Mehmet Ali Küçük G. Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani “Türkler ağabeyimizdir” demişti. Benim tek bir ağabeyim var. Küçükken çok kavga ederdik ve iki yaş büyük olmasının verdiği avantajla her zaman o döverdi beni. Çoğu zaman ben haklı kimi zaman o, tartışırdık ağabeyimle. Küçüklüğümüzde ettiğimiz kavgalarda hiç galibiyetim olmadı ama bunun herhangi bir şekilde zoruma gittiğini de hatırlamıyorum. Ağabeyim 16 yaşında Avrupa yollarına düşmek zorunda kalmıştı. Ayrılmadan önceki son gece bile tartışmıştık kendisiyle. Bu sefer haksız olan bendim ama haksız muamele gören kendisiydi. Annem araya girmiş ve benden yana taraf olmuştu. Ağabeyimin, sinirden ve çaresizlikten ağladığını hatırlıyorum. Kardeşlik, ağabeylik böyle bir ilişki. İde / fikir; konsept / kavram olarak aile gereksindiren bir ilişki. Arka planında öyle bir bütün var. Aile, sevgiyle işleyen; diğer her negatif duyguyu sevgi limanında yatıştırabilen türden bir ilişki. Yaraları iz bırakmadan yok edebilme gücü var. Kardeşlik ise bu bütün içerisinde anlamlı. Birini kardeşiniz gibi sevdiğinizi dersiniz örneğin, ama hiçkimse hiçbir zaman kardeşinizin yerini tutmaz. Kardeş kavgası diye bir kavram vardır deyip uzatabiliriz ama yapmayalım. Meramımı anladınız siz. Türklerle olan ilişkilerimizde bunların hiçbirisi sözkonusu değildir. Türklerle Kürdlerin ilişkisi farklıdır. Türkler Kürdlere efendilik yapmak istemekte, Kürdler de bunu kabul etmemekte. Toplama bakıldığındaysa, Türkler Kuzey’in uzun bir süredir efendiliğini yapmaktalar. Zorunuza gitmesin, durum budur. Biz Kürdler kendi ülkemizde Türkler tarafından hizmetçi edilmişiz. Bugünkü ilişkinin adı budur ve ‘de facto’ durum, ne yazık ki bundan çok daha beteridir. Hizmetin karşılığında bir bedel almadığımız için, ölülerimizin de hesabı yapılır olmadığı için, sade hizmetçiden beter birşeyiz. Köleyiz biz. Türkler karşısında Kürdlerin durumu budur. Onlar efendi; biz, kimliksiz, yok sayılan Kürdler, savaşımızın adı da bu sebeple özgürlük savaşı. Türkler, Kürdistan’ı işgal etmekle kalmamışlar. Bizi kişiliksizleştirmek için ellerinden ne gelirse de yapmışlar / yapmaya devam ediyorlar. Düğünlerdeki danslarımızı Türk folkloru diye sahiplenip satmışlar / satıyorlar; halı – kilimlerimizi Türk halı ve kilimleri diye patentlemişler, öyle sokmuşlar kataloglara; yakın dönemde dörtbin yıllık köpeğimizi Türk köpeği diye dünyaya pazarlamaya başladılar. Kürdlüğümüze ulusal bağlılığımız gelişkin olmadığı için neredeyse haberimiz yok Kangal bölgesinin tarihi bir Kürd bölgesi, ismini verdiği köpeklerin de Kürdistan’ın dört bir yanında dört bin yıldır bize yarenlik eden öz be öz ‘Kürd köpekleri’ olduklarından. Ülkemizi, halk oyunlarımızı, kültürel üretimlerimizi ve varlıklarımızı geçtik, Türk yönetimi altında kendimize dahi Kürd dememiz yasak, Kürd olarak yaşamak şöyle dursun. Türkler öylesine herşeyimize el koymuşlar ki, kelimenin gerçek manasıyla zincirlerimizden başka kaybedecek birşey bırakmamışlar bize. Dağlarımızı, ovalarımızı yakıp bombalıyorlar, atalarımızın mirası, geçmişimizin aynası arkeolojik alanlarımızı tahrip ediyorlar, tarihi eserlerimizi toprağa gömüyor veya bombalıyorlar. Dilimizi bile bize bırakmıyorlar. İşte son örnek: oldu mu isot ‘öztürkçe’ ‘ısı ot’! “Şerefsizlik bu! Namussuzluk!” da diyebilirsiniz ama o zaman arkasından kardeşlik çıkarırsınız. Cıvık kavramlar kullanarak cıvık sonuçlara ulaşılır. Siyasi lügat kullanmak gerekir. Kürd – Türk ilişkisi ağabey – kardeş değil, efendi – köle ilişkisidir. Okuyun, insanlık tarihinde bu kadar hiçleştirilenler sadece kölelerdir. Bunu böyle koymalıyız. Kürdistan’ın kuzeyi Türk işgalinden mutlak olarak kurtarılana dek, kimse kendini kandırmasın, durum budur. Kadınlarımızın fahişeliğe sürüklenmesi, çocuklarımızın hırsızlığa ve sokaklarda dilenciliğe itilmesi; kırbaç zoruyla konuşturulduğumuz Türkçeyi konuşamayışımızın TV programlarında maskaralık olarak sunulması.. Bunlara en ufak bir itirazın olmadığı Türk toplumuyla, nasıl bir kardeşlik içerisinde olabiliriz? Adına Kürdistan diyen devlet, Kürdistan kelimesinin ‘Kürd Ülkesi’ demek olduğunu bilmelidir. Kürdistan Devleti demek, Kürd Ülkesi Devleti demektir. Dolayısıyla Kürd Ülkesi’nin yarısını esaret altında tutan Türkler, bu ülkenin (güneyinin) devletini yönetenlere olanlara ‘ağabey’ olamazlar. Bunu elbette Neçirvan Barzani de bilir. Zaten eksik olan Neçirvan Barzani’nin tarihi, kültürel, aktüel bilgisi değildir. Eksik olan Kürdistan siyasetinde ulusal paradigma, Kürd toplumunda ulusal felsefedir. Genel olarak dersek, Kürdçe konuşacak, yazacak ve ders verecek filozofların, onların üreteceği bir felsefenin eksikliğidir ‘Türk Devleti ağabeyimizdir’ denmesine müsaade eden. Öylesi filozofların yetişmesi için, felsefe tarihinin, bilim tarihinin, temel bilimlerin, sanatın ve siyasetin tüm ana kaynaklarının Kürdçe’de yayınlanmış olması; aktüelde bunlara değer verilir / tartışılır olması gerekir. Henüz bu kaynakların ilk çevirileri yapılıyor. Sırada okunmaları ve sonra tartışılmaları olacak. Zamanla, Kürd filozoflar Kürd eliti içerisinde ağırlık kazanacaklar, vb. Diğer ulusların tarihlerine kıyasla hızla alacağız bu mesafeleri. Onlar bugünkü iletişim teknolojilerinin olanaklarından mahrumlardı. Ümitli olmamız için çok sebep var. Yeter ki faal olmaya devam edelim, her alanda Kürdlük adına üretelim ve hep bir ümitle birbirimize sarılalım. Bir aile gibi. Mehmet Ali Küçük malikucuk@hotmail.com
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment