Halkın İddianamesi 1-2

image Kürtler Ergenekon iddianamesinin genişletilerek, İstanbul, Ankara'da meydana gelen bazı cinayet ve bombalamalar ile Bölge'de yaşanan yargısız infazların da araştırılmasını talep etmektedir. Ve 'tarafsız' değil davacı olduklarını söylüyorlar
Ergenekon'un kilit ismi: Yeşil
'Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösterdiği' belgelerle açıkça ortaya çıkan Ergenekon davasının uzun süre Türkiye gündemini meşgul edeceğe benziyor. 2455 sayfa tutan Ergenekon iddianamesinde ilginç bilgi ve bulgular yer alıyor. Yakın tarihin önemli olayları ve Uğur Mumcu cinayeti iddianamede yer buldu. Emekli paşaların, Ergenekon'un bir numaralı sanıklarından Veli Küçük tarafından öldürtüldüğü iddiaları da var. Veli Küçük, Albay Arif Doğan, Cem Ersever ile birlikte JİTEM örgütlenmesinin kilit ismi. 1992 yılında JİTEM içinde başlayan iç çekişme nedeniyle Arif Doğan ve Cem Ersever ile arası açılan Küçük, Yeşil ile birlikte 1992 yılı sonlarında JİTEM'i ele geçirdi. Eşref Bitlis, Cem Ersever, Kürt işverenleri cinayetleri, DEP Genel Merkezi ve Ankara il binası ile Özgür Ülke Gazetesi'nin bombalanması eylemlerinde Küçük, Çatlı ve Yeşil işbirliğinin gölgesi bulunmaktadır.
1993 yılında Başbakan olan Tansu Çiller'in 'PKK'ye yardım eden işverenlerin listesi elimizde. Gereken yapılacaktır' açıklamasının yanısıra, o dönem yayınlanan 'Susturun' genelgesi de bu cinayetlerin önünü açtı. Yine bugün hala tartışılmaya devam eden Uğur Mumcu cinayetinin şifreleri de bu ekibi göstermektedir. Yine birçok yargısız infaz ve bombalamanın işaretlerinin 2006 sonrasını kapsayan Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanan isimleri gösterdiği görülmektedir. İddinamede, özellikle Bölge'de işlenen yargısız infazlara yer verilmemesine 'özen gösterilmesi' dikkatlerden kaçmadı. Yine 'cinayet makinası' JİTEM'in varlığı kabul edilmesine rağmen ve kurucusu olduğu belirtilen Veli Küçük'ün bu konuda hiç sorgulanmaması Ergenekon operasyonunun 'göz boyama'ya dönük olduğu yorumları şimdilikten artmaya başladı. Ergenekon'un, Susurluk ve Şemdinli olaylarıyla benzer bir kaderi yaşacağı kaygısı hakim. Bu nedenle Kürtler Ergenekon iddianamesinin genişletilerek, İstanbul, Ankara'da meydana gelen bazı cinayet ve bombalamalar ile Bölge'de yaşanan yargısız infazların da araştırılmasını talep etmektedir. Ve 'tarafsız' değil davacı olduklarını söylüyorlar.
Bölge'de yaşanan yargısız infazları yazı dizimizde bir bir ele alıyoruz. Ergenekoncuların kanlı yüzünün açığa çıkarılması ve yargılanması için yazı dizimiz gerçek bir 'iddianame' niteliği taşıyor. Gizli değil açık tanıklardan Abdülkadir Aygan, Muhsin Gül, İbrahim Babat'ın itiraflarından Ergenekon'a uzanan yazı dizimizin bugünkü bölümünde, Uğur Mumcu cinayeti, Diyarbakır eski Baro Başkanı Mustafa Özer'e suikast, Özgür Halk ve Yeni Ülke'nin bombalanması, Ape Musa cinayetini ele alıyoruz. Bölge'deki tüm cinayetlerin ve bombalamaların kilit ismi Yeşil'in uygulamalarını açıklıyoruz...
Aygan'ın itirafları
image Çok değil bundan 4 yıl önce Özgür Gündem Gazetesi tarafından yayınlanan itirafçı Abdülkadir Aygan'ın anlatımları, Uğur Mumcu cinayetini açıkça ortaya koyuyor. 1990'lı yıllarda Diyarbakır'da kullanılmaya başlanan C-4 patlayıcıların Uğur Mumcu cinayetinde kullanıldığı yönündeki bulgulara rağmen soruşturma başlatılmadı. Abdulkadir Aygan'ın itiraflarını içeren 'Bir JİTEM'ci Anlattı' isimli kitapta bu bombalama olayları ve patlayıcıları ilişkin şu bilgiler yeraldı.
Patlayıcı ABD'den
Bu ABD yetkilisinin sivil olarak 1990-1991 yılı arasında OHAL Bölgesi'nde bulunduğunu anlatan Aygan, itiraflarında şunları anlatıyordu: 'Cem Ersever'e bu patlayıcılardan iki valiz verildi. C-4 olduğunu söylüyordu. Zaten küçük bir miktar büyük tahribat yaratıyordu. Büyük bir gürültü ve büyük bir alev ile patlıyordu. Mardin yolunda yapılan denemede gördük. Cem Ersever, Hayri Kozakçıoğlu ve Hikmet Köksal Paşa ile görüştüğünde bu Amerikalı yetkilinin deneyimli olduğunu, defalarca yaralandığını, RANGER eğitimi yani komando eğitimi aldığını söylüyordu. Bu konuda da uzman ve eğitimci olduğunu aktarıyordu. Hatta bu Amerikalının boğazının yan kısmında yaralar vardı.'
İlk hedef Mustafa Özer
Mardin'de yapılan tatbikattan sonra ilk defa uzaktan kumandalı patlayıcıyı Diyarbakır'da avukat ve Baro eski Başkanı olan Mustafa Özer'in arabasında denediklerini belirten Aygan, suikast olayını şöyle anlattı: 'Cem Ersever'in bir tezi vardı. Diyordu ki, 'Dağdaki beni fazla ilgilendirmiyor. Dağdaki masum insanlar, elinde silah olan genç benim gözümde suçsuzdur. Devletin de hataları var bu konuda.' Cem Ersever'in hedef aldığı kesim ise dağa insan gönderen, destek veren ve onları desteklediğini düşündüğü HEP, DEP yöneticileri, avukatlar ve bürokrasi kesimiydi. 'Bunları benim en büyük düşmanlarımdır, normal Kürt benim düşmanım değildir. Çünkü benim annem, nine tarafım da Erzurum Kürdüdür' diyordu. Bir hedefler listesi vardı. Listede örneğin Özgür Halk Dergisi, Gazete Bürosu, Mustafa Özer, Hasip Kaplan vardı. Cem Ersever, Hayri Kozakçıoğlu ile Hikmet Köksal Paşa'nın yanına gidip geliyordu. Geldiğinde diyordu, 'çocuklar şu adamın arabasını, evini tespit edin.' Biz hemen bu kişinin hedef seçildiğini anlıyorduk. Mustafa Özer'in evinin Ofis'te Kurtoğlu lojmanlarına yakın olduğunu öğrendik. Ford marka bir arabası olduğunu, her gün evinin önüne kaldırım kenarına park ettiğini tespit ettik. Cem Ersever operasyonu yönetiyordu. Kendi yardımcısı Celil kod isimli Aytekin Özen'i de görevlendirdi. Cem Ersever, İbrahim Babat beyaz kartal arabayla, ben (Abdulkadir Aygan), Ali Ozansoy ve Aytekin Özen de yeşil renki kartal marka arabayla Ofis'e gittik. Patlayıcı siyah poşetin içinde konulmuştu. Patlayıcıyı harekete geçirecek mekanizma Aytekin Özen'deydi. Patlayıcı yerleştirmek için ben ve Ali Ozansoy gittik. Mustafa Özer'e ait aracın yanından geçerken, Ali Ozansoy patlayıcıyı arabanın altına bıraktı. Ardından Aytekin Özen'in yanını gittik. Aytekin Özen arabanın içinde, Mustafa Özer'in aracını görecek şekilde uzak kumandayı kullanarak patlayıcıyı patlattı. Ardından büyük bir gürültü oldu, alev yükseldi. Eylemden sonra hemen JİTEM'e gittik.'
Mumcu cinayetinde JİTEM parmağı
Gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun 24 Ocak 1993'te, evinin önündeki otomobiline konulan C-4 tipi patlayıcıyla yaşamını yitirmesi olayıyla ilgili Aygan, ilginç bilgiler verdi: 'Jandarma İstihbarat Grup Komutanı Binbaşı Cem Ersever Ankara'ya tayini çıktığında, orada Jandarma İstihbarat Gruplar Komutanlığı'na atandı. Ankara'ya giderken, daha önce Bölge Valiliği'nden temin ettiği iki valiz dolusu uzaktan kumandalı patlayıcıyı da yanında götürdü. Cem Ersever Grup Komutanı iken konuşmalarında kendisi ve yardımcı Aytekin Özen arasında birkaç sefer Uğur Mumcu isimi geçti. Bunun rahat durmadığını ve icabına bakılması gerektiğini söylediler kendi aralarında. Bu olay olunca benim aklıma ilk önce onlar geldi. Onların yaptığı veya yaptırdığı geldi, kendisi bizzat yapmamış olabilir ama yaptırmıştır. Aynı patlayıcı kullanılmış olabilir.'
Yeni Ülke'yi Tilki bombaladı
image C-4 patlayıcıların ilk olarak Bölge'de denendiğini anlatan Aygan, Yeni Ülke, Medya Güneşi, Özgür Halk'ın aralarında bulunduğu birçok basın kuruluşunun JİTEM'e bağlı itirafçılar tarafından bombalandığını açıkladı. Aygan, 'Tayin çıkmadan önce 91 veya 90 sonrası idi tam hatırlamıyorum. Diyarbakır'daki postane civarındaki gazetenin bürosuna Hüseyin Tilki, (Hüseyin Tilki de o zaman JİTEM'de askerdi) adlı itirafçı tarafından bomba atıldı.'
Özgür Halk bombalandı
25 Haziran 1991 tarihinde İnönü Caddesi Tekkapı karşısında Temiz Ekmek Fabrikası üzerinde bulunan İnsan Hakları Derneği ile Özgür Halk Dergisi aynı gün bombalandı. Özgür Halk Dergisi temsilcisi Hasan Hüseyin Ebem, olaya ilişkin karakolda verdiği bilgide, 'Benim öğrendiğime göre, bomba bizim büronun kapısına bırakılmış. Bombalı patlama bize yöneliktir. Kimin yaptığını bilmiyorum. Bu olayın kontr-gerilla tarafından yapıldığını düşünüyoruz' dedi.
Bölge Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından hazırlanan 26 Haziran 1991 tarihli Ekspertiz Raporu'nda olay yerinde alınan parçalar üzerinde kimyasal testler yapıldığına dikkat çekilerek, 'Yapılan bu test ve incelemeler sonucu olay yeri artıklarından alınan parçalarda patlayıcı madde atıklarına rastlanmamıştır' denildi.
Buna karşın Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görevlendirilen bilirkişi tarafından yapılan incelemede ise 6 ve 7'inci katlarda yüzde 80 hasar olduğuna dikkat çekildi. Bina için çıkarılan maddi hasar miktarı ise 81 milyon 868 bin 258 bin lira olarak tespit edildi. 26 Haziran 1991 tarihinde bomba uzmanları Yavuz Karaman, Rıfat Çalışkan ve Mermi Akdeniz tarafından hazırlanan raporda ise, Avukat Mustafa Özer'in arabasına konulan bomba ile Özgür Halk Dergisi'ne konulan bombaya ilişkin şu bulgulara yer verildi: '18 Haziran 1991 tarihinde saat 02.00 sıralarında Ofis Camii sokak üzerinde park halinde bulunan 21 AV 948 plaka sayılı araç altında meydana gelen şiddetli patlama ile bu olaydan elde edilen bulgu ve belirtiler, her iki olayın aynı kişiler tarafından gerçekleştirildiği kanaatini kuvvetlendirmektedir.'
1993 yılında Ankara'da Cem Ersever'in öldürülmesinin ardından bu patlayıcılar Yeşil'in eline geçti. Bu bölümün detaylarını ileride okuyacaksınız...
Musa Anter katledildi

image Aygan, 'Yeşil'in karıştığı en büyük olay yani tanık olduğum Apê Musa'nın öldürülmesidir' diyor. Apê Musa'dan sonra bu tür olayların durmadığını belirten Aygan, Cem Ersever'in bir gün kendisine, 'Kendimi kullanılmış gibi hissediyorum, devlet tarafından kullanıldığım psikolojisine girmişim, moralim çok bozuk' dediğini aktarıyor

Vedat Aydın cinayetinde aktif rol aldığını açıklayan itirafçı Aygan Musa Anter cinayetinin Ersever'in bilgisi dışında Yeşil ve ekibi tarafından işlendiğine dikkat çekmektedir. Aygan bu ilişkileri şöyle deşifre ediyordu: 'Şimdi gümrükte çalışan görevliler normal görevli değil. Mesela Ali Balkan Metel 1990 döneminde gümrükte görevliydi. Bu kişi istihbarata, JİTEM'e ve MİT'e çalışıyordu. Kuzey Iraklı yetkili ile görüşmek için yanına giderken gümrükte Ali Mete bizi ağırlıyordu. Cem Ersever Silopi'ye geldi; beni, Başçavuş Mazhar ve Ali Ozansoy'u yanında götürdü. Habur Sınır Kapısı'nda geçtik. Hogir ve diğerleri Zaxo'ya giderken kulübe gibi bir yerde kalıyorlardı. Orda onlarla görüşüldü. Hogir'ı örgütten ayrılmışsın, can güvenliğin yok, buradakiler seni örgüte satar şeklinde gözünü korkuttular. Şu vaatler de verildi: Eğer bildiklerini anlatırsa, kendisine işkence yapmayacaklarını, cezaevine de koymayacaklarını ve kendisi isterse Almanya'ya gönderebileceklerini söylemişlerdi. Hogir ilk başta tereddütlüydü. Fakat Hogir, Ali Ozansoy ve Başçavuş Mazhar tarafından ikna edildi. Bu şekilde Hogir Diyarbakır'daki JİTEM'e getirildi. Ardından Hogir ve Hamid Apê Musa olayında da kullanıldı.'
Yeşil sahneye çıktı 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'da infaz edilen Özgür Gündem Gazetesi yazarı Musa Anter olayını Aygan, şunları aktardı:
'Yeşil'in karıştığı en büyük olay yani tanık olduğum bu Apê Musa'nın öldürülmesidir. O esnada Cem Ersever Ankara'da olmasına rağmen daha sonra kendisi ile birlikte öldürülen Neval Boz'la Diyarbakır'a geldi ve olayın olacağı gün Adıyaman bölgesine gitti. 'Nemrut Dağı'na gideceğim, oradaki grupları dinleyeceğim. Telsiz cihazı ile grup var mı yok mu tespit edeceğim' diyordu. Bu esnada da Yeşil, Musa Anter olayını JİTEM'de organize ediyordu. Tim Komutanı Savaş Gevrekçi, Grup Komutanı izinde olduğu için onun görevini de götürüyordu. Musa Anter olayında Hogir devreye sokuldu. Hogir kod adlı Cemil Işık ve Şırnaklı Hamid adlı itirafçı ile beraber partiden ayrılmışlardı.'
Apê Musa Hogir'i tanıyordu Hogir kod adlı Cemil Işık'ın PKK'den ayrıldığını ve daha önceden Apê Musa'yı tanıdığını belirten Aygan, 'Apê Musa Hogir'in partiden ayrılmasına üzülüyormuş, yeni de kendisiyle görüşmek istiyormuş. Apê Musa o zaman Hogir'in JİTEM'de çalıştığını bilmiyordu. Böyle olunca Hogir de Hamid'i görevlendirdi. Otele gönderdi, 'tamam de, Hogir senle görüşmek istiyor, seni bir yerde bekliyor, bir evdedir, seni yanına götüreceğim' diyor. Birincisinde başarılı olamamıştı. Hamid bir şey yapamamıştı. İkincisinde Land Rover ile biz hepimiz gittik. Ali Ozansoy JİTEM İstihbarat Grup Komutanlığı'nda Saray Kapı'da ana telsizin başında bekledi. Hogir'e de kalaşnikof verildi. Beni de Hogir'in yanına verdiler. JİTEM kimliğim ve silahım var diye. Herhangi bir durum olursa müdahale edeyim diye. Bizi köprü geçtikten sonra Silvan yolu çıkışına, yokuşa doğru bıraktılar. Yeşil, Mustafa Deniz ile biraz daha tepeye çıktılar; telsiz onlarda beklediler. Hamid de tekrar Otele Apê Musa'yı almaya gitti. Yani bir taksiye bindirecek ve bizim yanımıza getirecek. Hogir da onu orda vuracak' diye konuştu.
İtirafçı Hamid olayı gerçekleştirdi Sessiz bir bekleyişin sürdüğünü belirten Aygan, konuşmasına şöyle devam etti: 'Hogir de silahlıydı, akşam aradan zaman geçti, baktık gelen giden yok, iş uzadı yani. Hogir, 'bu işte bir iş var. Biz Yeşil'in yanını gidelim. Polis bizi yakalarsa daha kötü olur' dedi. Biz yürüdük, tabii yoldan değil de araziden gittik. Yeşil'in yanına gittik, biraz kaldık, bir baktık siren sesleri gelmeye başladı. Yeşil telsizi polis kanalına almıştı. Ortalık karıştı, 'aha' dedi bir şeyler olmuş, bir olay olmuş ama nasıl olduğunu bilmiyorum dedi. Ondan sonra Land Rover'e bindik, olayın olduğu yer doğru mecburen Silvan anayolu oradan geçiyor, oradan geçtik JİTEM'e gittik. Geldiğimizde Ali Ozansoy 'tamam' dedi, Hamid Apê Musa'yı vurmuş, olayı yapmış. Biraz sonra Hamid geldi. Hamid 'Tamam vurdum' dedi. Hogir 'Niye yanımıza getirmedin, niye bu iş yolda oldu' diye sordu. Hamid, 'Şüphelendiler, taksiye bindik, yanında yeğeni vardı' dedi. Seyrantepe'ye geldik, işte ben dedim ki, şurada şu falan dedim, onlar daima nerede diyorlar, baktım şüpheleniyorlar artık fazla gitmeyecek indirdim dedi. Hamid'in üzerinde bir 14'lu UMAN tabancı varmış, JİTEM'in verdiği. Orada onları indiriyor, kendi anlatımlarına göre, Apê Musa ile yeğeni onun arkasında yürüyorlar, o da sokağın içine yürüyor dönüp Apê Musa ve yeğenine ateş ediyor. Daha sonra kaçtığı yerde, silahı çöp tenekesine atıyor.'
Ersever kullanıldığını söyledi Apê Musa'nın öldürülmesinden sonra da bu tür olayların durmadığını belirten Aygan, 'Şimdi bu Cem Ersever Ankara'ya gittikten sonra arada bir Diyarbakır'a geliyordu, yani Kuzey Irak'ta görevlerle ilgili geçici görev alıp geliyordu. Diyarbakır'da bir gün postane civarında Dostlar Lokantası'nda otururken şöyle dedi: 'Ben kendimi kullanılmış bir orospu gibi hissediyorum, devlet tarafından kullanıldığım psikolojisine girmişim, moralim çok bozuk'' diye konuştu.
Gazetecileri Yeşil kaçırdı Musa Anter öldürüldüğü esnada polis telsizinden, 'İki şahıs silahlı saldırıya uğradı, bir ölü bir yaralı' anonsunun ardından Diyarbakır Söz Gazetesi muhabirleri gazete arabasıyla olay yerine giderler. Dağkapı istikametinden gelen gazeteciler üst yoldan içeri girip bir süre gittikten sonra önlerinde bir araç belirir. Gazetecilerin sellektör yapması üzerine araçtan inen kot pantolonlu, spor ayakkabılı bir kişi aracın yanına gelerek silahını çeker ve orada ne aradıklarını sorar. Bunun üzerine gazeteciler, polis telsizini duyup geldiklerini söylerler. Bu kişi öndeki araca giderek polis telsizinden yapılan anonsu söyleyince gazetecilere bizi takip edin, sizi olay yerine götürelim derler. Bir süre gidildikten sonra öndeki araçtan inen iki kişi Söz Gazetesi aracına binerler. Eli alçılı olan kişi aracı sürerken diğer kişi arka kısma oturur. Aracın şoförü ise steyşın arabanın bagajına biner. Ergani yolundan, Çermik'e doğru bir süre gidildikten sonra geri dönülerek önce Elazığ,'a gidilir. Diğer araç arkadan takip etmektedir. Gazeteciler bu üç kişi tarafından Malatya Gölbaşı'na kadar götürüldükten sonra serbest bırakılırlar. Gazetecileri serbest bırakan bu üç kişi daha sonra Adıyaman'a doğru yola devam ederler. Kaçırılan gazeteciler arasında bulunan Söz Gazetesi'nin muhasebecisi emniyette verdiği ifadede kendisini kaçıran eli alçılı kişinin yüz kısmının DBP Genel Başkanı Refik Karakoç'a benzediğine dikkat çeker. Aslında gazeteciler daha sonra gazetelerde gördükleri resimden kendilerini kaçıranın Yeşil olduğunun da farkına varırlar. image

Halkın iddianamesi 2
JİTEM'de Veli Küçük dönemi
1992 yılı ortalarında, JİTEM'de görüş ayrılıkları başlar. Yeşil'in Diyarbakır'a gelmesinden Cem Ersever rahatsız olur. Bu dönemde Arif Doğan'ın Cem Ersever'den, Veli Küçük'ün Yeşil'den yana tavır koyması üzerine JİTEM'de iç tasfiye başlar. Bu dönem Jandarma İstihbaratı'nın başına Veli Küçük getirilirken, Cem Ersever ise Bölge sorumluluğuyla yetinir...

Yeşil'in Diyarbakır'a gelişi ile birlikte Ersever ve Yeşil arasında başlayan çekişme, Musa Anter cinayetinin üzerinden birkaç ay geçmeden patlak verdi. Albay Arif Doğan'ın yerine Jandarma İstihbarat Komutanı olan Veli Küçük, Ersever'i Ankara'ya kızağa aldı

1992 yılı ortalarında, JİTEM'de görüş ayrılıkları başlar. Bu görüş ayrılıkları birimlere de yansır. Yeşil'in Diyarbakır'a gelmesinden Cem Ersever rahatsız olur. Bu dönem yaşanan tartışmalarda Arif Doğan'ın Cem Ersever'den, Veli Küçük'ün Yeşil'den yana tavır koyması üzerine JİTEM'de iç tasfiye dönemi başlar. Bu dönem Jandarma İstihbaratı'nın başına Veli Küçük'ün getirilirken, Cem Ersever ise Bölge sorumluluğuyla yetinir. İtirafçı İbrahim Babat bu dönemi şöyle anlatıyor. 'Bunun üzerine tekrar Diyarbakır'a döndüm. Bu dönem yakalanıp serbest bırakılan bazı itirafçılar askerlik için Jandarma Grup Komutanlığı'na alınmıştı. Bunların JİTEM içerisinde sevk ve idaresini benim yapmam için görev verdiler. Önce kabul etmedim. Hikmet Köksal devreye girince kabul ettim. Bu grup içinde eski itirafçılardan Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Recep Tiril, Adil Timurtaş, Hayrettin Toka ve eski TİKKO'cu Fethi (Çetin) vardı.'
JİTEM'de ayrılıklar başlıyor
Bu dönem, Yeşil de Diyarbakır'da görülmeye başlanır. Veli Küçük ile Yeşil'in Diyarbakır JİTEM'de biraraya gelmesi, Yeşil'in JİTEM'de sık sık görülmesi, Ersever ve bazı itirafçılarda rahatsızlık yaratır. Bu rahatsızlıklara Muhsin Gül ve Babat'ın itiraflarında rastlamak mümkün. Ersever ekibinin tasfiye olmasından rahatsız olan ve itirafçı timinin komutanlığını yürüten İbrahim Babat, bunun üzerine Albay Arif Doğan tarafından Batman'a götürülür. Bir süre de orada kalır.
Cinayetler hız kesmedi

image
Aygan infazları anlatıyor: İdris Yıldırım isimli şahıs Silopi'den alınıp Elazığ timine götürüldü, orda boğularak öldürülüp çuvala konuldu

Ersever Ankara'ya kızak göreve alındıktan sonra JİTEM Diyarbakır Grup Komutanlığı'na Veli Küçük'e yakınlığıyla bilinen Binbaşı Abdulkerim Kırca getirilir. İtirafçı Abdulkadir Aygan, bu döneme ilişkin şunları söyledi:
'Kendisi Sivas'ın Suşehri'ndendir. Şu an Ankara'da malulen emeklidir. Antalya Serik'teki bir çatışmada yaralanan Kırca, felç geçirerek tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. Bu binbaşı o zaman DYP hükümetinde, Çiller'den ve birara Asayiş Komutanı olan Hasan Kundakçı'dan destek alıyordu. Kundakçı'nın, daha önce Siirt'te görev yaptığı sırada PKK'ye büyük hıncı vardı. Bu esnada JİTEM tarafından birçok operasyon gizli gerçekleşti. Emniyetin haberi yoktu. Sadece emniyetteki bazı şahısların haberi oluyordu. Mümkün olduğunca emniyete veya MİT'e açık vermemeye, bunları kendi bünyesinde gerçekleştirmeye çalışıyordu.'
Aygan'ın anlattığı yargısız infazlar
İdris Yıldırım: İdris Yıldırım isimli şahıs Silopi'den alınıp Elazığ timine götürüldü, orda boğularak öldürülüp çuvala konuldu.
Necati Aydın-Ramazan Keskin-Mehmet Aydın: Bu şahıslar bir gün sivil araba ile, JİTEM'e ait sivil iki araba ile götürüldü. Bir araba Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı'na aitti. Birisi de Tim Komutanlığı'na aitti. İki araba ile götürüldü. Silvan Diyarbakır arasında Kağıtlı Karakolu'nu geçince bir köprü yakınında anayoldan bir tarlanın içerisine götürülerek orda bunlar Abdulkerim Kırca tarafından kafalarına kurşun sıkılarak infaz edildi. Bu olayda Şehmuz kod adlı Uzman Çavuş Uğur Yüksel, Apo kod adlı Uzman Çavuş Abdulkadir Uğur, Adıyamanlı, ben, Kemal Emlük, Oğuz kod adlı Astsubay Nuri Ateş, Diyarbakır İstihbarat Tim Komutanı Yüzbaşı Tunay Yanardağ ve Abdulkadir Kırca vardı.
Murat Aslan isimli şahıs Yenişehir Semti'nde yani Diyarbakır Belediyesi civarında alınarak yine aynı yöntemle, -Abdulkerim Kırca bizzat vardı- o sırada zorla sivil Toros arabaya bindirildi ve JİTEM'e getirildi. Burada işkenceyle sorgulandıktan sonra öldürüldü.
Servet Aslan: Siirt'in Eruh ilçesinden olan Servet Aslan'ın babası Diyarbakır'daki Kredi Yurtlar Kurumu'nda bekçiydi. Bu şahıs yine aynı yöntemle alınarak infaz edildi.
Edip Aksoy-Sıdık Etyemez: Bunlar infaz edildiler. Bunlar Silopi civarında Silopi ile Cizre arasında bir dere yatağında gömüldüler.
Ahmet Ceylan: Bu şahıs Diyarbakır'da şehir içerisinden alındı ve infaz edildi. Boğularak öldürüldü, çuvala konuldu
Şahabettin Latifeci JİTEM'e getirildi. Orda Şehmus kod adlı ve kendisine Palulu Zaza olarak tanıtan Yüksel Uğur isimli Uzman Çavuş tarafından boğularak öldürüldü.
Abdülkadir Çelikbilek: 'PKK'ye yardım ediyor' diye, kaçakçılık yapıyor ve PKK'ye finanse sağlıyor suçlamasıyla Diyarbakır Postanesi civarında ben, Kemal Emlük, Apo kod Abdulkadir Uğur Uzman Çavuş, Şehmuz kod adlı Uğur Yüksel Uzman Çavuş onu alarak Toros arabaya bindirdik. Şehmuz Uzman onu boğarak öldürdü. 14 Aralık 1994'te gözaltına alındı. 15 Aralık 1994 tarihinde İHD'ye başvuru yapıldı. DGM Savcılığı'na başvuru yapıldı. DGM gözaltına alınmadığını bildirdi.
Mehmet Salim Dönen: Bu dağda iken, grup komutanlığı yapmıştı. Amcası onu askeri hastaneye getirmişti. O esnada JİTEM'de sivil memur olarak çalışan itirafçı Urfalı bayan Servet Toprak bunu teşhis etti. Bu şahıslar da işkence ile öldürüldükten sonra cesetleri atıldı.
İhsan Harran: Azad kod adlı İhsan Harran, Lice tarafından olmalı kendisi. Bu şahıs da eski kadrodur ya da milistir diye, şehir içerisinden alınarak JİTEM'de sorgulanarak infaz edildi.
Hakkı Kaya adlı şahıs Gülistan adlı bir gerilla bayanın babası olduğu gerekçesiyle Muhsin Gül adlı itirafçının ihbarı sonucu şehir içerisinde orduevi civarında bir yerden alındı. Kaya, JİTEM'de sorgulanarak öldürüldü. Cenazesi çuval içerisinde Diyarbakır'dan Silvan'a giderken Karaçalı köyünü geçince sol taraftaki toprak yoldan 5-10 km Han köyüne doğru gidilirken virajda atıldı.
Fethi Yıldırım: Urfa'ın Viranşehir ilçesinden olan Ahmet kod adlı Fethi Yıldırım, Ulusal Meclis üyesidir diye gözaltına alındı. Bunun üzerine Diyarbakır'da JİTEM'e getirilen Yıldırım, Saraykapı'da sorgulandıktan sonra kaybedildi.
HASAN.....: Hasan isimli Silopili bir şahıs Kortik köyünden olması gerekir; JİTEM'de öldürüldükten sonra cesedi çuval içine konularak Hazar Gölü'ne atıldı
Mele İzzetin: Abdulhakim Güven tarafından JİTEM'e getirildi. Burdandan Diyarbakır-Siverek karayoluna götürüldü. Diyarbakır il sınırında karayolu çalışmaları nedeniyle açılan çukurların yanında kafalarına Abdulhakim Güven tarafından kurşun sıkıldı. İnfaz edilen Melle İzzettin itirafçı Kemal Emlük tarafından da üzerlerine benzin dökülerek yakıldı.
Lokman ve Zana Zuğurlu: Diyarbakır'da kaçırılıp öldürüldüler.
Harbi Arman'ı Yeşil vurdu
Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, Musa Anter cinayetinin ardından Harbi Arman cinayetinde bizzat yeralır. Bu cinayeti Aygan şöyle anlatıyor.'Yeşil ile bir faaliyette yer aldık. Elazığ yolu üzerinde o zamanki HEP üyesi Malazgirt yönetiminde bir kişinin öldürülmesi olayında benle Fethi Çetin'i yanında götürdü. Sakallı bir uzman çavuş da vardı. Harbi Arman olacak şahıs ile 'İşte aranıyorsun, işte ben seni teslim edeceğim, ifade vereceksin, gideceksin' denilerek irtibata geçildi. Bunun üzerine Arman'ı JİTEM, Diyarbakır'a kadar getirmişti. Arman o zaman 'tamam' dedi. Ondan sonra ona 'formaliteden ellerini bağlayacağız, formaliteden gözü bağlayacağız, Land Rover ile gideceğiz, askeri birlik şehrin dışındadır' denildi ve razı oldu. Land Rover'a bindikten sonra gözlerini kaşkol ile bağladılar. Oraya gittik indirmemizi istedi, indirdik. Uzman çavuşta kalaşnikof birde tabanca vardı, Smith Wesson vardı. 'Koluna' girin denildi. Sanki askeri birliğine doğru götürüyormuşuz gibi işaret edildi. İleri götürün denildi. Bir köprü vardı, oraya doğru götürdük. Bize işaret edilerek 'siz gelin' dedi. Biz geldik onun yanına varınca o uzman çavuş kalaşnikofu uzattı, kalaşnikof ile tarayacaktı, Yeşil 'dur' onunla değil dedi ve tabancayla gitti iki el ateş etti. Kendisi tabancayla vurdu. Köprü altına götürdü şahsı, gözleri bağlı öyle bırakıldı.'
Ersever kızakta, Yeşil aktif görevde
Yeşil'in Diyarbakır'a gelişi ile birlikte Ersever ve Yeşil arasında başlayan çekişme, Musa Anter cinayetinin üzerinden birkaç ay geçmeden patlak verdi. Albay Arif Doğan'ın yerine Jandarma İstihbarat Komutanı olan Veli Küçük, Ersever'i Ankara'ya kızağa aldı. Ve 1993 yılının ilk aylarında Cem Ersever emekliye ayrılarak Neval Boz ve Mustafa Deniz ile birlikte bir yayınevi açtı.
Bu dönem başta Eşref Bitlis olmak üzere çok sayıda muvazzaf subay ölümü yaşandı. Lice'de Bahtiyar Aydın, Mardin'de Rıdvan Özden, intihar ettiği ileri sürülen Albay Kazım Çillioğlu gibi çok sayıda subay öldürüldü. Fakat Ergenekon iddianamesinde bu isimleri görmek ise mümkün değil.

Eşref Bitlis'in daha önce Cem Ersever'le arası çok iyiydi. Cem Ersever her şeyini Eşref Bitlis'e kabul ettiriyordu. Ersever'in kafasında bir projesi vardı. Serbest bir tabur gibi bir oluşum istiyordu. Sonra bu olmadı. Kullanılan patlayıcı maddeler, Cem Ersever'in Diyarbakır'dan Ankara'ya götürdüğü uzaktan kumandalı patlayıcıların aynısı.

Eşref Bitlis'in ölümü
Eşref Bitlis'in ölümü dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş tarafından kaza olarak açıklandı. 2 Mayıs tarihli Aydınlık Gazetesi'nde Soner Yalçın imzalı haberde 'Eşref Bitlis Dosyası Kapatıldı' haberi yeraldı.
Olayı Soruşturan Kara Kuvvetleri Komutanlığı ise 5 Mayıs 1993 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararını verdi.
Uçağın ikinci pilotu Kurmay Yüzbaşı Tuğrul Sezginler'in aslası Saime Sezginler, uçağın buzlanmasına inanmadığı için halen Ergenekon davasından tutuklu bulunan Avukat Nusret Senem aracılığıyla olayın üzerine gitti. Uçağı satan ABD firması ile Milli Savunma Bakanlığı aleyhine dava açıldı. Dava sonucunda 13. Asliye Hukuk Mahkemesi olayın buzlanmadan kaynaklanmadığı yönünde karar verdi.
Ergenekon davasından tutuklu bulunan Gazeteci Adnan Akfırat, Eşref Bitlis Suikasti isimli kitabında, 'Orgeneral Bitlis'in parçalanan cesedi, Güreş'in son yılların en uzun Genelkurmay Başkanlığı'nı garantiye aldı. Bu suikastte ölüm emrini veren makamın Türkiye dışında olduğunu saptadık. Org. Bitlis'in uçağına sabotajın doğrudan CIA'nın emrindeki bir birim tarafından yapıldığını ortaya çıkardık' tesbitine yer veriyordu.
Akfırat'ın bu kitabında, bu cinayetin Cem Ersever tarafından işlendiğine de dikkat çekilerek, şöyle denildi. 'JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Ersever çevresine topladığı itirafçılarıyla birçok kirli yasadışı işlere karıştığı için sıkışmıştı. Genelkurmay İstihbaratı ile uyuşturucu işi yapıyordu. Irak istihbaratıyla ilişkide kişisel servet edinme yoluna girmişti. Ersever nefsi için örgüt içinde cinayetler işlemişti. Ekibi içindeki itirafçılarla da çatışmaya girmişti. Bir subayı ise öldürmüştü.(İsmail Öztopal cinayeti)
Ersever'in Bölge'de yürüttüğü kirli işler nedeniyle şantaja teslim olduğunu iddia eden Akfırat, 'Binbaşı Ersever uçağın düşmesinden hemen sonra olay mahalline gitti. Sivil giysili olarak Yenimahalle Posta İşleme Merkezi'ne gelen Ersever PTT güvenlik görevlilerinin şüphesi üzerine askeri kimliğini gösterdi. Bitlis suikasti kapatıldı. Ancak Ersever'e verilen söz tutulmadı. Ordu'dan atılacak iken istifa etti. Ersever konuşma tehdidi üzerine Abdullah Çatlı ekibince ortadan kaldırıldı. Çiller Özel Örgütü önemli bir suç ortağını temizledi. Ersever'in Başbakanlık Poligonu'nda sorgusu videoya çekildi. Bitlis suikastini bütün boyutlarıyla ortaya çıkaran kasetler Genelkurmay İstihbaratı kasalarında bulunuyor. 29 Ekim 1993 akşamı Sabah Gazetesi'ne edilen telefonda, 'Bitlis Paşa'nın katili Ersever infaz edildi' denildi. Bu cinayetin işlendiği dönemde ise Veli Küçük, JİTEM İstihbarat Komutanı olarak görev yapıyordu.
Akfırat 1993 yılında çok sayıda JİTEM mensubu Özel Harekat eğitimi almış subayın JİTEM'den görevden alındığına dikkat çekerek bunun Eşref Bitlis-Doğan Güreş çekişmesinden kaynaklı olduğunu belirtmektedir.
Bitlis'i Ersever mi öldürdü?
image Cem Ersever'in Eşrefe Bitlis olayını yapmış olabileceğini belirten Aygan, 17 Şubat 1993'de uçağında bomba patlaması sonucu ölen Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, olayı ile ilgili şu bilgileri veriyordu:
'Eşref Bitlis'in daha önce Cem Ersever'le arası çok iyiydi. Cem Ersever her şeyini Eşref Bitlis'e kabul ettiriyordu. Daha sonra Ersever Diyarbakır'dan Ankara'ya İstihbarat Gruplar Komutanlığı'na tayini çıkınca o süreç içinde bazı diyalogları vardı. Ersever'in kafasında bir projesi vardı. Serbest bir tabur gibi bir oluşum istiyordu. Sonra bu olmadı. Kullanılan patlayıcı maddeler, Cem Ersever'in Diyarbakır'dan Ankara'ya götürdüğü uzaktan kumandalı patlayıcıların aynısı.
Cem Ersever'in vurulmasını hazmedemiyordum. PKK'nin vurduğunu tahmin etmiyorum. Çünkü kendini çok iyi koruyordu. İçten bir saldırı olduğunu, saldırının teşkilattan geldiğini tahmin ediyordum. Ali Ozansoy emniyetteydi, o da üstü imalı şekilde bana ima etti, ben anladım ki onların da parmağı var. '
JİTEM'de iç çatışma dönemi
1992 sonlarında yılında Cem Ersever ile Yeşil'in arasının açılması ve Ersever'in eleştirilerini yoğunlaştırması üzerine bir iç çatışma dönemi başlar. Binbaşı Ersever 1992 yılında Güney Kürdistan'a yönelik bir harekât planlar. Ama bu süreçten sonra ağırlıklı olarak Ankara'da kalmaya başlar.
Bu dönem, Abdülkerim Kırca ile birlikte Yeşil'in hazırladığı planlarla uygulamaya konulur. 1993 yılında Ersever iplerin kendi elinden kaydığını görünce emekliliğini ister. Bu dönemi Ersever, Aydınlık Gazetesi'ne anlatmaya başlar. Ersever ile birlikte Mustafa Deniz ve sevgilisi Neval Boz da ayrılarak onunla birlikte Ankara'ya gelirler.
Hazırlayan:
İZZET AYDIN
YARIN GAZETENİZ ALTERNATİF'TE:
JİTEM'de ikinci tasfiye dönemi
Cem Ersever'in öldürülmesi
Erseveren dosyası neden Meclis'e gönderilmedi
Cinayetlerin önü alınamıyor…

0 Yorum: