Showing posts sorted by relevance for query Başbuğ. Sort by date Show all posts
Showing posts sorted by relevance for query Başbuğ. Sort by date Show all posts

AVRUPA ILE POLEMIK

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, ''Kimse Türkiye'den belirli bir etnik gruba kültürel alanın dışında, ulus devlet ve üniter devlet yapısını tehlikeye sokacak, siyasal alanda, grupsal düzenlemeler yapmasını isteyemez ve bekleyemez'' dedi. "Belirli bir etnik gruba düzenleme yapılamaz"

CNN TÜRK'ün haberini olduğu gibi yayınlıyoruz

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı (KTBK) birliklerinde denetlemelerde bulunmak ve yıllık Plan Semineri'ne katılmak üzere KKTC'de bulunan Orgeneral Başbuğ, KTBK Karargahı'nda, KTBK üst düzey personelinin de bulunduğu toplantında basın açıklaması yaptı. Başbuğ, Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel farklılıklara saygılı olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel alanda, bireysel kalmak ve ulus devlet yapısına zarar vermemek şartıyla kültürel zenginliklerin yaşanması ve yaşatılması için gerekli düzenlemeleri gerçekleştirdiğini belirtti. Bazı uygulamaların devam etiğini anlatan Orgeneral Başbuğ, "Bunun ötesinde, kimse Türkiye'den belirli bir etnik gruba kültürel alanın dışında, ulus devlet ve üniter devlet yapısını tehlikeye sokacak, siyasal alanda, grupsal düzenlemeler yapmasını isteyemez ve bekleyemez" dedi. Başbuğ, "Kültürel alandaki düzenlemeler herhangi bir şekilde siyasal alana doğru götürülmeye ve ikincil kimlikler birinci kimliğe dönüştürülmeye çalışılırsa ve bu konular ülke gündemine kasıtlı olarak devamlı sokulursa korkarız ki ülke kutuplaşmaya ve ayrışmaya sürüklenebilir. Bu Türk toplumuna karşı yapılabilecek en büyük kötülüktür" diye konuştu. "Sağduyulu olunmalı" Bölücü terör örgütünün 1984'ten beri bunu başaramadığını ve Türk toplumun mayasını bozmak isteyenler olduğunu, buna karşı sağduyulu ve dengeli olunması gerektiğini ifade eden Orgeneral Başbuğ, bazı marjinal grupların Türkiye'yi götürmek istedikleri noktanın bu olduğunu, tuzaklara düşmemek gerektiğini vurguladı. Orgeneral Başbuğ, "bölücü terör örgütüne karşı yürütülen mücadeleden sorumlu bir komutan olarak, bu endişesini paylaşmayı bir görev bildiğini" belirtti. TSK'nın, yurtiçinde ve yurtdışında terör örgütü bulunduğu bütün bölgelerde etkisiz hale getirilinceye kadar, operasyonlara büyük birkararlılıkla devam edeceğini bildiren Orgeneral Başbuğ, "Sınır ötesi operasyon dışında, güvenlik kuvvetleri 2008 yılı içerisinde, yurtiçinde icra etmiş olduğu operasyonlar neticesinde 51 teröristi etkisiz hale getirmiştir" dedi. "Yine aynı dönemde 46 terörist sağolarak ele geçirilirken, 41 terörist de kendiliğinden teslim olmuştur" diyen Başbuğ, "Özellikle bu operasyonlarla örgütün Şırnak'ın Küpeli, Bestler, Dereler ve Tunceli, Bingöl bölgelerinde bulunan unsurlarına çok büyük darbeler vurulmuştur. Örgüte mensup teröristler ve destekleyicileri için tek çıkar yol vardır, o yol da Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olmak ve yüce Türk adaletinin karşısına çıkmaktır" şeklinde konuştu. "Operasyonlar kararlılıkla sürecek" Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), yurtiçinde ve yurtdışında terör örgütü bulunduğu bütün bölgelerde etkisiz hale getirilinceye kadar, operasyonlara büyük bir kararlılıkla devam edeceğini" bildirdi. Orgeneral Başbuğ, şubat ayına Irak'ın kuzeyine yapılan askeri operasyonun başarısının altında "hesaplı risk" yattığını vurguladı. "Operasyonun ne zaman, nereye, hangi birliklerle ve ne kadar süreli olarak icra edileceğinin aralık 2007'de belirlendiğine" işaret eden Orgeneral Başbuğ, operasyon birliklerinin, kışlalarından büyük bir gizlilik içerisinde 21 Şubat günü "ileriye yanaştığını ve aynı gece de operasyonun icrasına başlandığını" kaydetti. Orgeneral Başbuğ, "bunu, ne bölücü terör örgütünün ne de medyanın tespit edebildiğini" vurguladı. Operasyon hakkında detaylı bilgi veren Orgeneral Başbuğ, "Türk Silahlı Kuvvetleri, yurtiçinde ve yurtdışında örgütün bulunduğu bütün bölgelerde terör örgütü etkisiz hale getirilinceye kadar, operasyonlara büyük bir kararlılıkla devam edecektir" dedi. "Kıbrıs milli ve ortak bir sorun" İlker Başbuğ, Kıbrıs sorununun, Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin güvenliklerini ilgilendiren milli ve ortak bir sorun olduğunu vurgulayarak, "Kıbrıs sorunun çözümünde, iki kesimlilik ile Garanti ve İttifak Antlaşmalarının delinmeden ve sulandırılmadan korunması şarttır. İki kesimliliğin delinmesi, Kıbrıs Türk halkının geleceğinin ipotek altına alınmasıdır" dedi. Orgeneral Başbuğ, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bakış açısından Kıbrıs'ın öneminin iki temel esasa dayandığına" vurgu yaparak, "Bunlardan birincisi, Türkiye Cumhuriyeti'ne Garanti Antlaşması ile yüklenen Kıbrıs Türk halkına sağlamak zorunda olduğumuz güvenlik sorumluluğudur. İkincisiyse ittifak antlaşmasında açıkça ifade edildiği gibi, Kıbrıs'ın, Türkiye'nin güvenliği açısından taşıdığı stratejik rolün önemidir" diye konuştu. "Bu iki temel, süreklilik arz etmektedir. Çünkü Kıbrıs'ta ve Doğu Akdeniz'deki istikrar ve denge ancak bu sayede sağlanmaktadır" diyen Başbuğ, "Buradan açıkça görüleceği gibi, Kıbrıs sorunu, Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin güvenliklerini ilgilendiren milli ve ortak bir sorundur" şeklinde konuştu. "Çözüm güven ortamı yaratmayabilir" Kıbrıs sorununa, BM çerçevesinde, kapsamlı, adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasının istenilen bir husus olduğunu kaydeden Orgeneral Başbuğ, "Gerçekten Kıbrıs sorununa kapsamlı, adil ve kalıcı bir çözüm bulunması isteniyorsa ilk önce, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin 1959-1960 antlaşmalarına dayalı '1960 Kıbrıs Cumhuriyeti' olmadığının, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bir gerçek olduğunun ve ilgili tarafların eşit ve egemen şekilde ortaya konulacak 'ortak iradesi' olmaksızın soruna çözüm bulunamayacağının, herkes tarafından kabul edilmesi gerekir" dedi. Orgeneral Başbuğ, "Bunca yaşanılandan sonra, Kıbrıs Türk halkının, haklı nedenlerle Kıbrıs Rum tarafına karşı güven duyamaması, üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Kapsamlı bir çözümün bile hemen iki taraf arasında güven ortamı yaratabileceğini düşünmek zordur" diye konuştu. "KKTC iyi niyetine karşılık görmedi" KKTC'nin bugüne kadar iyi niyeti, barışçı ve uzlaşıcı yaklaşımlarının Güney Kıbrıs Rum yönetimi tarafından herhangi bir karşılık görmediğine işaret eden Orgeneral Başbuğ, "KKTC uzlaşmadan ve çözümden yana tavır almasına rağmen Avrupa Birliği izolasyonları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu durum da güveni sarsmaktadır" dedi. Orgeneral Başbuğ, mutlu barış harekatının sadece Kıbrıs Türk halkı için değil, Kıbrıs Rum halkı için de barış ortamı sağladığını, binlerce yabancı uyruklu şahsın, Türk ordusunun varlığıyla kendisini güvende hissederek KKTC'de yaşadığını anlattı. Bu nedenle KTBK'nın adadaki varlığının, 1974 yılından bugüne kadar, Kıbrıs'ta yaşanan huzur ve güvenin sağlayıcısı ve teminatı olduğunun unutulmaması gerektiğinin altını çizen Orgeneral Başbuğ, "Kıbrıs sorununun çözümünde, iki kesimlilikle garanti ve ittifak antlaşmalarının delinmeden ve sulandırılmadan korunması şarttır. İki kesimliliğin delinmesi, Kıbrıs Türk halkının geleceğinin ipotek altına alınmasıdır" şeklinde konuştu. Başbuğ ayrıca, "Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı ve birliklerinde yapmış olduğum denetlemeler sonucunda, birliklerimizin üstün bir moral, eğitim, özgüven ve disiplin içinde, kararlı ve her an göreve hazır bir şekilde; başta Kıbrıs Türk halkının güvenliği ve savunulması olmak üzere, kendilerine verilebilecek bütün görevleri mükemmel şekilde yerine getirebileceklerini görmekten büyük bir mutluluk duydum" dedi. "Kimse yanlış hesap yapmasın" Orgeneral İlker Başbuğ, KKTC halkının, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı duyduğu değişmeyen güven ve sevgisinin, güçlerini perçinlediğini ifade ederek, KKTC halkının, Türk ordusunun terörle mücadele verdiği desteğe Türk Silahlı Kuvvetleri adına teşekkür etti. Kıbrıs Türkü'nün yeni nesillere geçmişi iyi öğretmesi gerektiğini, bu hususun geleceğin teminatı olduğunu vurgulayan Başbuğ, KKTC'nin, kim ne derse desin bir gerçek olduğunu dile getirerek, "Anavatanından güç alan mücahit Kıbrıs Türkü de, dünyada hiçbir topluma reva görülmeyen zulüm ve haksızlıklara, gelecek nesillere örnek teşkiletmesi ve ders alınması gereken müstesna bir fedakarlık ve azimle direnmiş ve var oluş mücadelesini bir devlet kurarak taçlandırmıştır. Bunun bazıları tarafından iyi okunması ve anlaşılmasında sonsuz yararlar vardır. Kimse yanlış hesap yapmasın" dedi. "Mücadelede karamsarlığa yer yoktur" Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ ayrıca, "Terörle mücadelede hiçbir zaman karamsarlığa yer yoktur. Karamsar düşüncelerin ifadesi, örgüte yardımıyla eş anlamlıdır" dedi. Orgeneral Başbuğ, Kıbrıs'ın güneyinde bulunan bazı terör örgütü destekçileri tarafından, örgütün dağ kadrosuna eleman temin edildiği ve bölücü örgüte maddi destek sağlandığının bilindiğini de kaydetti. Başbuğ, "Türkiye, içinde bulunduğu zor coğrafyada, simetrikten, yani klasik, diğer bir deyişle konvansiyonel, asimetriğe doğru uzanan geniş bir risk ve tehdit yelpazesiyle karşı karşıyadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu geniş tehdit yelpazesi karşısında, klasik harekattan iç güvenlik harekatına kadar tüm harekat nevilerini başarıyla icra etmektedir" diye konuştu. "Hesaplı risk" Şubat ayı içerisinde Irak'ın kuzeyine yapılan askeri harekatla ilgili detaylı bilgi veren Orgeneral Başbuğ, operasyona ilişkin kendisineyöneltilen soruların başında, "harekatta elde edilen bu üstünbaşarının" nelere dayandığı sorusu geldiğine işaret ederek, "Operasyonun başarısının altında, alınan hesaplı risk yatmaktadır" dedi. "Operasyonun ne zaman, nereye, hangi birliklerle ve ne kadar süreli olarak icra edileceğinin, aralık 2007 ayında belirlendiğini" belirten Başbuğ, "Bu belirleme tamamen kendi istihbarat birimlerimizin elde ettiği bilgilere dayalı olarak yapılmıştır. Operasyonun icrası sürecinde kendi istihbarat vasıtalarımızın ve ABD istihbarat vasıtalarının elde ettikleri bilgiler kullanılmıştır" diye konuştu. Birliklerin 3000 metre yükseklikte, eksi 29 dereceye varan hava şartlarında sürekli eğitim yaptığını kaydeden Başbuğ, "Personelin fiziki dayanıklılığının artırılması eğitimine de özel önem verilmiştir. Verilen bu eğitim sayesinde, personel 40 kilograma varan yükleriyle üstün hareket yeteneği kazanmış, yine bu eğitim sayesinde bazı birliklerimiz, operasyon boyunca yani 8 gün ve gece süresince toplam sadece 16-17 saat uyuma ve dinlenme ile görevlerini aksaksız ve mükemmel şekilde yerine getirebilmişlerdir" diye konuştu. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, operasyonla ilgili olarak ayrıca, "Bu operasyon; bölücü terör örgütü üzerinde, bugüne kadar hiçbir operasyonda elde edilemeyen derecede bir baskın tesiri yaratarak; operasyon bölgesinde bulunan ve bölgeye takviye olarak gelen toplam 350'ye yakın teröristin 240'ını etkisiz hale getirerek ki bu netice yüzde olarak bölgedeki teröristlerin yüzde 70'inin etkisiz hale getirilmesidir, bu da bugüne kadar operasyonlarda elde edilen en büyük yüzdedir" dedi. "Mücadele topyekün yürütülmeli" Terörle mücadele faaliyetlerinin, devlet tarafından ve topyekün şekilde yürütülmesi gerekliliği üzerine duran Orgeneral Başbuğ, "Esas itibariyle güvenlik, ekonomi, sosyo-kültürel (eğitim ve sağlık dahil), psikolojik harekat ve uluslararası alanda, birbirleriyle paralel ve eşzamanlı olarak yürütülmelidir. Çünkü bu faaliyetler birbirini tamamlamaktadır" dedi. Başbuğ, "Bölücü terör örgütüyle mücadelede güvenlik kuvvetlerinin ana hedefi ise, terör olaylarını kabul edilebilir en düşük seviyeye indirerek, terör örgütünün marjinalize edilmesidir" diye konuştu. "Güvenlik kuvvetlerin örgütün silahlı kadrosunu etkisiz hale getirirken, örgüte katılım hala devam ediyorsa terörle mücadele beklenenden de uzun sürer" diyen Orgeneral Başbuğ, "Bu görev devlete düşmektedir. O halde yapılması gereken, örgüte çeşitli nedenlerle katılanların örgüte neden katıldıklarının tespiti ile buna karşı gerekli tedbirlerin alınmasıdır" ifadesini kullandı. "Terörle mücadelenin aslında psikolojik mücadele olduğunu, ifade eden Başbuğ, "Kamuoyu terörle mücadelenin süreci ve özelliklerine ilişkin doğru ve açık şekilde bilgilendirilmeli ve yetkililerce bilinçsiz yapılan açıklamalarla gerçek dışı beklentilerin içine de sokulmamalıdır" şeklinde konuştu.

Hükümet ve Askerin Topyekûn imha Israrı Sürüyor

Kapatma davasıyla birlikte AKP'yi tamamen güdümleyen ordunun yeni komuta kademesi, Erdoğan ve Gül'e izleyecekleri politikalar konusunda doğrultu vermeye devam ediyor
İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanlığı görevine atanırken, yerine Işık Koşaner Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na geldi. Başbuğ ve Koşaner'in açıklamaları askerin şiddette ısrar ettiğini gösteriyor.
Gül, Toptan ve Erdoğan'ın kaçırmadıkları komuta kademesi devir teslim törenlerinde yeni Genelkurmay Başkanı Başbuğ ve Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner, izleyecekleri politikaları açıklamaya devam ediyor. Büyükanıt döneminden farklı olmayan politik yaklaşımlar sergilenirken, Başbuğ, Kürt sorununda şiddetin süreceği mesajını verdi.
'Topyekûn mücadele sürecek' diyen Başbuğ'a Koşaner de katıldı. Koşaner, hak ve özgürlükler konusundaki açılımları kabul etmeyeceklerini kaydetti ve Türkiye'de etnik çeşitliliği, farklı kültürleri ve kimlikleri açıktan tehdit ilan etti. 'Irak'ın kuzeyinde tedbir lazım' diyen Koşaner, saldırıların sınırötesinde süreceğini de belirtmiş oldu.

ilker_basbug_isik_kosaner

Törenlerden savaş perspektifi
TSK'de yeni komuta kademesinin devir-teslim törenlerindeki konuşmaları, Türkiye halkının demokratikleşme adına elde ettiği kazanımları 'terörle mücadele' adına hedef haline getirirken, imha ve inkar ağırlıklı kirli savaşta ısrarın da itirafı niteliği taşıdı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nı Işık Koşaner'e devreden yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, artarak sürdürecekleri operasyonların başarısı için topyekûn mücadele çağrısında bulunurken, KK Komutanlığı'nı devralan Işık Koşaner, OHAL uygulamalarını içeren talebini yineledi. Konuşmalarda 'Tompon Bölge' uygulamasında ısrar edileceği vurgulanırken, STK'ler ve etnik zenginlikler düşman ilan edildi, siviller hedef haline getirildi. Törenlere katılan Başbakan Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni komuta kademesinin direktiflerini pür dikkat dinledi.

Askerler mezrayı ateşe verdi


Topyekûn savaş çağrısı Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini Orgeneral Işık Koşaner'e devreden Orgeneral İlker Başbuğ, son iki yıldır söylediklerini tekrarladı ve savaşı derinleştirecek yeni dönem taktik ve planlamalarını sundu. PKK'nin bitirilemeyeceğini, ancak eylemlerini kontrol edilebilir bir noktaya getirmeyi ve umudu kırmayı hedeflediklerini söyleyen Başbuğ, topyekûn mücadele çağrısında bulundu, medyadan otosansür uygulamasını istedi, Bölge halkını işbirlikçiliğe çağırdı. 'Bölge halkının desteğini tamamen kaybeden ve örgüte gerekli katılımları sağlayamayan terör örgütlerinin uzun süre ayakta kalmaları mümkün değildir'' diyen Başbuğ, Türkiye'nin 1984 yılından beri, PKK gerçeği ile yaşadığının görülmesini istedi. Halk ile PKK'yi birbirinden ayıracak politikalar üretmek gerektiğinden bahseden Başbuğ, PKK ile mücadele kapsamında, ekonomi, sosyo-kültürel, psikolojik harekât ve uluslararası alanlarda alınacak tedbirlerle Bölge halkının kazanılması gerektiğini öne sürdü. PKK'yi imha etmek için güvenlik alanı yanında beş alanda da paralel, eşzamanlı ve koordineli olarak hareket edilmesi gerektiğini savunan Başbuğ, 'Bu konu bazıları tarafından kasıtlı olarak çarpıtılmaktadır. Onlar kasıtlı olarak 'Güvenlik alanında mücadele etmeyelim, diğer alanlarda mücadele ederek terörü sonlandırabiliriz' demektedirler. Bu düşünce bölücü terör örgütünün savunduğu yaklaşımın ta kendisidir'' diye konuştu. Başbuğ, 'terörle mücadele'nin, 'devlet tarafından ve topyekûn şekilde esas itibariyle güvenlik, ekonomi, sosyo-kültürel, eğitim ve sağlık dahil psikolojik harekât ve uluslararası alanda birbirleriyle paralel ve koordineli olarak yürütülen faaliyetler'' olduğunu belirtti.
cudiyaniyor2 Savaş psikolojik ağırlıklı Tampon Bölge uygulamasının şart olduğunu yineleyen Başbuğ, sürekli operasyonların icrası yanında, yurtiçinde alan kontrolünün tam olarak sağlanması ve sınırların kontrol seviyesinin artırılmasına çalışılmasının da başarı için şart olduğunu, bu konuda gerekli bütün tedbirlerin alındığını savundu. Örgüte katılımların başarısızlıklarındaki temel etken olduğu iddiasını buradaki konuşmasında da tekrarlayan Başbuğ, katılımların engellenmesi ve kontrol altına alınması için bir dizi tedbirler alınmasını istedi. Kürt sorununda yaşanan savaşın kirli birçok boyutunun yıllardır gizlenmesi ile Türkiye halklarının kandırılmasının devam etmesi gerektiğini öne süren Başbuğ, medyaya otosansür önerdi. PKK'ye karşı yürüttükleri mücadelenin, psikolojik bir mücadele olduğunun altını çizen Orgeneral Başbuğ, PKK'ye karşı silahlı mücadele verdiklerini hatırlatarak yaşadıkları kayıpların 'hassasiyetlere uygun' verilmesini istedi. Şubat 2008'de yapılan Zap harekâtının mimarlarından olan Başbuğ'un, hezimetle sonuçlanan harekât için kullandığı 'Harekat terör örgütleri ile mücadele tarihine emsalsiz bir örnek olarak geçmiştir' sözleri ile de şaşırttı.
jitem_silahiyla Özel harekât profesyonellere emanet TSK bünyesinde yapılanan 'Ergenekon ' örgütlenmesinden yeterli derslerin çıkarılmadığını hatırlatan bir diğer değerlendirme ise, PKK'ye karşı işlevli olacak özel tim elemanları gibi çalışacak 'profesyonel ordu' oluşturma çabası ile ilgili kısımlar oldu. Kara Kuvvetleri'ndeki beş adet Komando Tugayı'nın tamamen profesyonel hale getirilmesi için başlanan çalışmalara devam edildiğini anlatan Başbuğ, önümüzdeki yılbaşında, bu birliklerdeki profesyonel personelin yüzde 70'lere ulaşacağını ve projenin 2010 yılı başında tamamlanacağını duyurdu. Tampon Bölge projesi için önem arzeden sınırda özel ve yeni birlikler konuşlandırmaya başladıklarını da itiraf eden Orgeneral Başbuğ, geçen yıl 2007 yılında Şırnak/Şenoba'da, bu yıl da Hakkari/Çukurca'da birer Taktik Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı'nın teşkil edildiğini, Yüksekova'daki Jandarma Sınır Tugayı'nın da aralarında bulunduğu, yedi adet yeni kurulmuş sınır taburu ile takviye edilmiş olan bu üç tugayın, Türkiye-Irak sınırının güvenliğinden sorumlu olduğunu savundu. Bu hazırlıkları süreklileşmiş bir sınırötesi müdahale koşulları yaratmaya yönelik iken, Başbuğ insansız hava araçlarının 2. ve 3. Ordu Komutanlıkları bölgelerinde yoğun olarak kullanılmasını ise iç harekâtta devrim olarak niteledi.
Etnik farklılık ve STK'ler yeni tehlikeler Konuşmalarında PKK ile savaşabilmek için özgürlükleri tehdit olarak gören ve 'belli bölgelerde' OHAL isteyen yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner, KKK görevini devralırken yaptığı konuşmada, etnik çeşitliliği düşman ilan ederken, demokratikleşmenin göstergeleri olan STK'leri tehlikeli bulduğunu söyledi. Artık küresel tehdit ve risklerin sözkonusu olduğunu savunan Koşaner, 'Güvenlik ihtiyacı ve tehdit neyi gerektiriyorsa tereddütsüz yapılmalıdır'' dedi.linc2
Operasyonların tek bir PKK'li kalmayıncaya kadar süreceğini buyuran Koşaner, 'Teröre karşı mücadelede tarafız ve böyle olmaya devam edeceğiz'' ifadelerini kullandı. Başbuğ gibi 'topyekûn mücadele' isteyen Koşaner, imhayı meşrulaştıran bir dil kullandı. 'Ulus ötesi sosyal ve kültürel hareketler ile etnik çeşitlilik, ulusal birlik ve güvenliği tehdit eder hale gelmiştir' diyen Koşaner, demokrasi ve insan hakları gibi çağdaş değerlerin istismar edildiğini savunarak bu alandaki hak ihlallerinin artacağı mesajını verdi ve 'Ulus devletler adeta demokrasi adına dağılmaya, insan hakları adına da bölünmeye mahkum edilmektedirler'' dedi. Alt kimliklerin önplana çıkarılarak ulus-devlet yapısının dağıtılmaya çalışıldığını savunan Koşaner, 'Ülkemizin yumuşak gücünü oluşturacak sivil kabiliyetler geliştirilemediği gibi aksine dış fonlarla yönlendirilen sivil toplum örgütü veya kuruluşu görünümlü unsurlar, bozucu ve yıkıcı özellikleri ile kendileri güvenlik sorunu olmaktadırlar'' sözleri ile dikkat çekti.asker_ve_polis_kurdistan
DTP ve siviller hedefte 'Silahlı teröristler kadar legal alanda ortaya çıkan silahsız teröristlere ve ayrılıkçılık destekçilerine karşı da tedbirler getirilmesi gerektiğini' savunan Koşaner, DTP ve birçok Kürt kurumu çalışanı ile sivillerin de hedef alanı içerisinde olduğunu ima etti. Koşaner'in sözleri 'potansiyel suçlu' olarak Kürtleri zor günlerin beklediğinin sinyallerini verdi. Özgürlükleri tehlike olarak tanımlamakta ısrarlı konuşmaları ile dikkat çeken Koşaner, 'Terör örgütü mensuplarının ülkeye kolaylıkla giriş çıkışlarını ve pek çok cana mal olan patlayıcı maddelerin ülkeye sokulmasını önlemek amacıyla sınırlarımızda alınan tedbirlere ilaveten kara, deniz ve hava yoluyla ülkemize giriş noktalarında da ilave tedbirler alınmasına ihtiyaç vardır'' sözleri ile seyahat ve ulaşım hakkına da kısıtlamalar getirme niyetini yansıttı. 'Türkiye, bu mücadeleyi Irak'ın kuzeyinde tedbirler alınmasını da sağlayacak girişimlerle kendisi yürütmek ve sonuçlandırmak durumundadır'' sözleri ile Koşaner, Güney Kürdistan'da söz ve inisiyatif sahibi olma niyetlerini hatırlattı. ALTERNATİF

bombebarana_tirk

Büyükanıt Güney'deki gelişmeleri hedef gösterdi
Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 31 Temmuz 2006'da atandığı Genelkurmay Başkanlığı görevini, Orgeneral İlker Başbuğ'a devrettiği törende Kürt sorunu odaklı konuştu. Konuşmasında OHAL uygulamaları için düzenleme isteyen Işık Koşaner'in talep ve değerlendirmelerine katıldığını söyleyen Büyükanıt, Güney Kürdistan'ı hedef gösterdi. PKK'nin gelişmesinin nedeni olarak Irak'taki istikrarsızlığı gösteren Büyükanıt Irak'taki istikrarsızlığın nedeni olarak da merkezi Irak yönetiminin Güney Kürdistan'a geçememesini göstererek Bölge'deki federal yapılanmaya dönük rahatsızlığını dile getirdi. 1999'da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın tutuklanmasının ardından çatışmalarda düşüş olduğunu hatırlatan Büyükanıt, PKK'nin gelişim seyrini 1 ve 2. Körfez savaşı dönemi ile geçen yıl aldıkları sınırötesi operasyon yetkisi olmak üzere üç bölümde ele aldı. Sınırötesine yapılan operasyonlarla PKK için Güney Kürdistan'ın güvenli olmadığını gösterdiklerini savunan Büyükanıt, Koşaner gibi hukuki düzenlemelerin TSK'yi zorladığını iddia etti ve baskıyı artırmayı önerdi. TSK olarak Bölge'de yaşayanları 'potansiyel terörist' olarak görmediklerini savunan Büyükanıt Topyekün savaş istedi. www.kurdtime.blogspot.com

Tsk'nın Kürdistan'a bakışı

Orgeneral Başbuğ için asıl sorun Kuzey Irak… M. Ali Birand/Posta Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Başbuğ’un Pazartesi günü Kara Harp Okulu öğretim yılı açılışı nedeniyle verdiği ilk ders sırasında söylediklerini incelemeye bugün de devam etmek istiyorum. Dünkü yazımda, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın PKK ile ilgili sözlerini aktarmıştım. Asker gözüyle, PKK’nın gelişmesini, nereden nereye geldiğini ve sürdürülen mücadelede ne hatalar yapıldığını anlatan Org. Başbuğ, PKK’nın ötesinde bir başka noktaya dikkat çekmişti. Kuzey Irak’taki gelişmelere işaret etmişti. Org. Başbuğ’un Kara Harp Okulu konuşması, 27 Haziran’da Eğirdir’deki brifingi ve kendisiyle bundan bir süre önce yaptığım uzun bir değerlendirme sohbetinde söylediklerini bir araya koyunca, karşıma çok ilginç bir manzara çıkıyor. Satır aralarını okuduğunuz zaman, Org. Başbuğ’un, PKK’yı bizlerin tahmin ettiği kadar büyük bir tehdit olarak görmediği anlaşılıyor. Konuşmalarında sürekli aynı vurguyu yapıyor: “... PKK’nın şu veya bu şekilde kontrol altında tutulduğu, silahlı mücadelesinde beklenen başarıyı gösteremediği... TSK’ya karşı üstünlük sağlamasının imkansız olduğu...” Buna karşılık Org. Başbuğ’un kullandığı cümleler ve yaptığı vurgular, Türkiye’nin bölünme tehlikesinin aslında Kuzey Irak’tan kaynaklandığı inancını gösteriyor. Org. Başbuğ, PKK’yı besleyen kaynak olarak Kuzey Irak’ı görüyor, ancak daha da önemlisi, bağımsızlığa yaklaştıkça, Kürt kökenli vatandaşlarımızın hiç değilse bir bölümü için cazibe merkezi olduğuna dikkat çekiyor. Barzani’nin bölgedeki nüfuzunun giderek arttığına işaret ediyor. Aslında, gerçekçi düşünülürse, Kuzey Irak’ın bağımsızlığı elde etmesi durumunda, cazibe merkezi konumundan daha öteye geçeceği ve ilerde -uluslararası konjonktürdeki değişikliklere göre- bir Kürdistan’ın kurulması olasılığının büyüyeceğini görmek o kadar de güç değil... Kuzey Irak, artık eski Kuzey Irak değil. Kürtler uzun yıllar sonrasında bağımsızlığın kokusunu aldılar. Konjonktür onların lehine gelişti. Özellikle son Irak istilası, her şeyi değiştirdi. Artık ok yaydan çıktı. Bir daha geri dönülmesi çok güç. ABD’nin istilasına kadar, Kuzey Irak’ın bağımsızlığından söz etmek güçtü. Ancak ABD’nin girişi ve ardından yaşananlar (özellikle Şii-Sünni çatışması) Irak Kürtlerinin önünü açtı ve bağımsızlık imkanı genişledi. Bugün için Irak’ın bölünmesi hala kolay değilmiş gibi görünüyor, ancak bu koşullar her an değişebilir. Barzani, boş yere sertleşmiyor. Türkiye ile arasının açılması pahasına boş yere Ankara’nın nasırına basmıyor. Eninde sonunda, bir gün tam bağımsızlığa kavuşacağına inanıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, yaptığı hesaplar da hiç yanlış veya abartılı değil... Org. Başbuğ, konuşmasında işte bu “tehlikeyi” ön plana çıkarıyor. PKK tehdidinin önüne koyuyor. PKK faaliyetinden daha önemli, daha kaygı verici olarak görüyor. Peki, ne yapılabilir? Org. Başbuğ, o konuda da son derece gerçekçi. Hamasetin cazibesine kapılmıyor. “ABD’nin onayı olmadan veya ABD’nin itiraz edeceği bir askeri müdahale yapılamayacağını” da açıkça söylüyor. Türkiye’nin Kuzey Irak’tan dışlandığı ve bölgede pek bir etkinliğinin kalmadığı da ortada. Peki ne olacak? Seyirci mi kalacağız? Hayır... Org. Başbuğ ilk defa, Türkiye’nin gelişmeleri zora sokacak, engelleyecek ve Kuzey Iraklılar’a da Amerika’ya da “bağımsızlığı pahalıya mal ettirecek” gücü bulunduğuna işaret ediyor. Bu yaklaşım, Türkiye’nin genel stratejilerinde bir ilk... Üzerinde tartışılması gereken, yepyeni bir yaklaşım... Çok kimsenin gözünden kaçan bir unsur...   * * * BARZANİ KATI , TALABANİ DAHA ESNEK Org. Başbuğ’un tüm dikkatleri çektiği Kuzey Irak’ı iki lider yönetiyor. Biri Mesud Barzani, diğeri de Celal Talabani. Her ikisinin de farklı yaklaşımları var. Mesud Barzani, tüm Kürtlerin liderliğine oynuyor. Milliyetçilik bayrağını en üst düzeyde tutuyor. Türkiye aleyhtarı konuşmalar yaptıkça, hem içerdeki prestiji artıyor, hem de Kuzey Irak dışındaki (özellikle Türkiye) Kürtler üzerindeki etkinliği yaygınlaşıyor. Bugün Güneydoğu’da birçok kesim Barzani’ye büyük saygı duyuyor. Barzani, PKK kartını, Kerkük baskısına karşı kullanıyor. Türkiye’ye bir gözdağı veriyor. “ Eğer siz Kerkük’e karışırsanız, PKK’de sizi rahatsız eder” demek istiyor. Türkiye de, Barzani’yi muhatap olarak kabul etmek istemiyor. Görüşmemekte direniyor. Barzani, PKK konusunda anlayışla hareket ettikçe de, Kerkük sorununda sertleşiyor. Zira Kerkük Referandumu’nun ertelenmesinde Ankara’nın etkili olduğunun farkında. Celal Talabani ise, son dönemlerde, Barzani’ye oranla ve özellikle PKK konusunda Türkiye’ye daha yakın bir tutum izliyor. PKK’nın faaliyetlerini eleştiriyor ve Kerkük konusunda uzlaşı yanlısı bir görüntü veriyor. Bu son derece önemli, zira Kerkük Talabani’ye bağlı peşmergelerin kontrolünde. Yani, Barzani sert ve katı, ancak iki anahtardan biri de Talabani’nin cebinde. Ankara, eski Cumhurbaşkanı Sezer’in her iki Kürt lidere uyguladığı görüşme ambargosunu önümüzdeki aylarda kaldırmaya ve temaslara başlamaya hazırlanıyor.

Kuzey Irak, Org. Başbuğ’un konuşmasından sonra, Türkiye’nin gündemine farklı bir şekilde girecektir. Önemli olan, bu yaklaşımın AKP hükümeti tarafından da paylaşılıp paylaşılmayacağıdır.

Orgeneral Başbuğ'un çıkışının Batı'daki yankıları Semih İdiz-Milliyet Orgeneral İlker Başbuğ'un Kara Harp Okulu'nda yaptığı ve genelde "sert" diye değerlendirilen konuşmasının, Ankara'daki Batılı diplomatik çevreler tarafından "acil" kodlu kriptolarla merkezlere geçildiğini söylememiz şaşırtıcı olmayacaktır. Kuşkusuz İlker Paşa da bunu bilerek konuştu, zira Türkiye'nin özellikle PKK konusunda tahammülü artık ciddi bir şekilde zorlanmaktadır. ABD'ye güvenen Iraklı Kürt liderliğinden yansıyanlar da haliyle yardımcı olmamaktadır.  Buna karşılık, geçmiş deneyimlere de dayanarak, İlker Paşa'nın verdiği mesajların Batı'da özellikle de askeri kesimimizin arzuladığı şekilde -alınmasının güç olduğunu düşünüyoruz. Nitekim Batılı diplomatlarla yaptığımız konuşmalar da bunu doğrular nitelikteydi.  ABD'deki bazı çevreler kullanır Bu çerçevede, İlker Paşa'nın "'Belki Türkiye tek başına Irak'taki gelişmelere yön veremez, ancak gelişmelerin maliyetlerini artırabilecek güce sahiptir" şeklindeki sözlerinin Washington'daki Türkiye aleyhtarı çevreler tarafından kullanılacağını şimdiden görür gibiyiz.  Nitekim, "Irak'a girişte bize yardım etmeyen Türkiye, çıkışta da etmez" düşüncesinin, Başkan adaylarından Hillary Clinton dahil olmak üzere, birçok kişi tarafından şimdiden telaffuz edildiğini görüyoruz. İlker Paşa'nın sözlerinin bu kişiler tarafından "teyit" niteliğinde kullanılacağı kesin.  Öte yandan, yakın gelecekte Dışişleri Bakanı olması ihtimali bulunan Richard Holbrooke gibi Demokrat Partisi'ne yakın önemli şahsiyetler de, Irak'ta ileride zorunlu olarak kalacak Amerikan güçlerinin Kuzey Irak'a çekilmesi gerektiğini açıkça söylüyorlar.  Bunun bir nedenini de "Türklerle Kürtlerin çatışmasını engellemek" olarak ortaya koyuyorlar. Bu, "Güvenli bölge oluşturan Kürt dostlarımızı Türkiye'ye karşı korumamız gerekir" demenin başka bir yoludur. Bu "lobi"nin de İlker Paşa'nın sözlerini değerlendirmek isteyeceği kesin. AB 'pür dikkat' izliyor AB'ye gelince, kasımda yayımlanacak İlerleme Raporu öncesinde "pür dikkat" Türkiye'yi izliyor. Batı basınından da görüleceği gibi, en çok merak edilen konuların başında da, "Ordu siyasi sürece müdahale eder mi?" sorusu geliyor. Hal böyle olunca, İlker Paşa'nın -ağırlık laiklik üzerinde olmak suretiyle- Türkiye'deki siyasi düzenin temel özelliklerini sıralayarak, "TSK bu yapı ve niteliklerin korunmasında her zaman taraf olmuştur ve olmaya da devam edecektir" şeklindeki sözlerinin dikkat çekmemiş olması olanaksızdır.  Nitekim AB çevrelerinde bu sözlerin "Ordu siyaseti bırakmaya niyetli değil" diye yorumlandığını daha şimdiden görüyoruz. Bu arada, İlerleme Raporu'nda buna da atıfta bulunulacağını gösteren sinyaller alıyoruz.  Kıdemli askerlerimizin yaptıkları bu konuşmaların nüfusumuzun geniş bir kesimde hoş karşılandığını biliyoruz. TSK'nın aslında Türk siyasetinin bir parçası olduğu da inkâr edilemez. Onun için birçok kişi tarafından "gerekli" olarak değerlendirilen bu konuşmaların sona ermesini beklemek gerçekçi değildir.  Ancak bu konuşmaların Batı'da, bizde arzulanan şekilde kabul edilmesini beklemek de kanımızca gerçekçi değil.

Lice katliamından Başbuğ çıktı

Lice katliamından Başbuğ çıktı

ANF İSTANBUL / Yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ismi yüzün üzerinde kişinin öldürüldüğü, binlerce evin yerle bir edildiği Lice olaylarının ardından çıktı. Başbuğ, AİHM’in Türkiye’yi tazminat etmesine de neden olan Lice olaylarında, tümgeneral rütbesinde iken “ateş emri veren” komutanlar arasındaymış.Kurd killed by the Turkish army
Yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile ilgili basında çıkan haberler, dikkat çekici bir katliamın da ipuçlarını veriyor. Haftalık yayın yapan Tempo Dergisi’nin haberine göre, İlker Başbuğ’un adı Lice olaylarında geçiyor. Derginin “14 saat teröristlerle çatıştı” diye verdiği Lice olayları gerisinde yüzü aşkın cansız beden bırakmıştı.
Tarih 22 Ekim 1993…

Diyarbakır’ın Lice ilçesi teröristlerin barındığı gerekçesiyle kuşatma altına alındı. Giriş çıkışlar yasaklandı. İlçe, 5 gün boyunca bomba ve ateş altında tutuldu. Çatışmalar gece gündüz durmadan sürdü. Ateş, köylülere ait tam 3 bin 700 evi hedef alındı. Evler boşaltılarak ateşe verildi. Liceliler, köy meydanına toplatıldı, kadın, erkek, çocuk demeden sürekli sorgulandı. Saldırıda ilçede yaşayan 380 köylü öldürüldü.Every day life of Kurds 011
AİHM MAHKUM ETTİ
5 günde yerle bir olan ilçede, saldırıların ardından telef olan hayvanlar, kullanılamaz evler ve öksüz çocuklar bıraktı. Licelilerin açtığı davalar ise sonuçsuz kaldı. Türkiye’de bu saldırı ile ilgili hiçbir muhatap bulamayan katliam mağdurları bunun üzerine AİHM’e başvurdu. AİHM heyeti, Lice'de yaptığı incelemede, Licelilerin mal ve mülklerinin devlet tarafından kasten yakılıp yıkıldığını tespit etti ve Türkiye’yi tazminata mahkum etti. AİHM’in mahkumiyet nedenleri arasında, köylülere yapılan işkence de yer alıyordu.Turkish army armored vehicle chases Kurds In Cizre
LİCE OLAYLARINDA BİR GENELKURMAY BAŞKANI
Tempo’nun haberine göre, bu operasyona yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da katılmıştı. Habere göre, operasyonu yapan Hasan Kundakçı’nın yanında Başbuğ da yer aldı. Dergide, Kundakçı ve Başbuğ’un fotoğraflarına da yer verildi.
Kundakçı, Veli Küçük'ün Harp Akademisi'nden de devre arkadaşı.lice_katliami_1993

lice_katliami2_1993

Showing posts for query Başbuğ. Show all posts

AKP 'devlet partisi' yolunda

Ergenekon yeni saldırı konseptinin parçası

Ergenekon'u neden PKK ile ilişkilendiriyorlar

Türkiye'yi yöneten 50 kişi içinde Abdullah Öcalan’da var!

Karayılan'dan Abant değerlendirmesi

Özkök’ün yemeğini evden getirdiği  günler

İşte Ergenekon gerçeği

TSK'ye ait olduğu belirtilen Eylem Planı'nda öncelikli hedef Kürtler oldu.

“İsrail Kürdistan ile ilişki kurmak istiyorken Kürdistan İsrail ilişkisinden utanıyor”

ABD SESSIZ : "TÜRKİYE İLE İRAN'IN ORTAK OPERASYONLARINDAN HABERİMİZ YOK"

Türk-İran işi

AVRUPA ILE POLEMIK

'Kürt planı' Londra'da ısıtılıyor

Diyelim ki Ankara buna yanaşmıyor. O zaman ister istemez cazibe merkezi Güney Kürdistan, Hewlêr olacak. Buna karar verecek olan Kürtlerden ziyade..

ANF’ye bilgi veren bir PKK yetkilisi, “kafalarına çuval geçirilecek birileri varsa o da Türk ordusudur” diyerek uyardı.

"Ortada bir Kürt planı olduğu gözüküyor ama bu nedir ayrıntıları açıklanmalı."

Türklerin Kürdistan’a girişlerinden bu yana hiç bir şekilde bölgede barış sağlanamadığı...

Erdoğan'ın sadece terör sorunu için değil Kürt sorununun tamamı için 'kapsamlı planı' olduğunu ilk kez Amerikan Dışişleri Bakanı Rice duyurdu.

Katliamın sorumlusu AKP hükümeti

Beytüşşebap için Ankara’da düğmeye basıldı

Tsk'nın Kürdistan'a bakışı

Orgeneral Başbuğ'un çıkışının Batı'daki yankıları

Başbuğ: Kürtçe kabul edilemez

Türk-İran işi

Müstakbel Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Türkiye ve İran'ın kirli ittifakını itiraf etti, "İran'la koordineli vurduk, gerekirse yine yaparız" dedi. Büyükanıt da giderayak son incilerini döktü.

Türkiye ve İran'ın Kürt karşıtı ittifakının operasyonel boyutu, nihayet Türkiye'nin Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından itiraf edildi. Orgeneral İlker Başbuğ, İran ile koordineli operasyonlar düzenledikleri ve buna devam edeceklerini açıkladı. Türk Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ, Türk ordusunun Güney Kürdistan'a yönelik saldırıları konusunda, ''İran'la koordineli vurduk, gerekirse yine yaparız. İran'la istihbarat işbirliği yapıyoruz'' dedi. Başbuğ, Türk Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı'na (ATASE) bağlı Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi'nin (SAREM) Harp Akademileri Komutanlığı Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi'nde düzenlediği "Ortadoğu: Belirsizlikler İçindeki Geleceği ve Güvenlik Sorunları" konulu uluslararası sempozyumda gazetecilere açıklamalarda bulundu.

İşbirliği ve planlama...

Gazetecilerin, "İran ile işbirliği yapıyor musunuz?" şeklindeki sorusuna Orgeneral Başbuğ, "İran ile istihbarat işbirliği yapıyoruz. Konuşuyoruz, planlıyoruz" yanıtını verdi. Başbuğ, "İran ile bölgede koordineli olarak çalışıyoruz" dedi. "Onlar harekata başladığında biz de yapıyoruz. Bilgi de paylaşıyoruz; sınırın İran tarafından onlar, Türk tarafından da biz operasyon düzenliyoruz" diyen Başbuğ, İran'ın da 'ciddi mücadele' verdiğini belirterek, ortak saldırıların devam edeceğini söyledi.

Türk devletinin imkanları dahilinde Güney Kürdistan sınırını tüm gücüyle kontrol altında tuttuğunu savunan Başbuğ, bu sınırın güvenlik anlamında birinci öncelikleri olduğunu kaydetti. Orgeneral Başbuğ, ikinci önceliklerinin ise İran sınırı olduğunu ekledi. Ancak Başbuğ, ne kadar önlem alınırsa alınsın yine de Kürdistan gerillalarının geçebileceğini kabul ederek, Kuzey Kürdistan'da da savaşın devam ettiğini hatırlattı.

Roj TV'den çok etkilenmiş!

Karayılan: Tehlikeli bir süreç tezgahlanıyor

Koma Civaken Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un gerçekleri çarpıttığını ve başarıyı 'kan dökmekte' aradığını kaydetti. Karayılan ABD-AKP-Ordu ittifakına dikkat çekerek tehlikeli bir sürecin tezgahlandığını söyledi.ANF'nin sorularını yanıtlayan Karayılan, yeni Türk Genelkurmay Başkanı'nın daha çok muratkarayilan56Başbakan gibi davrandığına dikkat çekerek,'İlker Başbuğ'un bu tutumu başbakanı, halkın oylarıyla seçilmiş hükümeti sollamadır, başka bir şey değildir' diye konuştu. Karayılan gerillanın gerilemediğini aksine, çok daha fazla yüksek bir eylem güçler olmasına rağmen kontrollü bir savunma savaşı stratejisini esas aldıklarını dile getirdi…

Basbuğ gerçekleri çarpıtıyor

Yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Kürt sorunuyla ilgili yeni bir konseptten bahsediyor. Yaptığı açıklamalarda hareketinizin bir kırılmayı yaşadığı, geçmiş yıllara oranla eylem düzeyinde büyük düşüş olduğu ve bir gerilemeyi yaşadığını dile getiriyor. Bu konuda siz ne diyorsunuz?
» İlker Başbuğ gerçekleri çarpıtıyor. Hakikatleri gizlemeye çalışıyor. Madem ki süreç üzerinde bir hakimiyeti var, PKK'yi bütün yönleriyle incelemişse, yine '94 ve 2008 yıllarıyla ilgili rakamlar vererek, sonuçları ortaya koymaya çalışıyorsa o zaman 94'te yürüttüğümüz mücadele stratejisi ile şimdi yürüttüğümüz mücadele stratejisi arasındaki farkı da koyması gerekirdi. İlker Başbuğ çok aldatmacalı bir yöntemle hareketimizin yeni dönemde yürüttüğü 'Savunma Savaşı' gerçeğini göz ardı ederek, rakamlarla kamuoyunu yanıltmaya çalışmak istiyor. Böylece gerçeklerin üstünü örtmek, Türk ordusunun başarısızlığını gizlemek istiyor.
Biz bir özgürlük hareketiyiz. Kürt toplumunun demokratik ulusal hakları uğruna yola çıkmış bir hareketiz. Bizim esas mücadele anlayışımız siyasal mücadele ile toplumsallaşma anlayışıdır. Biz hiçbir zaman silahlı mücadeleyi bir amaç olarak ele almadık. Sadece bu çerçevede hareketin düzeyini ölçmeye kalkışmak kişiyi doğru sonuçlara götürmeyeceği gibi gerçekleri gizlemektir.
Siyasal mücadelenin toplumsal düzey kazanması
'Esas mücadele anlayışımız siyasal mücadele ile toplumsallaşma anlayışıdır' diyorsunuz, bunu biraz açabilir misiniz?

»Biz daha önce silahlı mücadele yürüten bir harekettik. Kürdistan'da 1984!ten 99!a kadar süren on beş yıllık bir silahlı mücadele dönemi yaşanmıştır. Bu silahlı mücadelenin stratejisi 'Uzun Süreli Halk Savaşı' stratejisiydi. Ancak Önderliğimizin geliştirdiği yeni paradigma temelinde bizim silahlı mücadele ve genelde toplumsal mücadeleye olan bakış açımız çok köklü bir değişimi yaşamıştır. Biz şimdi klasik silahlı mücadele vermiyoruz. Biz 'Meşru Savunma Stratejisi' temelinde bir mücadele yürütmekteyiz. Meşru Savunma Stratejisi ne demektir? Meşru savunma çizgisine dayalı demokratik siyasal mücadele stratejisi demektir. Bizim için esas önemli olan ideolojik ve siyasal mücadelenin toplumsal düzey kazanmasıdır. Toplumun bu çerçevede örgütlü hale getirilmesidir. Biz buna hizmet eden, meşru savunma anlayışını esas alıyoruz. Yani 94'teki gibi yoğun bir savaş ve saldırıyla 'Kurtarılmış Alanlar' yaratma taktiği yerine Meşru Savunma Savaşı temelinde siyasal demokratik mücadelenin geliştirilmesi stratejisini geliştiriyoruz. Bunun için biz çok yoğun eylem yapmak durumunda değiliz. Mevcut durumda yürüttüğümüz savaş bir savunma savaşıdır, kontrollü bir savaştır. Biz savaşın çok yaygınlaşmasına dönük herhangi bir çaba içinde de değiliz. Olması gerektiği kadar eylemle yetinmekteyiz.
'Kontrollü bir savunma stratejisi izliyoruz'
»Türk genelkurmaylığı adeta 'Neden daha fazla savaşmıyorsunuz?' derecesine bir tahrik üslubunu kullanıyor ve aynı zamanda bilinçli bir çarpıtmayla gerçekleri kamuoyundan gizlemeye çalışıyor. Bizim şuanda kontrollü bir savaşı yürüttüğümüzü gizlemeye çalışıyor. Mademki PKK'yi o kadar inceliyorsun bunu da söylemelisin. Açık ki gerçekleri çarpıtma tutumundan dolayı buraya değinmiyor. İşte 1994'te 6000 küsur olay olmuş, 2008'de 1100 küsur olay olmuş diyerek, eylemlerde bir düşüşün olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Bundan hareketle bizim bir kırılmayı yaşadığımızı, eski eylem gücünün kalmadığını ifade etmeye çalışıyor. Bu tamamen gerçeklerin ters yüz edilmesidir. Bizim şuanda çok daha fazla yüksek bir eylem gücümüz olmasına rağmen kontrollü bir savunma savaşı stratejisini esas alıyoruz. Ama esas olarak Kürdistan'ın dört parçasında bugün Önder Apo'nun görüşleri çerçevesinde yürütülen ve büyümekte olan bir ulusal demokratik mücadele söz konusudur. Şu gerçek ki Kürdistan'da Önderliğimizin çizgisi daha güçlü bir çizgidir. Hareketimizin siyasal etkisi daha fazla büyümüştür.
'94'te 2 bin, Son 4 Yılda 800 Kaybımız Var'

»Örneğin, sekiz yıl önce Doğu Kürdistan'da mücadele diye bir şey yoktu. Ama bugün Kürdistan'ın dördüncü büyük hareketi Apo'cu çizgide mücadeleyi yürüten bir düzeyi vardır. Yani PKK hareketinin bir büyümeyi yaşadığı, bunun karşısında Türk ordusunun başarısız kaldığı, uluslar arası komplonun sonuç almadığı gerçeğini örtemezler. En son gerçekleşen PKK 10. kongresinin yakaladığı düzey bunun açık göstergesidir. PKK hareketi kendisini yenileyebilen, ideolojik-siyasal doğrultusunda büyümeyi yaşayan bir harekettir. PKK'nin meşru savunma çizgisinde yürüttüğü demokratik siyasal mücadeleyle, savunma savaşını nitelikçe ileri düzeye çıkaran bir performansı yakaladığını gizleyemezler. Rakamlar vererek, sanki kendileri bir başarı kazanmış, biz ise bir küçülmeyi yaşamışız gibi göstermeye çalışmak, gerçekleri çarpıtmaktır. Biz bugün klasik gerilla savaşını yürütmüyoruz, biz silahlı mücadeleyi de yürütmüyoruz. Sadece ve sadece gelişen imha hareketlerine karşı Kürdistan özgür gerillası kendisini savunma tutumunu sergilemektedir. Bunu yüksek bir başarı ve manevra kabiliyetiyle ustalıklı bir biçimde gerçekleştirdiği ortadadır. Madem rakamlar karşılaştırılıyorsa o zaman 94'teki kayıplarını da vermelidirler. 94'te bizim de kayıplarımız vardır. Sadece 94'teki kayıplarımız 2000 civarındadır. Ama 2004'ten bu yana dört buçuk yıllık savunma savaşında sekiz yüz civarında kaybımız vardır. Bu sonuç Kürdistan özgürlük gerillasının daha az kayıpla nitelikli bir savunma savaşını verecek bir düzeyi yakaladığını göstermektedir. Bu da pratikte yüksek bir başarı oranının gösterilmesi demektir. Bunun karşısında Türk ordusunun bütün çabalarına ve kullandığı yüksek teknolojiye rağmen istediği sonucu alamadığı da açık ortadadır.
Siz yaşanan çatışma düzeyinin geçmişten farklı bir stratejik yaklaşımdan kaynaklandığını belirtirken, Genelkurmay Başkanı bunu hareketinizin kırılması olarak yorumluyor. Bir anlamda şiddet yöntemleriyle Kürt özgürlük hareketini zayıflattıklarını ifade ediyor. Bu yaklaşım devletin önümüzdeki süreçte şiddet politikalarında ısrar edeceğine mi işaret ediyor?

İlker Başbuğ'un iş başına gelmesiyle birlikte geliştirdiği temaslar, yürüttüğü çabalar Kürdistan'ı baştanbaşa dolaşması, konuşmaları, eğilimi ve çabası gösteriyor ki Kürdistan üzerinde yeni bir plan, yeni bir saldırı dalgası geliştirilmek isteniyor. Bunun alt zeminini hazırlamak için basın-yayın organlarıyla, çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkiler geliştirilmekte, zemin oluşturulmaya çalışılmaktadır. İlker Başbuğ Kürdistan'da yeni bir katliam sürecini geliştirmeyi tasarlamaktadır. Bunun görülmesi gerekiyor. Yirmi beş yıllık mücadele dönemi şu gerçeği ortaya koymuştur; şiddetle, inkâr ve imha politikasıyla Kürt sorunu çözülemez, PKK'nin öncülüğündeki direniş bastırılamaz. Bu ortaya çıkmıştır.
'Şiddetle sonuç alamayacaklar'
» Şimdi rakamlar vererek, çeşitli senaryolarla kamuoyunu yanıltarak, işte 'kırılma noktasına gelinmiş, bir hamleyle artık sonuç alınabilecek bir durum söz konusu, haydi topyekun bir savaş yürütelim, demek istemektedir. Bu bir yalandır. Daha önce de çoğu kez topyekun savaş naralarıyla birçok genelkurmay ortaya çıktı. Kan dökmekten başka bir sonuç elde ettiler mi? Hayır! Şimdi İlker Başbuğ da aynı şeyi yapmak istiyor. Bu bir aldatmacadır. İstedikleri kadar şiddet yöntemine başvursunlar. Bununla sonuç alamayacakları açıktır. Bugün Kürdistan Özgürlük Hareketi, Halk Savunma Güçleri artık baskıyla, şiddetle geriletilecek durumu çoktan aşmıştır. Kürdistan özgürlük gerillası her koşul altında kendini savunabilecek güç ve kabiliyettedir. İstenilirse savaş tırmandırılabilinir. Ama biz artık savaşın tırmandırılmasını değil, dengeli bir biçimde ve savunma anlayışı çerçevesinde yürütülmesini ön gördüğümüz için bu düzeyde tutuyoruz. Elbette ki onlar topyekun bir yönelimi Kuzeyde, güneyde her yerde yaygınlaştırırlarsa o zaman hareketimiz ve halkımız da buna karşı daha kapsamlı bir direnişle cevap verecektir.
Son iki ayda Kürdistan özgürlük gerillasının Dersim'de, Botan'da, Erzurum'da, Karadeniz'de, Amanos'ta, Zağros'ta ve Serhat'ta, yani ülkenin dört bir yanında göstermiş olduğu performans çok önemli bir sonucu ortaya koymaktadır. Şimdi Genelkurmay Başkanlığı bunu doğru değerlendireceğine, bu eylemlerin başarı düzeyi neden yükseldi, neden sonuçsuz kalıyoruz, diyerek daha gerçekçi bazı politika ve yöntemler üzerinde derinleşeceğine, eski klasik, inkâr ve imha siyasetini allandıra-ballandıra yeni bir şeymiş gibi yutturmaya ve herkesi ortak etmeye çalışmaktadır. Açıkça şunu söylemektedir; 'Kan dökeceğim, siz de gelin benim bu kan dökmeme ortak olun.'
Tehlikeli bir süreç tezgahlanıyor
ABD Genelkurmay Başkanı ile yapılan görüşmeler fazla kamuoyuna yansımadı, çeşitli değerlendirmeler oldu. Türk devleti yeni genelkurmay başkanının ilan ettiği konsepte ABD'den destek buldu diyebilir miyiz?
» Esas olarak bir uzlaşma durumu söz konusu. Hareketimize karşı öncelikle ordu ile AKP'nin anlaştığı görülmektedir. Arkasına bu ittifakı alan Başbuğ kendini güçlü göstermeye çalışıyor. Ama anlaşılıyor ki en son Amerika Genelkurmay Başkanı Michael Mullen'in mesajlarından oldukça cesaret almışlar. Zaten bu son birkaç gündür sınırlarda bir askeri hareketlilik de söz konusudur. Kısaca tehlikeli bir sürecin tezgahlanmakta olduğunu söylemek mümkündür. Fakat hareketimiz ve halkımız bu tür süreçleri önceden de görmüştür ve özellikle bu dönemde bu yönlü olası yönelimleri boşa çıkarabilecek, onu tersine çevirerek, mücadeleyi yeni bir aşamaya taşıyacak güç ve kararlılıktadır.
PKK 10. kongresi bu kararlılığı ortaya koymuştur. Bu güç ve kudrette olduğunu göstermiştir. Artık gelinen noktada Türk devletinin inkâr ve imha siyasetine dayalı her tür ideolojik, siyasal, toplumsal ve askeri saldırısı başarısızlığa mahkumdur. Kürt halkı kararını vermiştir. Hiç kimse ve hiçbir kuvvet Kürt halkına bu doğru ve haklı davasında geri adım attıramaz. Hiçbir yönelim biçiminin bu gücü olamaz. Bizdeki kesin kararlılık ve başarı ruhu her türlü yönelimi boşa çıkarmaya ve dönemi mutlaka başarılı bir biçimde cevaplamaya yetecek düzeyde imkanlara sahiptir. Bunu denemek isteyenler pratikte göstereceklerdir. Fakat bizim esas tercihimiz bu biçimde çatışmanın tırmandırılması değildir. Bir arada yaşama koşullarını aramak ve demokratik çözüm kapısını sürekli açık tutmak kaydıyla saldırılara karşı güçlü bir savunma savaşını hazırlanma durumumuz vardır. Ve biz önceden denenmiş, defalarca tekrarlamış kan dökmekten başka bir sonuç vermeyen politikalardan vazgeçilerek, siyasal demokratik yöntemlerle çözümün tek çözüm yöntemi olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.
Kerkük konusunda baskı süreci
Türk devleti bir süredir Güney Kürdistan federe hükümetine dönük ılımlı açıklamalar yapıyordu ama yeniden bir sertleşme yaşanıyor. Yeni Genelkurmay Başkanı resmen suçlamalarda bulundu. Güney Kürdistanlı Kürtler arasında esen ılımlı rüzgar sona mı eriyor?
» Daha önceki konuşmalarında 'PKK'ye yardım eden herkes hedeflenecektir' demişlerdir ve bunu defalarca söylemişlerdir. Şimdi de 'Peşmergeler yardım ediyor' diyerek onlar da hedefimizdir demek istiyorlar. Bu da korkutma ve sindirmeye dönük bir çabadır.
İlker Başbuğ'un yapmak istediği eskiden beri yapılanı bir kez daha yapmaya yönelmektir. Yani sadece kuzeyde şiddet ve bastırmayla sonuç almakla yetinmiyor, aynı zamanda güneye dönük de baskı, tehdit ve şiddet yöntemiyle sonuç almak istiyor. Kerkük konusunda bir baskı süreci Kürtlere dayatılmış bulunmaktadır. Şimdi Türk ordusu bu baskı sürecini fiili tehdide dönüştürmek istediği için dil değiştirmiş bulunmaktadırlar. Buna da yine gerillaya yardım ediyorlar biçiminde gerekçeler gösteriyorlar ama esas olarak güneydeki yerel hükümeti baskı altına alarak, Kerkük2te istediği sonucu almak için Kürtlerin sessiz kalmasını, taviz vermesini sağlamak istiyorlar. Aslında İlker Başbuğ'un bu sözü son dönemde Kürt cephesinden gelen Kerkük'ü pazarlık konusu yapmayız, dış güçler ellerini Kerkük'ten çekmelidir, biçimindeki açıklamalara dolaylı bir cevaptır. Yoksa güneydeki pozisyonumuzda ve dengeler durumunda bir değişiklik yoktur. Ama durup dururken Türk genelkurmayının ağız değiştirmesi güneylileri tehdit etmesinin nedeni Irak'ta ve Kerkük çerçevesinde gelişen süreç üzerinde etkili olmak istediği içindir.
Başbuğ, başbakan gibi davranıyor
Başbuğ başta basın olmak üzere çeşitli çevrelerle toplantılar yaparak, kendisini yenilikçi göstermeye çalışıyor. Ayrıca Türk basını da yeni bir yaklaşım sunuyormuş gibi her fırsatta övgüler diziyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
» Hayır bir yeniliği temsil etmiyor. Zaten 'Biz eski kararlarımızda herhangi bir değişikliği yaşamamışız' diyor. 94'te Doğan Güreş de bütün gazetecileri, bütün yayın organlarını toplayarak, aynı şeyi söylemişti. O zaman da 'Sizler bir milli maç gibi tarafımızı tutmalısınız, siz de buna katılmalısınız' demişti. Şimdi de üzerinden on dört yıl geçmiş ama aynı şeyler bir kez daha tekrarlanmaktadır. Bir de İlker Başbuğ'un edası bir başbakanlık edasıdır. Yani Türkiye'yi genelkurmay başkanı mı yönetiyor yoksa başbakan mı yönetiyor, sorusu çok bariz bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Sergilenen tablo adeta 'Seçilmiş başbakan göstermelik işler yapar, ülkenin esas stratejik karar ve işlerini bizler yaparız' görüntüsüdür. İlker Başbuğ'un bu tutumu başbakanı, halkın oylarıyla seçilmiş hükümeti sollamadır, başka bir şey değildir.
Ordu siyaset sahnesine resmen çıktı
» Resmen ordunun siyaset sahnesine çıkışıdır. Bu bir müdahaledir. Artık kalıcılaşmış bir biçimde Türk ordusunun rejim içindeki stratejik konumunu ve yönlendiriciliğini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu Türkiye'nin en büyük handikabıdır. Bugün gündemi belirleyen resmen belirleyiciliğini de söyleyen bir güç var ortada. Zaten haftalık toplantılar yapacağını da söylemektedir. O zaman ülkeyi bu yönetiyor, gerçek yönetici zaten kendileridir. Bana göre İlker Başbuğ'un yaptığı şey daha önce örtülü, dolambaçlı yapılan şeyleri açıkça yapması ve ortaya koymasıdır. Bunun da öyle ayıplanacak yanı yoktur. Aslında Türk devletinin gerçekliği böyledir. Bu noktada Türk basın-yayın organlarının çifte standartlı yaklaşımları, genelkurmayın bu biçimdeki bir müdahalesini ballandıra ballandıra anlatması, doğal görmesi, onaylaması handikabın öbür yüzüdür. Neredeyse alkışlayacaklar, işte bizi sıcak ve iyi karşıladılar, diyerek anti demokratik bir tutumu bu kadar normalleştirerek, topluma empoze etmeye çalışıyorlar. Ama aynı basın Türkiye'nin geleceğinin belirlenmesinde önemli yeri olan, Kürt sorunuyla alakalı DTP davasına o kadar değinmemiştir. DTP'nin kapatılması veya kapatılmaması durumu Türkiye için bir yol ayrımıdır.
Türkiye'nin Kürt sorununa nasıl yaklaşacağının belirleneceği önemli bir noktadır. Durum böyle olmasına rağmen Türk basını hiç oralı bile olmamıştır. Ama katliam ve şiddetle bu iki yüz yıllık sorunu çözeceğini söyleyen bir askerin etrafında fır dönmektedirler. Oysa yeni bir şey de söylememiştir. Yirmi beş yıldır söylenen şeyleri orada farklı kelimelerle tekrar etmektedir. O sözlerin hangisi yenidir? Neyi vaat ediyor? 'Savaş' diyor, 'Ezeceğiz, yok edeceğiz,' diyor. Kürt toplumunu da artık savaşla yok etme yöntemleriyle bastıramayacakları açık ortadadır. Bu anlamda Türk basın-yayın organlarının bu biçimde sürece iştirak etmeleri suç ortaklığıdır. Doğru-dürüst bir eleştiri yapılmaması, bunun normal görülmesi hem de topluma güzelleştirerek aktarma çabaları tam bir suç ortaklığı durumudur. Anti demokratik bir rejim anlayışına katılım gösterme, Kürt halkının imha ile yok edilmesi, özgürlük davasının bastırılmasına tam bir katılım gösterme durumudur. Bu kendileri açısından üzerinde durulması gereken bir sorundur. Türkiye'de egemen basının bu anlayışı esas sorunların ana kaynağını teşkil etmektedir. Egemen basının demokratik siyasal yöntemlerle Türkiye'nin tüm sorunlarının çözüm çerçevesini göz ardı etmesi, bunun yerine inkâr ve imha yaklaşımının sözcülüğünü yapması Türkiye'nin en ciddi problemidir.
'DTP'yi kapatmakla mücadeleyi geriletemezler'
Göründüğü kadarıyla Türk basını ağırlıklı olarak DTP'nin kapatılmasından yana bir tutum sergiliyor. Genelkurmay'ın brifingi sonrası bu tutumu daha bir göze çarpıyor. DTP kapatılacak mı? Kapatılması süreci nasıl etkiler?
» DTP'yi kapatmakla Kürt halkının özgürlük mücadelesini geriletemezler. Sadece siyasal demokratik kanalları kapatarak, sürecin daha sancılı bir kulvara doğru evrilmesine hizmet etmiş olacaklar. Kürt halkı özgürlük mücadelesi ve iradeli bir halk olma tutumu konusunda kararını vermiştir.
Türkiye'nin sınırları içerisinde ortak, eşit özgür yaşam çizgisi doğrultusunda sorunu demokratik yöntemlerle çözmek istiyor. DTP'nin kapatılması böyle bir sürecin önünün kesilmesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla Kürt toplumu da özgürlük mücadelesini daha değişik kanal, yol ve yöntemlerle daha üst bir aşamaya taşımanın çabası içerisinde olacaktır.
Önder Apo'nun barış çağrıları, DTP'li yöneticilerin barışçıl çaba ve mücadelesi cevapsız bırakılırsa ve Kürt halkının barışçıl bir arada yaşama istencinin önüne geçilirse Kürt halkı da farklı yol ve yöntemlerle özgürce yaşama imkanlarını geliştirme olanaklarını değerlendirmeye çalışacaktır. Bu konuda Kürt halkı çözümsüz değildir. Değişik seçeneklere sahip bulunmaktadır. Sorun bir tercih sorunudur. Bütün ısrarlara rağmen Türk devleti ezme seçeneğinde ısrar ederse o zaman Kürt halkı da değişik seçenekleri doğal olarak düşünecektir. Bunu herkesin bilmesi gerekmektedir.
Tezkere, tehdit ve şantaj politikası
Cemil Çiçek hükümet olarak orduya sınırötesi harekat yetkisi veren tezkerenin süresini uzatacaklarını resmen açıkladı. AKP ve Türk ordusu gerek içte gerek bölge düzeyinde bu tezkere ile neleri hedefliyor?
»  AKP hükümetinin bir çırpıda tezkereyi yeniden uzatma kararı bir kez daha AKP'nin Kürtler için CHP'den, DYP'den ve daha değişik düzen partilerinden herhangi bir farkı olmadığını ortaya koymuştur. Kürt halkını iradesizleştirme, bastırma, katliamla teslim alma politikasının bir uygulayıcı gücü olduğunu böylece göstermiştir. AKP, inkâr ve imha politikası temelinde Kürt düşmanı politik yelpazenin uygulayıcı gücü durumundadır. Ama halkımızın dini duygularını kullanarak, Kürtlere sıcak mesajlar vererek, bir aldatmacayı oynamıştır, bu oyun da artık bitmiştir. AKP'nin böylece gerçek yüzü de açığa çıkmıştır. Hiçbir zorlama altında olmamasına rağmen tezkereyi bir yıl uzatma kararı AKP'nin bu gerçekliğini bir kez daha ortaya koymuştur. O Kürt halkının ezme politikasının, iradesizleştirme siyasetinin baş aktörü olmaya çalışarak, orduyla uzlaşma, bu temelde devletle iç içe geçme kararını vermiştir. AKP demokrasiyi, uzlaşmayı, emekçi kesimlerle, Türkiye'deki farklı çevrelerle, Alevilerle, Kürtlerle uzlaşı siyasetini değil, orduyla, derin devletle uzlaşarak iktidar olmayı önüne koymuş bir siyasi anlayıştır. Ergenekon'a yaklaşımında da bu temel anlayış geçerlidir, tezkereye yaklaşımında da bu temel anlayış geçerlidir, günlük siyaseti yönlendirmede de bu temel anlayış geçerlidir. Bu demokratik siyaset ve toplumla uzlaşma değil, sistem içindeki egemen güçlerle uzlaşarak, onların iktidarcı, katliamcı politikalarının bir uygulayıcı gücü haline gelerek, iktidar olma çabasıdır. Amaçları ve istemleri budur.
AKP ve ordu bu tezkereyle Kürt halkına karşı uygulanmakta olan tehdit ve şantaj politikasını sürdürmeyi amaçlıyor. Özellikle Güney Kürdistanlı güçleri tehdit altında tutma, böylece birbirine karşı kullanma politikasına zemin yaratma amacıyla da bu tezkere uzatılmaktadır. Şunu herkesin iyi bilmesi gerekiyor, bu tezkereyi çıkarmakla Türk devleti ve ordusuyla hemen kapsamlı saldırılar geliştirerek, oraya buraya el atmayacaklardır. Öyle bir gücünün olduğu da kuşkuludur. Zap örneğini unutmayalım. Yine şuanda Kuzey Kürdistan'da gerillanın geliştirdiği eylemsellik karşısında ordunun başarısızlığını göz ardı edemeyiz. Bu durumdaki bir gücün öyle çok etkili yönelimleri yapacağını düşünmek doğru değildir. Hiçbir zaman düşmanı, karşı tarafı küçümsememek gerekiyor ama gerçeklik de ortadadır. Esasında bölgesel muratkarayilan56dengelerdeki konumunu kullanarak, ABD'den aldığı destek, bölge güçlerinden aldığı destekle belli bir pozisyonda durma ve sağı-solu tehdit etme siyasetini daha fazla geliştirmek istiyorlar. Özellikle Irak konusunda, Kerkük konusunda ve Kürt özgürlük mücadelesi konusunda tehditvari bir siyasi anlayışı geliştirerek, Güney Kürdistanlı siyasetçileri etkilemek, böylece amaçları doğrultusunda kullanabilecek bir zemini yaratmak istiyorlar. Açıkçası yeniden Kürtler arası bir iç çatışmayı politikalarının ana merkezine almış bulunuyorlar. Bu tezkerenin bir yıl daha uzatılmasının en temel amaçlarından biri hatta esası budur. Hem Kürtler arası çatışma yaratmak amacıyla etkili bir pozisyonda durmak, bir tehdit gücü olmak, hem de Kerkük'ün Kürdistan'a bağlanmaması noktasında daha etkili bir askeri baskı düzeyini geliştirmek, yine Kürtlerin Irak siyasetinde daha da daraltılması noktasında amaçlarına ulaşmak için bu tezkerenin uzatılması öngörülmüştür. Yani tezkere daha çok Güney Kürdistanlı güçleri etkilemek, Irak politikasına yön vermede etkili bir pozisyon almak ve bu temelde Kürt Özgürlük Hareketine karşı yürüttüğü saldırgan politikasına daha yetkin olanaklar sağlamak amaçlıdır. Türk devleti geliştireceği katliam politikalarının zeminini böylece oluşturmak ve bu anlamda kendi konumunu pekiştirmeye dönük bir kararlaşma içine girmiştir.BEHDİNAN /ANF www.gundemonline.org

Türk devleti çıkmazda

Savaşın bir yıldır sınır ötesine de taşınmasına rağmen HPG gerillaların bir eylemde 62 askeri öldürmesinin Ankara’da yarattığı sarsıntı devam ediyor.

Savaşta ısrar eden Türk Hükümeti ve silahlı gücü, stratejik hamle arayışında. Bezelê eyleminin ardından Türk kamuoyunda da başlayan tartışmalarla iyice sıkışan devlet erkanı, zirve, toplantı, görüşme trafiğini sürdürüyor. Hava Kuvetleri Komutanı’na yönelen tepkilere karşı ise Hükümet ve Ordu sessizliğe gömüldü. Genelkurmay, karakol yapımı için ekonomik kaynak mazeretine sığınan 2. Başkanını yalanladı.

HPaskerbakanlakurulu64G gerillalarının Bezelê eylemi Türk devletinde ciddi bir krize yol açtı. Büyük bir bütçe, sınırsız insan kaynağı ve teknolojik donanıma rağmen Türk askerinin gerilla karşısındaki çaresizliği kamuoyunda sorgulanmaya başlandı. Bu sorgulamanın büyük bölüme çözümü işaret etmezse de devasa ordu gücünün telaşını arttırdı.

 
Zirve üstüne zirve
Başbakan Recep T. Erdoğan başkanlığında önceki gün gerçekleştirilen geniş katılımlı Teröre Mücadele Yüksek Kurulu toplantısında yapılabilecek yasal düzenlemeler, sınır ötesi savaş, sınır ve karakol güvenliği konusunda atılabilecek stratejik adımlar ve sosyoekonomik tedbirler masaya yatırıldı. Ancak 6 saatlik toplantıdan bir sonuç çıkmadı ve Başbakanlık Basın Merkezi’nden tek cümlelik bir açıklama geldi. Açıklamada, toplantıya 14 Ekim’de devam edileceği belirtildi.
Başbuğ devam etti
Türk Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ dışındaki askeri yetkililer toplantının ardından Başbakanlık’tan ayrılırken 15 dakika daha Başbakanlık’ta kalan Başbuğ, Erdoğan ile görüştü. Erdoğan daha sonra İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal ile 1.5 saat süren bir toplantı daha yaptı.
Başbuğ’un MHP mutluluğu
Daha önce CHP lideri Deniz Baykal’ı ziyaret eden Başbuğ, dün de MHP’nin genel merkezinde Genel Başkan Devlet Bahçeli’yle görüştü. Basına kapalı ziyaret, 1 saat 15 dakika sürdü. Göreve gelirken basına “Benden ayaküstü demeç alamayacaksınız” diyen Başbuğ, bu prensibi çabuk bozarak uğurlamadan önce kısa bir açıklama yaptı. Başbuğ, Bahçeli ile çok yararlı, detaylı görüş alışverişinde bulunduklarını belirtti. Başbuğ, “Kendilerinin bu konulara ilişkin çok değerli görüşlerini ve önerilerini dinleme şansına sahip oldum” dedi. Başbuğ, Bahçeli’nin kendisine, MHP Genel Merkezini ilk ziyaret eden Genelkurmay Başkanı olduğunu söylediğini, bundan da mutluluk duyduğunu dile getirdi.babaoglu pasa golf
Golf topu yuvarlanıyor
Bezelê eylemi ardından Türk medyasının eleştirilerine hedef olan Türk Hava Kuvvetleri Komutanı Aydoğan Babaoğlu beklenen istifasını henüz sunmadı. Babaoğlu, eylem günü ve sonrasında katıldığı golf turnuvasına devam ettiği için eleştiriliyor. Babaoğlu, yaptığı açıklamada haberi alır almaz, turnuvanın yapıldığı Antalya/Serik’ten gerekli koordineyi yaptığını açıklamıştı. Ancak, bu açıklama tatmin edici bulunmayınca Türk Genelkurmayı, Babaoğlu’na eylemin yapıldığı günün ertesi akşamı haber verildiğini duyurdu. Bu çelişkili beyanlar Türk medyasınca hatırlatılmaya devam ediliyor fakat Babaoğlu ya da Genelkurmay yeni bir açıklama yapmadı. İstifası istenen Babaoğlu’nun katıldığı 10 kişilik turnuvadan 9’uncu olduğu söylenerek, dalga bile geçiliyor.
2. Başkan da yalanlandı
Genelkurmay Başkanı Hasan Iğsız, Bezelê eyleminin ardından Türk medyasına verdiği brifingde, baskın yapılan karakolun taşınma kararının alındığını ancak maddi kaynak sıkıntısından dolayı bunun geciktiğini söylemişti. Ancak, Başbakan Erdoğan, “Askerimiz ne istediyse verdik, veriyoruz” demişti. Bu çelişkili açıklamalar da sorgulanmaya başlanınca ve bu sorgulama eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a emekliliği için tahsis edilen bir trilyonluk otomobile kadar varınca Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, dün yeni bir açıklama yaptı. Genelkurmay Karargahı’ndaki haftalık toplantıda konuşan Tuğgeneral Gürak, Bezelê Karakolu’nun konumunun ve bina durumunun, verilen zayiatla hiçbir ilgisi olmadığını itiraf etti.
Sınırda 168 karakol yapılmış
Sınırdaki 2008 yılına kadar 168 karakol binasının inşa edildiğini, 2008 yıllında da aralarında Bezelê Karakolu da olmak üzere 13 karakolun inşasının devam ettiğini belirtti. “Mali kaynak olmadığı için karakolu taşıyamadık” değerlendirmesini boşa çıkaran Gürak, karakolların yapılması için herhangi bir maddi sıkıntı bulunmadığını söyledi.
Çözümsüzlüğün itirafı
Dün konuşanlardan biri de AKP Hükümeti’nin sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ti. Çiçek, 9 Ekim’deki tezkere görüşmelerinde, CHP ve MHP’nin eleştirilerine karşılık, “Ne yapalım artık 25 yıldır denenmeyen yöntem kalmadı. Onu denedik bunu denedik olmuyor” demişti. Çiçek dün debenzer açıklamalarına devam ederek, Türk ordu bürokrasisine sitem etti.
BBG evi ne oldu?general terror buyukanit basbug iraq kurd turks
NTV’nin sorularını yanıtlayan Çiçek, isim vermeden Yaşar Büyükanıt’ın 16 Aralık 2007’deki hava saldırısının ardından Medya Savunma Alanları’nın “BBG (Biri Bizi Gözetliyor) evi” gibi olduğu yönündeki sözlerine dokundurdu: “İddialı konuşmak son derece yanlış. Biri bizi gözetliyordu, gözetliyordu da niye bunlar oldu diye soruluveriyor. Geriye doğru çok iddialı laflar edildi. İç tüketim, iç politika malzemesi olarak kullanıldı. ‘Helal olsun böyle olacak, vurdumu ses getirecek’ falan. Öyle üslup kullanıldı. Sonra bazı olaylar olunca da vatandaşın kafası karıştı. ‘Hani bitti deniyordu, hani kökü kazındı, her yeri gözetliyordunuz?’ İddialı konuşmak yanlış.”
Meğer Babaoğlu gözetlenmiş
Çiçek, Orgeneral Babaoğlu’nun Türk ordusunun 62 kayıp verdiği gün, golf oynamayı sürdürdüğü Antalya’da kamuoyundan sonra duymasına ilişkin de şunları söyledi: “Kendisinin de bir açıklaması var. Kamuoyu bundan tatmin olduysa olmuştur. Olmamışsa da olmamıştır. Hangi görevde olursak olalım biri bizi gözetliyor işte. Yani kamuoyunun bu manada daha şeysi var.”
Y.Ö.POLİTİKA/ANKARA


polis_kolkirma_hakkari1_b
Strateji satın alacak!
Kürtlerin barış istemi ve çözümü Meclis’te arayışını dikkate almayan Ankara, strateji arayışını ABD ve Avrupalı uzmanlarla telafi edecek. Fethullah Gülen cemaatinin yayın organı olan Zaman gazetesinin haberine göre Başbakanlık’ın finansal desteğiyle önümüzdeki ay Amerika’da “PKK terör örgütünün finans kaynakları, organize suç ve uyuşturucu faaliyetleri ile medya ilişkileri analiz projesi” uygulamaya konulacak. Amerikalı, Avrupalı ve Türk uzmanlar ortak çalışacak. Akademisyenlerin yanı sıra üst düzey devlet görevlilerinin de katıldığı proje kapsamında, PKK ile daha etkin ve kalıcı mücadele edebilmek için devletin ilgili birimlerine somut stratejiler sunulacak. Çalışmayı Washington’daki Güvenlik ve Demokrasi İçin Türk Enstitüsü (TISD) yürütecek. Enstitü, öncelikle uzmanları bir araya getirerek çalışma grupları oluşturacak. Zaman’a göre bu çalışma grupları da PKK’nin eleman kazanma ve propaganda taktikleri, finans kaynakları ve bu kaynakların silah, lojistik ve medya faaliyetlerine aktarımını bilimsel olarak araştıracak.
Elde edilecek bulgular başta AB ülkeleri olmak üzere diğer ülkelerin güvenlik güçlerine sunulacak. Uluslararası konferanslar kitap ve makaleler ile akademisyenler ve politikacılara duyurulacak. PKK hakkında da bir kaynak eser yayınlanacak. Zaman, projenin danışma heyetinde Prof. Dr. Cindy J. Smith, Prof. Dr. Thomas Albert Gilly, Prof. Dr. Dr. h.c. Hans-Jörg Albrecht, Prof. Dr. Christopher Dandeker, Prof. Dr. Chris W. Eskridge gibi isimler bulunduğunu yazdı.
TISD ne yapar?
ABD’nin başkenti Washington’da bulunan Türk Güvenlik ve Demokrasi Enstitüsü (TISD) dünyanın dört bir yanından uzmanların yer aldığı bir oluşum. Enstitü çalışmalarına katılan öğretim görevlileri ağırlıklı olarak hukuk, suç bilimi ve güvenlik uzmanları. İnternet sitesinde hakkında pek az bilgi veren enstitü, uluslararası çapta güvenlik sorunlarına demokratik çözümler geliştirme misyonuna sahip olduğunu ifade ediyor. Siteye göre ensitünün amacı pratik deneyimleri küresel güvenlikle ilgili akademik araştırmalar arasında bağ oluşturmak, aynı zamanda insanları terörizm konusunda eğitmek ve güvenlik kurumları arasındaki işbirliğini geliştirmek. TISD, 6 yıl önce Kuzey Teksas Üniversitesi’nde kurulan Türk Emniyet Araştırmaları Ensitüsü yanısıra Amerikan Cincinnanti Üniversitesi ile Türk Ulusal Polis Teşkilatı tarafından ortaklaşa kurulan Uluslararası Terörizm Arraştırmalar Merkezi (CIRT) ile ortak çalışıyor.polissaldiri34
Strateji beklenen uzmanlar
İngiltere’nin başkenti Londra’da bulunan King’s Koleji Savaş Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışan Prof. Christopher Dandeker askeri sosyoloji profesörüdür. ‘Silahlı Güçler ve Toplum’ isimli bilimsel derginin yayın kurulunda yer alan Dandeker Uluslararası SosyolojikTopluluğu Silahlı Güçler ve Çatışma Çözüm Araştırma Komitesi’nin başkan yardımcısıdır. Aralarında ABD, Fransa, Almanya, Arjantin, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nin bulunduğu bir çok devletin ordusu için araştırma çalışmalarında bulundu. Dandeker’in uzmanlık alanı ise silahlı güçlerin sosyolojisi ve sivil-asker ilişkileri. Ayrıca Türk Güvenlik ve Demokrasi Ensitüsü’nde de yer alıyor.
Prof. Dr. Cindy Smith Amerika Suç Bilimi Örgütü’nde Uluslararası Suç Bilimi Bölümü başkanlığını yapıyor. Uyuşturucu ticareti ve organize suç uzmanı Cindy Smith, geçtiğimiz yıl bir sene boyunca Ankara’da bulunup, insan kaçakçılığına karşı araştırmalar yapmış. Geçmişte de çeşitli kurumlarda bilimsel araştırmalar yapmış olan Smith, özellikle cezaevinde olanların işledikleri suçu tekrarlamaması için araştırmalar geliştiriyor. İntihar eylemcileri, uluslarüstü suç gibi konular üzerine kitaplar yayımladı.
Fransız Dr. Thomas Albert Gilly Avrupa ve Uluslararası Suç Ahlakı ve Sosyal Felsefe Araştırma Grubu’nun başkanıdır. Suç Bilimi doktorası bulunan Gilly, uzman olarak değişik akademik enstitü ve örgüt ile çalışıyor. Özel ilgi alanına güvenlik, terörizm, sosyal ve ahlaki felsefe giriyor. Türk Güvenlik ve Demokrasi Ensitüsü’nde yer alan öğretim görevlilerinden biridir. Alman Prof. Hans-Jörg Albrecht, Max Planck Topluluğu’nda görev yapıyor. Hukuk ve Sosyoloji profesörü olan Albrecht, suç bilimi ile ilgilenen çok sayıda enstitü ve örgütte yer alıyor. Uyuşturucu ticareti ve genel olarak suç bilimi uzmanlık alanına giriyor.


ucak_askeri[1]
Çözüm savaşta değil
Aralarında 78’liler Girişimi, KESK, İstanbul Şubeler Platformu, Veteriner Hekimleri Derneği, İHD, Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV), PEN Türkiye Merkezi Başkanlığı, Devrimci Sağlık-İş, SDP, DTP, ESP ve EHP’nin de bulunduğu çok sayıda siyasi parti ve demokratik kitle örgütü Kürt sorununda demokratik çözüm taleplerini dile getirdi. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen kurum temsilcileri, “Yeter çözüm barışta kardeşlikte demokraside” pankartı ve “Yaşasın hakların kardeşliği”, “Özgür basın susturulamaz”, “Savaşa değil emekçiye bütçe” dövizleri taşıyarak sık sık “Yaşasın hakların kardeşliği sloganları attı. Kurumlar adına açıklama yapan KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Hatun İldemir, hiçbir sorunun bu coğrafyada silahla çözülemeyeceğini söyledi. Demokrasi ve hukuk dışı uygulamaların Kürt sorunun çözümünü sağlamak yerine aksine içinden çıkılmaz sorunlar yarattığını ifade eden İldemir, “Kendi yurttaşlarıyla birlikte çözüm bulamayanların, demokrasiyle gelişmeyen bir cumhuriyetin, çağdışı kalmaya ve toplumdan kopmaya mahkum olduğunu neden görmüyorsunuz. Cumhuriyetin çağın değerlerine göre kendini yenilemesinin demokratikleşmenin yolunun Kürt sorunu ile ilgili somut ve çözümleyici adımlar atılmasından geçtiğini neden görmüyoruz” diye konuştu.YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Yorum  Başbuğ Kürt sorununu çözecek (Başbuğ, Kürtleri bölecek!)ilker_Basbug_Lice_nin_katili_20080810_144140

Önce Kürdistana gitti; ardından Başbakanlıktaki “Terör Zirvesi”ne katıldı, en son gazetelerin Ankara temsilcileriyle görüşerek iki yıllık yönetimi boyunca yapacaklarını sıraldı. Konu ağırlıklı olarak Kürt sorunuydu. Kimsenin aklına gelmeyecek bir tabir keşfeden Başbuğ, asırların devasa sorununu “kolesterol” ile çözeceğini ima etti. Gerillanin eylemlerini “kötü kolesterol” olarak tanımlayan Başbuğ, devletin dağları bombalamasına ise “iyi kolesterol” tabirini yakıştırdı. Önümüzdeki günlerden itibaren iki yıl boyunca bol kolesterollü günler yaşayacağız yani.

Başlık, itiraf ediyorum, bir intihal! Bir başlığı, cümleyi veya imgeyi, başka bir yazardan habersizce kullanan kişinin (yani çalanın) bunu itiraf ettiğine yazın dünyasında ender rastlanır. Yazının sonunda başlığı birlikte değiştireceğiz.

Benimki sadece bir esinti, bir etkilenme. Birkaç kelimenin yeri değiştiğinde cümle bize 16 yıl önce Ağustos veya Eylül ayında yayınlanmiş olan Özgür Gündem gazetesinin bir manşetini hatırlatacaktır. Tam şöyleydi o manşet: “Erkan katilleri bulacak!” Tokat gibi ironi kokan bu harika manşet, zamanın OHAL Bölge Valisi Ünal Erkan ile yapılan bir söyleşiden cıkarılmıştı. Yani katilleri kollayanın kim olduğunu usta bir gazetecilik diliyle okurlarına duyurmayı başarmıştı muhabir. Bu muhabir, yani manşetin sahibi, o zaman Özgür Gündem Diyarbakır Temsilcisi Rauf Türk’tü.

Tanımayanlar hafizalarını zorlamasın. Rauf Türk, şimdi DISIAD (Diyarbakır Sanayici ve Işadamları Derneği) Başkanı. DISIAD, geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanı olur olmaz Diyarbakır’a sefer düzenleyen Org. Ilker Başbuğ’un görüştügü sivil toplum örgütlerinden biri.korucu_baslari

Ünal Erkan’in, başta gazeteci ve muhabiler olmak üzere yurtsever tüm Kürt şahsiyetlerini hedef alan katilleri bulma sözünü vermesinin üzerinden bir gün geçmemişti ki, Diyarbakır’da bir gazeteci daha kafasından vurularak öldürülmüştü. Bir ay geçmeden de 74 yaşındaki Kürt bilgesi Musa Anter vuruldu ve aradan geçen 16 yila rağmen katiller bulunamadı!

Basbuğ’un Malatya’dan başlayarak Van’da noktaladığı Kürdistan gezisi, klasik bir hal almış olan, göreve gelir gelmez tüm devlet yetkililerinin yaptığı rutin bir geziden öte bir şey değildi aslında. Erdoğan iki seçim mintingini de Kürdistan’da yapmıştı. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur oturmaz yaptığı ilk “yurt içi gezi” yine Kürdistan’aydı. Mesut Yılmaz’ın, Mehmet Ağar’ın neler söylediğini hepimiz hatırlıyoruz. Ülkenin en yumuşak ve hassas karnıdır Kürdistan. Orada söylenenler, güzergah tekrar Ankara’yı gösterdiginde rüzgara kapılan toz gibi hafızalardan silinip gidiyor. TURK FASIZMI

Basbuğ’un gezisi bunların ötesinde, daha da belirgin olmaya başlayan bir duruma işaret etti. Kürt sorunu ekseninde adı sıkça duyulabilecek yeni bir gücün nüvesi orada kendisini göstermeye başladı. Adına Sivil Toplum Kuruluşu dediğimiz ancak çoğunluğunu reel ve yerel ekenomi çevrelerinin oluşturduğu bu kesim, TC’ye (ekonomik olarak Istanbul’a, siyasi olarak Ankara’ya) göbekten bağlıdır. Zira, sol literatürde, “Kürt burjivazisi kompradordur” denilir ki, bu doğru bir tespittir. Bilindiği gibi toplantıya Diyarbakır Barosu, İHD ve Tabipler Odası çağrılmamıştı.

Başbuğ’un STÖ temsilcileriyle yaptığı görüşmenin amacı hepimizce malum: Devletin “Kürt sorununu çözme” (siz bitirme ve bastırma olarak okuyun) politikalarına o cepheden destek arıyordu. Yani dağa çıkan gençleri, açılacak istihdam alanlarıyla, bundan caydırmak. Hal böyleyken, olay tek iken, farklı iki algılama biçimine tanık olduk. Birincisi DTP’nin ifade ettiği, Başbuğ’un yaptığı görüşmenin sorunu çözme niyeti taşımadığı yönündeydi; ardından STÖ temsilcileri ortak bir metni imzalayarak bu görüşmeyi destekleyen açıklama yaptılar ve Basbuğ’un amacını farklı yorumladılar.

Dikkat!

İnsan, değişen çıkarlarına göre aynı olayı farklı zamanlarda farklı şekillerde algılayabilen bir varlıktır. Davranışlarımızın, algılarımızın kökeninde çıkarlarımız saklıdır.

Gazetecilik illetli bir meslektir. Aradan ne kadar zaman da gecse, kaç iş değiştirse de gazetecinin içindeki o kurt asla ölmez. Onu gazeteci yapan şey, hararetle dolaşmaktadır kanında. Dayanamaz, bir vesileyle yerde bir şey yazar mutlaka. Kendi kendime hep sordum: O bildiriyi acaba geçmişte gazetecilik yapmış olan ve Başbuğ’un emirerleri tarafından 62 gazeteci arkadaşı katledilen R. Türk yazmış olmasın?

Ne bir kurumu, ne de bir şahsiyeti töhmet altına almak niyetindeyim. Amacım, sadece Kürt coğrafyasında belirginleşen bir algı farklılığına dikkat çekmek.

Iki büyük Dünya Savaşına sebebiyet vermiş olan Almanların ünlü bir atasözünü hatırlayalım: “Her büyük savaşın sonunda, üç büyük ordu kalır geriye. Bir, şehitler ordusu. Iki, gaziler ordusu. Üç, hırsızlar ordusu.”sanliurfa holigan

Türkiye’nin Batı yakasında Vatan-Millet-Sakarya-Şehit-Bayrak” edebiyatıyla ne tür kazançlar sağlandığı, korkunç sermaye ve siyasi rantlar koparıldığı Susurluk’taki teşhirden sonra gündemdeki son Ergenekon olayıyla bir kez daha ortaya çıktı. Uzanların Star Grubu, Türkiye gazetesi ve TGRT, Doğan Grubu gibi medya kartelleri mayasını bu savaşın acı edebiyatını yaparak kazandılar. Kürdistan’da savaşmış olan neredeyse tüm generaller daha sonra birer bankanın yönetim kuruluna geçti ve aynı zamanda savaş kışkırtıcılığı yapan Kuvvayi Milliye, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneği gibi derneklerin kurucu üyesi oldu. Kürt sorunu, dağda çocukları ölen her iki tarafin annelerini ağlatırken, kimilerine de sermaye sağlayan bir kazanç alanı haline çoktan gelmiş. Korkarım bu ranta bu kez Doğu yakasında Kürdilihicazkar bir melodiyle şahit olacağız.

Ekonomik alana az, siyasi alana cok yogunlaşmış olan Kürt siyaset erkine DTP’ye bundan böyle daha çok iş düşüyor. Yerel seçimler yaklaşıyor; tezkereyi uzatmada uzlaşan AKP ve TSK’nin Kürdistan’daki belediyeleri para ve rüşvetle de olsa DTP’nin elinden almak istedikleri kesin. Öyle gösteriyor ki, Kürdistan’da, Kürt sorununu siyasi yoldan çözmek isteyenler ile bundan maddi kazanç elde edenler olmak üzere iki keskin ve zıt güç oluşacak. Düşündüğü gibi yaşamak isteyen degişim yanlıları ile yaşadığı gibi düşünen ve bunu koruyan statükocu çevrenin çatışmasına tanık olacağız. Ve bunun tüm oyuncuları, tüm figüranlari da Kürt olacak. Devlet, gölge oyununu izler gibi, görünmez karanlık koltuklarda oturacak.

Kürt tarihi, hep bu trendle tekerrür eder; tüm Kürt isyanları hep aynı oyunla içten zayıflatılır.

Başlığı şimdi değiştirebiliriz. Başbuğ, Kürtleri bölecek! Mehmet Sebatlı
sebatli@hotmail.com
 www.kurdistan-post.org

'Kürt planı' Londra'da ısıtılıyor

Türk Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt 20 Ocak'ta İngiltere'ye gidiyor. İngiltere Genelkurmay Başkanı Richard Dannat'la görüşecek olan Büyükanıt'ın Londra ziyareti Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) PKK'ye karşı Güney Kürdistan'a düzenlediği hava operasyonunun ardından gerçekleşecek olması nedeniyle dikkat çekiyor. Çünkü sınırötesi operasyon için Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'un kasım sonlarındaki İngiltere ziyaretinin hemen ardından düğmeye basılmıştı. Bu açıdan 2008'i PKK'yi tasfiye etme yılı ilan eden Ankara'nın İngiltere'yle bu süreçte geliştireceği askeri-diplomatik ilişki, Kürt sorununda izlenecek politikalar açısından önem taşıyor. Büyükanıt'ın gezisi son birkaç ay içerisinde Ankara'nın üst düzeyde gerçekleştirdiği üçüncü ziyaret olma özelliği taşıyor. İlk ziyareti Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 22 Ekim'de yaptı. Erdoğan, Meclis'in sınırötesi operasyon için hükümete yetki veren başbakanlık tezkeresini onaylamasının hemen ardından Londra'ya gitti. Erdoğan'ın çantasında her ne kadar Kıbrıs ve Türkiye-AB ilişkileri gibi konular bulunsa da ana gündem PKK ve Kerkük'tü. Erdoğan, İngiltere Başbakanı Gordon Brown'la, baş başa yaptığı görüşmenin ardından 23 Ekim'de Türkiye-İngiltere Stratejik Belgesi'ni imzaladı. Erdoğan kendisiyle eşzamanlı olarak İngiltere'de bulunan İsrail Başbakanı Ehud Olmert'le de görüştü. ABD-İngiltere-İsrail ekseni Başbakan Erdoğan, İngiltere'yle stratejik işbirliği belgesini imzaladıktan sonra 5 Kasım'da Washington'a geçerek, ABD Başkanı George W. Bush'la görüştü ve PKK'ye yönelik sınırötesi operasyon için vize aldı. Erdoğan'ın 'İstediğimizi aldık' sözleriyle Washington'dan ayrılması aslında kısa bir süre önce İngiltere'yle imzaladığı anlaşmanın önemi konusunda da ip uçları veriyor. Söz konusu anlaşma 1 Mart tezkeresi krizi nedeniyle ilişkilerde yaşanan kırılmanın ardından Türkiye'nin, yeniden ABD-İngiltere-İsrail eksenine oturtulması açısından önem taşıyor. Benzer bir stratejik işbirliği anlaşması da 2006'da ABD'yle imzalanmış ve 'ortak çıkarlar' belirlenmişti. Başbuğ onay almaya gitti 5 Kasım ABD görüşmesinin ardından İngiltere yolunu tutan bu kez asker cephesiydi. PKK'ye yönelik tasfiye planının ayrıntılandırılmasının ardından Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ, 2007 Kasım sonlarında Londra'ya geçti. İngiltere Silahlı Kuvvetleri'nin A Protokolü'yle ağırladığı Başbuğ, 5 gün süren Londra ziyaretinde Ortadoğu'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Kim Howells, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı Richard Dannat'la görüştü. Görüşmenin gündemini PKK ve Kerkük konuları oluşturdu. Başbuğ'un ziyaretinin en önemli ayağını ise, ABD'yle 5 Kasım'da yapılan görüşme ve varılan anlaşma konusunda İngiltere'nin resmi olarak bilgilendirilmesi oluşturuyor. PKK konusunda Ankara'nın atacağı adımlar açısından en son onay merkezinin Londra olduğu yine bu ziyaretle açığa çıktı. Başbuğ'un Londra dönüşünden kısa bir süre sonra hükümet sınırötesi operasyon için Genelkurmay'a direktif verdi ve düğmeye basıldı. ABD ve İngiltere'den aldığı vizeyle harekete geçen TSK, 16 Aralık'ta sivillerin zarar gördüğü ilk hava operasyonunu gerçekleştirdi. Türkiye'nin sınırötesi operasyonuna Washington ve Londra'dan gelen mesajlar 'Türkiye'nin kendini savunmasını son derece haklı görüyoruz' şeklinde oldu. Verilen sözler gizleniyor Sınırötesi operasyonun yankıları sürerken bu kez Londra merkezli The Economist Dergisi, 'Erdoğan ile Bush'un anlaştığını' ileri sürdü. ABD'nin sınırötesi operasyon konusunda Türkiye'ye olan desteğini değerlendiren Economist, bunun karşılığında Başbakan Erdoğan'ın da Bush'a 'Güney Kürdistan Federe Yönetimi'nin tanınması ve PKK için daha liberal bir af yasası' sözü verdiği iddiasını gündeme getirdi. Economist'in bu iddiasını, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Başbuğ'un 5 Kasım anlaşması ve Türkiye'nin atacağı adımlar hakkında Londra'yı resmi olarak bilgilendirdiği İngiltere ziyareti sonrası gündeme getirmesi dikkat çekti. Kürt tarafının da değerlendirmelerini belli ölçüde teyit eden Economist'in bu tezi Ankara'da diplomatik rahatsızlık yarattı. Başbakan Erdoğan, ABD'ye herhangi bir konuda söz ve taviz verilmediği savunmasını yapmak zorunda kaldı. Ancak, özellikle af ve Güney Kürdistan boyutunda yaşanan tartışmalar, Erdoğan'ın bazı sözler verdiğine işaret ediyor. PKK'yi dağdan indirme merkezli olarak yürütülen 'pişmanlık' ve 'eve dönüş' yasalarına dönük tartışmalar 5 Kasım sonrası gündeme geldi. Güney Kürdistan yönetimine yönelik sert mesajlar da yine aynı süreçte yumuşatıldı. Bu arada hava harek�tının hemen ardından medyada yoğun bir biçimde 'ABD desteği' işlendi ve '1 Mart krizinin ardından ilişkiler rayına girdi' yorumları yapıldı. Böylece Türkiye'deki 'anti-Amerikancılık' da yavaş yavaş yerini 'sempatiye' bırakmaya başladı. Başkomutan ABD'ye gidiyor Türkiye'de bu gelişmeler yaşanırken Ankara'nın üst düzeyde gerçekleştireceği iki ziyaret dikkat çekiyor. Bunlardan ilkini, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 9 Ocak'ta ABD'ye yapacağı ziyaret oluşturuyor. Gül Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından ilk kez ABD'ye gidiyor. Sınırötesi operasyona verdiği destekten dolayı ABD'ye memnuniyetini dile getirmesi beklenen Gül'ün aynı zamanda Türkiye-ABD stratejik ortaklığına da vurgu yapacağı belirtiliyor. Yeni yıl mesajında 2008 yılını 'PKK'yi tasfiye yılı' olarak ilan eden Gül, ABD Başkanı Bush'tan PKK konusundaki desteklerinin sürmesini isteyecek. Gül'ün vereceği bir başka mesaj ise, Irak'ın 'istikrarı'nın korunması noktasında ABD'yle birlikte hareket etme sözü oluşturuyor. Asker federasyona razı Türkiye'nin üst düzeyde gerçekleştireceği ikinci önemli ziyaretin durağı ise yine İngiltere. Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, 20 Ocak'ta İngiltere'ye gidecek. Büyükanıt, İngiltere'nin Ortadoğu'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Kim Howells, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı Richard Dannat'la görüşecek. Büyükanıt'ın İngiltere ziyaretinin PKK'nin tasfiyesine dönük planın askeri ve siyasi alanda devreye konulduğu bir sürece denk gelmesi dikkat çekiyor. Aynı zamanda Kuzey İrlanda'nın bağımsızlığı için mücadele eden İRA'nın silahsızlandırılması konusundaki deneyimi nedeniyle İngiltere Türkiye açısından ayrı bir önem taşıyor. Ziyarette PKK'nin tasfiyesinin yanı sıra bununla bağlantılı olarak Irak'taki durum ve Kerkük'ün statüsünün de gündeme geleceği belirtiliyor. Ziyaretin en önemli diplomatik boyutunu İngiltere'nin Ortadoğu ve Kürt politikasına Türkiye'nin yakınlaştırılması oluşturuyor. Askeri kanattan gelen mesajlar bu yakınlaşmanın ipuçlarını veriyor. Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Stratejik Araştırmalar ve Etüd Merkezi (SAREM) tarafından 11 Aralık'ta düzenlenen konferansta, 'Kerkük'ün dışında kalacağı modern bir federasyon olabilir' demişti. 'Kürt devleti Kuzey'e ihraç edilecek' Londra merkezli yürüyen sessiz diplomasi trafiği bir süreden bu yana Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın da gündemindeydi. Kürt politikasının Londra merkezli yürütüldüğünü belirten Öcalan, İngiltere siyasetinin AKP içinde de etkin olduğunun altını çizerek, Türkiye'ye şu uyarılarda bulunmuştu: 'PKK'nin tasfiye edilmesi durumunda ABD-İngiltere çizgisinin desteklediği 'ulus-devletçik' devreye girecek, ki Güney'de geliştirilen budur. Bunu Kuzey'e ihraç etmek istiyorlar. İngiltere'nin planına göre, Türkiye, İran ve Suriye'ye Irak Kürdistanı'nda bir Kürt devlet kurulacak, sizler buna destek vermelisiniz, ama sizin Kürtleriniz de size. Onlara ne yaparsanız biz karışmayız, istediğiniz gibi vurabilirsiniz denilmiş.' Öcalan'ın dile getirdiği 'İçinizdeki Kürtleri istediğiniz gibi vurabilirsiniz' politikasını geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanı Büyükanıt da kendi ağzıyla itiraf etti. Büyükanıt 11 Aralık'taki açıklamasında PKK'yi işaret ederek, aynen şu ifadeleri kullanmıştı: 'Her şeyden önce içimize bakmak lazım. İçimizdekini ortadan kaldırmadan sadece dış destek, dış destek demeye çok fazla hakkımız yok.' Kılavuzu Güreş olanın... Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde Büyükanıt'ın İngiltere ziyaretiyle birlikte TSK'nin PKK'yi tasfiye planı kapsamında içerdeki operasyonları daha da tırmandıracağı belirtiliyor. Bu açıdan Büyükanıt'ın İngiltere ziyareti dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in Londra'yla bir dönem yürüttüğü askeri ilişkilerle de benzerlik taşıyor. 8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal 1993'te PKK'yi dağdan indirmeye dönük af da dahil kapsamlı bir sivil açılım geliştirmeyi planlarken dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ise, İngiltere'ye gitti ve uzun bir süre orda kaldı. Güreş döndükten sonra savaşın şiddetini arttıran '93 alan konsepti'ni devreye koydu. Özal'ın kuşkulu ölümüyle süreç tıkandı. ENGİN ASLAN