Turk Medyasindan Cengiz candar ve M. Ali Birand'in son olaylara yaklasimlari...

Haydi şimdi tam zamanı, haydi… M. Ali Birand-Posta Harekatların sıklaşmaya başladığı şu sıralarda, Türkiye’nin bir karar vermesi ve yeni bir politika benimseyip uygulamaya başlaması gerekiyor. Mart ayına kadar da zamanımız var. Mart’ta kar kalkacak ve kollar sıvanacak. PKK terörü kanlı mı durdurulacak, yoksa kansız mı olacak, Mart’tan itibaren anlaşılacak. Ancak bakıyoruz, şu ana kadar tam bir kargaşa var. Her kafadan farklı ses çıkıyor. Türkiye harekatla son derece önemli bir moral üstünlük kazandı. Şimdi, bu süreci devam ettirmek gerekiyor. Önümüzde 2,5 ay var. Mart ayından itibaren, Güneydoğu ve Kuzey Irak’ta karlar erimeye başlayacak. Biz ne kadar bombalarsak bombalayalım dağlar yine geçit vermeye başlayacak. PKK yeniden, saklandığı yerlerden çıkacak ve Türkiye ile Irak arasındaki trafik daha kısıtlansa dahi yeniden başlayacak. Yeni bir döneme girilecek. Bu dönem kanlı mı olacak, kansız mı olacak, önümüzdeki 2,5 ay içinde atılacak adımlara, verilecek kararlara bağlı. Zira PKK askeri harekatlarla zayıflatılsa dahi, tümünden susturulamayacak. Dağdakileri indirmek için gereken yasalar şu sıralarda çıkarılmalı ki bir işe yarasın. Adına ne derseniz deyin -ister pişmanlık yasası, ister eve dönüş- ne çıkacaksa çıkmalı, bir şeyler yapılmalı ki, ilkbahar-yaz aylarında sonuç alınabilsin. İşte böylesine önemli ve duyarlı bir süreçteyiz. Peki, buna karşılık bizdeki durum ne? Doğrusu, pek parlak durumda değiliz. Bu değerlendirmeyi, İngiltere’nin IRA örgütüne karşı mücadele ettiği yıllarda sergilediği genel tutumla karşılaştırarak yapıyorum. İngiliz hükümetlerinin de muhalefeti vardı. Ancak, sırf muhalefet olsun diye hükümete karşı tutum almaz, yanlış gördüğü noktalara dikkat çekmekle yetinirdi. Bizdeki muhalefet ise sadece kendini düşünüyor. Bu ülkenin geleceğini etkileyecek olan bir yasa hazırlığına katkıda bulunmak yerine, yasanın çıkmaması için uğraşıyor. Oysa çok iyi biliyorlar ki, onlar iktidara gelince, aynı yasayı hem de daha esnekleştirerek uygulamak isteyecekler. Şimdi, kıyameti koparıyorlar. Sanki Kürt sorununun devam etmesi için çaba harcıyor gibiler. İngiltere’nin IRA terörünü yenmesi, ülke içindeki dayanışma, güvenlik güçleri ve iktidar arasında güven ve uluslararası destek sayesinde gerçekleşti. Bizdeki duruma bakın... Zaman zaman, siyasi iktidar ile TSK farklı bir tutum sergiliyorlar. Medya, sanki savaş devam etsin de ne olursa olsun gibi bir tutumda. Sahte bir milliyetçilik havası pompalıyor, buna karşı her türlü çözüm vatan hainliği gibi gösteriliyor. Söyleyin bana, terörü bu yaklaşımla çözebilir miyiz? * * * BAŞARI İÇİN EZBERİ BOZMALIYIZ “Bu karmaşadan kurtulmamız için neler yapmak gerekir?” diye sorarsanız, hem içerde, hem de dışarıdaki örnekleri ve deneyimleri birleştirip, konuyla iç içe yaşayan ve yaşamış güvendiğim yetkililerle konuşup çıkardığım ortak görüşleri şöyle özetleyebilirim MUHALEFET BAZI KONULARDA DESTEK VERMELİ MUHALEFET, sırf iktidara gol atmak, sırf iktidarın her söylediğine karşı çıkmak adına politika yürütmemelidir. Atılan her adımı vatana ihanet gibi bir tepkiyle karşılamamalıdır. İktidara yönelik eleştiriler kesilmemeli, ancak temel bazı konularda belirli bir anlayış aranmalıdır. Böyle bir tutum kamuoyunu etkileyeceği gibi, özellikle PKK ve uluslararası kamuoyuna “Türkiye iktidarı ve muhalefetiyle el ele hareket ediyor” mesajını verecektir. Dolayısıyla “son derece önemli bir kararlılık gösterisine” dönüşmesine yol açacaktır. Hem PKK, hem de PKK’yı destekleyenler, adımlarını daha dikkatli atacaklardır. ERDOĞAN İLE BÜYÜKANIT KAVGA İZLENİMİNİ SİLMELİLER ASKER ile iktidar arasındaki çekişme ve görüş ayrılıkları görüntüsü mutlaka giderilmeli ve tam bir ortak politika yürütüldüğü izlenimini verecek tutumlar benimsenmelidir. MHP lideri Bahçeli haklıdır. Bugünkü görüntü, askerin başka sivil iktidarın başka düşündükleri, birbirleriyle didiştikleri izlenimi vermektedir. Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt, bu izlenimi mutlaka silmelidir. MEDYA, ŞOVENLİĞİ BIRAKMALIDIR MEDYA’ya da bu geldiğimiz noktada büyük pay düşmektedir. Sorumsuz bir yayıncılık anlayışı ve sahte bir milliyetçilik gösterisi altında, savaş çığırtkanlığı yapılmaktadır. Kimi yalan, kimi abartılı haber ve yorumlarla, dökülen timsah gözyaşlarıyla, medya Türkiye’deki kafa karışıklığına ve genel kargaşaya büyük katkıda bulunmaktadır. Bu yaklaşımın bitmesi gerekmektedir. EZBERİMİZİ ARTIK BOZMALIYIZ İKTİDAR hem muhalefet, hem asker ile yeni diyalog kanalları kurmalı hem de tabuları bir kenara bırakıp bugüne kadar hiçbir işe yaramamış politika ve yaklaşımlardan vazgeçmelidir. Eğer bir çıkış aranıyorsa, Türkiye’yi yönetenler ezberi bozmalı, askeri-muhalefeti ve medyası da buna destek olmalıdır. A. PİŞMANLIK YASASI mutlaka genişletilmeli, PKK’nın cinayet işlememiş kadrolarına yaygın bir af getirilmeli ve Öcalan-Karayılan-Bayık üçlüsü hariç, lider kadronun ister Amerika, isterse Avrupa’ya göç etmelerine yani burnumuzun dibindeki Kuzey Irak’tan çekip gitmelerine izin verilmelidir. Buna karşılık, PKK’nın Kuzey Irak’taki kamplarının tümüyle kapatılması sağlanmalıdır. Bu şekilde belki PKK yok edilemeyecektir, ancak bir daha belini doğrultamayacak bir noktaya getirilecektir. B. KÜRT SORUNUNUN çözümüne katkıda bulunmak ve Kürt kökenli vatandaşlarımızı yanımıza çekip, PKK’dan uzaklaştırmak için de cesur davranmamız gerekmektedir. Özellikle Kürtçe dili öğrenimi başta olmak üzere, Kürt vatandaşlarımızın kültürel, sosyal ve ekonomik ihtiyaçları mutlaka karşılanmalıdır. Güneydoğu halkı işsizlikten ve umutsuzluktan kurtarılmalıdır. C. GÜVENLİK GÜÇLERİ bölgede yaşayanların tümünü PKK’lı gibi görmekten ve kötü muamele etmekten vazgeçmelidir. D. DTP kesinlikle kapatılmamalı ve konu mümkün olduğu kadar Meclis’e çekilmelidir. Siyaset içine alındıkça, Kürt sorunu dağlardan inecek ve PKK’nın varlığı gereksizleşecektir. SONUÇ Tekrar edeyim; Türkiye’nin önünde Mart’a kadar bir süre vardır. Kendi içinde kavga etmek yerine, yeni bir politika, yeni bir yaklaşım ve ortak görüş oluşturulamaz ise, elde edilmiş bir avantaj boşa gidecek ve bunca aydır sürdürülen birikim hiçbir işe yaramayacak, sonucu PKK’nın güçlenmesi olacaktır. PKK’dan Kerkük’e: Washington-Ankara-Erbil “siyasi-askeri” dansı... Cengiz ÇANDAR-Referans Kandil dağındaki PKK hedeflerine karşı girişilen Türk hava harekâtının yankıları devam ederken, iddiaya göre 700 kişilik bir Türk birliği, sınırın öte tarafında Hakurk’ta da şiddetli bir çatışmanın içinde. Bunu “sınırlı bir kara harekâtı” olarak görmek mümkün. Kandil bombardımanı, 2003 yılındaki savaştan bu yana, “Irak dışı” bir “aktör”ün en kapsamlı askeri harekâtı olarak değerlendirilme özelliğini koruyor. Biz, bu konuda, harekâtın “siyasi anlamı”nın, “askerî” yönünden daha önemli ve çarpıcı olduğunu anlatmaya çalıştık. Hakurk’taki “sınırlı kara harekâtı” bu konudaki görüşümüzü değiştirmedi. Nitekim, İngiliz The Guardian gazetesinin bu konulardaki tanınmış yorumcusu Simon Tisdall, dün, “Hafta sonunda Kürt PKK ayrılıkçılarını hedef alan hava baskınları, ABD’nin Bağdat’ı 2003’te ele geçirmesinden bu yana, en büyük Türk müdahelesini ifade ediyor. Ama, onların önemi askerî olmaktan ziyade siyasî. Onlar (hava baskınları) Washington ile Ankara’nın öpüştükleri ve aralarındaki ilişkiyi toparladıkları anlamına geliyor” diye yazdı. Amerika’nın “Türkiye yanlısı” somut pozisyon alışı, Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin “rahatsızlığı”nda da kanıtlanıyor ve kendisini gösteriyor. Barzani, kendisini ziyaret eden İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband’ın yanıbaşında, onunla düzenlediği ortak basın toplantısında, bombardımana şu sözlerle tepki göstermekten kaçınmadı: “Vatandaşlarımıza karşı cinayet işlenmiştir. ABD yeşil ışık yakmasaydı. Türkiye bunu yapamazdı.” Barzani, “dilinin kemiği olmaması”yla bilinen bir şahsiyet. Ancak, buradaki tepki, biraz dikkat edilirse, Türkiye’nin bombardımanından ziyade ABD’ye yönelmiş vaziyette. Nitekim, Barzani’nin tepkisinin asıl hedefinin ABD olduğu, Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile görüşmemesiyle de belli oluyor. Bunu da, yeğeni ve damadı, Kürt Yönetimi’nin Başbakanı Neçirvan Barzani, gayet net biçimde açıkladı. Yani, Mesut Barzani, Amerika’ya “küs” bir havada. *** *** *** ABD’nin PKK’ya karşı Türkiye ile işbirliği, önceki gün “Kandil bombardımanı” konusunda “ikircikli” bir dille haber veren Washington Post’a da nihayet yansımış durumda. Washington Post, bir Pentagon sözcüsüne dayanarak kaleme aldığı dünkü haberinde “Amerika, Irak’ta saklanan Kürt savaşçılarını izlemek için Türkiye’ye istihbarat sağladı” diye yazıyordu. Habere göre, Amerikan Savunma Bakanlığı sözcüsü Bryan Whitman, “Amerika, oradaki (Kuzey Irak’taki) isyancılarla ilgili durumla baş edebilmesi için Türk hükümetine istihbarat yardımı yapmaya devam ediyor” diye konuşuyor. Pentagon, daha önce de, PKK militanlarına vurabilmesi için “eyleme dönük (actionable) istihbarat” yardımında bulunduğunu açıklamıştı. Washington Post, “actionable istihbarat”ı, “bir askeri vuruş için hedefin yerini net biçimde belirleyen veri sunmak” ve “bu veri üzerine harekete geçmek” olarak tanımlıyor. Pentagon Sözcüsü Whitman’a, “Pentagon’un Türkiye’ye bu tür ‘actionable istihbarat’ı son hava baskınlarında verip vermediği” Amerikalı gazeteciler tarafından sorulduğunda, “Muhtemelen öyle” cevabıyla onaylamış oluyor. Amerikan Dışişleri Bakanlığı ise, açıkça “yeşil ışık” deyimini kullanmasa da, Dışişleri Sözcüsü Tom Casey, “Türkiye, Amerika ve Irak, PKK adında ortak bir düşmanla yüzyüzeyiz. O bir terörist örgüt ve biz kesinlikle bunu devre dışı bırakacak eylemlerin gerçekleştirildiğini görmek istiyoruz” diye konuşuyor. 5 Kasım’daki Erdoğan-Bush görüşmesinin “en çarpıcı yönü”nün Amerikan Başkanı’nın “PKK, Amerika’nın düşmanıdır” deklarasyonu olduğunu yazıp söylediğimizde, abarttığımızı düşünenler ve söyleyenler oldu. Son günlerin gelişmeleri, o “saptama”nın isabetini ortaya koyuyor. PKK ile mücadele uzun, sabır isteyen ve “çok yönlü” bir mücadele ama, bir Amerikan Başkanı’nın –kim olursa olsun- öyle bir “deklarasyon” yapmasından sonra, PKK’nın “ömrünün çok uzun olmayacağı”, dolayısıyla Kürtlerin PKK’nın “uluslararası sistem” tarafından gözden çıkarıldığını hesaba katarak davranmaları gerektiği “gerçekçi” bir beklenti olmalıdır. *** *** *** Mesut Barzani’nin “sıkıntısı” başka yerde. Amerika’yı “kendi yanınızda” tavra zorlamak için “anti-Amerikan” çıkışlar pekalâ iş yapıyor. Onun yaptığı da o. “Washington ibresi” somut biçimde Ankara yönüne dönmesi üzerine, kendisiyle Washington arasında bir “pazarlık” ve “kesişme noktası” arıyor. Onun nezdinde PKK değil, Kerkük önemli ve Kerkük konusunda da, ABD’nin Iraklı Kürt pozisyonundan ayrıldığının farkında. Nitekim, Condoleezza Rice, Kerkük’e gidip görüşmeler yaptı ve Kerkük’ün “Demokratik Irak için ve Irak’ın tümü için önemi”nden söz etti. Bu, Iraklı Kürtlerin Kerkük için kullandığı “dil” değil. Mesut Barzani’nin Condoleezza Rice ile görüşmeyecek ölçüde “küsmesi”, muhtemelen “Kandil bombardamanı”ndan ziyade “Kerkük referandumunun ertelenmesi” ve ertelenmesinden de önemlisi, istediği sonucu elde edemeyeği kuşkusuna kapılmasıyla ilgilidir. Neçirvan Barzani ise, dün Necef’te Şii dini lider Büyük Ayetullah Sistani ile görüşmesinden sonra “Kürt Bölgesel Yönetimi’nin altı aylık ertelemeden yana olduğunu” açıkladı ama bu açıklama, Kürtlerin “Şiî-Kürt ittifakı”ndan şu anda vazgeçemeyecek olması ve vazgeçebileceği ölçüde elinde “kart” bulunmaması gibi anlaşılmalı ve algılanmalıdır. Neçirvan Barzani, “erteleme”yi “teknik nedenler”e bağlasa da, o “teknik nedenler” altı ay sonra da yerli yerinde durabilir. Irak Anayasası’nın 140. maddesine göre, Kerkük’ün statüsü referandumunun, 2007 sonuna dek yapılması gerekiyordu. Yapılmadığına göre, söz konusu anayasa maddesinin düştüğü ve hukuk diliyle “keenlemyekûn” sayılacağını da söyleyenler var. Bu arada, Kerkük konusunda devreye BM de giriyor ve BM’nin Irak Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’nın, hem “erteleme”den yana olduğu ve hem de Kerkük’ün Kuzey’deki Kürt yönetimine verilmesine pek de teşne olmadığı biliniyor. Önümüzdeki altı aylık süre, Türkiye-ABD-Irak Kürtleri-Bağdat arasında yoğun diplomatik manevralara tanık olacağa benziyor. Irak Kürtleri, ABD ile “makul”da uzlaşabilirlerse, Ankara-Erbil hattının yeniden oluşmasının da önü açılacak. Sınır ötesindeki askeri faaliyet kadar, çeşitli başkentlerdeki “diplomatik hareketlilik”e de dikkat gerekecek....

0 Yorum: