AKP'nin gerçek amacı

gazete_medya_basin Hükümetin kod ismiyle yazan medyadaki sözcüsü Yeni Şafak'taki köşesinde muazzam önemde sözler etti. Yasin Doğan ismiyle yazan yazar, ağzından değil, kaleminden de değil, lakin klavyesinden öyle bir söz kaçırıyor ki, hükümetin de, askeriyenin de, cümle Kürt Özgürlük Hareketi karşıtlarının da hep birlikte içten içe bildikleri bir gerçek böylece hükümetin yarı-resmi organı Yeni Şafak'ta tarihe not olarak düşüyor.
Yasin Doğan'ın yazısında yer alan altın değerindeki itiraf, şu cümleyle dile gelmiş: 'PKK'nın klasik bir terör örgütüne dönüştürülerek etkisizleştirilmesinin yolu uluslararası desteğinin kesilmesinden geçmektedir.'
Neymiş?
Demek ki, PKK 'klasik bir terör örgütü' değilmiş... Ama onu 'klasik bir terör örgütüne dönüştürmek' gerekirmiş. Böylece onu etkisizleştirmek mümkün olurmuş. Bunu başarmak için de PKK'nin 'uluslararası desteğini' kesmek gerekirmiş. Uluslararası desteği kesilince PKK 'klasik bir terör örgütüne dönüşecekmiş'...
Şimdi konuyu ele alalım:
Hükümetin medyadaki sözcüsü, PKK'nin 'klasik bir terör örgütü' olmadığını itiraf etmiştir.
'Klasik terör örgütü' nasıl bir şeydir?
19. yüzyıl sonu ve 20 yüzyıl başındaki haliyle 'klasik terör örgütü', örneğin Narodnaya Volya ya da İttihat ve Terakki gibi, politik amaçlarına 'suikastler ve sabotajlar' yoluyla ulaşmak isteyen gizli örgüt tipidir.
Geçtiğimiz yüzyılın, yani 20. yüzyıl boyunca türlüsüne tanık olduğumuz 'klasik terör örgütleri'ne örnek vermek gerekirse, 'Kızıl Ordu Fraksiyonu'nu (RAF) hatırlayabiliriz. Bunlar, çok farklı sivil, resmi, askeri hedeflere karşı suikast ve sabotaj yöntemlerini kullanmışlardır.
Hükümetin medyadaki sözcüsü, PKK'nin yukarda sayılan türde 'klasik terör örgütü' olmadığını itiraf etmiştir.
Haklıdır. PKK 'klasik terör örgütü' değildir.
İyi de, nasıl bir 'terör örgütü'dür? Hükümet sözcüsü bunu açıklayamıyor. Bu konuda herhangi bir tanım veremiyor. Veremez. Çünkü Türkiye'nin karşısında bir 'terör örgütü' yok, politik ve askeri bir Kürt ayaklanma örgütü var...
Konumuz bu değil. Konumuz şu: Belli ki, hükümet, şu anda yürüttüğü diplomatik faaliyetinin amacını belirlemiş: PKK'yi 'klasik terör örgütüne dönüştürmek'...
Yani PKK'yi, herhangi bir politik kitle hareketine ihtiyaç duymayan, her türlü yasal ve parlamenter çalışmayı reddeden, sayıca az, tamamen gizli, silahlı bir 'suikastçılar ve bombacılar' örgütüne dönüştürmek, hükümetin amacıdır. Hükümet böyle bir 'terör örgütünden' korkmuyor, PKK'yi böyle bir 'terör örgütü'ne dönüştürmek istiyor...
AKP'ye şunu sormalı: Siz PKK'yi gerçekten, 'klasik bir terör örgütü'ne dönüştürmek mi istiyorsunuz? Yani siz PKK'nin askeri-politik, kitlesel bir ayaklanma örgütü olmaktan çıkmasını, sivillerin bulunduğu yerlere 'canlı bombaları' göndermesini, siyasilere, ünlü kişilere suikastler düzenlemesini, 11 Eylülcüler gibi, binlerce insanın ölümüne yol açacak kanlı sabotajlar tertiplemesini, böylece PKK saflarında örgütlü insanların birer 'bebek katili', 'eli kanlı terörist' haline gelmesini, Türkiye'nin her bir köşesinde hiçbir amaç taşımayan kör şiddetin egemen olmasını, şimdi yalnız askeri hedeflere karşı kullanılan patlayıcıların metropolleri ateşe vermek için insafsızca patlatılmasını mı istiyorsunuz?
İşte her şey ortada: AKP imha ve inkar yolundan yürüyor ve bu yolla PKK'yi 'klasik terör örgütüne dönüştürmek' istiyor.
Barıştan yana olanlar ise, isyanın nedenlerinin ortadan kaldırılması yoluyla, PKK'nin silahsız, kitlesel, demokratik bir örgüte dönüşmesini istiyor.
Bildiğimiz kadarıyla PKK ve onun önderi Öcalan da, başından beri PKK'yi 'klasik terör örgütüne dönüştürmek' isteyen çetecilerle savaşıyor ve isyanın nedenleri ortadan kalktığı gün, silahsız kitlesel, demokratik bir parti olarak Türkiye siyasetine kendi katkısını yapmak istiyor...
Yasin Doğan, PKK'yi kanlı, kör şiddete tapınan, sivil hedeflere şiddet uygulayarak toplumu terörize etmek isteyen, her türlü gizli servisin elinde oyuncak haline gelen 'klasik bir terör örgütüne dönüştürme' amacına belli ki ulaşamaz...
Sonuç: Kürt sorununda çözümsüzlük yanlısı şovenist güçler, 'terörist örgütten' değil, kitlelere dayanan örgütlerden korkuyor. Onların 'terörle mücadele' lafları yalandır. Onlar, 'kitlelerle' mücadele ediyorlar ve bu halk karşıtı siyaseti 'terörle mücadele' diye gizliyorlar...
Yasin Doğan'ın yazısı, bu yalanın üstündeki utanç perdesini yırtmıştır.
AKP, Kürtlere karşı provokasyon partisidir. Kürtleri 'klasik terörizme' sürüklemek istiyor. İşte, elimizdeki kanıtı bir kere daha büyük harflerle yazalım:
'PKK'NİN KLASİK BİR TERÖR ÖRGÜTÜNE DÖNÜŞTÜRÜLEREK ETKİSİZLEŞTİRİLMESİNİN YOLU ULUSLARARASI DESTEĞİNİN KESİLMESİNDEN GEÇMEKTEDİR...'
Gazeteci değil, görevli
'Medya, terör örgütünün oksijeni'dir. Terör örgütü bunu bildiğinden, eyleminin medyada mümkün olduğu kadar yer alması için çaba gösterir. Mümkün olduğu kadar, 'medyatik' eylem yapmaya çalışır. Medya desteği arar. Doğrudan kendine bağlı medya yaratmaya çalışır. Ayrıca kontrolünde olmayan medyayı da uzaktan medyatik eylemlerle etkilemeyi hedefler. PKK bu yöntemlerin hepsini kullanmaktadır. Org. Başbuğ'un medyayı bu kadar önemsemesinin nedeni de budur.'
Yukardaki paragraf Milliyet yazarı F. Bila'ya ait. Bu paragraf çok şey anlatıyor: Ordunun medyadaki bu sözcüsü gazeteci olduğunu unutmuş. Medyaya karşı İlker Başbuğ'un verdiği muhtırayı savunurken, düşünce özgürlüğüne karşı düşmanca bir tutum alıyor.
Güya 'medya, terör örgütünün oksijeniymiş...' Eski bir İngiliz Başbakanı'ndan alınma bu lafla anlatılan nedir? Güya 'terrorist', 'medyatik eylem' yapmaya çalışırmış... Amacı da medyada yer almakmış. Demek istiyor ki, 'yer verilmezse oksijensiz kalır boğulurmuş...'
Bu klişe laflar, 'klasik terör örgütü' için doğru sayılabilir. Toplum içinde izole olan, dar bir suikastçılar ve sabotajcılar örgütü, ancak 'medyatik eylemlerle' medyada yer bulursa yaşayabilir. Çünkü onun yaptığı eylem, eylem yapılan yerle sınırlı kalır. Ekranlar ve gazeteler görmezden gelirse, etkisi de zayıf kalır. Türkiye gerçeğiyle uyuşmaz bunlar. Türkiye'de terör sorunu yok. Kürt sorunu var. Taş kafalara bu gerçek bir türlü girmiyor. Milyonlarca Kürt insanının kendi politik örgütlerine, kendi medyalarına sahip çıktığı açıktır. Hürriyet ya da Milliyet savaş haberlerine bir satır yer vermese de, Bölge'de Kürt kamuoyu canlıdır. Çünkü bu kamuoyu örgütlüdür. Sivil toplum örgütleri ağıyla işlenmiş, modernleşmiş. Hassas duyargalara sahiptir. Dağda hiçbir eylem medyatik değildir.
Savaşın kendisi yeterince medyatik sayılmalıdır. Savaşın içindeki mevzi çatışmalar, rutin çatışmalardır. 25 yıldır sürmektedir. PKK medyatik eylem yapmamaktadır. Medyatik eylemler ordu tarafından yapılmakta, tüm medyaya verilen brifinglerde, hava saldırılarının nasıl başarılı olduğu anlatılmaktadır. Medyayı ordu kullanmaktadır.
Fikret Bila ise PKK'nin hem kendi medyasını yarattığını, hem de kontrol etmediği medyayı kullandığını yazmaktadır. Yani demek istemektedir ki, Kürt özgür medyası ve Türk demokrat, liberal medyası yok edilsin...
'Medya ve oksijen' laflarının Türkçe anlamı budur, ve Fikret Bila kesinlikle gazeteci değil. Sıradan bir görevlidir... Öyle olmasa, Başbuğ'un tehditlerini 'medyayı önemsemek' diye yorumlar mıydı?
Taraf da yol ayrımında
'Özgürlükçü' eski bir arkadaşımızla söyleşiyorduk. Söz Başbuğ'dan açıldı.
Biz, 'Askeri vesayet rejiminden askeri rejime doğru bir adım atıldı, ekrandaki manzara, bir darbe durumunu andırıyordu' dedik.
Özgürlükçü arkadaşımız, buna tamamen katıldığını söyledi.
Biz, 'Ancak Taraf Gazetesi'nin askerle giriştiği cesur tartışmanın içeriğinde büyük bir zayıflık var' dedik.
Adeta kulaklarını dikti, dikkat kesildi.
'Neymiş o zayıflık?' diye sordu.
Biz, derdimizi şöyle anlattık: Taraf askeri eleştiriyor. Ama eleştiri 'neden barışçı çözüme razı olmuyorsunuz?' sorusuyla yapılmıyor. Örneğin Aktütün'le ilgili tartışmada Taraf, 'neden teröristlerle ilgili enformasyona rağmen onları bastırmadınız?' sorusuyla yer alıyor... Yani, Taraf, çok ağır eleştirilerde bulunmasına, hatta ordunun dokunulmazlığını sarsmasına rağmen 'ara' bir yerde 'duruyor.'
Eski arkadaşımız şöyle yanıtladı:
'PKK terörüne karşı çıkmadan askeri eleştirmek mümkün mü? İşte siz böyle yapıyorsunuz ve haliniz ortada... Gazeteleriniz teker teker kapanıyor, her birinizin yığınla davası var...'
Biz ise, Kürt sorununda çözümsüzlüğü besleyen en büyük argüman 'PKK başka, Kürt sorunu başka' argümanıdır diyoruz. DTP de haklı olarak böyle söylüyor. Bunlar birbiriyle organik olarak iç içe geçiyor. Eğer Taraf Gazetesi bu bağı görmezden gelirse, çözümsüzlüğe karşı duramaz. Çözümsüzlüğe karşı durulmayınca da askeri vesayete karşı durulamaz. Hatta, adım adım, 'biz sizden daha fazla PKK'yi imha etmek istiyoruz' yarışına bile mecbur kalınır... Ve silahın susmadığı durumda, savaşı 'liberal' yöntemlerle yürütmek ve Türkiye'de demokrasiyi korumak mümkün değildir.
Ya Kürt Özgürlük Hareketi ile birlikte askeri vesayete karşı...
Ya da askeri vesayetle birlikte Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı...
Bir başka türlü söylersek: Ya paşanın dediği yerde durulacak... Ya da vicdanların emrettiği yerde... Gundem

0 Yorum: