Federalizm ve Kerkük’te tıkanıklık: Kürdistan liderliğinin yanlışları -1

image Irak’ta ve Güney Kürdistan’da son günlerde daha da hayati gelişmeler olmaktadır. Irak Federal Meclisinde yerel seçimlerle ve özellikle Kerkük’le ilgili kabul edilen, Kürtlerin kabul etmediği, Kürt milletvekillerinin meclis oturumunu terk etmelerine sebep olan kanunun, Irak Federal Devlet Başkanı Celal Talabani tarafından veto edilmesinden sonra, federalizm konusunda bir tıkanıklığın olduğu, federalizmin sistem olarak raconu ve prensiplerine göre değil, merkezi ve üniter devlet prensiplerine göre işletilmekte olduğu görüldü. Bu yanlış işleyiş sonucu, Irak’ın en temel sorunu olan Kerkük sorununda da tam anlamıyla bir tıkanma, Anayasa’nın 140. maddesinde tespit edilen çerçevenin ve çözüm metodunun sulandırılmasının, hatta kabul edilmemesinin gündeme geldiği gibi bir durum ve pozisyon ortaya çıkmış durumdadır.
Federalizmin işletilmesindeki açmazların, Kerkük sorununda tıkanma ve çözümsüzlüğün ortaya çıkmasında, Arap tarafında tarihsel karşı tutumunun, düşmanlığının, sömürgeci ve ırkçı refleksinin büyük payı olmasına rağmen, Kürdistan liderliğinin ve yönetiminin de önemli sorumluluğunun olduğu, Kürdistan liderliğinin söz konusu olan iki hayati, stratejik, Kürtlerin geleceği olan iki konuda yanlış yaptıklarını saptıyorum.
Bu iki konu, birbirine bağlı ve birbirlerini tayin eden iki konudur. Federalizm konusundaki yanlışlar ve tıkanıklıklar, aynı zamanda Kerkük sorunundaki tıkanıklığı besleyen, tayin eden bir sorundur. Bu bağlamda da, federalizm sorununu birincil ve tayin edicidir.
Bu nedenle, bu birbirini tamamlayan iki konuyu açmanın yararlı ve çözüm açısından yapılacakları saptamada yardımcı olacağını düşünüyorum. Öncelikle şunu belirteyim ki, Kerkük, Kürdistan’a bağlanmazsa ve Kürdistan’ın egemenlik alanı içinde olmazsa, Irak’ta da gerçek anlamda bir federalizmden bahsedilmeyecektir.
Bu makalemde federalizm konusu ele alacağım. Gelecek makalemde de Kerkük sorunun ele alacağım.

parlaman 600.400



Federasyonun yapılandırılmasındaki sorunlar…
Birinci Körfez Savaşı, Irak’ın Kuveyt’teki işgaline son verdi. Muhalefetin hazır olmaması, Arap muhalefetinin ezici bir ağırlıkla İran taraftarı olmasından dolayı, bu savaş iktidar değişikliğine yol açmadı; iktidarın korunmasına, Baas rejiminin bir tarzda devamına evet dedi. Buna rağmen savaş aynı zamanda, Baas ve Saddam rejiminin itibarını sarsmakla kalmadı, yerle bir etti, iktidarı sınırlandırdı. Birinci Körfez Savaşı’nda Baas ve Saddam rejimini cezalandırmada ve Kuveyt’ten çıkarılmasında da Kürtler somut bir savaşkan güçtü ve Araplar somut bir savaşkan güç durumunda değillerdi. Bu nedenle, bu savaş sonrasında, olan Kürtlere oldu. Baas ve Saddam sömürgeci yönetimi bütün gücüyle Kürtlere saldırdı. Kürtler Güney Kürdistan’ı terk ettiler, Türkiye’nin ve İran’ın sömürgeci nüfuzu altında olan Kuzey ve Doğu Kürdistan’a sığındılar. Bu olay dünya çapında bir trajediye yol açtı. ABD ve müttefiklerinin, bölgedeki devletlerin, altında kalkamayacakları bir temel sorun oldu.
Bu sorun, o güne kadar uluslararası güçler tarafından uygulanmayan, geleneksel olmayan bir çözümle karşılandı. Kürdistan’ın belli bölgeleri özgür alan olarak ilan edildiler. Bu özgür alana Irak merkezi devletinin askerlerinin girişi yasaklandı. Bu bölge, uçakların uçmasına kapatıldı. Kürdistan özgür alanı, Türkiye’de konumlanan Çevik Kuvvetin denetimine bırakıldı. Çevik Kuvvet Kürdistan’ı koruma altına aldı.
Kürdistan’da bu özgür alan tespit edilirken, çok hazırlıklı olunmadığından, Kürdistan’ın bütün toprakları ve şehirleri bu özgür alan içine alınmadı. Elbette bu özgür alan tespit edilirken, yüksek sesle olmazsa bile, gizliden yapılan bölge devletleri ve ABD arası hesap ilişkileri, Kerkük’ün bu özgür alan dışında bırakılmasına yol açtı. Baas ve Saddam rejiminin dişlerini çekecek, ekonomik takattan düşürecek şehir, petrol şehri olan Kerkük olmasına rağmen, Kerkük, Kürdistan özgür alanı dışında bırakıldı. Bu da ABD ve müttefikleri açısından Baas ve Saddam rejimin değiştirmesinin güncel, ana hedef olmadığını gösteriyordu. Kerkük yanında Süleymaniye şehri de özgür alan dışında bırakılmıştı. Kürdistan Hareketinin o alanda güçlü ve örgütlü olmasından, ayrıca Süleymaniye şehrinin bölgesel çelişkilere ve çatışmalara yol açacak bir şehir olmamasında dolayı, de facto bir tarzda Kürdistan özgür alanı içinde yer aldı ve Kürtlerin kontrolüne geçti.
Irak’taki bu iktidar ve değişim belirsizliğine rağmen, Kürdistan Özgür Bölgesi kendi kendini yöneten, merkezi hükümetle hiçbir ilişkisi kalmayan bir sistem yapılanmasına doğru evrimleşmeye başladı. Kürdistan’ın örgütlü güçleri KDP ve YNK daha önceleri otonomiyi savunmalarına rağmen, Irak’ın federal bir sistem olarak yapılanmasını kendi kongrelerinde karar altına aldılar. Bu karardan sonra, Kürdistan’da, Kürdistan Meclisi’nin kurulmasına ve Kürdistan Meclisi’nin hükümetini seçmesine, Başbakanı’nı tayin etmesine, halkoyuyla federe bölge başkanının seçmesine karar verdi. Bunun için genel seçim kararı alındı. Genel seçimlerden sonra Meclis, Hükümet faaliyetlerine başladı ve hükümet başkanı seçildi. Federe Bölge Başkanlığı için tek dereceli seçim yapıldı. Bu seçimde aday olan Mesut Barzani ve Celal Talabani eşit oy aldıklarından ve ikinci seçim de olmadığından iki lider, Kürdistan’ın seçilmiş liderleri konumunu kazandılar.
Kürdistan’daki bu yapılanma, demokratik bir çerçevede gelişti. Bu yapılanma, de facto bir devlet karakterini kazandığı gibi, Kürdistan’da bileşik ve merkezileşmiş bir iktidara yol açtı. Irak merkezi rejimi ve iktidarı dünyaya kapalı iken, Irak’ın dünyaya açık kapısı Kürdistan oldu. Uluslararası güçler ilişkilerini Kürdistan üzerinden sürdürdüler.
* * *
Kürdistan federe bölgesinin yapılanması açısından, Kürdistan liderliğinin birinci yanlışı, iktidar ve egemenlik bölünmesine yol açmalarıdır. Bu iktidar ve egemenlik bölünmesi, Irak KDP ve YNK arasında, Kürdistan parlamentosunda yapılan askeri darbeden sonra başlayan savaşla ortaya çıktı. Kürdistan’da idari ve iktidar parçalanması, KDP ve YNK arasında iç barışı bozan, federe bölgenin yapılanmasının gelişmesini engelleyen, federe bölge yapılanmasının kurumlarının gelişmesine darbe vuran kanlı çatışmalara yol açtı.
Sevindirici olan şey, İkinci Körfez savaşı başladığı, ABD ve müttefiklerinin 2003 yılında Saddam ve Baas rejimini yıkmaya karar verdiği zaman, Kürtler arasında barış sağlanmıştı, Kürdistanlı güçler arasında, özellikle de Hewlêr ve Süleymaniye yönetimleri arasında güçlü bir diyalog ve işbirliği gelişmeye başlamıştı.
2003 yılında ABD ve müttefiklerinin müdahalesiyle Saddam ve Baas rejimine son verildiği zaman, Kürdistan’daki yapılanma hem bir avantajdı ve hem de bir dezavantajdı.
Kürdistan’daki yapılanmanın avantaj olması, ABD ve müttefikleri Kürdistan’daki güçlere dayanarak rejimin yıkılmasını sağladı. Kürdistan’ın güvenlikli bir bölge olması, bölgedeki ABD müttefiklerinin Irak’ta Saddam ve Baas rejiminin yıkılmasına karşı olmalarından, destek vermemelerinden dolayı Kürdistan ABD ve müttefikleri için büyük bir dayanak oldu. Kürdistan’daki yapılanma aynı zamanda Irak’taki devlet sisteminin ve rejiminin de demokratik nüvelerini, alanını oluşturuyordu. Bu da, Kürdistan’ın ABD ve Müttefiklerinin yakın ve stratejik dost olmasına temel oldu. Bu durumun dezavantajı, yeni sistemin federal yapılanmasında, Kürdistan’daki parçalı iktidar yapısı, federal yapılanma karşıtlarının eline koz verdiği gibi, ABD’nin eyalet sistemine de güçlü destek sunuyordu.
Bilindiği gibi, ABD ve müttefiklerinin müdahalesi sonrasında, Irak devlet mekanizmasının parçalanması, sivil ve askeri bürokrasiye son verilmesinden sonra, onun yerine ikame edilecek devlet yapısı büyük önem taşıyordu. Bu noktada üç görüş, ya da üç devlet yapılanması önermesi söz konusu idi.
Birinci önerme, ırkçı, şoven Arapların, sömürgeci bölge devletlerinin önermesiydi. Bu önermeye göre, Irak devletinde iktidardaki güçlerin el değiştirmesi yeterlidir. İktidar Suni Araplardan alındığına göre esas olarak Şii Araplara verilmeli, Suni Araplar ve Kürtler de bu iktidara, ulusal kimlikleri ve kolektifleriyle değil, bireysel hak ve özgürlükler çerçevesinde ortak olmalı. Bu önerme, merkezi, üniter, Arap ulus devletini öneriyordu. Bu önerme, eski devletin biraz revize ve görece değişikliğini öngörüyordu.
İkinci önerme, ABD’nin önerdiği eyalet sistemiydi. Bu önermeye göre, Irak’ın bütün şehirleri kendi başına bir eyalet olacaklar ve bu eyaletler merkeze bağlı olacaklar. Her eyaletinde yerel meclisleri, yerel iktidarları, yerel liderleri olacak.
Bu iki önerme de, Kürt ulus bütünlüğünü ortadan kaldıran, Arap ulus bütünlüğünü perçinlemekle kalmayan, ona aynı zamanda Kürt ulusunu ve diğer etnik grupları katan, asimilasyoncu ve entegralist sistemlerdi. Kürdistan coğrafyasını yok eden, Kürt ulus iradesinin kendi ülkesinde iktidar ve egemen olmasını engelleyen iki önermeydi.
Bunlara karşılık Kürtlerin önermesi, tam teşekküllü, somut koşulların tayin ettiği ve Kürdistan’daki de facto yapılanmayı temel alan bir federal sistem yapılanmasıydı.
Kürtlerin önermesine göre, Arap bölgesi bir, Kürdistan bölgesi bir federe bölge olacak. Irak iki federe bölgeden ve ulustan oluşacak. Bu iki federe bölge eşit haklara, eşit temsile sahip olacak. Devlet, uluslar-üst, ideolojiler-üstü, dinler ve mezhepler-üstü, sınıflar-üstü olacak. Devlet, Arapların, Kürtlerin, diğer etnik grupların devleti olacak. Her federe bölge kendi meclisi, hükümeti, federe devlet başkanı, güvenlik güçleri olacak. Federal Meclis geneli ilgilendiren konularda kanunlar çıkaracak. Federe Meclis Federe Bölgenin hayatını ilgilendiren bütün konularda kanunlar çıkarabilecek. Federal Meclis yetkileriyle federe meclis yetkileri çatışma içinde olmayacak.
Kürtlerin önermesinde üç zaaf söz konusuydu. Bu zaaflardan biri, Kürdistan’daki iktidarın ve hükümetin parçalı yapısı, Hewlêr ve Süleymaniye’de ayrı-ayrı hükümetlerin bulunmasıydı. Bu ABD ve Arapların eline, üniter ve eyalet sistemi konusunda avantajlar veriyordu. Bu nedenden dolayı, Kürdistan’da siyaset sınıfı ve halk, KDP ve YNK üzerinde baskı oluştu. Bu parçalı iktidar ve egemenlik durumunun ortadan kaldırılması için bir süreç başlatıldı. Ama federal sisteme karar verildiği zaman Kürdistan’daki parçalı egemenlik, iktidar ve hükümet durumu devam ediyordu. Ama bu durumun son bulacağıyla ilgili güçlü bir kanat oluşmuştu. Ondan sonra da, bütünlüklü egemenlik sisteminin oluşması için önemli adımlar atıldı. Ama daha güvenlik güçleri alanında bütünlük sağlanmış değil, sadece bir irade belirlenmesi anlamında tarafların aldığı ortak bir karar var. İkinci zaaf, Kürdistan’daki egemen iktidar güçleri federalizm konusunda kapsamlı bir tasarıma sahip olmadıkları gibi, bu konuda ciddi ve kapsamlı araştırmalar, bu araştırmalara dayalı projeler de oluşturmuş değildi. Üçüncü zaaf, Celal Talabani’nin ABD sorumlusuyla eyalet çerçevesinde yaptığı anlaşmaydı. Üçüncü zaaf, Irak’ta federal sistemin oluşmasında en büyük engel durumundaydı. Kürtlerin ortak kararlılığı, çok uluslu devletlerde federal sistemin varlığının kaçınılmazlığı, aklı-selim bu engeli aştı.
Uzun ve çetin tartışmalardan sonra, bölge devletlerinin, Arapların ırkçı ve şoven çevrelerinin engelleri aşılarak, Irak’ta federal sistemin oluşmasına karar verildi. Bu sistem, anayasal bir sistem olarak Anayasa’da da çerçevelendirildi, referandumla halkların oyuyla karar altına alındı. Ama federalizm konusundaki tasarım ve güçlü proje yokluğu, federalizmin Anayasa’da çerçevelenmesi esnasında da ciddi eksiklikler ve zaaflar taşıdı.
Federalizmin benimsenmesi aşamasında Kürt liderliğinin yaptığı ikinci yanlış gündeme geldi. Bu da, Kürdistan coğrafyasının, sınırının belirgin hale getirilmemesi, Kürdistan şehirlerinin bir kısmının Kürdistan sınırları dışında tutulmasıdır. Günümüzde Kerkük ve Kürdistan’ın diğer kentlerinin tartışmalı ve tıkanan sorunu, buradan kaynaklandı. Bu boyutu gelecek yazımda genişçe açıklayacağım.
Kürt liderlerinin üçüncü yanlışı, Irak’ın federal bir devlet olması için Arap federe Bölgesi’nin oluşması gerekirdi. Bu konuda anayasada hüküm olmasına rağmen, zorlayıcı olunmadı. Arap Federe Bölgesi olmadığından, iki devletli bir konfederal konum somutça ortada olmasına rağmen, Arap ulusal gücü merkezi güç yerine geçti ve Arapların temsilcisi milletvekilleri, merkezi ve üniter devlet yapısına göre hareket etmeye başladılar. Bu refleksle kanunlar oluşturdular, Kürt tarafı da buna ses çıkarmadı.
Federalizmde Kürt tarafının en önemli dördüncü temel yanlışı, Irak Federal Devleti’ni federal bir sistem gibi işletmemesidir. Anayasa’da Kürtçe resmi dil olarak kabul edilmesine rağmen, Arapça gibi resmi dil haline getirilmedi. Ortak kamusal alanda tek dil, Arapça kullanıldı, Kürtçe kullanılmadı. Federalizmi en somut ve belirleyici kurumları ve sembolleri olan Federal Meclis ve Hükümette Kürtçe kullanılmadı. Diğer kamusal kurumlarda Kürtçe, yazılı resmi dil haline getirilmedi. Kürt Bayrağı kamusal alanlarda ve Meclis’te asılmadı. Anayasa’da kabul edilmesine rağmen, Irak federal elçiliklerinde Kürt diplomatik temsilciklerinin oluşumu sağlanmadı. Meclis’te kararlar, ulusların temsil güçlerine ve karakterlerine göre değil, meclisteki tek-tek milletvekillerinin oylarına göre oluşturuldu.
Bu geleneksel ve federal sistemle çatışma içinde olan işleyiş tarzı, neticede yerel seçimlerle ilgili kanunun oluşmasında en göze batırıcı konumu ortaya çıkardı.
Federalizm için, çoğulcu, katılımcı, kurumsallaşmış, federal bir demokrasiye ihtiyaç var. Ne yazık ki, Irak federal devletinde bu demokrasinin geliştirilmesi içinde özel ve planlı bir çaba gösterilmemektedir.
* * *
Sonuç olarak diyebilirim ki, Irak’ta federal sistemin yeniden yapılandırılması, bugüne dek yapılan yanlışların ve ortaya çıkan zaafların giderilmesi gerekir. En önemlisi de, Kürt tarafında federal ve konfederal devlet yapısı, diğer sistemler hakkında yeni bir bilincin ve birikimin oluşması için çaba gösterilmeli. Bu konuda projelerin hazır hale gelmesi gerekir. Ayrıca, Federal sistemin, yapısına uygun bir işlerliğe kavuşması için de çaba gösterilmeli.
Amed, 16. 08. 2008
(Devam Edecek)
İbrahim GÜÇLÜ

(ibrahimguclu21@gmail.com)

0 Yorum: