Türk-Kürt çatışması kışkırtılmaya çalışılıyor

image Murat Yetkin/Radikal -Önceki gece İstanbul’da Güngören’de patlayan bombalar dün akşam itibariyle 17 kişinin ölümüne, yüz elliden fazla kişinin yaralanmasına yol açtı. Eylemin halkta dehşet, terör duygusu yaratmayı amaçladığı açıktı. Önce nispeten küçük bir bomba orta halli vatandaşın yaz akşamında dolaşmaya çıktığı trafiğe kapalı sokakta patlatılıyor. İnsanlar yaralanan komşularına yardım için toplanınca asıl bomba patlatılıyor ve böylece vereceği zararın olabildiğince yüksek olması sağlanmaya çalışılıyor.


Duyanların çoğunluğunda ilk anda oluşan yoğun nefret duygusunun ardından akla gelen fail, PKK oldu. PKK’nın bu kanlı şiddet eyleminin gerçek sorumlusu olup olmadığından
henüz emin değiliz. PKK sözcüleri hem Kandil, hem Brüksel kaynaklı olarak sorumlulukları olmadığını söylediler, DTP de sert şeklide kınadı. Geçmişte PKK’nın sorumlu olduğu halde sorumluluğunu inkâr ettiği eylemler oldu. Ancak hükümet kaynakları da bu eylemi PKK’nın
yaptığını kesinkes söylemediler henüz. Yine de oluşan ilk algılama, bu eylemi PKK’nın
yaptığı doğrultusunda oldu. Önemli olan bu algılamadır. Nitekim dün hem CHP lideri Deniz Baykal’ın hem de sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olay yerini ziyaretlerinde, hem de cenaze törenlerinde atılan sloganlarda bu durum görüldü.
Asıl vahimi, bu algılamanın PKK’yı aşması ve aramızdan Kürt kökenli olanların Türk kökenli olanlarca sorumlu tutulmaya başlaması olur.
Türkiye’de 1970’lerin sonlarında kurulan PKK’nın 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından ciddi kan dökmeye başladığı eylemler yaşandı.
Birkaç noktada bu eylemler neredeyse toplu kalkışmaya dönüşme tehlikesi ortaya çıkardı. Ama, kayda geçmek lazım ki ne PKK eylemleri, ne de sözümona PKK’yı durdurmak adına devlet içinde kendilerine yer edinen odakların eylemleri, vatandaşların Türk kökenli olanlarını, Kürt kökenli olanların üzerine yönlendirmeye yetmedi. Halkın sağduyusu buna engel oldu.
Ama anlaşılan henüz tam olarak açığa çıkmayan birileri bu tertipten vazgeçmiyor.
AK Parti aleyhine kapatma davası açıldığından bu yana, davanın sonuçlarından birisinin de Kürt meselesindeki olumsuzluklar olabileceği yorumları yapıldı. Bu yorumları çatışma ve
bölünme senaryolarına dek ilerletenler oldu.
Keza Ergenekon davası, soruşturmanın başlangıcından bu yana hem Susurluk, hem de 1990’lar boyunca Güneydoğu’da yaşananlarla irtibatlandırıldı. Bugün Radikal’de okuyabileceğiniz gibi, Ergenekon davasına temel teşkil eden 2007’de Ümraniye’de bulunan bombaların, 1999’da Şırnak’ta Hizbullah operasyonunda ele geçirilen bombalarla, askeri lisanla, aynı ‘kafile’den olduğu resmi rapora dökülmüş.
Türkiye bu iki dava arasında, Başbakan Cemil Çiçek’in deyimiyle bir sarkaç gibi gidip gelirken, siyasetin ve hukukun suları bulanıyor. Suların bulanması bir Türk-Kürt çatışması çıkarmak isteyenleri yeniden harekete geçirmiş görünüyor.
İstanbul’daki bombaların tam Anayasa Mahkemesi AK Parti kapatma davasında karar oturumlarına başlamak üzereyken patlatılması, eğer tesadüfse, algılaması hiç de öyle olmayan bir tesadüf olmuştur.
Üstelik bu çatışmadan çıkar umanlar için bölgesel ölçekte de imkânlar var. Dün Kerkük’te önce Kürtlerin bir gösterisinin bombalanarak en az 22 kişinin öldürülmesi, ardından kışkırtılmış Kürt grupların Türklerin oturduğu ve çalıştığı bölgelere giderek can ve mal kaybına yol açması, kuşkusuz Türkiye içinde yankı bulacak gelişmelerdi. Nitekim buldu da...
Neyse ki, hem millet, hem de vekilleri bu kışkırtmanın farkında görünüyorlar.
Dün Erdoğan ve Baykal’ın bu konuda hemen hemen aynı tepkiyi vermeleri bu durumu gösteriyor.Bu kışkırtmaya düşmemek gerekiyor. Bu kışkırtmayı boşa çıkarmanın bir yolunun da Kürtçülüğe de Türkçülüğe de aynı mesafede karşı durmaktan geçtiğini bilmek gerekiyor.
Yaşananların hepimize verdiği dersi artık almak gerekiyor.
KURDISTAN-POST

0 Yorum: