TUNCELİ (DİHA) - Tunceli'nin Ovacık İlçesi'ne bağlı Kozkozulca, Danzi, Dereköy, Amutka ve Kozulca köyleri ile ilçeye yakın bölgelerde helikopterlerden yapılan bombalama sonucu 20 gün önce çıkan yangın binlerce hektarlık ormanı küle çevirdi. Süren yangından yükselen dumanlar ise ilçe merkezine kadar geliyor. Tunceli'nin Ovacık İlçesi'ne bağlı Kozkozulca, Danzi, Dereköy, Amutka ve Kozulca köyleri ile ilçeye yakın bölgelerde helikopterlerden yapılan bombalama sonucu 20 gün önce çıkan yangın devam ediyor. Binlerce hektarlık alanı küle çeviren orman yangını nedeniyle yükselen dumanlar ilçe merkezine kadar geliyor. Bu durumdan rahatsız olan ilçe sakinleri ise bir an önce duruma çözüm bulunmasını istedi. Öte yandan Hozat'a bağlı Uzuntarla, Uzunmeşe, Amutka ve yakın çevresinde bir ay önce yine helikoptorden atılan bombalar sonucu başlayan yangın devam ediyor. Hozat Belediye Başkanı Cevdet Konak, yangın kapsamında onbinlerce hektarlık alanın yok olduğunu bildirirken, konuya ilişkin Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ilçede incelemelerde bulunacak. Ovacık ve Hozat'taki yangınlara şu ana kadar Orman İşletme Müdürlüğü tarafından yapılan kısmi müdahaleler yetersiz kalırken, bir çok kez iletilmesine rağmen destek ekibin gelmemesi ise dikkat çekiyor.
Etiketler: turkey terror
FRANKFURTER RUNDSCHAU: "KÜRDİSTAN'DA KURTLAR PUSUDA BEKLİYOR"
Kurdians: Saturday, September 15, 2007BERLİN, 24/08(BYE)--- Tirajı günde 150 bin olan sosyal demokrat eğilimli Frankfurter Rundschau gazetesinin 24 Ağustos 2007 tarihli sayısında, Birgit Cerha imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan analizin çevirisi şöyledir: İki nehrin geçtiği ülkede direniş ve terör giderek daha kanlı bir hal alarak azdığından beri, 1992 yılından itibaren özerk olan Kürdistan bölgesi, yangının ortasındaki bir huzur adası gibi görülüyor. Amerikan askerlerin dinlenmek için tercih ettikleri bölge, zengin Iraklılara ise güvence altında lüks bir yaşam sürdürme olanağı sağlıyor. Onlarca yıldır Bağdat'taki diktatörlerin, savaşların ve uluslararası ambargoların çektirdiği acılarla kıvranan ülkede para, hiç olmadığı kadar akıyor. Erbil'deki, beş bin mağazayı barındırması öngörülen 33 katlı gökdelen, benzeri görülmedik bir ekonomik büyümeyi sembolize ediyor. Beş üniversite eğitim fırsatı sunuyor. İki büyük havaalanı Kürtlere tarihlerinde ilk kez, düşman komşularının lütfuna muhtaç kalmadan doğrudan dünyaya açılma olanağı sağlıyor. Bugün Kürdistan'da 1900'ü yabancı olmak üzere 5800 şirket kayıtlı. Kasım 2006 ile Haziran 2007 arasında yeni ve oldukça liberal bir yatırım yasası temelinde 3,7 milyar avroluk yatırım onaylanmış bulunuyor. Ülkenin diğer kesimlerinin tersine Kürdistan, geniş ölçüde hoşgörülü bir topluma, işleyen bir parlamentoya ve Bağdat'takinden çok daha etkin bir hükümete sahip olup herşeyden önce bölgede üst düzeyde güvenliği sağlayan disiplinli, motive edilmiş ve savaş tecrübesine sahip, Kürdistan'ın eski gerilla birliklerini oluşturan Kürt Peşmergelerin varlığı kendini belli ediyor. Ancak, bu cennetin kapısında kurtlar pusuda bekliyor. Dışarıdan ve içeriden gelen tehlikeler huzur ve istikrarı tehdit ediyor. Tarihte de sürekli olduğu gibi komşuları, Kürtlerin özerkliğine ve barışına göz dikmiş durumdalar. Türkler ve İranlılar sınıra binlerce askeri yığıp, sürekli Kürt köylerini bombalıyorlar. Zor durumdaki Irak Başbakanı Maliki daha geçenlerde, tartışmalı olmakla birlikte anayasada öngörülen petrol kenti Kerkük ve özerk bölgeye dahil olmayan diğer Kürt bölgeleriyle ilgili referandumun yapılmasını sağlayacağına söz vermek karşılığında Kürtlerin desteğini satın aldı. Bu ihtilaf, yeni şiddetin kaynağıdır. Kürdistan'a büyük miktarda para akmasına rağmen (sadece bu yıl ulusal petrol kasasından beş milyar avro) halk arasında memnuniyetsizlik artıyor. Çok sayıda lüks ve göstermelik projeler gerçekleştirilirken, sıradan vatandaşın su ve elektrik tedariki garanti altına alınmış değil. Fiyatlar son üç yılda kısmen beş katına çıkmış durumda. Kürt ekonomistleri, liderlerinin stratejik planları olmayışından yakınıyorlar. Sanayi ve tarım teşvik edilmiyor. Gıda maddeleri satan dükkanlar bile neredeyse sadece ithal mal satıyor. Ekonomik bağımsızlık için gereken zemin eksik. Genç Kürtler iş bulamıyorlar ve imkanı olan ülkeden göç ediyor. Düşman komşular ve Irak'ın geri kalan radikal kesiminde yeşerme imkanı bulan bu rahatsızlık potansiyeli, Kürtlerin tarihleri boyunca ellerine geçirdikleri en büyük fırsatı kaybetmelerine neden olabilir.
Talabani’nin söyledikleri Hasan Bildirici Tarih: 14 Eylül 2007 Cuma Kürdistan’nın siyaset önderlerinden, aynı zamanda Irak Devlet Başkanlığını yürüten Celal Talabani; Akşam Gazetesinden Hüsnü Mahalli’ye kimi açıklamalarda bulundu. Türk basını Kürt şahsiyetlerinin demeçlerine sık sık takla attırdığı için yazılanların bire bir Talabani’nin görüşleri olmama ihtimali var. Ancak yazılanlarının yarısının Talabani’nin görüşü olması durumunda dahi bu yazdıklarımız kendi içinde tutarsız olmayacak. Halk önderleri, ulusun kötü giden zamanlarını ileri almak, ihtiyaç duyulan vakitlerde ulusa çıkış yolları göstermekle anılırlar. Halk önderleri risk alır, savaşır, kazanır veya kaybederler. Barış zamanlarında halkına bahtiyar günler yaşatır, savaşları en az kayıp ve olanaklarla kapatmaya çalışırlar. Hele esir halkın önderleri kimsenin geçmeye cesaret edemediği nehirler geçer, dağlar aşar, büyük laflar söylerler. Tarih onlara böyle roller biçer. Ya da onlar başka şekilde seyreden tarihi yeniden yazarlar. Bazıları kırık bir tekne ile gözünün önündeki nehri geçemezken, bazıları benzer bir tekne ile okyanuslar aşarlar. Tarihi insanlar yapar, kaydını insanlar tutar. Bir halkın önderleri nasıl düşünür ve nasıl davranırsa halkı da öyle yaşar. Güney Kürdistan’nın, Saddam rejiminin yıkılmasıyla birlikte devlet düzeyinde statü elde ettiği bir gerçek. Ancak Talabani’nin Kürt bağımsızlığı için söyledikleri Ortadoğu ve dünya gerçeği ile pek örtüşmüyor. Önder kişilikler, zamanı ve çağı sarsan kişiliklere tam da bu vakitler ihtiyaç duyuluyor. Talabani, Hüsnü Mahalli’ye şunları söylemiş: “Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması siyasi, coğrafi, ekonomik ve sosyal olarak mümkün değil. Böyle bir bağımsızlığı savunan Kürtlere ben hep şunu söylerim: Diyelim ki biz bağımsız Kürt devletini ilan ettik ve Suriye, İran, Irak ve Türkiye bize savaş ilan etmeyip yalnızca ambargo uyguladılar. Bu durumda nasıl yaşayacağız. Dışarıya nasıl gideceğiz. İthalat ve ihracatımızı nasıl yapacağız. Ayrıca Kürt toplumu henüz bir Kürt devletini yürütecek durumda değil. Bağdat’taki merkezi hükümet bize parasal yardımı keserse nasıl yaşayacağız.” Ortadoğu’nun en savaşçı halklarından birine sahip olup, su ve petrol kaynakları üzerinde oturan bir halkın önderlerinin böyle baht bağlayıcı konuşmalar yapıp, Kürt düşmanı çevreleri cesaretlendirmemesi lazım. Talabani’nin söylediklerinin aksini de iddia etmek mümkün. Kürdistan’nı iç etmiş dört devlet; Irak, İran, Suriye ve Türkiye rejimleri çürümüş. Irak zinciri kopmuş. Türkiye ve İran Kürt sorunundan dolayı bölünme korkusu yaşıyor. Ayrıca İran ve Suriye rejimleri Batı ülkelerinin tehdidi altında. Vuruldu, vurulacaklar. Türkiye ile ABD ilişkileri gergin. Irak’ın üç yakasını bir araya getirmek mümkün değil. Önümüzdeki yıllar içinde Kürt bağımsızlığı ya ilan edilecek, ya da bu şans kaybedilecektir... Silahlı gücü 200 binlere varan Güney Kürdistan, Kürdistan’ın diğer parçaları; bir Kosova, bir Çeçenistan, bir Bosna –Hersek, Balkanların diğer ufak devletleri, Rus devletinden kurtulan Türki cumhuriyetler ve Arap aşiret devletleri kadar bir hak talebinde bulunamıyorsa bağımsızlığı zaten hak etmiş değildir. Tutsak olan hangi halkın düşmanı acımasız değil? Bütün sorun istemekte... Kırık bir tekne ile bazen bir nehirler geçilmez, bazen de o tekne ile okyanuslar aşılır demiştik. Neye cesaret ettiğinize ve neye niyetlendiğinize bağlı bir şeydir bu. Celal Talabani diyor ki: “Türkiye demokrasisi Kürtlere çok önemli fırsatlar sunuyor. Kürtler kendi vekillerini meclise gönderiyor. Kürtlerin partileri ve basın-yayın organları var. Yeni anayasa onlara çok daha geniş haklar tanıyacak. İşte bu nedenle AK Parti hükümetine ve dolayısıyla Türk devletine savaş açmak, aynı zamanda demokrasiye hatta Kürt halkının haklarına savaş açmak demektir.” Irak Devlet Başkanı Talabani, Irak’ın, dolayısıyla Güney Kürdistan’nın çıkarları için böyle konuşuyor olabilir. Ama bazen, Güney Kürdistan’nın çıkarları Kuzey Kürdistan’ın çikarı olmayabilir. Geçmişte olduğu gibi, iki parça karşı karşıya getirilebilir. Ya da birinin özgürlüğü ötekisinin ebedi köleliği şeklinde cereyan edebilir. Dünya, bin yıl Yahudilerle uğraştı. Yahudiler de dünya ile... Sonunda Yahudilere ada büyüklüğünde bir devlet verdiler. İsrail nüfusunun çoğu başka ülkelerden taşındı. 1947 yılında Araplara karşı savaşan Yahudi birliklerinde bulunanların çoğu birbirinin dilinden dahi anlamıyordu. Kimsi İspanyolca, kimisi Almanca, kimsi sadece Rusça konuşuyordu. Topraklarından bir kez çıkarılan Yahudiler, bin yıllık bir sürgünden sonra ancak devlet olabilmişlerdi. Kürtlere de sonunda bağımsız bir devlet kurulacak. Bu kesindir, güneşin ve ayın varlığı gibi kesindir. Bu kadar insan devletsiz kalamaz. Türkiye ve İran hem kendi Kürdünü hem de Güney Kürdistan Kürdünü sıkıştırıyor. Bu ikili baskının nedeni açık. Kürdün iki yakasını da iflah etmemek ve elde pazarlık olanakları bulundurmak... Diyelim çok sıkıştılar. Bazı tavizler vermeleri gerekecek. Güney Kürdistan devletinin varlığını tek koşulla kabul ederler. İran ve Türkiye Kürtlerinin Kürdistan davasını uluslar arası güçlerin de onayı ile ebediyen toprağa gömmek... Bağımsız Kürt devleti mi? İşte Güney Kürdistan diyecekler... İsteyen Suriye, Türkiye ve İran Kürdü oraya gidebilir... 5 milyonluk Güney Kürdistan bu kez 40 milyon Kürdün sığınma merkezi olarak görülecek. Varoşlar oluşacak, kendi topraklarımızda yeni bir mülteci yaşamı boy verecek. Kürtlük mü istiyorsunuz? Haydi Güney Kürdistan’a.... Tüm hazırlıklar bu yönlü. ABD ve Avrupa’nın da planı bu. Diğer parçaları teslim et, Güney Kürdistan ile yetin... Bazıları için fena olmayabilir... Ama diğer üç parçadaki Kürtler için fena bir şey... Celal Talabani’nin Türkiye tespitleri de isabetli değil. Türkiye demokrasisinde Kürt vekiller mecliste Kürtçe konuşamazlar. Kürt milletvekilleri ana dil Kürtçe’yi ancak yabancı dil bölümüne yazdırabildiler. Talabani’nin övdüğü Türk demokrasisinde, Kürdistan ismi beş yıllık bir cezadır. Kürt bayrağı “Terör örgütü” simgesi, Kürt renkleri “bölücü renkler”dir. Oysa Celal Talabani kendi Kürt kimliği ile Irak Devlet Başkanıdır. AKP’ye ve Türk devletine karşı olmak veya savaşmak, Talabani’nin dediği gibi, Kürtlere karşı savaşmak hiç değildir. Aksine AKP Güney Kürdistan için, Türk ordusundan daha tehlikelidir. AKP’nin Kürdistan’daki taşeronları Kürt davası için geçmişte hangi mücadeleyi verip hangi bedeli ödemişler? Her şeye rağmen iyimser olmak gerekiyor. Kürt sorunu 21.yüzyılın en büyük sorunudur. Kürt sorununun seyrini bir iki silah patlatma veya Türk sisteminin Kürdistan’daki taşeronları belirleyemeyecektir. Kürdistan’ı iç etmiş 4 devlette çürüktür. Irak rejimi yıkılınca Kürtler için bir olanak ortaya çıktı. Çürümüş Suriye ve İran rejimleri de çöktüğünde olanak üçe çıkacak... Öyle bir durumda Türkiye’nin eski haliyle kalması mümkün olmayacaktır. Göreceğiz... Ulusal enerjisi birikmiş ancak statüsü henüz netleşmemiş Kürt ulusunun akıllı ve bilgili insanları sabırlı olacaklardır. Kürt neslinin bilgili ve cesur önderleri ulusal enerjiyi Kürdistan potasına akıtmayı eninde sonunda becereceklerdir.
http://www.kurdishmagazin.com/
RÖPORTAJ: Aynur: Türkiye'de hala keyfi yasaklar var Özellikle Keçe Kurdan adlı parçası büyük beğeni toplayan ve çıkardığı Nüpel ve Kece Kurdan adlı albümlerle adından söz ettiren sanatçı Aynur Doğan, yeni bir albüm hazırlığında. Aynur, sanattan siyasete pek çok konuda Birgün'ün sorularını yanıtladı: Hilal Doğanay'ın röportajı Konserde kalabalığın arasında bir izleyici olmama rağmen, sanki çok yakından tanıdığım, samimi bir arkadaşım gibi hissetmiştim. Aynur şarkılarını yürekten ve samimiyetle söylüyordu. Siyah gözleri, kıvırcık saçları ve zarif duruşu ile gerçek bir Kürt kızı vardı karşımda. Söyleşi için buluştuğumuzda histerimde yanılmadığımı anladım... Aynur yeni bir albüm çalışması hazırlığında, bu yoğunluğunun arasında bir araya gelerek sizler için keyifli bir söyleşi hazırladık ...» Müzikle ilk tanışmanız nasıl oldu? Ailem de müzikle ilgilenen sadece bendim, ama yaşadığım topraklarda Alevi ve Kürt bir ailenin kızı olduğum için müzik o kadar da uzak değildi; çünkü ibadetler, cemler, semahlar saz ve sözle yapılıyordu. İbadet öyle yapıldığı için, aileden kimse müziğe uzak değildi. Çocukken o semahlara bizler de katılıyorduk. » Cem, Semah dışında dinleyebildiğin müzikler oldu mu? Çocukken birilerini dinleyecek imkanımız olmadı; çünkü teybimiz, kasetimiz yoktu, bunlar hayatımıza çok sonradan girdi. Genelde yaşlıları dinlerdik ve o anlamda kulağımız müziğe aşinaydı. Ben neyi duyduysam, neyi öğrendiysem sevdiğim türküleri kulaktan söylerdim. Aile de bir düğün, buluşma, eğlence olduğu zaman, beni çağırırlardı "gel şarkı söyle" diye. O zaman da sesimin güzel olduğu söylenirdi. Ben de fırsat buldukça gidip söylerdim. » Roll Dergisi tarafından "Aynur Eurovision'a gitsin" diye bir anket yapıldı. Böyle bir teklif gelse nasıl değerlendirirdin? Aslında, Eurovision şarkı yarışmasına katılmaya pek hevesli değilim, çünkü benim derdim; bir yarışmaya katılmak ve kendimi göstermek değil de, daha çok müzik adına bir şeyler yapmak, iyi müzik yapmak, insanlara doğruları verebilmek, kültürünü doğru temsil edebilmek, en büyük derdim, kaygım bu. Ama Kürtçe müzik yapan biri olarak da, Türkiye'de böyle bir adım atılırsa, Kürtçe müzik olarak tabiî ki katılırım, en azından bana getireceği değil, ama Kürt müziğine ve Kürt kültürüne getirecekleri açısından çok önemli bir adım olur diye düşünüyorum. Hoş bir şey de olur, ama ben katılır mıyım, katılmaz mıyım? Onu bilemiyorum. » Türkçe söylemek koşuluyla katılım daveti almış olsan nasıl değerlendirirdin? Böyle bir şeyi hiç düşünmemiştim, ama Aynur'u eğer o yarışmaya göndermek istiyorlarsa, öncelikle neden gönderecekler, yaptığım bir şeyi inanarak ve saygı duyarak yaptığım için, çıktığım hangi sahne olsun, Eurovision şarkı yarışması olsun, orada bütün samimiyetimle olmak isterim. O samimiyetlik olmazsa zaten sahneye de çıkamıyorum. Ama Türkçe olur ama Kürtçe, onu bilemem, ama ben Kürtçe de kendimi çok iyi yansıtan ve aslında adını Kürtçe şarkı söyleyerek duyuran ve sevdiren birisi olduğum için de, tabiî ki Kürtçe söyleyerek katılmak isterim, Türkçe söylenmesine karşı olduğum için değil. Bu biraz da dönem ve şartlara bağlı bir şey. Türkçe de olur niye olmasın. Bu sadece dil meselesi değil, hissiyat meselesi olduğunu düşünüyorum. Bir insanı belirleyen en önemli şey, çocukluğundan gençliğine kadar yaşadığı yerdir. O süre çok önemlidir, insanın aldığı dönemlerdir ve ben orada, o kültürle büyüdüm, gözümü kapatıp şarkı söylediğim zaman oralara gidiyorum. Çünkü her şeyim orada; geçmişim, değerlerim, inançlarım ve şekillendiğim topraklar orası. » İngiltere'de yayımlanan "Folk Roots" isimli dünya müziği dergisine ve "The Times"a haber oldun. Dış basında çok tanınmanı neye bağlıyorsun? İnsan, kendisiyle ilgili çok bir şey söyleyemiyor. Bunun, sadece şansla ilgili bir şey olduğunu düşünmüyorum. Avrupa'ya baktığın zaman yüzünü Doğu'ya çevirmiş durumdalar, o kadar tarz denendi ve bitti ki, sonuçta müzikle istediğin gibi oynayabilirsin, farklı tarzlar çıkartabilirsin, ama önemli olan müziğin ruhunu bozmadan yapmak, eğer ruhu yoksa o müzik etkili olamıyor, kaleleri yıkamıyor. Batı da, bu anlamda bütün deneysel müzik tarzlarını denendi; elektronik, pop, caz, rap gibi birçok değişik müzik tarzı denendi. Günümüze baktığımızda, Raşit Taha Fransa'da "Rai" müziğini patlattı. Ama bunların hepsi Doğu motiflerinden oluşan türler. Dünya yüzünü Doğu'ya çevirdi, çünkü Doğu müziği kendi içersisinde inanılmaz zengindir, karakteristik özellikleri, çok farklı ritim yapıları ile oldukça makamsaldır. İran'a, Afganistan'a, Mısır'a, Hindistan'a gidiyorsun ve Türkiye'ye geliyorsun ki; Türkiye bambaşka bir yer, burada bir Anadoluluk var ki; dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok, birçok kültürün buluştuğu bir yer, onun için Anadolu henüz tükenmemiş bir yer. Anadolu'ya batağında da; Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Lazlar, Çerkezler, Kürtler, Türkmenler var ve bu farklı kültürler birbirinden etkilendiği için, çok farklı müzikler çıkabiliyor. Mesela; "Kızılbaş" müzikleri var, ritimleri, makamları çok farklı. Bunlar da Avrupa'nın ilgisini çekiyor. » Kürt kimliğin yurtdışında tanınmanda bir avantaj sağlıyor mu? Eğer Türkçe söyleseydim, dünya çapında önemli etkinliklere, festivallere dergilere gazetelere konu olsaydım, şu anda Türkiye'de belki de bambaşka bir yerdeydim, ama Kürt olduğum için bu bir avantaj değil. Diğer bir yandan Türkiye'de insanlar çok da bunun farkında değil. Mesela, yurt dışında Türkiye'de kimsenin gitmediği yerlere gidiyorum. Singapur'a, Portekiz'e, Slovenya'ya, İrlanda'ya gidiyorum, Çinli senin parçanı seninle birlikte ezbere söylüyor. Bunlar çok önemli şeyler ve sen bu coğrafyadan giden birisin ve bu coğrafyanın zenginliklerini taşıyorsun dünyaya. Şimdiye dek, Kültür Bakanhğı'nın hiçbir desteğini görmedim, basına baktığım zaman, bu yaptığım konserler basında da yer almıyor. Zaten giderken Kürt olduğun için başlı başına politik bir konuma giriyorsun ve politik kimliğin müziğin önüne geçiyor ve sen sadece o kimlikle orada varsın. » Öyle mi peki? Değil tabiî ki; bir bütündür bu, Kürt müziğinin zenginliği, güçlülüğü, kendi yorumumun güçlülüğü, işime verdiğim önem ve samimiyetim, bunlar bir araya gelince bir duruş belirliyorsun ve sadece Kürt olduğun için o erkinliklere çağırılmı-yorsun. Bir bütün olarak çağırılıyorsun. Neticede birçok Kürtçe müzik yapan ve gerçekten de çok güçlü sesler var yurt dışında. Hatta yurt dışında girişimlerde bulunup ama bir sonuç elde edemeyen müzisyenler var. Hem şans hem de büyük bir çabanın sonucu, ben hep oraları düşledim. İnsan ne istediğini bilince ona ulaşıyor. Sadece Türkiye'de dinlenen birisi olmak değil de, dünyada da dinlenebilen bir müzisyen olmak istiyordum. » Türkiye'de medyanın sana kota koyduğunu düşünüyor musun? Yasalar çıkmış, Kürtçe müzik serbest, herkes kendi dilinde müziğini yapacak deniyor, ama bireysel yasaklar devam ediyor. TV kanal sahipleri, programların başındakiler ve gazetelerin yayın yönetmenleri bireysel olarak, yasal olarak serbest olan bir özgürlüğü yasaklıyorlar. Bunlar halen ön yargıları olan kişiler, gülüp geçiyorum artık, beni çok da enterese etmiyor. Çünkü ben yapacağım şeyi biliyorum, inandığım şeyi biliyorum, beni bir milyon kişi dinlemesin yüz bin kişi dinlesin, ama doğru dinlesin, benim hedefim doğru bir dinleyiciye ulaşmak, alıp tüketen bir dinleyiciye ulaşmak değil. Onun için televizyonla pek ilgim yok, çok da sevdiğim bir şey değil, ama Türkiye'de keyfi yasaklar var. » Bahsettiğin bireysel olarak engel koymaya çalışanlarla ilgili yaşadığın örnekler oldu mu? Gittiğim televizyonlarda şöyle problemler yaşadım; Kürtçe bir albüm yapıyorum, Kürtçe şarkılarıyla tanınan birisiyim, ama bana şöyle bir şartla geliyorlar; "Türkçe söylerseniz televizyona çıkarsınız" diye, fakat ben televizyona çıkmaya çok da hevesli değilim. Portekiz'de, İrlanda'da gazetecilerle yaptığım röportajlarda bu konulara değindiğimde biraz tuhaf oldular. "Türkiye'de basın özgürlüğü yok mu?" Diye sordular. Türkiye'de her bireyin bir yasası var, çünkü Türkiye pek çok kimliğin, düşüncenin yaşadığı bir yer, onun içinde herkes kendi kafasında bir yasa var. »Gittiğin yerlerde aldığın tepkileri nasıl karşıladın? Yabancılara yönelik verdiğim konserlerin hepsinden çok memnunum, çünkü önyargısızca gidip şarkı söylüyorsun, hiçbir şey düşünmüyorsun, şuradan bir slogan mı gelecek, şuradan birisi konseri provoke mi edecek, ya da şuradan birisi farklı bir tepki mi gösterecek diye bir düşüncen yok. Oradaki insanlar müzik dinlemeye geliyorlar, kafasında hiçbir önyargı olmadığını hissediyorsun ve gerçektende yaptığın işin zevkine varıyorsun, yaptığın işi daha çok seviyor, gözünü kapatıp sadece müziğe kendini kaptırıyorsun. Genelde kiliselerde, katedrallerde verdiğim konserlerden çok zevk aldım, çünkü akustik olarak beni çok tatmin ediyor. İrlanda, Paris, Singapur, Portekiz ve Yunanistan konserlerimiz çok iyi geçti. Çok güzel konser salonları var ve dinleyiciler çok iyi. Genellikle dünya müziğini bilen, takip eden kişiler konserlerime geliyor. » Seni Kürt müziği yapmaya iten nedenler nelerdi? Kimlerden etkilendin? Yaşlılardan, Dengbejlerden etkilendim ve hala da onlardan etkileniyorum. Ben daha çok geçmişe dönük birisiyim. Aslında ileriye gidiyorum, ama ruhum geriye dönüyor. Geriye dönmesinin sebebi de benim orada yaşadıklarım, bıraktıklarım, Dengbejlerimdir. Çünkü oradan besleniyorum. » Kürt müziğinin gelişimini nasıl görüyorsun? Kürt müziğiyle ilgili bir gelişim göremiyorum. Neden göremiyorum, çünkü Kürt müziğini finanse eden bir sektör yok ki, bir gelişim olsun. Kürt müziğiyle ilgili yatırımlar yapılmıyor, Kültür Bakanlığı bu anlamda destek olmuyor. Kürt müzisyenler kendi çabalarıyla, ancak bireysel çalışmalar yapıyorlar, ama o da bir yere kadar. Albümü çıkartırsan o albümle ilgili bir tanıtım yapılmıyor, küp çekiyorsun ama televizyonlarda gösterilmiyor, konser yapılacak, ya yasaklanıyor ya da gerekli sponsor bulunamıyor. Kürt müzisyenler biraz zor durumda, destek olunursa, önü açılırsa ve Türkiye'de daha farklı bir bakışla yaklaşılırsa o zaman görebiliriz Kürt müziğinin nereye doğru gittiğini. Buna rağmen çok iyi çalışmalar da var.Zaman zaman dünyanın halini düşünüyorum » Hayatta en çok neden etkilenirsin? Küresel ısınma, dünyada ki savaşlar, nükleer bombalar bu tür şeylerin önüne geçmek insanların aklına gelmiyor.Dünya elden gidiyor, acaba, ne kadar ömrü kaldı diye düşünüyorum zaman zaman. » Fobilerin var mı? Uçaktan çok korkuyorum. O kadar çok uçmama rağmen bu korkuyu atamadım. Hostes konuşmaya başladığında korkum da bir o kadar coşuyor. Fransa dönüşünde uçağımız bir boşluğa girdi, o zamandan beri korkuyorum. » Kimleri dinlersin? Bu aralar kendime yönelik çalışmalarım olduğu için Klasik Kürt müziğini dinliyorum. » Sinemayla ve film müzikleri ile aran nasıldır? Benim için bir filmde gerçekçiliğin de olması gerekiyor. En son Kürt sinemasından "Yarım Ay" filmini izledim. "Gladyatör" filminin müziğini eskilerden Çingeneler Zamanı filmini ve müziklerini çok beğendim. Türkiye'de "Yazı Tura", "Eşkıya" filmlerinin müziklerini beğendim. * * * DTP'nin Meclis'e girmesi geç kalınmış bir şey» DTP'nin Meclis'e girmesini nasıl değerlendiriyorsun? Çok güzel hatta geç kalınmış bir şey. Artık Kürt sorununun mecliste de tartışılması, temsiliyet bulması demokrasi adına sevindirici. Eğer daha önce meclise girselerdi, belki çok daha farklı bir noktada olmuş olacaktı, belki de birçok sorun çözülmüş olacaktı. Konuşmadan, bir şeyleri ortaya dökmeden kimse kimsenin derdini anlamıyor. Çok olumlu bir gelişme, umarım daha da iyiye gider. Kadın milletvekillerin olması ise çok daha olumlu bir gelişme, çünkü kadınların olduğu yerde daha çok iletişim, uyum söz konusu. Daha barışçıl ve samimi yaklaşımları olduğu için kadınların mecliste olması gerektiğine inanıyorum. »Son günlerde özellikle TTK başkanının açıklamaları gerginliğe neden oldu. Sen nasıl karşıladın bir Alevi Kürt olarak? Kürt Aleviler Ermeni olabilirler. Kimin nereden geldiği? aslında ne olduğu? Bence çok önemli değil önemli olan bireyin ya da toplumun kendisine kabul gördüğü, barışık olduğu ve istediği kimliktir. Ben bir Kürt Alevi olarak Ermeni olabilme ihtimalinden rahatsızlık duymuyorum ama bu kimliklerin herhangi birine sahip olmayan TTK başkanı neden rahatsız oluyor bunu anlayamıyorum? (Birgün)
Güney Kürdistan'ı misket bombalarıyla bombalayarak insanlık suçu işleyen Türkiye ve İran'ı BM uyardı.
Bombalamalar Kaygılandırıyor
Güney Kürdistan'ı bombalamayı sürdüren Türkiye ve İran'a Birleşmiş Milletler'den (BM) sert tepki geldi. BM Genel Sekreteri Irak Özel Temsilcisi Eşref Gazi, Güney Kürdistan'ın Türkiye ve İran orduları tarafından sürekli top ateşine tutulmasından kaygı duyduğunu açıkladı. Eşref Gazi, BM yetkililerinin Türkiye ve İran'la görüşerek, bombardımanın derhal durdurulmasını istediğini belirtti. 'Bu tür olaylar halkta endişeye yol açmaktadır' diyen BM Temsilcisi Gazi, bombardımandan etkilenen bölgedeki halkın ihtiyaçlarını tespit ettiklerini ve yüzlerce aileye çadır, battaniye, ilaç ve yiyecek yardımı yaptıklarını bildirdi.
Zebari'den İkili Görüşme Önerisi
Türkiye ve İran'ın, Güney Kürdistan'a 15 Ağustos'tan bu yana eşzamanlı başlattığı saldırılar hl sürüyor. Bombardıman sonucu bölgedeki manzara, 1980-1988 İran-Irak savaşı ile Enfal Katliamı sırasındaki durumu hatırlatıyor. Sivil yerleşim yerlerine yönelik bombardıman sonucu yüzlerce aile göç etti, onlarca köy boşaltıldı, ormanlar yakıldı ve büyük maddi hasar oluştu. Ayrıca Türk ordusunun Zaxo ve Haftanin bölgelerine savaş suçu sayılan misket bombası attığı ve şu ana kadar 6 kişinin ağır yaralandığı belgelerle ortaya çıkmıştı. Bu arada Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Türkiye'ye ABD'nin de hazır bulunacağı ikili görüşme önerdi.
BM Türkiye'yi uyardı
Birleşmiş Milletler (BM), Güney Kürdistan'ın Türkiye ve İran orduları tarafından sürekli top ateşine tutulmasından kaygı duyduğunu açıklayarak, iki ülkenin derhal saldırıya son vermesini istedi. Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ise Türkiye'nin sınırdaki köyleri bombalamasına rağmen diyaloğa açık olduklarını belirterek, Türkiye'ye ABD'nin de hazır bulunacağı ikili görüşme önerdi.
BM, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve İran'ın Güney Kürdistan sınırını bombalamaya derhal son vermesini istedi. TSK, Güney Kürdistan'a yönelik bombalamada uluslararası sözleşmelerde kullanılması savaş suçu sayılan misket bombaları da kullanmıştı. BM Genel Sekreteri'nin Irak Özel Temsilcisi Eşref Gazi yaptığı açıklamada, BM'nin, Türkiye ve İran'la görüşüp Güney Kürdistan'ı bombalamaya derhal son vermesini istediğini belirtti. Gazi, 'Bu tür olaylar halkta endişeye yol açmaktadır' dedi. BM birimlerinin bombardımandan etkilenen yöredeki halkın ihtiyaçlarını da saptadığı ve yerlerinden olan yüzlerce aileye çadır, battaniye, ilaç ve yiyecek yardımı yaptığı belirtildi. Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ise, Le Figaro Gazetesi'nde yayınladığı makalesinde Türkiye'nin Güney Kürdistan sınırındaki köyleri bombalamasına karşın Türkiye ile diyaloğa 'açık' olduklarını belirterek, ABD'nin de hazır bulunacağı ikili görüşme önerdiklerini belirtti. Zebari, şöyle devam etti: 'Türklerin, Türkiye ile Irak'taki köyleri bombalamasına karşın -ki biz bu eylemleri kınadık- ABD'nin da hazır bulunacağı, çok gerekli ikili bir görüşmeyi önererek Türklerle diyaloğa açık olmayı sürdürüyoruz.' Öte yandan Türkiye ile PKK ve Kürtlere karşı mutabakat muhtırası imzalayan Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin lider olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Politburo Üyesi Azad Jundiani, YNK'nin resmi internet sitesinde yayınlanan yazısında PKK ve PJAK ile ilgili iddialarda bulundu. Jundianı yazısında PKK ve PJAK güçlerinin İran-Irak ve Irak-Türkiye sınırında veya Türkiye içerisinde savaşmalarının kendini rahatsız ettiğini kaydetti. Azad Jundiani, bu durumun 'başarılarına' zarar vereceğini öne sürdü. YNK Irak Anayasası'na göre Kerkük'ün statüsünün belirlenmesi için yıl sonunda yapılması gereken referandumun ertelenmesine sessiz kalmıştı.
Misket bombası kullanıldı
TSK, temmuz ayından bu yana bölgeyi aralıklarla bombalarken, saldırılarda sınır bölgesinde yaşayan çok sayıda köylü zarar gördü. TSK'nin bombardımanda kullanılması savaş suçu sayılan misket bombası da kullanması sonucu Zaxo ve Haftanin başta olmak üzere Güney Kürdistan sınırında siviller de zarar gördü. Bombalamanın ardından araziye saçılan patlamamış misket bombalarından biri Haftanin'e bağlı Geliye Pisağa alanında önceki gün 3 köylünün yaralanmasına neden oldu. Bazıngır köyünden bahçelerine giren Nene İsmail, Geli Abdurrahman ve 12 yaşındaki Cabbar Muslığ arazide bulunan bir misket bombasının patlaması sonucu ağır yaralandı. Patlamada Muslığ'ın ayağının koptuğu bildirildi. Türk savaş uçakları tarafından Zaxo kırsalına misket bombaları atılması sonucu ise Keşan köyünde koyun otlatan bir çoban ağır yaralanmıştı. Olayda 15 koyun da telef olmuştu. Güney Kürdistan Savunma Kuvvetleri Zaxo Alay Komutan Yardımcısı Yarbay Fehmi Sofi de, 6 Temmuz'da Türk savaş uçaklarının Zaxo kenti kırsalını misket bombasıyla bombaladığını duyurmuştu. Sofi, aynı köyde patlamamış 5 misket bombasının bulunduğunu açıklamıştı. HPG daha önce yaptığı açıklamalarda TSK'nin bombardımanda misket bombalarını kullandığını duyurmuş ve bu durumdan sivillerin zarar görebileceğini ifade etmişti.
Etiketler: iran, iraq, kurdistan, turkey terror
PNA-Federal Kürdistan başkanı Mesut Barzani, mübarek ramazan ayının başlamasıyla bütün islam aleminin ramazan ayını kutlayan bir mesaj yayınladı. Başkan Barzani mesajında, müslüman halkta büyük bir manevi gücü bulunan bu kutsal ayının Irak başta olmak üzere bütün müslüman dünyasında toplumsal uzlaşmaya , refaha ve istikrara vesile olması dileğinde bulundu.
Ramazan ayının gelmesiyle başta Irak ve Kürdistan halkını kutlayan Başkan Barzani mesajında ''mübarek ramazan ayının, Irak'ta taraflar arasında kardeşliğe, sevgiye, birlik ve beraberlik içinde yaşamalarına vesile olması'' dileğinde bulundu.
Başkan Barzani ayrıca mesajında, Kürdistan bölge halkından, doğal haklarına kavuşmaları için Federal ve Demokratik bir Irak çerçevesinde mevcut birlik ve dayanışmalarını büyük bir güçle korumalarını istedi.
Güney Kürdistan'da önümüzdeki hafta Fransız Lyon üniversitesi açılıyor
Kurdians: Friday, September 14, 2007 KÜRDİSTAN’DA FRANSIZ ÜNİVERSİTESİ GELECEK HAFTA AÇILIYOR... 14-Sep-07 [17:42]
PNA-Özel Fransiz-Lübnan üniversitesi Kürdistan Yüksek Öğrenim bakanlığının talimatıyla 2007-2008 için öğrenci alımına başlıyor. Merkezi Hewler ‘de bulunan üniversitenin açılışı bakanlar kurulu tarafından kabul aldı.
Üniversite bu yıl öğrenci alımına başlayacak. Üniversiteyi bitirenlere Fransız Lyon üniversitesinin diplomaları verilecek.
Üniversite’nin açılışı ile ilgili açıklama yapan Federal Kürdistan Bölgesi Yüksek Öğrenim Bakanı İdris Hadi, öğrencilerin eğitimlerine devam etmesi için bu üniversitenin bir fırsat olduğunu bildirdi.
Lübnan-Fransız üniversitesinin önümüzdeki hafta açılacağı belirtildi.
Kürdleri dinlemeye bile tahammul etmeyen Abdullah G. inadi: "Demek ki, bildikleri bir şey vardır".
Kurdians: Friday, September 14, 2007
Bildikleri bir şey vardır
Yalçın Doğan-Hürriyet
VAN’da, basına yansımayan özel toplantı. Cumhurbaşkanı Gül sivil toplum örgütlerini dinliyor. Kimleri?
Örneğin, şoförleri. Şoförler kendi dertlerini anlatıyor. Gül:
"Farklılığımız zenginliğimizdir, zenginliklerimizi, bütünlük içinde bir arada tutalım, herkes üzerine düşeni yapsın, o zaman her sorunu aşarız".
Örneğin, mimarları. Mimarlar kentsel sorunları anlatıyor. Gül:
"Farklılığımız zenginliğimizdir, zenginliklerimizi..."
Örneğin, çiftçileri. Çiftçiler tarım sorunlarını anlatıyor. Gül:
"Farklılığımız zenginliğimizdir, zenginliklerimizi..." Ezberlenmiş gibi.
Kaldı ki, çağrılan sivil toplum örgütlerinin anlattıkları sorunlar, o alanlarda bölgesel değil, Türkiye’nin her yerindeki aynı.
EKSİK ZENGİNLİK
Güneydoğu’ya bir Cumhurbaşkanı gidiyorsa, o zaman özellikle o bölgenin sorunlarını dile getirecek sivil toplum örgütlerini çağırması gerekiyor.
Madem zenginlik, o zaman sivil toplum örgütleri arasında ayrım yapmadan çağırmak gerek. Oysa, çağrıda ayrım yapılıyor. Gürültü çıkarmayacak, ılımlı, cımbızla seçilmiş örgütler.
Örneğin, bölgede en önemli sorun göç. Göç-Der çağrılmıyor. Örneğin, insan haklarıyla ilgili bazı sivil toplum örgütleri çağrılmıyor.
Her cümlesine "farklılığımız zenginliğimizdir" diye başlayan Gül’ün gezisinde, zenginlik eksik kalıyor. Çünkü, farklı düşünen örgütler dışarda. Zenginlik nutuktan ibaret.
NASIL KUCAKLAMAK
DTP Van milletvekili Özdal Üçer bu ayrımı Gül’e iletiyor:
"Siz herkesi kucaklamaya geldiğinizi söylediniz, herkes de sizinle görüşmek istedi. Ama, ayrım yapıldı. Organizasyonu valilik yaptı, valiliği ikaz ederseniz, bu yanlışlık ortadan kalkar".
Gül’ün yanıtı çok çarpıcı:
"Demek ki, bildikleri bir şey vardır".
Ne olabilir, o bildikleri? Belli ki, Gül’ün duymak istemediği konuları açmak isteyenler ve hatta Kürtçü örgütler.
Bu durumda kucaklamak askıda. Siyasal anlamda kucaklamak, sadece sevdiklerini bağrına basmak değil. Tersine, en aksi, en eksi düşünceleri hoş görüyle karşılamak, onlara kucak açmak demek. Demokrasi de, zaten bu.
Gezinin medyaya yansıyan başlıkları yağdan geçilmiyor:
"Yollarına gül serdiler, Gül’e 23 bin gül verdiler, Gül’e gül suyu döktüler". Ve bir başka başlık: "Halk bariyerleri aşıp, Cumhurbaşkanıyla kucaklaştı".
Doğru, ama sadece bazıları kucaklaştı. Kucaklamak ne demek? Gül’e hatırlatmak üzere, bakınız, Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük cilt iki, sayfa 1396.
Etiketler: kurdistan, turkey terror