Bayrampaşa Cezaevi’nde 12 tutsağın katledilmesiyle sonuçlanan ama adına ‘hayata dönüş’ denilen operasyon hakkında açılan tek dava, 7 yıl sonra deliller toplanmadan, tüm sanıkların ifadesi alınamadan zaman aşımından düştü.
‘Hayata Dönüş’ operasyonunda, Bayrampaşa Cezaevi’nde bulanan tutuklu ve hükümlülere kötü davrandıkları, görevlerini kötüye kullandıkları gerekçesiyle jandarma görevlileri hakkında açılabilen tek dava, açıldıktan 7 yıl sonra deliller toplanamadan, tüm sanıkların ifadesi alınamadan “zaman aşımından” düştü.
8 yıl önce F Tipi cezaevlerine karşı sürdürülen ölüm orucu eylemine son vermek, Türkiye’deki “cezaevi sorunu”nu çözmek amacıyla eşzamanlı bir operasyon gerçekleştirildi. Ölüm orucu ve açlık grevlerinin sona erdirilmesi için yürütülen çabalar sürerken, ısrarla “müdahale düşünülmediğini” açıklayan ANAP- DSP-MHP koalisyon hükümetinin emriyle 19 Aralık 2000 sabahı saat 04:30 sıralarında 20 cezaevinde eşzamanlı olarak binlerce mahkuma yönelik on binlerce güvenlik görevlisinin katıldığı “Hayata Dönüş” adı verilen operasyon başlatıldı. Operasyonda 32 kişi öldü, yüzlerce tutuklu ve hükümlü yaralandı.
‘Hayata Dönüş’ün Bayrampaşa Cezaevi’ndeki faturası 12 kişinin ketledilmesiydi. Katliamın Bayrampaşa Cezaevi ayağı için açılabilen ve “Tutuklulara kötü muamele yaptıkları ve görevlerini kötüye kullandıkları” gerekçesiyle yaklaşık bin 600 devlet görevlisinin yargılandığı davada yedi yıl boyunca ne deliller toplanmış ne de tüm sanıkların ifadesi alınmıştı. Sadece ‘zaman aşımı’ dedi Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki davada 11 defa hakim değişmişti. Önceki gün yapılan duruşmaya ikinci kez giren Hakim Ali Belen’in ilk sözü “Dava konusu suçlamaya ilişkin zaman aşımı süresinin dolduğu” oldu.
‘Zaman aşımı’ işlemez Duruşmada söz alan müdahil Hasan Demir’in avukatı Ömer Kavili olay meydana geldiğinde 180 gündür ölüm orucunda olan müvekkilinin, görevlilere karşı koymasının mümkün olmadığını ifade etti. Kavili, “O koşullar altında müvekkilime küfür, öldürücü, boğucu gazlarla saldırmak, copla, sopayla vurmak eylemlerinin yapılmış olması hukuk düzeninde ’işkence ve zalimane davranış’ olarak nitelendirilmektedir. İşkence ve zalimane davranış suçlarında, insanlığın ortak değerlerine karşı işlenen suçlar olması nedeniyle zamanaşımının hiçbir zaman işlemeyeceği bilinmektedir” diye konuştu.
Sanık sayısı dahi bilinmiyor İddianamenin özensiz hazırlandığını, sanık sayısının dahi mahkemece bilinmediğini vurgulayan Kavili, “Bugüne kadar yargılamada henüz sanık sayısı bile tam belli değil. 16 sanığın ifadesi halen alınmadı. Hangi sanığın ne suç işlediği bile belli değil” dedi.
Duruşmayı terk ettiler Duruşmanın başında hakimin “Dava zaman aşımı süresinin dolduğunu” söylemesinin, kararını önceden açıklamak niteliğinde olduğunu belirten Kavili, “Avukatlık meslek kuralları, kişisel ahlak ve onurumuz çerçevesinde duruşmayı terk ediyorum” dedi. Esas hakkındaki görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı da zamanaşımından davanın düşmesine karar verilmesini istedi. Hakim Belen, sanıkların yargılandıkları suçlara ilişkin zaman aşımı süresinin 19 Haziran 2008 tarihinde dolduğunu belirterek, davanın düşürülmesine karar verdi.
Yargılanan sayısı bile belirsiz Avukat Ömer Kavili, kararı temyiz edeceklerini belirterek, “Mahkeme, davada tam olarak kaç sanığın yargılandığını dahi bilmiyor. Yaklaşık olarak 1600 sanık yargılanıyor. Bu bile çözülemedi” dedi. Müdahil avukatlar, adil yargılama hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götüreceklerini söylediler.
Zaman aşımı kabul edilemez Halkın Hukuk Bürosu avukatları da dün yazılı bir açıklama yaparak operasyonu “insanlığa karşı işlenmiş bir suç, katliam” olarak nitelendirdi ve zaman aşımı kararının kabul edilemez olduğunu belirtti. Açıklamada, mahkemede tutanaklara geçmiş hali ile operasyonda kullanılan personel, silah ve bomba envanterinin iki ülke arasındaki bir savaşta kullanılmış boyutlarda olduğuna dikkat çekildi. Yargılamanın göstermelik olduğu belirtilerek, “Bayrampaşa Cezaevi’ndeki operasyondan sağ kurtularak ölmeme suçunu işleyen tutuklu ve hükümlülere 20 günde soruşturma 68 günde dava açan yargı, aynı hızı 6 kadını diri diri yakanlara göstermedi. Asıl sorumlular hakkında dava açmayan yargı, kamuoyunun baskısını gidermek için görevli personel hakkında görevi kötüye kullanma ve kötü muamelede bulunma suçundan dava açtı” denildi. Mahkemenin hiçbir işlemi adli ve idari makamlarca yerine getirilmediği dikkat çekilen açıklamada, sürekli hakim değişikliği yapan davanın kaç sanığı olduğunun dahi öğrenilemediği belirtildi. Gerçekleştirilen operasyonu planlayanların, operasyonu gerçekleştiren, emir ve talimat verenlerin insanlığa karşı suç işlemiş olduğu kaydedilen açıklamada, zaman aşımı kararının kabul edilemez olduğu belirtildi. İSTANBUL
F Tipleri hala sorun 20 Ekim 2000 tarihinde başlayan ölüm orucu sürecinde 48 kişi cezaevinde ölüm orucunda, 7 kişi destek ölüm orucunda, 13 kişi tahliye olduktan sonra ölüm orucunda olmak üzere 68 kişi ölüm orucuna bağlı gerekçelerle öldü. Cezaevi operasyonunda ölenler, kendini yakanlar, intihar edenler tedavi ya da saldırı sırasında ölenler, intihar saldırısı düzenleyenler ile bu saldırılarda ölenlerle beraber bu sayı 130’u aştı. Operasyonun gerçekleştirildiği dönemde Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun daha sonra “üstün hizmet madalyası”yla ödüllendirildi. Devletin bazı göstermelik düzenlemelerle faaliyete soktuğu F Tipi cezaevleri, halen sorun olmaya devam ediyor. Cezaevi modelinin yarattığı genel sorunların yanı sıra bir çok hak da keyfi uygulamalarla engelleniyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na (TİHV) göre Vakfa başvuran F Tipi cezaevlerinde kalmış kişilerin büyük bölümünde yaygın olarak kronik ve akut Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), uyum bozukluğu, majör depresif bozukluk, anksiyete bozukluğu belirlendi. F Tipi cezaevlerinin genel koşullarının, görüşme, okuma, giyim, sağlık gibi temel hakların kısıtlanmasının, hükümlülerin beden ve ruh bütünlüklerini ya da kişiliklerini korumaları önünde ciddi birer engel olduğu belirtilerek, ecrit uygulamasının sonuçları şöyle özetlendi: “Bugüne kadar bu konuda yapılan çalışmalar göstermiştir ki tecritin ve ‘dış uyaran kısıtlılığının’ ruh sağlığı üzerinde yıkıcı etkileri bulunuyor. İnsanın psişik, fizyolojik ve sosyal işlerliğini sürdürebilmek için uygun, yeterli ve değişken duyusal ve sosyal uyarana gereksinim duyduğu, uyaranların yeterli ve uygun olmaması durumunda karakteristik bazı semptomların ortaya çıkabildiği saptanmıştır. Araştırmacılar; tecrit koşulları ne kadar katıysa, duyusal uyaranlar ne kadar kısıtlıysa, süre ne kadar uzunsa, tecridin o kadar ağır ruhsal sorunlara neden olabileceği konusunda ortaklaşıyor.”
Kürtçe yasağına görüş protestosu Aileleri ile telefonda Kürtçe konuşmaları yasaklanan Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki tutsaklar, görüşe çıkmama kararı aldı. Aileleri aracılığıyla açıklamada bulunan tutsaklar, birçok kişinin ailesinin Türkçe bilmemesine rağmen Kürtçe konuşmalarına izin verilmediğini bildirdi. Yaklaşık bir aydır aileleri ile Kürtçe konuşamadıkları belirtilen açıklamada, “Konuştuğumuz zaman telefonlarımız kapatılıyor. Konuyla ilgili cezaevi yönetimiyle görüştük. Ancak hiçbir sonuç alamadık. Biz de keyfi uygulamaya karşı görüş ve telefonları protesto ettik. Uygulamadan vazgeçilmediği sürece görüşlere çıkmayacağız” denildi. YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
0 Yorum:
Post a Comment