Uzun bir süre cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılan Dersimli Serdar Erdoğan, askerliğini yapmak için gittiği Tunceli Alay Komutanlığı KTM Merkezi'nde linç edilmek istendi. Ölümden döndü davacı olmadı ama askeriye onun hakkında dava açtı. TCK'nin 301. maddesinden hakkında dava açılan Erdoğan, üniversite mezunu olmasına rağmen 15 ay askerliğini yaptı. Fakat geldiği memleketinde işyeri açmak isteyince karşısına bu sefer de Emniyet Müdürlüğü engeli çıktı. . .
OHAL döneminde baskı ve şiddetin en yoğun yaşandığı Bölge illerinden biridir Dersim. Binlerce insanın göç etmek zorunda kaldığı Dersim'den Erdoğan Ailesi de 90'lı yılların başında göç ederek İstanbul'a yerleşir. İki çocuklu ailenin en küçüğü olan Serdar Erdoğan da öğreniminin bir kısmını İstanbul'da tamamlamak durumunda kalır. Ve İstanbul'da 1992 yılında girdiği üniversite sınavlarında Çukurova Üniversitesi Ziraat Mühendisliği bölümünü kazanır ve Adana'da öğrencilik yılları başlar. Tatilde ailesinin yanına İstanbul'a giden Erdoğan, bir anda kendini cezaevinde bulur. 'Kürt' ve 'yurtsever' olması onun 10 yıl boyunca cezaevinde kalması için tek başına yeterli bir gerekçedir. Erdoğan, Bayrampaşa, Bursa ve Elazığ cezaevlerinde kalır. Cezaevinde iken cezaevlerine yönelik 'Hayata Dönüş' adı altında başlatılan ve onlarca insanın yaşamını yitirdiği ve onlarcasının da yaralandığı operasyonlara tanık olur. Erdoğan, 2003 yılında cezaevinden çıktıktan sonra öğrenimine kaldığı yerden devam eder ve yarım bıraktığı üniversite öğrenimini tamamlar. Ziraat mühendisi olan Erdoğan, bir süre sonra Dersim'de Tarım İl Müdürlüğü'ne bağlı sözleşmeli olarak çalışmaya başlar. Erdoğan bu dönem içerisinde aynı zamanda Dersim'de AB Proje merkezinde de çalışır. Ve bir süre de Tunceli Belediyesi Proje ve Basın Birimi'nde çalışır.
'Niye askeri sevmiyorsunuz' dayağı
Erdoğan 2007 yılında askerlik yapmaya karar verir. Üniversite mezunu olduğu için kısa dönem askerlik yapması gerekirken 'sicili bozuk' olduğu için uzun dönem askerlik yapacağı bildirilir kendisine. Buna karşı yaptığı tüm itirazlar sonuçsuz kalır. 2007 Ocak ayında babasıyla birlikte Tunceli Askerlik Şubesi'ne giderek teslim olur. Erdoğan daha sonra KTM Merkezi'nde birliğine gönderileceği günü beklemeye başlar. Ertesi gün Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesine birliğine gönderilecektir. Yatağında uzanmış gecenin bitmesini beklerken koğuşa gelen bir er 'Abi dışarıya gelebilir misin?' diyerek onu dışarı çağırır. Tabii Erdoğan ilkin hiçbir şeyden şüphelenmez ve yatağından inerek askeri takip eder. Saat 23.30 sularıdır ve asker Erdoğan'ı dışarıya doğru götürür. Erdoğan, bu durumdan şüphelense de 'Her şey olacağına varır' der ve yoluna devam eder. KTM binasından çıkmaları ile rutbeli askerlerin arkalarından kapıyı kilitlemesi bir olur. Dışarıda yaklaşık 10-15 asker beklemektedir. Askerlerden biri 'Siz Tuncelililer niye askeri sevmiyorsunuz? Senin geçmişini de biliyoruz, sen farklı niyetle askere gelmişsin' diyerek Erdoğan'a saldırır. Bir anda orada bulunan yaklaşık 15 kişi tekme, tokat ve kalaslarla ona saldırmaya başlar. Yapılan 'tezg�h'ın öldürme amaçlı olduğunu düşünen Erdoğan, kavga etmemekte ısrar etse de askerler inatla ona saldırırlar. Bu esnada Erdoğan ile aynı koğuşta bulunan ve çoğu Bölge illerinden gelen askerler olaya müdahale etmek için dışarı çıkmak isteseler de kapı onlara açılmaz. Fakat bir süreliğine de olsa saldırıların kesilmesine neden olur.
Koca alayda rütbeli asker yok!
Kapalı olan KTM Merkezi'nin kapısı açılır ve içeri giren Erdoğan, KTM sorumlusu ile konuşmak istediğini söyler nöbetçi askere. Asker rütbeli hiç kimsenin olmadığını söyler. Bunun üzerine Erdoğan, bir kağıt ve kalem istediğini ve durumu tutanak altına almak istediğini söyler. Fakat kendisine ne kağıt, ne de kalem verilir. Çünkü nöbetçi askerin deyimiyle askeriyede 'ne kağıt ve ne de kalem kalmamıştır.' Çaresiz bir halde yatağına dönen Erdoğan, bu sefer ikinci bir saldırıya uğrar. Aynı askerler koğuşa girer ve onu yatağından çekip yere düşürürler ve saldırmaya başlarlar. Koğuşta bulunan diğer askerlerin araya girmesi ile ortam sakinleşir. Ardından koğuşa giren çavuşlar, KTM sorumlusu Ufuk Astsubay'ın geldiğini ve olayla ilgili görüşmek üzere kendisini odaya çağırdığını söylerler. Koğuşta bulunan diğer askerler de kendisiyle birlikte gelmek istediğini söyleseler de çavuşlar buna izin vermez. Erdoğan, sonunda bir yetkili ile konuşacağı ve durumu anlatacağı için sevinse de Ufuk Astsubay'ın odasına giderken, kendisine saldıran askerlerin Ufuk Astsubay ile gülerek bir şeyler konuştuğunu görür. Bu tablo karşısında rahatsız olur. Erdoğan, odaya alınmaz ve kapıda bekletilir. Konuyla ilgili nöbetçi subay ile Alay Kararg�hı'na gitmesi söylenir. İki asker koluna girerek onu Alay Karargahı'na götürür.
İkinci kez linç girişimi
Erdoğan, kapıdan çıkıp Alay Karargahı'na doğru giderken aniden arkasından aynı askerler kendisine doğru küfrederek koşarlar. Bu esnada koluna giren iki asker de onu serbest bırakır. Bir an için etrafına bakan Erdoğan, her zaman nöbetçilerin durduğu kışlanın dağa bakan tarafında nöbetçilerin olmadığını görür. Adeta 'koşup kendini kurtar' der gibi durur askerler. Ama son anda çukurlarda askerlerin mevzilendiğini ve tetikte beklediğini fark eder. Niyetin 'kötü' olduğunu gören Erdoğan, kendisine doğru küfrederek koşan askerlerin üzerine doğru gider. Kavga başlar ve askerler Erdoğan'ın üzerine çullanır. Kavga esnasında bir anda sırtına inen tekmeyi yakalayan Erdoğan, dönüp kim olduğuna bakınca karşısında KTM sorumlusu Ufuk Astsubayı görür. 'Siz de bu işin içindesiniz, hakkınızda dava açacağım' diyen Erdoğan'a, tedirgin bir şekilde cevap veren Ufuk Astsubay, 'Ben onlardan değilim sadece ayırmaya çalışıyordum' der.
Bir an için üstlerinin kendilerini yalnız bıraktığını gören askerler duraksar. Araya Nöbetçi Subay Küçük Hasan'ın girmesi sonucu kavga sona erer. Ama saldırıda Erdoğan'ın elbiseleri parçalanmış, vücudunun birçok yerinde morluklar oluşmuştur. Böbreğindeki rahatsızlık nedeniyle birkaç gün sonra ameliyat olacak olan Erdoğan, saldırı nedeniyle rahatsızlanır. Vücudundaki morluklar ve parçalanmış elbiseleriyle Alay Komutanı Ali Özkara'nın karşısına çıkarılan Erdoğan, burada durumu anlatır. Alay Komutanı saldıran askerleri de çağırır ve Erdoğan ile yüzleştirir. Askerlerin hepsi ağız birliği etmişçesine 'Bayrağa ve askere küfretti' derler. Alay Komutanı olayla ilgili davacı olmamasını ister, hatta üstü kapalı 'beni de karşına alırsın' diyerek tehdit bile eder Erdoğan'ı. Durumun daha da ciddi boyutlara ulaşacağını hatta öldürülebileceğinden kaygılanan Erdoğan, kendisine saldıran askerlerin 'dolduruşa getirildiğini', bu nedenle askerler hakkında dava açmayacağını belirtir ve olayın üstü kapatılır.
Hakkında 301'den dava
Erdoğan, sabah erken saatlerinde Ağrı Doğubeyazıt Mekanize Tugay Komutanlığı'ndaki birliğine gönderilir. Erdoğan burada askerlik yaparken hakkında 'Türklüğü, Cumhuriyeti ve devletin kurum, organlarını alenen aşağılama' suçunu düzenleyen TCK'nin 301. maddesi gereğince dava açıldığını öğrenir. Askeri mahkemede başlayan dava, daha sonra Askeri mahkemenin 'görevsizlik' kararı vererek dosyayı sivil mahkemeye göndermesi nedeniyle Tunceli Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlar. 301. maddede yapılan değişiklik nedeniyle yargılamanın yapılabilmesi için Adalet Bakanlığı'ndan izin istenir. İznin gelmesinin ardından Erdoğan'ın yargılanması da başlar.
Fakat Erdoğan iddianameyi gördüğünde ikinci bir şoka uğrar. Çünkü iddianamede Erdoğan'ın Tunceli KTM Merkezi'nde askerlere, '...Eylül 2006 yılında bizimkiler devletle anlaşma yaptı, eğer devlet istediklerimizi yerine getirmezse buralarda çok kan akacak, biz bu dağlarda TC ordusundan iki kelle aldık... TC ordusunu sinkaf edeyim' dediği iddia edilir.
15 aylık askerliğin ardından tekrar Dersim'e gelen Erdoğan, her şeye rağmen hayatına devam etmek ister. Siyasette de aktif olarak yer almaya başlayan Erdoğan, yeni kurulan Barış ve Demokrasi Partisi'nin il başkanlığına getirilir. Aynı zamanda ticarete de atılan Erdoğan, DTP İl Başkanı Murat Polat ile birlikte Dersim'in Ali Baba Mahallesi Dikilitaş mevkiinde tapulu arazide Alabalık Üretim Çiftliği kurmak ister. Bunun için bir proje hazırlar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na sunar. Proje bakanlıkça kabul edilir. Tesis için yer ayarlanır ve gerekli tüm kurum ve kuruluşlara başvuru yapılır. Bütün kurumlar yer için olumlu cevap verirler. Yaklaşık 40 milyar para harcanır. Ruhsat için Dersim Belediyesi'ne ve Emniyet Müdürlüğü'ne de başvurulur. Bütün kurumlardan olumlu yanıt alan Erdoğan ve Polat, emniyetten olumsuz yanıt alır. Tunceli Emniyet Müdürlüğü, ruhsat için skandal ve yasalara göre de suç olan bir yanıt verir.
Emniyet: Ruhsat verilmez çünkü terörden kaydı var
Emniyet Müdürlüğü yolu olan ve aynı zamanda mahalle sınırları içerisinde olan tesis için kent merkezine 3 km uzakta olduğunu söyler. Oysaki sözkonusu işyeri çarşı merkezinde bulunan emniyete 3 km mesafede olsa da yanıbaşında evler bulunuyor. Emniyet etrafında ışıklandırmanın olan yerin etrafında aydınlatma tertibatının da olmadığını iddia etti. Emniyet uzaklıktan dolayı güvenliği sağlayamayacağını söylese de tesisin açılmasının üzerinden bir hafta geçmesine karşın tesise 6 kez baskın düzenledi. Emniyet Müdürlüğü verdiği yanıtta bütün bu iddialara ek olarak bir de Erdoğan'ın işyeri ortağı olan ve aynı zamanda DTP İl Başkanı olan Murat Polat'ın GBT sorgulamasına da yer verdi. Yazıda şu ifadelere yer veriliyor: 'GBT sorgulamasında Murat Polat isimli şahsın 'Terör amaçlı örgüte üye olmak' suçundan kaydının bulunduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda işyeri açma ve çalıştırma ruhsatlarına ilişkin yönetmelik hükümlerine aykırılık teşkil edeceği değerlendirilmektedir.' Rüştü Demirkaya
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment