Tahran'dan önce Şam 'düşürülecek'

ABDULBARİ ATWAN  (Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, 24 Eylül 2007) Suriye cephesi şu günlerde anormal hareketlenmelere sahne oluyor. Ülkenin kuzeydoğusuna yönelik 'gizemli' İsrail hava saldırısı sonrası geçen üç günde iki kez olağanüstü hal ilan edildi. Bu hareketlenmeler, daha fazla karışıklığı körüklemeyi amaçlayan İsrail sızdırmalarıyla aynı zamana denk geliyor. Sunday Times önceki gün, İsrail istihbarat organlarına yakın bir ismin yazdığı bir raporu yayımladı. Rapor, özel bir İsrail komando birliğinin Suriye derinliklerine sızdığını ve inşaat halindeki nükleer tesislerde bulunan Kuzey Kore nükleer malzemelerini ele geçirdiğini ifade ediyor.  İran planı iki yıldır yapılıyor  Bütün bunlar, Suriye'ye yönelik bir askeri operasyon ihtimalinin çok yüksek olduğunun işaretini veriyor. Ortaya çıkan soruysa, bu operasyonun İran ve Suriye'ye yönelik kapsamlı bir Amerikan-İsrail saldırısıyla mı, yoksa sadece Suriye'ye mi yönelik düzenleneceği hakkında.  ABD'nin İran'ı vurma hazırlığı sürüyor. Zira ülkesinin savaşa hazırlanmasını isteyen Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner'in açıklamalarından sonra Sunday Times, ABD hava kuvvetlerinin en iyi subaylarından oluşan bir grubu İran'la savaş planını belirlemekle görevlendirdiğini ortaya çıkardı. Gazete Bush yönetiminin iki yıldır İran'a saldırı planı yaptığını ve hava gücünün en parlak generallerinden Lawrence Stutzriem'ı, İsrailli elektronik savaş uzmanı General Lani Kass'ın yardımıyla yeni planı idare etmekle görevlendirdiğini su yüzüne çıkardı.  Suriye'ye karşı dozu artan kışkırtma ve karalama kampanyalarıyla özetlenmesi mümkün olan iki senaryo var: İlki, İsrail'in ABD ve hatta belki de Fransa'yla öncü darbede bulunma bağlamında bir ön anlaşma yapıp, önce Suriye'yi, sonra Lübnan'da Hizbullah'ı ve son olarak da Gazze'deki direniş hareketleri ve özellikle de Hamas'ı hedef alacağına yönelik.  Bu senaryoya göre bu öncü darbeler, Suriye'nin ve özellikle de Hizbullah'ın füze kapasitesini yıkmayı, Suriye hava savunmasını ve Moskova'dan ithal ettiği mühimmatları sınamayı, İran'ı tahrik etmeyi ve müttefiklerini savaşa çekmeyi hedefliyor.  Bu durum ABD Başkanı Bush ve İsrail hükümeti açısından İran'a saldırı kararını kolaylaştırır.  İkinci senaryoya göreyse, Suriye'ye başka sınırlı fakat tahrik edici saldırılar düzenleneceğini öngörüyor. Buna göre amaç, Şam'ı meşgul etmek, kendisine ve İran'a yönelik daha kapsamlı bir saldırı bekleyerek misillemede bulunamaması sebebiyle Arapları sıkıntıya düşürmek.  İkinci senaryo daha baskın. Zira sadece Suriye'yle uğraşılması ve operasyonların bu ülkeye yöneltilmesi, İran'a saldırı seçeneğine göre daha az külfetli ve kolay. İran'a saldırının külfeti son derece ağır olacaktır. Bazı Körfez ülkeleriyse yine de bu seçeneği yeğliyor; zira, Suriye'nin intikam misillemesi İran'ınki gibi bu ülkeleri hedef almaz.  Suriye rejiminin imajının yıkılması, kendi kamuoyu ve Arap kamuoyundaki görüntüsünün sarsılmasına yönelik bir operasyon yürütüldüğü açık. Bu da, Suriye'yi İsrail'in alçaltıcı ihlallerine yanıt veremeyen zayıf bir ülke gibi göstererek yapılmakta. Bu amaçla Suriye derinliklerine saldırı düzenlendi, İsrail komandolarının ülkenin en kuzeyine sızdığına ve korunması gereken hassas askeri bölgelere girdiğine dair bilgiler sızdırıldı.  Sunday Times'ın sızdırmalarının hedefi iki yönlü. İlki Suriye'nin askeri kurumlarının zayıflığını gözler önüne sermek, ikincisiyse geçen yılki Lübnan savaşındaki alçaltıcı yenilgiyle saygınlığını kaybeden İsrail ordusuna itibarını geri vermek.  Suriye'deki resmi suskunluk ve bu İsrail-ABD sızdırmalarına yanıt verilmemesi, bu haberleri doğruluyor ve hedeflere ulaşıyor. Suriyeli yetkililer ve sözcülerin çoğunluğu yaşananların içyüzü, İsrail saldırılarının yapısı ve hedef aldığı askeri üslere dair sorulara  yanıt vermek noktasında büyük bir zihin karışıklığı ortaya koydu;  anlaşılmaz ve dolayısıyla ikna edici olmayan bir biçimde konuştu.  Suriye, İsrail, ABD ve 'ılımlı Araplar' koalisyonu tarafından hedef alınıyor. Zira Şam, Arap değişmezlerine asgari düzeyde tutunmayı sürdürse de, rejimin sorunu şu: Arap sokaklarına ulaşmak ve onları yanına çekerek Arap sisteminin dayattığı tecridi kırmaya çalışmamak.  Tecridin kaldırılmasıyla kastedilen, siyasi tutukluları serbest bırakarak, özgürlükleri genişleterek ve direnişçi Arap söylemini yapılandırarak iç cephesini güçlendirecek cesur adımlar atması. Zaman kısa, manevra alanı da sınırlı. Ramazan Bayramı'nın yaklaşması, cezaevlerinin özgürlükler ve siyasi reformlara dair konularda rejimle ayrı düşen bazı isimlerden boşaltılması için uygun bir fırsat sunabilir.  Arapların tavrı kabul edilemez  Suriye'nin maruz kaldığı İsrail tahrikine karşı bazı Arap çevrelerde 'alay' kokusu alıyoruz. Bazı Arap rejimlerinin gizlice ve aleni bir biçimde İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırısının bir an evvel gerçekleşmesini istediğini söylersek abartmış olmayız. Bu, her açıdan üzücü ve acı verici. Böyle bir trajediyi yaşayacağımızı hiç tahmin etmiyorduk...  Suriye yönetimi, kendisini ve güçlerini alçaltan hakaretlere tepki olarak Lübnan'da bazı hatalar yapmış, hatta felaketlere yol açmış olabilir. Fakat bu bazı Arapların, ümmetin düşmanlarına karşı bütün savaşlarına girmiş bu Arap ülkesini yıkma amaçlı ABD-İsrail saldırısının tarafında yer alması  anlamına gelemez.  (Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, 24 Eylül 2007) radikal

0 Yorum: