Benim üslubuma, tarzıma hiç uymayan bir haykırış çıkıyor ağzımdan. “Tepkide ölçü kaçıyor” gibisinden manşetlere baktıktan ve “Sokak nereye sesleniyor?” gibisinden başlıkları okuduktan hemen sonra.
“Çok geç kaldınız ……….”
Biz ve bizim gibi bir avuç insan 'barış' dedikçe işi alaya alanlar, “Bu PKK'nın barışı mı?” diyerek savaş ve şiddet söylemlerini kutsayanlar, hatta açıkça şiddete, savaşa çağrı yapanları şimdi telaş bastı.
“PKK saldırılarını ve terörü lanetleme” kisvesi altında, linç teşvikçiliği, militarizmi meşrulaştırma, sokaktaki insanı kan dökmeye kışkırtma, ülkeyi bir kin ve nefret sarmalına sürükleme ve etnik çatışmayı körükleme” eylemleri zivanadan çıktıkça, 'Yurtta barış' demeye başladılar.
Nasılsa, Kürtlere, barış isteyenlere, savaşa ve şiddete karşı çıkanlara yönelik linç eylemleri arttıkça ülkenin bir içsavaş atmosferine sürüklendiğini anlayabildiler.
Tabii bazıları… Ertuğrul Özkök gibileri hâlâ işin vahametini kavrayabilmiş değil. O hâlâ gazetesini bir 'Savaş Tahrik Merkezi'nin yayın organı gibi kullanmaya devam ediyor.
Gazetesinin her satırında insanlık suçu işleniyor, gazeteciliğin ve insanlığın en temel ilkeleri hergün kurşuna dizliyor. Bu eylemlerde, bir-iki istisna dışında, Türkiye medyasının ve görünüşte demokrat, ama aslında şiddete ve militarizme tapan, insani değerlerden nasibini alamamış bazı medyacıların büyük sorumluluğu var. Pardon, tabii ki mesele birkaç kendini bilmezin fevri ve bireysel tepkisinden ibaret değil.
Ülke geniş kapsamlı bir psikolojik savaş harekatı ile üç-dört yıl içinde adım adım bu noktaya getirildi. Bu noktada, askerin istediği kıvama gelen bir siyasi iktidar, bir Meclis, bir kamuoyu ve zaten elde hazırolda bekleyen medya, Türkiye'nin genel görünümünü tamamlıyor. Bürokratik kurumlar ve yargı zaten olması gereken yerde. Türkiye içine sokulduğu bu hastalıklı atmosferde ne şu andaki iktidara yüzde 46 oy vererek işbaşına getirdiğini hatırlıyor ne de bu iktidar tarafından önüne konulan, umut verici, ufuk açıcı hedefleri…
Avrupa Birliği yolu ne oldu? Hani özgürlükler genişletilecekti? Hani Türkiye meselelerini çözen bir refah ülkesi olacaktı? “Ham bir hayal”di ama, yine sözü bile güzeldi: Hani askerin sivil siyasete tasallutu azaltılacak, Türkiye bürükrasinin kıskacından kurtulma yolunda adımlar atacaktı? Ne oldu? Asker, sivil siyasetten elini tabii ki çekmedi. Buna karşılık sivil siyaset askerileşti. Başta hükümet, belli başlı kurumlar şimdi herşeye askerler gibi bakar oldu. Kürt meselesi hep PKK meselesine, o da güvenlik meselesine endekslendi. Bürokratik güç odakları her meseleyi nasıl bir çıkmaz sokağa yönelttilerse bu meselede de öyle yaptılar. Çözüm yollarını tıkadılar. Çözümsüz meselelerle cebelleşen Türkiye'nin tek kurtarıcısı rolünü, 'sonsuza kadar' sürdürebilmek amacıyla şimdi savaşa müracaat ediyorlar.
Bu nedenle Türkiye'nin herhangi bir barışçı çözüme ilişkin hazırlığı yok. Bu şartlarda olamaz da… Mesele üstelik uluslararası bir mesele haline geldi. Şimdi Başbakan bile, henüz (PKK'yı temizlemek amacıyla ) beklenen savaşta, Kuzey Irak Kürtleriyle çatışmayı telaffuz edemiyor, ABD ile karşı karşıya gelmenin riskinden çekiniyor ama, bakıyoruz böyle bir gelişmeyi de gözardı etmeme noktasına geldi.
Çünkü bir yandan da hükümet üzerinde sokağın baskısı yoğunlaştırıldı.
Medyanın kan kokan yayınları sayesinde iş artık çığrından çıktı. İçsavaş havası esmeye başladı. Hükümet de bu gelişmeler karşısında bir tedbir alamıyor. Sokağın kontrolü başka güçlerin elinde. Öte yandan son asker kayıplarının nedenlerini haklı olarak sorgulayanlar da oluyor.
Hükümet'in kışkırtıcı yayınlar için değil, biraz da bu amaçla medyaya getirmek istediği yayın yasağı neyseki yargıdan döndü.
Şimdi, “'yurtta sulh' tehdit altında” diye yazan kalemler bu yasaklamanın askerlerin talebiyle yapıldığını açıklıyor. Bu tür yazılardan, askerin sokaktaki bu eylemlerden hiç rahatsız olmadığını da öğrenmiş oluyoruz.
Nitekim Genelkurmay Başkanı bu eylemlerden dolayı vatandaşlara teşekkür ediyor.
Öte yandan gazeteler, bu teşekkür edilen vatandaşların bir kısmının DTP binalarına patlayıcılar attığını, Güneydoğulu vatandaşların mağazalarını yağmaladığını, uzun saçlılara saldırdığını, Güneydoğu'ya giden otobüslerdeki vatandaşlara hazırolda İstiklal Marşı söylettiğini yazıyor. Şimdi halkın sokağa çıkmasını teşvik eden bütün yetkililere sormak lazım:
Bu sahneleri destekliyor musunuz? Türkiye'de iç barışın yok olması, can ve mal güvenliğinin ortadan kalkması ve etnik bir kargaşa kimin işine yarar?
Ateş bacayı sardıktan sonra polisiye tedbirler almanın bir yararı olmaz.
Hükümet iktidar olduğunu hiç vakit geçirmeden hatırlamak zorunda.
yenisafak Koray Düzgören
0 Yorum:
Post a Comment