ABD'nin Türkiye politikası değişiyor

Semih İdiz-Milliyet Uluslararası ilişkilerde "ebedi dostluklar" gibi, "ebedi düşmanlıklar" veya yazımızın konusu açısından konuşacak olursak, "ebedi soğukluklar" yoktur. Sadece "ebedi çıkarlar" vardır. Devletler de çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yaparlar.  Gelişmeler, Türkiye ile ABD'nin, Irak savaşı nedeniyle sarsılan ilişkilerini yeni ve yapıcı bir zemine oturtma ihtiyacını duyduklarını ortaya koyuyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın üç numaralı ismi Nicholas Burns'un Ankara'da dün gerçekleştirdiği temasları da bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.  Burns, Washington'dan ayrılmadan önce, Ankara'yı ziyaret etmesinin temel amacını zaten ortaya koymuştu. Washington'un etkin düşünce kuruluşlarından Atlantik Konseyi'nde konuşarak Ankara ile stratejik ortaklıklarını canlandırma ihtiyacını duyduklarını belirtmişti. Kibirli tavırdan gerçekçiliğe "Irak, İran ve Suriye'ye komşu olan Türkiye'nin, 2008 yılında ABD ile bağlantısının çok daha önemli hale geleceğini" söyleyerek şöyle devam etmişti:  "Türkiye, Ortadoğu'daki olayları daha derin bir şekilde anlamamıza yardım edebilir. Türk yetkililerinin, dünyanın bu bölgesindeki stratejik zorluklara cevap verilmesinde katılımcı olmasına ihtiyacımız var."  Bu sözler Irak işgali öncesinde Washington'da görülen kendinden emin ve kibirli tavrın yerini daha mütevazı ve gerçekçi bir tutuma bıraktığını gösteriyor.  İşgal öncesinde Türkiye'nin uyarılarını ciddiye almayan, 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinden sonra bu konuda "meydan okuyucu" bir tutum sergileyen Washington, "dost tavsiyeleri"ne ihtiyaç duyduğunu artık açıkça yansıtıyor. Yeni dönemin işareti Nitekim, ABD'nin BM Büyükelçisi Zalmay Halilzad da, bundan kısa bir süre önce verdiği bir demeçte, "Irak'taki sorunun komşu ülkelerin katkısı olmadan çözülmesinin zor olacağını" itiraf etmişti.  Bu durumda Washington'un Türkiye ile ilişkilere yeniden ağırlık vermesi son derece doğal. Burns da zaten, Atlantik Konseyi'ndeki konuşmasında, "tezkere döneminin ardından yaşanan sıkıntıların artık geride kaldığı inancının hem Ankara hem de Washington'da kuvvetlendiğini" söyleyerek yeni bir dönemin işaretini vermişti. Burns ayrıca, "Türkiye, Müslüman bir toplum içindeki en başarılı laik demokrasidir" sözleriyle "ılımlı İslam ülkesi" tanımının Ankara'da yarattığı sıkıntının farkında olduğunu da ince bir şekilde yansıtmıştı. Böylece "Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan laik bir ülkedir" tanımına daha yakın bir duruş sergilemişti. Erdoğan'ın ziyareti Öte yandan, ilişkilerin daha da kötüye gitmesinin Ankara için de bir yarar sağlamadığı ortada. Nitekim Dışişleri çevreleri de, başta PKK meselesi olmak üzere, ciddi sorunların üstesinden gelmek için Washington ile çalışmanın daha yararlı olacağını ifade ediyorlar.  Başbakan Erdoğan'ın kısa bir süre sonra yapacağı Washington ziyaretinin de bu çabalara olumlu katkıda bulunacağı kesin. Tabii, ABD Kongresi bu arada Ermeni tasarılarıyla gelişen yapıcı ortamı zehirlemezse. Burns da kuşkusuz Bush yönetiminin bu konuya özel bir ağırlık vermesi gerekeceğini daha iyi anlayarak Washington'a dönüyor.

Ferhat Tunç ji Freemuse'ê xelat girt

Foruma Sansun û Muzîkê ya Navneteweyî Freemuse ku di warê azadiya ramanê di dixebite, li hemberî sansurê kar dike, pênasa "Qasidiya Freemuse" da hunermend Ferhat Tunç.  Freemuse (Azadiya Vegotinî ya bi Muzîkê) ku navenda wê li Danîmarkayê ye pênasa "Qasidiya Freemuse" pêşniyarê 7 kesên din jî kir. Di nav van de digel Ferhant Turç, Clotaire K., Gianna Nannini, Mahsa Vahdat, Roger Lucey, Salman Ahmad, Marcel Khalife, Stephen Smith-Said jî hene. Tunç ev pêşniyaza Freemuse bi dilşadî qebûl kir û got; "Di vê serdemê de hê jî sansur, çewsandin û astengiyên li ser azadiya ramanê nayê qebûlkirin." Freemuse di saya 1998'an de li paytexta Danîmarka li Kopenhangê hate avakirin û 1'emîn Konferansa Sansur û Muzîka ya Cîhanê li dar xist. Freemuse ku rêxistina xwe li mînaka PEN'a Navneteweyî nêriye û çêkiriye par li Stenbola Tirkiyeyê jî konferanseke li dar xist. Çavkanî:Dîyarname

Bush, İran için saldırı emri verdi

Gönderen: rizgarionline Tarih: 18.09.2007 Saat: 08:17 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/İngiliz Telegraph gazetesi, Amerikan Başkanı George Bush ve yakın çevresinin ABD'yi İran'la savaşa hazırladığını, Amerikalı askeri yetkililerin İran'da bombalanacak 2 bin hedef belirlediklerini ileri sürdü. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George Bush’un, İran’a yönelik bir saldırı için hazırlık emri verdiği ileri sürüldü. Gazete, Pentagon ve CIA yetkilileri, Beyaz Saray'ın, sonunda İran'la askeri çatışmaya yol açabilecek bir gerginlik programını dikkatli ve ölçülü bir şekilde yürütmeye başladığına inandıklarını belirtti.  Washington’un İran’ı vurmak için ayrıca iki ayrı acil durum planı oluşturduğu da kaydeden gazete, Üst düzey bir istihbarat yetkilisi, İran'ı Irak'ta militanları silahlandırıp eğitmekle kamuoyu önünde suçlamanın, İran'da sınır ötesi harekata ve eğitim kamplarıyla bomba fabrikalarının bombalanmasına yol açabileceği uyarısında bulundu.  İngiliz gazetesi, Pentagon'dan sızan bilgilere göre, öncelikli hedefin, İran'ın güneyinde Devrim Muhafızları Kudüs Gücü'nün denetiminde bulunan ve Batılı istihbarat servislerince, İngiliz ve Amerikan askerlerine karşı kullanılan zırh delici patlayıcıların üretildiği Fecr üssünün olacağını ileri sürdü.

Oysaki Gakkoşluk Kürtlükten, Dadaşlık Rumluktan gelir.

GARİPSEDİĞİM GARİPLİKLERİMİZ Ezbet Dersimi Kendi aramızda konuşuyoruz. Kürtçe biliyor musun? diyorum.  Karşımdaki ise bana "ben Aleviyim" diyor.  Galiba anlamadı diye düşünerek tekrarlıyorum sorumu...  Kürtçe biliyor musun?.. karşımdaki ağzını ve gözlerini daha anlamsızlaştırarak aynı cevabı tekrarlıyor.  "Ben Aleviyim..." … Bence en geniş tarih limanı, atasözlerini bağrına sığdırabilendir. Atalarımızın söylediği gibi "bu ne lahana, bu ne turşu".  Ben, bu olaya 4-5 kez denk geldim.  Bazen dilimde espiri dahi olur. Bu durum tek başına komik değil. Ama tek başına trajik de değil. Yani her ikisi. Yani trajikomik bir durum veyahut vaka diyelim.  Genelde Erzincanlı soydaşlarımız bu kelimeyi kullanmaktalar. ‘Ben Aleviyim…’ Zaten yukarıdaki diyalog da Erzincanlı bir dostumla aramızda olmuştu… Bence en büyük oyunlardan bir tanesi de tam da orda yani Erzincan da oynanıyor. Örneğin Elazığ da Gakkoş, Erzurum da ise Dadaş benzetmeleriyle Türkçülüğe namzetlemeler devam eder. Oysaki Gakkoşluk Kürtlükten, Dadaşlık Rumluktan gelir. Ama konumuz şimdilik ERZİNCAN... Dersimin yedi vilayetinden biridir Erzincan. Kürtçe adıyla Erzıngan(Çeneli).  Erzincanı oluşturan 5 ana aşiret federasyonları ve bunlara bağlı ezbetler vardır. Bunlar Dêsiman, Balabanan, Çarekan, Şıxhesenan ve Kureşan aşiretleridirler. Bu aşiretler Zazaca konuşurlar.  Erzincan valisi Ali Kemal 1932’de yazdığı kitabında Erzincan’daki halkın %95’nin ‘Kürtçe konuşuyor’ olduğunu ve ‘Türkçe bilenler ise %5 bile değil’ diyor ve ekliyor. ‘Türkçe bilenler sadece buraya tayin edilen memurlar ve oradaki yerli memurlardır’.  Ali Kemali aynı kitabında Erzincan’daki bu Kürdistani yapıyı kırabilmek için çok zaman bölgeye Çerkezlerin, Tatarların vs.lerin yerleştirildiğini ama bu göçmenlerinde burada Zazaca öğrenerek asimile olduklarını söyler.  Bu zamana gelinceye kadar Türk devletince birçok yol-yolak denendi. Ve nihayetinde istedikleri biçimde devşirme kişilikleri geçici bir dönem için de olsa türetebildiler.  Bundan olsa gerek Dersim Tertelesi vaktinde doğan ve şimdi en yaşlılarımız olan babalarımız, dedelerimiz genel olarak en inkarcı olanlarımız idiler. Tabi ki bunun bir sürü mantıklı açıklaması da var. Ancak onların çocukları ve torunları olan ikinci ve üçüncü kuşak Kürtler bu katliam çığlıklarını korku olmaktan çıkartıp bilinçlerine kazıyabildiler. Tertele sonrası dönemin şairlerinden Cemal Süreyya Dersimin Erzincan bölgesinden ve Kürt oluşuyla ancak öfkelendiğinde karşılaşabiliyordu. Onu çok iyi bilenlerden Arif Damar bir toplantı da ‘Cemal Süreyya öfkelenip masaya vurduğunda ben Kürdüm derdi’ diye aktarmıştı. Yani Kürtlük bilinci o kuşaktaki Kürt aydınlarında bile kendine saklanan ancak köpürdüğünde dışa vurulabilen gizli bir nesne olmaktan öteye birşey ifade etmiyordu.  Günümüzde ise durum biraz daha farklı. Aydın veya sıradan bir portre kişiliğiyle Dersimli Kürtlerin kendine geldiğini görmek hoş. Erzincan kendine geliyor. Mücadeleyi yerinde saydırmak yerine yaymak lazım. Elazığ, Erzurum, Malatya gibi kilit yada pilot diyebileceğimiz bölgelerde de Kürtlerin kitle ve şehir çalışmaları geliştikçe Kürtler kendi benliklerini daha çok sahiplenecektirler. Ben bu durumdaki Kürtleri, zihni bir dönem için bitkisel yaşama girmiş görüyorum. Yani Kürtler yoğun bakımdadır. Demek ki, Kürtleri bu yoğun bakımdaki bitkisel yaşamdan çıkartacak umutlar ve teknikler daha bir profesyonelliği gerektiriyor.  Osmanlı devleti yıkılırken ne idiyse Kürtlerin şimdiki hali de o’dur. Ama bu durumdan Kürtler için birşeyler çıkacağı da kesin. Yani TC nasıl ortaya çıktıysa Kürtlerde kendi cografik birliklerini tel örgülü sınırları aşarak hafızalarında tekrar diriltmeye başladılar bile.

PNA-ABD'nin eski Dışişleri bakanlarından Henry Kissinger, ABD askerlerinin Irak'tan erken çekilmesinin bu ülkede şiddetin sona ermesine sebep olmayacağın söyledi. Kissinger, ABD askerlerinin ülkeden çekilmesi durumunda Türkiye ve İran'ın Kürtlere karşı savaşa başlayabileceğini söyledi.  Haliç Times Gazetesinin geçtiği haberde Kissinger, erken ve çabuk çekilmenin ülkede bir iç savaşa ve hatta bir soykırıma neden olabileceğini söyledi.  Kissinger, ''ABD güçlerinin ülkeden erken ve çabuk çekilmesinin ardından Türkiye ve İran'ın ülkelerinin bağımsızlığından yana olan Kürtlere karşı büyük ve geniş bir savaş başlatabileckleri öngörüsünde bulunduğunu'' söyledi.

ABD, Federe Kürdistan'da kalıcı üs düşünüyor

Gönderen: rizgarionline Tarih: 18.09.2007 Saat: 10:41 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/ABD'de Demokrat Parti'nin savunma konularında en yetkin ismi olan milletvekili John Murtha, Başkan George W. Bush yönetiminde bazı isimlerin, Federe Kürdistan bölgesinde kalıcı askeri üs kurulmasını düşündüğünü söyledi. Asker kökenli Murtha, Ulusal Basın Kulübü'nde yaptığı konuşmada, Başkan Bush'un politikalarına ve Irak'taki Amerikan kuvvetlerinin komutanı Orgeneral David Petraeus'un değerlendirmelerine karşı çıktı. Irak'taki durumu Vietnam savaşına benzeten Murtha, ABD'nin, artık askeri güçle bu ülkedeki gelişmeleri etkileme imkanının sınırlı olduğunu savundu. ANKA ajansının geçtiği habere göre Murtha, Başkan Bush yönetimi yetkilileriyle yaptığı bir görüşmeye değinirken de kendisinin, bu toplantıda ABD'nin Irak'ta kalıcı üsse ihtiyacı olmadığı görüşünü dile getirdiğini anlattı.  John Murtha'ya göre yönetimin bir yetkilisi ise ABD'nin Kürdistan bölgesinde buna ihtiyacı olabileceğini söyledi. Murtha, bu kişinin adını vermedi.  Demokrat milletvekili Murtha, Türkiye'nin Federe Kürdistan bölgesinde bir Amerikan askeri üssüne karşı çıkacağına işaret ederek, “Türklerin bakış açısından bakıldığında bunu yapıp yapamayacağımızı bilmiyorum” dedi. RO/Zilan Dersim

Fırat ve Dicle(+petrol) Kürdlerin başına bela mı?

Fırat ve Dicle Kürdlerin başına bela mı?  Gönderen: rizgarionline Tarih: 18.09.2007 Saat: 10:06 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/Kürdlere karşı sürekli teyakkuz halinde bulunan ve işgal altında tuttuğu Kürdistan coğrafyasını tahrip eden Türk ordusu, şimdi de kafayı küresel ısınmadan az etkilenen Kuzey Kürdistan ile ilgili yeni bir paranoyaya girdi. Türk silahlı kuvvetleri teorisyenleri, Kürdistan’ın cezp edici doğal yapısını bile kendi güvenlikleri için bir tehdit olarak görmeye başladılar. Silahlı Kuvvetler dergisinde Yarbay Süleyman Özmen tarafından kaleme alınan bir makalede, iklim değişiklikleri nedeniyle Türkiye'nin tehdit altında kalabileceği iddia edildi.  Genelkurmay Stratejik Araştırmalar ve Etüdler Merkezi (SAREM) Başkanlığı Ortadoğu uzmanı Tankçı Yarbay Süleyman Özmen, ulusal güvenlik stratejisinin, küresel iklim değişikliğinden kaynaklanan tehditlere karşı yeniden gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi gerektiğini belirtti. Özmen, kuraklık ve çölleşmenin, küresel ısınmadan daha az etkilenecek bölgelere doğru yoğun bir göç hareketine neden olabileceğine dikkati çekerek, bu durumun Türkiye'nin ulusal güvenliği bakımından tehlikeler doğurabileceğini bildirdi. Fırat ve Dicle nehirlerinin zengin su potansiyelleriyle “Doğu ve Güneydoğu Anadolu “bölgelerinin stratejik önemini artıracağına işaret eden Özmen, "Bu bölgelerimize yönelik dış tehditlerin oluşması gündeme gelebilecektir" iddiasında bulundu.  İsrail, Irak ve Suriye gibi ülkelerin Türkiye için tehdit oluşturabileceklerini de savunan Özmen, Türkiye'nin bir bölümünde ya da genelinde ortaya çıkabilecek çevresel bir felaketin, var olan bölgesel farklılıkları siyasi, kültürel ve iktisadi açıdan derinleştirerek, genel istikrarsızlığı, huzursuzluğu ve iç tehdidi artırabileceğini de kaydetti.  Özmen, son zamanlarda güney sahillerinde özellikle Avrupa vatandaşlarınca yapılan gayrimenkul alımlarının küresel iklim değişikliği bağlamında sistematik bir faaliyet kapsamında yapılıyor olabileceğinin de incelenmesi gerektiğini belirtti.  Ayrıca, GAP'ın ortaya çıkardığı verimli topraklarda İsrail ve Arap uyrukluların arazi aldıkları iddiaların, Türk kamuoyunda endişelere neden olduğunu kaydetti.  Özmen, Türkiye'nin yaşam alanlarını ve vatandaşlarını korumak için savaşmaya mecbur kalabileceğini de belirtti.

Ümit Fırat:Öcalan'ı dışlayan DTP olamaz

DTP'nin aldığı oy Apo'nun yarattığı partinin oyudur; onu dışlayamazlar! Ancak Öcalan'ı dinleyen bir DTP halkın ihtiyaçlarını karşılayamaz, en fazla birileri milletvekili olur, birileri belediye başkanı... Kimi gazetelerde 'bu kan dursun' der, kimi de 'milli maçlara da gideriz' der. Bu da bir uğraşıdır!"..  Türkiye'nin önde gelen Kürt entelektüellerinden Ümit Fırat, Demokratik Toplum Partisi'nin PKK'nın etkisinde olduğunu söylüyor, böyle değilmiş gibi davranmalarını yersiz buluyor.... Öcalan'ı dışlayan DTP olamaz! ŞİRİN SEVER "DTP'nin aldığı oy Apo'nun yarattığı partinin oyudur; onu dışlayamazlar! Ancak Öcalan'ı dinleyen bir DTP halkın ihtiyaçlarını karşılayamaz, en fazla birileri milletvekili olur, birileri belediye başkanı... Kimi gazetelerde 'bu kan dursun' der, kimi de 'milli maçlara da gideriz' der. Bu da bir uğraşıdır!"..  Ümit Fırat bir 'Kürt aydını' olarak tanınıyor. Eski bir siyasetçi... Ancak hiçbir zaman parlamenter düzeyde görev almadı siyaset dünyasında. Cem Boyner'in 93'te başlattığı Yeni Demokrasi Hareketi'nde de YDH) Doğu ve Güneydoğu'daki örgütlenmeden sorumluydu. Bir dönem Türkiye'yi geren; Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nazan'la hazırladıkları 'Kürtler Ne İstiyor?' başlıklı bildirinin mimarlarından biri... Savunduğu fikirler ve muhalif tutumu nedeniyle 'bir kısım' Kürtlerin mesafeli yaklaştığı bir kimlik aynı zamanda... DTP'nin (Demokratik Toplum Partisi) PKK etkisinde olduğunu söylüyor, böyle değilmiş gibi davranmalarını yersiz buluyor. O yüzden de çarpıcı açıklamalarda bulunuyor...  - Daha önce de çeşitli kesimler ve IKDP Irak Kürdistan Demokrat Partisi) sözcüsü tarafından dile getirilen bir iddiayı tekrarlayıp 'Öcalan'ın İmralı'da telefonla konuştuğunu, her şeyden bilgisi olduğunu' söylediniz. Neden bu açıklamayı yaptınız?  - Hep 'DTP'yi ben yönetmiyorum, ben karışmıyorum' diyor ama avukatlarıyla yaptığı görüşmelerinde, satır aralarında çok net mesajlar gönderiyor. DTP'nin aldığı oy, Öcalan'ın yarattığı partinin aldığı oydur. DTP'yi Öcalan'ın kontrolünün dışındaymış gibi göstermek yersiz geliyor bana. Bu tür tartışmalar vardı, ben de onu belirtmek istedim. Abdullah Öcalan örgütünü yönetiyor, kontrol ediyor, gerektiğinde telefonla da konuşuyor. Bu da ciddi insanlar tarafından iddia ediliyor. Bu iddialar bana ait değil; ben sadece aktarıcıyım.  - Bunu söyleyerek savcıları göreve mi çağırmak istediniz?  - Hayır efendim!  - Ne amaçla söylediniz peki?  - Ben suç duyurusunda bulunmuyorum. Ayrıca cezaevlerinden telefonla konuşma, karşı olduğum bir durum da değil. Ben şunu söylemek istedim; 'Apo tecrit edilmiştir, bütün dünyayla irtibatı kesilmiştir, biz bağımsızız, onunla irtibatımız yoktur' söylemleri yanlış! Seçim sonrası avukatları aracılığıyla; Ahmet Türk'ün Devlet Bahçeli'yle el sıkışmasına, Sırrı Sakık'ın Milli maçlara da gideriz' beyanatına çok sert, çok aşağılayıcı eleştirilerde bulundu. Orada 21 milletvekili var; sekizi kadın. Sadece kadınlara sevgilerini, tebriklerini gönderdi.  - Niye böyle bir ayrım yaptı?  - O bunu hep yapar; gençler ve kadınları hep öne çıkarır, erkek nüfusu aşağılar!  - Asker, Kuzey Irak ve Güneydoğu politikasını yürütürken, Apo'nun tele-ilişkilerini veri olarak mı değerlendiriyor?  - Elbette her şeyin kendi bilgisi dahilinde olması için tolerans gösteriyor. Bu kanal kesilirse; Kandil Dağı'ndaki, Brüksel'deki, Paris'teki PKK bürokrasisi kendi başlarına bazı kararlar alacaktır. Türk istihbaratı da bu bilgileri kontrol edemeyecek.  - 'Öcalan'ın gardiyanları anılarını yazarsa şaşırtıcı bilgiler çıkar' dediniz. Ne demek istediniz?  - İmralı'da tek başına bir mahkûm! Orada olup biteni bilmiyoruz. 1999 temmuzunda Çevik Bir 1. Ordu Komutanı olduğu zaman; Apo avukatlarına, 'Çevik Bir buraya geldi' diyor. Oraya giren çıkan birtakım devlet otoriteleri oluyor. Bunları kastettim...  - Kürtler arasında AKP etkisi artıyor, oy dağılımı da bunu gösteriyor. Öcalan ve PKK'nın etkinliği azalmıyor mu bu durumda?  - Hayır! İnsanlar hayatına artık başka misyon yükleyerek, geri dönmemek üzere dağlara çıkıyor. Dikkat ederseniz o insanların, o kitlenin belli başlı talebi Apo eksenlidir. Yani onun özgürlüğü, onun sağlığı, onun mesajları doğrultusunda taleplerdir. Örgütü için de mutlak bir otorite. Şu anda ona karşı gelmeye hiç kimsenin gücü yetmez.  Tandoğan Sendromu!  "Ankara'da Nevzat Tandoğan diye bir vali vardı; 'Bu ülkeye komünizm lazımsa biz getiririz' demişti. Apo'da da Tandoğan sendromu var. Kürtçe televizyon mu kurulacak 'biz yaparız', 'bunlar kadından anlamaz, ben anlarım' diyor, Kürtlerle ilgili film mi çekilecek, 'biz çekeriz!' Yani 'Ne lazımsa biz yaparız' mantığı..."  'Geleceğe dair bir güvence vermiyorlar'  -AKP'nin Güneydoğu'da aldığı oy oranına bakarsak; DTP, Öcalan'ın direktifleriyle Kürt sorununun çözümüne katkı sağlayabilir mi artık?  - Baykal nasıl kendi tabanına hitap edebiliyorsa hâlâ, Öcalan da kendi örgütünü kontrol edebilir. DTP'nin burada Öcalan'a rağmen bağımsız bir irade, daha gerçekçi bir politika uygulayabileceğini düşünmüyorum. Öcalan'ın onaylamadığı, dışladığı, Öcalan'a ters bir DTP yoktur.  - Peki Öcalan'ı dinleyen bir DTP Kürt sorununa yardımcı olur mu?  - Öcalan'ı dinleyen bir DTP bugünkü gücünü böyle muhafaza eder, birtakım insanlar milletvekili olur, belediye başkanı olur, kimi gazetelerde 'Bu kan dursun' açıklaması yapar, kimi 'milli maçlara da gideriz' der... Bu da bir uğraşıdır.  - Halkın sorunu, ihtiyaçları peki?  - Halkın ihtiyaçlarını siyasi güç olarak karşılayacak pozisyonda değiller. En fazla halkın ihtiyaçlarını ilgili kurumlara iletebilirler, bu konuda bir baskı gücü olabilirler. Yani bir Kürt partisi iktidar olma hevesini bırakmalı; yöneticileri, siyasi iktidarı, bürokrasiyi, Kürtlerle ilgili politikalarının doğru olmadığı konusunda ikna etmelidir.  - DTP iktidar hevesi içinde mi?  - Bu seçimde çok iddialı değillerdi bağımsız aday oldukları için ama geçen seçimde öyle uçuk arkadaşlarla karşılaştık ki, "İktidar olacağız," diyorlardı. İnanılmaz bir şeydi yani...  - Oyları AKP'ye gittiğine göre rotalarını değiştirmezler mi?  - AKP önemli bir Kürt desteği aldı çünkü DTP, Kürtlerin geleceğine dair bir güvence vermiyor, ona oy verenler de bunu biliyor. Giderek Kürt meselesinin başka alanlarda daha iyi projelerle çözümlenebileceği inancı gelişiyor birçoğunda. AKP, tam tamına doğru şeyler söylemese bile hoş gelen ifadeler kullanıyor, "Kürtler de bizim kardeşimizdir," diyor.  Urfa'yla Diyarbakır farkına bakın anlarsınız!  -Gül, Güneydoğu gezisinde "Yılların ihmalini sileceğiz," dedi. Bir cumhurbaşkanının söylediği herhangi bir söz müydü bu; açılımı, samimiyeti var mı?  - İyileştirici çözümler istiyor AKP; hem içerden, hem uluslararası camiadan bu yönde politik tavsiye ve telkin alıyor. Ayrıca AKP, Kürt bölgesinden iyi bir destek aldı. Bu desteğin bir beklentiyle sunulduğunu biliyorlar. Bir de Gül'ün daha önceki cumhurbaşkanlarından bir farkı var. 4.5 yıllık başbakan yardımcılığı döneminde Kürt sorunuyla ilgili bilgi sahibi oldu, bu konudaki şikâyetler herkesten önce onun masasına geldi.  - Osman Baydemir'in 'Kaynak yok, hiçbir projemiz desteklenmiyor' iddiası haklı mıdır peki?  - Bir kısmıyla doğrudur. Bunlar belediye ve hükümet arasında parti farklılaşması halinde her zaman yaşanan sorunlardır. 76'da Ankara'da yaşıyordum, Vedat Dalokay mükemmel bir belediye başkanıydı ama bir gün belediye binasına 'Bu bina satılıktır' ilanı astı çünkü hükümetten destek alamıyordu. Osman Baydemir de bundan etkileniyordur tabii. Başbakan da "Diyarbakır'ı istiyorum," diyor. Tabii ki refleks gösterecektir.  - Baydemir'in siyaset dilini nasıl buluyorsunuz?  - Çok sahici bulmuyorum.  - Neden?  - Bir kere çok somut, çok yakın hedefli değil. 'Ben bu işi yapacağım' inancı yansıtırsınız ya, Baydemir'de o yok! Bir tedirginlik yaşıyor devamlı. Belki içinde bulunduğu siyasi pozisyon bakımından... Belki genç, daha 30 yaşında ve yeterli tecrübe sahibi olmadığı için... Belediye başkanı olarak bağımsız bir inisiyatif koyamıyor.  - Önümüzdeki yerel seçimde Diyarbakır'ı kaybedebilir mi DTP?  - AKP hükümetten çok belediyelerde başarılı bir parti esasında. Çünkü hükümet olarak karşılaştığı engeller vardı; CHP var, cumhurbaşkanı vardı, genelkurmay başkanlığı var, bir sürü barikat var... Kendini güçlü hissetmiyordu. Ama belediyelerde bu tür barikatları, engelleri yoktu ve başarılı bir belediye hizmetleri var. Urfa'ya gidin, Diyarbakır'la arasında 150 kilometre mesafe var, AKP kendi belediyesine nasıl imkân sağlıyor görün. Diyarbakır'ın günahı ne!  'Cumhurbaşkanı adayıyla pazarlık yapmaları ayıptı!'  -DTP'nin askerlerin resepsiyonuna çağrılmaması, Ahmet Türk'ün de buna bölücülük' demesine yorumunuz?  - Ordunun, Türkiye'nin seçilmiş cumhurbaşkanına yönelik tavrı ortada dururken, DTP'nin alınganlığının hiç manası yoktu! Ben DTP'nin başkanı olsaydım, çağrılmadığım için memnun olurdum! Generallerin önünde, ceketimi nasıl ilikleyeceğime bakmak için flaşların patlamasını istemezdim. Orduevinde kadeh kaldırmak o kadar önemli miydi? Bence burada DTP'lilerin Gül'e yaklaşımlarını da sorgulamak lazım. Cumhurbaşkanı adayıyla pazarlık yapmaları büyük bir ayıptı!  - Neden pazarlığa dönüştürdüler bu işi peki?  - "Biz Kürtler için bir şey istedik," diyecekler, kılıf hazırlıyorlar.  - Köylü kurnazlığıyla politika yaptıklarını mı düşünüyorsunuz?  - Evet, köylü kurnazlığıyla yaptılar ama Gül de bu numarayı yutmadı, çünkü onların Gül'den istedikleri, Abdullah Gül'ün intiharıydı! Gül, bugün Hakkâri'de söylediği şeylere benzer şeyleri her zaman söylüyordu.  Çok yanlış konuşmalar yapıyor, bilgisi yetmiyor!  -Leyla Zana'yı da 'Sadece fotojenik olmakla, donanımlı olmamakla' suçladınız. Zana Kürtler için önemli bir figürken, niye söylediniz bunu?  - Fotojenik kavramını bir aşağılama, bir hakaret olarak söylemedim! Kürt bildirisine önce imza atıp sonra '"Bu bizim imza attığımız ilk bildiri değil," dedi, bu bildiri sanki federasyon talep eden bir metinmiş gibi sundu. Ben de buna refleks gösterdim.  - Leyla Zana neden gizleniyor?  - Zana'nın öne çıkması yeni adresler ortaya çıkması gibidir. Apo da kendisi dışında bir Kürt adresinin oluşmasını önlemeye çalışıyor. Ama seçimlerden sonra "Leyla gelsin, elini taşın altına soksun," deyip göreve çağırdı. Bir de Leyla yanlış konuşmalar yapıyor...  - Nasıl yanlış konuşmalar?  - AB davetlisi olarak katıldığı oturumda yaptığı konuşma bizi rahatsız etti. Dedi ki "Biz azınlık değiliz, biz cumhuriyetin kurucusuyuz, asli unsuruyuz," falan... Bilgi yetmezliğidir bu!  - Meclis'te olmalı mı Leyla Zana?  - İnsanların ne için Meclis'te bulundukları benim için daha anlamlıdır. 'Bugün ne giydi, yüzü güleç mi değil mi?' gibi yaklaşımlar rahatsız edici.  'Partiyle yollarını ayırmalıydı ama gitti başkan oldu!'  -DTP'yi çok sıkı eleştiriyorsunuz, ne kadar objektifsiniz peki?  - Söylediklerim birilerine çok itici, ürkütücü geliyor, rahatsızlık veriyor ama yalanlayamazlar. DTP'yi kuran, bugün yönetici olan insanların çoğu benim yakın dostlarımdır. Ahmet (Türk) 40 yıllık arkadaşımdır ama iki yıldır pek fazla görüşmüyorum. Orada olmaması gerek diye düşünüyorum.  - Nerede olmaması gerek?  - O partide! Özellikle Hikmet Fidan'ın öldürülmesi hadisesinden sonra... İzmir'de taziye evinde tartışmışlar, Ahmet Türk cinayete çok sert tepki göstermiş, birileri de biraz daha sessiz kalmak, olayın üstüne gitmemek gibi bir tavır koymuştu.  - Yani örgütten 'sessiz kalın' uyarısı mı yapıldı?  - E tabii. 1.5 yıl önce Süleymaniye'de Kâni Yılmaz öldürüldü. Kimin tarafından öldürüldüğü yine çok netti. Ahmet Türk'ün artık partiyle bağlarını koparıp 'Buraya kadar' demesini beklerken, gitti DTP'ye genel başkan oldu. Benim için de o saygın ilişkimiz orada kaldı, dondurdum.