Faşistten dindar olur mu?

Yazar Adı: AHMET KAHRAMAN  Yazar İletişim: 

Benotti Musolini, Hitler, Salazar, Franco Faşizmi, başlangıçta Kilise’den destek aldı. Bu yüzden “din motifli”, hatta dindar göründüler. Fakat, Faşizmin insanlığın bittiği an, dinden çıkmanın başladığı nokta olduğu, zamanla anlaşıldı.

Güney Amerikalı din adamları, 1970’lerde, Brezilya’da Baş Piskopos Dom Helder Camara’nın öncülüğünde, Faşizme karşı cephe açtılar. Dinin evrensel açılımı açısından, bu bir adım, yeni bir reformdu. Lakin, İslam cephesinde durum farklıydı. Din, hiç bir zaman reformdan geçmemiş, yani kendini yenilememiş bu dünyada. Diktartörlerin ağzında “Allah”ın adı, dudaklarının ucunda, insan oğlunun, ortak duası dini motiflerle, “İslamo Faşizm” insanlığımızı yiyen, çürüten bir hortlaktı.

Mollalar İran’da eteklerini yellendirerek ortalıkta dolaşıyor, Acemlere, Beluci, Kürt ve Azeri ve öteki halklara özgürlük vaad ederek “zulümkar şahlığa isyan”a çağırıyorlardı. Sonra “dini vecibeler gereği” diyerek, dikta kaleleri inşa ediyor, “teklik” üzere, terör rejimini kurumlaştırıyor, Şah’ın asla yapmadığını yapıyorlardı. Binbir yalanı bir arada savurarak, her gün, sıram sıram karşıtlarını sallandırıyor, insan olmaktan doğan haklarını arayan Kürtlerin yurdunu bombalıyor, bebek, ihtiyar katliamı yapıyorlardı.

Hitler, Salazar, Franco ve Musolini yolunda ve onların mirasçıları rolünde, “tek din, tek dil, tek bayrak” diyen faşizmin hortlamasıydı, bu. Saddam, Kürtlerin üstüne zehir bulutları yağdırıyor, sonra cadde ortasına seccade serip namaz kılıyordu. Din bu muydu? Değildi, elbette. Ama sopayı ele geçiren, “budur” deyip, yoluna gidiyor, kimse de karşı çıkamıyordu. Kürtlerin dilleri, kültürleri, çocuklarının, yurtlarının adı yasak, yasağın karşılığı ölümcül cezaydı. Ama din adamları, TC’de memurdu. Hınıslı bir Kürt olan Mehmet Nuri Yılmaz din memurlarının şefi olarak Diyanet İşleri Başkanı’ydı. Yerini koruma adına, dini vicdanını savuruyor, sarığının altında gözlerini kırpıştırarak, insani bütün hakları, özgürlükleri, kendi dilleriyle ibadetleri de yasak Kürtleri “terörist” ilan ediyordu.

Çağdaş’ı Piskopos Helder Camara’dan da utanmadan... Eğer Kemalist rejim insani, insancıl diyorsanız, rejimin dini hep yanında, destekçisiydi. Gerektiğinde, sokakta galeyancı ve sopa sallayan motif olarak... Yani din mazlum ve masumun değil, hükmedenin yanındaydı. Dini kullanıp hizmet sunanlar, karşılığında, rejimden geçiniyorlardı. Örneklersek, bugünkü Başbakan Recep Bey, Kemalist hizmette kendini kanıtlayarak geliyor. Bugün, ağzının kıyıcığına oturttuğu “din” söyleminin ardından havaya püskürttüğü Faşizan “teklik” söylemi dünlerden kalmadır. Dünlerde, başına baş olduğu “Akıncılar”, Kemalist rejim muhafızıydı. Akıncılar, “kanımız aksa da, zafer İslamındır” diye bağırıyor, köşe başında besleme ırkçı tosuncuklarla birleşince, “Türk-İslam sentezcisi” olarak, “Hira dağı kadar Müslüman, Altay Dağları kadar Türküz” naralarıyla can almaya çıkıyorlardı. Irkçılık din dışılık, dinden çıkma değil midir? Öyledir, ama “İslamo Faşizm”de, dünyalık toplama, makamlara geçme yolu, gerektiğinde de “cennet Gülü” olmuş oluyordu. Onun için Maraş’ta, Sivas’ta “ya Allah bismillah” diyerek, Alevi Kürtleri yangınlara atıyor, insan kesip, doğruyor, katillerden “büyük devlet adamı” yaratılıyordu.

Hırsızlık, dinde günah, evrensel vicdan büyük ayıp, hukuka suçtu. Lakin din, iman diye diye ceplerini, kasalarını dolduranlar, kendi mahkemelerinin önünde de aklanmadan tramplenle uçuyor, din yolunda vatana hizmetin karşılığı olarak, makamlardan makam beğenip oturuyorlardı. Kan küvetlerinde banyo yapan, hırsızlık yapan Faşistlerin dindar görünmesini anlıyorum da, “tutu rut” Kürdün,”gel beni de soy, ayak altında çiğne canikom” diye destek vermesini anlayamıyorum. Anlamıyorum. Çünkü dünyada, katilini kutsayan başka örnek yok...

AKP’yi, yeni değil, yarım yüz yıldır, sırtında yaralar açıyor, Kürdün. Kürdistan’daki bütün masum kanında, yangın ve yıkımda bunların sorumluluk ve kararları vardır. AKP’nin adı, 1969’da Nizam Partisiydi. Sonra “Milliyetçi Cephe”nin ortağı Milli Selamet Partisi oldu. 1980’lerden itibaren dağlarını ateşe veren, kırım ile kan sesiyle yürüyüp, 4 bin tane köyü haritadan silerek ekolojik soykırım yapanlara destek verendi. “Müslümana yapılan zulüm ve günahtır” demeyen, tersine olağanüstü hallerin devamına parmak kaldırarak destek çıkan, sonra iktidar olan...

Bugünkü Cumhurbaşkanı olarak bir koşu askeri mevziye giden, eline dürbün alıp, “düşman Kürdü” seyre duran Gül, 1990’larda Kürdistan yanarken, karar veren Başbakan yardımcısıydı. Kürtçe yayın da yapan televizyonu kapatmak için, dünyada olmadık taklalar atan, rüşvet dağıtan, Kürtlerle savaş harcamalarını ikiye katlayan, ateşkese rağmen dağları bombalama emri veren, “Arjantin’de de Kürt devleti kurulsa karşı çıkarız” diyen, Güney Kürdistan’ı tehdit için orduları yığan AKP’nin Faşist yüzü şaşırtıcı değildir. Faşizmin “tek dil, tek millet, tek bayrak” sloganını dağa taşa yazdıranlara, hala “dindar” diyen avanakların varlığı şaşırtıcı olmaya devam ediyor...

ÜZÜLEREK Yazar, dünyanın dört bir yanına dağılmış okur kitlesiyle bir ailedir. İnternet sayesinde, kimileriyle, sıcak dostluklar kurulup, gelişiyor. “Dara Pasori” bunlardandı. Amerika’dan yazan Seyit Rıza’nın, “6 kişilik ailesiyle, uçak kazasında hayatını kaybeden Dara Pasori, sizin çok iyi bir okurunuzdu” hatırlatmasıyla, içimde bir sızı hissetim. Beynim karıncalandı. Yüzünü görmediğim dostum için yapabileceğim tek şeyi yaptım: Ağladım... MUZAFFER Muzaffer Ayata ve Rıza Erdoğan, Almanya’da hala hapishanede. Almanya’da, işledikleri “suç” ne onu bilmiyorum. Ama yasakçı, inkarcı olmadıklarını, TC’de Faşizme karşı çıktıklarını biliyorum... 

Okunma: 2 Eklenme Tarihi: Salı, 18. Eylül 2007

0 Yorum: