NEDEN? AHMET TÜRK AKP kapatılma tehlikesini şimdilik atlattı ama Demokratik Toplum Partisi hâlâ aynı tehlikeyle karşı karşıya bulunuyor. DTP kapatılma tehlikesi yaşarken, bu süreçte meydana gelen terör olaylarında da PKK suçlanıyor. Suçluların kim olduğu henüz belli değil ama, silahlı, bombalı, havanlı saldırıları kim yaparsa yapsın sonuçta birileri Türkleri Kürtlere karşı kışkırtmaya çalışıyor. DTP’nin ise gerek bu terör olayları karşısındaki tepkisi, gerek silahlı mücadeleye yaklaşımı, gerekse Ergenekon konusundaki tutumu sürekli tartışılıyor. DTP, terör konusunda nasıl tavır alacak? Kapatılırsa ne olacak? DTP ile AKP niye parti kapatmaya karşı işbirliği yapamadı? Kürt halkı Ergenekon hakkında ne düşünüyor? Ergenekon’la ilgili politikasını yakın zamanda değiştiren DTP’nin ilk başlarda sürdürdüğü sessizliğini Kürtler nasıl karşıladı? Ergenekoncuların yakalanması Kürtler için hayati bir konu mu? Bütün bu konuları 35 yıllık politikacı DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’e sorduk. NEŞE DÜZEL: Güngören’de korkunç bir saldırı oldu. PKK’nın yaptığı söylendi. PKK bunu reddetti. Bombayı kimin koyduğu ise henüz saptanamadı. Böyle olaylarda DTP gerektiği kadar kuvvetli tepki veriyor mu sizce? AHMET TÜRK: Biz parti olarak ertesi gün ‘Kim yaparsa yapsın, arkasından hangi güç çıkarsa çıksın, bu eylemi şiddetle ve nefretle kınıyoruz’ dedik. Şiddetin hiç bir sorunu çözmediğini, aksine Kürtlerin ve Türklerin kardeşliğine zarar verdiğini artık herkes görmeli. Güngören’deki saldırıyı PKK’nin yaptığına ben ilk günden beri inanmadım. PKK, Diyarbakır’daki eylemin örgütün iradesi dışında, kendine yakın insanlarca yapıldığını açıklamış ve özür dilemişti. Son zamanlarda terör tırmanışa geçti . Sizce terörün böyle tırmanmasının sebebi ne peki? Farklı kesimlerin yaptığı eylemler var. Ortadoğu bir bataklık ve bunun Türkiye’ye dincilerin, El Kaide’nin saldırılarıyla oluyor. Ayrıca Ergenekoncuların da eylemleri var. Geçen hafta İstanbul’da bir havan topu atıldı. İstanbul’da böyle bir eylemi gerçekleştirmek kolay mı? Bunu atanların arkasında hangi güç var? Gerçekçi olmak lazım. PKK’nin İstanbul’da böyle bir eylemi gerçekleştirme şansı yok. </I>
Niye yok?
Yanlış anlaşılmasın. PKK’nin şiddet kullandığını hepimiz biliyoruz. Ama, İstanbul’da bugüne dek böyle eylem şekli görülmedi. Bazı eylemler detaylı araştırılmalı. Kürt sorunun silahla çözülemeyeceğini artık PKK de söylüyor. Bence bu sorun çözülür. Yeter ki devlet, demokratik yöntemlerle çözme niyetini ortaya koysun. PKK açıkça, “Farklılıklar bir zenginlik olarak kabul edilirse, Kürt kimliği ve dili üzerindeki baskılar kalkarsa ve bunlar anayasal güvenceye kavuşursa biz silahları susturmaya hazırız” diyor. Yani Kürt sorunun çözümünde demokratik yöntemlerin devreye sokulması için güçlü bir refleksin gösterilmesi beklentisi var onda. Böyle bir beklentisi varken, henüz güçten düşmediğini göstermek için de bazı eylemler yapabilir.
Ne dediğinizi anlamadım.
Ben sadece akıl yürütüyorum. Son dönemde yaşananları, PKK’nin şöyle yorumladığını tahmin ediyorum. ‘Yedi yıl ateş kes ilan ettim. Silah kullanmadım. Ama devlet demokratik çözüm için gene adım atmadı. Devlet bu çatışmasız döneme, PKK’yi bitirdik, dağıttık mantığıyla yaklaştı. Bugün sussam, gündemde bir demokratik proje olmadığı için hakkımda gene aynı şey söylenecek, PKK dağıldı, gücü kalmadı denecek’ diye düşünüyor. Eylemlerin tırmanmasıyla da, ‘Benim gücüm var. Ama bu gücüme rağmen sorunun silahla çözülmeyeceğini ben de biliyorum. Demokratik bir proje ortaya konduğu takdirde silahları susturmaya hazırım’ mesajları veriyor. Ama devletin sorunları güç kullanarak çözme politikası bir türlü aşılamıyor. Biz diyoruz ki, bu mantık değiştiği zaman...
PKK şiddet kullanmaktan vaz mı geçecek?
Vazgeçer mi, geçmez mi onu bilemem. Ama vazgeçeceğine inanıyorum. Devlet Kürt sorunuyla ilgili kimlik, dil, eğitim konularında adımlar attığı zaman, siyasilerin eli güçlenir. O zaman biz çıkar, ‘ şiddeti sürdürmenin hiçbir anlamı yok’ diye Kürt halkına mesajlar veririz. Ama devletin Kürt sorununu demokrasiyle çözme niyetini göstermediği bir ortamda, bizim insanları etkileme şansımız yok.
Siz, bu son saldırılarla ilgili olarak kimden kuşkulanıyorsunuz peki?
Eğer genelkurmay başkanları bile üç-dört kez suikast girişimiyle karşı karşıya kaldılarsa, bizim bu ülkede her şeyin olabileceğini hesaplamamız lazım. Türkiye’yi kaosa sürüklemek isteyen bir güç var. Ergenekon’da tutuklamaların yapılmasının ardından, ‘Biz içeridekiler yalnız değiliz. Biz çok güçlüyüz’ mesajının verildiğine inanıyorum. Ergenekon’un hedefi sadece ekonomik rant elde etmek değil. Ergenekon, iktidarı ele geçirmeyi hedefliyor.
Birilerinin Türk-Kürt çatışması çıkartmaya çalıştığından kuşkulanıyor musunuz peki?
Tabii ki kuşkulanıyorum. Türkiye’de bir Kürt-Türk çatışmasını aklı başında olan hiç kimsenin istemediğini biliyoruz. En sağdaki partiler bile bu konuda hassasiyet gösteriyorlar ama Türkiye’yi kaosa sürükleyip, devletin gücünü ele geçirmeye çalışan derin devlet var. Örgütlenmeler var. Bunlar Kürt-Türk çatışmasından fayda sağlarlar. Bilirsiniz, Ortadoğu toplumu duygularıyla hareket eder. Bunlar, toplumun duygularına seslenerek iktidarı ele geçirmek istiyorlar. Kürt-Türk çatışmasının çıkması için duygusal bir atmosfer yaratmaya çalışıyorlar ve burada kendilerini de devletin kurtarıcısı olarak gösteriyorlar. Böylece iktidar olmayı hedefliyorlar. Bütün bunlar bize yabancı değil.
Hangi açıdan yabancı değil?
Geçmişte de yaşadık. 12 Eylül darbesinin Ergenekon türü eylemlerle nasıl planlandığını biliyoruz. Ama bugün halk bütün oyunlara rağmen büyük duyarlılık gösteriyor. Çünkü Kürt-Türk çatışmasının çok tehlikeli olduğunu biliyor. Aksi takdirde Türkiye’nin Irak’a dönüşmesi riskiyle karşı karşıya kalırız. Çok ciddi bir kaşıma olmazsa, ben bir Kürt-Türk çatışması tehlikesinin yaşanacağını sanmıyorum.
Güngören ciddi bir kaşıma değil mi sizce?
Çok ciddi bir kaşımaydı ama Türk halkı Güngören’deki olaya inanmadı. İnansaydı bazı şeyler gelişebilirdi. Mesela geçmişte partimizin genel merkezinin önüne gelinip sloganlar atıldı. Güngören olayından sonra bunlar olmadı. Açıklamalar halkı tatmin etmedi, korktuğumuz yaşanmadı. İnsanlar artık olayları kendisi anlamaya çalışıyor, söylenenleri, yazılanları ölçüyor.
Ergenekon meselesinde DTP biraz çekimser durdu. Neden derin devletle bağı olduğuna dair kuvvetli kanıtlar bulunan böyle bir örgütün yakalanması DTP’yi heyecanlandırmıyor?
Bu biraz yanlış. Biz basına sızan telefon görüşmelerine bakıp, Ergenekon’un sulandırılacağından korktuk. “Fırat’ın doğusundaki olaylar açığa çıkmadan, Ergenekon bütün boyutlarıyla ortaya çıkmaz” dedik. Yoksa iki emekli generalin gözaltına alınması basit bir olay değil. Şemdinli’de bir başçavuşu cezalandırma cesaretini göstermeyen bir hükümet vardı. Eğer Ergenekon’da ciddi bir mekanizma olmasaydı, savcı hükümetin ipiyle o derin kuyuya inme cesaretini gösteremezdi. Ancak çok ciddi iddialar bir savcıyı böyle harekete geçirebilir. Böyle bir iddianameyi de hazırlamak da kolay iş değil ayrıca. Biraz insaf sahibi olmak lazım. Bazıları iddianamenin geciktirildiğini söyledi. Oysa acele edildi.
Sizce niye acele edildi?
Bu acelecilik, iddianamenin fiyaskoyla sonuçlanması için bir gayretin bulunduğunu gösteriyor. Dürüst olalım. Devlet içinde örgütlenmiş bir çeteyi çok boyutlu araştırıp ortaya koymak gerekir. Çünkü Türkiye’yi yeniden keşfetme girişimi bu iddianame. Basının, savcılara, ‘acele etmeyin. Bütün boyutlarıyla araştırın. Biz gerçeğin ortaya çıkarılmasının yanındayız’ demesi gerekiyordu. Ben ve arkadaşlarım Ergenekon’un kaynağına inilmesini istiyoruz.
Ergenekon’un kaynağı nedir?
Ergenekon’un kaynağı Kürt sorunudur. Ergenekon örgütünün geliştiği, beslendiği, büyüdüğü yer Kürt coğrafyasıdır. Onları, bölgede yaptıkları eylemler bir araya getirdi ve daha güçlü bir organizasyon kurmalarını sağladı. Bölgede çok rahat bir ortamda güçlendiler ve sonunda da iktidarı ele geçirmeyi hedeflediler. Kürtlerin yaşadığı alandaki cinayetler, eylemler ortaya çıkarılırsa Ergenekon’da kurtuluş olmaz. Ergenekon bütün kanıtlarıyla ortaya çıkar. Biz iki HADEP’liyi, Mehmet Sincar’ı, Musa Anter’i, Kürt işadamlarını öldürenlerin ortaya çıkarılmasını, faili meçhullerin çözülmesini istiyoruz. 1990’lı yıllarda Muş’ta beş kişi gözaltına alındı. Gözaltına alındıklarını vali ve alay komutanı kabul etti. Bu beş kişi aynı gece gözaltından alınıp, Murat nehrinin kenarında infaz edildi. Bunlar ortaya çıkarılmazsa, Ergenekon davası sonuçsuz kalır. Bakın... Dönemin Şırnak jandarma alay komutanı, HADEP’li Serdar Tanış’ın ailesine telefon açıyor.
Ne diyor?
“Oğlunuz HADEP ilçe başkanlığı yaparsa onu öldürürüz” diyor. Serdar Tanış Ankara’ya geldi. Ben partinin başkan vekiliydim. “Alay Komutanı Ersöz telefonla beni, ailemi aradı. Babamı tehdit etti. Silopi’ye gidemiyorum. Silopi’de partiyi kurarsan seni öldürürüz diyorlar” dedi. Ben de ona, “O zaman bir müddet bekleyin, partiyi kurmayın” dedim. Aradan bir ay geçmedi ki, Serdar Tanış kayboldu. Serdar Tanış’la Ebubekir Yıldız arkadaşları tarafından Silopi Jandarma Komutanlığı’nın kapısına kadar götürülüyorlar. İki HADEP’li içeri giriyor. Yıllar geçti, kendilerinden o günden beri haber alınmadı. Ergenekon davasında bugün sanık olan bu alay komutanı Levent Ersöz ise Rusya’ya kaçtı.
Ergenekon’a mesafeli duranlar, Ergenekon’un ortaya çıkarılmasının AKP’ye yarayacağını düşünüyor olabilirler mi?
Mesafeli duranların başında CHP geliyor. Ben Deniz Baykal’ı çok iyi tanıyorum. Uzun süre birlikte aynı partide bulunduk. Parti içinde en ufak bir tartışmaya bile taraf olmak istemeyen, bundan korkan ürkek bir tiptir. Parti içinde en ufak bir tartışmayı bile göze alamayan birinin bugün Ergenekon’a bu kadar sahip çıkmasının nedeni beni açıkçası endişelendiriyor, kuşkulandırıyor. Acaba Baykal’la Ergenekon arasında ilişki mi var diye düşünüyorum.
Peki, Kürt halkı Ergenekon davası hakkında ne düşünüyor? Ergenekon konusunda çekimser kalma politikasını destekliyor mu yoksa bu konuda tepkiler alıyor musunuz?
Mesajlarımızın anlaşılmamasına ilk başta tepki gösterdiler. “Bu kadar büyük fırsatı niye çok iyi değerlendirmiyorsunuz” dediler. Bakın... Ergenekon bizim açımızdan Kürt ve Türk halkını bugüne dek karşı karşıya getiren mantığı ortaya çıkması açısından çok önemli. Faili meçhul cinayetlerin aydınlanması ve derin devletin yani Ergenekoncuların eylemlerinin Türk halkı tarafından bilinmesi iki halkı yaklaştırır, barıştırır, birbirlerini anlamalarını sağlar.
Birbirini anlamayı nasıl sağlar?
Yaşananlarda Kürt ve Türk halkının suçlu olmadığını ortaya koyar. Bölgede yaşanan acılar, rezaletler, işkenceler, gözaltındaki uygulamalar, faili meçhul cinayetlerin belli bir güç tarafından organize edildiği ortaya çıkarsa, Türk halkı bizim feryadımızı çok daha iyi anlar. Türk halkının bölgede yıllardır yapılanları bilmesi, Kürt halkının duygularını da değiştirir. Size bir olay anlatayım. 1991’de Nevroz’da Şırnak’ta bütün cadde yakılmıştı. Oraya gittiğimizde Trabzonlu bir öğretmen koşarak bize geldi. Gece onun da evine saldırmışlar. “Eğer Şırnak‘ta olmasaydım bugün ben de farklı düşünecektim. Ama gözümle gördüm. Bunu yapan özel timler, korucular” diye bağırıyordu. “Sus,” dedik, “seni de yok ederler”. “Ama gördüm ben” dedi.
Ergenekon meselesi deşildikçe ardından Susurluk çıkıyor değil mi?
Susurluk Ergenekon’un bir parçası. Şemdinli de öyle. Ergenekon bütün bu yaşananların öyle küçük parçacıklar olmadığını, geride büyük bir buzdağının, ciddi bir yapılanmanın bulunduğunu gösteriyor. Ergenekon’un yakalanmasını Kürtler hayati bir konu olarak görüyor.
Ergenekon iddianamesinde Hizbullah, DHKP-C gibi PKK’nın da bir bölümünün Ergenekon’la bağlantılı olduğu, onun talimatları doğrultusunda terör eylemleri yaptığı ileri sürülüyor. Eğer bu ilişki, dava sürecinde kanıtlanırsa, Kürt halkı ne düşünür?
Bana bu biraz abartılı geliyor ama bunlar dünyada yaşanmayan şeyler de değil. Bir kitap okudum. Adam otuz yıl KGB’ye çalıştığını zannediyor. CIA’ya çalıştığını otuz yıl sonra fark ediyor. Tabii ki her örgütün içine sızmalar olabilir, bazı provokasyonlar olabilir. Devlette de buna benzer şeyler var. Barışçı adımların atılacağı dönemlerde, bir bakıyorsunuz o süreci yok etmeye yönelik bir bomba patlıyor.
CHP, Ergenekon’un avukatı olduğunu açıkladı. MHP bu konuda pek girişken değil. DTP de çok heyecanlı gözükmüyor. AKP bu meselede yalnız kalmış gibi gözüküyor. AKP, tek başına Ergenekon’un üstesinden gelebilir mi?
DTP’nin heyecanlı olmadığı doğru değil. Bakın... Ergenekon sadece savcıların işi değil. Siyasi partilerin bir bütün olarak Ergenekon’un karşısında durmaları gerekir. Çünkü demokratik sistemi, siyaseti ve parlamentoyu yok etmeye dönük bir yapı bu. İspanya’da parlamento böyle bir yapıya karşı kenetlendi. Şimdi parlamento olarak bize düşen görev, demokrasiyi ve siyaseti yok etmeye çalışan anlayışa karşı büyük bir tepki vermek. Eğer ana muhalefet partisi destekleseydi bugün Ergenekon davası çok farklı bir noktada olurdu.
Hangi noktada olurdu?
Eğer CHP Türkiye’nin demokratikleşmesinde rol oynasaydı, Ergenekoncular böyle cesaretli olmazdı ve bu kadar büyümezdi. CHP’nin her açıklaması beni ürkütüyor. Savcıları ürkütüyor, devleti ürkütüyor, hükümeti ürkütüyor. Bu açıklamalar, Ergenekoncuları cesaretlendirir. CHP aksine, ‘Ergenekon’un sonuna kadar üstüne gitmeliyiz’ deseydi, pek çok olay aydınlanırdı. Bugüne dek susan pek çok kişi ve kesim bildiklerini aktarırdı.
AKP’yi bu konuda yalnız bırakmak, Ergenekon’un bütün unsurlarıyla yakalanması halinde bütün başarıyı da AKP’nin sahiplenmesi anlamına gelmeyecek mi? Sadece siyaseten baktığınızda bile bu doğru bir taktik mi sizce?
Doğru değil. Doğru bulmadığım için acaba başka ilişkiler mi var diyorum. Çünkü siyaseten baktığımızda sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP Ergenekon’a çok karşı çıkmalıydı. CHP bugün farklı noktada olduğu için benim şüphelerim var.
DTP ve AKP, kapatılması istenen iki parti oldu. AKP şimdilik kurtulmuş gözüküyor. Ama bu iki parti, siyasi partilerin kapatılmaması konusunda işbirliği yapmadı. Niye böyle bir işbirliği yapamadınız?
Kürt meselesi el yakan bir mesele. Devlet içinde bir tartışma olduğunda, sonuçta hep Kürtler faturayı ödüyor. Kürtler üzerinde anlaşarak diyaloglar oluşturuluyor. AK Parti, kendi davası bittiği için, siyasi partilerin kapatılmasını güçleştirecek anayasa değişikliği çalışmasını rahatça başlatabilirdi. Başlatmamış olması, belli kişilerle, devletin belli kesimleriyle uzlaşarak bu süreci atlatmış olduğunu düşündürüyor. Bizim davamızın sonucunda, AK Parti bir uzlaşma sonucunda mı kapatılmadı yoksa Türkiye’de artık siyasi partilerin kapatılmaması gerektiği inancı mı yerleşti belli olacak. DTP kapatılırsa, ‘AK Parti uzlaşma sonucunda kapatılmadı’ denilecek.
Peki... Silahlı mücadelenin bitmesi, PKK’nın dağdan inmesi Kürtler için nasıl sonuç yaratır?
Kimse silaha tapmıyor. PKK de söylüyor. “Beş yıl daha dağda kalsam sonuçta bu sorun çözülmeyecek” diyor. Öcalan bile, “Farklı kimlikler, kültürler anayasal güvenceye alınırsa bu savaş biter. Bu konuda rolümü oynarım” diyor. Ama devlete de bakmak lazım. Devletin meseleyi çözmek için güç kullanmanın dışında farklı bir projesi olmadığı için sorun yaşıyoruz. ‘Dağdan insin’ deniyor. Tamam insin. Ama neyi çözdünüz de dağdan inecek? Kürt sorunun çözümü için nasıl bir demokratik mantık geliştirdiniz? Bu yurttaşınızı nasıl kucaklayacaksınız? Önce onu ortaya koyun. Bugün Kürtlerin talepleri, bu sorunu Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözmeyi esas alan makul ve meşru taleplerdir. Kurultayda “birlikte yaşam ve birlikte çözüm” dedik. Bunu biz icat etmedik.
Kim icat etti?
Halkın bize getirdiği çözüm bu. Sorunu ortak akıl oluşturarak, Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözeceğiz. Bu süreç geliştiği zaman dağ kendiliğinden bundan mesajını alır. Ama Başbakan Erdoğan Almanya’da çıkıyor, “Asimilasyon insanlık suçudur. Anadilini çok iyi bilmeyen başka bir dili öğrenemez” diyor. Peki, senin ülkende bunlar yaşanıyor. Bunları kendi ülkende yerine getir. O zaman biz silaha, şiddete karşı sesimizi güçlü çıkarmazsak, hesabını gelin bizden sorun. Ama bizim şu anda halkı ikna edecek durumumuz yok.
Niye gücünüz yok?
Ateşkes için çağrı yaptık. Operasyonlar daha da arttı. Parlamentoya geldik. Dışlandık. Sizin adam yerine koymadığınız temsilcilerin halka vereceği mesajların ne anlamı olabilir! Bize, ‘Devlet sizi kucakladı mı ki gelip bunu söylüyorsun’ derler. Sorunu çözmek için ortak aklı geliştirmek şart. Biz bunun için herkesle görüşmek istiyoruz ama bize bütün kapılar kapalı.
Geçen seçimlerde birçok Kürt AKP’ye oy verdi. Kitle desteğini neden yitirdiniz sizce?
Kürtler, AK Parti’nin Kürt sorunun çözeceğine inandı. Ama seçimlerinden sonra Irak’a operasyonlar başladı. AK Parti devletin politikasına teslim oldu. Kürtlerin AK Parti’ye güveni sarsıldı. AK Parti bölgede artık eski desteğini bulamaz.
0 Yorum:
Post a Comment