“Kürt gladiosu”

image Mehmet Metiner-Bugün Ergenekon'a Türk gladiosu diyorlar. Ben de bunlara Kürt gladiosu demekte sakınca görmüyorum" diyor. Bu tespit şu açıdan önemli: Demek ki PKK içinde de Türk gladiosuyla irtibatlı unsurlar var. PKK içindeki gladioyu sadece Çürükkaya ve Sakık'la sınırlandırmak ne derece doğru?

Halihazırda bu tür unsurların olmadığı söylenebilir mi? Varsa bu unsurlar hangi düzeyde etkilidirler acaba? Bence can alıcı sorulardan biri de şu: 2004 yılında PKK içinde Ak Parti iktidarına karşı silahlı mücadele kararı alanlar gladio bağlantılı unsurlar olabilirler mi? Eğer böyle bir şey varsa, o zaman Çürükkaya ve Sakık'ları aşan bir başka gerçeklik söz konusu.

Mademki Öcalan PKK içindeki "Kürt gladiosu"ndan bahsetti, o zaman bu ve benzeri soruların cevapları bulunmalıdır. Öcalan'ın yakalanmasından sonraki süreç iyi araştırılmalıdır. Çünkü o süreç, her bakımdan bir milattır. O tarihte Öcalan'ı bizzat sorgulayan ve İmralı'da kendisiyle yakın temasta olan kimi görevlilerin adının bugün Ergenekon davasında anılıyor olması, altı önemle çizilmesi gereken bir konudur. İki önemli ipucu üzerinden yeniden düşünelim istiyorum. Birincisi, tam da o süreçte Öcalan'ın verdiği kimi mesajlar. İkincisi, 2004 tarihinde alınan savaş kararı.

ÖCALAN'IN MESAJLARI

Öcalan'ın avukatlarına verdiği demeçlerde iki mesaj özellikle dikkat çekicidir. Defalarca Öcalan tarafından altı çizilen bu iki mesaj, dış ve iç tehditle alakalıdır. Öcalan özetle şöyle der: "ABD, Barzani ve Talabani üzerinden kukla bir Kürt devleti yaratmak istiyor. Bu "İkinci İsrail" projesidir. Amaç, Türkiye'yi bölüp parçalamaktır. Ak Parti, ABD'nin desteğiyle "Ilımlı İslam" projesini yürütmektedir.

Ak Parti Hükümeti laiklik için "şeriatçı bir tehdit" niteliğindedir." Bu tezler size hiç yabancı gelmedi değil mi? Ergenekoncu-ulusalcı çevrelerin söylediklerinin neredeyse tıpkısının aynısı. Bu söylem beraberliği manidardır. Asıl önemli olan noktaya geliyorum.

Buradan hareketle Öcalan'ın getirdiği öneri nedir? İşte mealen söyledikleri: "Biz PKK olarak yeni dönemde ABD'nin Barzani ve Talabani üzerinden Türkiye'yi bölüp parçalama siyasetine ve Ak Parti Hükümeti dolayısıyla da yerleştirilmek istenen "Ilımlı İslam" projesine karşı her türlü işbirliğine açığız." Size de şaşırtıcı geldi biliyorum. Öcalan, Türkiye'nin hem ulusal bütünlüğünü hem laik yapısını korumak için her türlü işbirliğine açık olduğunu belirtiyor.

DÖNEME DİKKAT!

Bu mesajların verildiği dönem önemlidir. Bu dönem, AB reformlarına kilitlenmiş Ak Parti'nin iktidarda olduğu bir dönemdir. Kıbrıs konusunda da Ergenekoncu-ulusalcı zihniyetin Ak Parti'yi "ihanetle" suçladığı bir dönemdir. Ak Parti'nin AB süreci doğrultusunda demokrasiyi derinleştirme ve Kıbrıs'taki yeni çözüm siyasetinden derin rahatsızlık duyan kimi çevrelerin "darbe planları" yaptıkları bir dönemdir. Kimi Kürt çevrelerince Öcalan'a yöneltilen "derin devletin adamı" suçlamasına itibar edenlerden biri değilim.

Hatta Öcalan'ın İmralı sürecinde her türlü etnik ve siyasal bölücülükten arındırılmış "demokratik cumhuriyet" tezine hem Türkiye'nin bütünlüğü hem Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü adına arka çıktığımı da herkes bilir. Burada dikkat çekmek istediğim husus şu: Galiba Öcalan o tarihte kendisiyle temasta olan Ergenekoncu- ulusalcı zevatı "ordunun bizatihi kendisi" varsayarak onların konseptine PKK'yı uydurması halinde buradan hem kendisi hem örgütü için bir çözümün çıkabileceğine inandı veya inandırıldı.

2004'TEKİ SAVAŞ KARARI

Bu kararın Kandil'deki örgüt toplantısında kimler tarafından nasıl alındığına dair bilgiler, o toplantıda bizzat bulunanların tanıklıklarıyla gün ışığına çıkmış bulunuyor. O toplantıda savaşa karşı çıkanlar ya öldürüldü ya da tasfiye edildi. Savaş karşıtı Başkanlık Konseyi üyeleri örgütü terk etti. PKK'nın aldığı savaş kararı; hem Kürt sorununun çözümsüzlüğünü derinleştirdi hem ordu içindeki Ergenekoncu çetenin yeniden etkin bir güç olarak rol oynamasını sağladı. Terörün derinleştirildiği bu dönem, tekrar güvenlik kaygılarının ön plana geçtiği bir dönem oldu. "Terör-güvenlik denklemi", demokratik siyasetin önünü kesti.

Dahası, PKK terörü, Ergenekoncu-ulusalcı dalgayı yükseltti. Başbakan Erdoğan, AB hedefi ve kendi iktidarı için kurulan bu oyunu fark etti. 2005 Ağustos'unda Diyarbakır'da Kürt sorununun çözümünü mümkün kılacak o tarihi konuşmayı yaptı. Aslında bir tür "oyunu bozma" çağrısıydı bu. PKK ne mi yaptı? Eylemlerini derinleştirerek sürdürdü. Oysa PKK'nın silaha başvurmayı gerektirecek hiçbir talebi kalmamıştı. Peki savaş kararının gerekçesi neydi? Belki inanmayacaksınız ama şu: "Öcalan üzerindeki tecridin ağırlaştırılmış olması!"

KÜRTÇÜ ERGENEKONCULAR

PKK'nın hâlâ sürdürdüğü savaş, en başta Kürtler'e zarar veriyor. Kürt sorununun çözümünü de imkansız hale getiriyor. Türkiye'nin eksiksiz demokrasiye doğru evrilmesinin önünde de engel teşkil ediyor. Peki Kürtler'in işine yaramayan ve PKK'ya da sonuç aldırmayacağı aşikâr olan bu savaş kimin işine yarıyor? Bu çözümsüzlük siyasetinden kim nemalanıyor? İslamcı, sağcı veya solcu Ergenekoncular olur da Kürtçü Ergenekoncular olmaz mı? Umarım bu ülkenin Kürtler'i resmi bir bütün olarak görüp "Kürt gladiosu"nun da oyununu bozacak bir siyasal pozisyon içine girerler. image

0 Yorum: