İsviçre basınında Erdoğan boykotu!

ANF BERN / Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Medeniyetler İttifakı” Eşbaşkanı sıfatıyla Cenevre ziyareti fiyasko ile sonuçlandı. İsviçre basını Erdoğan’ı haberlerinde görmedi, uluslar arası hukukçu Claude Rouiller ise Kürtlerin sadece bir kase yoğurt etrafında hatırlandığı tepkisinde bulundu.

İsviçre’nin Cenevre kentinde dün BM binasında Uygarlıklar İttifakı ve İnsan Hakları Salonu’nun açılışına İspanya Kralı Juan Carlos, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ve İsviçre Konfedrasyon Başkanı Pascal Couhepin katıldı. Türk Başbakanı Erdoğan da “Medeniyetler İttifakı Eşbaşkanı” sıfatı ile katıldı ancak gören olmadı.

MEDYA ERDOĞAN’I GÖRMEDİ

İsviçre medyası haberlerinde Erdoğan’a yer vermedi. Oysa bundan birkaç gün öncesine kadar Konfederasyon Başkanı Pascal Couchepin’in Türkiye ziyareti nedeniyle temel gündem konularından biri olmuştu. Kürtlerin iki ülke arasında pazarlık konusu olması İsviçre basınında da tepki gördü. Couchepin’in 11 Kasım’daki Türkiye ziyareti önceki PKK’ye karşı katı önlemler alındı. Couchepin Türkiye’de Lozan anlaşmasının imzalandığı masayı hediye etti.

İsviçre haber ajansı ATS canlı olarak verdiği görüntüler arasına Erdoğan’ı koymadı. Cenevre Halkevi’ne göre İsviçre basını Erdoğan’ın “medeniyet ittifakı” üzerinde konuşmasını samimi ve inandırıcı bulmadı. Halkevi, başta ATS olmak üzere İsviçre medyasının “Başbakan düzeyinde katılan bir kişiden bahsetmemesinin oldukça düşündürücü” olduğuna dikkat çekti. Zira haberlerde 700 davetliden bahsedilirken Erdoğan bu davetliler arasında sıralanmadı.

Cenevre Halkevi, “İnsan hakları konsey salonunda insan hakları ihlallerin en yoğun ihlal edildiği ve ayaklar altına alındığı bir ülkenin başbakanı olarak böyle bir salonun açılışında söyleyeceği fazla sözü olmadığı gibi söylediklerinin de fazla dikkatte alınmadığını göstermektedir” dedi.

SEVR HATIRLATMASI

İsviçre ulusal televizyonu TSR de Erdoğan’dan hiç bahsetmezken en çarpıcı yorum Le Temp gazetesinde yer aldı. Gazete Erdoğan’ın ziyaretine yer vermezken, Pascal Couchepin’in Ankara ziyaretine ilişkin bir makale yayınladı. 

Uluslar arası hukukçu ve profesör Claude Rouiller gazetedeki makalesinde Konfederasyon Başkanı’nın Ankara ziyareti ve 1923’te Lozan anlaşmasının imzalandığı masayı hediye etmesini eleştirdi. Fransa eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın Fransa’nın Yahudi trajedisi, kolonyalizm, köleliğe ilişkin sorumluluklarını kamuoyu önünde tanıması ve Filistin lideri Yaser Arafat’a iltica hakkı vermesi gibi cesur sembolik eylemleri nedeniyle tarihte yer alacağını belirten Rouiller, ayrıca iktidar jubilesini kaybetme pahasına referandumdan önce Türkiye’nin AB’ye üyeliğine destek vermesinin de unutulamayacağını ifade etti.

Bu açıdan bakıldığında İsviçre heyetinin Türkiye ziyareti sırasındaki yaklaşımlarının daha az “maruz görülebilir” olduğuna dikkat çeken Rouiller, makalesinde Türkiye tarihine ışık tuttu. Osmanlı’nın dağılmasıyla birlikte 1920’deki Sevr Anlaşması’na değinen Rouiller, sadece Ermenilerin bu masada olmadığına işaret ederek, ancak buna rağmen soykırımdan kurtulanlar için Anadolu’nun kuzeydoğusunda bir devlet verildiğini belirtti. Rouiller, “Antik uygarlığın Hint-Avrupa halkı Kürtlere de, Anadolu’nun kalan kısımları ile bugünkü Irak’ın kuzeyinde bir ülke, Kürdistan verdi” dedi.

Ancak bu anlaşmanın Türkiye tarafından onaylanmadığını ifade eden Rouiller, Türkiye’nin 1921’de genç Sovyetler Birliği ile Kars Anlaşması’nı, daha sonra da 1923’de ABD hariç Dünya Savaşı’nın galipleri ile Lozan Anlaşması’nı yaptığını hatırlattı.  Rouiller, “Bu anlaşmalar uyarınca Yunan azınlık toplu nüfus değişimine kurban edildi, bir tür konvansiyonel etnik temizlik; Büyük Ermenistan ve Kürdistan tarihin yer altı zindanlarına düştü” dedi

KÜRTLER BELKİ BİR KASE YOĞURT ETRAFINDA HATIRLANDI

Lozan Anlaşması’nın imzalandığı masanın Türkiye’ye verilmesini değerlendiren Rouiller, “Bağışçılara imzadan sonra yaşanan korkunç şartları hatırlatmak kuşkusuz yersiz oldu. Ama onlara demokrasilerde hafıza görevinin kendisini dayattığı gösterildi” ifadelerini kullandı. İsviçre Ulusal Konseyi’nin 2003 yılında Ermeni Soykırımı’nı tanıdığını hatırlatan uluslar arası hukukçu Rouiller, Kürtlerin ise izinli özel bir sayım olmadığı için sayılarının 10 ila 20 milyon arasında tahmin edildiğini belirterek, “Onların azınlıklar hakları belki bir kase yoğurt etrafında hatırlandı” dedi.

İnsan hakları organizasyonlarının Kürtlerin yaşadığı ekonomik, sosyal ve kültürel ayrımcılıklara tepki gösterdiğine dikkat çeken Rouiller, Avrupa yüksek hukuku ve Federal İsviçre Mahkemesi’nin bu kuşkularının olduğunu ve bu nedenle Kürt mültecilere Avrupa’da yer verdiğini söyledi. Ancak Türkiye’nin de “Genişletilmiş siyasi suçların korunması” adı altında sürekli bunların sınırdışı edilmesini istediğini belirten Rouiller  Kürt sorununun Ankara için büyük endişe kaynağı olduğunu vurguladı.

KÜRT SORUNU FİLİSTİN-İSRAİL ÇATIŞMASI GİBİ KENDİNİ DAYATACAK

Ancak askeri baskıların çıkışsız bir yol olduğunun altını çizen Rouiller, “Yüksek donatılmış bir ordu ile büyük İngiliz tarihçi Hobsbawm dediği gibi ‘herkesin bildiği üzere gerillaya uygun dağlı’ bir halkın direniş hareketi arasında yaşanan 30 yıllık savaşın bilançosu 35 bin ölü ve 250 bin göç oldu, bu rakamlar doğrulanamaz. Bu unutulmuş savaş, er veya geç öfkeli bir şekilde Filistin-İsrail çatışmasının sonsuzluğunu hatırlatan kavramlarla dünyaya kendini dayatabilecek Kürt sorununa çözüm getirmeyecek”

Kürt sorununa adil ve barışçıl bir çözüm bulunmasını isteyen Rouiller, “Batılılar düşündüklerini söylemeye cesaret edenlere saygı gösteriyor. Türkler de bizim Kuzey Avrupalı sessizliğimizi takdir ediyor : bizim heyetimiz İsviçre’ye doğru yol aldığı sırada, onların uçakları, uluslar arası hukuku ihlal ederek, Kürt otonomistlerin kamplarının bombalamak için Irak sınırını geçiyordu” diyerek sözlerine nokta koydu.

6 Yorum:

Anonymous said...

5 Comments
Close this window Jump to comment form

Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009

Anonymous said...

5 Comments
Close this window Jump to comment form

Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009

Anonymous said...

5 Comments
Close this window Jump to comment form

Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009

Anonymous said...

5 Comments
Close this window Jump to comment form

Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009

Anonymous said...

5 Comments
Close this window Jump to comment form

Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009

Anonymous said...

5 Comments
Close this window Jump to comment form

Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009
Anonymous Anonymous said...

Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türkleri'nin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.

Mete Han'la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O'nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay'ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

"- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!"

At, Çin'den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür'etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han'ın hizmetinde bulunan ve O'nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay'da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

"- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!"

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Hankonuyu Kurultay'a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han'a mahçup olan Kurultay üyeleri, "verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar" görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

"- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!"

Kurultay üyeleri Mete Han'a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

"- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!.."

Bu, Mete Han'ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han'ın daha önce Çin'e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

3/09/2009

3/09/2009