Veli Küçük binlerce Kürdün öldürülmesinden sorumlu !

  • o_kosmos_tou_ependiti Stavros Ligeros*/Devlet içinde gizli güç odağı oluşturan Ergenekon örgütüne ilişkin soruşturma çerçevesinde Erdoğan hükümetinin talimatıyla son günlerde gerçekleştirilen gözaltılar, açıkça bilinenleri kanıtladı. Türk yayılmacılığının Batı Trakya'daki oyununu sadece askeri bürokrasi değil, devlet içindeki güç odakları da oynuyor.Gözaltına alınanlar arasında Yeni Batı Trakya dergisinden iki gazeteci ve hukuk danışmanının bulunması bunun bir belirtisidir. Söz konusu dergi sıradan bir dergi değildir. Gayriresmi olarak askeri bürokrasinin gözetimi altındadır ve sadece Müslüman azınlıkla uğraşan kocaman bir mekanizmanın "vitrini"dir. Azınlık yönünde uygulanan psikolojik operasyonları finanse eden Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün de gözaltına alınanlar arasında bulunuyor.veli kucuk
  • Söz konusu işadamı 1990'lı yılların başlarında Sadık'ı finanse ediyordu, özel uçakla Trakya'yı son kez ziyaret ettiğinde ise gelecek sefer daha uçakla geleceğine dair anlamlı bir açıklama yapmıştı.
    Devlet içinde güç odağı olan ve askeri bürokrasinin pis işlerini yürüten Ergenekon örgütünün başında, binlerce Kürdün öldürülmesinden sorumlu ünlü antiterör JİTEM teşkilatının eski komutanı emekli orgeneral Veli Küçük bulunuyordu. Teşkilata ait bir belge, teşkilatın hedefinin darbeyi kolaylaştırmak amacıyla gerginlik ve karışıklık yaratmak olduğunu ortaya koyuyor. Bu çerçevede birçok kişinin öldürüldüğü ve bombalı eylemlerin yapıldığı söyleniyor.
  • Erdoğan hükümetiyle derin devlet arasındaki çatışmanın tırmandığı, üst düzeyde iki ordu mensubunun; eski Birinci Ordu Komutanı emekli orgeneral Hurşit Tolon ve eski Jandarma Genel Komutanı emekli orgeneral Şener Eruygur'u gözaltına almasından belli oluyor. Orgeneral Şener Eruygur, Türkiye genelinde dinci hükümet aleyhinde gösterilerin düzenlenmesinde başrol oynayan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Başkanı.

Darbe Günlüğü

  • 2007 yılının Mart ayında Nokta dergisi, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in günlüğüne ışık tutmuştu. Bunda, 2004 yılında planlanan ve dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün karşı çıkmasıyla gerçekleşmeyen darbeye dair ayrıntılı bilgiler veriliyor. Dergiye göre, Türk generaller "Sarıkız" ve "Ay ışığı" kod adlarıyla iki darbe planlamıştı.
    Ergenekon örgütünün karargahlarından bir tanesinin, Ekümenik Patrikhaneye ait olan ancak devletin el koyup Türk gizli teşkilatlarının ajanı olarak 1923 yılında kendisini Türk Ortodoksların ruhani lideri ilan etme girişiminde bulunan ünlü Papa-Eftim'e (Efthimios Karahisaridis) teslim ettiği kilisede bulunması da dikkate değer bir nokta. Papa-Eftim o dönemde Patrikhaneyi işgal etme girişiminde bulunmuş, bunu başaramayınca da, kiliseleri işgal etmeye başlamıştı. O dönemdeki Patrik Grigorios'un, Papa-Eftim'i aforoz ettiği için 1924 yılının Nisan ayında Türk mahkemelerince mahkum edildiği ve birkaç gün sonra da öldüğü hatırlatılmalı.
  • AKP'nin iktidarı boyunca Batı Trakya için Türkiye'de oynanan oyunları kontrolü altına almak girişiminde bulunduğu bir gerçektir. Ancak bu savaşı kaybetti. Askeri bürokrasinin baskısı altında geri çekildi. Gümülcine'deki Türkiye Başkonsolosluğunda görevli üç diplomatın ve iki MİT görevlisinin arkasında bölgedeki Yunan egemenliğini sarsmak ve soydaşları bağımsızlığa kavuşturma eğilimleri yaratmaya çalışan büyük bir mekanizma var.
  • Türkiye Başkonsolosluğu görevlileri daima azınlığın sosyal yaşamında her yerde varlıklarını gösteriyorlar. Sürekli olarak köyleri, camileri ziyaret ediyor, Müslümanları bir araya getirmek için her olanaktan yararlanıyorlar. Son üç yılda Trakya'yı "özel olarak" 20'den fazla Bakanın ziyaret ettiğinin altı çizilmelidir. Bu ziyaretler, Yunan makamlarının Müslüman azınlığa dayanılmaz baskılar uyguladığı izleniminin yaratılmasına yönelik kullanılmasaydı pek önemli olmayacaktı. Türk kamuoyunun fanatikliği, konunun ülke dışında ön plana çıkarılması için önemli bir ön koşul sayılıyor.
  • Son aylarda Trakya'yı ziyaret edenlerin hemen hemen hepsi Kemalist muhalefetten ya da Bozkurtların partisinden oluyor. Daha önce Atina'da diplomat olarak görev yapan ve 17 Kasım terör örgütünün saldırısına uğrayan ve şu anda Bozkurtların partisinden milletvekili olan Deniz Bölükbaşı geçenlerde bölgeyi ziyaret etti.

Baskı Aracı

  • Olaylardan Ankara'nın azınlığı Yunanistan'a karşı bir baskı aracına dönüştürmeyi amaçladığı anlaşılıyor.Yunanistan'a karşı bir kampanyaya varlık kazandırmak amacıyla suları bulandırarak, Trakya'daki Müslümanlara karşı ayrımcılık uygulandığı izlenimini yaratmaya çalışıyor. Birbirine düşman ve birinin topraklarında yaşayan ötekisinin azınlığına baskı uyguladığı izleniminin yaratılması, kesinlikle Türk dış politikasının işine geliyor. 2007 yılı başlarında TBMM'de konu hakkında yapılan görüşmelerde Abdullah Gül'ün ikili müzakerelere başlanması önerisinde bulunduğu hatırlatılmalı. Başka bir ifadeyle Ankara, Yunanistan'ın bir iç meselesinde resmen söz sahibi olmak istiyor.
    Atina, Ankara'nın İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada Rumlarına karşı uyguladığı eritme politikasına benzer bir eritme politikasını Trakya'da hiçbir zaman uygulamadı. Ancak ayrımcılık uyguladı, böylece Müslümanları hoşnutsuz etti ve Türkiye Başkonsolosluğunun azınlığın siyasi vasisi rolünü oynama yönündeki çabalarını kolaylaştırdı. Yunan tarafında tek kazançlı çıkanlar, o politikayı kişisel zenginlik sağlama kaynağı olarak kullanan, çeşitli devlet memurlarıydı.
  • 1991 yılında Yunan devleti yasalar ve devlet önünde eşitlik statüsünü güvence altına almak için çeşitli önlemler aldı. 2007 yılında Karamanlis hükümetince alınan kararlar Müslümanların Yunan toplumunun bünyesine katılmaları için en büyük bir adım oldu. Söz konusu önlemler paketinin en önemli öngörüsü, devlet memurlarının işe alınmasında bundan böyle Müslümanlar için yüzde 0,5'lik bir kotanın uygulanmasıydı.

Yeni Cephe

  • Atina'nın söz konusu önlem paketini uygulaması çok önemli bir girişim, çünkü söz konusu uygulama Ankara'nın Yunanistan'a karşı yeni bir gerginlik cephesi açma ve baskı aracı olarak Müslüman azınlığı kullanma yönünde çaba sarf ettiği bir zamana rastladı. Bu, Müslüman toplum içine kapanık yaşamaya devam ettikçe daha da kolay. Bu nedenle, Yunan devletinin Müslümanların sosyal açıdan Yunan toplumunun bünyesine katılmalarına yönelik girişimlerine karşı çıkıyorlar.
    Müslümanların toplumun bünyesine katılması yönünde çabada en önemli rolü köylerde açılan ilkokul, ortaokul ve son zamanlarda ana okullar, mesleki eğitim programları ve lise mezunu Müslüman çocukların Yüksek Öğrenim ve Teknik-Mesleki Öğretim Kurumlarına giriş için kota sisteminin uygulanması oynadı. Son beş yılda, iki dilde eğitim veren azınlık okulları yerine devlet okullarında okumayı tercih eden Müslüman çocukların sayısında dört misli artış kaydedildi. Bu, iş bulmalarına yardımcı olan meslek okullarında okumaları için Yunancayı iyi bilmelerinin gerekli olmasından da kaynaklanıyor. Bugün, özellikle genç yaştaki Müslümanlar bütün işlerde çalışarak, ekonomik durumlarını düzeltiyorlar.
  • Bu gelişmede Müslüman anneler çok önemli bir rol oynuyorlar. Müslüman kadın, ailenin sesi duyulmayan ferdi olmasına rağmen, genelde konulara gerçekçi bakan ve erkek egemenliğinin hoşgörüsüz kahvehane kültürünü reddeden taraftır. Yunanca öğrenim programlarına en sıcak bakan ve Yunan üniversitelerine giriş için kota sisteminin uygulanmasının çocuklarına açtığı yolları ilk görenler Müslüman kadınlardır.
  • *Kosmos tu Ependiti gazetesi/ 5 Temmuz 2008
    Hazırlayan:Kaya Vural rizgari

0 Yorum: