu kadar basit ve net! Kürdler’in kendi tarihlerinde yaşadıkları en büyük şok hayalkırıklığı olmuştur her zaman. Dışa bel bağlamışlar, hayalkırıklığı yaşamışlar. İçe bel bağlamışlar, yine hayal kırıklığı yaşamışlar. Bu halk için hareket edenlere şunu söylemek lazım, bu halkı bir gün bitirecekse eğer bu kesinlikle etrafını sarmış olan vahşi kurtlar olmayacaktır. Bu halkı sadece ve sadece tarihten beridir Kürd’ün boynuna lanetli bir kolye gibi dolanmış olan hayalkırıklığının kördüğümü bitirir. En büyük birliktelikler zor günlerde doğar. Bugün Kürd halkı kendi tarihinin en zor günlerini yaşamakta. Sorun sadece vahşi Türk sürülerinin güneye girmeleri sorunu değildir. Orda gerilla var, onurlarıyla direnir, bedenlerini vahşi sürülerine siper eder, bu halkın yüzünü düşman karşısında kara çıkartmazlar. Türk’ün güneye girmesi bizi bitirmez, asıl önemli olan bu işgale karşı birlikte hareket etmektir. Acaba bu zor günler, düşman karşısında Kürd’ün birlikteliğine ebelik yapacak mı? Bu konuda kaygılarımız çok büyük. Kaygılarımız çok büyük çünkü bu halk bir kere daha hayalkırıklığı yaşarsa eğer toparlanması zor olur artık. Toparlanıpta bir gün bağımsızlığını kazansa bile kendi içindeki kardeşlik duygusunu çoktan yitirmiş olacaktır. Her parçanın kendine ayrı devleti olacaktır. Güney Kore ile Kuzey Kore gibi olacaktır. İşte bugün bunun kaderi çizilecek. Bunu ne ABD ne Türkiye, Kürdler’in kendileri çizecek. Bu düğümün bir ucu kuzeyde, diğeri güneydedir. Ya her iki taraf bu uçları çeke çeke kördüğümü daha da kör hale getirecek, ya da Behdinan topraklarında ele ele verip bu düğümü çözmeye başlayacaklardır. Bu halkın kaderine Behdinan’da ya güneş doğacak, ya da ne güney ne de kuzey kalacak! PKK şuan savaş halinde olduğu için fazla eleştirmeyeceğim. İşin gerçeğini sorarsanız yaşadığımız kördüğümün bugüne kadar gelmesinde PKK’nin de payı çok büyük. Yıllardır olmayacak bir duaya amin dedirttiler. Koyun ile kurdun kardeşliğini kurmaya çalıştılar. Kurt hergün sürülerimize daldı, koyunlarımızı teker teker boğazladı ama hep aynı nakaratı tekrarladık. Türkiye ile onurlu bir barış(!). PKK’yi daha bir çok konuda eleştirmek mümkün ama bugün onlara destek olma günü. Hele bu savaş da bitsin o zaman birbirimiz ile hesaplaşırız. Önce düşman ile hesaplaşmak gerekir. Özellikle Kürd aydınlarının bu konuda çok hassas davranması lazım. PKK’nin Güneyi hedef haline getirdiğini düşünen bazı yazar-çizerlerimiz yerinde durmayacaktır. Öfkelerini düşmana yönelteceklerine PKK’ye yönelteceklerdir. Ama şunu unutmasınlar, gün bütün öfkemizi düşmana yöneltme günüdür. Eğer bahsedilecekse namus ve şereften, en büyük namus ve şeref budur. Birileri Zap’ta ve Basya’da göğsünü barbar sürülerine siper etmişken geçmiş defterleri açmak, bu sürülere en büyük destek olacaktır. Geleceğimizin defteri çizilirken, geçmişin defterleri açılmaz! Güneyli Kürdler’in öncü partileri kendi tarihlerinin en büyük onur sınavından geçmektedirler. PKK’ye sempati duyan kesimlere de burdan seslenmek lazım. Bu sınavda onları yerden yere vurmaktansa, esas alınması gereken temel yöntem onlara cesaret vermek olmalı. Bazıları daha şimdiden Barzani’yi ihanetle suçlamaya başladı bile. Bu tarz, ihanet durumu olmasa bile ihaneti doğurur. Eğer bunu isteyenler varsa dillendirmeye devam etsinler. “İhanet olsun da biz de yine acılarla başbaşa kalalım” diyenler varsa devam etsinler. Mesud Barzani bir kaç demecinde, “Kürd’ün Kürd’ü öldürme dönemi kapanmıştır” diyordu. Biz buna inanıyoruz. Bu konuda onun samimiyetine de inanıyoruz, fakat bu yetmiyor. Kürd’ün Kürd’ü öldürmesi salt fiziki bir olay değildir. Birbirine destek vermeme en büyük öldürme eylemidir! Eğer bugün düşman Behdinan kapılarını zorlayıp içeri dalmışsa ve bunun karşısında sessiz kalınıyorsa, en büyük öldürme budur. İlla ki Türklerle birlikte silah kuşanıp gerillanın kanını dökmeye gitmeniz gerekmiyor, onlara karşı sessiz durmanız bile başlı başına öldürmektir. Kardeşleriniz sizin kurtardığınızı sandığınız toprakları kanlarıyla savunurken, ciddi bir kınama açıklaması bile yapmamanız bizi derinden endişelendiriyor. Behdinan tüm Kürdistan coğrafyasının tam ortasında yer alır. Merkezdir. Tarihten bu yana bütün düşmanlar ilk önce orayı ele geçirmek istemişlerdir. PKK boşu boşuna oraya üslenmemiştir. Düşmanlar Kürdistan’ı Lozan’da dörde böldüklerinde Behdinan ile Botan’ı boşuna boşuna birbirinden ayırmamışlardır. Merkezi dağıtmışlardır. Bu yüzden ‘Behdinan Kürd kaderinin ya ölü ya da sağ olarak doğacağı yerdir’ diyorum. Acaba Peşmergeler bunu görüyor mu? Acaba bunu görüp bir an önce harekete geçecekler mi? Bana sorarsanız, içinde bulunduğumuz günler bir çok sürpriz gelişmeye gebedir. Her an herşey olabilir. Kuzey Kürdler’i olarak peşmergelerden beklentimiz çok büyük. Ölün ama onurunuzu Türkler’e çiğnetmeyin. Hewler yerle bir olsa bile, kurduğunuz lüks villalar başınıza yıkılsa bile, Behdinan’ı savunun. Behdinan onur ülkesidir. Sessiz kalarak orayı kendi onurunuza mezar etmeyin! Türklerin asıl amacanın tüm güney Kürdistan olduğunu bilmeyen yok artık. Şunu da unutmayın, Türkler bir yere girerse ya zorla çıkarlar, ya da asla çıkmazlar! Tarih bunun örnekleriyle doludur. Güneyli güçlerin en büyük hatası Saddam’ın düşüşünden sonra bağımsızlık ilan etmemeleri oldu. ABD’ye güvendiler. ABD çıkar tanrısıdır! Kendisi için kurban etmeyeceği hiç kimse yoktur. Siz bunu rahmetli Mele Mustafa Barzani’den bilmeliydiniz. ABD tüm Kürdleri bir gecede çizebilir, aynı gecede de silebilir. O yüzden esas alınması gereken tavır kendi özgücüne dayanmaktı. Türkler bugün rahat rahat güneye giriyorlarsa eğer, bu durum dışa bel bağlama ve kendi özgücüne güvenmemenin bir sonucudur. Korkmayın, sırtınızı kuzeyli kardeşlerinize rahatlıkla dayayabilirsiniz. Bu sırt dağ gibidir, sizi utandırmaz. Haydi diyorum, herkes Behdinan’a kilitlensin! Ya Behdinan, ya ölüm!

TANSİYON YÜKSELİYOR : ‘’YILLARDIR BÖLGEDE KONUŞLANAN TÜRK ASKERLERİ DERHAL ÇIKARILSIN...’’

BAŞKAN BAZRANİ: ‘’BİZ KAOS VE ASKERİ ÇÖZÜMLERDEN YANA DEĞİLİZ...’’ PNA- Türk ordusunun Kürdistan bölgesine yönelik başlattığı operasyonla durumu daha yakından öğrenmek için Dohuk’a giden Federal Kürdistan başkanı Mesut Barzani, burada üstdüzey idari ve askeri yetkililerle olağanüstü bir toplantı gerçekleştirdi. Federal Kürdistan sınırındaki operasyon bölgelerinin son durumunu daha yakından takip etmek üzere bugün Dohuk kentine giden başkan Barzani , Kürdistan Bölgesinin hiç bir şekilde savaştan yana olmadığını ve yaşanılan durum ile Kürdistan halkına büyük haksızlık yapıldığını dikkat çekerek ‘’ biz kaos ve sorunların askeri çözümünden yana değiliz’’ mesajını verdi.  PNA-Türk ordusunun Federal Kürdistan bölgesine yönelik düzenlediği hava ve kara operasyonuyla özellikle sınır bölgelerinde tansiyon giderek yükseliyor...Bu doğrultuda operasyon bölgelerine yakın yerleşim alanlarında 4 binden fazla kişi operasyonlara sert tepki göstererek büyük savaş tanklarıyla yıllardır Amediyé ve Bamerné bölgesine konuşlanan Türk askerinin derhal çıkartılmasını istedi. Konuya ilişkin PNA’ ya özel bir demeç veren PDK basın- yanın merkezinden bir kaynak Türk savaş uçaklarının dünden bu yana Federal Kürdistan sınır bölgelerine yönelik bombardımanının aralıksız devam ettiğini belirterek özellikle sınır bölgelerinde tansiyonun yükseldiğini ve ‘’ Türk ordusu köprüleri hedef aldı bu da sivil halkın hayatına doğrudan müdahale ve Irak –Kürdistan bölge egemenliğinin açık ihlali anlamına gelir’’ şeklinde dikkat çekti. Bölgedeki halkın operasyonlara karşı tepkili olduğunu belirten kaynak 4 binden fazla kişinin Türk askeri üslerini kuşatarak yıllardır Bamerné ve diğer sınır bölgelerinde konuşlanan Türk tanklarının operasyonlara katılmak üzere üslerinden çıkışına karşı çıktığını ve sözkonusu Türk askerlerin derhal bölgeden çıkarılmasını istediğini belirtti.